ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1987/3 (S.P.
İhtar)
Karar Sayısı:1987/3
Karar Günü:2 .7.1987
R.G. Tarih-Sayı:R.G.'de
yayımlanmamıştır. (İhtar)
İhtar
İsteminde Bulunan : Cumhuriyet Başsavcılığı
İhtar
İsteminin Konusu : Partiye üyelik kayıtlarını yaptırmadıkları iddiasıyla 233
kurucu üyenin Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca, bu sıfatlarının düşürülmesine
karar verilmiş olması Siyasi Partiler Kanunu'nun kimi buyurucu kurallarına
aykırılık oluşturduğundan; bu aykırılığın giderilmesi için 233 kurucu üyenin
kuruculuk sıfatlarının düşmediğinin Demokratik Sol Partiye ihtar olunması
isteminden ibarettir.
I-
Onaylar : Siyasi Partiler Kanununun 104. maddesi gereğince kendisine ihtar
yapılması istenilen Demokratik Sol Parti 14.11.1985 tarihinde 612 kurucu
tarafından kurulmuş ve 2820 sayılı Kanuna göre henüz ilk büyük kongresini
yapmamış bir siyasi parti durumundadır.
Partinin
Kurucular Kurulu 23.11.1985 ve 18.5.1986 tarihlerinde toplanmış, tüzük
değişiklikleri dahil partiyi ilgilendiren kimi konularda kararlar almıştır.
Partinin örgütlenme aşamasında olduğu bu dönemde 17.3.1987 tarihinde toplanan
Merkez Karar ve Yönetim Kurulu aldığı 60 sayılı kararda, yasal engelleri
nedeniyle, kuruculuk sıfatlarını kaybeden ve Cumhuriyet Savcılığının
yazılarında adları geçen 44 kurucu üye ile; üyelik işlemlerini
gerçekleştirmedikleri için, Siyasi Partiler Yasası ve Parti Tüzüğünün 6.
maddesinin beşinci fıkrası uyarınca kurucu üyelik sıfatını kaybettikleri
saptanmış bulunan 233 üyenin bu durumlarının, Cumhuriyet Başsavcılığına ve
kendilerine yazı ile bildirilmesine ve ayrıca Genel Başkanlıkça 3. Kurucular
Kurulu toplantısının bilgilerine sunulmasına karar verilmiş ve söz konusu
kararın örneği bazı kuruculara gönderilmiştir.
Bu
karardan sonra, toplanan kurucular kurulu toplantısına sözü edilen kararla
kuruculuk sıfatları düşürülmüş olan kurucular alınmamış, bunun üzerine keyfiyet
tutanaklarla saptanarak gerekli işlemlerin yapılması için konu Cumhuriyet
Başsavcılığına intikal ettirilmiştir.
II-
İhtar İsteminin Gerekçesi :
Cumhuriyet
Başsavcısı; iddianame olarak nitelediği 4.6.1987 günlü ve S.P,17-Hz. 1987/23
sayılı yazılı başvurularında, ihtar istemine gerekçe olarak, özetle :
Siyasi
Partiler Kanununa göre partilerin kuruluşları, tüzelkişilik kazanmaları,
kurucuların fonksiyonları, kurucular kurulunun görev ve yetkileriyle ilgili
kimi açıklamalardan sonra, parti üyeliğinin sona ermesinin ancak; üyenin kendi
isteğiyle partiden ayrılması veya herhangi bir eyleminden ötürü yetkili
disiplin kurulu kararına dayanılarak partiden çıkarılmasıyla mümkün olacağını,
siyasi partiyi kurmuş olan kimselerin adlarının üye kayıt defterine yazılmamış
olması nedeniyle kuruculuk sıfatlarının düştüğünden bahisle 233 kurucunun
siyasi parti ile ilişkilerinin kesilmesine, bunların seçtiği ve çoğunluğunun
kurucu olmadığı Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca karar verilmiş olmasının,
Siyasi Partiler Kanununa ve bu Kanunda kurucular ve üyeler için öngörülen
güvencelere, parti kurucu üyelerine tanınan hak ve olanaklara, özellikle 2820 sayılı
Kanunun 4. maddesindeki ilkelere aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
III-
İnceleme ve Değerlendirme :
Esas
inceleme raporunun okunmasından sonra açılan müzakerede, kendisine ihtar
yapılması istenilen siyasi partiden savunma istenilmesi gerektiği ve Demokratik
Sol Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca alınmış olan 233 kurucu üyenin
kuruculuk sıfatlarının düştüğüne ilişkin 17.3.1987 günlü ve 60 sayılı kararın
ihtar konusu yapılamayacağı, başka bir anlatımla böyle bir uyuşmazlığı
çözümlemenin Anayasa Mahkemesinin görevine giremediği öne sürülmüş olduğundan
öncelikle bu sorunlar üzerinde durulmuştur.
