ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
GENEL KURUL
Esas Sayısı:2016/6 (Değişik İşler)
Karar Sayısı:2016/12
Karar Tarihi:4/8/2016
I. KONU
1. Karar, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) “Yargı mensupları ile bu
meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal
TERCAN’ın hukuki durumlarının değerlendirilmesine ilişkindir.
II. SÜREÇ
2. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca anayasal düzeni cebir ve
şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna ilişkin olarak
başlatılan soruşturma kapsamında Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve
Erdal TERCAN’ın 16/7/2016 tarihinde FETÖ/PDY üyesi oldukları gerekçesiyle
gözaltına alındıkları öğrenilmiştir.
3. Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 18/7/2016 tarihli ve E.368/1645
sayılı yazılarıyla anılan üyeler hakkında 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16. ve
devamı maddeleriyle Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 17. ve devamı
maddeleri uyarınca ön inceleme yaptırılmasına karar verilmiştir.
4. Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 20/7/2016 tarihli ve 2016/15
sayılı yazılarıyla disiplin işlemlerine esas olmak üzere Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığından anılan üyeler hakkında yürütülen soruşturmayla ilgili bilgi ve
belgeler talep edilmiştir.
5. Bu sırada 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasıyla “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu
değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel
Kurulunun salt çoğunluğunca… meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve
meslekten çıkarılmalarına karar verilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmayla ilgili bilgi ve
belgeleri 23/7/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanlığına sunmuştur.
7. İçtüzük’ün 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine
göre hazırlanan ön inceleme raporu 24/7/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi
Başkanlığına sunulmuştur.
8. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, ön inceleme raporunu görüşmek ve
667 sayılı KHK ile getirilen yeni düzenlemeyi değerlendirmek üzere 26/7/2016
tarihinde toplanmıştır. Genel Kurulun oybirliğiyle aldığı 26/7/2016 tarihli ve
2016/5 Değişik İşler sayılı kararın hüküm kısmı şöyledir:
“1. Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN
hakkında 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. maddesi gereğince
değerlendirme yapılmasına,
2. Değerlendirmede dikkate alınmak üzere;
a. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturmayla ilgili
bilgi ve belgelerin ivedi şekilde (gizlilik dereceli olarak) gönderilmesinin
istenilmesine,
b. Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın
yazılı savunmalarının alınmasına, savunmaları için tebliğden itibaren 5 (beş)
gün (1.8.2016 tarihine kadar) süre verilmesine [karar
verilmiştir.]”
9. Genel Kurul kararı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve anılan
üyelere aynı gün yazılı olarak bildirilmiştir.
10. Anayasa Mahkemesi Üyelerinden Alparslan ALTAN 28/7/2016, Erdal
TERCAN 31/7/2016 tarihinde yazılı savunmalarını Anayasa Mahkemesi Başkanlığına
sunmuştur.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2/8/2016 tarihli ve
2016/103606 sayılı yazısıyla soruşturmayla ilgili bilgi ve belgelerin 23/7/2016
tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderildiği bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
12. 1960’lı yıllarda Fetullah Gülen isimli kişi tarafından kurulan
ve yakın döneme kadar dini bir grup olarak nitelenen, “Gülen Cemaati”, “Hizmet
Hareketi”, “Cemaat” ve “Camia” gibi isimlerle anılan bir yapılanmanın
faaliyetlerini eğitim ve din başta olmak üzere zamanla birçok alanda
genişlettiği ve yüzü aşkın ülkede yaygınlaştırdığı bilinmektedir.
13. Bu yapılanmanın gerçek amacının devleti ele geçirmek olduğu, bu
amaçla tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri
(TSK), mülki idare birimleri, yargı teşkilatı, kolluk birimleri, eğitim
kurumları gibi yerlerde kadrolaştığı ve bu kişilerin devletin amaçlarından
ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulundukları iddiaları
öteden beri kamuoyunda tartışılmaktadır.
14. Bu iddialar zamanla kamuoyunda tartışma konusu olmanın ötesine
geçmiş ve pek çok soruşturma ve kovuşturmaya konu edilmiştir. Bu yapılanma,
ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda “Fetullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) ve/veya
“Paralel Devlet Yapılanması” (PDY) olarak isimlendirilmiştir.
A. Genel Olarak FETÖ/PDY’nin Yapısı ve Faaliyetleri
15. Açılan soruşturma ve kovuşturmalarda FETÖ/PDY’nin yapısı ve
faaliyetleri hakkında genel olarak şu iddialar ileri sürülmüştür:
a. Yapılanmanın kendisine atfettiği kutsallığın doğal bir
sonucu olarak vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel hak ve hürriyetler de
dâhil olmak üzere her şeyin değer bakımından kendisinden sonra geldiği
anlayışına sahip olduğu,
b. Eğitim ve din alanındaki faaliyetleriyle toplumda
meşruiyet kazanmaya çalıştığı,
c. Bünyesinde bulunan ışık (talebe) evleri, okullar, yurtlar
ve dershaneler aracılığıyla ulaştığı gençleri amaçları doğrultusunda
yetiştirerek kadrolarını oluşturduğu,
d. İtaat ve teslimiyet temelinde oluşturulmuş ve üstte
“kâinat imamı” olarak Fetullah Gülen’in olduğu kıta, ülke, eyalet, il, ilçe,
semt, mahalle ve ev imamlarından oluşan dikey hiyerarşisinin bulunduğu,
e. Temel örgütlenmesinin imamlara bağlı zincirler şeklinde
olduğu, yönetici üst kadro dışındaki her biriminin bağımsız hücreler şeklinde
örgütlendiği, böylece her bir örgüt mensubunun en fazla bir üst sorumlusunu ve
bir altında bulunan örgüt mensubunu tanımasının sağlandığı,
f. Tüm mensuplarını sadakat ve bağlılık yönünden
sınıflandırdığı, en üst sınıfta bulunan mensuplarının yönetici olarak
görevlendirildiği,
g. Fetullah Gülen’in atadığı ve yalnızca kendisinin bildiği
kişiler vasıtasıyla örgütün iç işleyişini denetleyen ve lidere rapor eden ayrı
bir yapılanmanın olduğu,
h. Yöneticilerinin ve üyelerinin faaliyetlerini gizlilik
esasıyla yürüttükleri ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri
kullandıkları, üyelerinin önemli bir bölümünün “kod isim” kullandığı, mensuplarının
tanınmayı önlemek amacıyla kendilerini farklı sosyal gruplara aitmiş gibi
gösterme gayreti içinde oldukları, bu nedenle yapılanma ile mensuplarının
bağının ortaya konulmasının oldukça zor olduğu,
i. Mensuplarının gelirlerinin belli bir oranının “himmet”
adı altında alındığı,
j. Yapılanmadan ayrılmak isteyen kişilere baskı uygulandığı
ve çeşitli yaptırımlarda bulunulduğu,
k. Fetullah Gülen’in “Her yerde olmalısınız. Her yerde
değilseniz hiçbir yerde değilsinizdir.” talimatı gereği yapılanmanın başta
TSK, emniyet teşkilatı, Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) ve yargı organları
olmak üzere neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; siyasi partiler,
sendikalar, vakıf ve dernekler ile ticari kuruluşlar gibi sivil organizasyonlarda
örgütlendiği,
l. Kamu görevlisi olan mensuplarının yapılanmaya olan
aidiyetlerinin devlete olandan önce geldiği,
m. Yapılanmanın kamuda görev almak veya görevde yükselmek
için yapılan sınavlarda sorulacak soruları önceden elde ederek mensuplarına
vermek suretiyle kamu kurumlarında haksız şekilde kadrolaştığı ve mensuplarının
önemli görevlere gelmesini sağladığı,
n. Yapılanmaya dâhil olmayan kamu görevlilerinin kurum
içerisinde etkili olmalarını önlemek için, bu kişilerin itibarını sarsacak
isimsiz ve imzasız ihbarlarda bulunulduğu, internet ya da basın aracılığıyla
yayınlar yapıldığı,
o. Kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmış olan
mensuplarının stratejik birimlere (personel, istihbarat, özel kalem, bilişim,
muhasebe vb.) yerleşmeye teşvik edildiği,
p. Her kurum ve kuruluş için belirlenen sorumlu bir kişiye
(“abi”) bağlı olarak hiyerarşik bir düzende mevcut idari sisteme paralel bir
yapının oluşturulduğu,
r. Yapılanmaya dâhil olmayan kişilerle ilgili bilgilerin
kaydedildiği ve bu kayıtların arşivlendiği,
s. Yapıya mensup kamu görevlileri vasıtasıyla kişisel
verilerin, devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirildiği ve
arşivlendiği,
t. Toplumdaki karşılığı sınırlı olan yapılanmanın kamu kurum
ve kuruluşlarındaki mensuplarının oranının toplumsal karşılığı ile
kıyaslanamayacak kadar yüksek olduğu,
u. Yapılanmanın, paralel bir devlet yapılanmasına dönüştüğü,
devlet ve toplum üzerinde “vesayet” oluşturduğu,
v. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm anayasal kurumlarını
(yasama, yürütme, yargı erklerini) ele geçirmeyi ve bundan sonra devleti,
toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirerek
oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal
gücü yönetmeyi hedeflediği,
y. Ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi ve ekonomik
ittifaklar kurduğu.
