ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2003/1 (Değişik
İşler)
Karar Sayısı:2008/2
Karar Günü:8.1.2008
R.G.
Tarih-Sayı:03.06.2008-26895
İSTEMDE BULUNANLAR :
Kapatılan Halkın Emek Partisi (HEP) Genel Başkan Yardımcısı Feridun Yazar ve
Genel Sekreteri İbrahim Aksoy
VEKİLLERİ : Av.
Hasip Kaplan
KARŞI TARAF : Kamu
Adına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
I- İSTEMİN KONUSU
Kapatılan Halkın Emek Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı
Feridun Yazar ve Genel Sekreteri İbrahim Aksoy vekili Av. Hasip Kaplan
tarafından sunulan 7.3.2003 günlü dilekçe ile, Anayasa Mahkemesi'nin 14.7.1993
gün ve 1992/1 Esas (Siyasî Parti Kapatma), 1993/1 Karar sayılı Halkın Emek
Partisi'nin kapatılmasına ilişkin olarak verdiği karara karşı yargılamanın
yenilenmesi isteminin kabulü ile, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan
parti kapatma davasının reddine karar verilmesi istemidir.
II- OLAY
Kapatılan Halkın Emek Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı
ve Genel Sekreteri vekili Av. Hasip Kaplan tarafından sunulan 7.3.2003 günlü
dilekçe üzerine Anayasa Mahkemesi, 18.3.2003 tarihinde yaptığı inceleme
sonucunda, dilekçe ve eklerinin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 31. maddesi
gereğince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilerek bu konuda düşünce istenmesine
karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görüşü alındıktan sonra
Anayasa Mahkemesi, HEP'nin yargılamanın yenilenmesi talebiyle ilgili olarak
2.3.2007 tarihli toplantıda, “Kapatılan Halkın Emek Partisi hakkındaki davanın
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (f) bendi uyarınca yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar
görülmesi isteminin, aynı Yasa'nın 318. maddesi uyarınca KABULE DEĞER OLDUĞUNA,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA”, karar vermiştir. Aynı
oturumda alınan kararlara göre, 5271 sayılı Yasa'nın 319. maddesinin (2)
numaralı fıkrası gereğince, bir diyecekleri varsa yedi gün içinde bildirmeleri
için karar örneği istemde bulunanlar vekili ile Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı'na tebliğ edilmiş; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, 22723/93,
22724/93 ve 22725/93 sayılı başvurulara ilişkin 9 Nisan 2002 günlü kararının
aslı ile Türkçe tercümesinin onaylı bir örneği Dışişleri Bakanlığı'ndan istenmiştir.
İstemde bulunanlar vekili Av.Hasip Kaplan 4.4.2007 günlü
mazeret dilekçesinde, Cumhuriyet Başsavcılığının diyecekleriyle Dışişleri
Bakanlığından istenen karar çevirisi kendilerine tebliğ edildikten sonra
diyeceklerini bildirmek üzere makul bir süre verilmesi ve duruşma yapılarak
yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 13.3.2007 günlü
yazısında, “…HEP'in kapatılması istemiyle dava açıldığı tarihte var olan,
bugün de yoğunlaşarak sürdürdüğü şiddet eylemleri ile Ulusal sınırlarımız
içindeki bir bölgenin koparılması nihai hedefi için silahlı mücadele veren
etnik kökenli PKK'nın terör örgütü olduğu tüm ülkeler tarafından kabul
edilmiştir. Teröre cesaret verici her düşünce ve oluşumun ne ulusal ne de
uluslar arası hukuk düzeninde koruma görmeyeceği açıktır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 9.4.2002 günlü kararının
gerekçesinde kapatma davası öncesinde var olup, hiç bitmeyen, halen dozu
artarak devam etmekte olan şiddet ve teröre zemin hazırlayan fikriyat ve manevi
de olsa terör ve şiddet yansımaları önemi oranında irdelenmeyerek, hatta göz
ardı edilerek sonuca gidilmiştir. Bu itibarla HEP'in kapatılması radikal bir tedbir
olmayıp, haklı, demokratik toplumda gerekli ve orantılı tedbir olarak ortaya
çıkmaktadır” denilmek suretiyle HEP'nin
kapatma kararının onanması görüşünde oldukları belirtilmiştir.
III- İNCELEME
Yargılamanın yenilenmesi istemini içeren dilekçeler,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın istemle ilgili görüşleri, konuya ilişkin
rapor, ilgili Anayasa ve Yasa kuralları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
9.4.2002 günlü kararı ile diğer belgeler okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
Anayasa Mahkemesi'nin 14.7.1993 gün ve E.1992/1 (Siyasî
Parti Kapatma), K.1993/1 sayılı kararının gerekçesinin ilgili bölümleri
şöyledir;
“ ... ‘Türklük' bir anayasal bir olaydır, bir soy-sop
sorunu değildir. ‘Türk Halkı' anayasal bir terimdir. Etnik tanımlı vatandaşlık
yoktur. Türkiye'de Kürt kökenli vatandaş vardır, ‘Kürt vatandaş' yoktur. Herkes
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Bu anlamda Türk'dür.
Böylece; incelenen konuşma, bildiri ve gazetelerde çıkan
yazılarda geçen kimi söz ve eylemlerin, kararın ilgili bölümlerinde yer alan
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianamesiyle esas hakkındaki görüşünde
belirlendiği üzere Anayasa ve Siyasî Partiler Yasası'na aykırılık oluşturduğu
saptanmıştır.
Şöyle ki :
a)
Türkiye Cumhuriyeti'nde sadece Türklerin varlığı kabûl edilip, diğer bütün
etnik yapıların reddedildiği baskıcı otoriter asimilasyon uygulandığı; resmî
ideolojinin iflâs ettiği, Kürt halkının dinamizminin yükseldiği, Türk Halkı ile
Kürt Halkı'nın eşitliğine dayanan bir düzenin kurulmasının gerektiği, Kürt
halkının 2600 yıl önce Dehhak'ın zülmüne ayaklanan Kawa'ya benzer özgürlük
mücadelesi verdiği, uluslararası anlaşmalardan doğan hiç bir ulusal hakkı
kullanamadığı, Doğu sorununun ekonomik değil Kürt Halkının ulusal sorunu olduğu
üzerinde durularak Türk ve Kürt halkları ve hattâ diğer bazı etnik unsurları
halk olarak gösterip ayrımı ısrarla işlenmek ve “idari federasyon” adı verilen
modelden başlayıp Kürtlerin kendi kaderlerini tâyin hakkını kullanmalarına
varan bir süreç içerisinde Kürtlerin Anayasaca benimsenmiş Ulus bütünlüğünden
ayrılmaları ve ayrı bir Kürt Ulusu'nun oluşturulması esasının benimsendiği
görülmektedir.
