ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı:2007/1 (Siyasî Parti Kapatma)
Karar
Sayısı:2009/4
Karar
Günü:11.12.2009
DAVACI: Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı
DAVALI: Demokratik Toplum
Partisi
DAVANIN KONUSU: 1-
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı
haline gelen ve bu şekilde;
-
Anayasa'nın 68 inci maddesinin 4 üncü fıkrasına,
-
2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 78, 80, 81, 82 ve 90 ıncı maddelerine,
Aykırı
eylemlerde bulunduğu açıkça anlaşılan Demokratik Toplum Partisi (DTP)'nin
Anayasa'nın 69 uncu maddesinin 6 ncı fıkrası ile 2820 sayılı Siyasi Partiler
Yasası'nın 101/1-b ve 103 üncü maddeleri gereğince temelli kapatılmasına,
2-
Partinin kapatılmasına beyan ve faaliyetleri ile neden olan Aydın Budak,
Abdulkadir Fırat, Abdullah İsnaç, Abdurrahim Bilen, Ahmet Aka, Ahmet Ay, Ahmet
Aydın, Ahmet Cengiz, Ahmet Narım, Ahmet Özbay, Ahmet Türk, Ahmet Yalçıntaş,
Akif Hamitoğlu, Alaattin Ege, Alaattin Enül, Ali Aslan, Ali Bozan, Ali Gün, Ali
Sever, Arif Yayla, Aslan Kızıl, Ayfer Ekin, Ayhan Karabulut, Aynur Coşkun, Aysel
Tuğluk, Ayşe Arslan, Azize Yağız, Bahar Yeşilyurt, Bayram Bozan, Bedirhan
Aklan, Bedri Arslan, Bedir Fırat, Behçet Tunç, Beşir Bekle, Burak Avcı, Burhan
Yürek, Büro Görmez, Cafer Selçuk, Cemal Coşgun, Cemal Kuhak, Cemalettin Padir,
Çiçek Arıç, Çimen Işık, Deniz Yeşilyurt, Dicle Manap, Doğan Erbaş, Emin Uslu,
Emral Dağdelen, Erdoğan Karaca, Ethem Şahin, Eyüphan Aksu, Ezgi Dursun, Fatma
Kurtulan, Faysal Yaçan, Fehime Ete, Ferdi Sönmez, Ferhan Türk, Ferit Datlı,
Fettah Dadaş, Fevzi Kara, Fuat Arslan, Funda Apak, Gülhanım Doğan, Gürü Toprak,
Hacer Taşarsu, Hacı Özbay, Hacı Üzen, Halil Adıgüzel, Halil İmrek, Halis
Yurtsever, Halit Kahraman, Halit Taşçı, Hatice Adıbelli, Hazal Aras, Hediye
Tekin, Hilmi Aydoğdu, Hilmi Karaoğlan, Hüseyin Bektaşoğlu, Hüseyin Çalışçı,
Hüseyin Kalkan, Hüseyin Şahin, Hüseyin Yılmaz, Hüsnü Koyuncu, İbrahim Binici,
İbrahim Erkul, İbrahim Halil Parıldar, İbrahim Sunkur, İhsan Güler, İlhan
Öymen, İsmet Aras, İzzet Belge, Kemal Aktaş, Kemal Çağlan, Kenan Demir, Kudret
Ecer, Leyla Zana, Lezgin Bingöl, Lezgin Örnek, Lütfi Dağ, Mahmut Alınak, Mahmut
Aydıncı, Mahmut Güngör, Mahmut Kayar, Medeni Kırıcı, Mehmet Ali Öcalan, Mehmet
Ali Yaman, Mehmet Ayas, Mehmet Bayraktar, Mehmet Cevat İnce, Mehmet Emin Acar,
Mehmet Emin Yanardağ, Mehmet Emin Yıldız, Mehmet Faik Taşkın, Mehmet Hatip
Dicle, Mehmet İnsan, Mehmet Kodaman, Mehmet Latif Alp, Mehmet Muhti Aslan,
Mehmet Sait Şaşmaz, Mehmet Salih Duran, Mehmet Salih Koca, Mehmet Salim Sağlam,
Mehmet Sefa Güngör, Mehmet Şakar, Mehmet Şirin Karademir, Mehmet Şirin Tetik,
Mehmet Tilki, Mehmet Topçu, Mehmet Tusun, Mehmet Veysi Dilekçi, Mehmet Yaşik,
Mehmet Zeki Doğru, Meliha Varışlı, Menderes Öner, Merak Kurum, Metin Tekçe,
Mikail Varhan, Muhlis Altun, Murat Avcı, Murat Daş, Murat Öztürk, Musa
Farisoğulları, Mustafa Atmaca, Mustafa Eraslan, Mustafa Tuç, Müslüm Kılıç,
Nayif Coşkun, Nazahat Kaya, Nazime Ceren Salmanoğlu, Necdet Atalay, Nedim Taş,
Nimet Özalp, Nizamettin Öztürk, Nuray Kılıç, Nurettin Demirtaş, Nusrat Akın,
Onur Geldi, Orhan Miroğlu, Orhan Tunç, Osman Akkoyun, Osman Baydemir, Osman
İbek, Osman Özçelik, Osman Taşdemir, Ömer Aşgakara, Ömer Yılmaz, Özgür
Söylemez, Pakize Ukşul, Pelgüzar Kaygısız, Pınar Uzun, Ramazan Özmen, Resul
Atay, Sabahat Tuncel, Sabri Çelebi, Sabriye Burumtekin, Salih Karaaslan, Saniye
Turhan, Sara Aktaş, Sebahattin Işık, Sebahattin Suvağcı, Sedat Yurttaş,
Selahattin Demirtaş, Selim Engin, Selim Sadak, Selma Irmak, Selma Söker, Serhat
Ölmez, Sevehir Bayındır, Seydi Ahmet Öcalan, Seyithan Kırar, Sırrı Keleş, Sıtkı
Adsız, Sibel Öz, Sihem Akyüz, Sima Dorak, Sinan Uğur, Sultan Uğraş, Suna Akkuş,
Süleyman Kılıç, Şaban Yılmaz, Şakir Acar, Şükrü Binici, Tamer Temel, Taylan
Gürel, Tuncer Bakırhan, Türkan Yüksel, Uğur Saraç, Vakkas Dalkılıç, Veli
Aramaz, Yakup Aslan, Yıldız Aktaş, Yıldız Bahçeci, Yusuf Kaya, Yusuf Tokdemir,
Yüksel İğdeli, Zahide Besin, Zeki Aslan, Zeynep Doğan, Zeynep Karaman, Ziver
Gümüş ve Ziya Akdemir'in Anayasa'nın 69 uncu maddesinin 9 ncu fıkrası ve 2820
sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 95 inci maddesi uyarınca temelli kapatılmaya
ilişkin kararın Resmi Gazete'de yayınlanmasından itibaren beş yıl süreyle bir
başka siyasi partinin kurucusu, yöneticisi, deneticisi ve üyesi
olamayacaklarına, karar verilmesi istemidir.
I- DAVA
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının 16.11.2007 günlü, SP.135
Hz.2007/2 sayılı iddianamesi şöyledir:
'I-
GENEL AÇIKLAMA:
Ülkenin
bölünmez bütünlüğü, Anayasa'nın 3 ncü maddesinde 'Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür' şeklinde ifade edilmiş ve bu düzenleme
Anayasa'nın 4 ncü maddesinde 'Demokratik Yoldan' olsa bile Anayasa'nın
değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif edilemeyecek hükümleri arasında yer
almıştır. Yine Anayasa'nın 14 ncü maddesinin birinci fıkrasına göre, Anayasa'da
yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde
kullanılamaz.
Anayasa'nın
68 nci maddesinin ikinci fıkrasında ifade edildiği üzere, demokratik siyasi
hayatın vazgeçilmez unsurları arasında kabul edilen siyasi partilerin sosyal ve
siyasi yaşamdaki önemlerine binaen; kurulmaları, çalışma esasları,
denetlenmeleri ve kapatılmalarında uygulanacak ilkeler bizzat Anayasa
tarafından öngörülmüş ve Anayasa'nın 69 ncu maddesinin son fıkrası gereğince
söz konusu hususların çıkarılacak bir yasa ile düzenlenmesi hüküm altına
alınmıştır.
Anayasa
hükmü gereğince çıkarılan 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nda belirlenen
Anayasa ilkeleri çerçevesinde getirilen kurallar gereğince siyasi partilerin
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından izleneceği ve gerektiğinde
kapatılmaları için Anayasa Mahkemesi'nde dava açılacağı öngörülmüştür.
Anayasa'nın
68 nci maddesinin 2 nci fıkrasında belirtildiği gibi demokratik ve siyasi
yaşamın vazgeçilmez unsurları olup, kuruluş ve faaliyetlerinde serbestlik
tanınan siyasi partilerin; demokratik düzeni bozucu, Devletin bağımsızlığını,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ile Hukuk kurumlarına ve Devletin
demokratik yapısına duyulan güvenin sarsılmasına neden olan tavır sergilemeleri
halinde kamu düzenini bozacakları tartışmasız olup, bu durumda Devletin kendi
varlığına yönelen tehditlere karşı önlem alması demokratik hukuk devleti
olmanın gereğidir.
Nitekim
Anayasa'nın 69 ncu maddesinin 6 ncı fıkrasında 'Devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü' ilkesini koruma altına alan Anayasa'nın 68 nci maddesinin 4
ncü fıkrasına aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi halinde siyasi partilerin
temelli kapatılacakları hüküm altına alınmıştır. 2820 sayılı Siyasi Partiler
Yasası'nın 78 nci maddesinin (a) ve (b) fıkraları ile 80 nci maddesi ve 81 nci
maddenin (a) ve (b) fıkralarında siyasi partilerin ülkenin bölünmez bütünlüğüne
aykırı eylemlerde bulunamayacağı, federal devlet sisteminin savunulamayacağı,
azınlık yaratmaya çalışamayacakları, bölgecilik, ırkçılık yapamayacakları hüküm
altına alınmış, 103 ncü maddesinde söz konusu ilkelere aykırı eylemler
nedeniyle odak haline gelmenin ölçütleri belirlenmiş, 101 nci maddede ise
odaklığın tesbiti halinde partinin temelli kapatılacağı veya eylemin ağırlığına
göre Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar
verileceği öngörülerek Anayasa'daki yaptırımlar düzenlenmiştir.
II-
SİYASİ PARTİ KAPATMA NEDENLERİ:
A-
Uluslararası hukuk yönünden;
Uluslararası
hukukta örgütlenme özgürlüğü içerisinde değerlendirilen siyasi partiler, kural
olarak yine uluslararası sözleşmelerle (BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi
ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi) korunmaktadır.
İnsan
Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin (İHAS'ın) 11 nci maddesinde açıkça siyasi partiler
konusunda bir düzenleme yer almamakta ise de; siyasi partiler, İnsan Hakları
Avrupa Mahkemesi (İHAM) tarafından 'dernekler bağlamında' 11 nci madde
kapsamında değerlendirilmektedir.
İHAM'a
göre, 11 nci madde ile bir siyasi partinin kurulmasından başka, özgürce
faaliyette bulunabilmeleri de koruma altına alınmıştır. Ancak İHAS ile birey
hak ve özgürlükleri ve bu bağlamda örgütlenme özgürlüğü koruma altına alınmış
ise de, siyasi partilere tanınan bu özgürlük kuşkusuz sınırlandırılamayan bir
özgürlük değildir. Avrupa kamu düzenini oluşturan ve koruyan sözleşme uyarınca,
bir siyasi partinin eylemlerinin, Avrupa kamu düzeniyle çatışması ve
sözleşmeyle korunan alanın dışına taşması durumunda, yine sözleşmede öngörülen
nedenlere dayalı olarak yasaklama ve sınırlandırmalar öngörülebilecektir.
İHAS'ın
'temel haklar' kapsamında görerek, 11 nci maddesinin birinci fıkrasıyla
koruduğu siyasi partiler konusunda, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki 'Bu
hakların kullanılması, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde
olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin
sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla
sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk
mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru
sınırlamalar konmasına engel değildir' biçimindeki düzenlemeden hareketle,
siyasi partiler hakkında kısıtlama veya yaptırımlar uygulanması mümkündür.
Siyasi
partilere uygulanacak yaptırımlar arasında kuşkusuz bir siyasi partinin
kapatılması yaptırımı da yer almaktadır. Ancak kapatma yaptırımının, bir siyasi
partiye uygulanabilecek en radikal yaptırım olması karşısında, bu yaptırımın
uygulanabilmesi, belirli koşulların gerçekleşmesini gerektirmektedir.
İHAS'nin
11 nci maddesindeki düzenleme gözetildiğinde, ülkedeki demokratik rejimi
tehlikeye sokacak siyasi projesi bulunan ve/veya siyasi amaçlar için
gerektiğinde şiddete başvurmayı amaçlayan siyasi parti için kapatma yaptırımı
öngörülmesi İHAS'a aykırı değildir (Emek Partisi/Türkiye kararı).
İHAS'ın
11 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan nedenlere dayanarak bir siyasi
partinin kapatılması konusu, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu tarafından
incelenerek Venedik İlkeleri adıyla da raporlaştırılmıştır. Buna göre, ifade
özgürlüğünü düzenleyen İHAS'ın 10 ncu maddesiyle çok yakın ilişkisi olan 11 nci
madde uyarınca bir siyasi partinin kapatılması 'ırkçılığı, terörü, yabancı
düşmanlığını, şiddeti, şiddet çağrısını teşvik ediyor veya hoşgörüsüzlüğe
dayanıyorsa', bu durumlarda İHAS'ın 11 nci maddesinin bir ve ikinci
fıkrasındaki düzenlemelerden hareketle, siyasi partinin kapatılması gündeme
gelebilecektir. Burada 'şiddet' kelimesini çok dar anlamda değerlendirerek
partililerin ellerine silah alıp, eyleme girişmelerini anlamamak gerekir. Bir
siyasi partinin şiddeti ilke edinmiş, ülke çapında öldürme, bombalama
eylemlerini gerçekleştiren ve ülke bazında olduğu gibi uluslararası alanda da
terör örgütü olarak kabul edilen bir örgütü açık veya gizli olarak desteklemesi,
her platformda bu örgüte meşruiyet kazandırmaya çalışması söz konusu siyasi
partinin 'şiddeti' siyasal amaçlarına ulaşmak için benimsediğinin açık
kanıtıdır.
Bir
siyasi partinin kapatılması, örgütlenme özgürlüğüne müdahale niteliğindedir. Bu
nedenle bir siyasi parti hakkında uygulanacak kapatma yaptırımının İHAS' a
uygun olarak değerlendirilebilmesi yani bu müdahalenin haklı sayılabilmesi
için; Müdahalenin haklılığı, kapatma yaptırımını içeren yasanın, herkesçe
erişilebilir, bilinebilir, anlaşılabilir, öngörülebilir, açık ve kesin ifadeler
içeren ve ilan edilen bir yasa olmasını gerektirmektedir (Refah Partisi/Türkiye
Kararı).
Kapatma
yaptırımı, İHAS'ın 11 nci maddesinin ikinci fıkrasında sayılan neden veya
nedenlere dayanmalıdır. Kapatma yaptırımının, bir siyasi partiye
uygulanabilecek en radikal yaptırım olması, bu yaptırımın inandırıcı ve
zorlayıcı koşulların varlığı durumunda uygulanmasını gerektirmektedir.
Uygulanan kapatma yaptırımı, 'demokratik toplum gereklerine uygun olmalı' Bu
çerçevede olaylar, ulusal mercilerce kabul edilebilir şekilde değerlendirilmiş
olmalıdır. Kapatma yaptırımı ile birlikte siyasi yasaklamalar öngörülmesi için
de, bu yasaklamaların, 'ilgili ve yeterli' olması gerekmektedir.
Siyasi
partiler devletin hukuksal, anayasal ve yasal yapısını değiştirmek için
mücadele edebilmelidirler. Ancak bu mücadele için kullanılan araçlar herhalde
hukuka uygun olmalı, demokratik araçlara dayanmalı, önerilen değişim temel
demokratik ilkelere uyumlu olmalıdır Siyasi partiler hedeflerine şiddeti teşvik
ederek değil, mevcut yasal sistem içerisinde ulaşmayı amaç edinmelidir.
İHAM'a
göre bir siyasi parti, mevzuatın veya yasal ve anayasal yapının değiştirilmesi
konusunda iki koşulda kampanya yürütebilir: Bunlardan birincisi, kullanılan
bütün yollar her bakımdan yasal ve demokratik olmalıdır. İkincisi ise, önerilen
değişikliğin kendisi 'temel demokratik prensiplerle' bağdaşmalıdır. Bu kuraldan
hareketle, sorumluları şiddete başvurmayı teşvik eden veya demokrasinin bir
veya birçok kuralına uymayan veya demokrasiyi yıkmayı amaçlayan ve de
demokrasinin tanıdığı hak ve özgürlükleri tanımayan 'siyasi bir projeyi öneren'
partinin, bu nitelikteki eylemleri, kapatma yaptırımına konu olabileceği gibi,
bu nedenle uygulanacak yaptırıma karşı da ilgili siyasi parti İHAS korumasından
yararlanamayacaktır. (RP/Türkiye, Emek Partisi/Türkiye Kararları).
Kapatma
yaptırımı boyutundaki müdahale, takip edilen meşru amaçla orantılı, uygun ve
yeterli olmalı, sosyal bir ihtiyaca cevap vermelidir, yani demokratik bir
toplumda gerekli olmalıdır (TBKP/Türkiye, Sosyalist Parti/Türkiye,
ÖZDEP/Türkiye, HEP/Türkiye, RP/Türkiye Kararları).
Müdahalenin
orantılılığı için, müdahalenin özü ve ağırlığına bakılmalı, kapatma yaptırımı
en ciddi durumlarda uygulanmalı, radikal bir önlem niteliğinde olmamalıdır.
Yöneticileri, üyeleri ve bağlı BELEDİYE başkanları vasıtasıyla Ülke içerisinde
terör örgütü emirleri ile ayaklanma benzeri toplu şiddet hareketlerini
başlatıp, ölüm, yaralanma, kamu ve özel kişilere ait malvarlıklarına zarar
verme gibi eylemlerin gerçekleştirilmesi halinde kapatma yaptırımı radikal bir
önlem olmayacağı gibi toplumun güvenliği ve huzuru açısından acilen uygulanması
gereken tek yaptırım olmaktadır. Bu konuda tarihsel deneyimlerden kaynaklanan
ihtiyaçlar da dikkate alınmalı, dolayısıyla geçmişte ülkede yaşanan ve
yaşanmaya halen de devam edilen terör örgütü kaynaklı şiddet olayları
değerlendirilmelidir.
Zorlayıcı
sosyal gereksinim yönünden tehdidin varlığına ve yeterince yakın olduğuna
ilişkin kanıtlar inandırıcı olmalıdır. Siyasi parti lider ve üyelerinin isnat
edilebilen eylem ve konuşmaları, terör örgütü direktifleri ile etkilediği
kitleleri sokaklarda şiddet içeren gösteriler yapmaya çağırıp, devletin
güvenlik kuvvetlerine silahlı, taşlı, molotof kokteylli saldırılar düzenletiyor
ve ortaya çıkan isyan görüntüleri ile toplumu aşırı derecede rahatsız edip,
ülkede etnik bir çatışmanın temellerini oluşturmaya çalıştığı yolunda
kamuoyunda kanaat uyandırıyorsa, zorlayıcı sosyal gereksinim yönünden tehdidin
varlığı ve yeterince yakın olduğu aşikardır.
Bir
siyasi parti eylemlerinin kapatma yaptırımına konu olabilmesi, her şeyden önce
bu eylemlerin niteliği ve siyasi partiye isnat edilebilirliği sorununu gündeme
getirmektedir. Konu İHAS yönünden İHAM kararlarıyla açıklığa kavuşturulmuştur.
İHAM kararlarına göre;
Kapatma
yönünden tüzük ve programdaki aykırılık tek başına yeterli olmayıp, eylem de
olmalıdır siyasi partinin, Türk toplumu ve devleti için gerçek bir tehlike
oluşturduğuna ilişkin somut kanıtlar ortaya konulmalıdır (TBKP/Türkiye Kararı)
Eylemler aşırı uç ve terörist grupları teşvik etmeye yönelik olmalıdır
(Sosyalist Parti/Türkiye Kararı).
Siyasi
parti, çoğulcu demokrasiyle çatışmayan hedeflerini, sadece yasal araçlarla elde
etmeye çalışmalıdır. Şiddet desteklenmemeli, temel insan hakları ihlali teşvik
edilmemelidir (ÖZDEP/Türkiye Kararı).
Bir
genel başkanın açıklama ve eylemleri partiyi tartışmasız olarak bağlayıcıdır.
Çünkü genel başkan partinin simgesel figürüdür. Genel başkanın siyasi veya
hassas konularda açıkladığı düşüncelerin, kişisel görüşü olduğu vurgulanmadığı
sürece, kurumlar ve kamuoyu tarafından partinin görüşünü yansıttığı biçiminde
yorumlanır ve partiye isnat edilebilir. Genel başkan yardımcıları, yerel
yönetimlerde görev üstlenen üyeler de, partili BELEDİYE başkanları partinin
amaç ve eğilimlerini sergileyen ve yaratmak istedikleri toplum modeline ilişkin
bir imajı yansıtan bütünü oluşturan eylemleri sergilemeleri durumunda, bunlar
da partiye isnat edilebilir. Bu tür eylemler soyut programlara göre potansiyel
seçmenler üzerinde daha etkilidir ve parti kendini bu konuşmalardan
uzaklaştırmadığı sürece, bunlar da partiye isnat edilebilir (Refah
Partisi/Türkiye Kararı).
Yukarıda
belirtilen nitelikteki eylemlerden parti kaçınmamış, bunlara yapanlara karşı
disiplin işlemi yapmamış ve eleştirmemiş, ya da göstermelik olarak disiplin
soruşturması yapmış ya da öngörülenden daha az bir disiplin yaptırımı uygulamış
ise, bu eylemler de partiye isnat edilebilir (Benzeri yorum RP/Türkiye Kararı).
Davalı
siyasi partinin kuruluş tarihinin evvelinden beri yürürlükte olan yukarıda
bahsedilen Anayasa ve yasa düzenlemelerinin herhangi bir gizliliği olmayıp,
yazılı metinler halinde ülke mevzuatında kolaylıkla erişilebilir ve
anlaşılmasını sağlayacak sadelikte kaleme alınmış olduğu sabittir.
B-
İç hukuk yönünden;
Bir
siyasi parti hakkında uygulanacak en radikal yaptırım kuşkusuz kapatma
yaptırımıdır. İç hukukta siyasi partilere uygulanacak yaptırımlar
düzenlenirken, bu yaptırımlar arasında siyasi partinin kapatılmasına da yer
verilmiştir.
a-
Anayasal düzenleme;
Siyasi
parti kapatma yaptırımı ve bu yaptırımın hangi hallerde söz konusu olabileceği
Anayasa'nın 69 ncu maddesinde düzenlenmiştir. Böylece anayasakoyucu kapatma
yaptırımı nedenlerinin yasa ile artırılmasını engellemiştir.
Anayasa'nın
69 ncu maddesinin dördüncü fıkrasına göre, siyasi partilerin kapatılması,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesi'nce
kesin olarak karara bağlanır.
Anayasa'nın
69 ncu maddesine göre siyasi partilerin kapatılması ancak üç nedenle söz konusu
olabilmektedir. Buna göre:
-
Bir siyasi partinin tüzük ve programının Anayasa'nın 68 nci maddesinin dördüncü
fıkrası hükümlerine aykırı olması (Anayasa md 69/5),
-
Bir siyasi partinin Anayasa'nın 68 nci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı
eylemlerin odağı durumuna gelmesi (Anayasa md 69/6)
-
Bir siyasi partinin, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk
uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması (Anayasa md
69/10)
halinde
siyasi partinin kapatılmasına hükmedilmesi gerekmektedir.
Anayasa'da
bu üç neden sayılırken siyasi partinin 'kapatılması' yerine, 'temelli
kapatılması' ibaresi kullanılmış olup, bu maddede ayrıca siyasi partinin
temelli kapatılması dışında kapatılma nedenlerinden söz edilmiş değildir.
Yukarıda
belirtildiği üzere Anayasa'nın 69 ncu maddesinin dördüncü fıkrasında ise,
siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davaların Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı tarafından açılacağı ifade edilmiş, bu fıkrada da 'temelli
kapatılmadan' sözedilmemiştir.
Dolayısıyla
maddede geçen temelli kapatma ve kapatma kavramları aynı şeyi ifade etmektedir.
Şöyle ki kapatma yaptırımı, Anayasa'nın 69 ncu maddesinin sekizinci ve
dokuzuncu fıkrasında belirtilen 'geleceğe yönelik etkiler' içerdiğinden, bu
nedenle 'temelli' kapatma kavramı ile de geleceğe yönelik bu etkiler
kastedilmiştir.
Anayasa'nın
69 ncu maddesinin onbirinci fıkrasında geçen 'kapatılma davaları' ve 149 ncu
maddesinin beşinci fıkrasında geçen 'siyasi partilerin temelli kapatılması veya
kapatılması davaları' ibareleri de bu doğrultuda yorumlanmalıdır.
Anayasa'nın
69 ncu maddesinin yedinci fıkrasına göre, yukarıda belirtilen ilk iki kapatma
nedenine dayalı olarak açılan davalarda, eylemin ağırlığına göre siyasi
partinin temelli kapatılması yerine, devlet yardımından kısmen veya tamamen
yoksun bırakılmasına hükmedilebilecektir. Eylemin ağırlığını belirleyecek merci
davaya bakan Anayasa Mahkemesi'dir.
Kapatılan
(=temelli kapatılan) bir siyasi parti için Anayasa'da geleceğe yönelik
öngörülen yaptırımlar ise;
- Bir
başka ad altında kurulamaması (Anayasa md 69/8),
-
Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan ve faaliyetleriyle neden olan
kurucu dahil üyelerinin, Anayasa Mahkemesi'nin temelli kapatmaya ilişkin kesin
kararının Resmi Gazete'de gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl
süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamaması
(Anayasa md 69/9),
-
Partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle neden oldukları Anayasa
Mahkemesi'nce kapatmaya ilişkin kesin kararda belirtilen milletvekillerinin
milletvekilliğinin, bu kararın gerekçeli olarak resmi Gazete'de yayımlandığı
tarihte sona ermesi(Anayasa md 84/5)
durumlarıdır.
Konuya
dönersek, Anayasa'nın 69 ncu maddesinin altıncı fıkrasına dayalı olarak kapatma
yaptırımına hükmedilebilmesi için, açıklandığı üzere, bir siyasi partinin
Anayasa'nın 68 nci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin odağı
durumuna geldiğinin, açılacak kapatma davasında Anayasa Mahkemesi'nce tesbiti
gerekmektedir.
Anayasa'nın
68 nci maddesinin dördüncü fıkrasında, 'siyasi partilerin tüzük ve
programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine,
millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz;
sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve
yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.' denilmektedir.
Bir
siyasi partinin Anayasa'nın 68 nci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı
eylemlerin odağı haline gelmesi ise, 69 ncu maddenin altıncı fıkrasındaki
düzenleme uyarınca '68 nci maddenin dördüncü fıkrasına aykırı fiillerin, o
partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlenmesi ve bu durumun, o partinin büyük
kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen
veya açıkça benimsenmesi yahut bu fiillerin doğrudan doğruya anılan parti
organlarınca kararlılık içinde işlenmesi durumunda' söz konusudur.
b-
Yasal düzenleme;
Anayasa'daki
kapatma yaptırımına ilişkin düzenlemeler, Anayasa'nın 68 nci ve 69 ncu
maddesindeki esaslar çerçevesinde 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nda da
(SPY) yer almıştır.
SPY'nda,
siyasi partiler hakkında uygulanacak yaptırımlar;
-
Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakmak
-
Ve siyasi partinin kapatılması
olarak
düzenlenmiştir.
02.01.2003
tarih ve 4778 sayılı Yasa ile SPY'nda yapılan değişiklikler öncesinde, SPY'nda
temelli kapatma ve kapatma olarak iki ayrı kapatma davası türü düzenlenmiş idi.
Anayasa'da 'sınırlı sayım' yoluyla düzenlenen temelli kapatma nedenleri, olduğu
gibi SPY'na taşınmıştı. Temelli kapatma kararlarının en belirgin özelliği,
geleceğe etkili sonuçlar içermesi idi. O dönemde Anayasa'da yer verilmeyen dar
anlamdaki kapatma yaptırımı ise, SPY'nda gösterilen nedenlerle söz konusu olup;
bu yaptırım, geleceğe etkili sonuçlar içermemekte idi.
Anayasa'ya
paralel bir düzenleme amacıyla ve en son 4778 sayılı Yasa ile SPY'nda yapılan
değişiklikler sonrasında ise, SPY'nda kapatma davaları konusunda 'kapatma veya
temelli kapatma' biçiminde iki ayrı kavrama yer verilmemiş; yasa, bütünlüğü
içerisinde 'kapatma yaptırımı' kavramını kullanmış ve bu yaptırımın da
Anayasa'ya paralel olarak geleceğe yönelik sonuçlar içerdiği benimsenmiştir.
SPY'ndaki bu düzenlemelerde Anayasa'daki temelli kapatma kavramı yerine, eş
anlamlı olarak kapatma kavramı kullanılmış; SPY'nda bulunan kapatma yaptırımı
ise kaldırılarak; devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma
yaptırımına dönüştürülmüştür.
SPY'nda
Anayasaya paralel olarak yapılan düzenlemelere göre, bir siyasi partinin
kapatılması, ancak Anayasa'daki yasaklara aykırılık durumunda ve üç nedenle olasıdır.
SPY'nın 101 nci maddesindeki düzenlemelere göre;
-
Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti
ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine
aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür
diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik
etmesi,
-
Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı
eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,
-
Bir siyasi partinin, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk
uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması,
durumlarında,
siyasi parti hakkında kapatma kararı verilmesi gerekmektedir. Ancak belirtilen
ilk iki durumda, kapatma yaptırımı yerine dava konusu eylemlerin ağırlığına
göre, siyasi partinin almakta olduğu son yıllık devlet yardımı miktarından az
olmamak koşuluyla, bu yardımdan, kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar
verilebilmektedir.
Yukarıda
belirtilen ikinci nedene dayanarak bir siyasi partinin kapatılması, ancak
Anayasa'nın 68 nci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin odağı
durumuna gelmesi koşuluna bağlıdır. Odak haline gelmiş sayılmak ise,
Anayasa'nın 68 ve 69 ncu maddelerindeki düzenlemelerle aynı paralelde, SPY'nın
103 ncü maddesinde düzenlenmiştir.
Kapatma
kararı verilmesi durumunda;
-
Karar tarihi itibarıyla parti tüzel kişiliği ve dolayısıyla parti üyelerinin
üyelikleri ve varsa görevleri sona ermekte,
-
Yine karar tarihi itibarıyla siyasi partinin bütün malları hazineye geçmekte
(SPY md 107),
- Kapatılan
partilerin isim, amblem, rumuz, rozet ve benzeri işaretleri başka bir siyasi
parti tarafından kullanılamamakta (SPY md 96),
-
Kapatılan siyasi parti bir başka ad altında kurulamamakta (Anayasa md 69/8; SPY
md 95),
-
Siyasi partinin kapatılmasına söz ve eylemleriyle neden olan kurucuları dahil
üyeleri, Anayasa Mahkemesi'nin kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmi
Gazete'de gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir
başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ev deneticisi olamamakta; bu kişiler
siyasi partilerce seçimlerde hiçbir biçimde aday gösterilememekte (Anayasa md
69/9, SPY md 95),
-
Partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle neden oldukları Anayasa
Mahkemesi'nce kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekillerinin
milletvekilliği de, bu kararın gerekçeli olarak resmi Gazete'de yayımlandığı
tarihte sona ermektedir (Anayasa md 84/5).
Anayasa'nın
68 nci maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen eylemlerin odağı durumuna
gelmek konusunda, SPY ayrıntılı hükümlere yer vermiş ve anılan fıkrada
belirtilen kavramlar SPY'ndaki düzenlemelerle açıklığa kavuşturulmuştur.
Bu
bağlamda SPY'nın dördüncü kısmının birinci, ikinci ve üçüncü bölümlerinde
açıklayıcı hükümlere yer verilmiştir.
SPY'nın
'siyasi partilerle ilgili yasaklar' başlıklı dördüncü kısmının;
-
Birinci bölümü, 'amaçlarla ve faaliyetlerle ilgili yasaklar' başlığını
taşımaktadır. Bu bölüm tek maddeden oluşmakta olup, 78 nci maddede 'demokratik
devlet düzeninin korunması yönünden' öngörülen yasaklamalara yer verilmiştir.
-
İkinci bölümü, 'milli devlet niteliğinin korunması' başlığını taşımaktadır. Bu
bölümde, bağımsızlığın korunmasına (md 79), devletin tekliğinin korunmasına (md
80), azınlık yaratılmasının önlenmesine (md 81), bölgecilik ve ırkçılık
yasağına (md 82) ve eşitlik ilkesinin korunmasına (md 83) yönelik yasaklamalar
gösterilmiştir.
-
Üçüncü bölümü ise, 'Atatürk ilke ve devrimlerinin ve laik devlet niteliğinin
korunması' başlığını taşımaktadır. Bu bölümde ise, Atatürk ilke ve
devrimlerinin korunması (md 84), Atatürk'e saygı (md 85), laiklik ilkesinin
korunması ve halifeliğinin istenemeyeceği (md 86), din ve dince kutsal sayılan
şeyleri istismar yasağı (md 87), dini gösteri yasağı (md 88) ve Diyanet İşleri
Başkanlığı'nı yerinin korunması (md 89) konusunda yasaklamalar açıklanmıştır.
SPY'ndaki
hükümler, Anayasa'nın 69 ncu maddesinin son fıkrasından hareketle, Anayasa'daki
esaslar çerçevesinde düzenlenmiştir.
c-
Anayasa'nın 90/son maddesi çerçevesinde siyasi partiler hakkındaki kapatma
yaptırımında uluslararası sözleşmelerin gözetilmesi;
Anayasa'nın
90 ncı maddesinin son fıkrasında, 'yöntemince yürürlüğe konulmuş temel hak
ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla yasaların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, uluslararası antlaşma
hükümleri esas alınır' denilmektedir.
1982
Anayasası'nın nitelemesine göre, Anayasa'nın 12 nci ila 74 ncü maddeleri
arasında yer alan hakların hepsi 'temel hak ve özgürlüklerden' olup,
Anayasa'nın 68 nci ve 69 ncu maddelerinde siyasi haklar kapsamında düzenlenen
siyasi partiler de, temel hak ve özgürlükler kapsamında korunma görmektedir.
Aynı şekilde temel hak ve özgürlüklerin bir bölümünü konu alan İHAS yönünden,
siyasi partiler İHAM'ın yorumlarıyla bu sözleşmenin 11 nci maddesi kapsamında
temel hak ve özgürlükler içerisinde kabul edilmiştir. Yine siyasi partiler BM
Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin 22 nci maddesi kapsamında da koruma
görmektedir.
Bu
bağlamda SPY'nın anılan sözleşmeler gözetilerek ve Anayasa'nın da bu doğrultuda
yorumlanarak, siyasi partiler hakkındaki kapatma yaptırımın irdelenmesi
gerekmektedir.
d-
Siyasi parti kapatma davalarının ve kapatma yaptırımının hukuksal niteliği;
Anayasa'nın
69 ncu maddesinin dördüncü fıkrası ile, SPY'nın 98 nci maddesine göre, siyasi
parti kapatılması davaları Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın açacağı dava
üzerine Anayasa Mahkemesi'nce kesin olarak karara bağlanmaktadır.
Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasa'nın 33 ncü
maddesine göre de, açılan bu davalar Ceza Muhakemesi Yasası hükümleri
uygulanmak suretiyle, dosya üzerinde incelenerek kesin olarak karara
bağlanmaktadır.
Kapatma
davalarında Ceza Muhakemesi Yasası hükümlerinin uygulanması demek, bu davaların
bir ceza davası ve yaptırımın da ceza hukuku kapsamında bir ceza olduğu
anlamında değildir. Aksine, siyasi parti kapatma davaları, ceza davası olmayıp,
kendine özgü nitelikte bir dava türü olduğundan, bu davalarda uygulanacak usul
kurallarının açıklanması gereği duyulmuş ve maddi gerçeği araştırmak yönünden,
siyasi partilerin lehinde olarak bu davalarda Ceza Muhakemesi Yasası
kurallarının uygulanacağı belirtilmiştir (Anayasa Mahkemesi'nin 22.6.2001 tarih
ve 2/2 sayılı kararı). Bu düşünceden hareketle, siyasi parti kapatma davasına
yönelik iddianame düzenlenmesinden önce, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
hangi yetkileri kullanarak dava açabileceği de özel olarak SPY'nın 98 nci
maddesinde gösterilmiştir.
Siyasi
parti kapatma davalarının, ceza muhakemesi hukuku anlamında ceza davası
olmaması, kapatmaya konu eylemlerin de ceza hukuku kapsamında suç olma
zorunluluğunu gerektirmemektedir. Anayasa'nın 69 ncu maddesinin altıncı fıkrası
ile SPY'nın 101 ve 103 ncü maddesindeki düzenlemelere göre, kapatmaya konu
eylemlerin 'sadece işlenmiş' olması yeterli olup, bu eylemlerin hükmen sabit
olması koşulu da aranmamaktadır. Bu nedenle kapatmaya konu eylemler hakkında
açılmış ve mahkümiyetle sonuçlanmış davaların bulunmaması sonuca etkili
değildir. Ancak kapatmaya konu edilen eylem hakkında açılmış ve mahkümiyetle
sonuçlanmış bir davanın bulunması demek, bu eylemin işlendiğinin kesin olarak
kanıtlanması anlamındadır ki, Anayasa Mahkemesi böyle bir durumda anılan
eylemin işlenmiş olup olmadığını araştırmayacaktır. Yine, kapatma davasına konu
edilen eylem hakkında açılan ceza davasında, bu eylemin 'işlenmediğinden
bahisle' beraat kararı verilmiş ve bu karar da kesinleşmiş ise, Anayasa
Mahkemesi atılı eylemin işlenmiş olup olmadığını değerlendirmeyecek, kesinleşen
ceza mahkemesi kararına göre işlem yapacaktır.
Siyasi
parti kapatma davaları kendine özgü bir dava türü olduğu gibi, uygulanan
'kapatma yaptırımı da' ceza hukuku anlamında bir 'ceza' değildir. Kapatma
yaptırımı hem Anayasa'da hem de SPY'nda gösterilmiş olup;
-
bu yaptırımın ceza niteliğinde olmaması,
-
kapatma yaptırımına konu eylemlerin (gerçek kişilerin söz konusu olabilecek
sorumluluğu saklı kalmak kaydıyla) siyasi parti tüzel kişiliğinin ceza hukuku
yönünden işlediği bir suç sayılmaması,
-
ayrıca normlar hiyerarşisi yönünden de bu dava ve yaptırımın Anayasa'da düzenlenmiş
olması
karşısında,
5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 5 nci maddesinin (11.5.2005 gün ve 5349 sayılı
Yasa'nın geçici 1 nci maddesinden hareketle) 2006 yılı sonrasında dahi siyasi
parti kapatma davaları yönünden uygulanma yeri bulunmamaktadır.
e-
Kapatma yaptırımına konu eylemler ve siyasi partiye isnat edilebilirliği;
Bir
siyasi partinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
eylemlerin odağı durumuna gelmesi ve bu nedenle kapatılabilmesi için, bu
eylemlerin, Anayasa'nın 69 ncu maddesinin altıncı fıkrası ve SPY'nın 103 ncü
maddesine göre;
-
Bu eylemlerin, o partinin üyelerince yoğun bir biçimde işlenmesi ve bu durumun
da, o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim
organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup
yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsenmesi,
-
Veya bu eylemlerin, doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık
içinde işlenmesi gerekmektedir.
Bir
siyasi partinin kapatılmasını gerektiren eylemlerin, ceza hukuku kapsamında
mutlaka suç olarak düzenlenmesi ve bu konudaki davaların da mahkumiyetle
sonuçlanması gerekmemektedir. Ancak eylem aynı zamanda ceza hukuku kapsamında
suç olarak düzenlenmiş ise, bu konuda ceza mahkemesindeki davaların
sonuçlanmasını beklemeye gerek bulunmamaktadır. Ceza mahkemesinde sonuçlanarak
kesinleşen davalarda verilen kararlar ise, sadece eylemin kesin olarak
işlenmemiş olduğu veya işlenmiş olduğu yönündeki tesbitler yönünden
bağlayıcıdır.
Siyasi
partiler, demokratik bir rejimde en çok hak ve özgürlüğe sahip olması gereken
örgütlerdir. Bu durum siyasi partiler için daha geniş bir faaliyet alanını
ortaya çıkarmaktadır. Geniş faaliyet alanının bulunması demek ise, siyasi
partilerin eylemleri için farklı bir değerlendirme yapılmasını zorunlu
kılmaktadır.
Siyasi
partinin geniş hareket sahasının bulunması, ona isnat edilen eylem aynı zamanda
suç teşkil ediyorsa, toplum ve hukuk düzeni yönünden kınanan bu davranışın,
siyasi parti yönünden kınanmayarak hukuka uygun değerlendirilmesini
gerektirmez. Ancak toplum ve hukuk düzeni tarafından açıkça kınanmayan ve suç
olarak düzenlenmeyen davranış ve eylemlerin, çok daha fazla hak ve özgürlüklere
sahip olan siyasi partiler yönünden kapatma davasına konu edilebilmesi, çok
özel ve sınırlı durumlarda söz konusudur ki, bunlar da Anayasa'nın 68 nci
maddesinin 4 ncü fıkrasına ve İHAS'ın 11 nci maddesinin ikinci fıkrasına uygun
nitelikte, yoğunluk ve kararlılıkla işlenen eylemlerdir.
Hukuk
düzeninin suç olarak öngörmediği eylem, bu eylemin bir siyasi parti tarafından
veya siyasi parti aracı kılınmak yoluyla işlenmesi durumunda, yarattığı ve
kaçınılmaz olarak yaratacağı sonuçları gözetildiğinde, siyasi parti için
yasaklama gerektirebilir. Eylemin suç olarak düzenlenmemesi, o eylemin hiçbir
biçimde kınanamaması sonucunu da doğurmaz.
Kaldı
ki Anayasa'nın 68 nci maddesinin dördüncü fıkrasına dayanan ve bu fıkrayı
açıklayarak siyasi partiler hakkındaki yasaklamaları sıralayan SPY'nın 78 nci ila
89 ncu maddeleri arasındaki düzenlemelere aykırılık, SPY'nın 117 nci maddesinde
suç olarak ta öngörülmüştür. Siyasi partiye isnat edilen eylem hakkında, ceza
davasının veya soruşturmasının açılmamış veya dokunulmazlık gibi yasal engeller
nedeniyle açılamamış olması da, sonuca etkili değildir.
Kapatma
davasına konu edilen eylemlerin işlendiği tarihlerin bir önemi bulunmamaktadır.
Eylemlerin üzerinden ne kadar süre geçse de, zamana yayılan bu eylemlere
odaklık boyutunda bir bütünü oluşturmaları yönünden iddianamede dayanılması
olasıdır.
İHAS
irdelenirken, siyasi parti kapatma yaptırımı ile ilgili olarak eylemlerin
niteliği ve isnat edilebilirliği konusunda açıklanan durumlar, burada da
geçerlidir.