B. FETÖ/PDY’ye İlişkin Soruşturma ve Kovuşturmalar
16. Yukarıda belirtildiği şekilde yapılandığı iddia edilen
FETÖ/PDY’nin yasadışı faaliyetlerine ilişkin geçmişten günümüze çok sayıda
soruşturma ve kovuşturma açılmış olup bunlardan bazılarına aşağıda yer
verilmiştir:
a. Sıkıyönetim Mahkemesinde Fetullah Gülen hakkında laikliğe
aykırı olarak devletin içtimai, iktisadi, siyasi veya hukuki temel nizamlarını
kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla propaganda yapma
suçundan kamu davası açılmış, mahkûmiyetine karar verilmiş, bu karar Askeri
Yargıtay tarafından onanmıştır (Askeri Yargıtayın 1973/146-272 sayılı kararı).
b. Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde Fetullah Gülen
hakkında laik devlet yapısını değiştirerek, dini kurallara dayalı bir devlet
düzeni kurmak amacıyla örgüt kurma suçundan kamu davası açılmış ancak
21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun gereğince davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilmiştir
(Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin E.2000/124 K.2003/20 sayılı
kararı). Anılan davada, Genelkurmay Başkanlığı ile jandarma ve emniyet
birimleri tarafından gönderilen rapor ve yazılarda; Fetullah Gülen’in, kurulu
devlet sistemine göre ve devlet modeline uygun bir örgütlenme ile devlete
alternatif bir sistem kurmayı hedeflediği, her alanda devlete karşı alternatif
bir yapılanma tesis ettiği, devlet içindeki bütün kadrolarda ve özellikle
askeriye, mülkiye, hukuk ve eğitim alanında teşkilatlanmaya özel önem verdiği,
emir komuta zincirinde askeri disiplin içerisinde işleyen bir sisteminin
bulunduğu ifade edilmiştir.
c. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in
19/1/2007 tarihinde İstanbul’da silahlı bir saldırı sonucu öldürülmesi olayına
ilişkin olarak FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı emniyet
görevlilerinin cinayetin işleneceğini bilmelerine rağmen yapılanmanın amaçları
doğrultusunda önlemedikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır (İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/337 sayılı dosyası).
d. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı kamu
görevlileri hakkında, Başbakan’ın ev ve çalışma odalarını teknik cihazlarla
dinleyerek siyasi ve askeri casusluk yaptıkları iddiasıyla kamu davası
açılmıştır (Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/412 sayılı dosyası).
e. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı kamu
görevlileri hakkında, yapılanmanın faaliyeti kapsamında işlendiği ileri sürülen
suçların tespit edilmesini engellemek için delilleri yok ettikleri (Emniyet Genel
Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının bir projesinin kullanıcı bilgilerini
sildikleri) iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 2014/74480 sayılı soruşturması).
f. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı kamu
görevlileri hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Başbakan Yardımcıları, Bakanlar
ve MİT Müsteşarı’nın da aralarında olduğu üst düzey devlet yetkililerine
verilen ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından
üretilen kriptolu telefonları casusluk amacıyla dinledikleri iddiasıyla kamu
davası açılmıştır (Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/202 sayılı dosyası).
g. Dışişleri Bakanlığında 13/3/2014 tarihinde yapılan ve
Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay
İkinci Başkanı’nın katıldığı gizli bir toplantının siyasi ve askeri casusluk
maksadıyla dinlenildiği ve bu ses kayıtlarının internet üzerinden yayınlandığı
iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2014/47602
sayılı soruşturması). Bu eylemin FETÖ/PDY mensubu kişilerce gerçekleştirildiği
iddiası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769
sayılı iddianamesinde dile getirilmiştir.
h. Hukuka aykırı olarak, MİT’e ait yüklerin bulunduğu bir
adet tırın 1/1/2014 tarihinde Hatay’da durdurulup aranmak istenmesi, üç adet
tırın ise 19/1/2014 tarihinde Adana’da durdurulup aranması ve MİT mensupları
hakkında soruşturma başlatılması nedenleriyle ilgili jandarma personeli (Adana
7. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/161 sayılı dosyası) ve yargı mensupları
(Yargıtay 16. Ceza Dairesinin E.2015/1 sayılı dosyası) hakkında kamu davası
açılmıştır. Bu eylemlerin FETÖ/PDY mensubu kişilerce anılan yapılanmanın
amaçları doğrultusunda gerçekleştirildiği iddiası Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı iddianamesinde ifade
edilmiştir.
i. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen kamu görevlileri
hakkında, kamuoyunda “Kudüs Selam Tevhit Örgütü Soruşturması” olarak bilinen
soruşturmanın bu yapılanmanın amaçları doğrultusunda yapıldığı, anılan
soruşturmada birçok üst düzey kamu yöneticisi, gazeteci ve bilim adamının da
aralarında olduğu çok sayıda kişinin telefonlarının usulsüz olarak dinlendiği
iddiasıyla kamu davası açılmıştır (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
2014/41637 sayılı soruşturması ve iddianamesi).
j. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen kamu görevlileri
hakkında, siyasetçilerin ve üst düzey kamu görevlilerinin telefonlarını
dinleyerek gizli nitelikteki siyasi ve askeri bilgilere ulaştıkları iddiasıyla
soruşturma başlatılmıştır (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/80080 sayılı
soruşturması).
k. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen kamu görevlileri
hakkında, İnsani Yardım Vakfının (İHH) Kilis ilinde bulunan bürosunun 15/1/2014
tarihinde casusluk amacıyla arandığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (Van
Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/4111 sayılı soruşturması).
l. FETÖ/PDY yapılanmasına mensup olduğu ileri sürülen
kişilerin, kamu görevine giriş veya görevde yükselme sınavlarında, sınav
sorularını yapılanmanın mensuplarına önceden verdikleri iddiaları çok sayıda
soruşturmaya konu olmuştur (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/100074,
2015/26827, 2015/156193, 2015/79801, 2015/80510, 2015/80526, 2015/80534,
2015/18314, 2015/80555, 2015/80559, 2015/41561, 2016/3801, 2015/80539,
2015/80550, 2015/166002, 2015/98865, 2015/70581, 2015/37022, 2015/39600 sayılı
soruşturma dosyaları).
m. İstanbul’da yürütülen bazı soruşturmalarda tutuklu
bulunan ve FETÖ/PDY üyesi oldukları ileri sürülen çok sayıda şüphelinin
tahliyesine ilişkin kararlar veren iki hâkim hakkında, bu kararları yetkileri
bulunmadığı hâlde üyesi oldukları aynı yapılanmanın talimatıyla verdikleri
iddiasıyla kamu davası açılmıştır (Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının
21/9/2015 tarihli ve E.2015/29385 sayılı iddianamesi; anılan hâkimlerin
tutuklanmalarının hukuki olmadığına ilişkin bireysel başvurularının kabul
edilemez olduğuna dair Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. Mustafa Başer ve
Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016).
n. FETÖ/PDY’nin kurucusu ve lideri Fetullah Gülen’in de
aralarında olduğu yetmiş üç örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, siyasi ve askeri casusluk yapma,
zimmet, nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan
malvarlığı değerlerini aklama, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak
kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına verme, yayma, ele
geçirme suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır (Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı
iddianamesi).
C. Milli Güvenlik Kurulunun FETÖ/PDY Hakkındaki
Değerlendirmesi
17. Süreç içinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından
FETÖ/PDY’nin milli güvenliği tehdit ettiğine, bir terör örgütü olduğuna ve
diğer terör örgütleri ile işbirliği yaptığına dair kararlar verilmiştir.