Oysa,
tarihsel bir gerçeğin ifadesi olan “Türk Ulusu” olgusunun ortadan kaldırılması
sonucunu doğuracak ırkçılığa dayanan ayrılıklar ve Türk vatandaşlığı niteliğini
değiştiren iddialar ileri sürülemez. Aksine davranış 2820 sayılı Yasa'nın 78.
maddesinin (a) bendine aykırılık oluşturur.
b)
İlk defa içlerine sine sine içinde yer alabilecekleri bizim diyebilecekleri bir
partinin doğduğu, partinin en çok ezilen, en çok sömürülen, en çok baskı
altında tutulan ve zulme uğrayan halk, Kürtler ise, onlarında partisi
oldukları, bundan onur duydukları, gerçekte de ekonomik ve etnik
özelliklerinden dolayı en fazla ezilenlerin Kürt halkı olduğu Türkiye'deki
bütün etnik yapıları da halk olarak gösterip onların da partisi olduklarını
söylenmek, Türk Ulusu içinde yeralan vatandaşların değil etnik gruplar kendi
görüşleriyle yaratılan ayrı halkların (ulusların) eşitliğine dayalı bir düzen
arayışını ortaya koymak suretiyle ırk esasına dayanılmakta ve Siyasî Partiler
Yasası'nın 78. maddesinin (b) bendine aykırı davranılmaktadır.
c)
Halkların eşitliğine dayalı bir düzen istenilmesi, Kemalist çizgilerin
yıkılması, aşılması özellikle eski Genel başkan Feridun YAZAR'ın 1.6.1992 günlü
Milliyet ve 5.2.1992 tarihli Sabah Gazetesi'nde yayımlanan demeçlerinde, özetle,
Türkiye'de üniter devletin bugüne kadar uygulandığı biçimde sorunları çözmediği
bu nedenle merkeziyetçi devlet sisteminin otonom bölgeler veya federasyon yahut
idari federasyon denilen şekilde değişmesi gerektiği, uygulamasından yana
oldukları idarî federasyon biçiminde o bölgenin yönetim biçiminin kullanılacak
dilin, yapılacak yayınların o yerde belirleneceği, o yerde vergi toplanıp yine
o yerde harcanacağı ancak bir kısmının devlete gönderileceğinin söylendiği,
bununla da, 2820 sayılı Yasa'nın 80. maddesine aykırı olarak Devletin tekliği
ilkesinin değiştirilmesi amacının güdüldüğü açıkça anlaşılmaktadır.
d)
Kürt ile Türk'ü omuz omuza birleştirip demokrasi mücadelesi verme gibi bir
görevlerinin olduğu, Nevruz'un Kürt halkının özgürlük bayramı olup, direnme
ruhunu, mücadele geleneğini simgeleyip, yeniden doğuşu dile getirdiğini
söyleyerek HEP'nin Kürt, Arap, Çerkez, Laz, Arnavut, Pomak gibi, ezilen,
sömürülen, baskı altında tutulanların partisi olduğu, Kürt halkının yıllardan
beri insanlık haklarını kullanmadığı, Kürt, Türk ve diğer bütün azınlık
halklarının ortak sesi oldukları, Kürt sorunu'nun baştan beri var olduğu,
Cumhuriyetin Türk ve Kürt halkları tarafından birlikte kurulmuş olmasına karşın
daha sonra Kürt halkının tamamen dışlandığı, ifade edilmek suretiyle, Siyasî
Partiler Yasası'nın 81. maddesinin (a) bendine aykırı olarak, T.C. ülkesi
üzerinde dil ve ırk ayrılığına dayanan azınlıklar bulunduğu ileri
sürülmektedir.
e)
Kürt halkının özgürlük tutkusundan hiç bir zaman vazgeçmediği, kültürünü ve ulusal
değerlerini hep ayakta tutmasını bildiği, Kürtlere okumanın, yazmanın, Kürt
kültürünü araştırmanın, yasak olduğu, Kürt halkının T.C.nin bütünlüğü içinde
kendi ulusal ve kültürel kimliğini korumak ve geliştirmek istemesine karşın
inkarcı politikaların Kürtleri eritmek istedikleri, Kürt sorununun çözümü için
öncelikle Kürt halkının kendi ulusal ve kültürel kimliğini ifade edebilmesini
önündeki engellerin kaldırılması gerektiği yeniden yapılacak bir Anayasa'da
Kürtlerin dil, inanç ve kültür özgürlükleriyle Kürtçe eğitimi, öğrenimi ve
diğer haklarını kullanmalarına olanak verecek yeni yasal düzenlemelerin topluma
ve devlete benimsetilmesi gerektiği, etnik kökeni, dili ve kültürü farklı da
olsa, tüm insanların kendilerini, kendi dil ve kültürleriyle ifade edebilecekleri,
belirtilmek suretiyle de Türk dili ve kültüründen başka bir dili ve kültürü
korumak, geliştirmek yoluyla azınlık yaratılarak ulus bütünlüğünün bozulması
amacı güdülmekte ve 2820 sayılı Yasa'nın 81. maddesinin (b) bendine aykırı
davranılmaktadır.
Kimsenin
Anayasa ve yasaları beğenme yükümlülüğü yoktur. Ancak herkesin anayasal düzene
uymak yükümlülüğü vardır. Siyasî Partilerin de Anayasa'da “değiştirilemez,
değiştirilmesi teklif edilemez” kaydına bağlanan devletin temel öğelerini
oluşturan ilkelere ve bunları koruma amacına yönelik Anayasa ve Yasa
kurallarına uyma zorunluluğu vardır.
Halkın
Emek Partisi'nin Türk Ulusu'nu ırk esasına dayalı olarak “Türk ve Kürt
Ulusları” biçiminde ikiye böldüğü, böylece Kürt kökenli yurttaşları gerçek dışı
biçimde “ezilen bir ulus” olarak nitelendirdiği, Kürtleri devlete karşı
kışkırtmak zulme karşı özgürlük mücadelesi veriyor gösterdiği, “kendi kaderini
tâyin hakkının tanınması” önerisiyle ve öbür çalışmalarıyla da Anayasa'ya ve
Siyasî Partiler yasası'na aykırı olarak bölücülük yaptığı anlaşılmıştır.
Parti'nin
kapatılmasını gerektiren yasadışı eylemlerin sahipleri davalı Siyasî partinin
eski Genel Başkanları Fehmi IŞIKLAR ile Feridun YAZAR, Eski Genel Başkanvekili,
Genel Sekreteri Ahmet KARATAŞ ve eski Genel Sekreter İbrahim AKSOY'dur. 2820
sayılı Siyasî Partiler Yasası'nın Dördüncü Kısmı'nda yer alan yasaklara aykırı
davranılmasının yaptırımı aynı Yasa'nın 101. maddesinin (b) bendiyle
belirlenmiştir.