Siyasi
partini genel merkez organlarının (SPY md 13), il ve ilçe teşkilatlarının (SPY
md 19,20), TBMM grup genel kurulu ve grup yönetim kurulunun (SPY md 24, 25),
parti üyelerinin (SPY md 12) eylemleri; eğer o siyasi partinin, yasa, anayasa
ve İHAS tarafından korunmayan, hedeflediği amaç veya siyasi projeyi gerçekleştirmek,
kolaylaştırmak, altyapı hazırlamak veya bunları ifadeye yönelik ise, kapatma
davasında siyasi partiye isnat edilebilecektir. Bu noktada şunu da belirtmek
gerekmektedir ki, partiyi temsil eden organlarca gerçekleştirilen eylem veya
söylemlerin, partinin değil bu kişilerin kendi kişisel görüşleri olduğu
açıklanmadıkça ve siyasi parti tarafından da açıkça reddedilmedikçe, bu söylem
ve eylemler de partiye isnat edilebilecektir. Ancak, siyasi partiyi
sorumluluktan kurtarmak adına, siyasi partinin amaç ve hedefleriyle örtüşen
eylem ve söylemlerin, kendi kişisel görüşleri olduğunun açıklanması da,
kuşkusuz siyasi partiyi sorumluluktan kurtarmayacaktır.
Bir
siyasi parti üyesi olup, yerel yönetimlerde görev alanların eylemleri de, o
siyasi partinin hedeflediği siyasi projeyi gerçekleştirmek veya ifade etmek
amacına yönelikse, siyasi partiye isnat edilebileceği hususunda kuşku
bulunmamaktadır.
III-
DAVA KONUSU EYLEMLER:
A-
DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİ'NİN KURULUŞU AŞAMASINDA ORTAYA ÇIKAN EYLEMLER:
Bilindiği
gibi terör örgütü olduğu uluslararası alanda da kabul gören PKK (KONGRA
GEL-KADEK-KKK)'nın kurucusu ve elebaşı olan Abdullah ÖCALAN yurt dışında
yakalanıp getirilerek yargılanmış ve mahkum olduğu cezası halen İmralı
cezaevinde infaz edilmektedir. Tüm diğer mahkumlar gibi yasal olarak avukatları
ve ailesi ile görüşmesine imkan tanınmıştır. Ancak avukatları tarafından söz
konusu görüşmelere ait diyaloglar daha sonra yazılı olarak örgütün güdümündeki
yayın organlarında yayınlanmış, böylece terörist örgüt liderinin yandaşlarına
ve örgütüne talimat vermesine olanak sağlanmıştır. Nitekim yasal bir hakkın
kötüye kullanımı olarak kabul edilebilecek şekildeki bu iletişimi sağlayan
avukatları hakkında ilgili mercilerce zaman zaman yasal işlem yapılma yoluna
gidilmek zorunda kalınmıştır.
Ancak
'AVUKAT GÖRÜŞMELERİ' veya 'GÖRÜŞME NOTLARI' adı altında teröristbaşının
talimatları örgüte yakın çeşitli gazete ve dergilerin yanı sıra çok sayıda
değişik internet sitesinde de (ROJACİVAN, RİZGARİ, VELATPEREZ, NASNAME gibi)
yayınlanarak talimatların ilgililere ulaşması sağlanmıştır.
Söz
konusu yazıların incelenmesinde özellikle Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile
ilgili ilginç bilgilere ulaşılabilmektedir.
Örneğin
5.5.2004 tarihli görüşmede elebaşı
'Evet.
Yeni bir parti gerekiyor. İsmi Demokratik Toplum Partisi olabilir. Ama tabandan
gelecek. Özgür Parti kendini fesheder. Diğeri zaten kapatılma durumu var. Bu
temelde tartışmalar yürütsünler. Daha sonra bunları daha detaylı açarız. Kongre
öncesi tartışmaları yürütsünler. Geniş katılımlı delegeler oluşturulur. Bu
delegeler kurucular kurulunu seçer. Yeni partinin programını savunmamdan olduğu
gibi uyarlayabilirler.' Şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Bilindiği gibi bu
tarihte hakkında daha önce Anayasa'nın 69 ncu maddesinin 6 ncı fıkrasında
'Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü' ilkesini koruma altına
alan Anayasa'nın 68 nci maddesinin 4 ncü maddesine aykırı eylemlerin odağı
haline gelmesi nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafında hakkında
kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesine dava açılmış bulunan Demokratik Halk
Partisi (DEHAP) faaliyette idi. Teröristbaşı ilk kez bu görüşmesinde yeni bir
parti kurulması talimatını vermekle kalmayıp kurulacak partinin ismini dahi
talimatlarının arasına almıştır.
Partinin
ismini vermekten başka elebaşı sonraki görüşmelerinde de hem yeni kurulacak
parti ile ilgili (DTP) hem de o tarihte faaliyette olan (DEHAP) ile ilgili
talimatlarına devam etmiş;
12.5.2004
tarihinde
'Avrupa'daki
Kürtler, Kongre bittikten sonra kendi kongrelerini yapsınlar. Kendi kurumlarına
yöneticilerini kendileri seçsinler. Temsil heyetini kendileri seçecek. Suriye
ve İran'daki Kürtler için de benzer süreçler yaşanabilir. Yeni parti her bölge
de toplantılar yapılarak ilan edilir. DEHAP ve Özgür parti de yeni parti içinde
yer alır. Ahmet Türk, Murat Bozlak, bunlara benzer elli altmış kişi,
Karayalçın'la çatı örgütü üzerinde konuşabilirler. İleride seçime çatı örgütü
ile mi ya da nasıl girileceği netleştirilir. Ama ayrı örgütümüz olacak. Yapı
örgütlenecek. Böyle olursa yüzde on barajını aşarlar.'
''.
'Avrupa'da
ki Kürt halkı kendi yöneticilerini kendileri seçecekler. Halk delegeleri
seçecek, delegeler de temsilcilerini seçecek. Roj TV, Özgür Politika'ya geçici
olarak bakacak şahıs Remzi Kartal olsun. Ben unuttum, bunu avukatlara
söylemedim, bunu onlara aktar. Bundan sonraki süreçte buradaki basın ve Kürt
Enstitüsü, demokratik kurumlar kendi başkanlarını, yöneticilerini kendileri
seçecekler. Demokrasi budur. Bir kurumun içerisinde demokrasi olmazsa o kurum işlemez.
Yeni partinin oluşmasında benim savunmamdan yararlanılabilir. Çok güzel bir
cevap olabilir. Bundan sonra halk delegeleri kendisi seçecek. O delegeler de il
yönetimini ve parti meclisini seçecekler. Seçim sonrası DEHAP'ta neler
konuşuluyor'
(DEHAP
eksiklerimiz var diyor, ama seçim sonuçlarını başarılı buluyorlar.)
Altı
buçuk, yedi civarındaki oy oranını dört, dört buçuğa düşürmüşler. Bu nasıl
başarı oluyor' DEHAP'taki eski yöneticiler, onlar da delege olabilirler. Bu
hayata geçirilirse, özgür parti de buna dahil olur; yeni oluşum, demokratik
toplum partisi kurulur. Herkesin de katkı sunması gerekir.'
''
'Cezaevinde
olan ve cezaevinden çıkan arkadaşlarda yeni parti oluşumuna katkı sunabilirler.
Sabri ile görüşsünler, Sabri onlara yöntemleri gösterir'.'
19.05.2004
tarihinde
Hukuki,
siyasi temelde özel bazı görevlendirmelerim de olacak. Birileri kurumları benim
adıma ele geçirmiş. Ne yaptıkları belli değil. Bazı sahtekarlar var. Benim
adıma kurumlarda sahtekarlık yapılıyor. Kurumlarımızı geri almamız gerekiyor.
Bu yüzden kurumlar için sizleri düşüneceğim. Savunmamı verdim. Ben kendimi
savunuyorum. Siz de beni savunacaksınız. Halk tutuyor beni görüyorsunuz.
Halkın
bana bağlı olduğunu siz de söylüyorsunuz. Eğer halk önderiysem, Halk istiyorsa
ben de bundan vazgeçemem. Bunun gereğini yapmam gerekir. İsterlerse başka bir
liderlik çıkarsınlar. PKK içinde de çıkabilir. Osman'dan Cuma'ya kadar
yapabiliyorlarsa yapsınlar. O kararlı duruşu, önderlik vasıflarını
gösterebiliyorlarsa yapsınlar. Kendim de buna ihtiyaç duyuyorum. Liderlik
kurumu önemlidir. Bu halka kimse önderlik yapmadığı için bu yük omuzuma
yüklenmiş. Kimse bu halka sosyal, siyasal, kültürel önderlik yapmadığı için ben
yapmak zorunda kaldım. Halk da istiyorsa eğer, ben bundan kaçamam. Gücüm
kabiliyetim ölçüsünde yapmaya çalışıyorum. Çocuk da değilim, yaşım 56 da olmuş.
Olgunlaştım. Herkes buna saygı gösterecek. Saygılıysanız gereğini yaparsınız.
Siz de kudretli bir biçimde gereklerini adam gibi yapacaksınız. Sizi ben onurlu
Kürt yurtsever olarak değerlendirmiştim. Bunları yapmazsanız onursuz olursunuz.
Halkın hukukunu değerlerini savunacaksınız. Aydınlar, PKK, herkes bunu
anlayacak. Açlıkla boğuşan yoksul halkımızın bin bir emekle kurduğu kurumlar
var. Radyo var, TV var, gazeteler var. Kim beni burada engelleyebilir. Hangi
alçak oralarda benim sesimi kısabiliyor. Halk için irade beyan edeceksiniz.
İstediğin kadar konuş istediğin kadar yaz. Engelleyen terbiyesiz adam kimdir.
Devlet bile bu aşağılık duruma düşmedi. Devlet ile rakibiz. Birbirimizle
gırtlak gırtlağa mücadele ediyoruz. Takip ettim devlet bile bana bunu
uygulamadı. Bunun hesabını herkes verecek. Herkes özeleştirisini verecek. Başka
yolu yok. Rıza'dan Abbas'a, Cuma'ya kadar herkes hesabını verecek. Bu bir
komplodur. Komplo içinde komplodur bu. Yunan komplosundan daha beter. Çünkü bu
komplo içimizde. Bu komplonun açığa çıkartılması gerekir. Bu çok önemlidir.
Özeleştirilerini herkes bu temelde doğru dürüst verecek. Kimse bundan kaçamaz.
Neden özeleştiri sağlam biçimde verilmiyor. Binlerce halkın çocuğu dağda
vuruldu, binlercesi yirmi yıldır hapislerde çürüyor. Siz gidip soracaksınız
onlara. Gidip gırtlaklarına basacaksınız onların. Sorun bunun hesabını. Halk
sana evladını veriyor. Soruşturmadaki yetkili de demişti. Sizinkiler doğru
dürüst savaşmasını bile bilmiyorlar diye. Benim adıma savaşacaksan doğru dürüst
savaşacaksın. Benim adıma böyle savaş olur mu' Madem savaştıramıyorsun neden
eline silahı veriyorsun. Bu ne kıvraklık. Sonra da lider geçiniyorlar. Bilmem
ne yapıyorlar, madem savaşamıyorsun madem demokrasi ve hukuktan anlamıyorsun o
zaman ne hakla radyo, TV'yi ele geçiriyorsun. Kurumları ele geçirmişler.
Namussuzluktur bu. Halka gidecektiniz. Bunu anlatacaktınız. Gençlere gidip,
Apo'nun selamları var diyeceksiniz. Gidip halka yandaşlarımıza söyleyecektiniz.
Kurumlarınızı geri alın diyecektiniz. Halk kurumlarını ele geçirecek.
Biz
bu kadar acıyı onların koltuk menfaatleri için mi çektik. İktidar olacaklarmış,
milletvekili, BELEDİYE başkanları olacaklarmış. Siz de hiç vicdan yok mu'
İnsanlık bunu kabul eder mi' Bana saygısı olmayan benim adıma nasıl siyaset
yapar. Bunun anlamı Apo ben senin ananı bilmem ne yapıyorum demektir. Biz bu
kadar namussuz muyuz' Nasıl oluyor bu. Sizler çocuk gibi yaklaşıyorsunuz. Bana
Başkanım diyeceksiniz. Sonra da Benim burada söylediğim en ufak şeyimin
gereğini yerine getirmeyeceksiniz. Başkanın bu kadar burada çile çekecek sen
bilmem ne yapacaksın.
Onları
Suriye'den beri besliyorum. Aslında ben onlara üzülmüyorum. Kendime üzülüyorum.
Yirmi yıl onları besledim, büyüttüm. Benim adıma kan dökeceksin, Avrupa'da
vergi toplayacaksın. Sonra da Başkan köşede kalsın biz kabul etmeyeceğiz
diyeceksin. Bu bir komplodur. Bu komployu kimlerle, kimin adına yaptılar.
Devletler mi vardı işin içinde. Halkı arkanıza alıp müdahale edecektiniz. Siz
bunları söylediğinizde yanınıza az mı insan gelir. Benim adıma uygulamaya
geçireceksiniz söylediklerimi. Bunun yolları var. Bu konuda her hafta bana
rapor vereceksiniz. Politik ve zeki olacaksınız. Devlet bile beni engellemiyor.
Savunma hakkı kutsaldır. Burada kendimi savunuyorum. Burada beni savunmanız
gerekirdi. Savunmanın ne demek olduğunu siz iyi bilirsiniz. Beni kullanmak
istediler. Bunu nasıl yaptılar. Devlet bile karışmıyor. Bunların yaptığı tecrit
içinde tecrittir. Beni burada imha etmek istediler. Hangi güç yaptırıyor bunu'
Bu kalleşliktir. Hakim bile savunmaya izin veriyor. Biz burada halkı savunmaya
çalışıyoruz. Bunu bile engelliyorlar. Nasıl oluyor bunlar.
(sizi
sadece manevi ve ruhani bir önder olarak ele alıyorlar)
Ruhani
lider olarak mı görüyorlar. Humeyni de ruhani liderdi. Hz. Muhammet de manevi
liderdi. Ama onlara hala kimse saygısızlık yapmıyor. Ruhani lidere böyle
saygısızlık yapılır mı' TV'de söylediler mi bunu' Niye söylemiyorlar açık açık.
Eğer yürekleri varsa açık açık bunu halkın önüne çıkıp söylerler. Çıksınlar
açık açık Apo'yu istemiyoruz desinler. Ruhani lidermiş. Ne demek bu. Nasıl
oluyor bunlar. Bunların hepsi lümpen, serseri. Bunların eline silah verilemez.
Bunlar komutanlık yapamazlar. Hiç beğenmedikleri Devlet bile yüz kat onlardan
daha ciddi. PKK adına kimse böyle yapamaz. Bu yapılan canavarlıktır. Bana karşı
bunu yapan her şeyi yapabilir. Bunlar beni örgütten de atabilirler. Apo'yu
örgütten atabilirsiniz. Ama bunu açık yapın. TV, Radyoyu ele geçirmişler zaten.
Madem beni örgütten atacaklar açık olarak çıkıp söylesinler. Halk adına siyaset
yapıyorum. Halka karşı sorumlu olmazsa insan, burada iki gün dayanamaz intihar
eder. Nasıl yapabiliyorsunuz bunu.
Halkın
parasını kullanıyorsunuz, önderliğini kullanıyorsunuz. Komplocu bunlar. Böyle
olmaz. Siyaset böyle yapılmaz. Siyaset açık yapılır. Bizim siyasetimiz
sosyalisttir, demokrattır. Son nefesime kadar halkımı savunacağım. Gidip el
koyacaktınız. Siz benim savunma avukatlarımsınız. Onların etkisine girmişseniz
avukatlığımı bırakacaktınız. Hem avukatım olup hem beni savunmayacaksanız olmaz
böyle. Yoksa bu tarihi vebal üzerinize kalır. Dediklerimi uyguladım
diyebilmelisiniz. Halk beni liderlikten atabilir. Halk seni atmış dersiniz. Ben
de bir köşede sessiz sakin dururum. Sabrederim. Ama işte görüyorsunuz öyle bir
durum yok. Halk bana bağlı. Bunlar kim oluyorlar. Halk her gün Biji Başkan
diyor. Sen liderlik yapamazsın. Halkı kandırıp bir de halk adına liderlik yapmaya
çalışıyorlar. Bir de özeleştiriye gelmeyeceksin. Aslında ben kendime
üzülüyorum. Bunca yıl bunları niye besledim. Birazdan size iki ilke
söyleyeceğim buna ilişkin. Gidip oraya özeleştiriyi doğru uygulatacaksınız
onlara. Siz uygulatacaksınız. Neden gitmediniz' Devletle olan meselemi bir
tarafa bırakıp bundan sonra bunlarla uğraşacağım. Bu kadar ucuz konuşamazsınız
diyeceksiniz. Gidip onlara söyleyeceksiniz yirmi dört saat doktorlar
geliyorlar. Apo'nun sağlığı yerindedir diyeceksiniz. Görüyorsunuz sağlığım iyi.
En değme psikologlar geliyorlar, inceliyorlar beni. İyisin diyorlar. Bana
delilik raporu verilmedi.
Savunmalarım
var. Halk Başkan diyor. Savaşçılar da beni kabul ediyorsa, ki ediyor. O zaman
bunlar hesabını verecekler. Varsa birtakım çeteciler, bunlar hesabını verecek.
Halkı bunlar aldatamaz. Tutarlı bir özeleştiri verecekler. İlk defa bu
topraklarda biz demokratlığın sesini gür çıkaracağız. Gidin onlara deyin, Sizi
onurlu demokratlar olarak görmek istiyorum. Bu süreçte tek yiğitlik yapan
namuslu ses Leyla oldu. Sizin yaşınızda çocukları var. Sizinle ilgili şeyi de
var.
(Görev
alması için ısrarcı olduk)
Görev
almayabilir de. Ama siyasi mücadele yap diyorum. Legal demokratik alanda
sözcülüğümüzü yapsın diyorum. Onu kullanabilirler. Ben kendimi kullandırtmam.
Remzi oraya geçti mi'
(Teyit
etmek istiyorlar)
Ne
demek. Remzi derhal Televizyonun başına geçecek. Özgür politika için de dürüst
bağlı biri gerekiyor. Bu konuda öneriniz var mı'
(Gazeteyi
de Remzi yapabilir )
Yok.
Özgür politikanın başına Remzi, uygun bulduğu birini düşünsün. Önerisini bana
getirirsiniz. Buradaki gazeteyi de düzenlemek lazım. Buradaki gazeteyi attım.
Kim olabilir' Pınar Selek olabilir mi'
(olabilir)
kafası
çalışan bir kadın. Pınar buradaki gazetenin genel yayın koordinatörü olsun.
Kendi ekibini oluştursun. Halkların kutsal demokrasisi için, kendi dedesinin
demokrat geleneğini sürdürsün. Pınar'ın kitabını inceledim, işlediği tezlerin
demokratik özüne göre hareket etsin. Kitabındaki tezleri uygulamazsa
sahtekardır derim. Siz de yanında olacaksınız. Yardımcı olacaksınız. Demokratik
çizgi başarıya ulaşıncaya kadar denetlersiniz. Başka hangi dost kurumlar var.
Tam çizgi oturtuluncaya kadar bu çalışmalarda destek olmalısınız. Biriniz
Enstitü için görev alabilirsiniz. Tam çizgi oturuncaya kadar kendi aranızdan
birini enstitü için görevlendirebilirsiniz. Bunlar hep hukuka göre, demokrasi
üzerine bina ediyoruz. Hukukun gereklerini söylüyorum. Devlet de engellemez.
Savunmalarım eksenindedir. Demokratik hukuk devleti çerçevesindedir. Dernek ve okullarımız
var. Onlarla ilgilenmemiz gerekiyor. Gençlere haber vereceksiniz. selamımı
ileteceksiniz. Demokratik hukuk çerçevesinde kurumlarımıza sahip çıkmamız
gerekiyor. Pratik tedbir alın hemen. Dediklerimi derhal uygulayın. Bana haber
getirin. Beni onurlu temsil edeceğinize dair söz veriyor musunuz'
(Evet
söz veriyoruz)
O
zaman sorun yok. Buna uygun davranacaksınız. Demokratik Toplum Partisinin
geliştirilmesinde (bir avukat arkadaşımızın ismini söyleyerek) olabilir mi'
(olabilir)
O
zaman (görevlendirilen avukat) benim sözcüm olacak. Kitle çalışmaları ile
tabandan hareket edecek. Sen de benim vasimsin, yaptığım tüm görevlendirmelerde
onlara yardımcı olacaksın.
(Partinin
çalışmaları için görevlendirilen arkadaş) yanına birçok genci alsın, ekibini
oluştursun. (Görevlendirilen avukat) tabandan demokrasiyi geliştirecek. Hukuka
ve demokrasiye uygun şekilde yapacaksınız. Avrupa'daki insiyatifi de
alacaksınız. Oradaki kurumları da düzenlemek lazım. Biriniz ya da ikiniz
gidersiniz. Oradaki halk bize bağlıdır diyorsunuz. Oradaki kurumları da
demokratik ilkeler çerçevesinde yeniden düzenlemek gerekiyor'..'
6.6.2004
tarihinde
''.Başka
haberler var mı'
(Bazı
sezdiğim ve bazı arkadaşlardan aldığım bilgiye göre, sizin bu legal siyaset ile
ilgili projenize DEHAP Genel Merkezinin bir kısmının olumsuz baktığı
söyleniyor.)
Eğer
benden katkı bekliyorlarsa benim katkım, projem budur. Bundan sonra da bir
katkı bekleniyorsa bu projemi devam ettireceğim. Bak, Ceylanpınar'da 2000 oy
farkı ile almışlar. Yani doğru bir proje olursa yüzde on beşleri de
alabilirler. Bu arkadaşlar ne demek istiyorlar' Onların kazanması için biz
katkı sunuyoruz. Büyük bir parti olması için demokratik bir güç. Zaten partinin
ismini de söylemiştim. Avukat arkadaşlar bu projede köprü görevini yapacaklar.
Avukatların bu projeye güçleri yeter mi yetmez mi'
(Orada
ekip olarak arkadaşlar azlar. Kendilerine avukat olarak yeni güç katmaları
gerekiyor.) ''
21.7.2004
tarihinde
''.Türkiye'de
Demokratik Toplum Partisi gelişecek. Sizden ricam gerçek bir demokrasi hareketi
oluşturun. Türkiye'deki yurtsever, demokrat çevreler var, onlarla birlikte
ortak örgütlenme de olabilir.
(Ortak
örgütlenmenin denendiği, ancak bu koşullarda gerçekleşme şansının olmadığı
söyleniyor. Daha çok Kürt orijinli parti gerekliliği olduğu söyleniyor.)
Kürt
orijinli, Kürt ağırlık olabilir ama demokrat Türk arkadaşlar da yer alabilir,
esneklik payı bırakıyorum.
(Bu
çerçevede bazı görüşmeler yaptık, DEHAP merkezindeki arkadaşlarda hak edilmeyen
ağır eleştiri alındığına dair genel bir algılama var, bu nedenle görev almada
genel bir isteksizlik olduğunu gözledik. Cezaevinden son çıkanlarla görüştük,
onlarda da yine siyasi yasaklı oldukları gerekçesiyle görev alamayacaklarını
söylüyorlar. Bizce siyasi yasak konusu hukuken tartışmalı bir konu. Ayrıca görev
almama eğiliminde olduklarını gözlemledik.)
DEHAP'lılar
beni yanlış anlıyorlar. Emekleri var ama yetmedi. Ben genel bakıyorum,
tıkanıklık var, aşılması gerekiyor. Cezaevinden son çıkanlar da bu çalışmada
yer almalılar.
(Cezaevinden
son çıkanlara yönelik özel bir mesajınız var mı')
Mesajım
bellidir. Bu yeniden inşa şeyine katılacaklar ve bu hareket gümbür gümbür
gelişecek. Herkes dört elle sarılmalı.
(Demokratik
siyaset alanında iki farklı yapıdan söz ediliyor. Grup veya anlayış olarak
ifade edebiliriz. Birisi Murat Bozlak ve bazı eski BELEDİYE başkanlarından
oluşan bir çevre, diğeri de mevcut DEHAP yöneticileri. Her iki eğilim de
birbirleriyle çalışamayacaklarını söylüyorlar.)
Anlaşılıyor,
taraf, grup şeylerini aşmak lazım. Herkes görev almalı. Çizgi belli. Bize bağlı
olan binlerce genç var, cezaevinden çıkanlar var, kadınlar var. Herkes hızla
görev almalı. Bu çerçevede Murat Bozlak'larla görüşürsünüz. Çizgi çerçevesinde
katılanlar katılır, gelenler gelir, uzatılmasın. Sizler de benim adıma hareket
edersiniz. Savunmalarımdan demokratik bir program çıkartırsınız. Tüzük vb.
hazırlıkları yaparak bir an önce bu hareketi başlatmalısınız. Tabandan kitle
bağı olanlarla çalışın, onları getirin. Demokratik Toplum Partisi İnşa
Koordinasyonu kurulur, bağlı olanlar, kitle temeli olan ilişkilerle bu
geliştirilir. 50-60 kişilik kurucular kurulu bölgeler temelinde kurulur,
oluşturulur.
(Daha
önce üç bin veya beş bin sayıda bir delege oluşturulmasından bahsetmiştiniz.)
Biçime
takılmayın, pratikleşmeyi tartışın, esnek bırakıyorum. Önemli olan halka dayalı
olarak gelişmesidir. Özü budur, biçimi tartışın ve siz karar verin. Sizler bu
çalışmaları yapar gelirsiniz, tartışırız''
28.7.2004
tarihinde
''.Başka
ne var'
(Bölgede
birçok panel yaptık. Halkın yoğun selamları var.)
Paneller
demokratik toplum partisi ile mi ilgili'
(Hayır,
daha çok özgür yurttaş hareketi ile ilgili.)
Şimdi
toplumcu demokratik harekete geleceğim. HEP, DEP ve HADEP'ten gelenlerin ve
DEHAP'lıların demokratlıkla ilişkileri varsa, politik iddiaları varsa, bu
çalışmaya katılırlar, katkı sunarlar. Eğer bunları yapmayacaksa gençlere çağrı
yapacağım, onlara bu görevi vereceğim. Savunmamda ideolojik zemin güçlü
verildi. Buna paradigma dedik; ! köklü düşünce sistemidir. Düşünce gücü
olmayanların eylem gücü olmaz.
''.
Cezaevinden
son çıkanların pozisyonu nasıl' Toplumcu demokratik harekete katkı sunmaları
gerekiyor. Kavramaları gerekir. Savunmalarımdan yararlanmaları gerekir.
HEP'ten, DEP'e ve HADEP'e kadar, Ahmet Türk'ten Tuncer'e kadar toplumcu
demokratik hareket içinde yer almalılar. Siz de bu harekete katkı sunarsınız.
Yoksa tarihi vebal altında kalırsınız. Paneller seminerler devam etmeli.
Edirne'den Hakkari'ye kadar çalışma yürütmeliler. Az önce söylediğim öze sahip
olurlar. Şimdi hareket olarak gelişir, önümüzdeki aylarda da partileşirler.
Kuruculara her kesimden katılım olur. Mesajlarımı doğru aktarmalısınız''
11.8.2004
tarihinde
''Hızla
önemli noktaları aktarın.
(Temel
gündem maddelerimiz şöyle; yeni oluşuma ilişkin tartışma ve çalışmalardan
bahsetmek istiyoruz. Bu kapsamda Dehap'ın durumu, BELEDİYEler ve Cezaevinden
son çıkanların durumuna ilişkin ayrıntılı bazı bilgiler vermek istiyoruz.
Ayrıca Rıza ve Karasu'nun bilgilendirme notları var. Büroya ilişkin özeleştiri
toplantısı yapıldı, sonuçlarını aktarmak istiyoruz)
En
önemli gündem maddeleri bunlar mı' Hızla aktarabilirsiniz ama ben 15 Ağustos
mesajımı devam ettirmek istiyorum. Onu tamamlamam gerekir. Peki o zaman hızla
aktarın.
(Yaptığımız
görüşmelerde şöyle bir tablo çıkıyor. Genel olarak bir siyasal boşluğun
varlığından söz ediliyor. Dehap'ın belirsiz bir durumu var. Yasal olarak
kongrelerini yapmak zorundalar, İllerde de atama çalışmaları yapıyorlar. Ancak
şöyle bir kaygıları var; bir taraftan yeni parti çalışması var. Atama ve kongre
çalışmalarının yeni çalışmaya bir direnç olarak algılanmasından
kaygılanıyorlar. Ayrıca BELEDİYEler konusu belirsizliğini koruyor.
BELEDİYElerin Dehap'a geçmesi kararlaştırılmıştı ancak bunun size sunulmadan
da, uygulamak istemiyorlar)
DEHAP'in
kapatılma durumu var zaten. Sanırım kapatılma ihtimali yüksek.
(Dava
son aşamasına geldi. Kapatılacağına yönelik yaygın kanaat var)
Kapatılma
durumu konuşuluyorken kongresini yapması gerekli midir'
(Yasal
zorunluluk var)
O
zaman sekli bir kongre yaparlar. BELEDİYEler de şimdilik böyle kalabilirler.
(Cezaevinden
son çıkan arkadaşlarla görüşmelerimiz oldu. Öncelikle siyasi yasaklı
olduklarını düşünüyorlar. Bu konuda daha önceki aktarımımızın doğru olmadığını
belirttiler. Bunu da düzeltmek istiyoruz)
Gazetede
okudum, kurucu olabilecekleri belirtiliyordu.
(Uzman
hukukçularla görüştüklerini, kendileriyle ilgili siyasi yasak konusunun net
olduğunu söylüyorlar. Bu nedenle yeni parti çalışmasında yer alamayacaklarını
belirtiyorlar. Ayrıca kendilerine ilişkin olarak diplomatik çalışmalar ve sivil
toplum örgütleriyle görüşmelere dayalı yoğun bir program yaptıklarını,
Avrupa'ya yönelik olarak da ayrı bir programlarının olduğunu belirtiyorlar.
Cezaevinden yeni çıktıklarını, toplumu ve parti içi sorunları da, diğer
çevreleri de anlamak istediklerini, sorunları daha yakından görmek
istediklerini, bunun için de biraz zamana ihtiyaç duyduklarını, bu çerçevede
gündeme gelen yeni oluşumun yeterince tartışılmadığını, bu yüzden erken başladığını
da belirtiyorlar)
Bu
düşündükleri ile yeni oluşum birbirine paralel, birbirini bütünleyen şeyler.
Hepinizin anlama sorunu var. Burada önemli şeyler söyledim, çerçeve çizdim, ama
anlamamakta ısrar ediyorsunuz. Ben öğretmeye çalıştım, yüzde yüz beni boşa
çıkarıyorsunuz. Böyle olunca da halk içinde bir umut olamıyorsunuz. Saygısızlık
derecesine vardırdınız. Ama sallana miting yapıyorsunuz, halkın karsısına
çıkıyorsunuz; halk sizi bağrına basıyor. Önderim diye ortaya çıkıyorsunuz, o
zaman liderliğin gereklerini yerine getireceksiniz. O zaman bu sorumluluğun
gereklerini yapın. Bunu anlamamak örümcek kafalılıktır. Tartışılmadığını
söylüyorlar, o zaman tartışsınlar. Engel mi var' Şaşırtıcı. Siz nasıl
yaşıyorsunuz' Hepinize söylüyorum: Gidin tartışın; eskilerle tartışın,
yenilerle tartışın''
15.9.2004
tarihinde
''Yeni
oluşum çalışmalarına ilişkin bilgi vermek istiyoruz. Çalışmalar belli bir
olgunluğa ulaştı. Ama sonuçlandırmanın önünde bazı sorunlar var. DEPli
arkadaşlardan ikisi çalışmalara katıldılar. Diğer iki arkadaşın ise çalışmaya
ilişkin bazı kaygı ve eleştirilerinin olduğunu belirtiyorlar. Bu çerçevede
çalışmanın dar kaldığını, sonuç alıcı olmayacağını, bu nedenle biraz zamana
ihtiyaç duyduklarını, tartışmak istediklerini ifade ediyorlar. Bize göre ise,
bu aşamadan sonra daha fazla gecikmenin bazı sakıncaları var.)
Hatip
katılıyorsa yeterlidir. Görüşün, fazla uzatmasınlar. Çalışmayı başlatın. Fazla
uzatmayın. Yerel konferanslardan kongreye doğru gidersiniz. Demokratik katılımı
esas almak gerekir. Demokratik tarzda ve topluma dayalı olarak gelişmelidir.
Leyla'dan mektup aldım. Ona cevabi bir mektup yazdım. İdare birkaç gün içinde
verileceğini söyledi. Orada da belirttim. Demokratik Toplum Partisi, tüm
Türkiye'nin partisi olur. Bu önemli bir çalışmadır. Kürtler, Türkler,
azınlıklar girebilir. Ama seksiyon tarzı örgütlenme de olabilir. Bu Boockhin'de
de var. Ege'de, Karadeniz'de ayrı seksiyonlar olabilir. Demokratik toplum
hareketi toplum odaklı, demokrasi hedefli geliştirilir. Leyla'ları da çağırın.
Size iletmemi istedi deyin. Onu da davet ediyorum. İkisinin katılması iyi
olmuş. Sanırım katkıları oluyor. Hatip'i daha önce de söylemiştim. Sanırım
çalışmak istiyor, ön planda olabilir. Bu işler için Hatip uygundur. Leyla da
yardımcısı olsun. Benim savunmalarıma dayalı bir program gelişir. Daha sonra bu
konuyu tekrar değerlendiririz.
Bu
çizgiyi Özgür Politika ve diğer yayınlar iyi vermeli. Bu gerçekler temelinde
çizgilerini değiştirsinler. Bu çizgiyi hayata geçirmeleri gerekiyor...'
29.9.2004
tarihinde
''Türkiye
şeyine geliyorum. Daha önce yerelde konferanslarla işe başlasınlar demiştim.
Ama üç belge önereceğim onları bitirdikten sonra konferanslara başlasınlar.
Birincisi program taslağıdır. İkincisi bundan daha uzun olur 150-200 sayfa
kadar olur buda program gerekçesidir. Üçüncüsü tüzük taslağı olur. Bunları
hazırlayıp sonra yerelde çalışmaları başlatsınlar. Bu belgeleri hazırlamada
benim 'Bir Halkı Savunmak' adlı savunmamdan yararlansınlar. Tamamen kongre
modelini esas alsınlar. Hukuki ve yasal bir çalışma olacak. Bu konuda
Bookchin'in 'Kentsiz Kentleşme' eserinden ve Kemal Derviş'in çalışmaları vardı
bunlardan da yararlanabilirler. Bu parti de eş başkanlık gibi bir kurum da
olabilir. Bütün Türkiye'ye yayılacak. Türkiyelileşecek bu parti. Özgür partinin
kongresini yapıp ismini Özgürlük ve Demokrasi Partisi olarak değiştirebilirler,
bununla devam edebilirler. Bu da bir seçenektir''
20.10.2004
tarihinde
''.Evet
şimdi sizin demokratik çalışmanıza gelelim. Program, tüzük çalışmalarına
başladınız mı' (Hayır. Bu tartışmaları geniş koordinasyon kurulu oluştuktan
sonra başlatmanın daha doğru olacağını düşündük.) Tabii, geniş koordinasyonla
olmalı. Öncelikle bir program gerekçesi hazırlanabilir. Savunmamda vardı.
Savunmam size destektir. Yasaklanmaması da bu açıdan önemlidir. İlgili
bölümlerden yararlanabilirsiniz.
Eş
başkanlık modelini doğru buluyorum.
Eş
başkanlık için Pınar'ın koşulları uygun olsaydı, olabilir miydi. Ona
Türkiye'nin Behice Boran'ı olmaya hazır mısın dersiniz. (Çalıştığı alanda bazı
zorlanmalar yaşadığını, bazı sorunların olduğunu belirtiyordu. Bunları
aktarmamızı da istiyordu.) Zorlanıyor öyle mi' Aktardıklarını haftaya alırım.
Eş başkanlıkta Hatip'le birlikte Türkiyeli bir kadın olabilir. Bağlar belediye
başkanı da olabilir. Biri Çanakkale'den diğeri Diyarbakır'dan. Güzel olur.
İstiyorsa önerimdir. Hatip'e selamlarımı söyleyin. Hatip bu gibi önerileri
tartışsın''
27.10.2004
tarihinde
''Yeni
parti çalışmasına ilişkin bazı aktarımlarımız olacak. Öncelikle Cuma günkü
açıklamayı izleyebildiniz mi')
Bu
proje tutacak.
(Açıklamadan
sonra bir toplantı yapıldı. Ahmet Türk ve Murat Bozlak sizin özellikle geçen
hafta eş başkanlık için önerdiğinizin isimlere, yeni çalışmanın ve kendilerinin
katılımının geleceği açısından doğru bulmadıklarını, bu konuda öneri olarak
isimleri halk belirleyecek biçiminde bir düşünce belirtmenizin daha doğru
olacağını ilettiler. Ayrıca sadece geçen hafta değil, ondan önceki görüşmelerde
de yeni çalışmanın sorumluluğunu taşıyacak isim (Hatip Dicle) konusunda
yaptığınız değerlendirmenin de bu çerçevede değiştirilmesinin doğru olacağını
belirttiler.)
İsim
mühim değil. Bu parti tüm Türkiye'nin partisidir. Eş başkanlık modelini bunun
için önermiştim. Tamam, anlaşıldı. Ben bütün isimleri geri çekiyorum. İsimleri
halk seçecek. Herkes de buna saygı duyacak.
(Sizin
geçmişte önerdiğiniz sorumlu ismin, görüşmeye gelen bazı avukatların
yönlendirmesi sonucu olduğunu düşünenler var)
İsimleri
geri aldım, ama ilkelerimde çok ciddiyim. Asla vazgeçmem. Kimseye de zorla
dayatmam. Madem sizi yönlendirici olarak görüyorlar, işte aranızda
Diyarbakır'dan gelen bir arkadaş var. O söylediklerime tanıktır. Hem mektup
gönderiyorlar, isim ve öneri istiyorlar, hem de isim kabul etmiyoruz diyorlar.
Tamam, kabul ediyorum, bundan sonra da hiçbir isim önermeyeceğim. Ama hiç
kimsenin ahbap çavuşlarını oraya doldurmasına da izin vermem. Bana isim ve klik
şeyini getirmesinler. Klikleri, grupçukları da kabul etmem.
İyi
bir program, taslak çıkarılır. Demokratik Toplum ismi de kullanılabilir. Kendi
görüşümü de dokuz sayfalık mektup yazdım. Yönetime dün verdim. Bilemiyorum,
devlet doğru bulursa verir. Dördünün de ismine yazdım. Siz de okuyun. Yerel
konferanslar başlar. Alttan üste doğru halk isteyecek, halk seçecek. Tabandan
emekçiler yükselecek. Delegeler belirlenecek. Kim demokratik çizgiyi özümser,
benimserse yer alır. Tarihi bir süreçtir. Kim seçilirse seçilir. Onlar da
sonuçlarına saygılı olur, ben de saygılı olurum.
(Bazı
arkadaşların, görüşme notlarının özellikle isimlerin de yer aldığı bütün
ayrıntısıyla yayınlanmasının- son haftada görüldüğü gibi- çeşitli sorunlara yol
açtığı, ayrıca sizi de dönem dönem zor duruma düşürdüğü yönünde bir mesajları
vardı. Bu konunun size aktarılarak sizin bu konudaki görüşünüzün sorulmasını
istiyorlardı)
Bu
konuda sorumlu olan sizlersiniz. Mesela bu hafta üçünüz geldiniz, siz
düzenlersiniz. Basına ayrı diğer yerlere de ayrı düzenler gönderirsiniz. Beni
kamuoyunda zor durumda bırakmayacak şeyler yapın. Bu düzenlemelerden siz
sorumlusunuz.
(Görüşme
notlarının bütünüyle olduğu gibi yayınlandığından haberiniz var mıydı')
Hayır,
haberim yoktu.
(Bu
konuyla Fuat arkadaş İlgileniyordu. Bu konuda özen gösteriyordu. Görüşme
notlarının tümüyle yayınlanmaması bazı sorunlara yol açmıştı. Tecrit,sansür
gibi...)
Hayır,
ben her yere ayrı mektup gönderin diyordum. Basın açıklamalarını siz düzenleyin
demiştim. Bu yöntem uygulanmazsa sorumlu olan sizlersiniz. Beni kamuoyunda güç
duruma düşürecek basın açıklamalarından -bu görüşe üçünüz geldiğiniz için-
bundan sonra siz sorumlusunuz. Sanırım bu anlaşıldı''
10.11.2004
tarihinde
''(Cezaevlerinde
son yasal değişikliklerle 1500'e yakın kişi çıkacak, bir kısmı oldu denebilir.)
1500
kişi mi çıkıyor' Önemlidir bunlar, demokratik toplum hareketinin içinde yer
alabilirler. Herkese selamlarımı söyleyin''
2.12.2004
tarihinde
''(Diyarbakır'dan
avukat arkadaş, 'Yeni TCK ile birlikte yaklaşık iki bin kişi cezaevinden çıktı.
Bunlara ilişkin herhangi bir proje yok. Ayrıca ana davadan çıkanlar resmen
siyaset yapabilecekler, yasal engel kalktı. Ancak size bağlı olan kadrolar tasfiye
ediliyor, atıl durumdalar' dedi.)
İki
bin civarında çıkan var. Hepsinin demokratik toplum hareketine katılması
gerekir. Bazılarının maddi sorunları var sanıyorum. Buradaki partinin
olanakları var, maddi destek sunabilir. Çıkanlar bir araya gelmeliler.
Demokratik toplum hareketinde yer almaları onların boyun borcudur. DTH legal
yasal bir harekettir. Yasal sorunları olmayanlar resmen kuruluş sürecine de
katılırlar. Yasal haklarıdır. Küçük hesaplara girmeden, doğru çalışma ile yer
almalılar. Onları görev almaya çağırıyorum. Herkes çalışsın. Kim engelliyor,
kim pratikleştirmiyor' Sözlerim ortada. Ben toplumsal bir hareketin
sorumlusuyum, vurun kırın demiyorum. Hak, adalet bizden sorulur. Devlet engel
olmuyor. Peki, bunları engelleyen kim' Bunları bana getireceksiniz.
Kendilerinin yaratıcı olması gerekiyor. Devletten korkmanıza gerek yok, zaten
engel de olmuyor. Yüzünüz ak, ortada büyük fedakarlıklar var. Topluma borcumuz
var; en büyük vatanseverlik, hak, adalet bizden sorulur. DTH'ne katılmaya ekmek
su kadar ihtiyaçları var. Kahramanca direndiler, neden yetersiz kalıyorlar'
Çalışmanın önünde bir engel yok, bizim adımıza kim engel oluyor'
(Bana
göre hareketten kaynaklı.)
Duymak
istemediğim bu sözleri kimse bize söylemesin. Ne diye böyle şikayet
ediyorsunuz' Öfkeleniyorum.
(Cezaevi
çıkışlıların yaşadıkları sorunun harekette yaşananlarla bağlantılı olduğunu
düşünüyorum ve bu alana yansıması olarak görüyorum. Ancak son süreçte bir
toparlanma yaşanıyor. Cezaevi çıkışlılar bir konferans da düzenlediler.
Kararlaşma ve sürece daha aktif katılım kararları var. Özeleştirisel bir
yaklaşım da gösterildi.)
'..
''
(DTH 14 kişiden oluşan koordinasyonla çalışmalarını yerellerde konferans ve
halk toplantıları ile başlatacak. Aralık ayının 23'ünden itibaren bu
toplantıların yapılması planlandı.)
Daha
önce belirttiğim üç belgeyi hazırladınız mı'
(Hayır,
yerel toplantılar sonrasında bu çalışmaların başlatılması uygun görülüyor.)