A-
Görev Sorunu :
Anayasanın
68. maddesinin ikinci fıkrasında siyasi partilerin, demokratik siyasi hayatın
vazgeçilmez unsurları olduğu ve 69. maddesinde de siyasi partilerin parti içi
çalışmaları ve kararlarının, demokrasi esaslarına aykırı olamayacağı, keza
siyasi partilerin kuruluş ve faaliyetlerinin, denetleme ve kapatılmalarının bu
konudaki anayasal esaslar dairesinde kanunla düzenleneceği kuralları getirilmiştir.
Söz konusu düzenleme, bilindiği üzere 22.4.1983 günlü ve 2820 sayılı Siyasi
Partiler Kanunudur. Siyasi partilerin uymak zorunda oldukları ilke ve esaslar
genelde bu Yasada gösterilmiştir.
Yasanın
121. maddesinin ilk fıkrasında yer alan "Türk Kanunu Medenisi ile
Dernekler Kanununun ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların bu Kanuna
aykırı olmayan hükümleri, siyasi partiler hakkında da uygulanır"
biçimindeki hükümle de, Medeni Kanun ile Dernekler Kanununun ve dernekler
hakkında uygulanan öteki kanunların Siyasi Partiler Kanununa aykırı olmayan
hükümlerinin siyasi partiler hakkında uygulanması öngörülmüştür. Bu yasal
düzenlemeye göre, kuruculuk sıfatlarının düştüğüne karar verilmiş olan
kurucuların, Medeni Kanunun 68. maddesine dayanarak genel mahkemelerden hukuki
himaye isteğinde bulunmalarına yasal bir engelin varlığından söz edilemez. Ne
var ki böyle bir yolun var olması Siyasi Partiler Kanununun 104. maddesinde
yazılı "Bir siyasi partinin, bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan
maddeler hükümleri dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi
partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde bulunması sebebiyle, o
parti aleyhine Anayasa Mahkemesine Cumhuriyet Başsavcılığınca resen yazı ile
başvurulur.
Anayasa
Mahkemesi, söz konusu hükümlere aykırılık görürse bu aykırılığın giderilmesi
için ilgili siyasi parti hakkında ihtar kararı verir..." hükmünün
işletilmesini engellememesi gerekir. Kaldı ki, Siyasi Partiler Kanunu sonraki
kanun olarak uygulama önceliğine sahiptir. Bu bakımdan istemin Anayasa
Mahkemesinin görevine girdiği sonucuna varılmıştır.
Bu
görüşlere Orhan Onar, Muammer Turan, Selahattin Metin ve Mustafa Şahin
katılmamışlardır.
B-
Savunma İstenmesi Sorunu :
2949
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
33. maddesinde, siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili davaların, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle dosya üzerinde yapılan
inceleme sonucunda karara bağlanması esası getirilmiştir. İncelemenin dosya
üzerinde yapılmış olmasına rağmen, kapatma davalarında ilgili partiden savunma
istenilmesinin nedeni bir yandan kapatmanın cezasal karakteri, öte yandan Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerini uygulama zorunluğu ile açıklanabilir.
Siyasi partiye ihtar, yasaların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine
aykırı hareket edilmiş olması halinde Kanuna uymasını sağlamak amacıyla o
siyasi partiye yapılan bir uyarıdan ibarettir. Diğer taraftan savunma
alınmasını öngören bir yasa hükmü de yoktur. Kaldı ki, ihtara uyulmamış olması
halinde açılacak kapatma davasında siyasi partiye savunma imkanı tanınacağına
göre bu evrede siyasi partiden savunma istenilmesine gerek görülmemiştir.