Buna
göre davalı Halkın Emek Partisi'nin kapatılmasına karar verilmesi
gerekmektedir.”
gerekçeleriyle Anayasa Mahkemesi;
“Halkın Emek Partisi'nin faaliyetlerinin Anayasa ile 2820
sayılı Siyasî Partiler Yasası'na aykırı olduğuna ve 2820 sayılı Yasa'nın 101.
maddesinin (b) bendi uyarınca davalı Parti'nin KAPATILMASINA, Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
Anayasa'nın 84. maddesi gereğince:
Eylemleri ve sözleriyle Parti'nin kapatılmasına neden
olan Fehmi Işıklar, Feridun Yazar, Ahmet Karataş ve İbrahim Aksoy'dan halen
Milletvekili bulunanlarla, kapatma davasının açıldığı 3.7.1992 gününde Parti
üyesi diğer milletvekillerinin milletvekilliklerinin de, kapatma kararının TBMM
Başkanlığı'na tebliğ edildiği tarihte sona ereceğine, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU'nun
“Bu maddenin uygulamaya ilişkin bulunduğu ve bu konuda bir karar verilmesine
yer olmadığı”; Mustafa GÖNÜL'ün ise “Cezaların kişiselliği ilkesiyle bağdaşmaması
nedeniyle Parti üyesi olan diğer milletvekillerinin üyeliklerinin sona
ermeyeceği” yolundaki karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
Davalı Parti'nin tüm mallarının 2820 sayılı Yasa'nın 107.
maddesi uyarınca Hazine'ye geçmesine, OYBİRLİĞİYLE,”karar vermiştir.
Kapatılan Halkın Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Feridun Yazar, Genel Sekreteri İbrahim Aksoy, Ahmet Karataş, HEP'nin
kapatılmasının İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa
Sözleşmesi'nin (AİHS) 11., 9., 10., 14. ve 6/1 maddelerinin ihlal edildiği
iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurmuşlardır.
Komisyon 3.4.1995 günü istemin kabule şayan olduğunu
belirtmiştir. Buna ilişkin raporunda, 11. maddenin ihlal edildiği, 9. ve 10.
maddeler yönünden ayrı bir sorun bulunmadığı, 14. maddenin ihlal edilip
edilmediğinin ayrıca incelenmesine gerek olmadığı, ve 6/1 maddenin ihlal
edilmediği görüşünde olduğunu bildirmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 4. Dairesinde görülen
davada, 9.4.2002 günlü, 22723/93, 22724/93, 22725/93 sayılı kararla, Halkın
Emek Partisi'nin kapatılmasının Sözleşme'nin 11. maddesinin ihlali niteliğinde
olduğuna, 9., 10. ve 14. maddelerin ihlaline ilişkin ayrı bir incelemeye gerek
olmadığına ve konuyla ilgili 6. maddenin uygulanamaz olduğuna oybirliği ile
karar vermiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4. Dairesinin gerekçesinin
ilgili bölümü özetle şöyledir:
“Mahkeme, kendi bağımsız rolüne ve başvurunun özel
şartlarına rağmen, 11. Maddenin de 10. Maddenin ışığında değerlendirilmesi
gerektiğini tekrarlamıştır. Düşüncelerin ve bunların ifade edilmesine dair
özgürlüklerin korunması, Madde 11'de ifade edildiği üzere sendika kurma ve
dernekleşme özgürlüğünün amaçlarıdır. Bu husus çoğulculuk ve demokrasinin iyi
işleyişini güvence almaları konusundaki rolleri açısından siyasî partiler için
de geçerlidir.
Çoğulculuk olmadan demokrasi olamaz. Bu nedenle, 10. Madde
kapsamında belirtilen haliyle ifade özgürlüğü 2. paragrafa tabi olarak, sadece
lehte alınanlar veya zararsız veya kayıtsız olanlar için değil, aynı zamanda
saldırgan, sarsıcı ve rahatsız edici ifadeler açısından da geçerlidir.
Faaliyetlerinin,
ifade özgürlüğünün topluca kullanımına ilişkin bir bölüm teşkil etmesi
nedeniyle siyasi partiler, Sözleşmenin 10. Madde ve 11. Maddesinin korunmasını
isteme haklarına sahiptir.
Demokrasinin en belirgin özelliği, ülkenin sorunlarına
bir çözüm bulunabilmesi için karşıt fikirler olsa dahi şiddete dönüşmeyen bir
diyalog ortamının tesis edilebilmesidir. Demokrasi ifade özgürlüğünü de
beraberinde getirir. Bu açıdan bir politik gurubun Devletin belli bir nüfus
gurubunun durumu konusunda tartışma ortamı yaratma ve demokratik kurallar
çerçevesinde ilgili herkesi tatmin edecek çözümler üretme çabasında olması
nedeni ile kapatılmanın hiçbir açıklaması yoktur.
AİHM'ne göre,
demokrasinin temel özelliklerinden birisi bir ülkenin karşılaştığı sorunları,
taciz edici olsalar dahi, şiddete başvurmaksızın, diyalogla çözmesidir.
Demokrasi ifade özgürlüğü ile beslenir.
AİHM, Anayasa Mahkemesi'nin HEP'nin kapatılmasına gerekçe
olarak gösterdiği beyanlardan dolayı bu partinin herhangi bir yöneticisinin
ceza almamış olduğuna, bu nedenden dolayı kişilerin şahsen cezai
sorumluluklarını gerektirmeyen açıklamalardan dolayı partinin kapatılmasını
inandırıcı bulmadığına, ayrıca HEP'nin siyasî amaçlara ulaşmak için iç
tüzüğünde sadece meşru yollardan bahsettiğini belirlediğine ve HEP'nin şiddet
yöntemlerini açıkça desteklediğini gösteren kanıtların bulunmadığına işaret
ederek, kapatılmasının demokratik bir toplumda düzenin korunması için gerekli olmadığı
kanaatine varmıştır.
HEP'nin kapatılması amaçlanan hedef açısından orantısız
olup, dolayısıyla demokratik bir toplumda gereksizdir”
IV- İSTEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan yargılanmanın
yenilenmesine ilişkin düzenleme, hükmün esasını değiştirecek nitelikteki
olguların hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkması durumunda, yeniden
yapılacak yargılama ile kesin hükmü ortadan kaldırabilen olağanüstü kanun
yollarından birisidir. Bu niteliğinin gereği olarak yasakoyucu yargılamanın
yenilenmesi usulünü 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. ila 323.
maddelerinde etraflı biçimde düzenlemiştir. Bu hükümlerden yargılamanın
yenilenmesi isteminin dört aşamada incelenip karara bağlanması gerektiği
anlaşılmaktadır. Bu aşamalar, yasada sayılan yargılama nedenlerinin ve bunların
dayandığı delilleri içeren istemin kabule değer olup olmadığının incelenip
karara bağlanması, istem kabule değer bulunduğu takdirde delillerin toplanması,
bu işlem tamamlandıktan sonra istemin esassız olup olmadığının karara
bağlanması, istem esassız olması noktasından reddedilmemiş ise yargılamanın
yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verilmesi şeklindedir.