Tam
tersine, bu belgeler çerçevesinde tartışmaları geliştirmelisiniz. Program
ilkelerine ilişkin maddeler söylemiştim. Bir Halkı Savunmak kitabında da
çerçeveyi verdim. Program gerekçesi olarak alınabilir. Bu belgeler iki üç
haftada hazırlanabilir. Taslaktır. Parti hareketine aydınlar, geniş kesimler
katılmalılar. Bu konuda Kentsiz Kentleşme, Toplumu Yeniden Kurmak adlı
kitaplardan da yararlanabilirsiniz. Bu iki kitabı okuyun. Yararlanabilirsiniz.
Benim temsil ettiğim dünya görüşü Wallerstein ve Bookchin'in düşüncelerine
yakındır. Yakınlıklarımız var, ancak onları da aşıyor. Daha ilk savunmamda
bunları dile getirdim. O zaman bu yazarları da okumadan önce bunları
söylemiştim. Bu bir okuldur.
'..
Sordum,
gönderildiğini söylüyorlar. Orada geniş açmıştım. Neyse, özünü burada
veriyorum. Verdiğim altı madde çerçevesinde program gerekçesi açılarak yazılır.
Tüzük taslağında eş başkanlık düzenlenir. Eş başkanlığı bütün kurumlarda her
düzeyde düşünsünler. Bütün alanlarda uygulanabilir. Anlamlıdır, iyi bir
ilkedir. Esnek bir partileşme olmalı, katı merkeziyetçi olmamalı. Geniş bir
parti meclisi, geniş başkanlık kurulu oluşturulur. Başkanlık kurulu yarı yarıya
ya da üçte bir kadın olur. Yarı yarıya olabilir. Bir de komisyonlar
oluşturulur. Sayısı 10'20 arası olabilir. Komisyonlar başkanlığa bağlı çalışır.
Başkanlar kurulu araştırma ve teorik çalışmalar yürütür. Parti yürütme kurulu,
yani icra kurulu oluşturulur. Bunlar da pratik çalışmalar yapar. Sekreterliğe bağlıdır.
Yürütme
organına bağlı 20-30 kişiden oluşan bürolar şeklinde kadın, işçi, yardım, daha
önce belirttiğim bürolar oluşturulur. Politikanın yerel olduğunu anlamalıyız.
Bu benim icadım da değil. Politika ilke olarak yereldir. Murat Yetkin'in bir
yazısında okudum. O da bunu belirtiyor. Şimdi politika yereldir ilkesinin
ayaklarını öneriyorum. Dört biçim sayıyorum: Köy yereli, kasaba yereli, kent
yereli, büyük kentlerde ise mahalleler yereli. Ben buna özgür yurttaş meclisi
diyorum. Bunlar bir nevi taban örgütlenmesidir. Bu meclisler yetkili ve
politikanın sahibi sayılırlar. Delegelerini seçerler. Bu delegeler yerelden
bölgesel koordinasyona ve buradan başlayarak merkezi koordinasyona kadar dikey
olarak oluşur. Bu yasal, demokratik bir modeldir. Bir de her konuya özgü sivil
toplum örgütleri oluşturulur.
Bu
model Avrupa tarzı bir parti modelidir. Yeşiller de bu modeli biraz uygulamaya
çalışıyor. Yeni dönem demokratik parti taslağı hazırlanır. Bir Halkı Savunmak
adlı kitabım taslak gerekçesi olarak alınır, işlenir. Üç ana belge temelinde
yerel konferanslar, toplantılar yapılır. Kongreye beş bin delege ile gidilir.
Başkan önermiyorum. Şu anda bu böyle. Şimdi bunları konuşmaya gerek de yok. Net
konuşuyorum. Siz de anlamalısınız. Belirttiğim model devlet düşmanlığı yapmaz,
devleti de hedeflemez; ancak devletin borazanı da değildir. Bu yeni model
partileşme Türkiye'yi ileriye taşıyabilir. Sağ ve sol sekterler bunu
gerçekleştiremezler. Pratikleri ile bu netleşmiştir. Şu ana kadar ki
partileşmeler yozlaşmış partilerdir, oligarşiye hizmet eden partilerdir.
Gençleri,
cezaevinden çıkanları, halkımızı, aydınları DTH'ne katılmaya çağırıyorum.
Binlerce kişi var, herkesi katın''
5.1.2005
tarihinde
''DTH'ne
selamlarımı iletirsiniz. Eş başkanlık modelini daha önce de söylemiştim. Eş
başkanlık sistemi geliştirilmeli. Önerilerimi iletebilirsiniz. İllegalite
olmayacak, sonuna kadar açıklık olmalı. M. Kemal'in 1920'lerdeki
cumhuriyetçiliğine vereceğimiz en iyi yanıt, cumhuriyetin
demokratikleştirilmesidir. En iyi yurttaşlığı ben yapıyorum. Sonuna kadar yasal
vatandaşlık hakkımı kullanacağım.
(DEHAP
yasal zorunluluktan dolayı kongrelerini 13 Ocakta yapacağını, kongre
yapmalarının yasal zorunluluktan kaynaklandığını, ancak farklı anlaşıldığını,
böyle bir durumun olmadığını, DTH'ne destek verdiklerini belirtiyorlar.)
Yasal
nedenlerdendir, değil mi'
(Evet.)
Tamam,
kongrelerini yapacaklar. Bu harekete katılsınlar. Anayasa mahkemesi DEHAP'ı
kapatırsa kapatır.
Sabri
ne zaman çıkıyor'
(Şubatın
başında çıkıyor.)
Çıktığında
sağa sola gitmesine gerek yok. Bu harekete fiili sözcüm olarak katılsın. Bu
arkadaş benim adıma fiilen Demokratik Toplum Hareketi içinde rolünü oynasın.
Kendine bir ekip oluşturur. Sizden biri de onunla beraber yasal temsilci olarak
çalışır''
'.
''Başka
neler var'
(DTH
toplantılarına başladı. Diyarbakır'da halk ile yapılan toplantının olgun
geçtiğini, sizin şahsınızda halkın projeye bağlı olduğunu, güven duyduğunu
belirtiyorlar.)
İstenilen
düzeyde gidiyor mu' Sağlıklı işliyor mu'
(Çok
istenilen düzeyde olmasa da, pratik sorunlar olmakla birlikte, aşılmaya
çalışılıyor.)''
19.01.2005
tarihinde
''Alttan
yönetim oluşturulur. Birçok sivil toplum örgütü temsilcisi de katılır. Yeşiller
örneği var. Üç binin üzerinde sivil toplum kuruluşunun temsilcisi var içinde.
Tartışmalarınızı sürdürün, en uygun biçimde partileşin. Eski tip partileşme
olmayacak, alternatif bir oluşumdur. Azınlık temsilcileri de olmalı. Ermeniler
ve Araplar da girebilir. Partileşmenizi Türkiye'de Avrupa müktesebatına uygun
biçimde geliştirin. Selamlarımı söyleyin. Demokratik örgütlenme temelinde
kurumlaşmalısınız. Bu önemli''
23.2.2005
tarihinde
''Sabri
çıktı mı'
(Üç
gün süre verdiler askere aldılar.)
Hemen
mi aldılar ne kadar kalacak'
(Askerlik
15 ay sürüyor.)
Bir
şey söyleyemiyorum hassas bir mesele. DTH'nin çalışmaları nasıl gidiyor'
( 5
ilde toplantı yaptılar.)
Çok
ağır niye bu kadar ağır gidiyor' Çalışmak isteyenler yok mu'
(Tabanda
çok çalışmak isteyen var. Tepede biraz kilitlenme yaşanıyor. Ağır gidişten dolayı
halkta da kaygılar var.)
Tepede
kilitlenme doğru değil. Bunlar aşılmalı, bu sürecin hızla geliştirilmesini
istiyorum. Bu süreçte hızla olmalı, gerekirse siz benim adıma gider
sorarsınız''
16.3.2005
tarihinde
''Tamam.
Newroz'a giderken bir af şeyi olabilir. Başka aktaracağınız'
(DTH'nden
bir bilgi var. Çok acele etmek istemediklerini, eski hataları tekrar etmek
istemediklerini, yine yerellerde çok kırgınlığın olduğunu belirtiyorlar.)
Bunlar
problem olmaz, aşılır. Yeni mi uyanıyor bunlar' Altı yıllık mücadele var.
Yapmasınlar bunu. İpi diğerlerinin, ilkel milliyetçiliğin eline vermek
istiyorlar. En önemli uyarım şu olacak: Kürt halkını üst düzeyde emperyalist
bir planlama dahilinde ilkel milliyetçiliğin eline vermek istiyorlar. Kürt
halkı küresel düzeyde bir planlama ile esir bırakılmak isteniyor. Irak'taki
oluşumun eline verilmek isteniyor. İşte bu kaçan hainleri de biliyorsunuz.
Sözde para var, kadınları da kullandılar.
'..
(Osman
Baydemir'in üçüncü ses de muhatap alınsın diye hükümete bir çağrısı oldu.)
İyi.
Tekrar belirtiyorum. Meşe Ağacını Koruma Derneğinden Dicle-Fırat derneğine
kadar birçok dernek kurulur. Bunlarda DTH'ne katılır. DTH de tutarlı ve ciddi
olsunlar. Aceleci olun demiyorum ama tarihi rollerini oynasınlar. Engelleyen
olursa üstüne gideceğim''
27.4.2005
tarihinde
DTH
çalışmalarınız nasıl' Basında Celal Doğan'ın DTH'yla ortaklaşabileceğine dair
bir haber okudum.
(Evet,
Leyla'ların kendisiyle diyalogları var, ortak paydalarda buluşulmaya
çalışıldığı belirtiliyor. C. Doğan'ın da DTH ilkelerine yakın bir partileşme
programı öngördüğünü, bir toplumsal barış projesi olarak bu ortaklaşmayı
önemsediğini, bu çerçevedeki diyalogun devam ettiğini ifade ediyorlar.)
Olabilir.
Bu diyalog olumlu. Deniz Gezmiş'in arkadaşıydı. Bu konuları bilen birisidir. Sonuna
kadar birlikte hareket edilebilecek biridir. Türkiye'nin buna ihtiyacı var.
Toplumsal barış projesi olarak öngörmesini önemli buluyorum. Bu projenin önü
açıktır. Barış için bu gereklidir denebilir. Bunu önemsiyorum. Güçlerin
birleştirilmesi demokrasiye kazandırır.
DTH
projesi kapsamlı bir proje. Zaten bir çok ilkeyi vermiştim.
(Proje
kapsamlı, ancak bu projeyi hayata geçirmede aktörler yetersiz kalıyorlar.
Mevcut haliyle Türkiye'ye açılım pratikleşemiyor. Kürtlerin tümünü de
kapsayamıyor.)
Aktörlerin
yetersizliklerini biliyorum. Bu harekette yer alanları yeniden düşünmeye
çağırıyorum. Bu çerçeveye girmeyenlere engel olunur, ikinci plana düşerler.
Canı gönülden katılanlar gereklerini yerine getirmeliler. Politika aşktır.
Demokratik politikaya aşk düzeyinde bağlı olanları göreve çağırıyorum.
Öfkeliyim, kavga etmek istemiyorum.
(Bu
konuda bir bilgilendirme notu var. Bazı ittifaklar ve yeni katılımların
sağlanması için resmi kuruluşun geciktirilmesi önerisi var. Bu konuda görüşünüz
alınmak isteniyor.)
Uzatılabilir,
olabilir. Zaman var. Basında bol bol işleyin. Makaleler yazın. Zaman sorun
değil. '
(Son
dönemlerde AB Elçilerinin de içinde olduğu hem uluslararası hem de ulusal bir
konsept çerçevesinde Öcalansız çözüm dillendiriliyor. Bu çerçevede çeşitli çevrelerin
açıklamaları da oldu, bunlar basına da yansıdı.)
Radyodan
izliyorum. Avrupa beş yüz yıllık sömürge aygıtını kurtarmak istiyor. Kesinlikle
kabul edilemez. Çok güçlü karşı çıkılmalı. Reddedenler reddedilirler. Çünkü bu
sadece benim ya da PKK'nin reddi değil, halkın umutları ve değerlerinin
reddidir. Halkın acı, gözyaşı ve emeğine sahip çıkacağız. Bununla oynanamaz. Bu
oyuna gelenler kendileri tasfiye olurlar. Protesto ediyorum. Avrupa demokratik
uzlaşıya gelmek zorunda.
Şeklinde
beyanlarda bulunmuştur.
B-
SÖZ KONUSU BEYANLARIN DEĞERLENDİRİLMESİNDE;
Terör
örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın emirleri ile adı, kurucuları ve genel
başkanı hatta eşbaşkanlık sistemi de dahil olmak üzere DEMOKRATİK TOPLUM
PARTİSİ (DTP) nin kurulmasından çok önceden şekillendirildiği, kuruluş
çalışmalarının tamamen Öcalan'ın direktifleri doğrultusunda gelişip
sonuçlandırıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Nitekim 23 Ekim 2004 tarihli Vatan
Gazetesi ve 26 Ekim 2004 tarihli Star Gazetesi'nde bu durum tüm açıklığı ile
haber haline getirilmiştir.
Böylece
DEHAP için açılmış olan temelli kapatılma davasının sonuçlarından ve hatta
kapatılma davası tarihinden sonra gelişen ve söz konusu partinin Anayasa'nın 68
nci maddesinin 4 ncü maddesine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesini sağlayacak
nitelikteki gelişme ve olayların sorumluluğundan kaçırılması imkanı sağlanmak
istenmiştir.
Siyasi
partilerin demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmez unsurları olduğu
tartışmasızdır. Ancak terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı gibi davranan
DEHAP'ın eylemlerinin ulaştığı yoğunluğu dikkate alarak yine PKK ve elebaşısı
Öcalan'ın emir ve talimatları ile yeni parti kurulması yoluna gitmek, ulusal ve
uluslararası hukuk düzenlerinde öngörülen 'siyasi parti' kavramı ile ilgisi
olmayan, demokratik siyasal hayat içerisinde izah edilemeyecek bir durumdur.
Hele aldıkları talimat doğrultusunda DEHAP'ı DTP'ye katılmak üzere kapatan
siyasi partililerin zaman geçirmeden DTP bünyesinde çalışmalara başlamaları
dünya siyaset tarihi yönünden ele alınıp, bağımsızlık, demokratiklik ve hatta
etik yönden dahi incelenmesi gereken bir sonuçtur. Cezaevinde bulunan bir terör
örgütü liderinden aldıkları talimatların gereğini harfiyen yaparak siyasi parti
(DEHAP) kapatıp, yeni bir siyasi parti (DTP) kuran kişilerin terör örgütü ve
liderine ne derece bağlı olduklarını kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya
çıkarmıştır.
Abdullah
Öcalan aynı görüşmelerde terör örgütü PKK üzerinde de etkinliğini devam
ettirmiş, daha doğru bir anlatımla terör örgütünü verdiği talimatlarla
yönetmeye devam etmiştir. Hatta talimatları kimi zaman örgütün kadrosunu tehdit
etmeşeklinde gerçekleşmiştir. Geçekten Öcalan 19 Mayıs 2004 tarihli
görüşmede örgütün yönetici kadrolarına talimatlar vermiş, istediklerinin
yapılmaması olasılığına karşı da ilgilileri tehdit etmekten geri durmamıştır.
Tüm bu bahsi geçen görüşmelerde geçen talimatların ne kadar etkili olduğu zaman
içinde gözlenebilmiştir. Teröristbaşının hem terör örgütünü, hem de Demokratik
Toplum Partisini (öncesinde (DEHAP'ı) talimatları ile yönetip, yönlendirdiği
kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkmıştır.
16.07.2004
tarihli 'HÜRRİYET' Gazetesi'nin 1. sahifesinde manşetten 'Örgütte hortum
zabıtları' başlığı ile terör örgütü PKK/KADEK/KONGRA-GEL' in eski Avrupa
sorumlusu Rıza ALTUN'un savunması adı altında yayımlanan haberde yer alan;
'
'Osman'ın seçimlere müdahalesi kaosu derinleştirdi. Güneydoğu'daki eski
BELEDİYE Başkanı gibi rant gücünü ellerine geçirenlerin müdahalesiyle ortam
gerginleşti. Özgür Parti ve DEHAP'ın yönetimleri adayları belirledi. Diyarbakır
başta, birkaç yeri boş bırakıp getirdiler. Siyasi parti genel başkanı,
yardımcısı Osman Özçelik, Muzaffer (Şimdiki Avrupa Sorumlusu), Mizgin (Kadın
Kolları Başkanı), Ferda biraraya gelerek tartıştık, birkaç boş yeri doldurup
ülkeye gönderdik'..
Örneğin
yasal partinin (DEHAP) daha önceki seçimlerde (3 Kasım) para ihtiyacını da o
sahanın içinden sağladık. Bu sırada İrfan Güler tam bir provakasyon çevirdi.
Avukatlara, 'Başınızın çaresine bakın' dedi. Nitekim hukuk bürosunun bir aylık
parasını Türkiye örgütleyemeyince bulup gönderdik'.
Eski
BELEDİYE Başkanı'nın kendinin itiraf ettiği yolsuzlukları sadece milyonlarca
mark değerinde. İhalelerden alınan 4-5 milyon mark bellidir. '1.5 milyonu
harcandı, gerisi bendedir' diye beyanları vardır. İhale verdiği kişilerden 12
villa almıştır. Kurduğu bir şirket var, tüm sermayesini bu kaynaklardan
sağlamıştır. Birçok yerde BELEDİYEye ait arsaları satmıştır. Bütün bunları
kendisi bizzat söyleyip kabul etmektedir. Tüm bunlardan dolayı DEHAP kitlesi
onu istemiyordu. Onun durumuna düşmeyecek birini bulmada, Osman dahil, hepimiz
aynı fikrirdeydik. Osman dağdayken, 'Seçilmeyecekse elindeki parayı almak
lazım. Bize yollayın, seçtiririz, havası yaratıp elindeki paraları alalım'
demişti. Onları irtibatlandırdık. Kopuş sürecinde bu ilişki daha da derinleşti...'
Şeklindeki
ifadelerle ilgili söz konusu tarihte faaliyette olan ve daha sonra DTP ile
Öcalan'dan aldığı talimat doğrultusunda birleşen DEHAP tarafından hiçbir
açıklama veya yalanlama gündeme getirilmediği gibi, haberde bahsi geçen
BELEDİYE başkanları dahi hiçbir yalanlama yapamamışlardır. Yayımlandığı gazete,
haberin yeri ve içeriğinde geçen atıfların son derece ciddi nitelikte olması
nazara alındığında parti tarafından söz konusu habere bir tepki verilmemesi
olgusu dahi 'DEHAP'ın ve sonrasında DTP.nin terör örgütünün kontrol ve
güdümünde faaliyet gösterdiğini kanıtlamaya yeterlidir. Nitekim sonraki
tarihlerde DTP bünyesine katılan ve halen görevde olan BELEDİYE başkanlarının
eylemleri, PKK tarafından atanmaları konusunda kuşkuya yer vermeyecek
boyutlarda ortaya çıkmıştır.' Bu durumda Anayasa ve yasaların öngördüğü
demokratik, hukuka saygılı bir siyasi partiden bahsetmek imkansızdır.
DTP'nin
terör örgütü PKK ile bağlantısını kanıtlayan bir olay da Demokratik Toplum
Partisi'nin kuruluşu aşamasında gerçekleşen Hikmet Fidan cinayetidir. Olayda
öldürülen Hikmet Fidan geçmişte Anayasa Mahkemesi kararı ile temelli olarak
kapatılan HADEP'te başkan yardımcılığı yapmış, parti içinde aktif çalışmalarda
bulunmuş bir kişidir. Öcalan'ın DTP'nin kurulması talimatı üzerine DEHAP
yönetimi ve diğer unsurlar tarafından başlatılan çalışmalar sırasında Hikmet
Fidan'a da yeni parti (DTP) için çalışması teklifi iletilmiştir. Ancak Hikmet
Fidan o tarihlerde Abdullah Öcalan'la ilgili oluşan kişisel düşüncelerinin
etkisi ile PKK terör örgütünden kopma noktasına gelmiş, bu bağlamda daha önce
PKK terör örgütünden ayrılarak Irak'ın kuzeyinde üslenen ve PWD ( Partiya
Welatparezen Demokraten Kürdistan) adı altında kurulan yasa dışı örgütle temasa
geçmiştir.
Burada
PWD'de ile ilgili bazı bilgilerin olayı anlamaya katkısı olacağı
düşünülmektedir. Botan (K) Nizamettin Taş ve arkadaşlarının PKK'dan ayrılarak
oluşturdukları PWD örgütü PKK'yı değişik nedenlerle (amaç, eylem tarzı vb.
gibi) eleştirmiş ve yine bölücü amaçlarla ancak PKK'dan farklı bir oluşum
olarak ortaya çıkmıştır. (PWD.nin kuruluşunda ve halen desteğini sağlayan
(yerleşme yeri, güvenlik, parasal ihtiyaçları vb. gibi) ülke veya şahıs gibi
kaynaklar her zamanki gibi kendilerini ve amaçlarını açıkça deşifre
etmemişlerdir.) PWD konusunda yanıtlanamayan soruların yanında bazı gelişmeler
açık olarak gerçekleşmiştir. Bunlara örnek olarak PKK'dan ayrılıp PWD'ye
katılan Kani Yılmaz, Serdar Kaya, Sabri Tori gibi kişilerin PKK militanlarınca
bir anlamda iç hesaplaşma adına öldürülmeleri gösterilebilir.
Hikmet
Fidan'da bu aşamada Demokratik Toplum Hareketi adı altında (Öcalan'ın
talimatları gereği!) faaliyete başlayan partililerin çalışmalara katılması
yolundaki davetine olumsuz yanıt vermiştir. DTP'ye red yanıtı veren ve bu arada
PKK'nın muhalifi PWD ile ilişkisi ortaya çıkan Hikmet Fidan 06.07.2005
tarihinde Diyarbakır'da tuzağa düşürülerek bilinmeyen bir PKK mensubu terörist
tarafından ensesine ateş edilmek suretiyle öldürülmüş, tuzağa düşürenler
yargılanarak mahkum edilmişlerdir. Bundan sonra olaya DTP'nin yaklaşımı başlı
başına ele alınması gereken mahiyettedir. Zira hiçbir DTP (DEHAP)'li olayı
kınayamamış, hatta cenazenin kaldırılması için Diyarbakır Büyükşehir
BELEDİYEsinden ambulans talebi dahi 'deposu delik' gerekçesi ile
karşılanmamıştır.
Milliyet
Gazetesi'nin 25.10.2005 tarihli nüshasında yer alan haberde; Hikmet Fidan'ın
katil zanlısının DTP'nin kuruluş aşamasında başlatılan Demokratik Toplum
Hareketi içerisinde yer almayı reddettiği için terör örgütü tarafından infaz
emrinin verildiği hususu yer almıştır.
Tüm
bu hususların değerlendirilmesinde Demokratik Toplum Partisi'nin daha
kuruluşunda kan ve terör örgütü PKK'nın emirleri üzerine oturtulduğu, hiçbir
şekilde ve hiçbir kaynaktan muhalefete imkan tanımadığı, adında Demokratik
Toplum ibaresini kullanmasının dahi trajikomik olduğu ortaya çıkmıştır. Bu düşünce
elbette toplumun büyük bir kısmına hakim olmuş, nitekim Milliyet Gazetesi
yazarı Hasan Cemal'in 16.07.2005 tarihli 'Kürt aydınları tedirgin', 19.07.2005
tarihli 'Sus, yoksa hain derler',Taha Akyol'un 12.07.2005 tarihli 'PKK ve Kürt
hareketi' başlıklı yazılarında ve diğer pek çok gazetecinin yazılarında bu
hususu açıkça vurgulanmış, PKK ile DTP (DEHAP) organik bağlantısı artık
kamuoyunun gözünde tartışmaya yer vermeyecek biçimde kanıtlanmıştır. Gerçekten
sadece Hikmet Fidan olayı dahi Öcalan'ın emriyle kurulan ve terör örgütünün
destekçisinden öte bir organı gibi çalışan DTP'nin ulusal ve uluslararası hukuk
alanında siyasi parti olarak tanımlanmasını bir 'demokrasi ayıbına'
dönüştürmektedir.
06.06.2005
tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan;
'DEHAP'A
KRİTİK UYARILAR' başlıklı haberde:
Hollanda'nın
Ankara Büyükelçisi Sjöerd Gosses, DEHAP'lı Diyarbakır Büyükşehir BELEDİYE
Başkanı Osman Baydemir'e, 'PKK ile aranıza mesafe koyun, ayrılıkçılıktan
kaçının' uyarısında bulundu.
AB
Dönem Başkanı Lüksemburg'u Türkiye'de temsil eden Gosses, Güneydoğu Anadolu
ziyaretinde yerel otoritelere, 'Feodal yapıdan kurtulun, öncelikle Türkçe
öğrenin' dedi. Gosses, mayısın 3. haftasında bölgede yaptığı incelemelerden
edindiği izlenimleri, diğer AB büyükelçileriyle paylaştı:
Feodal
yapı en büyük engel 'Kürtlerin çoğu açıkça söylemek istemese de feodal yapı,
bölgenin kalkınmasının önündeki en büyük engel. Namus cinayetlerinin, kız
çocuklarının okula gönderilmemesinin temelindeki ana neden bu. Güneydoğu,
modernleşme yönünde adım atmadan her şeyi Ankara ve AB'nin yapmasını istiyor.
Avrupa'da her birey yaşadığı ülkenin dilini bilmek durumundadır. AB'nin Kürtler
de dahil etnik grupların kendi dillerini kullanma özgürlüğü için Türkiye'den
beklentileri, bu ülkede yaşayan herkesin Türkçe bilmesi zorunluluğunu ortadan
kaldırmaz. Türkçenin bilinmemesi, Güneydoğu'nun Avrupa standartlarına
ulaşmasında büyük engeldir.'
23.07.2005
tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan;
'DEHAP
ve Demokratik Toplum Hareketi (DTH) gibi Kürtlere yakın siyasi grupların PKK
terörüne sessiz kalması üzerine çıkan tartışmaya katılan AB, Dönem Başkanı
İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla dün yaptığı açıklamada,
'Türkiye'deki tüm siyasi grupları her türlü şiddeti kınamaya' çağırdı.
Açıklamada, AB üyesi ülkelerin başkentteki büyükelçilerinin önceki gün
yaptıkları olağan toplantıda terör eylemlerinin de konuşulduğu kaydedildi. Bir
önceki dönem başkanı Lüksemburg'u temsil eden Hollanda'nın, nisanda Diyarbakır
BELEDİYE Başkanı Osman Baydemir'e PKK ile arasına mesafe koyması yönünde
verdiği mesajı anımsatan açıklamada, 'Türkiye müzakerelere başlamaya
hazırlanırken, siyasi grupların sadece bir suikastı değil, siyasi amaçlı
şiddetin her türlüsünü kınamasının' önemi vurgulandı.
Ne
demek istediler' İngiltere ve Ankara'daki diğer AB üyesi ülkelerin
diplomatlarından edinilen bilgilere göre, bir paragraflık açıklama şu önemli
mesajları içeriyor: ZANA DA ADRES: Açıklama, 'tüm siyasi partiler' yerine 'tüm
siyasi gruplar' kelimesi ile, sadece DEHAP'ı değil, Zana ve Orhan Doğan'ın
başını çektiği henüz partileşmeyen Demokratik Toplum Hareketi'ni de kapsadı.
Çağrı, 'Teröre destek verip AB sürecini baltalamayın' mesajı da taşıyor. FİDAN
CİNAYETİ: Açıklamada, diğer şiddet eylemlerinin yanı sıra 'bir suikastın'
özellikle kınanmasının istenmesi dikkat çekti. PKK'ya karşı görüşleriyle öne
çıkan eski HADEP Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan'ın öldürülmesi olayını
kasteden AB, DEHAP ve Zana grubunun sessiz kalışından hoşnut olmadığını ortaya
koydu. BAYDEMİR MESAJLARI HERKESE: Açıklamada Baydemir'e verilen, 'Öcalan ve
PKK'yla aranıza mesafe koyun. AB şiddeti desteklemedi, desteklemeyecek. AB
bölünmenin değil, bütünleşmenin teşvik edildiği projedir. Ayrılıkçılığı ve
federalizmi tasvip etmiyoruz' mesajlarının DEHAP ve DTH için de geçerliliğini
koruduğunu vurguladı. Açıklamada, Çeşme, Kuşadası ve Bingöl'deki bombaların
etkili olduğu kaydedildi.'Şeklindeki haber içeriğine göre de DEHAP ve DTP'nin
PKK organı şeklindeki faaliyetlerinin uluslararası platformda da aynı şekilde
değerlendirilip, kınandığını göstermektedir.
Ulusal
platformda değerlendirilmesi gereken bir olay da İnsan Hakları Derneği (İHD)
kurucu üyelerinden olan yazar Adalet Ağaoğlu'nun, derneğin Emin Galip
Sandalcı'nın İstanbul Başkanlığından düşürülmesinden sonra PKK yanlısı politika
izlediği, tek yanlı ırkçı-milliyetçi bir tutum takındığını gibi gerekçelerle
İHD'den istifa etmesidir. Bulunması gereken konumla ilgisiz bir konuma
sürüklendiği anlaşılan İHD'nin davalı DTP (ve terör örgütü PKK) ile hemen her
platformda ortak görüş bildirmesinin altında yatan sebebin Sayın Ağaoğlu'nun
tesbitleri olduğu, dolayısıyla İnsan Hakları Derneği'nin tamamen terör örgütü
PKK'nın kontrolünde faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır.
C-DEMOKRATİK
TOPLUM PARTİSİNİN KURULUŞUNDAN SONRAKİ EYLEMLER.
1-
DTP'Lİ CİZRE BELEDİYE BAŞKANI AYDIN BUDAK'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI
NİTELİĞİNDEKİ BEYANI:
14.01
2006 tarihinde Cizre BELEDİYE Başkanı olan Aydın BUDAK'ın Memu-Zin Kültür
Merkezinde yaptığı konuşmada sarfettiği ''ve milyonlarca Kürdün siyasal iradesi
olan Öcalan'ı hücre hapsi cezasıyla cezalandırıyor, ailesi ile görüştürmeme
kararı alıyor, sayın Başbakanım kürt sorununu böyle mi çözeceksin, ama bilin ki
Kürtler sizin bu kirli oyununuzun farkındadır, bunu başaramayacaksınız, ve
başaramayacaksınız. Sonunda Kürt iradesi galip gelecek, Türkiye'de demokratik
Cumhuriyetin gerekleri yerine getirilecek'' şeklindeki sözlerle yasadışı PKK
terör örgütü ve lideri olan Abdullah Öcalan'ı övdüğü, örgütün ve amacının
propagandasının yaptığı gerekçesi ile yargılandığı Cizre Asliye Ceza
Mahkemesinin 09.06.2006 gün ve 2006/100-440 sayılı kararı ile TCY.nın 220/8-1.
maddesi gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
2-
DTP'Lİ CİZRE BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI ABDÜLKADİR İNEDİ'NİN EYLEMİ:
02.03.2006
tarihinde Cizre İlçe merkezinde bir askeri aracın pusuya düşürülerek silahla
taranması ve bomba ile yakılması olayında yapılan soruşturma sonucu BELEDİYE
başkan yardımcısı Abdülkadir İnedi'nin teröristlere yardım ve yataklık ettiği
anlaşılarak cezalandırılması istemiyle açılan dava Diyarbakır 6. Ağır ceza
Mahkemesinin 2006/186 esas sırasında kayıtlı olup halen yargılaması devam
etmektedir.
3-
DTP DİYARBAKIR İL YÖNETİMİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI AMAÇLI EYLEMİ:
14.02.2005
tarihinde 'Abdullah Öcalan'ın Kenya'dan ülkemize getirilişini protesto etmek
amacıyla DTP Diyarbakır İl yönetimi tarafından organize edilen gösteri
yapıldığı 'SAYIN ÖCALAN SİYASİ İRADEMDİR' şeklinde pankart açıldığı, 'ÖCALAN,
ÖCALAN', BİJİ SEROK APO', 'SELAM SELAM İMRALIYA BİN SELAM', 'DİSA DİSA
SERHİLDAN SEROKOME ÖCALAN-(yine yine başkaldırı, başkanımız öcalan ), DİŞE DİŞ
KANA KAN SENİNLEYİZ ÖCALAN' , 'VUR DE VURALIM, ÖL DE ÖLELİM', 'KAHROLSUN 15
ŞUBAT KOMPLOSU', 'HEPİMİZ APONUN FEDAİSİYİZ' şeklinde sloganlar atıldığı,
kolluk kuvvetlerinin ikazlarına rağmen bu tür olayların devam ettiği
anlaşılmıştır. Olayla ilgili terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
açılan Diyarbakır 4. ağır ceza mahkemesinin 2006/245 esasında kayıtlı kamu
davası derdesttir.
4-
DTP MERSİN İL BAŞKANI ALİ BOZAN'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI NİTELİĞİNDEKİ
BEYANI:
15.02.2006
tarihinde 'Abdullah Öcalan'ın Kenya'dan ülkemize getirilişini protesto etmek
amacıyla DTP Mersin İl yönetimi tarafından organize edilen gösteri yapıldığı
'il başkanı olan Ali Bozan tarafından Terör örgütü PKK ve Abdullah Öcalan'ı
övücü sözler sarfedilmesi nedeniyle hakkında suçu ve suçluyu övme eylemi
nedeniyle TCY.nın 215/1 maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle açılan
dava Mersin 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/460 esas sırasında devam etmektedir.
5-
DTP ERZURUM İL BAŞKANI BEDRİ FIRAT'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI
NİTELİĞİNDEKİ EYLEMLERİ:
17.02.2006
ile 20.03.2006 tarihleri arasında DTP Erzurum il başkanı olan Bedri Fırat'ın '
' ülkede barışın tesis edilebilmesi için genel siyasi affın çıkarılması,
Abdullah Öcalan'a uygulandığını iddia ettiği tecridin kaldırılması, İmralı'nın
müze haline dönüştürülmesi, Roj TV'ye yönelik eleştirilerin kınanması, kendini
yakarak intihar eden VİYAN-SORAN (K) Leyla Velihasan isimli PKK örgüt üyesinin
anısına saygı duruşunda bulunması, çalışma masası üzerinde Abdullah Öcalan'ın
resmini bulundurması, Kürt kanı dökenlerin bu kanda boğulacakları şeklinde
konuşmaları'' nedeniyle Erzurum 2. Ağır ceza Mahkemesinin 2006/59 esas
sırasında kayıtlı dosya üzerinden yapılan yargılaması sonucu terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
6-
DTP MALATYA İL TEŞKİLATININ TERÖRİST BAŞINI ÖVEN BASIN BİLDİRİSİ:
09.02.2006
tarihinde DTP Malatya il ve merkez ilçe yönetiminde görevli olan Zeynep Doğan,
Şeniz Geçmez, Gülhanım Doğan, Pınar Uzun, Nuray Kılınç, Erdoğan Karaca, Resul
Atay, Yusuf Tokdemir, Mehmet Ali Yaman, Behçet Tunç, Mahmut Güngör, Kemal
Çağlayan, Sebahattin Işıklı, Hüseyin Yılmaz ve Emral Dağdelen haklarında
Öcalan'ı öven bildiri dağıtmak, sözde baskıların kaldırılması için açlık grevi
başlatmak şeklindeki eylemleri nedeniyle açılan soruşturma Malatya
C.Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
7-
DTP İSTANBUL İL ÖRGÜTÜNÜN TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM AMAÇLI EYLEMİ:
PKK
yayın organı gibi görev yapan 'Ülkede Özgür Gündem' gazetesinin geçici süre ile
kapatılması üzerine bu gazete çalışanlarınca çıkarılan Toplumsal Demokrasi
Gazetesi'nin 19.11.2006 tarihli nüshasının 6. sahifesinde DTP İstanbul İl
yönetiminde görevli Mehmet Şakar, Ömer Aşkara, Lezgin Bingöl, Ayşe Arslan, Çiçek
Arıç, Osman Taşdemir, Lezgin Örnek, Yüksel İğdeli, Hüseyin Çalışçı, Mustafa
Eraslan, Meliha Varışlı, Doğan Erbaş, Cafer Selçuk ve Nizamettin Öztürk
tarafından yayımlanan bildiride ''. Ateşkes sürecinin kalıcı barışa dönüşmesi
ve kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanan savaşın son bulması için
tüm Kürt ve Türk gençlerini askere gitmemeye çağırıyoruz'' şeklinde ibare yer
aldığı, sanıklarla ilgili TCY.nın 318. maddesi gereğince cezalandırılmaları
istemiyle açılan davanın halen Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesinde derdest
olduğu anlaşılmıştır. Sanıkların asıl amaçlarının terör örgütü ile mücadele
eden güvenlik kuvvetlerini zafiyete uğratmak, bu şekilde örgüt lehine
çalışmalarda bulunmak olduğu aşikardır.
8-
DTP KURUCU ÜYESİ HATİP DİCLE'NİN TERÖRİST BAŞI ABDULLAH ÖCALAN'IN DİREKTİFİ İLE
HAREKET ETTİKLERİNE DAİR BEYANI:
DTP
kurucu üyesi Hatip Dicle'nin 'Öcalan'ın partisiyiz' şeklinde beyanı üzerine
başlatılan soruşturma sonucu hakkında suç ve suçluyu övme suçundan açılan kamu
davası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
9-
DTP'Lİ DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI OSMAN BAYDEMİR'İN ÖRGÜT
MENSUPLARINI DESTEKLEYEN BEYANI:
29.03.2006
tarihinde Diyarbakır ilinde meydana gelen olaylarda Büyükşehir BELEDİYE Başkanı
olan Osman Baydemir'in yaptığı basın açıklaması ve sokakta eylemcilerle yaptığı
görüşme sırasında sarfettiği ''acımız 14'tü bugün (16) 17 oldu, 18 olmasın',
'..şu ana kadar sizin isteğiniz için, sizin cesaretiniz için, sizlere canı
gönülden teşekkür ediyoruz. Siz kimliğinize sahip çıktınız, siz bağrı
yanıklarınıza ve acınıza sahip çıktınız. Biz de sizinleyiz, buna emin olun.'
Şeklindeki sözleri nedeniyle TCY'nın 314/3 ve 3713 SY.nın 5. maddesi gereğince
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin
2006/199 esas sırasında devam etmektedir. Olay tarihinde terör örgütü PKK'nın
yayın organı ROJ TV isimli televizyon kanalında örgüt liderlerinden gelen
talimatlar üzerine Diyarbakır ilimizde meydana gelen olayların vehameti görüntü
kayıtları ve yazılı basındaki resim ve yorumlarla sabittir. Öldürülen terör
örgütü mensuplarına sahip çıkan, isyan biçiminde değerlendirilebilecek olayları
yaratan kişilere cesaret verici ve yaptıklarını onaylar mahiyetteki ifadelerin,
Osman Baydemir'in asıl amacının terör örgütünü destekleme, elemanlarını
cesaretlendirme bu suretle PKK terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme
olduğunu kanıtlamaktadır.
10-
DTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SEDAT YURTDAŞ'IN TERÖRİSTBAŞI ABDULLAH ÖCALAN'I
ÖVÜCÜ AÇIKLAMASI:
DTP
Genel Başkan yardımcılarından Sedat Yurtdaş, 11.01.2006 tarihinde terör
örgütünün yayın organı ROJ TV.nin 'Gündem' isimli programına katılarak burada
terör örgütünün elebaşı Öcalan için sayın sıfatını kullanmış ve kendisine
engeller çıkarıldığından bahsetmek suretiyle TCY.nın 215. maddesine uyan suçu
ve suçluyu övme eylemi nedeniyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması
sonucu Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 01.03.2007 gün ve 2007/46 sayılı
kararı ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11-
DTP GENEL BAŞKANI AHMET TÜRK'ÜN TERÖRİSTBAŞI ABDULLAH ÖCALAN'I ÖVÜCÜ
AÇIKLAMASI:
18.01.2006
tarihinde davalı Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk yaptığı
basın açıklamasında terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan için sayın sıfatını
kullanması ve konuşma içeriğinde kendisinden bahisle yaptığı işlerin önemli
olduğunu ve barışın sağlanmasında önemli bir rol oynadığını beyan etmesi, bu
şekilde ilgili şahsı övüp, yücelttiğinin sabit olması karşısında açılan kamu
davası sonucu Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28.02.2007 gün ve
2006/548-2007/49 sayılı kararı ile TCY.nın 215/1. maddesi gereğince 6 ay hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Parti Genel Başkanı olması
itibarıyla beyan ve eylemleri önemli ve parti için bağlayıcı olduğu kabul
edilen Ahmet Türk'ün partilerinin kuruluş emri dahil her konuda talimat veren
kişiyi övmekten ibaret eyleminin övülenin Abdullah Öcalan olması karşısında
anlamı çok farklı olmaktadır. Zira Abdullah Öcalan, tüm dünya tarafından terör
örgütü olduğu kabul edilen, ülkemizde otuzbini aşkın insanın ölümüne yol açan
PKK'nın elebaşısı olup, yapılan yargılanması sonucu mahkum olduğu hapis cezası
infaz edilmekte olan bir kişidir. Siyasi partilerin hiçbir şekilde şiddeti
yöntem olarak öngöremeyecekleri ulusal ve uluslararası düzenlemelerin temel
esaslarındandır. Terör örgütü ve liderinin şiddetin kaynağı olduğu hususunun
sabit olması karşısında, bu unsurlara övgüler düzen bir siyasi partinin hukuk
düzeninin öngördüğü temel demokratik prensiplere uymadığı tartışmasızdır.
12-
DTP'Lİ SİİRT BELEDİYE BAŞKANI MURAT AVCI'NIN TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM
NİTELİĞİNDEKİ AÇIKLAMALARI:
Terör
örgütü PKK yöneticilerinin ROJ TV ve değişik internet sitelerinde örgüt
mensuplarının öldürülmesi nedeniyle yaptıkları eylem çağrılarına paralel olarak
DTP SİİRT İl başkanı olan Murat Avcı 28.03.2006 ve 29.03.2006 tarihlerinde
yaptığı basın açıklamalarında öldürülen terör örgütü üyesi için şehit düşen
arkadaşımız ifadesini kullanmış, devamında '' bu ordu bu ülkede Kürdistan'da
akıttığı kanın hesabını vermek zorundadır.', ''yarın toplu boykot var. Yarın
kepenk kapatma, öğrencilerin okula gitmemesi, çarşıya çıkmama kararımız var'
şeklinde ifadelerle terör örgütünün amaç ve talimatları doğrultusunda
çalışmalar yapmıştır. Bu eylemlerinden dolayı örgüte bilerek ve isteyerek yardım
ettiği gerekçesiyle hakkında açılan kamu davası nedeniyle Diyarbakır 4. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2006/150 esas sayılı dosyası üzerinden yargılanması devam
etmektedir. Olaya ilişkin görüntü kayıtlarının incelenmesinde Murat Avcı'nın
bir siyasi parti il başkanından ziyade ateşli bir PKK elemanı görüntüsü çizdiği
görülmektedir.