Bu
görüşlere Mehmet Çınarlı ve Muammer Turan katılmamışlardır.
C-
İşin Esasına Gelince :
Demokratik
Sol Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca verilen ve 233 kurucu üyenin
kuruculuk niteliklerinin düştüğüne ilişkin 17.3.1987 günlü ve 60 sayılı
kararın, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun Dördüncü Kısım hükümleri
dışında kalan emredici hükümleriyle, diğer kanunların siyasi partilerle ilgili
emredici hükümlerine gerçekten aykırı olup olmadığı işin esasının halli
yönünden büyük önem taşımaktadır.
Siyasi
Partiler Kanununa göre, siyasi parti kurucusu; İçişleri Bakanlığına verilmiş
olan parti kuruluş bildirgesi altında imzası bulunan, milletvekili seçilme
yeterliğine sahip olan kimsedir. Kuruculuk sıfatı, kuruluş bildirgesinin
İçişleri Bakanlığına verilmesiyle yasa gereği kendiliğinden kazanılmaktadır.
Parti
kurucuları, ilk büyük kongreyi, partinin tüzelkişilik kazanmasından itibaren
iki yıl içerisinde toplamakla yükümlüdürler. Öte yandan ilk büyük kongre
yapılıncaya kadar, büyük kongrenin yetkilerini kullanacak olan organ kurucular
kuruludur (S.P.K. Md.14/8).
Bu
Kanunun öngördüğü şekilde çeşitli parti kademelerinin kongreleri yapılıncaya
kadar, partilerin geçici il ve ilçe teşkilatına ait zorunlu organları da
kurucular kurulu tarafından kurulmaktadır (S.P.K. Geçici Md. 5). Kurucular
kurulu, genel başkan, merkez karar ve yönetim kurulu ile merkez disiplin kurulu
üyeleri ve bu kurullara katılmayan kuruculardan oluşmaktadır.
Kurucular
kurulu, oluşum aşamasında bulunan bir siyasi partinin, ilk büyük kongresini
toplayıncaya kadar en yetkili organıdır.
Parti
kurucularının ayrıca parti üyeliğine kabul edilmeleri gibi bir kural ne yasa ve
ne de parti tüzüğünde öngörülmüştür. Kurucuların parti üye defterine
isimlerinin yazılması parti yetkili kuruluşuna görev olarak verilmiş olup, bu
işleminin yapıcı bir niteliği yoktur.
Kurucuların
yasa ve tüzük gereği kendilerine verilen görevleri yerine getirmeleri ve
yetkileri kullanmaları, parti üye defterine isimlerinin yazılması gibi yasal
bir koşula bağlanmadığı gibi; gerek Siyasi Partiler Kanunu, gerek parti tüzüğü
henüz ilk büyük kongresini yapmamış bir partinin en yetkili organı hakkında
karar alma yetkisini Merkez Karar ve Yönetim Kuruluna da vermemiştir. Bu
durumda Merkez Karar ve Yönetim Kurulunun aldığı karar ve bu karara dayanılarak
yapılan işlemler hukuka uygun bulunmamıştır.
Söz
konusu karar ile ihlal edilen kurallarının emredici nitelikte olup olmadıkları
hususuna gelince:
Hangi
kuralların emredici hukuk kuralı olduğunu tayin için kat'i bir ölçü yoktur. Bu
hal bazen kanunun çok kat'i olan ifadesinden anlaşılır. Bu kurallar herhalde
uyulması zorunlu kurallardır. Kamu düzeni düşüncesiyle getirilmiş bulunan
hükümlerin de büyük bir çoğunluğu emredici kurallar niteliğindedir. Kamu
düzeniyle ilgili kural kavramı ile emredici nitelikteki kural kavramı çoğu kez
iç içe ve birbirinden ayırımı oldukça güç bir konudur. Siyasi Partiler
Kanununun çoğu hükümlerinin getirilişinde kamu düzeni düşüncesinin hakim
olduğunda kuşku yoktur. Haklı bir nedene dayanmadan Kurucular Kurulunun
kuruluşunu önemli ölçüde ve olumsuz biçimde etkileyen ve kurucuların haklarını
ihlal eden söz konusu Merkez Karar ve Yönetim Kurulu kararı, 2820 sayılı
Kanunun 8. maddesi, 14. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları ve geçici 5.