Kanunun 311. maddesinde hükümlü lehine yargılamanın
yenilenmesi nedenleri sayılmış, maddenin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde “Ceza
hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin veya
eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa
dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit
edilmiş olması” haline bu nedenler arasında yer verilmiştir. Ayrıca,
yargılamanın yenilenmesinin Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararının
kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebileceği belirtilmiştir. Bu
düzenleme, anılan ihlal kararının başka bir nedene gerek olmaksızın
yargılamanın yenilenmesinin kabule değer olduğuna karar verilmesi için yeterli
olduğunu göstermektedir.
İstemin kabule değer olduğuna karar verilip Kanunun 319.
maddesi gereğince tarafların görüşleri tespit edildikten ve toplanması gereken
deliller varsa 320. madde hükümleri uyarınca toplanıldıktan sonra Kanunun 321.
maddesi gereğince bunların hükme etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kanunun 321. maddesinde, yargılamanın yenilenmesi
isteminde ileri sürülen iddiaların yeterli derecede doğrulanmaması veya
“duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması”;
“yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek
biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta
bulunduğunun veya oy verdiğinin anlaşılması”; “duruşmada sanığın veya
hükümlünün lehine ileri sürülen ve hükme etkili olan bir belgenin sahteliğinin
anlaşılması” hallerinde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme
hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa istemin “esassız olması nedeniyle duruşma
yapılmaksızın reddedileceği” öngörülmüştür.
Mahkememizin 2.3.2007 tarihli toplantısında, Halkın Emek
Partisinin kapatılmasına ilişkin hükmün, İnsan Haklarının ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla saptandığı ileri sürülerek yapılan
yargılanmanın yenilenmesi isteminin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311.
maddesinin (f) bendi kapsamında görülerek, aynı Kanunun 318. maddesi uyarınca
kabule değer olduğuna karar verilmişse de bu husus yargılanmanın yenilenmesi
için tek başına yeterli olmamakta, Ceza Muhakemesi Kanunun 321. maddesinde yer
alan kural gereğince kabule değer görülen istemin dayanağını oluşturan
yargılanmanın yenilenmesi nedeninin (ihlal nedeninin) doğruluğunun ve hükmün
esasına etkili nitelikte olup olmadığının da araştırılması, doğru ve hükmün
esasına etkili olmadığının anlaşılması halinde istemin esassızlık noktasından
reddi, aksi halde duruşma açılarak ihlal nedeni de dikkate alınmak suretiyle
kesinleşen ilk hükmün yargılanmanın yenilenmesi yoluyla yeniden
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Halkın Emek Partisinin
kapatılmasına esas alınan olguları değerlendirerek, kapatma kararının
Sözleşme'nin 11. maddesindeki dernek kurma ve toplantı özgürlüğünün ihlali
niteliğinde olduğuna karar vermiş ve bu ihlal kararı yargılanmanın yenilenmesi
isteminin nedeni olarak ileri sürülmüştür.
Ceza Muhakemesi Kanunun 321. maddesi uyarınca
yargılanmanın yenilenmesi isteminin kabul edilebilmesi için ilk hükmün
verilmesinde esas alınan olgularla birlikte yeniden değerlendirilmesini
gerektirecek nitelikte maddi bir olgunun bulunduğunun hükmün kesinleşmesinden
sonra saptanması gerekir.
Söz konusu ihlal kararında ise yargılama sonrasında
ortaya çıkan ve kesin hükmün esasını etkileyecek nitelikte olan maddi bir
olgunun varlığına değil, kapatılmaya esas alınan mevcut olguların değerlendirilmesinde
hata yapıldığı düşüncesine dayanılmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu, mevcut olguların
değerlendirilmesinde hata yapılarak hüküm kurulmasını temyiz nedeni olarak
kabul etmekle birlikte yargılanmanın yenilenmesini gerektirecek bir neden
olarak görmemektedir.
Bu nedenle yargılanmanın yenilenmesi isteminin Ceza
Muhakemesi Kanunun 321.maddesi uyarınca esassızlık noktasından reddine karar
verilmesi gerekmiştir.
V- SONUÇ
Kapatılan Halkın Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Feridun YAZAR ile Genel Sekreteri İbrahim AKSOY vekili Av. Hasip KAPLAN'ın,
Anayasa Mahkemesi'nin Halkın Emek Partisi'nin kapatılmasına ilişkin 14.7.1993
günlü, E. 1992/1 (Siyasi Parti -Kapatma), K. 1993/1 sayılı kararına karşı
yargılamanın yenilenmesi istemini içeren 7.3.2003 günlü dilekçesi ve ekleri,
konuya ilişkin rapor, ilgili Anayasa ve yasa kuralları incelendi, gereği
görüşülüp düşünüldü;
1- Kapatılan Halkın Emek Partisi hakkındaki yargılamanın
yenilenmesi isteminin, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
321. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, esassız olması nedeniyle
REDDİNE, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Karar örneğinin istemde bulunanlar vekili ile Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı'na tebliğine, OYBİRLİĞİYLE,
8.1.2008 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
Kapatılan Halkın Emek Partisi, Genel Başkan Yardımcısı
Feridun YAZAR ve Genel Sekreteri İbrahim AKSOY vekili Av. Hasip KAPLAN
tarafından verilen 7.3.2003 günlü dilekçe ile ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının görüşü alındıktan sonra 2.3.2007 günü verilen kararla, “Kapatılan
Halkın Emek Partisi Partisi hakkındaki davanın 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi
uyarınca yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülmesi isteminin, aynı
Yasa'nın 318. maddesi uyarınca kabule değer olduğuna karar verilmiş ve ayrıca
5271 sayılı Yasa'nın 319. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince, bir
diyecekleri varsa yedi gün içinde bildirmeleri için karar örneğinin istemde
bulunanlar vekili ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tebliğine, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nin, 22723/93, 22724193, 22725/93 sayılı başvurulara
ilişkin 9.4.2002 günlü kararının aslının ve Türkçe tercümesinin onaylı bir
örneğinin Dışişleri Bakanlığı'ndan istenmesine” karar verilmiştir.
Tarafların diyeceklerini bildirmesinden ve karar aslı ile tercümesinin
gönderilmesinden sonra ise, ileri sürülen iddiaların yeterince doğrulanamaması
ve istemin dayanağını oluşturan yargılamanın yenilenmesi nedeninin hükmün
esasına etkili nitelikte olmaması nedenleriyle esassızlık noktasından reddine
oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Halkın Emek Partisi Partisinin kapatılması ile ilgili
sürece göz atıldığında gelişmelerin kısaca şu şekilde gerçekleştiği
görülmektedir:
Anayasa Mahkemesi'nin 14.7.1993 günlü, E. 1992/1 (Siyasi
Parti -Kapatma), K. 1993/1 sayılı kararı ile, Halkın Emek Partisi Partisi'nin
kapatılmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
Halkın Emek Partisiyle Parti
Genel Başkan Yardımcısı Feridun YAZAR ve Genel Sekreteri İbrahim AKSOY Halkın
Emek Partisi Partisi'nin kapatılmasının İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 6/2., 9/1., 11/1., 11/2., 14. ve 18. maddeleri
ile 1 Numaralı Protokol'ün 1. ve 3. maddelerine aykırılığı savları ile 7.1.1992
günü Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurmuşlardır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 4. Dairesi'de 9.4.2002
günlü, 22723/93, 22724193, 22725/93 sayılı kararları ile, Halkın Emek
Partisi Partisi'nin kapatılmasının Sözleşme'nin 11. maddesinin ihlali
niteliğinde olduğuna oybirliği ile karar vermiştir.