18. Bu bağlamda MGK Genel Sekreterliği tarafından Kurul
toplantılarına ilişkin basın duyurularının FETÖ/PDY ile ilgili değerlendirme
yapılan kısımları şöyledir:
a. 26/2/2014 Tarihli Toplantı
“Ülke
genelinde güvenliği ilgilendiren hususlar ve yürütülen çalışmalar
değerlendirilmiş; bu kapsamda halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi
tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetler görüşülmüştür.”
b. 30/4/2014 Tarihli Toplantı
“Ulusal
güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve bunlara yönelik olarak alınan
tedbirler değerlendirilmiştir.”
c. 26/6/2014 Tarihli Toplantı
“Devlet
içindeki illegal yapılanmalara yönelik olarak yürütülen adli ve idari işlemler
hakkında Kurul’a bilgi sunulmuştur.”
d. 30/10/2014 Tarihli Toplantı
“Milli
güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm
altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile
yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır.”
e. 30/12/2014 Tarihli Toplantı
“Paralel
devlet yapılanması ve illegal oluşumlarla yürütülen mücadele hakkında Kurul’a
bilgi arz edilmiş, mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır.”
f. 26/2/2015 Tarihli Toplantı
“Paralel devlet
yapılanması ve legal görünüm altında faaliyet gösteren illegal oluşumlara karşı
yürütülen ulusal ve uluslararası çalışmalar hakkında Kurul’a bilgi sunulmuştur.”
g. 29/4/2015 Tarihli Toplantı
“Milli
güvenliği tehdit eden paralel devlet yapılanması ve illegal oluşumlara karşı
yürütülen mücadele hakkında tafsilatlı bilgi arz edilmiş, mücadelenin
kararlılıkla sürdürülmesine vurgu yapılmıştır.”
h. 29/6/2015 Tarihli Toplantı
“Milli güvenliğimizi
tehdit eden, başta paralel devlet yapılanması olmak üzere, tüm yasadışı
oluşumlara karşı yürütülen mücadeleye kararlılıkla devam edileceği bir kez daha
dile getirilmiştir.”
i. 2/9/2015 Tarihli Toplantı
“Paralel devlet
yapılanmasıyla, yurt içinde ve yurt dışında, illegal ekonomik boyutu da dâhil
olmak üzere sürdürülmekte olan mücadelenin kararlılıkla devam ettirileceği
belirtilmiştir.”
j. 21/10/2015 Tarihli Toplantı
“Milli
güvenliğimizi tehdit eden ve terör örgütleriyle işbirliği içerisinde hareket
eden paralel devlet yapılanmasına karşı yürütülen kararlı mücadelenin çok yönlü
olarak sürdürüleceği teyit edilmiştir.”
k. 18/12/2015 Tarihli Toplantı
“Paralel
devlet yapılanmasıyla yurt içinde ve yurt dışında sürdürülmekte olan
mücadelenin kararlılıkla devam ettirileceği teyit edilmiştir.”
l. 27/1/2016 Tarihli Toplantı
“Millî
güvenliğimize yönelik iç ve dış tehditler ile … paralel devlet yapılanmasına …
karşı yurt içinde ve yurt dışında sürdürülen mücadele etraflıca
değerlendirilmiştir.”
m. 24/3/2016 Tarihli Toplantı
“Vatandaşlarımızın
huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler
kapsamlı şekilde görüşülmüştür. Bu çerçevede; … paralel devlet yapılanmasına
karşı alınan tedbirlerin uygulanması üzerinde durulmuştur.”
n. 26/5/2016 Tarihli Toplantı
“Vatandaşlarımızın
huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen
faaliyetler, terör ve teröristle mücadelede gelinen aşama, millî güvenliğimizi
tehdit eden ve bir terör örgütü olan paralel devlet yapılanmasına karşı alınan
tedbirler görüşülmüştür.”
D. FETÖ/PDY’nin Yargı Organlarındaki Yapılanması ve Faaliyetleri
19. FETÖ/PDY’nin bilhassa (yakın döneme kadar faaliyette olan) özel
yetkili mahkemelerde ve savcılıklarda örgütlendiği, yargı ve emniyet
içerisindeki mensuplarının örgütün imamlarından aldıkları talimatlar uyarınca
ve örgüt çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri, bu kapsamda ciddi hukuki
sorunlar içeren uygulamalar yaptıkları kamuoyunda uzun süredir
tartışılmaktadır.
20. Bu bağlamda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli
iddianamesinde, yargı içinde FETÖ/PDY’nin önemli bir kadrosunun varlığını
sürdürdüğüne, yapılanmanın istediğinde her türlü hukuksuz kararı verecek ve
yargı eliyle kamu gücünü örgüt menfaatine kullanacak binlerce hâkim ve savcı
mensubunun bulunduğuna değinilmiş; son yıllarda kamuoyu tarafından yakından
takip edilen birçok olaya ilişkin soruşturma ve yargılama süreçlerinin
FETÖ/PDY’nin yargı teşkilatı içerisindeki mensuplarınca bu örgütün amaçları
doğrultusunda ve yargı imamları tarafından verilen talimatlar uyarınca
yapıldığı, bu süreçlerde bilinçli olarak hukuka aykırı uygulamalarda bulunulduğu
iddia edilmiştir. Bu kapsamda “Şemdinli”, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Askeri
Casusluk”, “Devrimci Karargâh”, “Oda TV” ve “Şike” davaları gibi kamuoyunda
yoğun tartışmalara neden olan birçok davayı başta TSK olmak üzere farklı kamu
kurum ve kuruluşlarındaki örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye
etmek ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı davrandığını
düşündüğü kişileri etkisizleştirmek amacıyla kullandığı ileri sürülmüştür.
21. Anılan davalarda yargılanan sanıkların önemli bir bölümü
beraat etmiş, bir kısım davalarda yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmiş ve
mahkûmiyet kararları kaldırılmıştır. Bazı davalarda ise hukuki süreçler devam
etmektedir. Anılan davaların bir kısmındaki usulsüzlük iddiaları Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararlarına da konu olmuştur (bkz. Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014; Yavuz Pehlivan ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/2312, 4/6/2015; Yankı Bağcıoğlu ve diğerleri [GK], B.
No: 2014/253, 9/1/2015).
22. Yukarıda belirtilen iddialara ilişkin olarak FETÖ/PDY’ye
mensup olduğu ileri sürülen bazı yargı mensupları hakkında Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından disiplin soruşturmaları yapılarak meslekten
çıkarma cezaları verilmiş ayrıca adli mercilerce de soruşturma ve kovuşturmalar
yapılmıştır.
23. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile hâkim ve
savcıların kendi aralarından HSYK’ya üye seçmelerine imkân tanınmıştır. Buna
göre hâkim ve savcılar adli yargıdan yedi asıl, dört yedek; idari yargıdan üç
asıl iki yedek üyeyi seçeceklerdir. Belirlenen seçim sistemine göre her bir
seçmen adli yargı için on bir, idari yargı için beş adaya oy verme hakkına
sahiptir. 2014 yılında yapılan seçimlerde Yargıçlar ve Savcılar Birliği
(YARSAV) ve Yargıda Birlik Platformu (YBP) seçimde destekledikleri adaylarını
açıklamıştır. Bu iki yargı örgütünün desteklediklerinin dışında bazı adaylar
seçime bağımsız olarak (bir başka adayla birlikte hareket etmeden) girdiklerini
ifade etmişlerdir. Seçim sonuçları incelendiğinde; seçime bağımsız olarak
girdiğini beyan eden ve hukuk çevrelerinde söz konusu yapılanmaya mensup ya da
bu yapı ile irtibatlı olduklarına dair iddialar ileri sürülen adli yargıdan on
aday binlerce hâkim savcıdan blok olarak oy almış, bunlardan ikisi HSYK yedek
üyeliğine; idari yargıdan beş aday ise yüzlerce hâkimden blok olarak oy almış
ve bunlardan ikisi HSYK asıl üyeliğine seçilmiştir. Bu durum, kamuoyunda
FETÖ/PDY’nin yargı organları içerisinde önemli ölçüde örgütlenmesinin olduğu
tartışmalarını yaygınlaştırmıştır.