13-
DTP'Lİ BATMAN BELEDİYE BAŞKANI AYHAN KARABULUT'UN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN
ŞİDDET İÇERİKLİ GÖSTERİLERE KATILMASI:
30-31.03.2006
tarihlerinde Batman BELEDİYE Başkanı olan Ayhan Karabulut'un molotof
kokteyllerinin atılıp, kamu binalarının yağmalandığı, PKK'yı simgeleyen
bayrakların taşınıp, yasa dışı örgüt lehine sloganların atıldığı eyleme
katıldığının anlaşılması nedeniyle hakkında terör örgütü üyesi olmak, mala
zarar vermek suçlarından açılan kamu davası Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/187 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
14-
DTP ADANA İL BİNASININ YASADIŞI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
06.02.2006
tarihinde DTP Adana İl binasında yapılan izinli arama sonucu bina içerisinde
terör örgütü elemanlarına ait resimlerin duvarlarda sergilendiği, buraya
'şehitlik' adı verildiği görülmüş, yine bina içerisinde terör örgütüne ait çok
sayıda döküman bulunmuştur.Olayla ilgili DTP İl yöneticileri Ziya Aydemir,
Sabri Çelebi, Süleyman Kılıç, Ferit Datlı, Mehmet Yaşık, Ferdi Sönmez, Leyla
Çağer, Sima Dorak ve Hacer Taşarsu haklarında terör örgütünün propagandasını
yapmak suçundan açılan kamu davası Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/88
esasında devam etmektedir.
15-
CİZRE BELEDİYESİ DTP'Lİ ENCÜMEN ÜYESİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNE MERMİ VE DİĞER İHTİYAÇ
MALZEMELERİNİ GÖTÜRMESİ:
Davalı
parti üyelerinin PKK lehine çalışmaları propaganda ile sınırlı kalmamakta,
lojistik desteğini sağlama boyutuna da erişmiştir. Nitekim 08.03.2006 tarihinde
kolluk kuvvetlerince alınan bir istihbarat üzerine yapılan operasyonda DTP
Cizre encümen üyesi Muhsin Gasır ve arkadaşı Mehmet Canımana isimli şahıslar
terör örgütüne başta mermi, gıda ve sair ihtiyaç malzemelerini götürmek üzere
iken yakalanmış, haklarında terör örgütü elemanı olma suçundan açılan kamu
davasının Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması sonucu
mahkumiyetlerine karar verilmiştir. Terör örgütüne mermi dahil lojistik destek
sağlayan bir siyasi partinin siyasi partiler için ulusal ve uluslararası
düzeyde öngörülen hukuki sınırlar içerisinde faaliyette bulunduğunun iddiası
hiçbir şekilde mümkün değildir.
16-
NUSAYBİN DTP İLÇE BİNASININ YASADIŞI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
14.04.2006
tarihinde Nusaybin DTP ilçe binasında mahkemesinden alınan izin doğrultusunda
yapılan aramada PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ve çeşitli örgüt
militanlarına ait fotoğrafların duvarlarda asılı olduğu, yasa dışı sloganlar
içeren çeşitli pankart ve dökümanın bulunduğu tesbit edilmiştir. Mevcut haliyle
parti binası olmaktan ziyade terör örgütü kampını andıran görüntüler tesbit
edilmiştir. DTP İlçe yöneticisi olan sanıklar Azize Yağız, Sultan Oğraş, Ziver
Gümüş, Nayif Coşkun, Sihem Akyüz, Şakir Acar, Hamit Tokay ve Necmettin Ayaz
haklarında 314/2 ve 3713 SY.nın 5. maddeleri gereğince terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/170 esassına kayıtlı olarak devam
etmektedir.
17-
DTP MERSİN İL YÖNETİCİLERİNİN MİTİNGDEKİ KONUŞMALARI İLE HALKI KİN VE
DÜŞMANLIĞA TAHRİK ETMELERİ:
19.03.2006
tarihinde DTP Mersin İl yönetimi organizasyonunda 'Nevruz Şenliği' adı ile
gerçekleştirilen miting sırasında İl yöneticileri Ali Bozan, Serhat Ölmez, Ayla
Yıldırım, Gülüzar Ayyıldız ve Emin Yıldırım'ın yaptıkları konuşmalarda PKK
elemanlarını 'gerilla' diye tanımlamaları, Öcalan için Kürt halkının siyasi
iradesi olup, İmralı'da tecrit uygulandığını ve benzer beyanları nedeniyle
halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettikleri gerekçesiyle haklarında TCY.nın 216/1.
maddesi gereğince açılan kamu davası Mersin Asliye Ceza Mahkemesinde devam
etmektedir.
18-
DTP MERSİN İL BAŞKANI ALİ BOZAN'IN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YASADIŞI GÖSTERİ
ORGANİZE ETMESİ:
21.04.2006
tarihinde DTP Mersin İl Başkanı olan Ali Bozan terör örgütü üyesi Mehmet
Alkan'ın ölümü üzerine düzenlenen cenazede örgüt lehine sloganlar atılmasına
bayraklar açılmasına kamu kurum ve özel iş yerlerine saldırılarda bulunulmasına
imkan tanıdığı suçlamasıyla hakkında soruşturmaya başlanmış olup, halen Adana
Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
19-
DTP KARS İL BİNASINDA TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YASADIŞI GÖSTERİ ORGANİZE EDİLMESİ:
11.02.2006
Günü Kars DTP İl binası önünde yapılan Abdullah Öcalan'ı övücü basın
açıklamasından sonra parti binasındaki grup tarafından 'Biji serok Apo' ve'15
Şubat Komplosunu kınıyoruz' pankartları yapıştırıldığı, sloganlar atıldığı
görülmüş, söz konusu eylemler nedeniyle Aydın Göktaş, Orhan Aras, Faruk
Özyavuz, Sihan Keleş, İsmail İmre ve Abdullah Kutmaral haklarında suç ve
suçluyu övme suçundan açılan kamu davası Kars Sulh Ceza Mahkemesinde devam
etmektedir.
20-
CİZRE İLÇESİNDE DTP'NİN ORGANİZE ETTİĞİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ NİTELİKTE GÖSTERİ:
21.03.2006
tarihinde Cizre ilçesinde Nevruz kutlamaları adı altında yapılan gösteride
Fecriye Benek, İbrahim Erkul, Ali Gün, Aydın Budak, Mesut Demir, Pınar Akman ve
Zeydin Gökalp'in Öcalan posterleri ve örgüt bayrağını açıp, taşıdıkları 'Apo
bizim irademiz,gençlik Apo'nun fedaisi' gibi sloganlar attıkları,
konuşmalarından terör örgütünü övücü mahiyetteki sözleri nedeniyle 3713 Sayılı
Yasanın 7. Maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası
Diyarbakır 6. Ceza Mahkemesinin 2006/180 esas numarasında devam etmektedir.
21-
DTP YÖNETİCİSİ ZEKİ KILIÇ'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EYLEM TALİMATLARINI BİLDİRİ
HALİNDE HALKA DAĞITMASI:
İstanbul
DTP İl yönetiminde görevli Zeki Kılıç'ın 27.03.2006 tarihinde Diyarbakır'da
terör örgütünün talimatları doğrultusunda halkı eylemlere davet ettiği, bu
amaçla bildiri dağıttığı anlaşılmış, eylemine uyan yasadışı örgüt üyeliği
suçundan Türk Ceza Yasasının 220/7 Maddesi uyarınca Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 17.05.2007 gün ve 2007/201 sayılı kararı ile 6 yıl 3 ay hapis
cezası ile cezalandırılmıştır.
22-
DTP ERZİNCAN İL BAŞKANI HÜSEYİN BEKTAŞOĞLU'NUN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI
NİTELİĞİNDEKİ BEYANI:
DTP
Erzincan İl Başkanı olan Hüseyin Bektaşoğlu 09/04/2006 tarihinde örgütün yayın organı
olan Roj TV'ye yaptığı canlı telefon bağlantısı ile devletin emniyet güçlerini
aşağılamış, polislerin saldırdığını iddia etmiştir.Eylemi nedeniyle örgütün
propagandasını basın yayın yoluyla yapmak ve Devletin emniyet güçlerini alenen
aşağılamak suçlarından Erzincan Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması
sonucu TCY.nın 220/8 ve 301/2. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
23-
DTP VAN İL YÖNETİCİSİ İBRAHİM SUNKUR'UN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI
NİTELİĞİNDEKİ BEYANI:
DTP
Van İl Yönetim Kurulu üyesi olan İbrahim Sunkur öldürülen terör örgütü
mensubunun cenazesinde yaptığı konuşmada 'disiplin içinde şehidin evine
gidelim, baş sağlığı dileyelim-Türkiye Cumhuriyeti de bilsin ki yüzlerce
binlerce şehit versek de bu yoldan dönmeyeceğiz' şeklinde sarf ettiği terör
örgütünü övücü sözleri nedeniyle yargılandığı Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin
15.05.2007 tarih 2006/87 esas 2007/143 karar sayılı ilamı ile TCY'nın 220/8.
maddesi gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Söz konusu karar kesinleşmiştir.
24-
DTP KOCAELİ İL TEŞKİLATI YÖNETİCİLERİNİN TERÖRİSTBAŞI ABDULLAH ÖCALAN'I ÖVÜCÜ
AÇIKLAMALARI:
21.05.2006
tarihinde Kocaeli İl teşkilatı 1. Olağan Genel Kurul toplantısında parti
yöneticisi olan Medeni Kırıcı, Büro Görmez, Akif Hamitoğlu ve Alaattin Enün'ün
yaptıkları konuşmalarda ölen teröristlerden devrim şehidi diye bahsedip,
Öcalan'ı övücü sözler söylemeleri nedeniyle haklarında TCY'nın 216/1 maddesi
gereğince halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçundan cezalandırılmaları
istemiyle açılan kamu davası Kocaeli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/137 esas
sırasında devam etmektedir.
25-
DTP NUSAYBİN İLÇE DELEGESİ HASAN BOZKURT'UN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ AÇILAMASI:
DTP
Nusaybin İlçe delegesi olan Hasan Bozkurt 03.04.2006 tarihinde terör örgütünün
yayın organı ROJ TV isimli televizyon kanalının ana haber bültenine telefonla
katılmış, terör örgütünün talimatları doğrultusunda Diyarbakır İlinde meydana
gelen olayları desteklemek amacı ile Nusaybin İlçesinde yapılan ve şiddet
içeren olayları halkın demokratik tepkisi olarak gösterip, terör örgütü ve
lideri Öcalan'ı haklı göstermeye çalıştığı ve övdüğü anlaşılmakla hakkında
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davasının Diyarbakır
4.Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/143 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan
yargılaması sonucu 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
26-
DTP ÜYESİ OLDUĞUNU BEYAN EDEN DENİZ YEŞİLYURT'UN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN
YASA DIŞI GÖSTERİYE KATILIP ŞİDDET İÇERİKLİ EYLEMLERDE BULUNMASI:
DTP
üyesi olduğunu beyan eden Deniz Yeşilyurt'un 23.03.2006 ve önceki tarihli
eylemlerinde molotof kokteyli atarken, yasa dışı slogan atarken, PKK bayrağı
taşırken görüntülenmesi üzerine TCY'nın 314/2 ve 174/2 maddeleri gereğince
yasadışı örgüte üye olmak suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu
davası halen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2004/35 esas sayılı dosyası
üzerinden devam etmektedir.
27-
DTP ERZURUM İL BAŞKANI BEDRİ FIRAT'IN TERÖR ÖRGÜTÜ VE ELEBAŞINI ÖVÜCÜ
AÇIKLAMASI:
DTP
Erzurum İl Başkanı Bedri Fırat ve arkadaşları hakkında 20.03.2006 tarihinde
Hınıs İlçesinde gerçekleştirilen miting sırasında Öcalan ve terör örgütünü
övücü sözler nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası Erzurum 2. Ağır Ceza
Mahkemesinde devam etmektedir.
28-
DTP KURUCU ÜYESİ SELİM SADAK'IN TERÖRİSTBAŞI ÖCALAN ŞAHSINDA SUÇ VE SUÇLUYU
ÖVMESİ:
23.04.2006
tarihinde Nusaybin DTP ilçe teşkilatının açılış töreninde Selim Sadak'ın
yaptığı konuşmada 'Bizi bugünlere taşıyan, hak ve özgürlükleri için Kürt
halkının hak ve hukuku için yaşamını cezaevinde geçiren ve zindanlara
hapsedilen tüm siyasi tutsakları Sayın Öcalan şahsında saygıyla selamlıyorum'
demek suretiyle suçu ve suçluyu övmek nedeniyle hakkında açılan dava Diyarbakır
6. Ceza Mahkemesinin 2007/255 esas sırasına kayıtlı dosya üzerinden devam
etmektedir.
29-
DTP'Lİ HAKKARİ BELEDİYE BAŞKANI METİN TEKÇE'NİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVEN AÇIKLAMASI:
16.03.2006
tarihli basın açıklamasında DTP'li Hakkari BELEDİYE Başkanı Metin Tekce yaptığı
basın açıklamasında 'PKK terör örgütü değildir' demek suretiyle terör örgütü
olduğundan kuşku duyulmayan PKK ve eylemlerini meşru göstermeye çalışmış, bu
nedenle hakkında TCY'nın 220/8. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını
yapmak suçundan açılan kamu davasında Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/129
esas sayılı dosyası üzerinden yargılanmasına devam edilmektedir.
30-
DTP BATMAN İL TEŞKİLAT GÖREVLİSİ KENAN DEMİR'İN BATMAN ADLİYESİNE BOMBA
KOYMASI:
Geçmişte
de PKK örgütü elemanı olmak eylemi nedeniyle yargılanıp mahkum olan ve halen
DTP Batman İl Teşkilatında görevli olan Kenan Demir ile DTP çalışmalarına
katılan Bahar Yeşilyurt'un 20.10.2005 tarihinde Batman Adliye Binasının
bayanlar tuvaletine patlayıcı madde yerleştirdikleri, patlama sonucu maddi
hasar meydana geldiği, ihbar üzerine yakalanan sanıklardan Kenan Demir'in
evinde yapılan aramada yine patlayıcı madde ile örgütsel doküman ele
geçirildiği, DTP il binasında sanık Kenan Demir'in Sedat Ongun adına
düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanı ile birlikte yakalandığı, bahsedilen eylemleri
nedeniyle TCY'nın 302/1, 152/1-a,174/1-2 maddeleri gereğince Devletin birliği
ve bütünlüğünü bozmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu
davasının Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/156 esas sırasında
yargılamasının devam ettiği anlaşılmıştır.
31-
DTP ÜYESİ PAKİZE UKŞUL'UN ÖLDÜRÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİNİN MEZARINA ÖCALAN'IN
RESMİNİ ASMASI:
29.03.2006
tarihinde DTP üyesi Pakize Ukşul'un öldürülen terör örgütü mensubunun cenazesinin
defnedildiği mezar taşına terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın yine örgüt
elemanlarından Mahsun Korkmaz'ın fotoğraflarını astığı anlaşılmış, hakkında
TCK'nın 220/8. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/221 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
32-
DTP MARDİN İL VE KIZILTEPE İLÇE BAŞKANLARININ ROJ TV İSİMLİ TELEVİZYON KANALINA
VERDİKLERİ DEMEÇLER:
06.04.2006
tarihinde terör örgütünün yayın organı Roj Tv'ye telefonla bağlanan DTP Mardin
İl Başkanı Ferhan Türk ile Kızıltepe İlçe Başkanı Ali Aslan'ın örgüt
talimatları doğrultusunda örgüt üyelerinin öldürülmesini protesto amaçlı olarak
halkı gösteri yapmak üzere yürüyüşe ve kepenklerini indirmeye davet ettikleri
anlaşılmış, TCY'nın 220/8. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını
yapmak suçundan açılan kamu davası Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin
2006/114 esas numarasına kayıtlı olarak yargılamaya devam edilmektedir.
33-
TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN VE ŞİDDET İÇEREN YASA DIŞI GÖSTERİYE DTP BATMAN İL
YÖNETİMİNDE GÖREVLİ SEYİTHAN KIRAR'IN TAŞ ATMAK SURETİYLE FİİLEN KATILMASI:
31.03.2006
tarihinde on dört PKK elemanının öldürülmesini protesto etmek amacıyla Batman
İlinde meydana gelen PKK yanlısı şiddet olayları sırasında DTP Batman İl
Yönetiminde görevli Seyithan Kırar'ın taş attığının ve eyleme fiilen
katıldığının anlaşılması nedeniyle hakkında TCY'nın 314/2 maddesi gereğince
silahlı örgüte üye olmak suçundan açılan kamu davası devam etmektedir.
34-
DTP'Lİ BATMAN BELEDİYE BAŞKANI HÜSEYİN KALKAN'IN YABANCI BASINA ÖCALAN'I ÖVÜCÜ
DEMEÇ VERMESİ:
DTP'li
Batman BELEDİYE Başkanı Hüseyin Kalkan'ın Los Angeles Times Gazetesi'ne verdiği
demeçte PKK ve Öcalan'ı övücü beyanlarda bulunması nedeniyle hakkında TCY'nın
220/8. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan
kamu davası Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/181 esas sırasında devam
etmektedir.
35-
DTP'Lİ SİİRT İL BAŞKANI MURAT AVCI'NIN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ DEMEÇ VERMESİ:
19.03.2006
tarihinde SİİRT DTP İl Başkanı olan Murat Avcı'nın yaptığı konuşmada PKK ve
Öcalan'ı övücü sözler söylediği,' Sayın Öcalan benim irademdir 'kampanyasını
selamlıyor ve saygıyla karşılıyorum şeklinde sarf ettiği sözler nedeniyle
TCY'nın 314/2. maddesi gereğince silahlı örgüte üye olmak suçundan
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası Diyarbakır 6.Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/112 esas sırasına devam etmektedir.
36-
DTP'Lİ CİZRE BELEDİYE BAŞKANI AYDIN BUDAK'IN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ DEMEÇ VERMESİ:
16.06.2006
tarihinde DTP'li Cizre BELEDİYE Başkanı Aydın Budak'ın BELEDİYE tarafından
organize edilen etkinlikte sarf ettiği 'İmralıyı muhatap almak zorundasınız,
geçmişte Türkiye biraz düzeldiyse bu tek taraflı ateşkes sayesindedir ve
benzeri sözlerle terör örgütü PKK'nın propagandasını yapması nedeniyle hakkında
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan dava Diyarbakır 6. Ceza
Mahkemesinin 2007/37 esas sırasına kayıtlı olup, yargılaması halen devam
etmektedir.
37-
DTP DİYARBAKIR İL YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
14.02.2006
tarihinde DTP Diyarbakır İl Yönetim Kurulu üyesi olan Hilmi Aydoğdu, Necdet
Atalay ve Musa Farisoğulları tarafından hazırlanan basın açıklamasında terör
örgütü lideri Öcalan'ı komplo sonucu Türkiye'ye getirildiği, muhatap alınması
gerektiği gibi ifadelerle örgüt liderini övme eylemini gerçekleştirdikleri, bu
nedenle TCY'nın 220/8. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan açılan kamu davasının Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/245
esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiği anlaşılmıştır.
38-
DTP CEYLANPINAR TEŞKİLATI ÜYELERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN TALİMATI DOĞRULTUSUNDA
KEPENK KAPATMAYAN ESNAFI TEHDİT ETMELERİ:
03.04.2006
tarihinde DTP Ceylanpınar İlçe Başkanı olan Halit Kahraman ve ilçe yönetim
kurulu üyeleri Mehmet Salih Sağlam ve Abdülkadir Fırat'ın PKK terör örgütünün
internet yoluyla ilettiği eylemlerin devam etmesi şeklindeki talimatı
doğrultusunda ilçe merkezinde kepenk kapatma eylemine katılmayan esnafları
tespit ederek bu kişilere örgütün kepenk kapatılması hususundaki talimatlarını
ileterek kepenklerini kapatmaları konusunda uyardıkları, iş yerleri açık olan
kişileri 'neden kepenklerini kapatmadın' utanmıyor musun', bunun hesabını
verirsin' şeklinde tehdit ettikleri nedeniyle TCY'nın 314/2. maddesi gereğince
silahlı örgüte üye olmak suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu
davasının Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 2006/58 esas sırasında devam
etmektedir.
39-
SİİRT DTP İL BİNASININ YASADIŞI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
30.08.2006
tarihinde DTP SİİRT İl Binasında izinli olarak yapılan arama sonucu terör
örgütünü ve elebaşısı Öcalan'ı övücü pankartların, özel olarak kesilmiş yüz
maskelerinin, terör örgütü bayraklarının, Öcalan posterlerinin, örgütü tanıtan
ve öven yayınların, örgüt militanlarının resimlerinin bol miktarda bulunduğu
anlaşılmıştır. Görüntü itibariyle siyasi parti genel merkezinden ziyade terör
örgütünün kampı kanısını uyandırmaktadır.İl yöneticisi olan sanıklar Burak
Avcı, Saniye Turhan, Hanım Adıgüzel, Mahfuz Talu, Gürü Toprak, Halit Taşçı,
Halil Adıgüzel, Ahmet Aydın, Eyyüphan Aksu, Fehime Ete ve Osman İbek haklarında
örgüt propagandası yapmak suçundan açılan kamu davası Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/137 esas sırasına kayıtlı olarak yargılamasına devam
edilmektedir.
40-
DTP GEBZE İLÇESİ DARICA BELDE BİNASININ YASADIŞI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
30.08.2006
tarihinde Gebze İlçesi Darıca Beldesi DTP Belde Binasında izinli olarak yapılan
aramada Abdullah Öcalan ve örgütün diğer üyeleri resimlerinin asılı olduğu,
yasaklanmış yayınlardan bol miktarda bulunduğu tespit edilmiş, parti
yöneticileri Veli Aramaz, Raif Gündoğdu ve İsmail İşçimen haklarında 3713
sayılı yasanın 7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan açılan kamu davası İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/234 esas
sırasında devam etmektedir.
41-
DTP OLAĞAN KONGRESİNİN YASADIŞI ÖRGÜT GÖSTERİSİNE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
25.06.2006
tarihinde Ankara'da gerçekleşen DTP Birinci Olağan Büyük Kongresinde terör
örgütü PKK'yı simgeleyen bayraklar, elebaşısı Öcalan'ın resimlerinin salonda
dolaştırılması ve Kürtçe slogan atılması suretiyle terör örgütünün gösterisine
dönüştürülmüş, bu duruma seyirci kalmaları, engellememeleri nedeniyle divan
başkanı Osman Özçelik ve üyeleri Kudret Ecer ile Çimen Işık haklarında 2820
sayılı yasanın 117. maddesi gereğince Siyasi Partiler Yasasına muhalefet
suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası Ankara 5. Asliye Ceza
Mahkemesinin 2007/391 sayılı esas sırasında devam etmektedir.
42-
DTP KARAÇOBAN İLÇE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜ ELEMANLARINA MADDİ DESTEK SAĞLAMASI:
13.07.2006
ve önceki tarihlerde DTP Karaçoban İlçe Başkanı Fehtah Dadaş ve yeğeni Ersin
Dadaş'ın terör örgütü elemanları ile irtibat kurarak gıda, ilaç ihtiyaçlarının
yanında telefon kontörü temin ettikleri hatta bu konuda maddi kaynak yaratmak
için Fehtah Dadaş'ın parti bünyesinde bir fon oluşturduğunun anlaşılması nedeniyle
haklarında silahlı örgüte üye olmak suçundan açılan davanın yapılan
yargılanması sonucu Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.12.2006 tarihli ve
2006/128-175 sayılı kararı ile Fehtah'ın TCY'nın 314/2 3712 sayılı yasanın 5.
maddesi gereğince 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiş, söz konusu karar Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
43-
DTP GENÇLİK MECLİSİ OLAĞAN KONGRESİNİN YASADIŞI ÖRGÜT GÖSTERİSİNE
DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
12.12.2006
tarihinde DTP Gençlik Meclisi Birinci Olağan Kongresi sırasında salonda terör
örgütünü simgeleyen bez parçalarının açılıp dolaştırıldığı, Abdullah Öcalan
posterlerinin sergilendiği 'Biji serok Apo, dişe diş kana kan seninleyiz
Öcalan, Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız' gibi terör örgütünü ve liderini
övücü mahiyette sloganlar atıldığının anlaşılması üzerine görüntü kayıtlarından
yapılan inceleme sonucu Burhan Sönmez ve arkadaşları hakkında 3713 sayılı
yasanın 7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/404 esasına kayıtlı olarak devam etmektedir. Olayla ilgili
görüntü kayıtları incelendiğinde parti kongresi adı altında gerçekleştirilen
faaliyetin terör örgütünün gösterisine dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.
44-
DTP TORBALI İLÇE TEŞKİLATI TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖSTERİNİN TERÖR
ÖRGÜTÜNÜ ÖVME MİTİNGİNE ÇEVRİLMESİ:
20.03.2006
tarihinde Torbalı İlçesinde DTP tarafından gerçekleştirilen ve PKK örgütünün
gösterisine dönüşen eylem nedeniyle yapılan incelemede terör örgütünü
simgeleyen bez parçalarının ve örgüt elebaşısı Öcalan'ın resimlerinin bolca yer
aldığı, yasadışı sloganlar atıldığı, soruşturmanın devamı sırasında DTP üyesi
Suphi Kahraman'ın evinde yapılan aramada ruhsatsız tabanca ele geçirildiği,
sanıklar Mahmut Denli, Vedat Eliş, İskender Mençuk, Faruk Güneş, Suphi
Kahraman, Sedat Eliş, Mehmet Topçu, Nurullah Topçu, Mahmut Kimsesiz, Abdulvasih
Büyükdeniz, Mehmet Kayaalp, Halit Samancan, İhsan Şeker, Hacı Özbay, Resül
Yaşar, Salih Eliş, Kudret Ece, Hüsnü Koyuncu, Uğur Saraç, Mustafa Atmaca,
Mehmet Kodaman, Ahmet Karaca haklarında 3713 sayılı yasa gereğince terör
örgütünün propagandasını yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan
kamu davası İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/15 esas sayılı dosyası
üzerinden devam etmektedir.
45-
DTP DİYARBAKIR YÖNETİCİLERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVME AMAÇLI YASADIŞI GÖSTERİYE
KATILMALARI:
31.03.2006
tarihinde DTP Diyarbakır Merkezi İlçe Yönetim Kurulu Üyesi Nusrat Akın, Muhlis
Altun, Musa Farisoğulları ve arkadaşlarının teröristlerin öldürülmesini
protesto etmek amacıyla düzenlenen yasadışı gösteride Öcalan bayraklarıyla
katıldıkları eylemlerin içinde yer aldıkları görüntü kayıtlarıyla tespit
edilmiş, bu nedenle TCY'nın 314/2. maddesi gereğince silahlı örgüte üye olmak
suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası Diyarbakır 6. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2006/134 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
46-
DTP ALTINDAĞ İLÇE BİNASINDA ÖLDÜRÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ ELEMANLARI İÇİN ANMA TÖRENİ
DÜZENLENMESİ, ÖRGÜTÜN VE ELEBAŞININ PROPAGANDALARININ YAPILMASI:
21.08.2006
tarihinde DTP Altındağ İlçe örgütüne ait bina içerisinde öldürülen terör örgütü
mensuplarını anma töreni düzenlendiği, dua okunduğu, PKK'yı ve Abdullah
Öcalan'ı övücü konuşmalar yapıldığı olaya ilişkin görüntü kayıtları ile
anlaşılmıştır. Olayı tertipleyen parti yöneticisi olan sanıklar Memet Tusun,
Fevzi Kara, Salih Karaaslan, Mehmet Şirin Karademir, Yıldız Bahçeci, Mehmet
Hanefi Şelem, Meryem Altun, İsmet Aras, Abdurrahim Bilen, İhsan Güler, Nurhayat
Altun, Sinan Uğur, Kibar Kara, Sırrı Keleş, Nedim Taş, Battal Arıcan ve
Menderes Öner haklarında 3713 SY.nın 7. maddesi gereğince terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2007/50 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
47-
DTP ADANA İL YÖNETİMİ TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN TERÖR ÖRGÜTÜ
PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
19.03.2006
tarihinde DTP Adana il yönetiminde görevli Mehmet Yaşık, Halil İrmek, Eylem
Güden, Yılmaz Gül, Mehmet Aslan, Fadıl Bozan, Ezgi Dursun ve Sima Dorak
tarafından organize edilen Nevruz etkinliği tamamen terör örgütü gösterisine
dönüşmüş, PKK ve Öcalan lehine sloganlar atılması, örgütü simgeleyen bayrak ve
teröristbaşının resimlerinin dolaştırılması suretiyle olayın tamamen örgüt
propagandasına dönüştürüldüğünün tesbit edilmesi nedeniyle ilgilileri hakkında
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası Adana 6. ağır
ceza Mahkemesinin 2006/218 esas sırasına kayıtlı olarak devam etmektedir.
48-
DTP SELÇUK İLÇE YÖNETİMİ TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN TERÖR ÖRGÜTÜ
PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
21.03
2006 tarihinde Selçuk ilçesinde izinli olarak DTP İzmir yöneticileri Zeki
Aslan, Sıtkı Adsız, Osman Dursun, Reşit Adsız, Mehmet Salih Duran, Abdurrahim
Süer, Mehmet Ayas, Mehmet Bayar, Suna Akkuş, İlhan Görür, Halit Katlav, Tahir
Arslan, Abbas Delidolu, Yaşar Yağmur, İbrahim Tül ve Kudret Acar tarafından
organize edilen Nevruz etkinliği sırasında terör örgütünü ve elebaşısı Öcalan'ı
övücü konuşmalar yapılmış, sloganlar atılmış ve örgütü simgeleyen bez parçaları
alanda dolaştırılmıştır. Söz konusu yaşananlar olayı tamamen terör örgütünü
destekleme haline dönüştürmüştür. İlgilileri hakkında terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/435 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
49-
DTP İZMİR İL YÖNETİCİLERİNİN ÖCALAN'I ÖVME AMAÇLI BASIN AÇIKLAMALASI:
04.04.2006
tarihinde DTP İzmir İl başkanı Kudret Ecer ve yardımcısı Mehmet Bayraktar'ın
yine terör örgütü ve Öcalan'ı övücü mahiyette yaptıkları basın açıklaması
nedeniyle haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan kamu davası
açılmıştır. Yargılama İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/543 esas sayılı
dosyası üzerinden devam etmektedir.
50-
DTP MERSİN İL YÖNETİMİ TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN TERÖR ÖRGÜTÜ
PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
21.01.2007
tarihinde Mersin DTP İl Teşkilatı tarafından düzenlenen izinli miting sırasında
terör örgütünün sözde bayraklarının dolaştırıldığı, elebaşısının resimlerinin
taşındığı,'biji serok Apo, barış elçisi İmaralı'dadır, dişe diş kana kan seninleyiz
Öcalan' ve bunun gibi yasadışı sloganlar atılmış, hükümet komiserinin uyarısı
üzerine dahi söz konusu olaylar engellenmemiştir. Olayla ilgili Mersin
Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde soruşturmalar devam etmektedir.
51-
DTP VAN İL BİNASININ ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
Van
İl Teşkilat binasında yapılan izinli aramada bölücü terör örgütüne ait çok
sayıda dökümanın ele geçirilmesi, örgüt üyelerinin resimlerinin duvarlarda
asılı olması nedeniyle haklarında açılan soruşturma Van Cumhuriyet Başsavcılığı
nezdinde devam etmektedir.
52-
DTP KAHTA İLÇE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
24.11.2006
tarihinde DTP Kahta İlçe Başkanı olan Emin Uslu'nun öldürülen örgüt mensubunun
defin işlemleri sırasında' şehit Vedat'a Allah'tan rahmet diliyoruz demek suretiyle
terör örgütünü övmesi nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
yapılan yargılama sonunda Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.05.2007 gün ve
2007/20-50 sayılı kararı ile 10 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı
anlaşılmıştır.
53-
DTP GEBZE İLÇE BİNASININ ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
11.03.2007
tarihinde DTP Gebze ilçe binasında çıkan Bülent Uşkur'un üzerinde üç adet
kullanılmaya hazır molotof kokteyli ile yakalanması ve içinde bulunduğu durumun
kaçarken iki molotof kokteylini yere atmaları üzerine parti binasında yapılan
izinli aramada yasadışı PKK terör örgütünü ve elebaşısı Abdullah Öcalan'ı öven
yazılar, yayınlar, örgüt mensuplarının da dahil olduğu fotoğraflar, sözde şehit
fotoğrafı olarak nitelendirilmiş örgüt mensuplarının yer aldığı bir panonun
olduğu görülmesi üzerine Cemil Akın, Gültay Uzun, İnan Gönül, Pakize Ukşul,
Meral Kurum, Mehmet Sefa Güngör, Tanel Temel, Bülent Buluç, Erdinç Bolcal, Ufuk
Sünger ve Taner Gökçe haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
açılan kamu davası İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/181 esas sırasında
devam etmektedir.
54-
DTP KARS İL BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
DTP
Kars İl Başkanı Mahmut Alınak'ın 05.09.2006 tarihinde yaptığı konuşma
içeriğinde terör örgütüne paralelinde amaçlarını savunur biçimde beyanda
bulunduğu iddiasıyla TCY'nın 215 ve 217. maddeleri gereğince suç ve suçluyu
övme suçundan açılan kamu davası Kars Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/477 esas
sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
55-
DTP EDİRNE İL YÖNETİCİLERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
02.12.2006
tarihinde DTP Edirne İl Yöneticileri olan Beşir Belke, Yakup Aslan ve Hilmi
Karaoğlan haklarında yaptıkları basın açıklaması ile terör örgütünü ve liderini
övdüklerinin anlaşılması nedeniyle TCY'nın 215. maddesi gereğince suç ve
suçluyu övme suçundan açılan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası
Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/143 esas sırasında devam etmektedir.
56-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE GÖSTERİ VE KONAK İLÇE
BİNASININ TERÖR ÖRGÜTÜ KAMPINA ÇEVRİLDİĞİNİN ANLAŞILMASI:
15.02.2007
tarihinde İzmir İli Konak İlçe binasında yapılan Öcalan'ın ülkeye getirilmesini
protesto amaçlı terör örgütünü övücü nitelikteki basın açıklamasının PKK
gösterisine dönüştürüldüğü, aynı gün ilçe binasında yapılan izinli aramada
terör örgütünü simgeleyen çok sayıda bayrak, Öcalan posterleri, terörist
resimlerinin bulunduğu anlaşılmıştır. Yöneticilerin ikametgahlarında yapılan
izinli aramalar sonucunda da benzer nitelikte örgütsel dökümanlar ortaya
çıkarılmıştır. Söz konusu eylemler nedeniyle Ferhat Önder, Sinan Avu, Mehmet
Muhdi Aslan, Burhan Yürek, Aslan Kızıl, Hüsnü Koyuncu, Abdurrahim Marol, Mehmet
Kodaman, Ayşe Oyman, Gülçiçek Günel, Funda Apak, Mehmet Emin Yıldız, Yusuf Kaya,
Ali Sarı, İsmail Karasu, Ayşe Arga, Faysal Yacan, Mesut Atıcı ve Mehmet Sadık
Sürer haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan kamu
davası İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/77 esas sırasında kayıtlı olup,
yargılama devam etmektedir.
57-
DTP SURUÇ YÖNETİCİLERİNİN ÖLDÜRÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ ELEMANININ PKK GÖSTERİSİNE
DÖNÜŞTÜRÜLEN CENAZESİNE KATILMALARI:
22.04.2007
tarihinde öldürülen terör örgütü üyesi Cihat Binici'nin Suruç İlçesindeki
cenazesinde atılan sloganlar, taşınan ve cenaze arabasının üzerine asılan PKK
bayrakları, yakalarda taşınan ölen teröristin sözde PKK bayrağı önünde çekilmiş
resimleri ile yine PKK gösterisine dönüştürülmüş, olaya katılan DTP Suruç ilçe
başkanı İbrahim Binici ve DTP'li BELEDİYE başkanı Etem Şahin'in de aralarında
bulunduğu kişiler hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
başlatılan soruşturma devam etmektedir.
58-
MERSİN İLİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN YASA DIŞI GÖSTERİYE
DTP İL YÖNETİCİSİNİN KATILMASI:
11.03.2007
tarihinde Mersin ilinde gerçekleştirilen PKK bayraklarının taşınıp, 'biji serok
apo', hpg Mersin'e', 'Öcalan Öcalan' sloganlarının atıldığı korsan gösteriyi,
incelenen görüntü kayıtlarından organize edip, katıldığı anlaşılan DTP mersin
il yöneticisi Ahmet Ay hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
başlatılan soruşturma devam etmektedir.
59-
DTP HATAY İL BAŞKANININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
17.03.2007
tarihinde DTP Hatay İl başkanı olan Halis Yurtsever yaptığı basın açıklamasında
'sayın Öcalan'ın zehirlenmesi halkta büyük tedirginlik yaratmıştır.' Şeklindeki
sözleri ile terör örgütü elebaşısını övmesi nedeniyle hakkında suç ve suçluyu
övme suçundan açılan kamu davası nedeniyle Hatay 1. Sulh Ceza Mahkemesinin
2007/310 esas sayılı dosyası üzerinden yargılanmaktadır.
60-
DTP MERSİN İL YÖNETİMİ TARAFINDA ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN PKK LEHİNE
GÖSTERİYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
Mersin
DTP il yönetimi tarafından organize edilen 21.03.2007 tarihli miting yine
Öcalan resimleri, terör örgütü bayrakları, atılan sloganlar ve taşınan
pankartlarla PKK gösterisine dönüştürülmüştür. Olayla ilgili terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan başlatılan soruşturma devam etmektedir.
61-
DTP BALIKESİR İL BİNASININ ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
06.03.2007
tarihinde Balıkesir DTP il binasında yapılan izinli aramada Öcalan ve terör
örgütü elemanlarına ait resimlerin sergilendiği, terör örgütünü öven yayınların
ve yazıların bol miktarda bulunduğu belirlenmiştir. İlgililer hakkında terör
örgütünün propagandasını yapmak suçundan başlayan soruşturma devam etmektedir.
62-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN VE PKK LEHİNE MİTİNGE DÖNÜŞEN ETKİNLİKTE DTP
MİLLETVEKİLİ AYSEL TUĞLUK'UN ÖCALAN'I ÖVMESİ:
11.12.2006
tarihinde Doğubayazıt ilçesinde düzenlenen ve slogan, terör örgütünü simgeleyen
bayraklar ve Öcalan posterleri ile PKK mitingine dönüştürülen açık hava
toplantısında konuşan Genel Başkan yardımcısı Aysel TUĞLUK'un sarfettiği 'halen
operasyonlar devam ediyor, halen dağlarda kardeşlerimiz yaşamlarını kaybediyor,
halen tecrit devam ediyor'' şeklideki sözlerin suçu ve suçluyu övme niteliğinde
olduğunun belirlenmesi karşısında açılan kamun davası Doğubayazıt Asliye Ceza
Mahkemesinde devam etmektedir.
63-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN VE PKK LEHİNE MİTİNGE DÖNÜŞEN ETKİNLİKTE DTP VAN
İL YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVMESİ:
01.09.2006
tarihinde Van İlinde yapılan ve sloganlar, PKK elemanlarının resimlerinin
taşınması suretiyle PKK' ya destek şekline dönüşen mitingte konuşan DTP Van il
yöneticisi Mehmet Veysi Dilekçi'nin konuşmasının terör örgütünün propagandası
mahiyetindeki içeriği itibarıyla hakkında yapılan soruşturma sonucu açılan kamu
davası Van 4. Ağır Ceza Mahkermesinin 2007/204 esas sayılı dosyası üzerinden
devam etmektedir.
64-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN VE PKK LEHİNE MİTİNGE DÖNÜŞEN ETKİNLİKTE DTP İL
YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVMESİ:
17.03.2007
tarihinde DTP tarafından Erzurum ilinde gerçekleştirilen etkinlikte DTP İl
disiplin kurulu üyesi olan Ahmet Yalçıntaş'ın terör örgütü elebaşı Öcalan'ı
övücü nitelikte Kürtçe şarkı söylediği, şarkının 'şirin apo kahramansın sen,
halkımızın önderi' sözleri ile bittiği anlaşılmıştır. Bu fiilinden dolayı
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.05.2007 gün ve 2007/108-94 sayılı kararı
ile terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 3713 SY.nın 7. maddesi
gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
65-
DTP'Lİ CİZRE BELEDİYE BAŞKANI AYDIN BUDAK'IN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
21.03.2007
tarihinde DTP'li Cizre BELEDİYE başkanı Aydın Budak açık havada kalabalığa
yaptığı konuşmada PKK ve elebaşısı Öcalan'ı övücü sözleri nedeniyle 3713 SY.nın
7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası sonucu Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2007/233 esas sırasında kayıtlı dosya üzerinden yargılanmaktadır.
66-
DTP ERZİNCAN İL BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMASI:
Erzincan
DTP il başkanı Hüseyin Bektaşoğlu hakkında 2005 yılı ve devam eden süre
itibarıyla PKK propagandası içerikli eylemlerde bulunması nedeniyle 3713 sayılı
yasanın 7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası sonucu Erzurum 3. Ağır Ceza
Mahkemesinde yargılanmasına devam edilmektedir.
67-
DTP VAN İL BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMASI:
26.01.2007
tarihinde DTP Van İl başkanı olan İbrahim Sunkur mahalli Bölge Gazetesi'ne
verdiği ve yayınlanan röportajda; PKK'nın terör örgütü olmadığı tam tersine
devletin terörist olduğu yolundaki iddiaları ile benzer biçimde söylemleri ile
terör örgütünün propagandasını yaptığı anlaşılmıştır. Hakkında 3713 SY.nın
7.maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan açılan kamu davası Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/165 esas
sırasında kayıtlı dosya üzerinden devam etmektedir.
68-
DTP BİNGÖL İL BAŞKANININ SUÇ VE SUÇLUYU ÖVME EYLEMİ:
Bingöl
DTP il başkanı olan Mehmet Emin Acar, 25.02.2007 tarihinde 'Kerkük'e yapılmış
saldırıyı Diyarbakır'a yapılmış sayarız' şeklinde açıklama yapan Diyarbakır DTP
il başkanının tutuklanması ile ilgili 'Diyarbakır İl başkanının tutuklanmasını
kınıyor, aynı suçu işlediğimizi deklare ve ilan ediyoruz' şeklinde basın
açıklaması yapmıştır. Suçu ve suçluyu övme niteliğindeki bu eylemi nedeniyle
açılan kamu davası Bingöl Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/218 esas sırasında
kayıtlı dosya üzerinden devam etmektedir.
69-
DTP OSMANİYE İL BİNASININ TERÖR ÖRGÜTÜ KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
27.11.2006
tarihinde DTP Osmaniye İl teşkilatında yapılan izinli aramada çok sayıda yasak
yayın, örgütsel dökümanın yanında duvarlarda terör örgütü PKK üyelerinin
silahlı resimlerinin çerçevelenmiş halde asılı oldukları görülmüştür. DTP il
yöneticisi olan Metin Şakır ve Bedri Arslan haklarında 3713 sy.nın 7. maddesi
gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan cezalandırılmaları
istemiyle açılan kamu davası Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/279 esas
sırasında kayıtlı olarak devam etmektedir.
70-
DTP MARDİN İL ÖRGÜTÜNCE YAPILAN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
10.03.2007
tarihinde DTP Mardin il örgütü tarafından düzenlenen basın açıklamasında
Öcalan'ı övücü sözler söylenmiş, 'Öcalan'sız dünyayı başınıza yıkarız' ve
benzeri yasa dışı sloganlar atılmıştır. Olaya karışan Mardin DTP üyeleri İlhan
Öğmen, Sait Abukan, Osman Akkoyun, Ramazan Özmen, Ferhan Türk ve Mehmet Latif
Alp haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan başlatılan
soruşturma devam etmektedir.