4.2.2003 günlü, 25014 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 23.1.2003 tarih ve 4793 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun”un 3. maddesi ile 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 327. maddesine 6. fıkra olarak, “Ceza
hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya
eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde, muhakemenin
iadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren
bir yıl içinde istenebilir.” şeklinde bir kural eklenmiştir. Böylece, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 327. maddesinde yapılan değişiklikle muhakemenin
iadesi sebeplerine bir yenisi daha eklenmiş bulunmaktadır. Bu fıkra ilgili
olarak Kanun Tasarısı'nın genel gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir: “Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararı nedeniyle hükümlü lehine yargılamanın
yenilenmesine ilişkin hüküm getirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6
ncı maddesine paralel olarak 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 36 ncı maddesine
“adil yargılanma” hakkı eklenmiştir. Adil yargılanma hakkının bir uygulaması
olarak yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasına Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin veya eki protokollerin ihlâli
nedeniyle verilen mahkûmiyet kararları da dahil edilmek suretiyle Sözleşme veya
eki protokollerin hükümlerinin iç hukuka yansıtılması sağlanmıştır.” 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 327. maddesinin 6. fıkrasındaki kural
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. maddesinin birinci fıkrasının (f)
bendinde de aynen tekrarlanmıştır.
Kapatılan Halkın Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Feridun YAZAR ve Genel Sekreteri İbrahim AKSOY vekili Av. Hasip KAPLAN
tarafından verilen 7.3.2003 günlü dilekçe ile yargılamanın yenilenmesine
ilişkin istemlerini Anayasa Mahkemesine iletmişlerdir.
Konu AİHM kararlarının olağanüstü bir kanun yolu olarak
yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılması nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanunu
açısından ve Anayasanın 90. maddesi ışığında AİHS kuralları ile AİHM
kararlarının bağlayıcılığı açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu Açısından
Türk hukukunda yargılamanın yenilenmesi kurumu 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usul Kanununda olduğu gibi, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nda da düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yargılamanın yenilenmesi konusunda AİHM kararlarının
gözetilmesine ilişkin mevzuatımızdaki ilk düzenleme 4771 sayılı Kanunla Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK)
yapılan düzenlemelerdir. Bu yasal düzenlemeler sonucunda yargılamanın
yenilenmesi sebeplerine bir yenisi eklenmiştir. Buna göre AİHM'nin ihlal
kararları, şartları mevcutsa, doğrudan doğruya yargılamanın yenilenmesi nedeni
sayılmıştır.
Bu düzenlemelerin yürürlüğü için ileri bir tarih
belirlenmiş olması nedeniyle daha uygulanma imkanı bulamadan bu defa 4793
sayılı Kanun'la aynı konuda yeni düzenlemeler getirilmiştir. 4793 sayılı
Kanun'la 4771 sayılı Kanun'da öngörülen başvuru yöntemi terk edilmekle
birlikte, espri aynen muhafaza edilmiştir. Artık AİHM'nin AİHS ve/veya eki
Protokollerin ihlal edildiğine karar verdiği bir kararı, hukuk ve ceza davaları
açısından başlı başına bir yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmaktadır.
Bu arada 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 4
Aralık 2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) daha önce
CMUK'nda benimsenen düzenlemeyi hemen hemen aynen muhafaza etmiştir.
Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmaması
ile ilgili verilecek kararlar ile yapılacak usuli işlemlerin neler olduğu
CMUK'nun 335-341 maddelerinde ve CMK'nun 315-323 maddelerinde düzenlenmiştir.
Bir ceza yargılamasına ilişkin olarak ele alınan bu düzenlemelere göre, Mahkeme
yargılamanın yenilenmesi talebini esastan incelemeyi kabul ederse delillerin
toplanması aşamasına geçer (CMUK.m. 337/CMK.m.320). Bunun sonucuna göre elde
edilen deliller evvelki hükme hiçbir tesir etmiyorsa iade talebi esassız olması
noktasında reddedilir, aksi halde yeniden duruşma yapılmasına karar verilir
(CMUK.m.338/CMK.m.321). Yeniden yapılacak duruşma neticesinde mahkeme ya
evvelki hükmü tasdik eder veya iptal ile dâva hakkında yeni baştan hüküm verir
(CMUK.m. 341-1/CMK.m.323-1).
Kanunun 321. maddesindeki düzenlemeye göre, yargılamanın
yenilenmesi isteminin kabule değer bulunmasından sonraki evrede mahkeme
tarafından yapılacak incelemeden sonra;
- Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen
iddiaların yeterli derecede doğrulanamaması veya 311 inci maddenin birinci
fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yazılı hallerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme
hiçbir etkisi olmadığının saptanması halinde yargılamanın yenilenmesi istemi,
esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilecek, ya da,
- Yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına
karar verilecektir.
311. maddenin (a) bendinde “Duruşmada kullanılan ve hükmü
etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması; (b) bendinde “Yemin verilerek
dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü
aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğunun veya oy
verdiğinin anlaşılması”; 314. maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde ise
“Duruşmada sanığın veya hükümlünün lehine ileri sürülen ve hükme etkili olan
bir belgenin sahteliğinin anlaşılması” durumları düzenlenmektedir. Görüldüğü
gibi, belirtilen hususların eldeki işle ilgisi bulunmamaktadır.
Çoğunluk kararında iddiaların yeterice doğrulanamaması,
yargılama sonrasında ortaya çıkan ve kesin hükmün yeniden değerlendirilmesini
gerektirecek nitelikte maddi bir olgunun bulunmadığı istemin esassızlığı
nedeniyle reddine dayanak yapılmış ise de, CMK.'nun 311. maddesinin birinci
fıkrasının (f) bendinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi nedeni açısından
istemde ileri sürülen iddia ve maddi olgu bizatihi “AİHM'nin ihlal kararı”dır.