maddesinin (c) bendinin buyurucu karakterli hükümleriyle bağdaşmadığı gibi, haklı
bir neden bulunmadığı halde, kuruluş evresinde kurucularının üçte birinden
fazlasını kuruculuk sıfatlarını düşürmek suretiyle saf dışı bırakan tasarrufun,
partilerin yapılarını ve işleyişlerini demokrasi esaslarına uydurmayı ve siyasi
partilerde oligarşik eğilimlerin önlenmesini amaçlayan 2820 sayılı Kanunun 4.
maddesinin buyurucu nitelikteki hükümleri ile uyum içinde bulunmadığı da
ortadadır.
Açıklanan
nedenlerle Demokratik Sol Partiye istem çerçevesinde ihtar yapılması gerektiği
sonucuna varılmıştır.
Orhan
Onar, Muammer Turan, Selahattin Metin ve Mustafa Şahin bu görüşlere
katılmamışlardır.
IV-
SONUÇ :
1-
İstem konusunda karar vermeye Anayasa Mahkemesinin görevli olduğuna, Orhan
Onar, Muammer Turan, Selahattin Mestin ve Mustafa Şahin'in karşıoyları ve
oyçokluğuyla,
2-
Demokratik sol Partinin savunmasının alınmasına gerek bulunmadığına, Muammer
Turan ve Mehmet Çınarlı'nın karşıoyları ve oyçokluğuyla,
3-
Kendi istekleriyle üyelikten ayrılmamış, yetkili disiplin kurulunca üyelikten
çıkartılmaları ve kurucu üye olmalarına yasal engel bulunmayan 233 kurucu
üyenin kuruculuk sıfatlarını kaybetmedikleri hususunun Siyasi Partiler
Kanununun 104. maddesi gereğince Demokratik Sol Parti Genel Başkanlığı'na
ihtarına, Orhan Onar, Muammer Turan, Selahattin Metin ve Mustafa Şahin'in
karşıoyları ve oyçokluğuyla,
4-
Kararın, gereği için Cumhuriyet Başsavcılığı ile Demokratik Sol Parti Genel
Başkanlığına tebliğine, oybirliğiyle, 2.7.1987 gününde karar verildi.
|
Başkan
Orhan ONAR
|
Üye
Mahmut C.
CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
|
|
Üye
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Üye
Muammer TURAN
|
Üye
Mehmet ÇINARLI
|
|
|
Üye
Selahattin
METİN
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
|
|
Üye
Adnan KÜKNER
|
Üye
Vural SAVAŞ
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1987/3 (S.P. İhtar)
Karar
Sayısı : 1987/3
Karar
Günü : 2 .7.1987
Sayın
Muammer Turan'ın karşıoy yazısının I. no.lu bendinde yer alan görüşlere
katılıyorum.
Anayasa,
68 inci maddesinde : "Siyasi Partiler demokratik siyasi hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır" dedikten sonra 69 uncu maddesinde : Siyasi Partilerin
mali denetiminin, ancak Anayasa Mahkemesince yapılacağını belirtmiş ve yine
ancak Cumhuriyet Başsavcılığının, kurulan partilerin tüzük ve programlarının ve
kurucularının hukuki durumlarının Anayasa ve kanun hükümlerine uygunluğunu,
kuruluşlarını takiben ve öncelikle denetleyeceğini, faaliyetlerini de takip
edeceğini öngörmüş; siyasi partilerin kapatılmasının da; Cumhuriyet
Başsavcılığının açacağı dava üzerine, Anayasa Mahkemesince karara bağlanacağı
hükmünü koymuştur.
Bu
hükümlerden de anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesine verilen görevler
belirli, sınırlı ve sayılıdır. Ancak partinin mali denetimiyle kapatılmasını
doğuracak olan ağır ve önemli işlemler ve eylemler Anayasa Mahkemesinde
incelettirilebilecektir. Anayasa ve yasa, partinin tüzelkişiliğinden çok
partilileri ilgilendiren işlem ve eylemlerle Cumhuriyet Başsavcısını ve Anayasa
Mahkemesini meşgul etmemek için de parti içi organ ve kuruluşları ile diğer
mahkemelerin görev ve yetkilerini kabul etmiştir. Aynı konuda hem Anayasa
Mahkemesine hem de diğer mahkemelere görev ve yetki verildiği düşünülemez.