71-
DTP BATMAN İL BİNASININ TERÖR ÖRGÜTÜ KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
01.03.2007
tarihinde Batman DTP il binasında yapılan izinli arama sonucu çok sayıda yasak
dökümanın yanı sıra terör örgütütnü simgeleyen bayrak, pankart ve duvarlarda
asılı Öcalan resimleri bulunduğu, PKK propagandası içeren görüntü kayıtları
elde edildiği anlaşılmıştır. DTP Batman il yöneticisi olan sanıklar Dicle
Manap, Cemalettin Padir, Mehmet Şirin Tetik ve Ayhan Karabulut haklarında 3713
sy.nın 7. maddesi gereğince cezalandırılmaları istemiyle terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2007/292 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
72-
DTP ŞIRNAK İL BAŞKANI TARAFINDAN YAPILAN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
02.12.2006
tarihinde DTP Şırnak il başkanı olan İzzet Belge yaptığı basın açıklamasında
kullandığı ifadelerle PKK terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan'ın saygıdeğer
biri olduğunu söylemek ve bu kişiyi barış elçisi gibi göstermek suretiyle bu
kişinin şahsında PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı anlaşıldığından
3713 SY.nın 7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası halen devam etmektedir.
73-
DTP SURUÇ İLÇE YÖNETİCİLERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜ VE ÖCALAN'IN PROPAGANDASI AMACIYLA
TAKVİM DAĞITMALARI:
26.12.2006
tarihinde DTP Suruç ilçe yöneticileri Mehmet Fayık Taşkın, Şükrü Binici ve
İbrahim Halil Parıldar tarafından üzerinde terör örgütü PKK 'yı simgeleyen
sözde bayrak ile örgüt elebaşı Abdullah Öcalan'ın resimleri bulunan takvimin
DTP adına bastırılarak dağıtılması suretiyle terör örgütünün propagandası
yapıldığı anlaşıldığından 3713 SY.nın 7. maddesi gereğince terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası
devam etmektedir.
74-
DTP GAZİANTEP İL BAŞKANININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇILAMASI:
11.03.2007
tarihinde DTP Gaziantep il başkanı olan Vakkas Dalkılıç'ın terör örgütünün
elebaşısı Öcalan'a saygıyla yaklaşıp, söz ve eylemlerini onaylamak şeklinde
yaptığı basın açıklaması nedeniyle hakkında açılan soruşturma halen devam
etmektedir.
75-
YİNE DTP GAZİANTEP İL BAŞKANININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇILAMASI:
02.12.2006
tarihinde yine DTP Gaziantep il başkanı olan Vakkas Dalkılıç terör örgütünün
elebaşısı Öcalan'a saygıyla yaklaşıp, söz ve eylemlerini onaylamak şeklinde
yaptığı basın açıklaması nedeniyle hakkında açılan soruşturma halen devam
etmektedir.
76-
DTP HATAY İL BAŞKANININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇILAMASI:
07.04.2007
tarihinde DTP Hatay İl başkanı olan Halis Yurtsever tarafından DTP il binasında
Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan için 'doğum günü kutlaması' düzenlenmiş,
ayrıca 'böylesine coşkulu bir gün, gerçekten önemli bir gün yani Ortadoğu
halklarının ve kürt halkının önderi olan sayın Öcalan'ın 4 nisan doğum günü'
şeklindeki sözleri ile suç ve suçluyu övdüğü anlaşıldığından TCY.nın 215.
maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası halen Adana 8.
Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde devam etmektedir.
77-
DTP HATAY İL YÖNETİCİSİNİN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇILAMASI:
21.03.2007
tarihinde DTP Hatay İl yöneticisi olan Mehmet İnsan düzenlenen toplantıda
Öcalan'a saygıyla yaklaşıp, söz ve eylemlerini onaylamak şeklinde yaptığı
konuşma nedeniyle hakkında suç ve suçluyu övme suçundan açılan kamu davası
Erzin Sulh Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
78-
DTP ADIYAMAN İL YÖNETİCİSİNİN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇILAMASI:
21.03
2007 tarihinde Adıyaman DTP yöneticisi Kemal Çalğan parti tarafından düzenlenen
etkinlikte yaptıkları Öcalan'a saygıyla yaklaşıp, söz ve eylemlerini onaylamak şeklinde
konuşmalar nedeniyle haklarında TCY.nın 215. maddesi gereğince
cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesinin
2007/332 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
79-
DTP VAN İL YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNE ELEMAN GÖNDERİRKEN YAKALANMASI:
15.12.2006
tarihinde DTP van il yöneticisi olan Hadice Adıbelli'nin ihbar üzerine
yakalanması sonrası yapılan incelemede cep telefonunda çok sayıda terör
örgütünü övücü mesaj yer aldığı ayrıca terör örgütüne katılmak üzere Gebze'den
Van'a gelen Adem Tunç'u parti binasında karşılayıp, ilgilendiği, kalacağı eve
götürdüğü, kısaca kırsala sevk etmek üzere iken yakalandığı
anlaşılmıştır.Hakkında TCY.nın 314/2. maddesi gereğince cezalandırılması
istemiyle terör örgütüne üye olmak suçundan açılan kamu davası halen devam
etmektedir.
80-
DTP YÜKSEKOVA İLÇE YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMASI:
16.02.2007
tarihinde DTP Yüksekova ilçe yöneticisi Bedirhan Aklan yasa dışı sloganların
atıldığı bir basın toplantısı düzenleyerek, Öcalan'ın ülkeye getirilişini
uluslararası bir komplo olarak tanımlamıştır. Konuşması ile terör örgütü lehine
propaganda yaptığının anlaşılması nedeniyle hakkında 3713 SY.nın 7. maddesi
gereğince cezalandırılması istemiyle terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan açılan kamu davası Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/251 esas sayılı
dosyası üzerinden devam etmektedir.
81-
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YAN KURULUŞU ÜYESİ OLAN DTP İL YÖNETİCİSİNİN EVİNDE ÖRGÜTSEL
DOKÜMAN BULUNMASI:
14.03.2007
tarihinde bir ihbar üzerine yapılan soruşturma sonucu PKK.nın yan örgütlerinden
Özgür Yurttaş Hareketi üyesi olduğunu beyan eden, DTP Tunceli il yönetim kurulu
üyesi Cemal Kuhak'ın evinde yapılan aramada örgütsel doküman bulunması
nedeniyle TCY.nın 314/2. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle terör
örgütüne üye olmak suçundan açılan kamu davası Malatya 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2007/66 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
82-
DTP IĞDIR İL TEŞKİLATI ÜYESİNİN PKK ELEMANINDAN TALİMAT ALIP, TERÖR ÖRGÜTÜ
LEHİNE YAZILAMA YAPMASI:
20.03.2007
tarihinde DTP Iğdır il teşkilatı üyesi olan Ayhan Ayaz'ın telefonla çok defa
Azat (K) isimli PKK terör örgütü mensubu ile konuştuğu, ondan talimat ve para
aldığı, molotof kokteyli yapmayı öğrenip, PKK lehine yazılamalara katıldığı anlaşıldığından
3713 SY.nın 7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası Erzurum 2. Ağır ceza Mahkemesinin
2007/150 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
83-
DTP HALFETİ İLÇESİ YUKARIGÖKLÜ BELDE BİNASININ TERÖR ÖRGÜTÜ KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
17.05.2007
tarihinde Halfeti İlçesi Yukarıgöklü Beldesi DTP teşkilatında Operasyonlar
durdurulsun, tecrit kaldırılsın afişleri altında açlık grevine gidildiği, parti
binasında izinli olarak yapılan arama sonucu bol miktarda örgütü övücü yasak
yayın ele geçirildiği, eylemin. DTP ilçe yöneticileri Salih Yalçınkaya, Seyit
Ahmet Öcalan, Müslüm Kılıç, Şaban Yılmaz ve Mehmet Ali Öcalan'ın idaresinde
gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, ilgililer hakkında terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan başlatılan soruşturma devam etmektedir.
84-
DTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇILAMASI:
25.03.2007
tarihinde DTP organizasyonunda Ankara'da gerçekleşen gösteride konuşan DTP
genel başkan yardımcısı Orhan Miroğlu, terör örgütü ve amacı ile elebaşı
Abdullah Öcalan'ı övücü beyanları nedeniyle 3713 SY.nın 7. maddesi gereğince
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan cezalandırılması istemiyle
açılan kamu davası Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/160 esas sırasında
kayıtlı dosya üzerinden devam etmektedir.
85-
DTP KURUCU ÜYESİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMASI:
05.07.2007
tarihinde öldürülen PKK elemanının İdil İlçesi Yarbaşı köyünde açılan taziye
çadırına giden DTP kurucu üyesi Selim Sadak'ın ' gençlerin aç ve cahil
olduklarından dağa çıktıklarını söylerlerdi ancak bu böyle değildir. Rojda
(Öldürülen PKK'lı) Avrupa'da eğitimini almış ve açlık sorunu olmadığı halde
Avrupa'dan katılmıştır. Rojda'nın sadece özgürlük sorunu vardı, bir nefes
özgürlük için dağlara çıktı' şeklindeki terör örgütünü ve amacını övücü sözleri
nedeniyle başlatılan soruşturma devam etmektedir.
86-
GEÇMİŞTE TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUPLARINA YURT DIŞINA ÇIKABİLMELERİ İÇİN SAHTE KİMLİK
BELGESİ DÜZENLEYEN ARİF YAYLA'NIN DTP ŞEHİTKAMİL İLÇE YÖNETİM KURULU ÜYESİ
OLMASI:
07.02.2004
tarihinde terör örgütü mensuplarına yurt dışına çıkabilmeleri için sahte kimlik
belgesi düzenlemek eylemi nedeniyle yargılanıp, 765 sayılı TCY.nın 169. maddesi
gereğince mahkum olduğu 3 yıl 9 ay hapis cezası Yargıtay'ca onanması suretiyle
kesinleşen Arif Yayla'nın DTP Gaziantep İli Şehitkamil İlçesi ilçe yönetim
kurulu üyesi olarak görev yaptığı anlaşılmıştır. DTP.nin kuruluşundan önce söz
konusu eylemi ile kişilik yapısı ortaya çıkan Arif Yayla'nın DTP kadroları
içerisinde yönetici sıfatını alabilmesi DTP.nin PKK terör örgütü ile olan
organik bağıyla ilgili olduğunu göstermektedir.
87-
DTP MİLLETVEKİLİ SABAHAT TUNCEL'İN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN KONGRESİNE DELEGE OLARAK
KATILMASI:
İstanbul
ilinde karıştığı bir cinayet olayı nedeniyle sorgulanan İbrahim Çakmaz isimli
şahsın beyanlarında bir ara PKK örgüt kamplarına katıldığını ancak daha sonra
İstanbul'a döndüğünü, bu arada DTP faaliyetleri içinde gördüğü kişilerden
bazılarının da örgüt kamplarına katıldığını bunlardan teşhis ettiği kişi olarak
DTP merkez yürütme kurulu üyesi Sabahat Tuncel'i göstermiş ve kendisinin
üzerinde örgüt elemanlarının giydiği kıyafet olduğu halde 2004 yılında yasa
dışı örgütün kongresine delege olarak katıldığını beyan etmiştir. Bu şekilde
örgüt kamplarında terörist kıyafetleri içinde dolaşan Sabahat Tuncel hakkında
TCY.nın 314/2. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası
tutuklu olarak devam ederken, ilgili 22.07.2007 tarihinde yapılan milletvekili
seçimlerine DTP destekli bağımsız aday olarak katılmış ve seçim sonucu
milletvekili olmuş, daha sonra da Demokratik Toplum Partisi'ne katılmıştır.
Halen yargılanmasına İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/358 esas sayılı
dosyası üzerinden devam edilen Sabahat Tuncel'in yasa dışı terör örgütü
delegeliğinin yanı sıra DTP Milletvekili ünvanını da taşıması davalı partinin
terör örgütü ile ne kadar içlidışlı olduğunu kanıtlamaktadır.
88-
TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE GÖSTERİYE DÖNÜŞEN MİTİNG SIRASINDA DTP MİLLETVEKİLİ VE
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI AYSEL TUĞLUK'UN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
21.03.2007
tarihinde Van İlinde DTP tarafından düzenlenen miting sırasında teröristbaşı
Öcalan'ın posterleri sergilenmiş, PKK üyelerinin resimlerinin bulunduğu
pankartlar açılmış, PKK'yı simgeleyen bayraklar ortada dolaştırılmıştır. Bu
ortamda konuşma yapan DTP genel Başkan yardımcısı Aysel Tuğluk, 'sayın Öcalan
sıradan biri değildir.Kürt sorunu konusunda savunduğu fikirler geniş kesimler
tarafından kabul görmektedir' ve benzeri sözlerle terör örgütünün ve elebaşının
propagandasını yapması nedeniyle hakkında 3713 SY.nın 7. maddesi gereğince
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan cezalandırılması istemiyle
açılan kamu davası Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/273 esas sırasında devam
etmektedir.
89-
DTP HATAY İL BAŞKANININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
21.03.2007
tarihinde DTP Hatay İl başkanı olan Halis Yurtsever düzenlenen toplantıda
Öcalan'a saygıyla yaklaşıp, söz ve eylemlerini onaylamak şeklinde yaptığı
konuşma nedeniyle hakkında suç ve suçluyu övme suçundan açılan kamu davası
Dörtyol Sulh Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
90-
DTP GAZİANTEP İL BAŞKANININ ÖLDÜRÜLEN TERÖRİSTİN CENAZESİNDE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN
PROPAGANDASINI YAPMASI:
04.09.2007
tarihinde öldürülen terör örgütü elemanının Nizip İlçesinde yapılan cenazesine
katılan DTP Gaziantep İl başkanı Mustafa Tuç'un burada yaptığı konuşmada
öldürülen teröristleri Kürdistan şehidi diye tanımladığı, bu ve diğer ifadeleri
ile terör örgütünün propagandasını yaptığı anlaşılması nedeniyle hakkında başlatılan
soruşturmaya Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. md. ile yetkili)
2007/522 sayılı evrakı üzerinden devam edilmektedir.
91-
DTP DİYARBAKIR İL BAŞKANININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
24.01
2006 tarihinde Diyarbakır DTP il başkanı olan Ahmet Cengiz terör örgütü ve
Öcalan'ı övücü mahiyette yaptıkları basın açıklaması nedeniyle hakkında suç ve
suçluyu övme suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış, yapılan
yargılaması sonucu Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 12.12.2006 gün ve
2006/431-296 sayılı kararı ile TCY.nın 215 maddesi gereğince mahkumiyetine
karar verilmiştir.
92-
DTP MİLLETVEKİLİ SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN ROJ TV'DE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN
PROPAGANDASINI YAPMASI:
05.07.2005
tarihinde daha sonra DTP milletvekili olan Selahattin Demirtaş, ROJ TV isimli
televizyon kanalına canlı telefon bağlantısı yolu ile katılarak, Öcalan'ın
saygıdeğer bir insan ve Kürtlerin önderi olduğunu belirterek övdüğü, '..
hükümet ve ordu buna karşı duyarlı davranırsa, bu taleplere duyarlı
davranılırsa artık bayraklara sarılı yada kesk-zor-zerlere (yeşil, sarı ve
kırmızılara) sarılı cenazeler gencecik evlere gitmeyecek diye düşünüyorum'
diyerek PKK terör örgütünü mensuplarının cenazelerine sahip çıktığı ve destek
vermek suretiyle örgütün propagandasını yaptığı anlaşıldığından yargılandığı
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.11.2006 gün ve 2005/258-2006/175 sayılı
kararı ile TCY.nın 220/8. maddesi gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
93-
DTP SİLOPİ İLÇE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜ VE ELEBAŞINI ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
21.03.2006
tarihinde Silopi İlçesinde yapılan gösteride konuşan DTP İlçe başkanı Hacı Üzen
ve parti üyesi Kemal Aktaş haklarında terör örgütü ve amacını ile elebaşı
Abdullah Öcalan'ı övücü beyanları nedeniyle terör örgütünün propagandasını
yaptıkları gerekçesiyle 3713 SY.nın 7. maddesi gereğince cezalandırılması
istemiyle açılan kamu davası Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/204 esas
sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
94-
DTP ARDAHAN İL BAŞKANI ÖMER YILMAZ'IN BASIN AÇIKLAMASI:
01.09.2006
tarihinde DTP Ardahan İl Başkanı olan Ömer Yılmaz yaptığı basın açıklamasında
terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan için sayın sıfatını kullanması ve konuşma
içeriğinde kendisinden bahisle yaptığı işlerin önemli olduğunu ve barışın
sağlanmasında önemli bir rol oynadığını beyan etmesi, bu şekilde ilgili şahsı
övüp, yücelttiğinin sabit olması karşısında suç ve suçluyu övme suçu nedeniyle
başlatılan soruşturma Ardahan Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam
etmektedir.
95-
DTP GAZİOSMANPAŞA ARNAVUTKÖY BELDE TEŞKİLATINDA YAPILAN İZİNLİ ARAMA:
11.09.2006
tarihinde DTP Arnavutköy Belde teşkilat binasında izinli olarak yapılan arama
sırasında teröristbaşı Öcalan'ın resimlerinin duvardaki panolarda bulunduğu,
yine öldürülen teröristlerin resimlerinin yanında 'şehitlerimize sahip çıkalım'
ibarelerinin yer aldığı, Türkiye'nin bir bölümünün sınırları içerisinde
Kürdistan olarak gösterilen haritanın asılı olduğu ve çok sayıda terör örgütü
ile ilgili yasak yayın bulunduğu tesbit edilmiştir.Dolayısıyla parti binasından
ziyade terör örgütü PKK kampı izlenimi uyandıran bulgular elde edilmesi üzerine
teşkilat görevlileri olan Mehmet Cevat İnce, Memet Akkuş, Ahmet Coşkun, Enver
Özbil, Bedrettin Metin ve Sedat Çaycı haklarında yasadışı silahlı örgüte üye
olma suçundan dolayı açılan kamu davası İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
2006/226 esas sırasında kayıtlı dosya üzerinden devam etmektedir.
96-
DTP KARS İL BAŞKANININ BAŞBAKAN'A KÜRTÇE MEKTUP GÖNDERMESİ:
06.01.2007
tarihinde DTP Kars il başkanı Mahmut Alınak yaptığı basın açıklamasında
Başbakan Recep Tayip Erdoğan'a hitaben taleplerini anlatan tamamı Kürtçe bir
mektup (dilekçe) gönderdiğini beyanla metni okumuştur. 2820 sayılı Siyasi
Partiler Yasasının 81. maddesinde ' Siyasi parti veya temsilcilerinin Türkiye
Cumhuriyeti üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil
farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremeyecekleri hüküm altına
alınmıştır. İlgilinin söz konusu eyleminin tahrik edici, bölücü nitelikte
olduğu, toplumu germe ve vatandaşları birbirlerine karşı kışkırtma amaçlı
yapıldığı, bunun da terör örgütünün amaçları ile örtüştüğü kuşkuya yer
vermeyecek şekilde ortadadır. Siyasi partiler yasasına aykırı davranma suçu
nedeniyle Mahmut Alınak hakkında açılan kamu davası Kars 1. Asliye Ceza
Mahkemesinin 2007/163 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
97-
DTP YÖNETİCİLERİNİN TERÖRİST CENAZESİNE PROPAGANDA AMAÇLI KATILMALARI:
19.07.2006
tarihinde öldürülen terör örgütü mensubunun PKK gösterisine dönüştürüle
cenazesine katılan DTP Hakkari il başkanı Sebahattin Suvağcı, il yöneticileri
Alaattin Eğe, Mikail Atan, Selim Engin ve DTP'li Hakkari BELEDİYE başkanı Metin
Tekçe'nin terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde, suç ve suçluyu övme, örgüte
desteğini açıklama amacıyla cenaze töreninde bulundukları anlaşılmakla
haklarında suç ve suçluyu övme suçundan açılan kamu davası halen Van 4. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2006/231 esas sırasında kayıtlı dosya üzerinden devam etmektedir.
98-
DTP VARTO İLÇE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNE DESTEK AÇIKLAMASI:
18.07.2006
tarihinde DTP Varto ilçe başkanı olan Ali Sever'in terör örgütünün sözcülüğünü
yapmakta olan ROJ TV isimli televizyon kanalına telefonla canlı bağlantı
yaparak,ilçe merkezinde güvenliği sağlama amaçlı bulunan kolluk kuvvetlerini
istemediklerini beyan ederek terör örgütünün propagandasını yapma suçu
nedeniyle hakkında açılan kamu davası halen Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin
2007/19 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
99-
DTP HAKKARİ İL BAŞKANI VE DTP'Lİ BELEDİYE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜ TALİMATI İLE
SEMPOZYUM DÜZENLEMELERİ:
Terör
örgütünün internet siteleri vasıtasıyla ana dilde eğitim, Kürtçe eğitim
taleplerinin artırılması yolundaki talimatı üzerine DTP Hakkari il başkanı
Alaattin Eğe ve DTP'li BELEDİYE başkanı Metin Tekçe tarafından 14.08.2006
tarihinde Hakkari İlinde 'Kürt Dili Eğitim Hareketi' isimli sempozyumun
gerçekleştirildiği, bu şekilde ilgililerin terör örgütüne yardım suçunu
işledikleri anlaşıldığından haklarında açılan kamu davası halen Van 4. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2007/29 esasına kayıtlı dosya üzerinden devam etmektedir.
100-
DTP ANKARA İL BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ DESTEKLEYİCİ BASIN AÇIKLAMASI:
02.12.2006
tarihinde DTP Ankara il örgütü tarafından gerçekleştirilen ve atılan
sloganlarla terör örgütünü destekler nitelikte gerçekleştirilen basın
açıklaması nedeniyle DTP Ankara il başkanı Salih Karaaslan ve arkadaşları
hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası
halen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/49 esas sayılı dosyası üzerinden
devam etmektedir.
101-
DTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI AYSEL TUĞLUK VE DİYARBAKIR İL BAŞKANI HİLMİ
AYDOĞDU'NUN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMALARI:
03.09.2006
tarihinde DTP genel başkan yardımcısı Aysel Tuğluk ve Diyarbakır il başkanı
Hilmi Aydoğdu parti tarafından düzenlenen mitingte terör örgütü ve Öcalan'ı
övücü mahiyette yaptıkları konuşmalar nedeniyle haklarında terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/368 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
102-
DTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI AYSEL TUĞLUK VE DTP'Lİ SİİRT İL BAŞKANI MURAT
AVCI'NIN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMALARI:
16.05.2006
tarihinde DTP Batman il kongresine katılan Aysel Tuğluk ve Murat Avcı burada
yaptıkları konuşmalarda Öcalan'ın siyasi irade olarak muhatap kabul edilmesi
gerektiğini, PKK'yı terörist ilan etmelerinin sorunun çözümüne katkıda
bulunmayacağını, terörist olarak nitelendirilen insanların kimilerine göre
kahraman olduğunu, Öcalan'ı terörist ilan etmeleri halinde halkın karşısına
çıkamayacaklarını ifade etmeleri nedeniyle oluşan terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası
halen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/369 esas sayılı dosyası
üzerinden devam etmektedir.
103-
DTP MALATYA İL YÖNETİCİ VE ÜYELERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI NİTELİĞİNDEKİ
EYLEMLERİ:
15.02.2006
ile 31.03.2006 tarihleri arasında DTP Malatya il yöneticisi ve parti üyesi olan
Onur Geldi, Sebahattin Işıklı, Mahmut Kayar, Pınar Uzun, Emral Dağdelen, Nimet
Özalp, Zeynep Doğan, Mahmut Güngör, Behçet Tunç, Hüseyin Yılmaz, Resul Atay,
Kemal Çağlan, Nuray Kılınç, Mehmet Ali Yaman, Gülhanım Doğan, Yusuf Tokdemir ve
Erdoğan Karaca tarafından gerçekleştirilen yasa dışı gösterilerde slogan
attıkları, öldürülen terörist cenazelerinde olay çıkardıkları, Öcalan için
parti, binasında açlık grevi organize ettikleri anlaşıldığından haklarında
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası halen Malatya
3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/14 esas sayılı dosyası üzerinden devam
etmektedir.
104-
DTP ŞIRNAK İL ÖRGÜTÜNÜN ORGANİZE ETTİĞİ İZİNSİZ GÖSTERİDE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN
PROPAGANDASININ YAPILMASI:
02.12.2006
tarihinde Şırnak ilinde düzenlenen yasa dışı gösteriye katılan DTP il başkanı
İzzet Belge ve yönetici Abdullah İsnaç'ın terör örgütünü övücü nitelikte
konuşmaları ve yasa dışı slogan atmaları nedeniyle oluşan terör örgütünün
propagandasını yapmak suçu nedeniyle açılan kamu davası halen Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/81 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
105-
DTP BAĞCILAR İLÇE BİNASINDA YAPILAN İZİNLİ ARAMA:
05.11.2006
tarihinde bir ihbar üzerine DTP Bağcılar ilçe binasında gerçekleştirilen
aramada teröristbaşı Öcalan ve terör örgütü elemanlarının resimlerinin asılı
olduğu, çok sayıda yasak yayın bulunduğu, terör suçlarından aranılan şahısların
yakalandığı, dolayısıyla parti binasının terör örgütü PKK kampı görevini yerine
getirdiği görülmüş, DTP yöneticileri Lütfi Dağ, Mikail Varhan, Hüseyin Şahin,
Cihan Gündüz ve Mehmet Sait Şaşmaz haklarında terör örgütü üyesi olmak suçundan
açılan kamu davası halen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/391 esas
sırasında kayıtlı dosya üzerinden devam etmektedir.
106-
DTP KADIN MECLİSİ TEMSİLCİLERİNİN YAPTIKLARI BASIN AÇIKLAMASINDA TERÖR ÖRGÜTÜ
VE ELEBAŞINI ÖVME EYLEMLERİ:
24.11.2006
tarihinde DTP üyeleri Sara Aktaş, Sebahat Tuncel (DTP Milletvekili), Yıldız
Aktaş, Selma Söker, Zahide Besi, Selma Irmak, Aynur Coşkun, Sibel Öz, Zeynep
Karaman, Pelgüzar Kaygısız, Çimen Işık, Türkan Yüksel ve Ayfer Ekin tarafından
Ankara'da yapılan basın açıklamasında yer alan ibareler itibariyle oluşan terör
örgütü ve elebaşının propagandasını yapmak suçu nedeniyle açılan kamu davası halen
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/85 esas sayılı dosyası üzerinden devam
etmektedir.
107-
BUCA DTP GENÇLİK MECLİSİ ADINA TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
27.05.2007
tarihinde DTP Buca ilçe teşkilatı önünde Yusuf Koçaklı tarafından okunan ' DTP
Buca Gençlik Meclisi' imzalı basın bildirisinde terör örgütü PKK ve onun
elebaşı Öcalan'ı övücü nitelikteki ifadeler nedeniyle örgüt propagandası
yapmak, suç ve suçluyu övmek suçlarından açılan kamu davası halen İzmir 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/309 esas sırasında kayıtlı kamu davası üzerinden
devam etmektedir.
108-
DTP AĞRI İL ÖRGÜTÜNÜN ORGANİZE ETTİĞİ İZİNSİZ GÖSTERİDE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN
PROPAGANDASININ YAPILMASI:
21.03.2007
tarihinde DTP Ağrı il teşkilatı tarafından organize edilen izinli gösteri sırasında
yapılan konuşmaların içeriği, atılan yasa dışı sloganlarla gösteri yine terör
örgütünü övme niteliğini kazanmıştır. Olay nedeniyle DTP yöneticileri Murat
Öztürk, Hazal Aras ve Murat Daş haklarında terör örgütünün propagandasını
yapmak suçundan açılan kamu davası halen Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
2007/156 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
109-
DTP MYK ÜYESİ MEDENİ KIRCI'NIN ÖRGÜT PROPAGANDASI YAPMASI:
21.03.2007
tarihinde DTP MYK üyesi Medeni Kırıcı Bingöl ilinde yaptığı konuşmada terör
örgütü ve elebaşını övücü beyanlarda bulunması nedeniyle hakkında açılan
soruşturma devam etmektedir.
110-
DTP İSKENDERUN İLÇE BAŞKANININ VE YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ
KONUŞMALARI:
21.03.2007
tarihinde İskenderun ilçesinde düzenlenen gösteride konuşan DTP ilçe başkanı
Mehmet Salih Koca ve ilçe yöneticisi Mahmut Aydıncı'nın bölücü örgütü övücü
beyanlarda bulunduklarının anlaşılması nedeniyle haklarında suç ve suçluyu
övmek suçlarından açılan kamu davası halen İskenderun 1. Sulh Ceza Mahkemesinin
2007/438 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
111-
DTP SULTANBEYLİ İLÇE TEŞKİLATININ ORGANİZE ETTİĞİ İZİNSİZ GÖSTERİ VE İLÇE
BİNASINDA YAPILAN ARAMA:
11.03.2007
tarihinde izinsiz olarak organize edilen terör örgütü ve elebaşı lehine yapılan
gösteri sırasında molotof kokteyli atma gibi şiddet eylemleri
gerçekleştirilmiştir. Görüntü kayıtlarının incelenmesinde topluluğu DTP
yöneticilerinin yönlendirdiğinin belirlenmesi karşısında DTP Sultanbeyli ilçe
teşkilatında yapılan izinli aramada '9 Ekim senaryosunu nefretle kınıyoruz-Kürt
sorununda çözüm gücü Öcalan'dır, derhal diyalog kurulsun' şeklinde ifade içeren
pankart, yasa dışı yayınlar ele geçirilmiştir. Olayla ilgili olarak DTP
Sultanbeyli ilçe başkanı Ahmet Narım'ın da aralarında bulunduğu kişiler
hakkında başlatılan soruşturma devam etmektedir.
112-
DTP KARAYAZI TEŞKİLATINCA GERÇEKLEŞTİRİLEN AÇIK HAVA TOPLANTISININ ÖRGÜTÜ ÖVME
MİTİNGİNE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
22.03.2007
tarihinde Karayazı ilçesinde gerçekleştirilen izinli gösteri terör örgütü
mitingine dönüştürülmüş, konuşmacı olan DTP Karayazı ilçe başkanı Fuat Arslan,
Karaçoban ilçe başkanı Mehmet Tilki, Erzurum il başkanı Bedri Fırat ve Parti
Meclisi üyesi Cemal Coşgun yaptıkları konuşmalarda 'Önderliğimiz gün be gün
sistematik bir biçimde zehirlenmektedir' gibi ve benzeri ibarelerle terör
örgütünü ve elebaşını övücü beyanlarda bulunmaları nedeniyle olayla ilgili
başlatılan soruşturma devam etmektedir.
113-
DTP PARTİ MECLİSİ ÜYESİ LEYLA ZANA'NIN BÖLÜCÜ NİTELİKTEKİ KONUŞMASI:
DTP
PM üyesi eski DEP milletvekili Leyla Zana 19.07.2007 günü Bingöl ilinde DTP
destekli bağımsız milletvekili adayı Mehmet Nuri Özmen'in seçim mitinginde
yaptığı 'Bana Diyarbakır'lı diyorlar, ben Diyarbakır'lı değil, Kürdistanlıyım.
Buralara Doğu, Güneydoğu diyorlar. Buralar Doğu, Güneydoğu değil Kürdistandır.
Bizlere bölücü diyorlar, aslında bu topraklar bizim' ifadeleriyle yaptığı
konuşmanın bölücü terör örgütünün amaçları doğrultusunda yapıldığına kuşku
bulunmamaktadır. İlgilinin daha önce de benzer eylemleri nedeniyle mahkumiyetleri
bulunduğu, terör örgütüne yakınlığı hatırlandığında toplumu birbirine karşı
kışkırtma görevini üstlendiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Olayla ilgili
soruşturma halen devam etmektedir.
114-
DTP PARTİ MECLİSİ ÜYESİ LEYLA ZANA'NIN DİYARBAKIR'DA YAPTIĞI BÖLÜCÜ VE TERÖR
ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ NİTELİKTEKİ KONUŞMASI:
18.07.2007
tarihinde Diyarbakır ilinde düzenlenen DTP destekli bağımsız milletvekili
adayların seçim mitinginde konuşan DTP PM üyesi eski DEP milletvekili Leyla
Zana çok açık biçimde terör örgütü PKK ve elebaşı Öcalan'ı övmüş, lehlerine
slogan atılmasını sağlamıştır. Önderimiz İmralı'da sözlerini sarfeden Leyla
Zana hakkında açılan soruşturma halen devam etmektedir.
115-
DTP MİLLETVEKİLİ AYSEL TUĞLUK'UN TERÖRİSTBAŞINI ÖVMESİ:
DTP
genel başkan yardımcısı ve Milletvekili olan Aysel Tuğluk'un 17.07.2007
tarihinde yaptığı basın açıklamasında 'Öcalan için sayın ifadesini kullanmaya
devam edeceğiz','PKK ve Öcalan Kürt sorunundan bağımsız düşünülemez' şeklindeki
sözleri nedeniyle suç ve suçluyu övme ve terör örgütünün propagandasını yapmak
suçlarından açılan soruşturma halen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde
devam etmekte olup, ilgilinin milletvekili olması nedeniyle yasama
dokunulmazlığının kaldırılması talebinin sonucu beklenmektedir.
116-
DTP ÜYELERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ VE ELEBAŞINI ÖVME EYLEMLERİ:
DTP
üyesi olduklarını beyan eden Hediye Tekin ve Nazime Ceren Salmanoğlu08.03.2007
tarihinde yaptıkları konuşmalarda açıkça terör örgütü ve elebaşı Öcalan'ı övücü
beyanlarda bulunmaları sebebiyle haklarında suç ve suçluyu övme ve terör
örgütünün propagandasını yapmak suçlarından açılan kamu davası halen İzmir 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/311 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
117-
DTP'Lİ BELEDİYE BAŞKANININ SÖZDE KÜRDİSTAN ŞEKLİNDE HAVUZ YAPTIRMASI:
23.02.2007
ve öncesi tarihlerde yapımı devam eden Diyarbakır Kayapınar BELEDİYEsine ait
havuzun şekli projesinde elips şeklinde tasarlandığı halde daha sonra DTP'li
BELEDİYE başkanı Zülküf Karatekin ve elemanları tarafından şekil değiştirilip,
bir kağıda kurşun kalemle çizilmek suretiyle müteahhitten yapımı istenildiği,
çizilen şeklin terör örgütü PKK tarafından sözde büyük kürdistan olarak
tanımlanan sınırlarla birebir uyumlu olduğunun anlaşılması karşısında ilgililer
hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan açılan kamu davası halen
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/277 esas sırasında kayıtlı kamu
davası üzerinden devam etmektedir.
118-
DTP MİLLETVEKİLİ SEBAHAT TUNCEL'İN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
08.09.2007
tarihinde Batman ilinde BELEDİYE tarafından düzenlenen festivalde konuşan DTP
Milletvekili Sebahat Tuncel ' Bize denildi ki; çocuklarınızı terörist ilan
edin, sizi farklılıklarınızla kabul edeceğiz, hiçbir Kürt halkı, hiçbir Kürt
ferdi bunu kabul etmez' şeklinde sözlerle terör örgütü PKK'yı açıkça övmüştür.
İlgilinin PKK terör örgütü üyesi olma suçundan yargılamasının devam ettiği
dikkate alındığında sarfettiği bu sözlerin aslında kendisi açısından
yadırganacak sözler olmadığı anlaşılacaktır. Ancak yadırganması gereken; şiddeti
öngörmeden, hukuk platformunda demokratik mücadele yapması öngörülen siyasi
parti bünyesinde terör örgütü üyeliğinden yargılanan ve halen de terör örgütünü
savunan ve hatta bunu kendisine görev edindiği anlaşılan kişilerin
bulunmasıdır. Ulusal ve uluslararası düzenlemelerde siyasi partilerin çalışma
ilkelerini belirleyen kurallar ve evrensel demokrasi ilkeleri açısından üzüntü
verici bu durum, Demokratik Toplum Partisi'nin siyasi parti olarak
çalışmalarının temelinde terör örgütünün dolayısıyla şiddetin yer aldığının
açıkça kanıtıdır. Sebahat Tuncel hakkındaki soruşturma halen devam
etmektedir.
119-
DTP MİLLETVEKİLİ VE ESKİ GENEL BAŞKANI AHMET TÜRK'ÜN TERÖR ÖRGÜTÜ İLE İLGİLİ
AÇIKLAMASI:
22
Temmuz 2007 seçimlerine DTP destekli bağımsız aday olarak giren ve milletvekili
seçilen partinin eski Genel Başkanı ve DTP milletvekili Ahmet Türk, 04.08.2007
tarihinde TBMM'de yeminler yapılırken Meclis bahçesinde NTV isimli televizyon
kanalına verdiği röportaj sırasında 'Bize PKK'yı kınayın diyorlar. Kınarsak
etkimiz kalmaz' şeklinde beyanda bulunmuştur. Yukarıda belirtilen olaylarda da
görülebileceği gibi DTP yönetici ve üyelerinin hemen hemen tamamında görülen
terör örgütüne yaklaşım aynıdır.Tüm dünyanın terör örgütü olarak kabul ettiği,
ülkemizde otuzbini aşkın insanımızın hayatına mal olan PKK'yı sadece ve sadece kınayamamak
kınarsa etkilerinin kalmayacağını beyan etmek dahi DTP'nin söz konusu
örgütten izinsiz hiçbir eylemde bulunamayacağının, kendilerinin varlık sebebi
olarak örgütü gördüklerinin kanıtıdır.
Söz
konusu televizyon programında sarfedilen sözlerle ilgili Ahmet Türk hakkında
başlatılan soruşturma halen devam etmektedir.
120-
DTP VAN İL YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜ PROPAGANDASI YAPMASI:
16.04.2007
tarihinde DTP Van il yöneticisi Mehmet Veysi Dilekçi yaptığı basın
açıklamasında 'PKK bu ülkenin gerçeğidir. Bunu kabul etmek zorundayız. Bizim
PKK ile organik değil duygusal bağımız var''PKK'nın militanları da bu ülkenin
evlatlarıdır. Devlette bunun için çözüm geliştirmek zorundadır''.Öte yandan
hükümetin PKK'nın yaptığı ateşkese ve barış çağrısına cevap vermesini
istiyoruz' şeklindeki sözleri nedeniyle terör örgütünü övme suçundan açılan
kamu davası halen Van Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
121-
DTP ŞIRNAK İL ÖRGÜTÜ TARAFINDAN DÜZENLENEN AÇIK HAVA TOPLANTISININ TERÖR
ÖRGÜTÜNÜ ÖVEN MİTİNG HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
21.03.2007
tarihinde DTP Şırnak il örgütü tarafından gerçekleştirilen toplantıda yapılan
konuşmalarda DTP il başkanı İzzet Belge 'doktorlardan bir açıklama gelmeden,
bizim liderimizi sapasağlam görmeden bu gerginlikler devam edecek. Ama Türkiye
bunu yapmıyor, Apo zehirlenmedi öyle bir şey yok, sapasağlamdır ama biz buna
inanmıyoruz. Biz Türkiye'ye sesleniyoruz sağlam bir doktor heyetini İmralı'ya
gönderin onlardan açıklama duyalım biz de rahatlıyalım. İşte biz o zaman sakin
olabiliriz.', DTP kurucu üyelerinden Selma Söker'de konuşmasında Öcalan'a
övgüler düzdükten sonra ' sayın Öcalan son görüşmesinde botan halkına
selamlarını iletmiştir. Biz de buradan kendisine özgürlük çığlığımızı
ulaştıralım' şeklinde beyanlarda bulunmuş, gösteri sırasında terör örgütü PKK
ve elebaşı Öcalan lehine yoğun biçimde sloganlar atılmış, sözde bayraklar
alanda dolaştırılmıştır. Söz konusu olayla ilgili soruşturma devam etmektedir.
122-
DTP TUNCELİ İL BAŞKANININ TERÖRİST BAŞI ÖCALAN'I ÖVMESİ:
18.03.2006
tarihinde DTP Tunceli il örgütünün düzenlediği, atılan sloganlarla örgüt
mitingine çevrilen açık hava toplantısında partinin il başkanı olan Özgür
Söylemez yaptığı konuşmada 'sayın Öcalan'a uygulanan ağır tecrit
polıitikalarını doğru bulmuyoruz' şeklinde sözlerle suç ve suçluyu övme suçunu
işlediği anlaşıldığından hakkında açılan kamu davasının Tunceli Sulh Ceza
Mahkemesinin 2006/103 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılaması sonucu
TCY.nın 215. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir.
123-
DTP MYK ÜYESİ MEHMET ZEKİ DOĞRUL'UN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BEYANI:
05.05.2007
tarihine DTP Bingöl il teşkilatının olağan kongresinde konuşan partinin MYK
üyesi Mehmet Zeki Doğrul'un 'sayın Öcalan' diye başlayan ve örgüt liderini
övücü sözlerin yer aldığı konuşmasında suç ve suçluyu övme suçunu işlediği
anlaşıldığından TCY.nın 215. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle
açılan kamu davasın halen Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi nezdinde devam etmektedir.
124-
DTP SİLOPİ İLÇE TEŞKİLATININ DÜZENLEDİĞİ YASA DIŞI GÖSTERİ:
24.04.2007
tarihinde DTP Silopi ilçe başkanı ve yöneticileri olan Haci Üzen, Sabriye
Burumtekin ve Fatma Gündüz tarafından düzenlenen izinsiz gösteri sırasında
'Dişe diş kana kan seninleyiz Öcalan', 'Öcalan'sız dünyayı başınıza yıkarız',
'biji serk Apo' gibi yasa dışı sloganların atıldığı, Fatma Gündüz tarafından
okunan Öcalan'ı övücü nitelikteki basın açıklaması ve gösterinin terör örgütü
gösterisine dönüştürüldüğünün anlaşılması karşısında ilgilileri hakkında 2911
sayılı yasanın 28/1. maddesi gereğince cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu
davası halenSilopi 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/666 esas sırasında kayıtlı
dosyası üzerinden devam etmektedir.
125-
DTP'NİN YASADIŞI EYLEMLERDE YAŞI KÜÇÜK KİŞİLERİ KULLANMASI:
19.03.2006
tarihinde Antalya ili Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu'nda DTP tarafından izinli
olarak düzenlenen açık hava gösterisi sırasında elde edilen görüntüler üzerinde
ve alanda kolluk kuvvetlerinin yaptıkları tesbitler sonucu terör örgütü PKK'yı
simgeleyen sözde bayrakları taşıyan, üzerlerinde beyaz penye üzerine yazı ile '
Öcalan irademizdir' yazdırılmış ve özel olarak yaptırılmış tişörtleri giyen1990
doğumlu Ayten Dursun, 1989 doğumlu Hüsna Adam ve 1989 doğumlu Hülya Kılıç
yakalanmışlardır. Haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
açılan kamu davasında İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/348 esas sayılı
dosyası üzerinden yapılan yargılamaları sonucu adı geçenlerin TCY.nın 314/2.
maddesi delaletiyle 220/8. maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar
verilmiştir. Sanıklar söz konusu yargılamaları sırasında verdikleri
ifadelerinde üzerlerine giydikleri tişörtleri ve salladıkları örgüt
bayraklarını olaydan 3-4 gün önce evlerine gelen ve DTP'den geldiklerini
söyleyen kişilerin kendilerine verdiğini ve giymelerini istediklerini beyan
etmişlerdir. Aynı olayda yargılanıp, işlediği fiilin hukuki anlam ve
sonuçlarını algılayamadığı yönünde uzman hekim kurulu raporu bulunması nedeniyle
atılı suçtan ceza tertibine yer olmadığına karar verilen 1992 doğumlu Dilan
Taş'ta aynı şekilde beyanda bulunmuştur. Söz konusu yargılama dosyasındaki
bilgilerden açıkça anlaşılabileceği gibi Demokratik Toplum Partisi terör
örgütünü övme, yüceltme eylemlerinde çocukları dahi kullanmıştır. Yasa dışı
gösteride küçük çocukların kullanılmasının siyasi partinin amaçlarına ulaşmada
kullanması gereken demokratik araçlardan birisi olamadığı
tartışmasızdır.