Bu iddianın doğrulanamaması gibi bir durum söz konusu edilemeyecektir. Öte
yandan, CMK.'nun 321. maddesinde, iddianın daha önce verilmiş olan hükme
etkisinin olup olmadığı yönündeki değerlendirme yalnızca “311 inci maddenin
birinci fıkrasının (a)(sahte belge) ve (b)(yalan tanıklık veya bilirkişilik)
bentleri ile 314 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) (sahte belge)bendinde
yazılı hâller” için öngörülmüş bulunmaktadır. CMK.'nun 321. maddesi, AİHM'nin
ihlal kararına dayalı yenileme nedeni açısından, ihlal kararının önceki hükmün
yeniden değerlendirilmesini gerektirecek nitelikte olmadığı şeklindeki bir
değerlendirmeyle istemin reddine karar verilmesine olanak sağlayacak bir
düzenleme içermemektedir.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 33. maddesi gereğince siyasi parti kapatma
davalarında uygulanan Ceza Muhakemesi Kanunu'nun açık hükmü nedeniyle artık
AİHM'nin ihlal kararı yargılamanın yenilenmesi nedenidir. Bu nedenle, siyasi
parti kapatma kararları ile ilgili olarak gerçekleşen AİHM'nin ihlal kararına
dayalı yargılamanın yenilenmesi taleplerinin incelenmesi sırasında, istemin
kabule değer bulunmasından sonraki inceleme evresinde, belirtilen nedenlerle
yargılamanın yenilenmesi isteminin esassız olması nedeniyle reddine karar
verilmesi mümkün değildir. Aksi düşüncenin kabulü AİHM kararlarını başlıbaşına
bir ihlal nedeni olarak kabul eden yasakoyucunun iradesine aykırı olacağı gibi,
düzenlemeyi de anlamsız ve uygulanamaz hale getirecektir.
Çoğunluk gerekçesinde, ihlal kararının, yargılama
sonrasında ortaya çıkan ve kesin hükmün esasını etkileyecek nitelikte olan
maddi bir olgunun varlığına değil, mevcut olguların değerlendirilmesinde hata
yapıldığı düşüncesine dayanıldığı, Ceza Muhakemesi Kanununda “mevcut olguların
değerlendirilmesinde hata yapılarak hüküm kurulmasının yargılamanın
yenilenmesini gerektirecek bir neden olarak görülmediği” belirtilerek, bu
gerekçeyle istemin reddine karar verilmiştir. Ancak, yargılamanın yenilenmesi
kurumu, tam da yargılama sonucunda verilen ve kesinleşen kararlardaki adli
hataların düzeltilmesi amacıyla öngörülen olağanüstü bir kanun yoludur. Bu
kanun yolu bakımından CMK.231. maddesinde tek tek sayılmış olan sebeplerden
birine ilişkin önemli bir hatanın tesbit edilmiş olması gereklidir. Belirtilen
sebepler yeni delil ve olgular olarak adlandırılabilir. Kural olarak hukuki
hata(değerlendirme hatası)nın yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılamayacağı
söylenebilirse de, AİHM'nin ihlal kararları maddede düzenlenen diğer yenileme
nedenlerinden ayrı değerlendirilmelidir. Eldeki işte söz konusu olduğu gibi
AİHM'nin ihlal kararının yenileme sebebi sayılması durumu ise hukuki hata
nedeniyle yargılamanın yenilenmesine olanak tanıyan istisnai bir düzenleme
olarak görülmelidir.
CMK 311. maddesinde yapılan düzenlemenin eleştiriye açık
olduğu, AİHM'nin ihlal kararları ile diğer yargılamanın yenilenmesi nedenleri
bakımından aynı ortak kuralların uygulanmasının öngörülmesinin uygulamada
sıkıntılara neden olabileceği, AİHM'nin tüm ihlal kararlarının değil de belirli
türden aykırılıklara dayanan kararlarının yargılamanın yenilenmesi nedeni
sayılmasının daha doğru olacağı, AİHM'nin ihlale ilişkin tüm kararlarının
yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılmasının ulusal yargı yetkisine, yargı
bağımsızlığı ilkesine aykırı olabileceği şeklinde değerlendirmeler yapılabilir
ise de, halen yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri karşısında bu
değerlendirmeler ancak olması gereken hukuk bakımından göz önünde tutulabilecek
argümanlar olmaktan ileriye geçemezler.
Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili yürürlükte bulunan
düzenleme dikkate alındığında, Mahkemenin yargılamanın yenilenmesi istemini
kabul edilebilir bulması halinde, yargılamanın yenilenmesine ve duruşma
açılmasına karar vermesi gerekmektedir.
Anayasa'nın 90. Maddesi ve AİHS Açısından
AİHS başta temel insan hakları, kişi özgürlüğü, adil
yargılanma hakkı gibi Sözleşme ile garanti altına alınan hak ve özgürlüklerin
asgari standardını belirlemek üzere oluşturulan bir sistemdir. AİHS'nin 1.
maddesi ile Sözleşmeyi imzalayan taraf devletler, Sözleşme ile tanınan bu hak
ve özgürlükleri, kendi ülkelerinde sağlamak, güvence altına almak, korumak ve
iç hukukunu Sözleşme ile uyumlu hale getirmek yükümlülüğü altına girmişlerdir.
Ülkemiz AİHS'ni 4 Kasım 1950 tarihinde imzalamış ve 10 Mart 1954 tarihinde
onaylamıştır. Onay belgesinin 18 Mayıs 1954 tarihinde Avrupa Komisyonu Genel
Sekreterliğine tevdi edilmesi ile Türkiye Sözleşmeye taraf olmuştur. 21 Nisan
1987'de (o zamanki Komisyona) bireysel başvuru hakkını ve 27 Eylül 1989
tarihinde de Divanın (Mahkemenin) zorunlu yargı yetkisini tanımıştır.
AİHS'nin 46. maddesinde AİHM kararlarının bağlayıcı
olduğu açıkça ifade edilmiştir. AİHM yerel yargı organlarına göre bir üst
mahkeme niteliğinde olmadığından dolayı iç hukukta verilen kararları iptal
etmemekte, yapılan işlem ya da eylemin veya mahkeme kararının Sözleşmenin veya
ek protokollerin bir hükmünü ihlal edip etmediğini tespit etmekle
yetinmektedir. AİHM'nin ihlalin tespitine ilişkin kararından sonra, bu kararın
gereğinin nasıl yerine getirileceği taraf devlete kalmıştır.
AİHM'nin ihlale yönelik tespitinin iç hukukta kesinleşmiş
bir yargı kararına ilişkin olması halinde kesin hükmün bağlayıcılığı ilkesi
nedeniyle ihlalin etki ve sonuçlarının giderilmesi sınırlı bir şekilde olanaklı
olabilmektedir. İhlali ortadan kaldırmada en etkili yol olarak yargılamanın
yenilenmesi yolunun bu alanda uygulanması düşüncesi ileri sürülmüştür. Bu
düşünceyle başta İsviçre, Lüksemburg ve Norveç olmak üzere diğer Avrupa
ülkeleri Sözleşmeye aykırılığı AİHM kararı ile tespit edilen kesinleşmiş yargı
kararları bakımından yargılamanın yenilenmesi yolunu öngören düzenlemelere
mevzuatlarında yer vermişlerdir. Ülkemizde de aynı düşüncenin hayata
geçirilmesi amacıyla önce Eski Ceza Muhakemeleri Usul Kanununda değişiklikler
yapılmış, sonrasında da 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda AİHM'nin ihlal
kararları diğer yenileme nedenlerinden farklı bir yargılamanın yenilenmesi
nedeni olarak açıkça öngörülmüştür. Böylece iç hukuktaki yetkili ve görevli
yargı kuruluşuna yeniden yargılama yaparak kararını düzeltmesine olanak
sağlanmış olmaktadır. Öte yandan, böyle bir yolun açılmış olmasına rağmen,
yargılama makamının bu şekilde yapacağı yeniden yargılamada eski kararındaki
sonuca varması da olanaklıdır. Bu durumda ihlalin olumsuz etkilerinin yasal
değişiklik, tazmin gibi diğer yöntemlerle giderilmesi zorunluluğunu ortaya
çıkaracaktır.