Kurucu
olsun, partiye sonradan girmiş olsun, üyelerin partiden çıkartılmasına dair
işlemlere karşı açılacak davalarda görev ve yetkinin diğer mahkemelere ait
olduğu çoğunluk kararında da kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, aynı
konuda her iki mahkemenin görevli ve yetkili sayılması halinde, hem Anayasa
Mahkemesi, Anayasanın vermediği görevle uğraşır (halbuki Anayasa Mahkemesi,
ancak Anayasanın verdiği görevleri yerine getirir) hem de iki mahkeme kararları
arasında çelişkiler doğabilmesine meydan verilmiş olur.
Bu
nedenlerle, Kurucuların bir kısmının partiden çıkartılması kararı sebebiyle
partiye ihtar isteğinin, görev yönünden reddi gerektiğini düşünüyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1987/3 (S.P. İhtar)
Karar
Sayısı : 1987/3
Karar
Günü : 2 .7.1987
I-
Görev Sorunu :
Anayasa,
68 inci maddesinde : "Siyasi Partiler demokratik siyasi hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır" dedikten sonra 69 uncu maddesinde : Siyasi
Partilerin mali denetiminin, ancak Anayasa Mahkemesince yapılacağını belirtmiş
ve yine ancak Cumhuriyet Başsavcılığının, kurulan partilerin tüzük ve
programlarının ve kurucularının hukuki durumlarının Anayasa ve kanun
hükümlerine uygunluğunu, kuruluşlarını takiben ve öncelikle denetleyeceğini,
faaliyetlerini de takip edeceğini öngörmüş; siyasi partilerin kapatılmasının
da; Cumhuriyet Başsavcılığının açacağı dava üzerine, Anayasa Mahkemesince
karara bağlanacağı hükmünü koymuştur.
Bu
hükümlerden de anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesine verilen görevler
belirli, sınırlı ve sayılıdır. Ancak partinin mali denetimiyle kapatılmasını
doğuracak olan ağır ve önemli işlemler ve eylemler Anayasa Mahkemesinde
incelettirilebilecektir. Anayasa ve yasa, partinin tüzelkişiliğinden çok
partilileri ilgilendiren işlem ve eylemlerle Cumhuriyet Başsavcısını ve Anayasa
Mahkemesini meşgul etmemek için de parti içi organ ve kuruluşları ile diğer
mahkemelerin görev ve yetkilerini kabul etmiştir. Aynı konuda hem Anayasa
Mahkemesine hem de diğer mahkemelere görev ve yetki verildiği düşünülemez.
Kurucu
olsun, partiye sonradan girmiş olsun, üyelerin partiden çıkartılmasına dair
işlemlere karşı açılacak davalarda görev ve yetkinin diğer mahkemelere ait
olduğu çoğunluk kararında da kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, aynı
konuda her iki mahkemenin görevli ve yetkili sayılması halinde, hem Anayasa
Mahkemesi, Anayasanın vermediği görevle uğraşır (halbuki Anayasa Mahkemesi,
ancak Anayasanın verdiği görevleri yerine getirir) hem de iki mahkeme kararları
arasında çelişkiler doğabilmesine meydan verilmiş olur.
Bu
nedenlerle, Kurucuların bir kısmının partiden çıkartılması kararı sebebiyle
partiye ihtar isteğinin, görev yönünden reddi gerektiğini düşünüyorum.
II-
Savunma İstenmesi Sorunu :
"Siyasi
parti hakkında ihtar kararı vermek" görevinin Anayasa Mahkemesine
yükletilemeyeceği, dolayısıyla Siyasi Partiler Kanununun 104 üncü maddesinin
Anayasaya aykırılığı düşünülebilir.
Bununla
beraber ihtar kararına uyulmaması, kapatma davasını doğurduğundan, ihtar istemi
kapatma davasının bir cüzü de kabul edilebilir. Bu halde de savunma alınması
hukukun temel kuralları gereğidir. Buna mani olan bir hüküm de yoktur.