126-
DTP ÜYELERİNİN YASA DIŞI SLOGAN ATTIKLARI ŞİDDET İÇERİKLİ GÖSTERİ:
24.11.2006
tarihinde Malatya DTP üyeleri Mehmet Emin Yanardağ ve Bayram Bozan'ın da
içlerinde bulunduğu bir grup tarafından gerçekleştirilen yasa dışı gösteride
terör örgütü ve elebaşının sloganlarla propagandasının yapıldığının belirlenmesi
karşısında haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan
kamu davası halen Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/116 esas sayılı
dosyası üzerinden devam etmektedir.
127-
EYLEM YAPMAK İÇİN İSTANBUL'A GELEN TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİNİN DTP İL BİNASINDA
KARŞILANIP, LOJİSTİK DESTEK SAĞLANMASI:
16.09.2006
tarihinde İstanbul ilinde yakalanan PKK terör örgütü üyesi Müslüm Karadağ
ifadesinde PKK terör örgütüne katılışını, örgütün kırsal alanında eğitim
gördüğünü detaylı olarak anlatmış, ifadesinde devamla 2006 yılında eylem
için İstanbul'a geldiğini, burada İstanbul DTP il binasında tanıştığı Lezgin
isimli şahsın barınma konusunda kendisine yardımcı olduğunu, DTP il
teşkilatında bulunan 'yurtsever' tabir edilen ailelere kendisini teslim ederek
barınma konusunda yardımcı olduğunu, bu kapsamda İstanbul'un muhtelif
yerlerinde çeşitli şahıslara ait evlerde kaldığını, gündüzleri ise DTP il
binasına götürüldüğünü beyan etmiştir. Söz konusu olayla ilgili olarak
Müslüm Karadağ hakkında terör örgütü üyesi olmak suçundan açılan kamu davası
halen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006&250 esas sayılı dosyası
üzerinden devam etmektedir.
128-
KIZILTEPE İLÇESİNDE DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN ŞİDDET EYLEMLERİ VE PARTİ İL
BİNASINDA YAPILAN ARAMA SONUCU ELE GEÇEN SUÇ UNSURLARI:
02.04.2006
tarihinde 14 teröristin öldürülmesini protesto amaçlı olarak DTP tarafından
düzenlenen basın açıklamasının şiddet eylemlerine dönüştüğü, parti binasından
taş atılması ve bir polis memurunun tabancasının gasp edilip, güvenlik kuvvetlerinin
üzerine ateş açılması üzerine merciinden izin alınarak girilen DTP Kızıltepe
ilçe binasında yapılan aramada; 'BİZLER TÜRKİYELİYİZ AMA KÜRDÜZ ÖNDERİMİZ
ABDULLAH ÖCALANDIR', 'KÜRT HALKINA UZANAN ELLER KIRILSIN', 'KÜRT HALKI
ÖZGÜRLEŞİNCEYE KADAR DİRENECEK' gibi terör örgütü ve elebaşını övüp, sahiplenen
hazır pankartların, bol miktarda asılı Öcalan ve terör örgütü elemanlarının
resimlerinin bulunduğu tesbit edilmiştir. Olaylara fiilen katılan ve yaptıkları
açıklama ve hareketlerle olayları başlatan DTP Mardin il yöneticileri Ferhan
Türk, Cebrail Sayar, Osman Akkoyun, Ahmet Temel, Süleyman Ökmen ve Gülser
Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu kişiler hakkında terör örgütüne üye olma
suçundan açılan kamu davası halen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/159
esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
129-
DTP MİLLETVEKİLİ AHMET TÜRK'ÜN TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'YA TEŞEKKÜR ETMESİ:
DTP
Genel Başkanı Ahmet Türk'ün 06.11.2006 tarihinde Manisa'da yaptığı konuşma
sırasında PKK'ya gerçekleştirdiği sözde ateşkesle ilgili teşekkür ettiği
iddiası ile ilgili olarak kendisine soru yönelten Batman Çağdaş Gazetesi
muhabirlerine olayı doğrulayan beyanda bulunduğu iddiası ile hakkında açılan
soruşturma Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
130-
DTP MİLLETVEKİLLERİ AYSEL TUĞLUK VE AYLA AKAT ATA'NIN TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ
SUÇUNDAN YARGILANMALARI:
Terör
örgütü PKK'nın kurucusu ve elebaşı Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp,
ülkemize getirilmesinden sonra gerçekleşen yargılama süreci sonrasında mahkum
olduğu cezası İmralı Cezaevinde infaz edilmektedir. Yasalar gereğince
avukatlarıyla görüşme olanağı tanınan teröristbaşının avukatları yasal
haklarını kötüye kullanarak teröristbaşının terör örgütünü ve kurdurduğu siyasi
partileri (geçmişte DEHAP, şimdi ise DTP) yönetmesine olanak sağlayan
talimatlarını her görüşme sonrası 'GÖRÜŞME NOTLARI' adı altında terör örgütüne
yakınlığı ile bilinen internet sitelerinde yayınlanmasını sağlamışlardır. Bu
açıdan bakıldığında elebaşına yakınlıklarından ve sadakatlerinden kuşku
duyulmayacak avukatlarından bazılarının DTP destekli bağımsız aday olarak
milletvekili seçimlerine katılmaları ve hatta milletvekili seçilmeleri
beklenen sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim teröristbaşının bu süreçte
avukatlığını yapan Aysel Tuğluk ve Ayla Akat Ata 22 Temmuz 2007 tarihinde
yapılan seçimler sonucu milletvekili seçilmişler ve derhal Öcalan'ın talimatı
ile kurulun Demokratik Toplum Partisi'ne katılmışlardır. İlgililer hakkında
teröristbaşının talimatlarını gerekli gördükleri yerlere iletmeleri nedeniyle
açılan soruşturma sonucu eylemlerinin çok sayıda olması nedeniyle örgüt
propagandası niteliğini aşıp, örgüt üyeliği vasfına ulaştığı anlaşıldığından
terör örgütüne üye olmak suçundan haklarında açılan kamu davaları
birleştirilerek halen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/358 esas sayılı
dosyası üzerinden devam etmektedir.
131-
DTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SELMA IRMAK'IN TERÖRİSTBAŞINI ÖVÜCÜ BASIN
AÇIKLAMASI:
DTP
Genel Başkan yardımcısı Selma Irmak 05.10.2007 tarihinde Ankara'da yaptığı
basın açıklamasında terör örgütü PKK'nın elebaşı Öcalan'ı övücü beyanlarda
bulunması nedeniyle hakkında suç ve suçluyu övmek suçundan başlatılan
soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
132-
DEMOKRATİK TOPLUM PARTİLİ BELEDİYE BAŞKANLARININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YAYIN ORGANI
ROJ İSİMLİ TELEVİZYON KANALININ KAPATILMASINI ÖNLEMEK İÇİN DANİMARKA
BAŞBAKANINA MEKTUP YAZMALARI:
Daha
önce Avrupa çıkışlı yayın yapan ve bu yayını ilgili ülkeler nezdinde
Devletimizin 'terör örgütünün sözcüsü gibi yayın yaptığı gerekçesi ile' yaptığı
girişimler sonucu bu durumun sabit olduğunun ilgili ülkelerce de anlaşılmasıyla
kapatılmasına karar verilen MED TV, daha sonra kurulup aynı akıbete uğrayan
MEDYA TV adlı televizyon kanallarının devamı niteliğinde, aynı kadrolar
tarafından kurulan ROJ TV, halen Avrupa çıkışlı olarak yayınına devam
etmektedir. Bu yayının kaldırılmasına ilişkin girişimlerde bulunulması
karşısında etkili propaganda vasıtasını kaybetmekten korkan terör örgütüne
paralel olarak DTP yöneticileri de yayının 'durdurulmaması' için girişimlerde
bulunmuş, bu anlamda çeşitli etkinliklerin yanı sıra DTP'li 56 BELEDİYE başkanı
imzası ile yayının yapıldığı Danimarka Başbakanına bir mektup gönderilmiş,
parti mitinglerinde konuşan tüm yöneticiler söz konusu yayını savunan
beyanlarda bulunmuşlardır. Halen söz konusu televizyon kanalının başında
bulunan Abdullah Hicab adlıkişinin PKK üst yönetiminde de yer alması ve örgüt
tarafından bu işle görevlendirilmesi, terörist başı Öcalan'ın avukat görüşmelerinde
( örneğin 12.Mayıs 2004 tarihli avukat görüşmesindeki beyanları) söz konusu
kanalın yapısını ortaya koymaktadır. Terör örgütünün sözcülüğünü yaptığından
kuşku bulunmayan, bu nedenle Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlarının
engellenmesi amacıyla yayının yapıldığı Danimarka ülkesi nezdinde başlatılan
girişimler karşısında DTP'li BELEDİYE başkanları tarafından Danimarka
Başbakanına yazılan ve ROJ TV'nin kapatılmaması talebini içeren mektup
nedeniyle mektuba imza koyan Osman Baydemir, Fırat Anlı, Abdullah Demirbaş,
Yurdusev Özsökmenler, Zülküf Karatekin, Mehmet Salih Yıldız, Hüseyin Kalkan,
Metin Tekçe, Gülcihan Şimşek, Muzaffer Yöndemli, Songül Erol Abdil, Cihan
Sincar, Mehmet Nasır Aras, Demir Çelik, Ali Yıldız, Memet Tahir Kahramaner,
Seyfettin Aydın, Mulla Şimşek, Abdülkerim Adam, Nusret Aras, Fahrettin Astan,
Mehmet Selim Demir, Mehmet Tanhan, Mukaddes Kubilay, Fikret Kaya, Kutbettin
Taşkıran, Aydın Budak, Hurşit Tekin, Şeyhmus Bayhan, Faik Dursun, Şükran Aydın,
Ramazan Kapar, Nadir Bingöl, Hüseyin Öğretmen, Murat Ceylan, Abdullah Akengin,
Esat Üner, Osman Keser, Leyla Güven, Etem Şahin, Süleyman Anık, Resul Sadak,
Hasan Karakaya, Nuran Atlı, Zeyniye Öner, Emrullah Cin, Muhsun Kunur, Burhan
Kurhan, Seyfettin Alkum, Hurşit Alptekin, Mehmet Kaya, Orhan Özer, Ahmet Ertak,
Abdulkadir Ağaoğlu, Ayhan Erkmen ve İsmail Arslan haklarında silahlı örgüte
bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan açılan kamu davası halen Diyarbakır
5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/205 esas sayılı dosyası üzerinden devam
etmektedir.
133-
DTP MİLLETVEKİLLERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜ TARAFINDAN KAÇIRILAN SEKİZ ASKERİN GERİ
ALINMASINI ÖRGÜT PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRMESİ:
21
Ekim 2007 tarihinde terör örgütü tarafından kaçırılan sekiz askerin geri
alınması olayı DTP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman
Özçelik tarafından tam bir örgüt propagandasına dönüştürülmüştür. Roj TV gibi
örgütün yayın organlarında olaydan sonra askerlerin teslim edilmeleri için
özellikle ailelerinin DTP'ye yönlendirilmeleri ve nihayetinde üç
milletvekilinin Kuzey Irak'a giderek terör örgütü elebaşının resimleri ve sözde
bayrakları önünde askerleri almalarına ait görüntülerle istenilen propaganda
amacına ulaşılmak istenilmiştir. Terör örgütünün aileleri DTP'ye
yönlendirmesinden de anlaşılacağı gibi söz konusu eylemin propaganda amaçlı
planlandığı çok açık olarak ortaya çıkmıştır. Olayla ilgili olarak Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman
Özçelik haklarında başlatılan soruşturma devam etmektedir.
134-
DTP MİLLETVEKİLİ İBRAHİM BİNİCİ'NİN TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUBUNUN CENAZESİNDE YAPTIĞI
BASIN AÇIKLAMASI:
İran-Irak
sınırında öldürülen terör örgütü PKK mensubu Ayfer Serçe ile ilgili olarak
29.07.2007 tarihinde Viranşehir İlçesinde yasa dışı sloganların atıldığı
örgütün elebaşının posterlerinin açıldığı, sözde bayraklarının sergilendiği
gösteri sırasında basın açılaması yapan DTP Milletvekili İbrahim Binici'nin
'Kürt halkına karşı tüm bu vahşi ve kanlı yönelimler Türk ve İran Devletlerinin
eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri operasyonlarla direk bağlantılı olduğu
bilinmelidir' gibi sözleri nedeniyle işlemiş olduğu halkı kin ve düşmanlığa
tahrik etmek suçu nedeniyle hakkında açılan kamu davası halen Viranşehir Asliye
Ceza Mahkemesinin 2007/39 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
135-
DEHAP'IN DTP'YE KATILIŞ BİLDİRGESİ:
Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik eylemleri odağı olduğu
gerekçesiyle hakkında Anayasa Mahkemesi'ne kapatma davası açılmış olan
Demokratik Halk Partisi (DEHAP) parti meclisi ve il başkanlarının katılımıyla
16 Ağustos 2005 tarihinde ' Demokratik Toplum Hareketi'ne katılım' adı altında
gerçekleştirdikleri toplantının sonuç bildirgesinde DEHAP'ın ''ciddi bir
tecritle iç içe yaşatılan sayın Abdullah Öcalan'ın sorunun çözümünde muhatap
olma bakış açısının kabulünde rolünü oynamaya çalıştığı'.' beyanla, bundan
sonra yola Demokratik Toplum Hareketi (daha sonra DTP olarak partileşen oluşum)
bünyesinde devam edeceklerini deklare etmeleri nedeniyle Tuncer Bakırhan, ve
diğer ilgililer hakkında suç ve suçluyu övme suçundan açılan kamu davası halen
Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/265 esas sayılı dosyası üzerinden devam
etmektedir. Hakkında açılan kapatma davası dikkate alındığında DEHAP'ın
üstlendiği görevi belirterek, aynı yönde çalışmak için DTP'ye katılması, davalı
partinin asıl amacının terör örgütü ve liderinin savunulması olduğunu açıkça
kanıtlamaktadır.
136-
DTP ANKARA İL YÖNETİCİSİNİN YASADIŞI GÖSTERİLERİ ORGANİZE ETMESİ:
11
Eylül 2007 tarihinde Ankara TED Koleji çok katlı otoparkında ele geçen
düzenekli patlayıcı yüklü Mercedes Vito marka araçla ilgili yapılan soruşturma
sırasında ulaşılan zanlı Alpaslan Özkan ifadelerinde Ankara'da üniversitelerde
okuyan öğrencilere PKK propagandası yapılarak örgüte eleman kazandırılması
amacıyla kurulan Gençlik Kültür Merkezi (GKM)'nin DTP Ankara il yönetiminde
görevli Fevzi Kara isimli şahsa ait olduğunu, yine DTP Ankara il yönetiminde
görevli Taylan Gürel isimli şahsın sürekli GKM'ne gelip gittiğini, terör
örgütünün yayın organlarında verilen örgüt ve elebaşısı Abdullah Öcalan lehine
yasa dışı eylem talimatlarının gereğini yapmak üzere Ankara DTP il yönetimince
alınan kararların bu şahıslar tarafından duyurulup, eylemlerin organize
edildiğini beyan etmiştir. Olayla ilgili soruşturma halen Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
137-
DTP MİLLETVEKİLLERİ FATMA KURTULAN VE SEVAHİR BAYINDIR'IN TERÖR ÖRGÜTÜ
KAMPLARINDA EĞİTİM ALMASI:
Terör
örgütü içerisinde faaliyette bulunduktan sonra ayrılan Dicle kod S.S. isimli
şahıs daha sonra verdiği ifadelerinde; örgüt içerisinde faaliyet gösterdiği
sırada HADEP-DEHAP parti teşkilatından bir çok insanın örgütün kamplarına
gelerek siyasi eğitim aldıktan sonra tekrar Türkiye'ye dönerek bu partiler
içerisinde faaliyet gösterdiğini, 2003 yılında (halen DTP milletvekili olan)
Fatma Kurtulan ve Sevahir Bayındır'ın örgüte ait Şehit Harun kampına
geldiklerini, kendilerine üç ay süreyle PJA içerisinde üst düzey sorumlusu
Pelşin kod Gülizar Tural tarafından siyasi eğitim verildiğini, bu süre zarfında
her ikisinin de örgüt kıyafetlerini giydikleri, eğitimin sonunda siyasi
çalışmalarda bulunmak üzere Türkiye'ye döndüklerini beyan ettiği görülmüştür.
Resmi nikahlı eşi Salman Kurtulan'ın halen örgüt içerinde faaliyet gösterdiği
anlaşılan Fatma Kurtulan ve Sevahir Bayındır haklarında olayla ilgili
soruşturmaya devam edilmektedir.
138-
DTP'Lİ ŞIRNAK BELEDİYE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ AÇIKLAMASI:
07
Eylül 2007 tarihinde DTP'li Şırnak BELEDİYE başkanı Ahmet Ertak'ın Şırnak'ta
Fransız haber ajansı 'France 24' kanalına verdiği görüntülü röportaj sırasında
' 'PKK Kürt halkını destekliyor. Bizde PKK'yı destekliyoruz. PKK'yı desteklemek
lazım'' şeklinde beyanlarda bulunduğunun anlaşılması karşısında terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan başlatılan soruşturma Şırnak Cumhuriyet
Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
139-
DTP ÜYESİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMASI, DOĞUBAYAZIT İLÇE BİNASININ
TERÖR ÖRGÜTÜ MERKEZİNE ÇEVRİLMESİ:
21.02.2006
tarihinde kuruluş aşamasındaki DTP Doğubayazıt ilçe binasında yapılan izinli
arama sırasında duvarlarda terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın posterlerinin
asılı olduğu, bina içerisinde ' Ben bir Kürdistanlı olarak, Kürdistan'da sayın
Abdullah Öcalan'ı siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum' içerikli
Türkçe ve Kürtçe matbu dilekçelerin bulunduğu belirlenmiştir. Partinin kuruluş
çalışmalarını yapan ve terör örgütü üyeliği suçundan mahkum olduğu önceki
cezasını çektikten sonra cezaevinden 01.11.2004 tarihinde tahliye edilen Ahmet
Özbay hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan kamu
davasının yapılan yargılaması sonucu Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
30.05.2006 gün ve 2006/55-76 sayılı kararı ile 3713 sayılı yasanın 7/2. maddesi
gereğince 10 ay hapis ve 416.00 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına
karar verildiği anlaşılmıştır.
140-
DTP ÜYESİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMASI:
DTP
üyesi olduğunu beyan eden Orhan Tunç'un 02.10.2006 ve öncesi tarihlerde Diyadin
İlçesinde terör örgütü PKK'nın propagandasını yapıp, eleman kazandırmaya
çalıştığının anlaşılması karşısında hakkında başlatılan soruşturma Erzurum
Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
141-
DTP'Lİ BELEDİYE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
02.10.2007
tarihinde öldürülen terör örgütü mensubu Mehmet Bayram'ın ailesi tarafından
Adana İlinde kurulan taziye çadırına gelen Yakapınar beldesinin DTP'li BELEDİYE
başkanı Osman Keser'in burada yaptığı konuşma sırasında ''bugün acı günü
yaşıyoruz. Kürdistan halkı bir evladını daha toprağa verdi ve Hamit
arkadaşımızı toprağa verdik. Bu bizim ne ilk şehidimizdir, ne de son şehidimiz
olacaktır'..otuz yıldır silahlarla, operasyonlarla köylerimizi, coğrafyamızı
yok ettiler. Hiçbir sonuç alamadılar ve alamayacaklardır'.' gibi sözlerle
açıkça terör örgütünün propagandasını yapması nedeniyle hakkında başlatılan
soruşturma halen Adana Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde 2007/566 sayılı
soruşturma evrakı üzerinden devam etmektedir.
D-
EYLEMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
07.06.1990
tarihinde SHP'den ayrılan onbir milletvekili tarafından kurulan Halkın Emek
Partisi (HEP) hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 03.07.1992
tarihinde kapatma davası açılınca, 19.10.1992 tarihinde Özgürlük ve Demokrasi
Partisi (ÖZDEP) kurulmuştur. Anayasa Mahkemesi 14.07.1993 tarihinde HEP'in
kapatılmasına karar vermiştir.
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 29.01.2003 tarihinde ÖZDEP'in kapatılması
için dava açılması üzerine 07.05.1993 tarihinde Demokrasi Partisi (DEP)
kurulmuştur. Anayasa Mahkemesi 23.11.1993 tarihinde ÖZDEP'in kapatılmasına
karar vermiştir.
DEP
hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11.05.1994 tarihinde
kapatma davası açılması üzerine bu kez 11.05.1994 tarihinde Halkın Demokrasi
Partisi (HADEP) kurulmuştur.16.06.1994 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından
DEP'in kapatılmasına karar verilmiştir.
29.01.1999
tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından HADEP'in kapatılması için
dava açılmış, bu arada 24.10.1997 tarihinde Demokratik Halk Partisi (DEHAP)
kurulmuş, 13.03.2003 tarihinde de Anayasa Mahkemesi HADEP'in kapatılmasına
karar vermiştir.
DEHAP'ın
kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.03.2003 tarihinde dava
açılmış, 09.11.2005 tarihinde davalı Demokratik Toplum Partisi kurulmuştur.
DEHAP hakkında dava süreci halen devam etmekte olup, bu arada DEHAP 19.11.2005
tarihinde fesih kararı almıştır.
1990
yılından bu yana devam eden ve yukarıda özetlenen süreçten anlaşılacağı gibi
hemen hemen aynı kadrolar tarafından kurulup, devam ettirilen HEP; ÖZDEP, DEP,
HADEP, DEHAP ve şimdi de DTP'nin aynı akıbete uğramaları rastlantı değildir.
Söz konusu partilerin tamamının terör örgütü PKK ile bağlantılı faaliyet
gösterdikleri toplumda inkar edilemeyen bir gerçekliktir. Nitekim davalı parti
DTP'de süreçte görevini yerine getirirken yukarıda bahsedilen olaylarda açıkça
görüleceği gibi tüm eylemlerini terör örgütü güdümünde gerçekleştirmiş, örgütün
ve elebaşısı Abdullah Öcalan'ın savunulmasından başka demokratik anlamda bir
siyasi partiden beklenilebilecek hiçbir girişim veya söylem geliştirmemiş,
deyim yerinde ise kendisini terör örgütü savunmanlığına özgülemiştir.
Terör
örgütüne terör örgütü diyememenin yanında 'kardeşlerimiz', 'tabanımız', muhatap
alınması gereken kurum' gibi ifadeler kullanılmış, parti binaları örgüt
kampları gibi terörist resimleri, sözde örgüt bayrakları ile donatılmış, örgüt
lehine eğitim faaliyetleri yapılan, terör örgütü ve elebaşı lehine yasa dışı
gösterilerin organize edildiği, teröristlerin buluşma noktası haline
getirilmiştir. Öldürülen terör örgütü elemanları 'şehit' olarak tanımlanmış,
ROJ TV gibi örgütün yayın organları birinci derece muhatap alınarak programlarına
partinin her kademesinden kişiler vasıtası ile katılınmış, telefonla canlı
bağlantılar yapılmış, hepsinde de örgüt propagandası içeren, halkı kin ve
düşmanlığa tahrik eden beyanlarda bulunulmuştur. Terör örgütünün yayın organı
olduğu kuşkusuz olan, daha önceki versiyonları MED TV, MEDYA TV gibi televizyon
kanallarının yetkili mercilerin girişimleri üzerine yayın yaptıkları ülkelerce
kapatılması sonrasında kurulan ROJ TV hakkında yine yayın yaptığı ülke nezdinde
yayının engellenmesi girişimlerinde bulunulması üzerine partinin tüm
kademelerinde yer alan görevliler tarafından yoğun bir şekilde söz konusu
kanalın kapatılmaması için kampanya başlatılmıştır. Davalı partinin tüm gösteri
ve toplantıları, hatta olağan kongreleri dahi terör örgütü ve elebaşısı lehine
atılan sloganlar, taşınan pankartlar, resimler, sözde örgüt bayrakları,
sergilenen şiddet görüntüleri ile gerçekleşmiştir.
Parti
mensuplarının eylemleri propaganda boyutlarını aşarak şiddet eylemlerinde görev
almaya, terör örgütü bildirilerini halka dağıtmaya, talimatlara uymayanları
tehdide, adliye binalarına bomba koymaya, terör örgütüne eleman kazandırıp,
kırsala göndermeye, teröristlerin talimatlarını alıp, gereğini yapmaya,
partililerin örgüt kamplarına gidip, toplantılara katılmasına, buralarda eğitim
aldıktan sonra ülkeye dönüp faaliyette bulunmaya, hatta gösterdikleri liyakat
gözetilerek milletvekili olmaya, terör örgütünün ihtiyaçlarını karşılamak için
halktan para toplamaya dönüşmüştür. Davalı partinin eylemlerinin demokratik
hukuk düzeninde olması gereken hiçbir unsuru taşımadığı gibi, olmaması gereken
tüm unsurları taşıdığı tartışmaya yer vermeyecek bir gerçeklik olarak
önümüzdedir.
PKK'lı
teröristlerin yol kesip, 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan milletvekilliği
seçimleri için DTP destekli seçime giren (seçimden sonra DTP'ye katılan
bağımsız adaylara oy verilmesi için propaganda yapması durumun ne derece vahim
olduğunun kanıtıdır.
IV-
KONUYLA İLGİLİ DÜZENLEMELER :
A)
ANAYASA HÜKÜMLERİ
Başlangıç
kısmı :' '.Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının,
Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi
değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin
karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din
duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;'
2.
madde: 'Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,millî dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
Devletidir.'
3.
maddenin 1. fıkrası: 'Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir
bütündür. Dili Türkçedir.'
4.
madde: 'Anayasa'nın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu
hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü
maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.'
14.
maddenin 1. fıkrası: 'Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri,
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına
dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler
biçiminde kullanılamaz.'
14.
maddenin 3. fıkrası: 'Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında
uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.'
66.
maddenin 1. fıkrası: 'Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes
Türktür.'
68.
maddenin 2. 3. ve 4. fıkrası : 'Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır.
Siyasî
partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri
içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasî
partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti
ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine
aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür
diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik
edemez.'
69.
maddenin 6. fıkrası: 'Bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası
hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu
nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin AnayasaMahkemesince
tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller
o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük
kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen
veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti
organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı
haline gelmiş sayılır.'
B )
2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'ndaki Hükümler
4.
madenin 2. fıkrası: Siyasi partilerin kuruluşu, organlarının seçimi, işleyişi,
faaliyetleri ve kararları Anayasada nitelikleri belirtilen demokrasi esaslarına
aykırı olamaz.'
78.
madde: 'Siyasi partiler:
a)
Türkiye Devletinin Cumhuriyet olan şeklini; Anayasa'nın başlangıç kısmında ve 2
nci maddesinde belirtilen esaslarını; Anayasa'nın 3 üncü maddesinde açıklanan
Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, diline, bayrağına,
milli marşına ve başkentine dair hükümlerini; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk
Milletine ait olduğu ve bunun ancak, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre yetkili
organları eliyle kullanılabileceği esasını; Türk Milletine ait olan egemenliğin
kullanılmasının belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı veya
hiçbir kimse veya organın, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamayacağı hükmünü; seçimler ve halkoylamalarının serbest, eşit, gizli,
genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi
altında yapılması esasını değiştirmek;
Türk
Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, dil, ırk, renk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair
herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak;
Amacını
güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda
tahrik ve teşvik edemezler.
b)
Bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat
esaslarına dayanamaz veya adlarını kullanamazlar.
c)
Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini veya zümre
egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi
amaçlayamazlar ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.
'
f)
Anayasa'nın hiçbir hükmünü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye
yörelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlayamazlar.'
80.
madde: 'Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği
ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette
bulunamazlar. '
81.madde:
'Siyasi partiler:
a)
Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk
veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler.
b)
Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek
veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak
millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette
bulunamazlar.
c)
Tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, kongrelerinde, açık veya
kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe'den başka
dil kullanamazlar; Türkçe'den başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar,
plaklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz ve
dağıtamazlar; bu eylem ve işlemlerin başkaları tarafından da yapılmasına
kayıtsız kalamazlar. Ancak, tüzük ve programlarının kanunla yasaklanmış diller
dışındaki yabancı bir dile çevrilmesi mümkündür. '
82.
madde: 'Siyasi partiler, bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya
ırkçılık amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.'
90.
maddenin 1. fıkrası : 'Siyasi partilerin tüzük, program ve faaliyetleri Anayasa
ve bu Kanun hükümlerine aykırı olamaz.'
101/b.
maddesi : 'Anayasa Mahkemesince bir siyasî parti hakkında kapatma kararı;
a)
Bir siyasî partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti
ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine
aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür
diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik
etmesi,
b)
Bir siyasî partinin, Anayasa'nın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı
eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,
Hallerinde
verilir.
Anayasa
Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan hallerde temelli
kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin
almakta olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının yarısından az olmamak
kaydıyla, bu yardımdan kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına, yardımın
tamamı ödenmişse aynı miktarın Hazineye iadesine karar verebilir.'
103/2.
maddesi: 'Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun
bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan
veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği
yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde
işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.'
C)
5237 sayılı TÜRK CEZA Yasası'ndaki Hükümler
Suç
işlemeye tahrik
Madde
214- (1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak, birbirini öldürmeye
tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3)
Tahrik konusu suçların işlenmesi halinde, tahrik eden kişi, bu suçlara
azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.
Suçu
ve suçluyu övme
Madde
215- (1) İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi
alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Halkı
kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
Madde
216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı
özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa
alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir
tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2)
Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge
farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(3)
Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin
kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
Kanunlara
uymamaya tahrik
Madde
217- (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu
barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya
adlî para cezası ile cezalandırılır.
Ortak
hüküm
Madde
218- (1) (Değişik: 29/6/2005 ' 5377/25 md.) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan
suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına
kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla
yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma
Madde
220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya
yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç
bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye
sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2)
Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3)
Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte
birinden yarısına kadar artırılır.
(4)
Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı da cezaya hükmolunur.
(5)
Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan
dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6)
Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye
olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
(7)
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve
isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.
(8)
Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Etkin
pişmanlık
Madde
221- (1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya
başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan
veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler
hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2)
Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine
iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara
bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3)
Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden
yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya
mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında
cezaya hükmolunmaz.
(4)
Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye
olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek
yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt
kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz.
Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan
dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.(1)
(5)
Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli
serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla
kadar uzatılabilir.
(6)
(Ek: 6/12/2006 ' 5560/8 md.) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık
hükümleri birden fazla uygulanmaz.
Hükûmete
karşı suç
Madde
312- (1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs
eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
(2)
Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu
suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyan
Madde
313- (1) Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı bir isyana tahrik
eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan
gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(2)
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı isyanı idare eden kişi,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. İsyana katılan diğer
kişilere altı yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3)
Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların, Devletin savaş halinde olmasının
sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına hükmolunur.
(4)
Bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların işlenmesi sırasında başka suçların
işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya
hükmolunur.
Silâhlı
örgüt
Madde
314- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek
amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir.
(3)
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç
açısından aynen uygulanır.
Silâh
sağlama
Madde
315- (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak
maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya
ülkeye sokmak suretiyle silah temin eden, nakleden veya depolayan kişi, on
yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Suç
için anlaşma
Madde
316- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi
birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi
olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre
üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2)
Amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce
bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez.
D)
3713 sayılı terörle mücadele Yasası'ndaki Hükümler
Terör
örgütleri
Madde
7 ' (Değişik: 29/6/2006-5532/6 md.)
Cebir
ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit
yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek
üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza
Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini
düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.
Terör
örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek
ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun
işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin
günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları
hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da
bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a)
Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde,
kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b)
Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait
amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın
yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu
üniformanın giyilmesi.
İkinci
fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek
kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya
eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların
eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.
V-
EYLEMLERİN TEMELLİ KAPATMA NEDENLERİ OLARAK YASAL ÖLÇÜTLERE GÖRE
DEĞERLENDİRİLMESİ:
Anayasa'da
öngörülen odaklık hali 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 103 ncü
maddesinde; Anayasa'nın 68 nci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin
siyasi partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin
büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca
zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti
organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı
haline gelmiş sayılacağı şeklinde belirlenmiştir.
Davalı
Parti'nin Genel Başkanı düzeyinden başlayıp, genel başkan yardımcıları, merkez
yürütme kurulu üyeleri, il ve ilçe yöneticileri ve son dönemde milletvekilleri
düzeylerinde Kürt kimliğinin tanınması, terör örgütünün elebaşı Abdullah
Öcalan'ın devlet tarafından muhatap alınması ve ölülerini 'şehit' kabul
ettikleri terör örgütü PKK mensubu teröristlerin affedilmesinin sorunların
çözümü için gerekli olduğu yönündeki istikrar gösteren beyanları, geçmişte ve
halen ülke içerisinde gerçekleştirdiği terör eylemleri ile ulusal güvenliği,
kamu güvenliğini, başkalarının hak ve özgürlüklerini tehdit edip, suç ve
kargaşa ortamı yaratmak amacında olan terör örgütünün himaye edilerek yasal
hale getirilmesi talebi mahiyetindedir. Bu durum çok sayıda değişik gazete
yazarı tarafından çeşitli defalar yazılarında açıkça dile getirilmiştir.
Davalı
partinin Büyük Kongresi ve tüm teşkilat kongreleri bölücü terör örgütü ve
elebaşısı lehine sürekli sloganlar atılması, yasa dışı pankartlar açılması,
sözde örgüt bayrakları ve elebaşının posterlerinin teşhir edilmesi suretiyle
bir anlamda PKK- propagandası havasında gerçekleştirilmiştir.
Partinin
simgesel figürü niteliğinde olan genel başkanın siyasi veya hassas konularda
yaptığı açıklamaların kurumlar ve kamu oyu tarafından partinin görüşünü
yansıttığı şeklinde yorumlanacağı bu itibarla partiye isnat edilebileceği
hususu tartışmasızdır. Bu itibarla DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün 'PKK'ya
terörist örgüt diyemeyiz' beyanı ile PKK ve örgütün elebaşını övme nedeniyle
hakkındaki mahkumiyet kararı davalı partinin odaklığı hususunda en önemli
kanıtlardır.
Siyasi
partilerin kendi ilkeleri doğrultusunda Devletin hukuksal, anayasal ve yasal
yapısını değiştirmek için taciz edici, saldırgan, sarsıcı, şok ve rahatsız
edici nitelik taşıyan ifadelerle dahi mücadele edebilmeleri çoğulcu demokrasi
ilkeleri gereğidir. Ancak bu mücadelede hukuka uygun olan demokratik araçlara
dayanılması zorunlu olup, siyasi partiler hedeflerine şiddeti teşvik ederek
değil mevcut yasal sistem içerisinde ulaşmayı amaç edinmeleri gerekmektedir.
Belirtilen
olaylardan açıkça anlaşılabileceği üzere Demokratik Toplum Partisi il, ilçe
hatta belde teşkilat binalarında terör örgütünü simgeleyen bayrakların ve
örgütü elebaşının resimlerinin asıldığı, öldürülen örgüt elemanlarının
resimlerinin 'şehit resimleri' adı altında sergilendiği köşelerin
oluşturulduğu, hemen hepsinde terör örgütünün örgütlenme ve izlenecek yol
haritasına ilişkin bilgilerin yer aldığı yasaklanmış kitap ve diğer belgelerin
yer aldığı bir görünüm arz etmektedir. Terörist başının doğum günleri buralarda
parti yöneticilerinin organizasyonunda kutlanmakta, öldürülen teröristler
anısına anma toplantıları düzenlenmektedir. Terör örgütünü övücü görüntü
kayıtlarının gösterilmek suretiyle açıkça PKK propagandaları yapılmaktadır.
Parti yöneticileri öldürülen PKK elemanları için 'Kürdistan şehidi' ibarelerini
ısrarla kullanmaktadır. Teröristlerin ihtiyaçlarını karşılayacak paranın temini
için fon oluşturan parti yöneticileri bulunmaktadır. Hemen her konuşmalarında
parti yöneticilerinin kullandıkları PKK elemanlarını övücü ve ülkemizin bir
bölgesinin adını 'Kürdistan' olarak gösterme çabalarının asıl amacının halkı
kin ve düşmanlığı sevketme olduğu tartışmasızdır.
Bu
açıdan bakıldığında ise davalı partinin genel başkanı ve diğer birimlerinde
görevli üyeleri tarafından partinin büyük kongresi dahil hemen her ortamda yasa
dışı bölücü terör örgütünü ve elebaşı Abdullah ÖCALAN'ı himaye edip, genel af
çıkarılmaması halinde ülkede yine silahlı eylemlerin olacağı şeklideki
tehditvari söylem üzerine dayandırdıkları siyasal faaliyetlerinin yukarıda
bahsedilen hukuka uygun ve demokratik araçlarla gerçekleştirildiğinden
bahsedilmesi mümkün değildir.
Aslında,
terör örgütü elebaşının cezaevinden verdiği talimatlarla kurulan ve
yönetilenDTP.nin kurucu üyeleri arasında PKK örgüt üyeliği suçundan
mahkumiyetleri bulunan kişilerin bulunması tesadüf değil, parti üzerindeki
örgüt etkinliğinin açık göstergesidir. Nitekim yabancı devlet adamlarınca da
DTP-PKK ilişkisi açık gizli sır olarak tanımlanmakta çeşitli vesilelerle Avrupa
ve Amerikalı devlet adamları tarafından DTP nin terör örgütü ile arasına mesafe
koyması istenmektedir.
Terör
örgütü aleyhine bugüne kadar eleştiri mahiyetinde de olsa bir tek söz
sarfetmeyen davalı partinin yukarıda bahsedilen davranışlarının 'örgütlenme
özgürlüğü' kapsamında değerlendirilmesi düşünülemez. Başka bir deyişle
hedeflerine ulaşmak için mevcut yasal sistem içerisinde demokratik araçlara
dayanması gereken bir siyasi partinin devlete karşı silahlı eylemlerde bulunan
terör örgütünü, elemanlarını, yayın organını ve elebaşını savunmak değil tam
tersine mahkum etmesi gerekmektedir.
Buna
karşılık DTPTüzüğünün 3. maddesinin (c) bendinde mevcut ' Türkiye
Cumhuriyetinin Türkler, Kürtler ve diğer etnik aidiyetler tarafından
kurulduğunu ve kardeşliğin temelinin tarihin derinliklerinde yattığını beyan
eder; halkların geleceğini ve Kürt sorununun çözümünü ortak vatanda özgür
birliktelikte ve Demokratik Cumhuriyette görür.'
(e)
bendinde mevcut 'her kese ayrımsız, anadilinde eğitim ve öğretim hakkının
sağlanması'
şeklinde,
B-
Parti Programının
I.
Bölümün ' Kürt Sorunu Barışçıl- Demokratik Temelde Çözülecektir' alt başlığının
4,6,7,8,9 ve 11. paragraflarında mevcut
'Partimiz
inkarcı ve ayrılıkçı yaklaşımların sorunları çözmeyeceğini, aksine çözümü daha
da zorlaştıracağına inanmaktadır. Bunun için Kürt ve Türklerin eşit, özgür ve
kardeşçe birliğinin kararlı savunucusu olacaktır.'
'Kürtlerin
varlığını ve kimliğini kabule dayalı, soruna doğru bir bakış açısı ile
demokratik yönetim anlayışının ve insan haklarının gereklerine uygun politika
ve yaklaşımlar uygulamaya konulacaktır.'
'Kürt
varlığı ve kimliği her düzeyde tanınarak, anayasal güvenceye kavuşturulacak,
yasal hak eşitlikleri için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Dil,
kültür hakları yasal güvenceye kavuşturulacak, Radyo, Tv, ve basın üzerinde hiç
bir kısıtlama olmayacaktır. Türkçe radyo, Tv hangi hukuki kurala bağlıysa,
Kürtçe ve diğer dillerdeki yayınlar da aynı prosedüre bağlı olarak faaliyet
yürütecektir. Kültürel faaliyetler içinde aynı hukuki kurallar ve prosedür
işleteceklerdir.
Kürtçe
eğitim ve öğretim dili olarak kullanılacaktır.
Çerçevesi,
ilgili tüm çevreler ve kamuoyuyla birlikte belirlenmek üzere Toplumsal Barış ve
Demokratik Katılım Yasası düzenlenerek,silahlı çatışma dönemi nedeniyle
tutuklanmış bulunanların,yurtdışına çıkmak zorunda kalmış tüm sürgünlerin,ve
silahlı grupların demokratik siyasal yaşama katılmaları sağlanacaktır.
'Demokratik
Yönetim İçin Sivil Toplum Örgütlülüğü' alt başlığının 5. paragrafında
mevcut
'Sivil
toplumun gelişimi için etnik, kültürel, siyasi, ekonomik, sportif faaliyetlere
dayalı yapılara özgür örgütlenme olanakları sağlanacak..'
'Demokratik
Toplum İçin Yeni Bir Anayasa'alt
başlığının 5 ve 6. paragraflarında mevcut
'Tek
ırk, tek dil, tek din, tek kültür, cinsiyetçi roller mantığının yerine
toplumdaki etnik, kültürel ve inançsal farklılıklar kapsanacak şekilde,
'Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı' üst kimliği anayasal olarak
tanımlanacaktır.'
'Kürtler
ve diğer kültürel aidiyetlerin, ülkenin birliği içinde kendilerini
kimlikleriyle özgürce ifade edebilme, kültürlerini geliştirme, ana dillerini
konuşma ve geliştirme, eğitim yapma, görsel, işitsel medya araçlarını kullanma
hakları anayasal güvenceye alınacaktır.'.
III.
Bölümün ' SOSYAL POLİTİKALAR ' , ' Eğitim ' alt başlığının 4,6 ve
7. paragraflarında mevcut
''Her
vatandaşın etnik köken ve dil farklılıkları temelinde özgürce ve eşit
faydalanacağı, ezbercilikten uzak, bireyin yaratıcılığını, yeteneklerini
geliştiren ve yeteneklerine göre yönlendiren, bilimsel nitelikte olacaktır.'
'Anadil
ile eğitim önündeki tüm yasaklar kaldırılacaktır. Anadiller kültürel bir miras
olarak ele alınacak, kullanan toplumun sanat, edebiyat ve eğitimi
geliştirilecek koşullar yaratılacak, anadil eğitimi yönetim şekline göre ele
alınmayacaktır. Yoğun talebin olduğu Kürt dili ile eğitim konuyla ilgili
eğitimcilerin önerileri ışığında ve anadilde eğitimin uygulandığı ülkelerin
tecrübelerinden de faydalanarak bir programa kavuşturulacaktır. İhtiyaç duyulan
bölge, şehir ve mahallelerde Kürtçe anadili ile eğitimin koşulları
sağlanacaktır.'
'İhtiyaç
ve talep kapsamında tüm anadillerin öğretimi çağdaş ve insani bir sorumluluk
olarak ele alınacak ve bu kapsamda değerlendirilecektir. Başta Kürtçe olmak
üzere Türkiye'de kullanılan tüm anadillerde üniversitelerde kürsüler
açılacaktır.'