7 Mayıs 2004 günlü, 5170 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'la Anayasanın 90.
maddenin son fıkrasına eklenen kuralla “usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel
hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda
farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası
andlaşma hükümlerinin esas alınacağı” açıkça düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bir yönüyle Anayasa'nın
90. maddesi gereğince aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda esas alınması zorunlu olan bir kanun hükmünde iken;
diğer yönüyle de, Anayasa'da düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin kapsam ve
içeriklerinin belirlenmesi sırasında göz önünde tutulması gereken temel bir
belge niteliğindedir.
Halkın Emek Partisi Partisinin kapatılmasına ilişkin
kararda gerekçenin dayandırıldığı 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun birçok
kuralının AİHS'ne aykırılığının AİHM'nin kararı ile tespitinin yanında,
Anayasa'da yapılan köklü değişikliklerden sonra Anayasa'ya da aykırı hale
geldikleri ileri sürülmektedir. Bu olgular ve Anayasa'nın 90. maddesindeki
değişiklik nedeniyle önceden verilen kararda dayanılan Kanun hükümlerinin AİHS
ve Anayasa karşısındaki durumlarının yeniden gözden geçirilmesinde zorunluluk
bulunmaktadır.
Parti kapatma davalarında CMK hükümlerinin uygulanması
ile bu davaların cezai karakteri, 4793 sayılı Kanun'la CMUK'nda yapılan ve
CMK'nda devam ettirilen düzenleme ile AİHM'nin Sözleşme veya eki Protokollerin
ihlal edildiğine dair kararının açıkça yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak
sayılması, Anayasanın 90. maddesine göre Sözleşme hükümlerine; Sözleşmenin 46.
maddesi gereği de AİHM kararlarına uyma zorunluluğu bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, Anayasa Mahkemesi'nin siyasi parti kapatma davaları için
ihlâl kararları nedeniyle yargılamanın yenilenmesinin zorunlu olduğu sonucuna
varılmaktadır.
Türkiye, AİHM kararlarına dayalı olarak yargılamanın
yenilenmesini hukuk, ceza ve idari davaların hepsi bakımından tanıyan sayılı
ülkelerden birisidir. Düzenlemelerin yakın bir geçmişte yapılmış olması,
kapsamının dar tutulması nedenleriyle bu konudaki örnekler yeni yeni ortaya
çıkmaktadır. Geçirilen süreçte aynı zamanda ihlâl kararına götüren yasal düzenlemelerde
de değişiklik yapıldığından, yeniden görülecek davaların AİHM içtihatları ile
uyumlu olması beklenmektedir. Anayasanın 90/son maddesindeki yeni düzenlemenin
amacı da budur. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da isabetle vurgulandığı
gibi, günümüzde insan, içinde yaşadığı ulusun bireyi olduğu kadar, aynı zamanda
insanlığın da bir üyesi durumuna gelmesi sayesinde artık insan hak ve
özgürlükleri yalnızca ulusal bir hukuk sorunu olmaktan çıkmış, evrensel bir
anlam ve içerik kazanmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin siyasi parti
kapatma davalarında yargılamanın yenilenmesi sorununu çözerken AİHS ve AİHM
kural ve uygulamalarını gözden uzak tutmamalıdır. Zaten, AİHS'inde de, temel
hak ve hürriyetlerin AİHM marifetiyle korunması ikinci plandadır. Aslolan,
bunların iç hukukta teminat altına alınmış olması ve etkin bir şekilde
korunmasıdır. Anayasa Mahkemesinin kabule değer görerek incelemeye başladığı
yargılamanın yenilenmesi istemini, Anayasa ve yasalarda yapılan değişiklikleri
göz ardı ederek “esassız olması” gerekçesiyle reddetmiş olması temel hak ve
hürriyetlere sağlanan güvenceyi etkisizleştiren bir uygulamaya yol açacaktır.
Anayasa Mahkemesinin 14.7.1993 günlü, Esas 1992/1 (Siyasî
Parti Kapatma), Karar 1993/1 sayılı HEP'nin kapatılmasına ilişkin kararında
dayanılan temel gerekçe, Parti tüzük ve programında azınlık yaratılarak
milletin bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik beyan ve açıklamaların
bulunmasıdır. 4121 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun ile yapılan
değişikliklerden sonra, siyasi partilere yönelik yasaklar ve yasaklara ilişkin
temel normlar, Anayasa'da tüketici bir biçimde, “numerus clausus” ilkesine
uygun olarak düzenlenmiştir. Ayrıca ihtara uymama halinde siyasi
partinin kapatılmasını öngören kurallar yürürlükten kaldırılmıştır.
Yargılamanın yenilenmesi suretiyle AİHM'in ihlali tespite
yönelik kararının, AİHS hükümleri, Anayasa ve yasalarda temel hak ve
hürriyetlerin korunması bakımından asgari standardın sağlanması amacıyla
yapılan olumlu değişikliklerle ortaya çıkan anlayış farklılığı da gözetilerek
verilen önceki kararın tekrar değerlendirilmesine olanak sağlanması gerekirken,
yasakoyucunun AİHM'nin ihlal kararını başlıbaşına bir yargılamanın yenilenmesi
nedeni sayan iradesine aykırı bir yorumla istemin esassız olması nedeniyle
reddine karar verilmiştir.