E. FETÖ/PDY’nin TSK’daki Yapılanması ve Faaliyetleri
24. 15 Temmuz 2016 gecesi meydana gelen darbe teşebbüsünün
daha iyi anlaşılması bakımından FETÖ/PDY’nin TSK’daki yapılanmasına,
faaliyetlerine ve yapılanmanın ülkenin güvenliği üzerinde oluşturduğu risklere
ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının darbe teşebbüsünden kısa süre önce
düzenlediği 6/6/2016 tarihli iddianamesinde yer verilen tespit, değerlendirme
ve öngörülere özetle yer verilmesi uygun olacaktır. Bu tespit, değerlendirme ve
öngörüler şöyle özetlenebilir:
a. FETÖ/PDY’nin en çok önem verdiği kurumun TSK olduğu,
b. FETÖ/PDY’nin en fazla kadrolaştığı ve egemen hâle geldiği
devlet kurumunun TSK olduğu,
c. TSK’daki kadrolaşmanın uzun yıllar önce başladığı ve ilk
yerleştirilen örgüt mensuplarının general veya albay rütbesine yükseldikleri,
d. FETÖ/PDY’nin subay ve astsubay olacak mensuplarını özel
olarak yetiştirdiği,
e. 2003 yılına kadar yaklaşık dört yüz personelin bu yapıya
mensubiyeti nedeniyle ilişiği kesilirken bu tarihten sonra bu sebeple ilişiği
kesilen personelin bulunmadığı,
f. Yapılanmaya mensup olmayan personelin bazı soruşturma ve
davalarla tasfiye edildiği ve bu personelin yerine örgüt mensuplarının terfi
etmesinin sağlandığı,
g. Özellikle bu yapılanmaya mensup olmayan askeri pilotların
çeşitli yöntemlerle kurumdan uzaklaştırıldığı,
h. Kurmay subay kadrosunun önemli bir bölümünün FETÖ/PDY
mensubu olduğu,
i. FETÖ/PDY’nin askeri yargıda egemen bir güç olduğu ve bu
nedenle yapıya yönelik soruşturmalardan netice alınamadığı,
j. TSK içerisindeki bu yapılanmanın ordu disiplinini bozacak
ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı,
k. FETÖ/PDY’nin kuvvet komutanlıkları, jandarma ve emniyet
teşkilatları içindeki mensuplarından oluşan ve on binleri bulan devletten ayrı
hiyerarşiye bağlı silahlı bir yapılanmasının olduğu,
l. FETÖ/PDY’nin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihi
boyunca gördüğü en büyük, en tehlikeli ve en organize terör örgütlenmesi
olduğu,
m. FETÖ/PDY’nin anayasal düzeni değiştirecek veya ortadan
kaldıracak silahlı güce ulaştığı ve bir askeri darbe yapabilecek tek organize
güç olduğu,
n. FETÖ/PDY’nin TSK içerisindeki etkinliğine dayanarak
askeri darbe ve iç savaş tehditlerinde bulunduğu,
o. FETÖ/PDY’nin darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesinin açık
ve yakın olduğu,
p. Bu tehlikenin gerçekleşmesi halinde bunun devlet için
gerçek bir yıkım olacağı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği, milyonlarca
insanın ölüp milyonlarca mültecinin ortaya çıkabileceği, devletin yeniden ayağa
kaldırılmasının mümkün olamayabileceği,
r. FETÖ/PDY’nin tasfiyesinin devlet için artık varlık yokluk
meselesi hâline geldiği.
F. 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü ve Sonrası
25. Ülkemizde 15/7/2016 gecesi, TSK içerisinde örgütlenmiş
olan bir grup tarafından demokratik anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak
ortadan kaldırma teşebbüsünde bulunulmuştur.
26. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan ilk açıklamada,
anılan teşebbüse toplam 8.651 askeri personelin karıştığı, TSK’ya ait savaş
uçakları dâhil otuz beş uçağın, otuz yedi helikopterin, yetmiş dört tanesi tank
olmak üzere iki yüz kırk altı zırhlı aracın ve dört bine yakın hafif silahın
kullanıldığı belirtilmiştir.
27. Teşebbüs sırasında TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi,
Ankara Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire
Başkanlığı, MİT yerleşkelerinin de aralarında bulunduğu birçok yere uçak ve
helikopterlerin de kullanıldığı bombalı ve silahlı saldırılar yapılmış,
Cumhurbaşkanı’na yönelik suikast girişiminde bulunulmuş, Başbakan’ın aracının
bulunduğu konvoya silahla ateş edilmiş, Genelkurmay Başkanı’nın da aralarında
bulunduğu birçok üst düzey askeri yetkili rehin alınmış, çok sayıda kamu kurumu
silah zoruyla işgal edilmiş veya buna teşebbüs edilmiştir.
28. Darbe teşebbüsüne karşı koyan güvenlik görevlileri ile
tepki göstermek üzere sokaklara çıkan sivillere uçaklar, helikopterler,
tanklar, diğer zırhlı araçlar ve hafif silahlarla saldırılmış, bu sırada
(polis, asker ve sivil) iki yüz elliye yakın kişi hayatını kaybetmiş, iki bini
aşkın kişi ise yaralanmıştır.
29. Teşebbüste bulunan grup, işgal ettiği Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumu (TRT) aracılığıyla “Yurtta Sulh Konseyi” adına bir
bildiri yayınlamıştır. Anılan bildiride; TSK adına yönetime el konulduğu,
siyasi iktidara görevden el çektirildiği, devlet yönetiminin kendilerince
gerçekleştirileceği, vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların
mahkemeler önünde hesap vermesinin temin edileceği, tüm yurtta sıkıyönetim ilan
edildiği, ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacağı ve yeni
bir anayasa hazırlanması temin edilene kadar kendilerince her türlü tedbirin
alınacağı ifade edilmiştir.
30. Teşebbüs sırasında ülke genelindeki televizyon
yayınlarının ve internet erişiminin kesilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlara
saldırıda bulunulmuş; bazı özel televizyon kanallarının binaları işgal
edilmiştir. Darbe teşebbüsü, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere anayasal organlar
tarafından reddedilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın çağrısı üzerine halk sokağa
çıkarak darbe teşebbüsüne tepki göstermiştir. Meşru devlet otoritelerinin emir
ve talimatlarına göre hareket eden güvenlik güçleri tarafından darbe
teşebbüsüne karşı konulmuştur. TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partiler ile
sivil toplum örgütleri darbe teşebbüsünü kabul etmediklerini açıklamışlardır.
Basın yayın organlarının neredeyse tamamı darbe teşebbüsü aleyhine yayınlar
yapmıştır. Yurt genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları darbe teşebbüsünde
bulunanlar hakkında soruşturma başlatarak güvenlik güçlerine teşebbüse
katılanların yakalanması emrini vermişlerdir. Nihayetinde kapsamlı ve güçlü bir
dirençle karşılaşan darbe teşebbüsü engellenmiştir.
31. Darbe teşebbüsü sonrası ülke genelinde FETÖ/PDY üyesi
olduğu değerlendirilen çok sayıda askeri personel, emniyet görevlisi ve yargı
mensubu gözaltına alınmıştır. Ayrıca yargı mensupları dâhil binlerce kamu
görevlisi görevden uzaklaştırılmıştır.
32. Milli Güvenlik Kurulunun 20/7/2016 tarihli ve 498 sayılı
tavsiye kararı ile Anayasa’nın 120. maddesi uyarınca hükûmete olağanüstü hâl
ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulmuştur. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu, 20/7/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/7/2016 Perşembe günü
saat 01.00’den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar
vermiştir. Anılan karar 21/7/2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
33. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca
22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) 23/7/2016 tarihli ve 29779
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
34. Yetkili makamların yaptıkları sözlü ve yazılı açıklamalar
ile 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesinde darbe teşebbüsünün FETÖ/PDY
mensupları tarafından gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Darbe teşebbüsü
sonrası başlatılan soruşturmalar kapsamında bu teşebbüse katıldıkları iddia
edilen bazı şüphelilerin ifadelerinde kendilerinin ve anılan teşebbüsün
FETÖ/PDY ile bağlantısının olduğuna dair itirafta bulundukları kamuoyuna
yansımıştır.
G. Anayasa Mahkemesi Üyeleri Hakkındaki Ceza Soruşturması
Süreci
35. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan 2016/103606 sayılı soruşturma kapsamında Cumhuriyet
savcısının 16/7/2016 tarihli yazılı talimatıyla Anayasa Mahkemesi Üyeleri
Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın “Türkiye genelinde hükümeti devirmeye ve
anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun hâlen işlenmeye devam
edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi üyelerinin
yurtdışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu” gerekçesiyle gözaltına
alınmalarına; konut, araç ve işyerlerinde arama yapılmasına karar verilmiştir.
36. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli ve
2016/595 sorgu sayılı kararıyla Anayasa Mahkemesi Üyesi Alparslan ALTAN’ın
diğer bazı yargı mensuplarıyla birlikte”Silahlı terör örgütüne üye olma”
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Tutuklama kararının ilgili kısmı
şöyledir:
“Şüphelilere isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut
delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, Yargıtay ve Danıştay Başkanlar
Kurulunun 17/07/2016 tarihli kararlan, arama ve el koyma tutanakları ve tüm
dosya kapsamı ile üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, üzerlerine atılı
suçun CMK 100 maddesinde öngörülen katalog suçlardan olması, yasada öngörülen
ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu, şüphelilerin
kaçma ve delilleri karartma ihtimaline binaen adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK 100. ve devamı maddeleri
gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA[karar verilmiştir.]”
37. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli ve
2016/437 sorgu sayılı kararıyla Anayasa Mahkemesi Üyesi Erdal TERCAN’ın diğer
bazı yargı mensuplarıyla birlikte “Silahlı terör örgütüne üye olma”
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Tutuklama kararının ilgili kısmı
şöyledir:
“Şüpheliler (…) Erdal Tercan, (…) üzerlerine atılı bulunan
Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması, yakın ve somut
bir tehdidin halen devam ediyor olması, Danıştay Başkanlık Kurulunun 17/07/2016
tarih 2016/27 sayılı kararı, Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu’nun 17/07/2016 tarih
244/A sayılı kararı ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun 17/07/2016 tarihli
şüpheliler hakkındaki kararlan, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma
ihtimallerinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağından CMK’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5.
maddesindeki tutuklama şartları kapsamında, isnat olunan suç ile orantılı
olarak tedbir kapsamında şüphelilerin CMK.nun 101 maddeleri uyarınca
şüphelilerin AYRI AYRI TUTUKLANMALARINA [karar verilmiştir.]”
38. Öte yandan Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/8/2016
tarihli ve 2016/4136 Değişik İş sayılı kararıyla Anayasa Mahkemesi Üyeleri
Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın; taşınmazlarına, kara, deniz ve hava ulaşım
araçlarına, gerçek ve tüzel kişiler nezdindeki hak ve alacaklarına, kıymetli
evraklarına, varsa ortağı bulundukları şirket ve kooperatiflerdeki ortaklık
paylarına, kiralık kasa mevcutlarına, banka ve diğer mali kurumlardaki tüm
döviz ve hesaplarına, vadeli mevduat hesaplarına, vadeye bağlanmamış olsa bile
maaş hesapları dışındaki diğer hesaplarına ve maaş hesapları yönünden son
aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamaları için kullanılmak üzere o ay
içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan miktar üzerine tedbir
konulmasına karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
39. Anayasa’nın Başlangıç’ının ilgili kısımları şöyledir:
“… Anayasa, …
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
…
Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin … karşısında korunma
göremeyeceği …
…
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının
vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”
40. Anayasa’nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2.
maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti, … insan haklarına saygılı, …
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk Devletidir.”
41. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
42. Anayasa’nın “Egemenlik” başlıklı 6. maddesi
şöyledir:
“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
43. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15. maddesi şöyledir:
“Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun
gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen
durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun
fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve
manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve
cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar
kimse suçlu sayılamaz.”
44. Anayasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisinin “Kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme” yetkisini düzenleyen 91. maddesi
şöyledir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim ve olağanüstü
haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci
bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü
bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle
düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını,
kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla
kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin
bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının
Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına
ilişkin hükümler saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün
yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir
tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte, yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer.”
45. Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’nın “görev ve yetkileri”ni
düzenleyen 104. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara
uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:
…
b) Yürütme alanına ilişkin olanlar:
…
Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim
veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak,
…”
46. Anayasa’nın “Olağanüstü yönetim usulleri”nden “Şiddet
olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması
sebepleriyle olağanüstü hal ilânı”nı düzenleyen 120. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve
hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî
belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî
şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar
Kurulu, Millî Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya
birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere
olağanüstü hal ilân edebilir.”
47. Anayasa’nın “Olağanüstü hallerle ilgili düzenleme”
başlıklı 121. maddesi şöyledir:
“Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hal
ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede yayımlanır ve hemen
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi
tatilde ise derhal toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hal süresini
değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı
geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
119 uncu madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde
vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü
hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci
maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve
ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği,
görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü
yönetim usulleri, Olağanüstü hal Kanununda düzenlenir.
Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun
hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır
ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce
onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir.”
48. Anayasa’nın idarenin eylem ve işlemlerine karşı “yargı
yolu”nu düzenleyen 125. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır. …
…
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına
karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş
halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile
yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
…”
49. Anayasa’nın Anayasa Mahkemesinin “görev ve yetkileri”ni
düzenleyen 148. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas
bakımlarından uygunluğunu denetler (Ek ibare: 7/5/2010-5982/18 md.) ve bireysel
başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından
inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş
hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından
Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.”
50. Anayasa’nın “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı
138. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
…”
51. Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık teminatı”
başlıklı 139. maddesi şöyledir:
“Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe
Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya
kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük
haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş
olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak
anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler
hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
52. 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal
Kanunu’nun 1., 2., 3. ve 4. maddeleri şöyledir:
Madde 1 – Bu Kanunun amacı,
…
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve
hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi
belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi
şekilde bozulması,
Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle
olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir.
Madde 2 – Bu Kanun; olağanüstü hal ilanına … olağanüstü hallerin
her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağına, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl
ve ne suretle alınacağına, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler
verileceğine, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağına ve
olağanüstü yönetim usullerine ilişkin hükümleri kapsar.
Madde 3 – Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar
Kurulu:
…
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve
hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi
belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi
şekilde bozulması hallerinde, Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü de aldıktan
sonra;
Yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı
geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
Olağanüstü hal kararı Resmi Gazete’de yayımlanır ve hemen
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi
tatilde ise derhal toplantıya çağrılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir.
Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere,
süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin bu maddenin birinci fıkrasının
(b) bendi gereğince ilanından sonra; süreyi uzatmaya, kapsamını değiştirmeye
veya olağanüstü hali kaldırmaya ilişkin hususlarda da karar almadan önce Milli
Güvenlik Kurulunun görüşünü alır.
Olağanüstü hal kararının hangi sebeplerle alındığı, bölgesi ve
süresi, Türkiye radyo ve televizyonuyla ve Bakanlar Kurulunca gerekli görülen
hallerde diğer araçlarla ilan edilir.
Madde 4 – Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı
konularda Anayasanın 91 inci maddesindeki kısıtlamalara ve usule bağlı
olmaksızın, kanun hükmünde kararnamemeler çıkarabilir. Bu kararnameler Resmi
Gazete’de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına
sunulur.”
53. 667 sayılı KHK’nın ilgili maddeleri şöyledir:
“MADDE 1 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı,
20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde
ilan edilen olağanüstü hal kapsamında, darbe teşebbüsü ve terörle mücadele
çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler ile bunlara ilişkin usul ve
esasları belirlemektir.
MADDE 3 – (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi
Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında
Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay
Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından
belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca meslekte
kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir.
Görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve hususi damgalı pasaportları
iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf
lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.
(2) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte
adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayı olarak görev yapanlar, adaylıkta
geçirdikleri süreye bakılmaksızın Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunca mesleğe kabul edilmeleri halinde, hâkimlik ve
savcılık mesleğine atanabilirler.
MADDE 4 – (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olduğu değerlendirilen;
a) 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununa tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Genelkurmay
Başkanının inhası, Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır,
b) 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve
Yetkileri Kanununa tabi personel Jandarma Genel Komutanının teklifi, İçişleri
Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır,
c) 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı
Kanununa tabi personel Sahil Güvenlik Komutanının teklifi ve İçişleri Bakanının
onayı ile kamu görevinden çıkarılır,
ç) Milli Savunma Bakanına bağlı personel Milli Savunma Bakanının
onayı ile kamu görevinden çıkarılır,
d) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel
Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine
Yükseköğretim Kurulunun kararıyla kamu görevinden çıkarılır,
e) Mahalli idareler personeli, valinin başkanlığında toplanan ve
vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla
kamu görevinden çıkarılır,
f) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinde belirtilenler hariç diğer
mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen
personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı,
ilgili veya ilişkili bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine
ilgisine göre ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır,
g) Bir bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer
kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen
personel, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu
görevinden çıkarılır.
(2) Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu
hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü
mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye
kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan
görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da
bu fıkra hükümleri uygulanır.
(3) Bu maddeye göre görevlerine son verilenlerin silah
ruhsatları ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu
konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu
kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.
(4) Bu madde kapsamında kamu görevi sona erdirilen personele ait
kadro ve pozisyonlara, Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ve diğer mevzuattaki
kısıtlamalara tabi olmaksızın Bakanlar Kurulunca belirlenecek sayıda kadro ve
pozisyon için atama yapılabilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
A. Olağanüstü Hâl İlanına Neden Olan Olay ve Olguların Anayasal
Yönden Değerlendirmesi
54. Anayasa’nın Başlangıç’ında milletin iradesinin mutlak
üstünlüğüne vurgu yapılarak egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait
olduğu, egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve
kuruluşun, Anayasa’da gösterilen “hürriyetçi demokrasi” ve “bunun icaplarıyla
belirlenmiş hukuk düzeni” dışına çıkamayacağı ilkesel olarak belirtilmiştir.