şeklinde
ve benzeri nitelikte, aynı hususları ifade eden düzenlemelerin gerek ayrı ayrı
gerek bütün halinde değerlendirilmeleri sonucunda;
Ülkede
(uluslararası antlaşmalarda belirlenenlerin dışında) azınlıklar bulunduğu,
varsayılan azınlıkların Anayasa'da yer alması gerektiği, hatta 'ortak vatanda
özgür birliktelikte' tanımlaması ile 2820 sayılı yasanın 81/a bendine aykırı
olarak ve Anayasanın 'devletin tekliği' ilkesinin aksine yapılanmayı öngördüğü,
güdülen amacın devletin üniter yapısını bozarak federal bir yapılanmayı
içerdiği, Türkçe dışında anadilde eğitim ve öğretimi öngörmek suretiyle Türkiye
Devleti'nin dilinin Türkçe ve Türk vatandaşlarına Türkçe'den başka hiçbir dilin
eğitim ve öğretim kurumlarında ana dilleri olarak okutulamayacağı ve
öğretilemeyeceğine dair yukarıda bahsedilen Anayasa ve yasa hükümlerine açıkça
aykırı mahiyette oldukları belirlenmiş, bu itibarla bölücü terör örgütü PKK'nın
temel amaçlarına tamamen uygunluk gösteren bu hususların davalı parti
tarafından tüzük ve programında ısrarla vurgulanmasının davalı partinin asıl
amacının terör örgütünün amaçlarıyla birebir örtüştüğünün kanıtı olarak
değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Terör
örgütünün talimatlarının yayınladığı internet sitelerinde 22 Temmuz 2007
Milletvekili
seçimlerinde DTP'li bağımsız adayların desteklenmesi için açıkça çağrılar (
aslında tehdit) yer almış, yol kesip çok sayıda aracı durduran örgüt mensupları
seçimlerde DTP'nin gösterdiği adaylar dışında kimseye oy verilmemesi ve örgüte
yardım edilmesi için propaganda yapmışlardır. Böylece terör örgütü güdümündeki
DTP'nin demokratik toplum gereklerini yerine getiren, hukuksal platformda
çalışmalarına devam eden bir siyasi parti olduğunun iddiası ve kabulü
iyiniyetle açıklanması mümkün olmayan bir durumdur.
DTP,
Genel Başkanından, çeşitli kademelerindeki yöneticilerine kadar geniş bir
yelpazede, ülkeyi bölmeyi amaçlayan yasa dışı terör örgütünün (PKK)
propagandacısı, yardım ve yatakçısı ve sair efradının kümelendiği bir oluşum
halini almıştır. Belirtilen nitelikteki eylemler yeterli yoğunluğa ulaştığı
gibi, davalı partinin de bu eylemleri kararlılıkla desteklediği tartışmasız bir
hal almıştır. Mevcut odaklık hali nedeniyle oluşan bu durum karşısında,
geleceğe yönelik olası sonuçlar da gözetildiğinde, davalı partinin 'siyasi
parti örgütlenme özgürlüğünden' yararlanarak faaliyette bulunması, toplumda
yaratılmaya çalışılan kin ve düşmanlığın boyutları nazara alındığında son
derece vahim sonuçlar yaratacaktır. 28.10.2007 tarihinde Diyarbakır'da
'Demokratik Toplum Kongresi' adı altında gerçekleştirilen toplantı ve sonuç
bildirisi ile DTP'nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresinin 08.11.2007 tarihinde
yapıldığına ve Genel Başkanlığa Nurettin Demirtaş'ın seçıldiğine dair yazılı ve
görsel basında bilgiler yer almış, davalı parti tarafından Cumhuriyet
Başsavcılığımıza bu konularda henüz belgeler intikal etmemiş olup, geldiğinde
iddianamemize eklenmek üzere gönderilecektir. Ancak; İzmir Devlet Güvenlik
Mahkemesinin 11.10.1995 gün ve 1993/134 esas, 1995/178 sayılı kararı ile terör
örgütü yöneticisi olmak suçu nedeniyle 18 yıl 9 ay ağır hapis cezası ile
cezalandırıldığı, söz konusu mahkumiyetinin 5237 sayılı yasa yönünden İzmir 8.
Ağır Ceza Mahkemesinin 30.06.2005 tarihli kararıyla 5237 sayılı yasanın 314/1.
maddesi gereğince 12 yıl 6 ay hapis cezasına indirilmesi sonucu 01.06.2005
tarihinde şartla tahliye edildiği anlaşılmıştır. (Söz konusu mahkumiyete
ilişkin adli sicil kaydının Cumhuriyet Başsavcılığımıza yeni intikal etmiş
olması nedeniyle ilgili hakkında 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 11.
maddesi gereğince ihracı için ilgili partiye yazı yazılmıştır.) Terör örgütü
yöneticiliği suçundan mahkum olup, cezaevinden çıktıktan hemen sonra davalı
parti saflarına katılan Nurettin Demirtaş'ın söz konusu kariyerinin Demokratik
Toplum Partisi Genel Başkanlığına seçilmesinde en büyük etken olduğu, partinin
terör örgütü ile ne derece yakın olduğunu göstermesi açısından kesin kanıt
niteliğindedir.
'ÇOK
DAHA AÇIK SÖYLEMEK GEREKİRSE TERÖR ÖRGÜTÜNÜ KINAMA VEYA EYLEMLERİNİN
YANLIŞLIĞINI, ÇOCUK YAŞLI KADIN AYRIMI GÖZETMEDEN İNSANLARI TERÖRİST
YÖNTEMLERLE KATLETMENİN BİR İNSANLIK SUÇU OLDUĞUNU SÖYLEYEMEME DEMOKRATİK HUKUK
DEVLETİNİN HİÇBİR İLKESİ İLE AÇIKLANAMAZ. BU DURUM ANCAK KİŞİLERİN ASLINDA
DEMOKRASİ İLE İLGİLERİNİN OLMAYIP, ÖRGÜT TARAFINDAN VERİLEN GÖREVİ YERİNE
GETİRMEK İÇİN DEMOKRASİYİ ZORLAMAK VE TOPLUMDA KİN VE DÜŞMANLIK DUYGULARI
OLUŞTURMAK ÜZERE SİYASİ PARTİ BÜNYESİNDE TOPLANMASI BİÇİMİNDE İZAH EDİLEBİLİR.
TERÖRE
TERÖR DİYEMEYEN BİR MANTIK YA TERÖRİSTTİR YA DA KENDİSİNİ GÖREVLENDİREN
ÖRGÜTTEN ÖLESİYE KORKANDIR! BU DAVRANIŞLARA İLİŞKİN GÜNCEL DEĞERLENDİRMELER
NASIL OLURSA OLSUN, SONRAKİ ONYILLAR HATTA YÜZYILLARDA DAHİ BU DAVRANIŞLARI
SERGİLEYENLER VE ÇEŞİTLİ ÇIKARLARI UĞRUNA GÖRÜNÜŞTE KINADIKLARI TERÖRÜ EL
ALTINDAN DESTEKLEYEN ODAKLAR TOPLUMSAL YARGILARA KONU OLACAKTIR. ZİRA TERÖR
İNSANIN İNSAN OLMA NİTELİKLERİNE AYKIRI BİR DAVRANIŞ BİÇİMİDİR.'
Anayasa'nın
68/4. maddesine aykırı eylemlerin yoğunluğu ve bu eylemlerin parti genel
başkanı ve merkez organlarınca da zımnenin ötesinde açıkça benimsenmesi ve
kararlılıkla da işlenmesi karşısında, davalı siyasi parti Anayasa'nın 69/6.
maddesinde vurgulandığı üzere belirtilen eylemlerin odağı haline gelmiştir.
Davalı
partinin hedeflerine ulaşmada bölücü terör örgütü yolu ile şiddet unsurunu kullanma
ve savunmada kararlı olduğu görülmekte, bu durumda toplumun huzur ve güvenliği
için temelli kapatılma istemi ile dava açılması sosyal, siyasal ve hukuksal
yönlerden bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Zira DTP demokratik
sistemin öngördüğü bir siyasi partiden ziyade bölücü terör örgütü ve elebaşısı
tarafından yönlendirilen ve her platformda örgüt amaçlarına hizmeti görev
edinen bir oluşum vasfındadır. Geçmişte de aynı vasıftaki partilerin kapatılmış
olmasına rağmen davalı partinin ısrarla geçmişin takipçişi olması, terör örgütü
ve elebaşısının yönlendirmesi ile faaliyetlerde bulunması temelli kapatma
yaptırımını zorunlu, meşru ve orantılı kılmaktadır. Aksi düşünce toplumdaki kin
ve düşmanlığın çok daha fazla beslenerek iç çatışmayı dahi yaratabilecek düzeye
gelmesini sağlayacaktır.
Demokratik
Toplum Partisi Genel Başkanı başkan yardımcıları, diğer yöneticileri ve partili
BELEDİYE başkanlarının terör örgütünü savunur şekildeki açıklamalarının Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde yer alan 'ifade özgürlüğü'
kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda en kesin yanıt
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 25 kasım 1997 tarihli 'Zana-Türkiye'
davasında verdiği kararında mevcuttur. Söz konusu kararda aynen;
KARAR
I.
SÖZLEŞMENİN 10. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
38.
Bay Zana, gazetecilere yaptığı açıklama nedeniyle Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi tarafından mahkum edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlâl ettiğini ileri
sürmüştür. Bay Zana, Sözleşmenin 10. maddesine dayanmıştır. Bu hükme göre,
'1.
Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi
olmaksızın ve ulusal sınırlara bakılmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve
düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Bu madde
Devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema işletmeciliğini izne
bağlamasına engel değildir.
2.
Bu özgürlükler ödev ve sorumlulukla birlikte kullanılabildiğinden, ulusal
güvenlik, ülke bütünlüğü ve kamu güvenliği, suçun ya da düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının şeref ve
haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargılama
organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, demokratik bir
toplumda zorunlu olan ve hukukun öngördüğü formalitelere, şartlara, yasaklara
ve yaptırımlara tabi tutulabilir.'
39.
Bay Zana ayrıca Sözleşmenin 9. maddesiyle garanti altına alınan düşünce
özgürlüğüne (hakkına) müdahale edildiğinden şikâyetçi olmuştur. Komisyon gibi
Divan da bu şikâyetin 10. maddeye göre yapılan şikâyetle bağlantılı olduğunu
kabul eder.
A.
Hükümetin İlk İtirazları
40.
Hükümet iki ilk itiraz ileri sürmüştür; bunların birincisi zaman bakımından
yetkisizliğe, ikincisi de iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğuna
dayanmaktadır.
1. Zaman
Bakımından Yetkisizlik İtirazı
41.
Hükümet, ilk dilekçelerinde ifade edildiği gibi, Divan'ın başvurucunun
Sözleşmenin 10. maddesine göre yaptığı şikâyeti incelemeye zaman bakımından
yetkisiz olduğunu çünkü esas olarak olayı başvurucunun Ağustos 1987'de gazetecilere
yaptığı açıklamanın (bkz. yukarıda paragraf 12) oluşturduğunu, bunun da olayın
Türkiye'nin Divan'ın zorunlu yargı yetkisini tanımasından önce meydana
geldiğini gösterdiğini ileri sürmüştür. Hükümete göre Türkiye, 22 Ocak 1990'da
Divan'ın zorunlu yargı yetkisini bu tarihten 'sonra ortaya çıkan olaylara ve
böyle olaylara ilişkin mahkeme kararlarına şamil' olarak tanırken, Sözleşmenin
46. maddesinde öngörülen bildirimi yaptığı tarihten önce meydana gelen
olayların ve bu tarihten sonra verilse bile bu olaylarla ilgili mahkeme
kararlarının Divan'ın denetimi dışında tutulmasını amaçlamıştır.
42.
Divan, Türkiye'nin yalnızca bildirimde bulunduğu (bkz. yukarıda paragraf 33) 22
Ocak 1990'dan sonraki olaylar bakımından Divan'ın yargı yetkisini kabul
ettiğine işaret eder. Bununla birlikte bu davada Divan, Komisyon Temsilcisi
gibi, esas olayı oluşturanın Bay Zana'nın gazetecilere yaptığı açıklama değil,
başvurucuyu Türk yasalarına göre (bkz. yukarıda paragraf 26) 'yasanın cürüm
saydığı fiili övdüğü' gerekçesiyle on iki ay hapis cezasına mahkum eden ve
Yargıtay tarafından 26 Haziran 1991'de onanan (bkz. yukarıda paragraf 28),
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinin 26 Mart 1991 tarihli kararı olduğunu
kabul eder. Sözleşmenin 10. maddesi anlamında 'müdahale'yi oluşturan ve
Divan'ın bu maddeye göre haklı olup olmadığına karar vermesi gereken,
Türkiye'nin Divan'ın zorunlu yargı yetkisini tanımasından sonra ortaya çıkan bu
mahkumiyet ve hapis cezasıdır. Dolayısıyla bu ilk itiraz reddedilmelidir.
Hükümetin,
davayı Divan önüne getiriş biçimi ışığında (bkz. yukarıda paragraf 1), bu
şikâyeti zaman bakımından uygun olmaması nedeniyle (Divan'ın yargı yetkisi)
dışında bırakmak için 22 Ocak 1990 tarihli bildirimine dayanmaktan vaz geçmiş
sayılıp sayılmayacağı sorunu Divan önünde dile getirilmemiştir ve Divan, bu
koşullarda, bu sorunu karara bağlamayı gerekli görmemektedir.
2.
İç Hukuk Yollarının Tüketilmediği İddiası
43.
Alternatif olarak Hükümet, iç hukuk yollarının tüketilmediğini ileri sürmüştür.
Hükümetin ifadesine göre Bay Zana, Sözleşmenin 10. maddesine ilişkin
şikâyetini, esas olarak Türk mahkemeleri önünde ileri sürmemiştir.
44.
Divan, Komisyon Temsilcisi gibi, bu itirazın başvurunun kabul edilebilir olup
olmadığı değerlendirilirken ileri sürülmediğini ve bu nedenle Hükümetin bu
itiraza dayanmaktan vazgeçmiş sayıldığını belirtir.
B.
Şikâyetin Esası
45.
Divan'ın daha önce belirtmiş olduğu gibi (bkz. yukarıda paragraf 42),
başvurucunun gazetecilere yaptığı açıklamalar nedeniyle Türk mahkemeleri
tarafından yargılanması ve hapis cezası almasının ifade özgürlüğüne bir
'müdahale' oluşturduğu tartışmasızdır. Gerçekten, bu hususa itiraz
edilmemiştir.
46.
Bu müdahale; 'hukuk tarafından öngörülmemişse', 10. maddenin 2. fıkrasında
anılan meşru amaçların birine ya da birkaçına yönelik değilse ve bu amaç ya da
amaçları gerçekleştirmek için 'demokratik bir toplumda zorunlu' değilse 10.
maddeye aykırı olacaktır.
1. 'Hukuk
Tarafından Öngörülme' Koşulu
47.
Divan, başvurucunun mahkumiyetinin ve cezasının Türk Ceza Yasasının 168 ve 312.
maddelerine (bkz. yukarıda paragraf 31) dayandığını belirterek itiraz edilen
müdahalenin 'hukuk tarafından öngörüldüğünü' kabul eder. Bu husus da aynı
biçimde tartışmasızdır.
2. İzlenen
Amacın Meşruluğu
48.
Hükümet müdahalenin, ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin sağlanmasını, ülke
bütünlüğünün korunmasını ve suçun önlenmesini gerçekleştirmeye yönelik olması
nedeniyle meşru amaçlara dayandığını ileri sürmüştür. PKK yasadışı bir terör
örgütü olduğu için bu davada ulusal mahkemeler tarafından Türk Ceza Yasasının
312. maddesinin uygulanması, bu tür örgütleri desteklemek olarak
değerlendirilen davranışların cezalandırılması amacına yöneliktir.
49.
Komisyona göre, siyasal kişiliği olan birinin -başvurucu eski Diyarbakır
BELEDİYE başkanıdır- böyle bir ifadesinin, ulusal makamları ülke içindeki
terörist faaliyetlerin artmasından korkmaya yöneltmesi akla yatkındır. Bu
nedenle (ulusal) makamlar, ulusal güvenliğe ve kamu güvenliğine yönelik bir
tehdit olduğunu ve ülkenin toprak bütünlüğünü korumak ve suçu önlemek için
önlemler alınması gerektiğini düşünmekte haklıdırlar.
50.
Divan, gazetecilerle yaptığı röportajda başvurucunun 'PKK ulusal kurtuluş
hareketini' desteklediğini açıkça gösterdiğini (bkz. yukarıda paragraf 12) ve
Komisyonun da belirttiği gibi, başvurucunun ifadesinin PKK militanları
tarafından sivillerin öldürülmesiyle aynı zamana denk düştüğünü belirtir.
Bu
durumda Divan, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde ciddi çatışmaların sürdüğü bir
dönemde -bölgede iyi tanınan siyasal bir kişilikten gelen- böyle bir ifadenin
ulusal makamların ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin sürdürülmesine yönelik
olarak önlem almasını haklı kılan bir etkiye sahip olduğunu kabul eder. Bu
nedenlerle şikâyet konusu edilen müdahale 10. maddenin 2. fıkrasında yer alan
meşru amaçları sağlamaya yöneliktir.
1. Müdahalenin
Zorunluluğu
(a).
Genel İlkeler
51.
Divan, 10. maddeye ilişkin kararlarında ortaya koyduğu temel ilkeleri tekrar
eder:
(i)
İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve toplumun
gelişimi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu
oluşturmaktadır. Bu, 2. fıkraya uygun olarak, yalnızca onaylanan, zararsız
olduğu kabul edilen ya da nasıl olursa olsun farketmeyen 'bilgi' ya da
'düşünceler' için değil; hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar
için de geçerlidir. Bunlar, 'demokratik toplum'un onlarsız olamayacağı
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereğidir. 10. maddede
açıklandığı gibi bu özgürlük, her halde dar yorumlanması ve herhangi bir
sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gereken
istisnalara tabidir (şu kararlara bakınız: Handyside / Birleşik Krallık,
7 Aralık 1976, Seri A no. 24, s. 23, § 49; Lingens / Avusturya, 8
Temmuz 1986, Seri A no. 103, s. 26, §41; ve Jersild / Danimarka, 23
Eylül 1994, Seri A no. 298, s. 26, § 37).
(ii)
10 maddenin 2. fıkrası anlamında 'zorunlu' sıfatı, 'zorlayıcı bir toplumsal
gereksinim'in varlığını ifade etmektedir. Sözleşmeci Devletler böyle bir
gereksinimin var olup olmadığını değerlendirmede belli bir takdir yetkisine
sahiptirler. Ancak bu, mevzuatı ve bağımsız bir mahkeme tarafından verilse bile
mevzuatı uygulayan mahkeme kararlarını da kapsayacak biçimde Avrupa denetim
mekanizmasıyla uyumlu bir biçimde olabilir. Bu nedenle Divan, bir
'sınırlamanın' 10. maddeyle korunan ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda nihai kararı verme yetkisine sahiptir (bkz. yukarıda anılan Lingens
kararı, s. 25, § 30).
(iii)
Divan, denetleyici yargı yetkisini kullanırken itiraz edilen müdahaleye,
başvurucunun sorumlu tutulduğu sözlerinin özü ve bunları hangi bağlamda
söylediğini de kapsayacak biçimde, davanın bütünün ışığında bakmalıdır. Divan
özellikle dava konusu müdahalenin 'izlenen meşru amaçlarla orantılı' olup
olmadığını ve ulusal makamların bu müdahaleyi haklılaştırmak için ileri
sürdükleri nedenlerin 'uygun ve yeterli' olup olmadığını saptamalıdır (bkz.
yukarıda anılan Lingens kararı, s. 25-26, § 40; ve 22 Şubat 1989
tarihli Barfod / Danimarka kararı, Seri A no. 149, s. 12, § 28). Bunu
yaparken Divan, ulusal makamların 10. maddede somutlaştırılan ilkelere uygun
standartları uyguladıklarına ve bundan başka, ilgili olayların kabul edilebilir
bir nitelendirmesine dayandıklarına ikna olmalıdır (bkz. yukarıda anılan Jersild
kararı, s. 26, § 31).
(b)Yukarıdaki
İlkelerin Eldeki Davaya Uygulanması
52.
Bay Zana mahkumiyetinin ve cezasının tamamen haksız olduğunu ileri sürmüştür.
1960'lardan beri Kürt davasının aktif bir savunucusu olarak her zaman için
şiddete karşı olduğunu söylemiştir. Bay Zana Hükümetin, PKK'nın silahlı
mücadelesini desteklediğini ileri sürmekle sözlerini yanlış yorumlamış olduğunu
savunmuştur. Aslında gazetecilere ulusal kurtuluş hareketini desteklediğini
ancak şiddete karşı olduğunu söylemiş ve kadın ve çocukların katledilmesini
kınamıştır. Her halde, PKK üyesi değildir ve şiddete başvurmayan eylemi savunan
'Özgürlük Yolu' örgütüne üye olmaktan hapis cezası almıştır.
53.
Öte yandan Hükümet, başvurucunun mahkumiyetinin ve cezasının 10. maddenin 2.
fıkrasına göre tamamen haklı olduğunu ileri sürmüştür. Hükümet, PKK'nın
Güneydoğuda kanlı saldırılarını sürdürdüğü bir sırada başvurucunun
söylediklerinin ciddiyetini vurgulamıştır. Sunuşlarında, toprak bütünlüğünü
tehdit eden bir terör ortamıyla karşı karşıya kalan bir Devletin, böyle bir
durumun yalnızca bireylere yönelik olmasına göre daha geniş bir takdir
yetkisine sahip olması gerektiğini belirtmişlerdir.
54.
Komisyon, Hükümetin görüşlerinin büyük çoğunluğunu benimsemiş ve 10. maddenin
ihlâl edilmediği düşüncesini beyan etmiştir.
55.
Divan, yukarıda 51. paragrafta ortaya koyulan ilkelerin terörizme karşı
mücadelede ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sürdürülmesi için alınan
önlemler açısından da geçerli olduğunu düşünmektedir. Bu bağlamda Divan, her
olayın özel koşullarını ve Devletin takdir yetkisini özenle göz önünde tutarak,
bireylerin ifade özgürlüğüne ilişkin temel haklarıyla demokratik bir toplumun
meşru hakkı olan kendini terörist örgütlerin eylemlerine karşı korumak arasında
adil bir dengenin kurulup kurulmadığını araştırmalıdır.
56.
Sonuç olarak Divan eldeki davada, Bay Zana'nın mahkumiyetinin ve cezasının
'zorlayıcı bir toplumsal gereksinim'e yanıt verip vermediğini ve bunların 'izlenen
meşru amaçlarla orantılı' olup olmadığını değerlendirmelidir. Bu amaçla Divan,
başvurucunun sözlerinin içeriğini o dönemde Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde
hüküm süren durumun ışığında çözümlemenin önemli olduğu görüşündedir.
57.
Divan başvurucunun açıklamasını, kendisinin de esas olarak reddetmediği, 30
Ağustos 1987'de günlük ulusal gazete Cumhuriyet'te yayınlandığı biçimiyle (bkz.
yukarıda paragraf 12) temel alacaktır. Açıklama iki cümleden oluşmaktadır.
Birinci cümlede başvurucu, 'katliamlardan yana' olmadığını söylerken 'PKK
ulusal kurtuluş hareketi'ni desteklediğini belirtmektedir. İkinci cümlede şunu
söylemektedir: 'herkes hata yapar, PKK, kadın ve çocukları yanlışlıkla
öldürüyor.'
58.
Bu sözcükler çeşitli biçimlerde yorumlanabilir ancak, her halde, bunlar
çelişkili ve anlamı belirsizdir. Bunlar çelişkilidir çünkü aynı zamanda hem
amaçlarına ulaşmak için şiddet kullanan bir terörist örgüt olan PKK'yı
desteklemek hem de kendisinin katliamlara karşı olduğunu açıklamak zor
görünmektedir. Bunların anlamı belirsizdir çünkü Bay Zana kadın ve çocukların
katledilmesini uygun bulmazken aynı zamanda bunu herkesin yapabileceği bir
'hata' olarak tanımlamaktadır.
59.
Bununla birlikte, bu açıklamaya tek başına bakılmamalıdır. (Bu açıklamanın)
başvurucunun da farkında olması gereken, olayın somut koşulları içinde özel bir
anlamı vardır. Divanın daha önce belirttiği gibi (bkz. yukarıda paragraf 50) bu
röportaj, o tarihte gerginliğin dorukta olduğu Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde
PKK'nın sivillere yönelik kanlı saldırılarıyla aynı zamana denk düşmüştür.
60.
Bu koşullar altında büyük bir ulusal günlük gazetede yayınlanan röportajda,
Güneydoğunun en önemli kenti olan Diyarbakır'ın eski BELEDİYE başkanının
-'ulusal kurtuluş hareketi' olarak tanımladığı- PKK'ya verdiği desteğin, bu
bölgedeki patlamaya hazır havayı daha da ağırlaştıracağı düşünülebilir.
61.
Bu nedenle Divan, başvurucuya verilen cezanın 'zorlayıcı bir toplumsal
gereksinime' yanıt verdiğinin kabul edilmesinin uygun olduğunu ve ulusal
makamların ileri sürdüğü nedenlerin 'uygun ve yeterli' olduğunu düşünmektedir;
her halde, başvurucu cezasının yalnızca beşte birini hapiste geçirmiştir (bkz.
yukarıda paragraf 26).
62.
Bütün bu etkenleri ve böyle bir davada ulusal makamların sahip olduğu takdir
yetkisinin sınırlarını göz önünde tutarak Divan, incelenen müdahalenin izlenen
meşru amaçlarla orantılı olduğunu düşünmektedir.
Sonuç
olarak, Sözleşmenin 10. maddesi ihlâl edilmemiştir.
Denilmektedir.
Bu itibarla söz konusu karardaki kıstaslar ve ülkemizin maruz kaldığı yoğun
terör olayları sırasında gerçekleşen davalı partiye mensup kişilerin
beyanlarının Sözleşmenin 10. maddesinde yer alan 'ifade özgürlüğü' içinde
değerlendirilemeyeceği açıkça ortaya çıkmaktadır.
VI-
KAPATMA YAPTIRIMININ ZORUNLULUĞU VE ORANTISALLIĞI:
Davalı
siyasi partinin izlediği politikanın ortaya çıkardığı tehlike ülke genelinde
ortaya çıkan yoğun şiddet olayları ve partinin eylemleri nazara alındığında çok
ciddi tehlikeler içermektedir. Anayasa, İHAS hükümleri ile demokrasinin
standartlarıyla çelişen politika yürütmektedir.. Bu nedenle ülke güvenliğine,
toplumsal barışa ve ülkenin demokratik rejimine zarar verebilecek bu adımların
engellenmesi gereği ortaya çıkmaktadır. İçerdiği ve ısrarla devam ettirdiği
terör örgütü paralelinde davranma biçimi davalı siyasi parti yönünden, çoğulcu
demokrasiyle bağdaşmayan eylemlerinin ancak kapatma yaptırımıyla engellenecek
olması karşısında, kapatma davasına başvurulması gerekli ve ülkenin içinde
bulunduğu şiddet ortamı gözetildiğinde zorunludur.
Olayda
kapatma yaptırımı uygulanması, çoğulcu demokratik sistemde, yapılması gereken
ve hukuksal yoldan uygulanabilecek amaca uygun ve orantılı tek seçenektir
Bu
çerçevede kapatma yaptırımı, İHAS'ın 11 nci maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında 'kamu düzeninin sağlanması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması' ilkeleri kapsamında, demokratik toplum ilkelerine uygun ve yasa
ile öngörülmüş bir yaptırımdır.
Terör
örgütünü açıkça savunması, bu durumun da gerek yurt içinde gerek yurt dışında
tartışmasız kabul edilmesi, davalı partinin bu yöndeki söylem ve eylemlerinin
yoğunluğu da gözetildiğinde, amacından alıkoyacak ara yaptırımlar ve ara
çözümler, somut duruma göre olanaklı değildir. Bu nedenle kapatma yaptırımı,
dava yönünden radikal olmayıp, olaya uygun ve orantılı bir yaptırımdır.
Davalı
partinin terörü ve terör örgütünün ülke bütünlüğüne yönelik amaçlarını açıkça
desteklemek suretiyle etnik kökenli iç çatışma yaratmaya çalışması dikkate
alındığında davalı siyasi partiyi amacından uzaklaştıracak ve sosyal yönden de
gereksinim duyulan tek ve zorunlu yöntem, sadece ve sadece kapatma
yaptırımıdır. Toplumu apaçık karşılaştığı bu tehlikeden başka türlü korumanın
olanağı kalmamış, zorunluluk hali gerçekleşmiştir.
VII-
DAVA SÜRESİNCE DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİ HAKKINDA UYGULANMASI TALEP EDİLEN
YAPTIRIMLAR:
Dava
süresince uygulanması yasal zorunluluk arzeden önlemler, SPY'nin 108 nci ve 110
ncu maddelerinde gösterilmiştir. Buna göre, hakkında kapatma davası açılan bir
siyasi parti hakkında, kapatma kararı ile birlikte mallarının hazineye geçmesi
gözetildiğinde(SPY md 110), siyasi partinin mallarını kaçırmaması yönünden,
soruşturma ve dava süresince parti mallarının devir işlemi yapılamaktadır (SPY
md 110/3). Konuya yakın olması yönünden SPY'nin 108 nci maddesindeki düzenleme
uyarınca da, dava sırasında siyasi partinin kapanma kararı almasının;
Anayasa'nın 69 ncu maddesinin sekizinci ve dokuzuncu, 83 ncü maddesinin
beşinci, SPY'nın 95 nci, 96 ncı ve 110 ncu maddelerinde belirtilen
önlemlerden/yaptırımlardan kurtulmasına yol açmamakta, alınan kapanma kararı
açılan davanın yürütülmesini engellememektedir.
Anayasa'da
ve yasalarda Yüksek Mahkemenin dava süresince takdiren uygulayabileceği
önlemlerin gösterilmemesi, anayasakoyucunun ve yasakoyucunun bunu olanaksız
görmesi anlamında değildir. Anayasa Mahkemesi, iptal davalarında 'yürürlüğü
durdurma' önlemini, bu konuda yazılı hukuk kurallarıyla yetkilendirilmemesine
rağmen verebilmektedir. İşin özünden hareket edildiği zaman da bu önleme karar
verebilmesi hukuksal yönden de gereklidir.
Bu bağlamda
siyasi parti kapatma davaları yönünden konuya bakıldığında, yasalarla ve
Anayasa'yla öngörülen modelle açıkça çatışan ve eylemlerinin ağırlığı
itibarıyla da kapatma yaptırımına muhatap olan bir siyasi parti için, bu yolda
resmi itham da yapıldıktan sonra, giderilmesi güç veya olanaksız durumların
ortaya çıkmaması için, dava süresince Anayasa Mahkemesi'nin her türlü önleme
karar verebilmesi gerekmektedir. Karar verebileceği önlemler içerisinde
seçimlere katılmamak önlemi dahi vardır. Seçimlere katılabilecek siyasi
partileri Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) belirlemesi, yasal çerçevedeki koşullar
ölçeğinde değerlendirilebilen bir durumdur. YSK'nın kapatma davasına muhatap
olan veya başkaca pozisyonlardaki siyasi partiler için önlem niteliğinde karar
alabilmesi söz konusu değildir. Kapatma davasına muhatap olan bir siyasi parti
için, faaliyet yasağı anlamında seçimlere katılmaktan alıkonulması, kapatma
davası içerisinde bir önlem olarak Anayasa Mahkemesi'nin yetkisindedir. Ancak
elbette Anayasa Mahkemesi bu yetkisini kullanırken, itham, eylemler ve
eylemlerin ağırlığı ile dava süresince partinin faaliyetlerini gözeterek
kararını verecektir. Üstelik SPY'nin 121 nci maddesi gözetildiğinde, yerel
mahkemelerin dernekler hakkında genel hukuk kurallarından hareketle dava
süresince verebilecekleri her türlü önlem kararını, Anayasa Mahkemesi'nin de
siyasi partiler hakkında verilebilmesi söz konusudur. Nitekim Anayasa
Mahkemesi, 13.3.2003 tarih ve 1/1 sayılı kararında, eldeki kanıtların yeterli
olması durumunda böyle bir önleme hükmedilebileceğine de işaret etmiş
bulunmaktadır. Yine 2002/3 sayılı siyasi parti kapatma davası sırasında
22.01.2003 tarihli ara kararında, dava sırasında önlem kararı verilmesine
yönelik istemi esastan incelemiştir.
Bu
çerçevede dava süresince Anayasa Mahkemesi, davalı partinin faaliyetlerinin
durdurulması, SPY ve parti tüzüğünde gösterilen belirli veya bütün organlarının
faaliyetlerinin durdurulması, dava süresince seçimlere katılamaması ayrıca dava
tarihinde parti üyesi olanların bir başka siyasi parti listesinden veya
bağımsız olarak ta dava süresince seçimlere katılmasının önlenmesi, ödenecek
hazine yardımlarının banka hesabında blokesi, üye kayıtlarının durdurulması
gibi önlemlere hükmedebilecektir. Bu durum İHAS'ın ortaya koyduğu 'yasalarda'
bulunması gereken ölçütler yönünden de aykırılık oluşturmamaktadır. Çünkü
takdir hakkı sağlayan bir düzenleme, uygulamada keyfilik yaratmıyorsa, ulusal
makamların yorumu belirleyicilik arzetmektedir (RP/Türkiye Kararı).
Yukarıda
ayrıntılarıyla açıklanan eylemler ve ağırlıkları gözetilerek, Demokratik Toplum
Partisi'nin dava süresince olası faaliyetleri de dikkate alınarak, giderilmesi
güç ve olanaksız durumların ortaya çıkmaması yönünden:
-Dava
tarihinden itibaren yapılacak seçimlere katılmaktan alıkonulması, ayrıca dava
tarihinde parti üye veya yöneticisi olanların bir başka siyasi parti
listesinden veya bağımsız olarak dava süresince seçimlere katılmasının
önlenmesi,
-
Ödenecek hazine yardımlarının banka hesabında blokesi,
-
Üye kayıtlarının durdurulması
önlemlerinin
uygulanması hukuksal gereklilik olduğundan, dava süresince devam etmek
koşuluyla, ivedilikle bu önlemlere hükmedilmesinin istenmesi zorunluluğu da
doğmuştur.
Anayasa'nın
69 ncu maddesinin 9 ncu ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 95 nci
maddeleri uyarınca söz ve eylemleriyle Demokratik Toplum Partisi'nin
kapatılmasına neden olan Aydın Budak, Abdulkadir Fırat, Abdullah İsnaç,
Abdurrahim Bilen, Ahmet Aka, Ahmet Ay, Ahmet Aydın, Ahmet Cengiz, Ahmet Narım,
Ahmet Özbay, Ahmet Türk, Ahmet Yalçıntaş, Akif Hamitoğlu, Alaattin Ege,
Alaattin Enül, Ali Aslan, Ali Bozan, Ali Gün, Ali Sever, Arif Yayla, Aslan
Kızıl, Ayfer Ekin, Ayhan Karabulut, Aynur Coşkun, Aysel Tuğluk, Ayşe Arslan,
Azize Yağız, Bahar Yeşilyurt, Bayram Bozan, Bedirhan Aklan, Bedri Arslan, Bedir
Fırat, Behçet Tunç, Beşir Bekle, Burak Avcı, Burhan Yürek, Büro Görmez, Cafer
Selçuk, Cemal Coşgun, Cemal Kuhak, Cemalettin Padir, Çiçek Arıç, Çimen Işık,
Deniz Yeşilyurt, Dicle Manap, Doğan Erbaş, Emin Uslu, Emral Dağdelen, Erdoğan
Karaca, Ethem Şahin, Eyüphan Aksu, Ezgi Dursun, Fatma Kurtulan, Faysal Yaçan,
Fehime Ete, Ferdi Sönmez, Ferhan Türk, Ferit Datlı, Fettah Dadaş, Fevzi Kara,
Fuat Arslan, Funda Apak, Gülhanım Doğan, Gürü Toprak, Hacer Taşarsu, Hacı
Özbay, Hacı Üzen, Halil Adıgüzel, Halil İmrek, Halis Yurtsever, Halit Kahraman,
Halit Taşçı, Hatice Adıbelli, Hazal Aras, Hediye Tekin, Hilmi Aydoğdu, Hilmi
Karaoğlan, Hüseyin Bektaşoğlu, Hüseyin Çalışçı, Hüseyin Kalkan, Hüseyin Şahin,
Hüseyin Yılmaz, Hüsnü Koyuncu, İbrahim Binici, İbrahim Erkul, İbrahim Halil
Parıldar, İbrahim Sunkur, İhsan Güler, İlhan Öymen, İsmet Aras, İzzet Belge,
Kemal Aktaş, Kemal Çağlan, Kenan Demir, Kudret Ecer, Leyla Zana, Lezgin Bingöl,
Lezgin Örnek, Lütfi Dağ, Mahmut Alınak, Mahmut Aydıncı, Mahmut Güngör, Mahmut
Kayar, Medeni Kırıcı, Mehmet Ali Öcalan, Mehmet Ali Yaman, Mehmet Ayas, Mehmet
Bayraktar, Mehmet Cevat İnce, Mehmet Emin Acar, Mehmet Emin Yanardağ, Mehmet
Emin Yıldız, Mehmet Faik Taşkın, Mehmet Hatip Dicle, Mehmet İnsan, Mehmet
Kodaman, Mehmet Latif Alp, Mehmet Muhti Aslan, Mehmet Sait Şaşmaz, Mehmet Salih
Duran, Mehmet Salih Koca, Mehmet Salim Sağlam, Mehmet Sefa Güngör, Mehmet
Şakar, Mehmet Şirin Karademir, Mehmet Şirin Tetik, Mehmet Tilki, Mehmet Topçu,
Mehmet Tusun, Mehmet Veysi Dilekçi, Mehmet Yaşik, Mehmet Zeki Doğru, Meliha
Varışlı, Menderes Öner, Merak Kurum, Metin Tekçe, Mikail Varhan, Muhlis Altun,
Murat Avcı, Murat Daş, Murat Öztürk, Musa Farisoğulları, Mustafa Atmaca,
Mustafa Eraslan, Mustafa Tuç, Müslüm Kılıç, Nayif Coşkun, Nazahat Kaya, Nazime
Ceren Salmanoğlu, Necdet Atalay, Nedim Taş, Nimet Özalp, Nizamettin Öztürk,
Nuray Kılıç, Nurettin Demirtaş, Nusrat Akın, Onur Geldi, Orhan Miroğlu, Orhan
Tunç, Osman Akkoyun, Osman Baydemir, Osman İbek, Osman Özçelik, Osman Taşdemir,
Ömer Aşgakara, Ömer Yılmaz, Özgür Söylemez, Pakize Ukşul, Pelgüzar Kaygısız,
Pınar Uzun, Ramazan Özmen, Resul Atay, Sabahat Tuncel, Sabri Çelebi, Sabriye
Burumtekin, Salih Karaaslan, Saniye Turhan, Sara Aktaş, Sebahattin Işık,
Sebahattin Suvağcı, Sedat Yurttaş, Selahattin Demirtaş, Selim Engin, Selim
Sadak, Selma Irmak, Selma Söker, Serhat Ölmez, Sevahir Bayındır, Seydi Ahmet
Öcalan, Seyithan Kırar, Sırrı Keleş, Sıtkı Adsız, Sibel Öz, Sihem Akyüz, Sima
Dorak, Sinan Uğur, Sultan Uğraş, Suna Akkuş, Süleyman Kılıç, Şaban Yılmaz,
Şakir Acar, Şükrü Binici, Tamer Temel, Taylan Gürel, Tuncer Bakırhan, Türkan
Yüksel, Uğur Saraç, Vakkas Dalkılıç, Veli Aramaz, Yakup Aslan, Yıldız Aktaş,
Yıldız Bahçeci, Yusuf Kaya, Yusuf Tokdemir, Yüksel İğdeli, Zahide Besin, Zeki
Aslan, Zeynep Doğan, Zeynep Karaman, Ziver Gümüş, Ziya Akdemirhaklarında
yasaklılık kararı verilmesi de gerekmektedir.
VIII-
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda
açıklanan nedenlerle;
Davanın
ivedilikle görüşülerek;
1-
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı
haline gelen ve bu şekilde;
-
Anayasa'nın 68 nci maddesinin 4 ncü fıkrasına,
-
2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 78, 80, 81, 82 ve 90 ncı maddelerine
aykırı
eylemlerde bulunduğu açıkça anlaşılan Demokratik Toplum Partisi (DTP)'nin
Anayasa'nın
69 ncu maddesinin 6 ncı fıkrası ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın
101/1-b ve 103 ncü maddeleri gereğince temelli kapatılmasına,
2-
Partinin kapatılmasına beyan ve faaliyetleri ile neden olan Aydın Budak,
Abdulkadir Fırat, Abdullah İsnaç, Abdurrahim Bilen, Ahmet Aka, Ahmet Ay, Ahmet
Aydın, Ahmet Cengiz, Ahmet Narım, Ahmet Özbay, Ahmet Türk, Ahmet Yalçıntaş,
Akif Hamitoğlu, Alaattin Ege, Alaattin Enül, Ali Aslan, Ali Bozan, Ali Gün, Ali
Sever, Arif Yayla, Aslan Kızıl, Ayfer Ekin, Ayhan Karabulut, Aynur Coşkun,
Aysel Tuğluk, Ayşe Arslan, Azize Yağız, Bahar Yeşilyurt, Bayram Bozan, Bedirhan
Aklan, Bedri Arslan, Bedir Fırat, Behçet Tunç, Beşir Bekle, Burak Avcı, Burhan
Yürek, Büro Görmez, Cafer Selçuk, Cemal Coşgun, Cemal Kuhak, Cemalettin Padir,
Çiçek Arıç, Çimen Işık, Deniz Yeşilyurt, Dicle Manap, Doğan Erbaş, Emin Uslu,
Emral Dağdelen, Erdoğan Karaca, Ethem Şahin, Eyüphan Aksu, Ezgi Dursun, Fatma
Kurtulan, Faysal Yaçan, Fehime Ete, Ferdi Sönmez, Ferhan Türk, Ferit Datlı,
Fettah Dadaş, Fevzi Kara, Fuat Arslan, Funda Apak, Gülhanım Doğan, Gürü Toprak,
Hacer Taşarsu, Hacı Özbay, Hacı Üzen, Halil Adıgüzel, Halil İmrek, Halis
Yurtsever, Halit Kahraman, Halit Taşçı, Hatice Adıbelli, Hazal Aras, Hediye
Tekin, Hilmi Aydoğdu, Hilmi Karaoğlan, Hüseyin Bektaşoğlu, Hüseyin Çalışçı,
Hüseyin Kalkan, Hüseyin Şahin, Hüseyin Yılmaz, Hüsnü Koyuncu, İbrahim Binici,
İbrahim Erkul, İbrahim Halil Parıldar, İbrahim Sunkur, İhsan Güler, İlhan
Öymen, İsmet Aras, İzzet Belge, Kemal Aktaş, Kemal Çağlan, Kenan Demir, Kudret
Ecer, Leyla Zana, Lezgin Bingöl, Lezgin Örnek, Lütfi Dağ, Mahmut Alınak, Mahmut
Aydıncı, Mahmut Güngör, Mahmut Kayar, Medeni Kırıcı, Mehmet Ali Öcalan, Mehmet
Ali Yaman, Mehmet Ayas, Mehmet Bayraktar, Mehmet Cevat İnce, Mehmet Emin Acar,
Mehmet Emin Yanardağ, Mehmet Emin Yıldız, Mehmet Faik Taşkın, Mehmet Hatip
Dicle, Mehmet İnsan, Mehmet Kodaman, Mehmet Latif Alp, Mehmet Muhti Aslan,
Mehmet Sait Şaşmaz, Mehmet Salih Duran, Mehmet Salih Koca, Mehmet Salim Sağlam,
Mehmet Sefa Güngör, Mehmet Şakar, Mehmet Şirin Karademir, Mehmet Şirin Tetik,
Mehmet Tilki, Mehmet Topçu, Mehmet Tusun, Mehmet Veysi Dilekçi, Mehmet Yaşik,
Mehmet Zeki Doğru, Meliha Varışlı, Menderes Öner, Merak Kurum, Metin Tekçe,
Mikail Varhan, Muhlis Altun, Murat Avcı, Murat Daş, Murat Öztürk, Musa Farisoğulları,
Mustafa Atmaca, Mustafa Eraslan, Mustafa Tuç, Müslüm Kılıç, Nayif Coşkun,
Nazahat Kaya, Nazime Ceren Salmanoğlu, Necdet Atalay, Nedim Taş, Nimet Özalp,
Nizamettin Öztürk, Nuray Kılıç, Nurettin Demirtaş, Nusrat Akın, Onur Geldi,
Orhan Miroğlu, Orhan Tunç, Osman Akkoyun, Osman Baydemir, Osman İbek, Osman
Özçelik, Osman Taşdemir, Ömer Aşgakara, Ömer Yılmaz, Özgür Söylemez, Pakize
Ukşul, Pelgüzar Kaygısız, Pınar Uzun, Ramazan Özmen, Resul Atay, Sabahat
Tuncel, Sabri Çelebi, Sabriye Burumtekin, Salih Karaaslan, Saniye Turhan, Sara
Aktaş, Sebahattin Işık, Sebahattin Suvağcı, Sedat Yurttaş, Selahattin Demirtaş,
Selim Engin, Selim Sadak, Selma Irmak, Selma Söker, Serhat Ölmez, Sevehir
Bayındır, Seydi Ahmet Öcalan, Seyithan Kırar, Sırrı Keleş, Sıtkı Adsız, Sibel
Öz, Sihem Akyüz, Sima Dorak, Sinan Uğur, Sultan Uğraş, Suna Akkuş, Süleyman
Kılıç, Şaban Yılmaz, Şakir Acar, Şükrü Binici, Tamer Temel, Taylan Gürel,
Tuncer Bakırhan, Türkan Yüksel, Uğur Saraç, Vakkas Dalkılıç, Veli Aramaz, Yakup
Aslan, Yıldız Aktaş, Yıldız Bahçeci, Yusuf Kaya, Yusuf Tokdemir, Yüksel İğdeli,
Zahide Besin, Zeki Aslan, Zeynep Doğan, Zeynep Karaman, Ziver Gümüş ve Ziya
Akdemir'in Anayasa'nın 69 ncu maddesinin 9 ncu fıkrası ve 2820 sayılı Siyasi
Partiler Yasası'nın 95 nci maddesi uyarınca temelli kapatılmaya ilişkin kararın
Resmi Gazete'de yayınlanmasından itibaren beş yıl süreyle bir başka siyasi
partinin kurucusu, yöneticisi, deneticisi ve üyesi olamayacaklarına,
3-
Demokratik Toplum Partisi'nin dava süresince yapılacak seçimlere katılamayacağına,
4-
Dava tarihinde parti bünyesinde üye, yönetici, BELEDİYE başkanı ve milletvekili
olarak görev alanların bir başka siyasi parti listesinden veya bağımsız olarak
dava süresince seçimlere katılamayacağına,
5-
Davalı partiye ödenebilecek hazine yardımlarının banka hesabında blokesine,
6-
Davalı partinin üye kayıtlarının durdurulmasına,
karar
verilmesi kamu adına arz ve talep olunur.'