Şüphesiz ki, yeniden yapılacak yargılamada Anayasa
Mahkemesinin AİHM'nin ihlal kararındaki tespitlere rağmen aynı sonuca ulaşması
da mümkün bulunmaktadır. Ancak, çoğunluğun görüşünde olduğu gibi, önceden
verilen kararın AİHM'nin kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinin
önünün baştan tamamen kapatılması düzenlemeyi anlamsız hale getirecek bir
uygulama niteliğinde olacaktır. Bu yorumla AİHM'nin ihlal kararı ancak,
Parti'nin savunmasının alınmaması, dayanılan belgenin sahteliğinin ortaya
çıkması gibi neredeyse gerçekleşme ihtimali olmayan durumlarda yargılamanın
yenilenmesi nedeni olarak görülecek, eldeki işte olduğu gibi Sözleşmeye aykırı
yorum nedeniyle verilecek ihlal kararları hiçbir şekilde yargılamanın
yenilenmesi nedeni olarak görülmeyecektir ki, böyle bir yorumun amaca uygun bir
yorum olmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, kanunda öngörülen şekil ve esaslara
uygun olarak yapıldığı anlaşılan yargılamanın yenilenmesi isteminin; Anayasanın
90. maddesi gereğince mevzuatımızın bir parçası olan İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin 1., 46. ve 53. maddelerindeki
düzenlemeler, siyasî parti kapatma davalarında CMUK/CMK hükümlerinin tatbik
edilmesi, bir ceza yaptırımı niteliğindeki parti kapatma ve buna bağlı diğer
müeyyidelerin ceza hükmü niteliğinde olması, 4793 ve 5271 sayılı Kanun'larda
“Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin
veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması”nın açık bir biçimde
yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmiş olması, eldeki işte
CMK.'nun 321. maddesinde belirtilen türden bir ret nedeninin bulunmaması
hususları birlikte değerlendirildiğinde, istemin kabulüne karar verilmesi
gerekirken, “esassız olması nedeniyle reddine” karar verilmiş olması nedeniyle
çoğunluk görüşüne katılmadık.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Üye
Sacit
ADALI
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
Kapatılan Halkın Emek Partisi Hakkındaki
davanın, 4.12.2004 günlü 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (f) bendi uyarınca yargılamanın yenilenmesi yoluyla
tekrar görülmesi isteminin, aynı Yasa'nın 318. maddesi uyarınca kabule değer
olduğuna karar verilerek, taraflardan diyecekleri sorulmuş, ayrıca konuya
ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ve tercümesi gibi kimi delillerin
toplanmasına karar verilmiştir. Böylece, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 33. maddesine göre, siyasi
parti kapatma davalarında uygulanan CMK'nun 319. ve 320. maddelerinin
gereğinin, söz konusu davaların özelliği de gözetildiğinde, yerine getirilmiş
olduğu sonucuna varılarak İstem'in, Yasa'nın 321. maddesi uyarınca
değerlendirilmesine geçilmiştir. Bu aşamada, ileri sürülen iddiaların yeterli
ölçüde doğrulanmadığı sonucuna ulaşılarak yargılamanın yenilenmesi isteminin,
“esassız olması” nedeniyle reddine oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi tarafından 14.7.1993 günlü Esas 1992/1
(Siyasi Parti Kapatma) Karar 1993/1 sayılı karar ile faaliyetlerinin Anayasa ve
2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasına aykırı olduğuna ve aynı Yasa'nın 101.
maddesinin (b) bendi uyarınca kapatılmasına karar verilen Halkın Emek
Partisi'nin, bu karara karşı İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine başvurusu üzerine
Mahkeme, 9/4/2002 günlü 22723/93,22724/93 et 22725/93 sayılı kararla HEP'in
kapatılmasının Sözleşme'nin 11. maddesinin ihlâli olduğuna karar vermiştir.
İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına
İlişkin Sözleşme'nin 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Yüksek
Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme'nin kesinleşmiş
kararlarına uymayı taahhüt ederler. Bu kararlarla saptanan ihlâlin giderilmesi,
hiç kuşkusuz taraf devletlere ait bir yükümlülüktür. Yasalar veya idari
işlemlerle giderilebilecek ihlâller konusunda devletlerin büyük zorluklarla
karşılaşmayacakları ileri sürülebilirse de; ihlâlin bir mahkeme kararından
kaynaklanması durumunda, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkeleri nedeniyle
yargı kararlarına müdahale edilememesi soruna farklı çözümler getirilmesini
zorunlu kılmaktadır. İhlâlin konusunu kesinleşmiş bir mahkeme kararı
oluşturduğunda, taraf devletlerin ihlâlin giderilmesi konusundaki
yükümlülüklerini yerine getirebilmelerinin bu kararın ancak bir mahkeme
kararıyla ortadan kaldırılmasıyla olanaklı hale gelebileceği açıktır. Nitekim,
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 19 Ocak 2000 tarihinde aldığı kararla “eski
hale getirme” konusunda tek yol olmasa bile en etkili çıkar yol olarak
yargılamanın yenilenmesine mevzuatta yer verilmesini tavsiye etmiştir.
4.12.2004 günlü 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda da bu yol benimsenerek
311. maddenin birinci fıkrasında, “hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi
nedenleri” arasında (f) bendi ile “ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eski protokollerin ihlâli suretiyle
verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması” hali de sayılmıştır.
Böylece Mahkeme'nin Sözleşme'nin ihlâl edildiğine ilişkin kararlarının konusunu
oluşturan ve kesinleşen hükümle sonuçlanmış bir davanın, hükümlü lehine olarak
yargılamanın yenilenmesi yoluyla Anayasa'da ve yasalarda yapılan değişiklikler
de gözetilerek tekrar görülmesine bu bağlamda sözleşme ihlâllerinin
giderilebilmesine olanak tanınmıştır.
Yenileme isteminin, CMK'nun 321. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında belirtilen yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen
iddiaların yeterli derecede doğrulanmaması kapsamında değerlendirilerek esassız
olması nedeniyle reddi, 311. maddenin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinin
özelliği ve getiriliş amacıyla bağdaşmamaktadır. Çünkü (f) bendi uyarınca
yenilenme istemi, fıkranın diğer bentlerinden farklı olarak bir iddiaya değil,
Sözleşme'nin ihlâl edildiğine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir
tespitine dayandırılmaktadır. Bu nedenle (f) bendi yönünden, yargılanmanın
yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddiaların doğrulanması gibi bir durum söz
konusu olamaz. Mahkeme'nin ihlâle ilişkin saptaması, bu konuda ileri sürülen
iddiaların yeterli derecede doğrulandığı yolunda önemli bir kanıt
oluşturmaktadır.
Öte yandan, 321. maddenin çoğunluk görüşü doğrultusunda
yorumlanması, öncelikle Anayasa'nın 90. maddesine eklenen “usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas”
alınacağına ilişkin kuralın, yaşama geçirilmesini, bu bağlamda temel hakların
korunmasıyla ilgili çağdaş normların tartışılıp değerlendirilmesini de
engellemektedir. Oysa, yargılamanın yenilenmesi davasında, temel hak ve
özgürlük alanlarının genişletilmesine yönelik yasal düzenlemeler doğrultusunda
yeni ihlâller doğurmayacak farklı kararlar verilebileceği gibi Mahkeme'nin
önceki kararlarıyla aynı içerikte kararlar da verilebilir. Burada amaç, temel
hak ve özgürlüklerin korunması bakımından Avrupa Anayasa Hukukunun ortak
değerleri haline dönüşen Sözleşme normları ve bu normların yaşama geçirilmesini
sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyum sağlayabilmektir.
Açıklanan nedenlerle yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|