55. Anayasa’nın 2. maddesinde “başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanma” ve “insan haklarına saygılı demokratik bir hukuk devleti
olma” Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri arasında sayılmıştır.
56. Anayasa’nın Başlangıç’ında ilkesel düzeyde ifade edilen
egemenlikle ilgili hususlara 6. maddesinde hüküm düzeyinde yer verilmiştir.
Anılan maddeye göre egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti,
egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, “yetkili organları eliyle”
kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir “kişiye”, “zümreye”
veya “sınıfa” bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ “kaynağını Anayasa’dan
almayan” bir Devlet yetkisi kullanamaz.
57. Demokratik anayasal düzenin temel kurallarını ve
kurumlarını ortaya koyan Anayasa’nın Birinci Kısmında yukarıda konuyla ilgili
olanları belirtilen “genel esaslar”, İkinci Kısmında “temel hak ve ödevler”,
Üçüncü kısmında ise “Cumhuriyetin temel organları” düzenlenmiştir.
58. Üçüncü Kısımda milletin, egemenliğini onlar eliyle
kullanacağı Cumhuriyetin temel organları; “yasama” erki yönünden Türkiye Büyük
Millet Meclisi (75. ve devamı maddeler),“yürütme” erki yönünden Cumhurbaşkanı
ve Bakanlar Kurulu (101. ve devamı maddeler), “yargı” erki yönünden bağımsız ve
tarafsız mahkemeler (138. ve devamı maddeler) olarak belirtilmiştir.
59. Anayasa’nın Başlangıç’ında yer verilen ilkeler, 2.
maddesinde sayılan devletin nitelikleri, 6. maddesinde düzenlenen egemenliğin
aidiyeti ve kullanılma şekli ile Anayasa’nın sistematiği birlikte dikkate
alındığında; “egemenlik”, “egemenliğin kullanılış şekli”, “milletin iradesi”,
“demokrasi”, “hukuk devleti” ve “insan hakları” arasında birbirleriyle ayrılmaz
bağ kurulduğu anlaşılmaktadır. Buna göre tüm medeni toplumlarda olduğu gibi
egemenliğin kaynağı millet olacak, egemenlik -doğrudan veya dolaylı olarak-
milletin iradesiyle yetkilendirilen organlar eliyle kullanılacak, milletin
iradesi demokratik bir düzende ortaya çıkacak, egemenliğin yetkili organlar
eliyle kullanımı hukuk devleti ilkesi başta olmak üzere demokrasinin ilkelerine
uygun ve insan haklarına saygı gösterilerek gerçekleştirilecektir.
60. Darbe teşebbüsü, egemenliğin kaynağı olmayan ve milletin
egemenliği kullanmak üzere yetkilendirdiği organlar arasında bulunmayan bir
grubun zorla demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye
kalkışmasıdır. Darbenin gerçekleşmesi hâlinde demokratik anayasal düzen ve
milletin iradesinin üstünlüğü ortadan kalkmakta, demokratik düzende millete -dolayısıyla
onu oluşturan her bir bireye- ait olan egemenlik bir grup zorbanın eline
geçmektedir. Bu durumda demokrasiden ve hukuk devletinden söz etmek mümkün
değildir. Doğal olarak böyle bir düzende bireylerin temel hak ve hürriyetlerini
güvence altına alacak bir mekanizma da olmayacaktır.
61. Açıklanan nedenlerle darbe teşebbüslerinin, Anayasa’da
belirlenen demokratik toplum düzeninin olmazsa olmaz ilkeleri olan “egemenliğin
millete ait olması”, “egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılması”,
“egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa
bırakılamayacağı”, “hiçbir kimsenin veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan
bir devlet yetkisini kullanamayacağı”, “demokrasi”, “hukuk devleti” ve “insan
haklarına saygı” ilkelerine açık ve ağır saldırı teşkil ettiği tartışmasızdır.
Bu yönüyle demokratik bir toplumun karşılaşabileceği en ağır tehditlerden
birinin, belki de en ağırının darbe teşebbüsleri olduğu söylenebilir.
62. Ülkemizde, çok partili siyasi hayata geçildiği tarihten
bugüne kadar birçok kez darbe yapılmış veya buna teşebbüs edilmiştir. Bu
nedenle Milletimiz, darbe teşebbüsüyle millet iradesini ve egemenliğini
gasbedenlerin demokratik anayasal düzene ve insan haklarına karşı nasıl büyük
bir tehdit oluşturduklarının en başta gelen tanığıdır.
63. 15 Temmuz 2016 gecesi TSK içinde örgütlenmiş bir grup,
anayasal düzenin ortadan kaldırılması teşebbüsünde bulunmuş, bu teşebbüs
demokratik bir toplumun meşru tüm unsurlarının kararlı direnci sayesinde
engellenmiştir. Başta egemenliği gasbedilmeye çalışılan Milletimiz olmak üzere,
millet adına egemenliği kullanmaya yetkili organlar (Cumhurbaşkanı, TBMM,
Bakanlar Kurulu ve yargı kurumları), demokratik toplumun vazgeçilmez unsurları
olan tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, basın yayın organları ve
meşru demokratik otoritenin emir ve talimatlarıyla hareket eden güvenlik
güçleri bu egemenlik ve demokrasi direnişini hep birlikte
gerçekleştirmişlerdir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de darbe teşebbüsünün
gerçekleştiği gecenin ilk saatlerinde çatışmalar devam ederken yaptığı
açıklamayla bu teşebbüsü “anayasal düzene karşı demokrasi dışı bir girişim”
olarak tanımlamış ve açıkça reddetmiştir.
64. Darbe teşebbüsü, iradesini ve egemenliğini milletin
elinden almaya teşebbüs edenlerin demokratik anayasal düzene ve insan haklarına
yönelik tehditlerinin büyüklüğünü somut olarak ortaya çıkarmıştır. Teşebbüs
sırasında egemenliğin kayıtsız şartsız kaynağı olan millete, egemenliği millet
adına kullanan organlara, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan basın
yayın kuruluşlarına ve meşru demokratik otoritenin emir ve talimatları
doğrultusunda hareket eden güvenlik güçlerine saldırılmıştır. Bu kapsamda
egemenliğine ve iradesine sahip çıkmak için sokaklara çıkıp darbeye karşı
gösteri yaparak temel haklarını kullanan silahsız bireyler -silah ve
bombalarla- katledilmiş ve yaralanmış, bu suretle başta yaşam hakları olmak
üzere temel hak ve hürriyetleri yaygın bir şekilde ihlal edilmiştir.
65. Demokratik toplum düzeninin temel kurumlarından biri ve
millet iradesinin doğrudan tecelli ettiği organ olan TBMM savaş uçaklarıyla
defalarca bombalanmış, Devletin başı olan Cumhurbaşkanı’na suikast girişiminde
bulunulmuş, Başbakan silah kullanılarak taciz edilmiş, TRT’ye baskın yapılarak
özgür yayın akışı kesilmiş ve silah zoruyla darbe bildirisi okutulmuş, ülke
genelinde yayın yapan bazı özel televizyon kanallarına baskın yapılarak
yayınları durdurulmak istenilmiş, meşru otoritenin emir ve talimatları
doğrultusunda hareket eden çok sayıda polis ve askeri personel doğrudan hedef
alınarak ya da çatışmalar sırasında şehit edilmiş veya yaralanmıştır.
66. 15 Temmuz 2016 gecesi meydana gelen darbe teşebbüsünün
demokratik anayasal düzene karşı oluşturduğu tehdidin büyüklüğünü
değerlendirmek bakımından, engellenmiş olan bu teşebbüsün somut olarak meydana
getirdiği zararların tek başına dikkate alınması yeterli değildir. Darbe
teşebbüsünün kısa sürede engellenememiş olması ya da darbenin gerçekleşmesi
hâlinde oluşabilecek risklerin de değerlendirilmesi gerekir. Egemenliğin sahibi
olan millet ve demokratik anayasal düzenin tüm unsurları, darbe teşebbüsünü
kararlı bir direnişle kısa sürede engellememiş olsalardı ya bir grup zorbanın
mutlak egemenliğini kabul edecekler ve onun hiçbir demokratik denetime tabi olmayan
iradesine tabi olacaklar ya da direnmeye devam edeceklerdi. Birinci ihtimal bir
milletin demokratik açıdan ölümü anlamına gelecekti. Çok az sayıda kötülük,
iradesi ve egemenliği gasbedilen bir milleti bu derece aşağılayabilir. İkinci
ihtimal olan çatışmaların uzaması ve yaygınlaşması, devlet otoritesinin, hatta
devletin tamamen ortadan kalkması riskinin yakın, ciddi ve açık bir tehdit
olarak ortaya çıkmasına neden olacaktı. Son zamanlarda tanık olunan yakın
çevremizdeki ülkelerin durumu, devlet otoritesinin ortadan kalkması hâlinde
bırakın demokratik bir düzende yaşamayı insanların en temel haklarının her gün
saldırı altında olduğu bir düzensizlik ve kargaşa ortamının acı örnekleri
olarak dünya kamuoyunun gözü önünde durmaktadır. Darbe teşebbüsünün, ülkemizin
birçok terör örgütünün açık hedefi olduğu günlerde gerçekleştirilmesi bu riskin
ağırlığını daha da artırmıştır.