III-
Türk Kanunu Medenisinin Birinci Kitap - İkinci Bap'ı ile Türk Ticaret Kanununun
İkinci Kitabında etraflı bir şekilde açıklandığı gibi cemiyet (dernek) ler,
vakıflar ve şirketler, kamu hukuku müessesesi olmayıp özel hukuk tüzelkişileri
ve kuruluşlarıdır. Partiler de esas itibariyle cemiyettirler. Bir çok ileri
devletlerde olduğu gibi bizde de 1961 Anayasası'na kadar cemiyetler hakkındaki
hükümlere tabi idi. 1961 den itibaren siyasi partiler için Anayasada ve
kanunlarımızda ayrı hükümler olmakla beraber bu hükümlerin kamu hukuku
hükümleri olduğu tartışılabilir. Ancak ihtar isteği konusuyla bu tartışmanın
doğrudan ilişkisi olmadığından sözü uzatmak istemiyorum.
Siyasi
Partiler Kanununun, 28.3.1986 günlü, 3270 sayılı Kanunun l5 inci maddesiyle
değişik 57 nci maddesi şöyledir :
"Madde
57.- Hakkında partiden veya gruptan geçici veya kesin çıkarma cezası verilen
parti üyesi, bu cezaya karşı, disiplin kuruluna sevk eden organ veya merci veya
disiplin kurulunun görev ve yetkisizliği veya alınan kararın kanuna, parti
tüzüğüne ve içyönetmeliğe şekil ve usul bakımından aykırı bulunduğu iddiasıyla,
parti itiraz yollarını kullandıktan sonra nihai karar niteliğindeki son karara
karşı otuz gün içinde nihai kararı veren merciin bulunduğu yer asliye hukuk
mahkemesine itiraz edebilir. Mahkeme bu itirazı, diğer işlerden önce ve engeç
otuz gün içinde basit mahkeme usulüne göre inceleyerek karara bağlar, bu karar
kesindir."
Bu
hükümden de anlaşılacağı üzere, Siyasi Partiler Kanunu, üyelerin partiden
çıkarılma usul ve esasları ile bu işlemlere itiraz yol ve mercilerini özel
olarak ayrıntılı ve etraflı bir şekilde belirlemiştir. Bu özel hükümlere rağmen
Kanunun genel hükmü olan 104 üncü maddesinden bahisle ihtar istemini Anayasa
Mahkemesinin kabul etmemesi gerekirdi. Çünkü özel hüküm genel hükme tekaddüm
eder. Kanun Koyucunun aynı konuda değişik yol ve merci koymasını, mahkemelerin
mükerrer işgal edilip çelişik karar verebilmelerini kabul ettiği düşünülemez.
Başlıca
bu nedenlerle çoğunluk kararına usul ve esas yönlerinden katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1987/3 (S.P. İhtar)
Karar
Sayısı : 1987/3
Karar
Günü : 2 .7.1987
1-
Anayasanın 69. maddesi incelendiğinde görülecektir ki, Anayasa Mahkemesi siyasi
partilerle ilgili olarak onların mali yönden denetimi yanında, kapatılmalarına
ilişkin davalara bakmakla görevli ve yetkili kılınmıştır.
Anılan
madde hükmü, bu konular dışında kalan hususlarda da Anayasa Mahkemesinin
yetkili olduğunu kabule müsait değildir.
Bu
nedenle, ister kurucu üye olsun, ister partiye sonradan girmiş bulunsun bu
üyelerin partilerinden çıkarılmalarına ilişkin işlemlerden dolayı açılacak
davalara Anayasa Mahkemesinde değil, adliye mahkemelerinde bakılması ve istemin
görev yönünden reddi gerekeceği,
2-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 28.3.1986 günlü, 3270 sayılı Kanunla değişik 7.
maddesi partiden veya gruptan geçici veya kesin çıkarma cezası verilen parti
üyelerinin bu kararlara karşı ne yolda hareket edecekleri hususunda ayrıntılı
hükümler ihtiva etmektedir. Bu özel hüküm karşısında, bir kısım kurucu üyelerin
usulsüz olarak partiden çıkarılmış olmaları nedenine dayanılarak, Cumhuriyet
Başsavcılığının Demokratik Sol Parti Genel Başkanlığına ihtarda bulunulması
yolundaki isteminin kabulü mümkün olmadığı,
görüş
ve düşüncesiyle çoğunluk kararına karşıyım.