67. Bütün bu değerlendirmeler birlikte ele alındığında, darbe
teşebbüsünün sadece demokratik anayasal düzen yönünden değil, bununla sıkı bağı
olan “milli güvenlik” yönünden de mevcut ve ağır bir tehdit oluşturduğu
anlaşılmaktadır. Milli güvenlik, Anayasa’da ve insan haklarının korunmasına
ilişkin birçok uluslararası belgede, temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılması sebepleri arasında sayılmıştır. Özgürlük-güvenlik dengesinin
sağlanması modern demokrasilerin en önemli amaçlarından biri hâline gelmiştir.
Çünkü güvenliğin olmadığı yerde demokratik düzeni sürdürmek ve özgürlükleri
hayata geçirebilmek mümkün değildir.
68. Açıklanan nedenlerle şimdiden Türk demokrasi tarihine
kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün demokratik anayasal
düzene, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine ve milli güvenliğe yönelik en
ağır saldırılardan biri, belki de en ağırı olduğu sonucuna varmak gerekir.
B. 667 Sayılı KHK Kapsamında Öngörülen Tedbirler
69. Anayasa’nın 5. maddesinde “Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak”, “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak”,
“kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri kaldırmak” ve
“insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak”
devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
70. Darbe teşebbüsü fiilen engellenmiş olmakla birlikte bu
teşebbüsün demokratik anayasal düzene, temel hak ve hürriyetler ile milli
güvenliğe yönelik oluşturduğu tehlikenin tamamen ortadan kaldırılması ve benzer
teşebbüslerin önüne geçecek tedbirler alınması devletin sadece yetkisinde olan
bir husus değil, Anayasa’nın 5. maddesi gereğince bireylere ve topluma karşı
ertelenemeyecek bir sorumluluğu ve görevidir.
71. Bazı durumlarda devletin, demokratik anayasal düzene,
temel hak ve hürriyetler ile milli güvenliğe yönelik tehditleri ortadan
kaldırması olağan yönetim usulleriyle mümkün olmayabilir. Dolayısıyla bu
tehditler ortadan kaldırılıncaya kadar olağanüstü yönetim usullerinin
uygulanması gerekebilir. Anayasa’da buna imkân tanımak üzere “olağanüstü
yönetim usulleri” öngörülmüş olup bunlardan biri de Anayasa’nın 120. maddesinde
düzenlenen “olağanüstü hâl ilanı”dır.
72. Anayasa’nın 120. maddesi uyarınca “Anayasa ile kurulan
hür demokrasi düzenini” veya “temel hak ve hürriyetleri” ortadan kaldırmaya
yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya
şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hâllerinde,
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, MGK’nın da görüşünü
aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi
altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hâl ilan edebilir.
73. Nitekim darbe teşebbüsünün fiilen engellenmesinden sonra
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, MGK’nın da görüşünü
aldıktan sonra 21/7/2016 tarihinde saat 01.00’dan itibaren geçerli olmak üzere
yurdun bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar
vermiş, bu karar aynı gün TBMM Genel Kurulu tarafından onaylanmıştır.
74. Olağanüstü hâl süresince, demokratik anayasal düzen ile
temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik tehditleri bertaraf etmek
için Anayasa’da tanınan imkânlardan biri de 121. maddenin üçüncü fıkrası
uyarınca, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna
“olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda” KHK çıkarma yetkisi verilmesidir.
75. Nitekim bu kapsamda Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı KHK’yı çıkarmıştır. KHK’nın gerekçesi
şöyledir:
“15 Temmuz 2016 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde
kümelenmiş ve Milli Güvenlik Kurulu Kararıyla da terör örgütü olarak belirlenen
Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY) mensubu, asker elbisesi giymiş hainler ve
bunlarla birlikte hareket eden bazı kamu görevlileri ve sivil unsurlar
tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine darbeye teşebbüs etmek
suretiyle tüm ülke genelinde yaygın bir terör faaliyeti gerçekleştirilmiştir.
FETÖ/PDY mensupları tarafından yapılan kalkışma hareketiyle,
cebir ve şiddet kullanılarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü
demokratik hukuk düzeni ortadan kaldırılmaya ve yerine totaliter bir düzen
getirilmeye çalışılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi yok edilmeye ve Gazi
Meclisin görevlerini yapmasının önüne geçilmeye cüret edilmiş, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ortadan kaldırılmaya ve görevlerini yapması engellenmeye
teşebbüs edilmiş, masum sivillerin ve görevlerini yapan güvenlik güçleri ile
kamu görevlilerinin canına kast edilmiş ve halkın oyuyla seçilmiş
Cumhurbaşkanına suikast girişiminde bulunulmuştur.
…
Anayasal düzenin, milli iradenin, hukuk devletinin, demokrasinin
ve temel hak ve hürriyetlerin korunması, ülkemizde yaşanan bu son darbe
teşebbüsünün tamamen sonlandırılması ve buna benzer bir müdahale girişiminin
yeniden yaşanmaması ve terörle mücadelenin daha etkin bir şekilde
sürdürülebilmesi için, olağanüstü hal süresince birtakım ivedi tedbirlerin
alınması zorunlu hale gelmiştir. Bu Kanun Hükmünde Kararname, oluşan toplumsal
mutabakat da dikkate alınarak söz konusu tedbirlerin alınması amacıyla
çıkarılmaktadır.”
76. KHK’nın genel gerekçesinden ve içerdiği düzenlemelerden
şu hususlar anlaşılmaktadır:
a. Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu
tarafından, darbe teşebbüsünün “TSK içinde örgütlenmiş FETÖ/PDY mensupları,
bunlarla birlikte hareket eden bazı kamu görevlileri ve sivil unsurlar”
tarafından gerçekleştirildiği değerlendirilmiştir.
b. FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirildiği değerlendirilen
darbe teşebbüsünün tamamen sonlandırılması ve benzer bir müdahale teşebbüsünün
tekrarlanmaması, genel olarak FETÖ/PDY’nin demokratik anayasal düzen ile temel
hak ve hürriyetlere yönelik tehdidinin tamamen ortadan kaldırılması, bu
kapsamda yapılacak mücadelenin daha etkin bir şekilde sürdürülebilmesi
amaçlanmıştır.
c. Bu amaç doğrultusunda FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya
irtibatı belirlenen eğitim kurumları, sağlık kuruluşları, sendikalar, vakıflar
ve dernekler gibi tüm kurum ve kuruluşların kapatılması; terör örgütlerine veya
MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla
irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensupları dâhil tüm kamu çalışanlarının
meslekten veya kamu görevinden çıkarılması; bazı suçlara ilişkin soruşturma ve
kovuşturmaların etkililiğinin artırılması yönünde tedbirler öngörülmüştür.
C. 667 Sayılı KHK Kapsamında Yargı Mensupları ve Diğer Kamu
Görevlilerine İlişkin Öngörülen Tedbirler
77. KHK’nın 3. maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten
sayılanlardan; 4. maddesinde ise bunlar dışındaki tüm kamu personelinden
(işçiler dâhil) “terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara” üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin
meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir.
Anılan maddelerde, görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam
edilemeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği de hüküm
altına alınmıştır.
78. Olağanüstü hâli gerekli kılan konu, 667 sayılı KHK’nın
amacı ile 3. ve 4. maddelerinde düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve mahiyeti
birlikte dikkate alındığında, anılan tedbirler vasıtasıyla başta FETÖ/PDY olmak
üzere terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin tamamının tüm
kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılması sonucuna ulaşılmak istendiği
anlaşılmaktadır.
79. Buna göre KHK’nın 3. ve 4. maddelerinde öngörülen
meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi
karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli
güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve
kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve
nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
80. FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarının neredeyse tamamında
örgütlenmesi ve somut darbe teşebbüsünün bu yapılanmadan kaynaklanmış olması,
potansiyel (olası) tehdidi var olan (mevcut) tehlikeye dönüştürmüş, demokratik
anayasal düzeni sürdürmek bakımından olağanüstü tedbirler alınmasını zorunlu
kılmıştır.
81. Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli
güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla herhangi bir
bağı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması,
demokratik toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliği ve
saygınlığının sağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim KHK’nın
3. maddesinde yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasına ilişkin tedbirin
gerekçesi şöyle ifade edilmiştir:
“Anayasanın 139 uncu maddesinde hâkimlik ve savcılık teminatı
düzenlenerek azlolunamayacakları hükme bağlanmış ise de, aynı maddede meslekte
kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar
saklı tutulmuştur. Benzer düzenleme 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun
44 üncü maddesinde de yer almaktadır. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen
darbe teşebbüsü ve kalkışmanın sorumlusu olan FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı
mensuplarının görevde tutulmaları en başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Anayasanın 138 inci maddesine göre Anayasaya,
kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verme ödevi
altındaki yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir
biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve
ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesi en başta yargının saygınlığı ve
güvenilirliğine zarar vermektedir. Devlet organizasyonu dışındaki başka bir
hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarının varlığı,
vatandaşların yine Anayasanın teminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde
büyük bir engel teşkil etmektedir. Bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları
değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarının doğuracağı
sakıncaları gidermek amacıyla, Anayasanın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasında
tanınan takdir hakkı da gözetilerek bu düzenleme yapılmaktadır.”
D. 667 Sayılı KHK Kapsamındaki Meslekten Çıkarma Tedbirinin Anayasa
Mahkemesi Üyeleri Yönünden Uygulanma Koşulları
82. KHK’nın 3. maddesinde sayılan yargı mensupları arasında
“Anayasa Mahkemesi Üyeleri” de bulunmaktadır. Anılan madde uyarınca meslekten
çıkarma tedbirinin Anayasa Mahkemesi Üyeleri bakımından uygulanabilmesi için;
a. Üyenin, terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara “üyeliği”, “mensubiyeti” veya “iltisakı” yahut bunlarla “irtibatı”
olduğunun değerlendirilmesi,
b. Bu değerlendirmenin Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun
salt çoğunluğunca yapılması gerekmektedir.
83. KHK’nın 3. maddesinde genel olarak “terör örgütlerine
veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar
verilen yapı, oluşum veya gruplar”dan söz edilmişse de madde gerekçesi dikkate
alındığında FETÖ/PDY’nin bunların başında geldiği anlaşılmaktadır.
84. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör
faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle Anayasa Mahkemesi Üyeleri
arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar”la bağ
kurulması yeterli görülmüştür.
85. Diğer taraftan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin
uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya
“mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde
olması da yeterlidir.
86. Son olarak maddede, terör örgütleri veya MGK’ca devletin
milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması
aranmamıştır. Böyle bir bağın Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca
“değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme Genel Kurulun
salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat
cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte
kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir.
87. KHK’nın 3. maddesinde bu kanaate varılabilmesi için belli
bir tür delile dayanma zorunluluğu öngörülmemiştir. Bu kanaatin hangi hususlara
dayanılarak oluşacağı Genel Kurulun salt çoğunluğunun takdirine bırakılmıştır.
Burada önemli olan belli bir kanaate varılırken keyfilikten uzak durulmasıdır.
88. Şüphesiz yukarıda belirtilen bağın bulunup bulunmadığına
ilişkin değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate
ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir.
E. Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN
Hakkında Meslekten Çıkarma Tedbirinin Uygulanıp Uygulanmayacağına İlişkin
Değerlendirme
89. 15 Temmuz 2016 gecesi başlayıp ertesi gün belli bir saate
kadar devam eden darbe teşebbüsünün planlayıcısı ve uygulayıcısının, uzun
süredir soruşturma ve kovuşturmalara konu olan, son dönemde MGK tarafından
“millî güvenliği tehdit eden bir terör örgütü” olarak tanımlanan FETÖ/PDY
olduğu yetkili makamlarca değerlendirilmiştir.
90. FETÖ/PDY’nin örgütlenmesi bakımından önem verdiği
kurumların başında gelen TSK, emniyet teşkilatı ve yargı kurumlarında görev
yapan çok sayıda askeri personel, emniyet görevlisi ve yargı mensubu hakkında
darbe teşebbüsü sonrası ülke genelinde soruşturmalar başlatılmış ve gözaltı
tedbirleri uygulanmıştır.
91. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca anayasal düzeni cebir
ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna ilişkin olarak
başlatılan soruşturma kapsamında Anayasa Mahkemesi Üyeleri Alparslan ALTAN ve
Erdal TERCAN da “FETÖ/PDY üyesi” oldukları gerekçesiyle 16/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmışlardır.
92. Anılan üyelerin farklı sulh ceza hâkimlikleri tarafından
yapılan sorgularının ardından 20/7/2016 tarihinde “silahlı terör örgütüne üye
olma” suçundan tutuklanmalarına karar verilmiştir. Sulh ceza hâkimliği
tarafından 1/8/2016 tarihinde bu üyelerin malvarlıkları üzerine tedbir
konulmuştur.
93. Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN, ceza soruşturması
kapsamındaki ifadelerinde üzerlerine atılı suçu kabul etmediklerini beyan
etmişlerdir.
94. Bu süreçte darbe teşebbüsü sonrası ilan edilen olağanüstü
hâlin uygulanmasına ilişkin tedbirleri düzenleyen 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi
uyarınca Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından Üyeler Alparslan ALTAN ve
Erdal TERCAN’ın hukuki durumlarının değerlendirilmesine karar verilmiştir.
95. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca yapılacak
değerlendirmede dikkate alınmak üzere Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın
yazılı savunmaları alınmıştır. Anılan üyeler savunmalarında FETÖ/PDY ile
herhangi bir bağlarının bulunmadığını beyan etmişler; yöneltilen suçlamayla
ilgili somut bilgi ve belgeler kendilerine sunulduktan sonra yeniden savunma
imkânı verilmesini, isimlerini belirttikleri bazı tanıkların dinlenilmesini
talep etmişlerdir.
96. 667 sayılı KHK kapsamında yapılacak değerlendirme, adli suç
veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde
olmayıp Anayasa Mahkemesi Üyelerinin belli bir yapıyla herhangi bir bağlarının
olup olmadığına ilişkin kanaatin oluşturulacağı bir süreci ifade etmektedir.
Dolayısıyla KHK’nın amacı ve tedbirin niteliği ile somut olayın özellikleri
birlikte dikkate alındığında ilgili üyeler hakkında mevcut bilgi ve belgelere
göre değerlendirme yapılması gerekmiştir.
97. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun, Üyeler Alparslan ALTAN
ve Erdal TERCAN hakkında 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca yapacağı
değerlendirme, anılan üyelerin MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan MGK
kararlarında ifade edildiği şekliyle (bkz. § 18) “Paralel Devlet Yapılanması”
ile “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde herhangi bir
bağlarının olup olmadığına ilişkindir. Yukarıda ifade edildiği üzere bu
değerlendirme için Genel Kurulun salt çoğunluğunda anılan üyelerle ilgili
oluşacak “kanaat” yeterlidir.
98. Somut olayın yukarıda ifade edilen özellikleri, anılan
yapı ile ilgileri olduğuna dair sosyal çevre bilgisi ve Anayasa Mahkemesi
Üyelerinin zaman içinde oluşan ortak kanaatleri birlikte dikkate alınarak,
Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal TERCAN’ın KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrası kapsamında söz konusu yapı ile meslekte kalmalarıyla bağdaşmayacak
nitelikte bağlarının olduğu değerlendirilmiştir.
99. Durumları bu şekilde değerlendirilen üyelerin, temel
görevi demokratik anayasal düzen ile temel hak ve hürriyetleri korumak olan
Anayasa Mahkemesinde görev yapmaya devam etmesinin yargının güvenilirliğini ve
saygınlığını da zedeleyeceği açıktır.
100. Açıklanan nedenlerle Üyeler Alparslan ALTAN ve Erdal
TERCAN’ın meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten
çıkarılmalarına karar verilmesi gerekir.
HÜKÜM
Açıklanan gerekçeyle;
A. 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca,
1. Anayasa Mahkemesi Üyesi Alparslan ALTAN’ın meslekte
kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına,
2. Anayasa Mahkemesi Üyesi Erdal TERCAN’ın meslekte kalmasının
uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına,
B. Kararın ilgililere tebliğine
4/8/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
|
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
|
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|