II- DAVALI PARTİ'NİN ÖNSAVUNMASI
Davalı
Parti'nin 12.2.2008 günlü ön savunması şöyledir:
'İDDİANAMEYE
KARŞI ÖN SAVUNMAMIZ
A '
DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİNİN TÜZÜĞÜNDEKİ TANIMI VE AMACI
DTP'nin
kuruluş süreci incelendiğinde mevcut siyasi partilerden farklı olarak,'tabandan
kurulan' tek parti olduğu görülecektir. İlçelerde ve illerde binlerce üyenin
'önseçimle' seçtiği beş yüz kurucu delege ile Ankara/Kocattepe'de bir salonda
medya önünde aleni ve şeffaf bir şekilde programını, tüzüğünü, adını ve
amblemini tartışarak ve oylayarak kabul etmiştir.
Sayın
savcı kuruluş kongresinde ki görsel ve yazılı kayıtları incelemeden ve
araştırmadan dava açmıştır..Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi
partilerin içinde en demokratik ve katılımcı kuruluş süreci yaşayan partinin
DTP olduğu,elliyi aşkın BELEDİYE başkanı ve mecliste grubu bulunan bir parti olarak
'Kürt sorunun' çözümünde bir şanstır.Açılan kapatma davası sonucu,destek veren
milyonlarca seçmenin özgür iradesi, adil temsil yok sayılmıştır.
Elli
yılı aşkın süredir Avrupa'da sadece dört siyasi parti 'soğuk savaş' döneminde
kapatıldı. Bunlarda Nazi, Faşist ve Komünist partilerdi.12 eylül askeri darbesi
sonucu Atatürk'ün kurduğu CHP dahil tüm siyasi partiler kapatılıp, yöneticileri
içeri alınıp mallarına el konulduktan sonra 12 eylül askeri darbesi sonrası MGK
tarafından hazırlanan Anayasa ve siyasi partiler yasası bugün topluma dar
gelmekte ve değiştirilmesi için yüzde yüze yakın bir mutabakat bulunmaktadır.
AB
müzakere sürecinde olan ülkemizde başta anayasa olmak üzere birçok reformlar
yapılmış ve iddianamenin dayanağı siyasi partiler yasasının birçok hükmü
uygulanamaz hale gelmiştir. Ne yazık ki İktidar ve ana muhalefet partisi bugüne
kadar uyum yasaları konusunda uzlaşmamış sadece % 10 seçim barajını muhafaza
etmek ve bağımsız adayların seçilmesini engellemek için oy pusulasında
uzlaşmışlardır. Adil temsilin önünde ki bu ayıbı gidermek, Türkiye'yi siyasi
partiler mezarlığı olmaktan kurtarmak gerekiyor. Anayasaya aykırı ve
uygulanamaz durumda olan siyasi partiler yasasının değiştirilmesi, toplumun
demokratik kanallarının açılması zorunludur.
1-
Demokratik Toplum Partisi'nin Tanımı:
Demokratik
Toplum Partisi, demokratik uygarlık çağı değerleri olan özgürlükçü, eşitlikçi,
adaletçi, barışçı, çoğulcu, katılımcı, çok kültürlü toplumu zenginlik olarak
gören ve yenileşmeyi savunan; insan ve toplum odaklı diyalog ve uzlaşıya
dayalı, otoriter-merkezi-hiyerarşik siyaset yapma tarzı yerine;
demokratik-yerel-yatay işleyişi benimseyen, demokratik iç işleyişi kararlılıkla
savunan, barışçıl demokratik siyaseti esas alan, evrensel değerlere sahip çıkan,
her türlü ayrımcılığı ve ırkçılığı ret eden, insanlığın özgürleşmesini cinsler
arası eşitlikte gören, bu temelde özgür, demokratik-ekolojik toplumu hedefleyen
demokratik özgürlükçü eşitlikçi sol bir kitle partisidir.
2-
Demokratik Toplum Partisi'nin Amacı
a)
Demokratik Toplum Partisi; Türkiye'nin hukuki, siyasi, idari, sosyal, ekonomik,
kültürel ve diğer bütün alanlarda kapsamlı demokratik reformlarla yeniden
yapılandırılmasını ve bu sürecin etkin ve kalıcı kılınabilmesi için toplumsal
barışın sağlanmasını acil bir ihtiyaç olarak tespit eder. Bunun için, halkın
demokratik iradesine dayalı, etnisite, sınıf, cins ayrımı yapmadan, başta
emeğiyle geçinen tüm toplumsal kesimler olmak üzere, kadın, gençlik ve farklı
inanç gruplarının ortak mücadele örgütü olarak, kuruluşu ve işleyişiyle
özgürlükçü demokratik siyasal mücadelesini kurumlaştırarak yürütür.
b)
AB sürecini salt bir devletler topluluğu değil, aynı zamanda bir halklar
topluluğu olarak da gören DTP, bu süreci kararlılıkla savunur. Türkiye'nin AB
sürecinin gerektirdiği reform ve düzenlemelerin hayata geçirilmesinin takipçisi
olmak ve bu sürecin toplumun en geniş çıkarlarına hizmet etmesi için başlamış
bulunan müzakere sürecine aktif katılımı öngörecek girişimlerde bulunur.
c)
Türkiye Cumhuriyeti'nin Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplar tarafından
kurulduğunu ve kardeşliğin temelinin tarihin derinliklerinde yattığını beyan
eder; halkların geleceğini ve Kürt sorunun çözümünü ortak vatanda özgür
birliktelikte ve Demokratik Cumhuriyette görür.
d)
Demokratik bir mücadeleyle evrensel hukuk kurallarına uygun yeni bir anayasa
çerçevesinde, barışçıl, özgürlükçü, adaletçi, eşitlikçi, değişimci, çoğulcu ve
katılımcı bir demokrasiyi, ihtiyaçlara dayalı yaygın örgütlü sivil toplumu,
demokratik siyasi, herkesin kendi kimlik özelliklerini geliştirebileceği
toplumsal bir yapıyı savunur.
e)
Devleti, kutsal ve halkın üzerinde gören anlayış yerine, devleti halkın
hizmetine sokacak düzenlemeler yaparak otoriter-bürokratik devletin giderek
küçülmesini öngörür. Yasak ve tabuları temel alan anlayışların terk edilmesi;
bireysel, kolektif, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel temel hak ve
özgürlüklerin etkin biçimde kullanılmasını sağlayacak siyasal ve toplumsal bir
yapılanmanın oluşturulması; herkese ayrımsız, anadilinde eğitim ve öğretim
hakkının sağlanması, basın, düşün, kültür-sanat ve diğer alanlarda özgürlükçü
ve demokratik anlayışın yerleşmesi için mücadele eder.
f)
Cins ayrımcılığı ve kadına yönelik her türlü şiddeti ret eder, toplumun
özgürleşmesinin kadının özgürleşmesine bağlı olduğundan hareketle, yaşamın tüm
alanlarında cinsler arası eşitliğin yaratılabilmesi için; hukuki, ekonomik,
sosyal, siyasal ve kültürel tedbirlerin alınmasını sağlar.
g)
Cinsiyet özgürlüğünü sağlamanın demokratik toplum hedefine ulaşmada belirleyici
bir etken olduğundan hareketle, cinsiyet özgürlüğü önündeki bütün engellerin
ortadan kaldırılması için başta kadınların öz iradesine dayalı olarak gelişecek
kadın örgütlülüğünü yaratarak, kararlılıkla mücadele eder.
h)
Gençliği, özgür ve demokratik geleceği yaratmanın temel dinamiği olarak görür.
Gençliğin sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik yaşamda kendini ve toplumu
geliştirmesinin önündeki her türlü engelin kaldırılması ve gençliğin öz
örgütlülüğünü yaratarak siyasetin gençleştirilmesi için mücadele eder.
i)Ulusal
ve küresel ekonominin dengeli uyumu temelinde kamu ve özel mülkiyetin birlikte
ele alındığı, rantçılığa karşı üretken sermayeye yer veren, sosyal adaleti her
alanda gerçekleştiren, yoksulluğa ve açlığa karşı adil paylaşımı ve üreticiliği
ön gören bir felsefeyle hareket eder.
j)İnsanlığın
geleceğinin doğa ve çevre ile uyumlu demokratik bir toplumdan geçtiğini
savunur; doğa üzerinde sistemli bir şekilde sürdürülen tahribatı sona erdirecek
ekolojik-demokratik bir toplumun yaratılması için mücadele eder.
k)Her
türlü inancın kendisini özgürce ifade edebileceği, devletin tüm inançlara eşit
mesafede duracağı, bilimsel düşünceyi esas alan, özgürlükçü, demokratik laiklik
anlayışın esas alınması için mücadele eder.
l)Türkiye'nin
katı merkeziyetçi ve tekçi yapılanmasına karşı yerinden yönetimi ve yerel
demokrasinin geliştirilmesini savunur. Yerel demokrasinin bir an önce hayata
geçirilebilmesi için, Türkiye'nin mevcut idari işleyişinde gerekli acil
reformları gerçekleştirmeye yönelik kapsamlı çalışmalar yürütür, bu amaç
doğrultusunda bilimsel araştırma ve tartışmalar geliştirir.
m)Demokratik
Toplum Partisi, yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını
savunur. Kadın-erkek eşitliğinin siyasal alanda uygulanabilmesi için her türlü
önlemi alır. Kadın-erkek eşitliğini en üst düzeyde sağlamak üzere 'eşbaşkanlık'
sistemini savunur ve bunun kurumsallaşması için mücadele yürütür.
B -
DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİ, AB'YE TAM ÜYE OLMUŞ BİR TÜRKİYE'Yİ HEDEFLEMEKTEDİR
Dünyadaki
değişim ve dönüşümler, insanlığın paylaştığı ortak değerler noktasında
bireyleri ve sistemleri demokratikleşmeye zorluyor.
Demokratikleşmenin
önemli bir boyutu da, siyasetin demokratikleşmesidir. Bu da ancak farklı
toplumsal taleplerin belirli bir zeminde karşılanması, tartışılması, uzlaşması
ve karar süreçlerine ulaşmasıdır.
Türkiye'nin
dış politikada söz sahibi olabilmesi, ancak iç ve dış kamuoyunun desteği ile
yapacağı cesur reformları, ayrıca ekonomik istikrar ve demokratikleşmeyi
başarmasına bağlıdır. Radikal bir hukuk reformuyla bunlar mümkündür.
Türkiye
Avrupa Birliği ilişkileri, Kopenhag Kriterlerinde ifadesini bulan, sürece ve
pratik içinde daha somutlaşacak olan ilke ve kuralların benimsenmesini
gerektirir.
DTP,
Türkiye'nin çağcıl bir dünya ülkesi olması için, iç ve dış diplomasi
girişimleriyle her platformda büyük gayretler göstermiştir.
Türkiye'nin
AB'ye tam üye olması için ülkede kamuoyu oluşmasında, ülke dışında tüm
diplomasi olanaklarıyla en büyük çabayı gösteren partidir.
Türkiye
Cumhuriyeti, kurulduğundan beri, her alandaki büyüme ve çağdaşlaşma
stratejisini AB'ye katılmada görmüştür. DTP'nin program ve siyasetinin önemli
bir ayağı da bu stratejinin gerçekleştirmesini hızlandırmaktır.
DTP,
Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü içinde, barışı, toplumsal uzlaşmayı ve
demokratikleşmeyi savunur. Bunu partinin tüm resmi başvurulu eylem ve
etkinlikleriyle, her kademedeki tüm yöneticilerinin söylem ve mesajlarıyla
kanıtlanmıştır.
Demokrasilerde
elbette, muhalif görüşler ve bu görüşlerin siyasi partileri olacaktır. Var olan
sisteme, statükoya alternatif politikalar oluşturmak; sistemin iktidarını,
söylem ve eylemleriyle eleştirmek, demokrasinin vazgeçilmezliğidir.
Bu
duruş ve bakış açısı ile meşru eylemleri hukuken ve siyaseten parti kapatma
gerekçeleri olamaz.
C-
DAVA İDDİANAMESİNİN HUKUKSAL MANTIĞI
I -
Uluslararası Hukuk Açısından
a)
Yargıtay Sayın Cumhuriyet Başsavcısı'nın iddianamede yer verdiği 'AİHS'in
11'nci maddesindeki düzenleme gözetildiğinde, ülkedeki demokratik rejimi
tehlikeye sokacak siyasi projesi bulunan ve/veya siyasi amaçlar için
gerektiğinde şiddete başvurmayı amaçlayan siyasi parti için kapatma yaptırımı
öngörülmesi AİHS'e aykırı değildir' (Emek Partisi/Türkiye kararı) kararı, doğru
olmakla birlikte, Sayın Başsavcının gözden kaçırdığı bir nokta vardır. O da,
kararda da belirtildiği gibi, siyasi amaçlar için gerektiğinde şiddete
başvurmayı amaçlayan siyasi parti kapatılır diyor. Ancak Demokratik Toplum
Partisi, ne şiddeti bir amaç, ne de bir araç olarak görür. Kaldı ki, hiçbir
eylem ve söyleminde bırakın şiddetti ya da şiddete çağrı yapmayı, şiddete karşı
olduğunu her fırsatta belirtmektedir.
AİHS'in
11'nci maddesi uyarınca bir siyasi partinin kapatılması 'ırkçılığı, terörü,
yabancı düşmanlığını, şiddeti, şiddet çağrıyı teşvik ediyor veya hoşgörüsüzlüğe
dayanıyorsa', bu durumlarda AİHS'in 11'nci maddesinin bir ve ikinci
fıkrasındaki düzenlemelerden hareketle, siyasi partinin kapatılması gündeme
gelebilecektir. İddianamede şiddet kavramı, çok geniş bir şekilde ele alınarak,
siyasi bir bakış açısıyla DTP'nin şiddeti savunduğu öne sürülmüştür. Ancak
hukuk düzeninde açık söylem ve eylemler geçerlidir.
b)
Yine AİHM'in bazı kararlarında 'Kapatma yaptırımı boyutundaki müdahale, takip
edilen meşru amaçla orantılı, uygun ve yeterli olmalı, sosyal bir ihtiyaca
cevap vermelidir, yani demokratik bir toplumda gerekli olmalıdır' denilmiştir.
TBKP/Türkiye, Sosyalist Parti/Türkiye, ÖZDEP/Türkiye, HEP/Türkiye, RP/Türkiye
kararları gerçeği karşısında, Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılması hangi
ihtiyaçtan doğmuştur' Demokratik bir ortamda Demokratik Toplum Partisi'nin
kapatılması gerekli midir' Sayın savcının, geçmişte ülkede yaşanan ve halen de
devam eden şiddet olaylarının Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılmasında
değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Bunu da zorlayıcı sosyal gereksinim
olarak ifade ediyor. Hukuk gerçeğinden uzak, sadece siyasi saiklerle ifade
edilen bu iddialar, Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılması için kanıt olarak
gösteriliyor. Oysa, Türkiye'de yaklaşık 30 yıldır süregelen şiddet olaylarının
kaynağı Demokratik Toplum Partisi olamayacağı gibi, bunun önlenmesi için
Demokratik Toplum Partisi, her fırsatta barışçıl ve demokratik söylemlerini
ifade etmiştir.
c)
İddianamede de yer alan AİHM'in Sosyalist Parti ve TBKP kararında; 'Kapatma
yönünden tüzük ve programdaki aykırılık tek başına yeterli olmayıp, eylem de
olmalıdır. Siyasi partinin, Türkiye toplumu ve devleti için gerçek bir tehlike
oluşturduğuna ilişkin somut kanıtlar ortaya konulmalıdır. Eylemler aşırı uç ve
terörist grupları teşvik etmeye yönelik olmalıdır' denilmektedir. Burada da
görüldüğü gibi, tüzük ve programın aykırılık teşkil etmesi tek başına yeterli
görülmemiş, ayrıca DTP'nin Program ve Tüzüğü yasal süreçler ve onaydan da
geçmiştir. Demokratik Toplum Partisi'nin tüzük ve programında hiçbir aykırılık
söz konusu değildir. Ancak bu eylemlerin de Türkiye devleti için gerçek bir
tehlike oluşturduğuna ilişkin somut kanıtların olması gerektiğine atıf
yapılmıştır. Demokratik Toplum Partisi'nin Türkiye devletini tehlikeye atacak
hiçbir somut eylemi olmamıştır.
AİHM'in
ÖZDEP kararı, program ve tüzük konusunda en önemli içtihattır.Strasbourg
yargısal denetimi değerlendirmelerinde:
38.
Mevcut davada, ilk olarak Anayasa Mahkemesinin 14 Temmuz 1993 tarihli ÖZDEP'i
kapama kararında belirtilen gerekçeler, Anayasa ve siyasi partilerin kuruluşuna
ilişkin kanunun 78(a) ve (81) (a) ve (b) bölümlerinin ihlal edilmesi suretiyle,
Devletin bölünmez bütünlüğüne ve ulusun birliğine zarar verme olarak
gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesinin kanaatına göre program, Türkiye'de kendine
özgü bir kültürü ve dili olan ayrı bir Kürt halkının mevcut olduğu varsayımına
dayanmıştır. Programda Kürtler, demokratik hakları tamamen gözardı edilen
ezilen insanlar olarak sunulmuştur. ÖZDEP, Kürtler için kendi kaderini
tayin etme hakkını istemiş 'bağımsızlık savaşı' haklarını desteklemiştir.
Görüşü terör örgütü ile aynıdır ve kendi içinde bir isyana teşvik etmektedir.
Bu da kapatılmayı haklı kılmıştır (bkz. yukarıdaki 14. paragraf).
Ayrıca,
Anayasa Mahkemesi, programında Hükümet'in Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (dini
işlerin dini kurumların kendi kontrolü altında olması gerektiği gerekçesi ile)
kaldırılmasını savunarak, ÖZDEP'in laiklik ilkesini yıkmaya
çalıştığını düşünmüştür. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, siyasi partilerin
kurulmasına ilişkin Kanunun 89. bölümünün ihlal edildiğini kabul etmiştir.
39.
Bu etkenlerin ışığı altında Mahkeme söz konusu alıntıların içeriğini dikkate
almalı ve ÖZDEP'in kapatılması için haklı sebep teşkil edip etmediğini
tespit etmelidir.
Birinci
hususa ilişkin olarak, Mahkeme araştırmasını yaparken birinci görevinin kendi
görüşlerini ilgili ulusal yetkililerin görüşlerinin yerine koymak değil, anılan
yetkililerin insiyatifleri doğrultusunda verdikleri kararların 11. Madde
kapsamında incelenmesi olduğunu yinelemektedir. Bunu yaparken de, Mahkeme
özellikle ulusal yetkililerin kararlarını ilgili olayların kabul edilebilir
şekilde değerlendirmelere dayandırdığından emin olmalıdır (bkz., yukarıda
anılan Sosyalist Parti ve Diğerleri kararı, s. 1256, Madde 44).
40.
ÖZDEP'in programının incelenmesi üzerine, Mahkeme şiddet kullanımı,
bir isyan veya diğer şekillerde demokratik ilkelerin reddedilmesine yönelik
herhangi bir çağrı tespit edememiştir. Bu, Mahkeme'nin kanaatına göre dikkat
edilmesi gereken önemli bir husustur (bkz., 8 Temmuz 1999 tarihli Okçuoğlu '
Türkiye Kararı, Raporlar 1999, s. ', madde 48). Bunun aksine, program içinde
önerilen siyasi projenin uygulanmasında demokratik kurallara uyulması gerektiği
vurgulanmıştır. Diğer hususların yanı sıra, ÖZDEP'in 'genel seçim
hakkına sahip şahıslar tarafından seçilen temsilcilerden oluşan bir demokratik
meclisin oluşturulmasını teklif etmekte' ve 'Kürt sorununa Nihai Helsinki Senedi,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi
uluslararası sözleşmelere harfiyen riayet eden barışçı ve demokratik bir çözümü
savunduğunu' belirtmektedir (bkz. yukarıdaki 8. paragraf).
Ancak
Hükümet, 'ÖZDEP'in 'ÖZDEP halkların bağımsızlık ve özgürlük
için verdiği haklı ve meşru mücadelede halkları desteklemektedir. Bu mücadelede
halkların yanındadır.' ifadesi ile silahlı mücadeleyi açıkça desteklediği'
kanaatındadır'
Mahkemenin
anılan ifadenin ÖZDEP'in belli siyasi taleplerde bulunduğunu
düşünmesine rağmen, anılan ifadede halkı şiddet kullanmaya, demokrasi
kurallarını çiğnemeye teşvik edecek herhangi bir husus tespit edememiştir. Bu
açıdan ilgili bölüm, Avrupa Konseyi'nin üye devletlerinde siyasi açıdan etkin
olan diğer kurumların programlarında bulunan bölümlerden ayırt eden herhangi
bir husus içermemektedir.
41.
Anayasa Mahkemesi ayrıca ÖZDEP'i programında 'Kürtler ve Türkler'
olmak üzere iki ulusun belirtilmesi ve Türk ulusunun birliği ve Türk Devletinin
toprak bütünlüğüne zarar verecek şekilde azınlıkların mevcudiyetine ve bunların
kendi kaderini tayin etme haklarına gönderme yapma konusunda da eleştirmiştir.
Mahkeme,
söz konusu metinler birlikte ele alındıklarında, temelde ' demokratik kurallar
çerçevesinde ' 'Türk ve Kürt halklarını kapsayan bir sosyal düzen' kurmak olan
bir siyasi projeyi amaçladığını belirtmektedir. Programın başka yerlerinde
'Özgürlük ve Demokrasi Partisi ülkenin kuruluşuna katılmış olan Kürt ve Türk
halklarının gönüllü birliği için kampanya başlatmaktadır' ibaresi
kullanılmıştır. ÖZDEP'in programında ayrıca 'ulusal ve dini
azınlıkların' kendi kaderini tayin etme hakkına gönderme yaptığı doğrudur;
ancak bağlam içinde ele alındığında, bu kelimeler insanları Türkiye'den
ayrılmaya teşvik amacına değil, teklif edilen siyasi projenin Kürtlerin özgür
irade ile, demokratik şekilde ifade edilen izni ile desteklenmesinin
gerektiğinin vurgulanmasına yöneliktir.
Mahkeme,
anılan siyasi projenin Türkiye Devleti'nin mevcut ilkeleri ve yapıları ile
uyumlu olmamasının demokratik kuralları ihlal etmediği görüşündedir. Demokrasi
açısından herhangi bir zarara sebebiyet vermemesi kaydıyla, bir Devletin mevcut
düzenleme şeklini sorgulayanlar da dahil olmak üzere, çeşitli projelerin
önerilmesi ve görüşülmesi demokrasinin temel unsurlarındandır (bkz. yukarıda
anılan Sosyalist Parti ve Diğerleri kararı, s. 1257, Madde 47). Aynı husus, ÖZDEP'in
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılmasına ilişkin teklifleri için de
geçerlidir.
42.
Söz konusu bölümlerin halkça benimsenenden daha farklı bir siyasi tasarım
içermediğini söylemek imkansızdır. Ancak, aksine işaret eden başka bir somut
eylem olmadığında, 'ÖZDEP'in programının gerçekliğine ilişkin şüphe
duyulması için herhangi bir neden mevcut değildir. Bu nedenle, ÖZDEP
sadece ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle cezalandırılmıştır.
43.
Mahkeme yukarıda anılan hususların ışığı altında, ÖZDEP'in
kapatılmasının demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının bir başka
deyişle, bir 'zorunlu sosyal gereksinimi' karşılayıp karşılamadığı veya
'amaçlanan meşru hedef ile orantılı' olup olmadığını tespit etmek durumundadır
(bkz. yukarıda anılan Sosyalist Parti ve Diğerleri kararı, s. 1258, Madde 49).
44.
Demokrasinin düzgün şekilde işlemesine ilişkin siyasi partilerin önemli rolü
açısından (bkz. yukarıda anılan Türkiye Birleşik Komünist Partisi ve Diğerleri
kararı, s. 17, madde 25), siyasi partiler söz konusu olduğunda, 11. Madde
kapsamında belirtilen istisnalara harfiyen uyulması gerekmektedir; anılan
partilerin dernek kurma özgürlüğüne ilişkin sınırlamaları sadece inandırıcı ve
zorunlu nedenler haklı kılacaktır. 11. Maddenin 2. fıkrası anlamında bir
gerekliliğin mevcut olup olmadığının tespitinde Akit Devletler, sadece sınırlı
bir takdir marjına sahip olup, bu da bağımsız mahkemeler tarafından verilenler
de dahil olmak üzere, tabi olduğu kanun ve kararları kapsayan Avrupa denetimi
ile paralel gitmektedir (a.g.e. s. 22, Madde 46).
Ayrıca,
Mahkeme daha önceden demokrasinin başlıca özelliklerinden birinin, yıldırıcı
olanlar da dahil olmak üzere, bir ülkenin sorunlarının şiddete başvurulmaksızın
diyalog içinde çözümlenmesi için fırsat sağladığına karar vermiştir. Demokrasi
ifade özgürlüğü ile gelişmektedir. Bu açıdan, Devlet nüfusunun bir kısmının
durumunun alenen görüşülmesini istemesi ve demokratik kurallara uygun olarak
ilgili herkesi hoşnut edecek çözümleri bulmak üzere ulusun siyasi hayatına
katılmak istemesi nedeniyle bir siyasi grubun engellenmesi için herhangi bir
meşru sebep bulunmamaktadır (bkz. yukarıda anılan Sosyalist Parti ve Diğerleri
kararı, s. 1256, 45. madde).
45.
Mahkeme, mevcut davada söz konusu müdahalenin radikal olduğuna işaret
etmektedir: ÖZDEP derhal yürürlüğe girmek üzere temelli kapatılmış,
aktifleri tasfiye edilerek kanunen Hazineye devredilmiş ve yöneticileri benzeri
siyasi faaliyetlerden men edilmiştir. Anılan sıkı önlemler ancak en ciddi
davalarda uygulanabilecek türdendir.
46.
Mahkeme ÖZDEP'in programındaki ilgili bölümlerin, eleştiri ve
talepleri dile getirmek suretiyle, bu açıdan demokrasi ilkeleri ve kurallarına
uygunluğun sorgulanmasını gerektirmediğine ilişkin görüşünü daha önce
bildirmiştir.
Mahkeme,
başta terörizm ile ilgili mücadele olmak üzere, huzurunda bulunan davaların
tarihçesini dikkate almaktadır (bkz. yukarıda belirtilen Türkiye Birleşik
Komünist Partisi ve Diğerleri Kararı, s. 27, Madde 59). Bu bağlamda Hükümet, ÖZDEP'in
Türkiye'de terörizmden kaynaklanan sorumlulukta pay sahibi olduğunu
belirtmiştir (bkz. yukarıdaki 35. paragraf). Ancak Hükümet, ÖZDEP'in
herhangi bir önemli faaliyet yapmak için çok kısıtlı bir zaman içinde anılan
durumun nasıl oluştuğunu açıklamakta başarısız olmuştur. Parti 19 Ekim 1992
tarihinde kurulmuş ve kapatılması için birinci başvuru 29 Ocak 1993 tarihinde
yapılmış ve ilk olarak 30 Nisan 1993 tarihinde kurucu üyelerinin kararı ile
kapatılmış ve sonrasında 14 Temmuz 1993 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatılmıştır. Olası herhangi bir tehlike olsa olsa ÖZDEP'in
programından kaynaklanacak olup, burada da Hükümet, demokrasi ve barışçıl
çözümlere olan bağlılıklarına rağmen ÖZDEP'in programındaki söz konusu
bölümlerin Türkiye'deki terörizmi körüklediğini ikna edici şekilde
açıklayamamıştır.
ÖZDEP
ile ilgili AİHM kararı uyarınca Anayasa mahkemesine 'Yeniden Yargılama'
başvurusu kabul edilmiş,inceleme sonucun da tekrar red kararı verilmiş
olduğundan,AİHS nin 46 ncı maddesi uyarınca,yeniden başvuru konusu olup ayrıca
Bakanlar komitesinin denetimi istenecektir.
d-
HEP hakkında açılan dava da anayasa Mahkemesi parti kongre ve toplantılarında
atılan sloganların, yapılan konuşmaların,üye ve bir kısım yöneticinin söylemini
'odak' suçlamasında yeterli görmemiş,sadece SPK 101 nci madde uyarınca yetkili
kurulların yaptığı açıklamalar sonucu kapatılmıştı.AİHM bu davada da ihlal
kararı buldu.Ayrıca siyaseten yasaklananlar AİHM e açtıkları davaları
kazandılar Türkiye AİHS nin 10 ncu maddesi uyarınca mahkum oldu.Bu dava da
ÖZDEP gibi tekrar Strasbourg denetim sürecini yaşayacaktır.
D-
KÜRT SORUNU TÜRKİYE'NİN ÇÖZÜM BEKLEYEN EN ÖNEMLİ SORUNUDUR. SİYASET VE HUKUK
BUNU ÇÖZMEK ZORUNDADIR.
Tüm
siyasi partiler bu konuda çözüm projesi geliştirmek zorundadır. Demokratik
Toplum Partisi DTP, Kürt sorunun demokratik-barışçıl temelde çözümünü
programında açıklamıştır. Parti, Kürt sorunun çözümünde, Türk ve Kürtler'in
tarihsel olarak birlik ve kardeşlik ilişkilerini temel alan güncel bir
yaklaşımın çözüm yolunu açacağına inanmaktadır.
Türkiye'nin
demokratikleşmesi Ortadoğu'nun demokratikleşmesinde belirleyici rol
oynayacaktır.20.yy'da Ortadoğu'da oluşturulan siyasi sistemin bir çok sorunu
beraberinde getirdiği, bölgenin en eski topluluklarından olan Kürtlerin bu
sistemde ifadesini bulamaması, Türkiye başta olmak üzere Iran, Irak; Suriye'de
gelişen oligarşik, otoriter, totaliter ve monarşik yönetimler sonucu, Kürtlerin
varlığı inkar edilmiştir.
DTP
inkarcı ve ayrılıkçı yaklaşımların sorunları çözemeyeceğini, aksine çözümü daha
da zorlaştıracağına inanmaktadır. Devletin soruna bakış açısı ve yaklaşımı,
kökten değiştirilmedikçe, çözüme uygun politika ve uygulamalar
geliştirilmedikçe, sorunu daha da ağırlaştıran askeri çözüm yaklaşımı terk
edilmedikçe, barışın güvenin, istikrarın ve huzurun tesisi mümkün değildir Son
yirmi yılda yaşanan acılardan herkesin ders çıkarması gerekmektedir. Gelişen
etnik milliyetçilik ve çatışma ortamı alarm vermektedir. Orta Doğu'da taşlar
yerinden oynamakta, dengeler değişmekte, gelişmeler ülkemizi yakından
ilgilendirmektedir.
Türkiye'de
Kürtler, Türklerden sonra ikinci büyük halktır. Sayıları yirmi milyonu aşkın
yurttaşımız bulunmaktadır. Kürt halkı, Türk halkından tarih, dil, kültür,
gelenek, coğrafi bölge gibi etkenler itibariyle farklı bir topluluk, yani
bağımsız bir halk olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Kürt halkı
bugün nüfus yoğunluğu olarak Doğu ve Güneydoğu bölgesinde, yarısından fazlası
da metropol kentler başta olmak üzere Batı ve diğer bölgelerde yaşamaktadır.
Ulusal kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde, Lozan görüşmelerinde
Atatürk'ün bir çok söyleminde ve Meclisin tutanaklarında, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kurucu asli öğesi olarak Türk ve Kürt halkı gösterilmektedir. Bu
nedenle Kürtlerin Türk kardeşleri ile eşit yaşamayı isteme hakları vardır.
Dil,
bölge, kültür, din, gelenek ve tarihsel köken gibi objektif kriterler devreye
girince, kültürel ve tarihi özelliklere sahip insan topluluklarının kendilerini
bir halk olarak algıladıkları takdirde, tereddütsüz, bağımsız bir halk olarak
tanınmaktadırlar.Kürt halkının varlığı,tarihsel,sosyolojik gerçeklik bugüne
kadar devlet tarafından yok sayılmıştır.Son zamanlarda 'Kürt realitesini
tanıyoruz' gibi Başbakanlar düzeyinde yapılan resmi açıklamaların içeriği
doldurulmamıştır.
Lozan
anlaşmasında 'gayrı Müslim azınlıklar' dışında kalan, başta Kürt halkı olmak
üzere diğer Müslüman gruplarında 39 ncu madde uyarınca dil ve kültür haklarının
kullanılması önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Kaldı ki Türkiye'nin tarafı
olduğu uluslar arası sözleşmeler ve AB aday üyelik süreci kriterleri de bu
hakların kullanılmasını ön görmektedir. Ancak, kuruluş felsefesinin inkarı
giderek, inkar, asimilasyon, baskı politikaları sonucu, sorun bugüne kadar
çözümsüz kalmıştır. Yanlış politikalar sonucu gelinen noktada devlet ile Kürt
yurttaşı arasında barışa, sarsılan güven bunalımını aşmaya, ekonomik, sosyal ve
siyasal adımlar atılmaya ihtiyaç vardır.
Kurtuluş
savaşı Kürtlerin, Türklerin ve diğer etnik kökenlerinden toplulukların ortak
direnişiyle başarıya ulaşmıştır. Amasya protokolun da 'Vatan Kürt ve Türklerin
oluşturduğu topraklardır' denilmektedir.*1921 Anayasası da yerel kültürlere
özerklik tanıyan karakteriyle, Türk ulus yerine 'Türkiye ulusu' şeklinde ki
kapsayıcı anlayışı,1924 Anayasasında terk edilmiş,'Türkiye ahalisi' tabiri
kullanılmıştır.
Çok
kültürlü toplumlarda farklılıkların bir arada özgür ve eşit yaşaması yönünde
anlayış ve davranışlar geliştirilmediği takdirde, ülkemizde son yıllarda olduğu
gibi acı olaylar yaşanmaktadır. Bugün dahi çözülmesi acil sorunların başında
Kürt sorunu gelmektedir.
1999
yılında AB aday üyelik süreci ile başlayan reformlar sonucu bazı adımlar
atılmasına rağmen yeterli olmadığı, müzakere sürecinde kalıcı bir barış ve
güven ortamının sağlanması yönünde ki niyetler Ortadoğu ve Irak'ta yaşanan
gelişmeler sonucu, çözümü daha da ivedi kılmıştır.
Türkiye'de
çok kültürlü bir toplum yaşamaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğunu Türk ve Kürt
halkını oluştururken, Çerkez, Gürcü, Laz, Arap, Gürcü, Arnavut vs. birçok
değişik etnik grubu da barındırmaktadır. Müslüman olmayan azınlıklarda Lozan'da
statü tanınan Ermeni, Yahudi, Rum azınlığın dışında, Süryaniler, Keldaniler ve
Yezidiler gibi azınlıklarda bulunmaktadır. Büyük çoğunluğu Sünni Müslüman
olmasına rağmen, milyonlarca Alevi yurttaşımızın yaşadığı ülkemizde tarihten
gelen zengin kültürel farklılıkları barındırmaktadır.
Kürt
sorunu askere havale edilerek, asayiş ve kriminal bir sorun olarak, baskı
yöntemleriyle çözülemediği görülmüştür. Bugüne kadar uygulanan politikaların
devamı sorunu derinleştirir ve bir iç savaşa doğru sürekler. Terörü önleme
bahanesiyle Kürt halkının istek ve özlemlerinin bölücülük gerekçesiyle
bastırılması, bir halkın bütün olarak potansiyel düşman olarak görülmesi, ırkçı
saldırgan milliyetçiliğin linç girişimlerine onay verilmesi, kışkırtılmış
kitlelerin kontrol edilmemesi, hukukun uygulanmaması, bizi adım adım seçilmiş
bir travmaya doğru götürmektedir.
Kürt
sorunu bir demokrasi ve İnsan hakları sorunudur. Tarihsel ve sosyolojik anlamda
köken olarak etnik anlamda bir kimlik arayışı, anlatımı, kültür sorunu, yönetim
sorunu, hak arama sorunu olarak ortaya çıkması nedeniyle demokrasi ve insan
hakları sorunu olarak, hukuksal anlamda eşit ve özgür yurttaş olma isteği hak
arayışı, barış, bütünlük ve gelişme, kalkınma boyutları olan devasa çözümü de
kısa ve orta vadelere yayılabilecek bir sorundur.
a-
Sözleşmeler açısından haklar
İnsanlık
tarihi yaşanan acıların külleri üzerinde ikinci dünya savaşı sonrası insan
hakları konusunda önemli gelişmeler sağlamıştır.1990 lı yıllardan sonra uluslar
arası insan hakları hukukunun bir parçası olarak 'azınlık hakları' gelişmiştir.
Birleşmiş
Milletler İnsan hakları komisyonu 'etnik,dinsel ve dilsel azınlıklara mensup
kişilerin haklarına ilişkin 'azınlık' tanımının 'objektif ' ölçütleri içinde
yer alan '..çoğunluktan farklı,etnik,dilsel,dinsel özelliklere sahip olma
unsuru' azınlık haklarına ilişkin uluslar arası belgelerin hak öznesinin
tanımlanmasında kullanılan diğer bir unsur 'subjektif' ölçüt olarak 'ortak
kimlik' ve korunması üzerinde yoğunlaşmıştır.
Azınlıkların
korunması, devletlerin yetki alanını aşan, insan haklarının uluslar arası
korumasının ayrılmaz bir parçası olarak kabul görmektedir.Azınlıkların kimlik
haklarının temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı içine
yerleştirilmesi,kültürel ve siyasal çoğunluğun taşıyıcısı insan hakları ve
demokrasi anlayışı içinde ifade edilmesi ve korunmasını sağlayacak çözüm
yöntemleri geliştirmeyi zorunlu kılıyor.
Türkiye
BM in 1966 tarihli ikiz sözleşmelerini imzaladı ve onayladı. Bunların ortak
birinci maddesi,'halkların self determinasyon hakkından 'bahsediyor. Bunun
ölçütleri olarak, sayı, yoğunluk, tarihsel süreklilik, motivasyon ölçütlerine
bakılıyor. Önceki bölümlerde Kürt halkının bu ölçütleri taşımasının bir bölünme
sendorumuna yol açacağı kaygısıyla bazı çekinceler konuldu. Dış etkenler,
uluslar arası konjöktör, iç etkenler birlikte değerlendirildiğinde acil
önlemler alınması gerektiği açıktır.
'İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi' 2 nci maddesi 'ırk, renk, cinsiyet, dil, din,
siyasal ya da düşünce, ulusal ya da toplumsal köken ...nedeniyle insanlar
arasında fark gözetilmeyeceğini..' amirdir.
'Uluslar
Arası Ekonomik,Sosyal haklar Sözleşmesi' 'öğrenim-eğitim hakkını, kültürel
hayata katılma, bilimsel gelişmelerden yararlanma, haklarının güvenceye
alınması gerektiğini..' belirtmektedir.
'Uluslar
arası Medeni ve Siyasi haklar sözleşmesi' '..her türlü düşünceyi ifade etme
hakkı, halkların kendi kaderini tayin hakkı,etnik,dilsel ve dinsel azınlıkların
bulunduğu ülkelerde kendini geliştirme hakkının yadsınamayacağını..'
belirtmektedir.
Çerçeve
Sözleşmesi yanı sıra BM in ve Avrupa Konseyi ile AGİT in birçok karar ve
bildirgesinde azınlık hakları korunması ve yaşatılması önemli bir yer
tutmaktadır.'Ulusal yada etnik,dinsel ve dilsel azınlıklara mensup
kişilerin hakları konusunda BM Teşkilatının bildirgesinde;...kendi kültürünü
yaşama hakkı, kendi dinini öğretme ve uygulama hakkı,kendi dilini kullanma
hakkı, kültürel, dinsel, sosyal, ekonomik ve kamu yaşantısına etkin biçimde
katılma hakkı...' birçok hakka değinmektedir.
Azınlık
hakları kimlik ve kültürel Haklar artık ulusların iç sorunu olmaktan çıkmış,
uluslararası denetim mekanizmasına tabi temel hakların başında gelmektedir.
Avrupa İnsan hakları sözleşmesinin 14 ncü maddesi her türlü ayırımcılığı
yasaklarken AB müzakere sürecinde özellikle azınlık ve kültürel haklar konusu
önemli bir yer tutmaktadır.
'Kültür
ve Kalkınma Dünya Komisyonu Raporu' son yılların önemli çalışmalarından olup,
Dünya Kültür Komisyonu İLC'nin ilk raporunu 1998 yılında BM sunması yanında; Kültür
Hakları konusunda bir Ombdusman Bürosu kurulması önerilmekte, bu büroya baskı
altında ki kişiler yada grupların başvurabilecekleri belirtilmektedir.
Avrupa
Konseyi Parlementerler Meclisi kabul ettiği raporda '..Kürtlerin dünyanın
devletsiz en büyük ulusu olduğu' yazılıdır. Kürtlerin kültürel haklarına
kavuşması,Kürt ailelerin mevcut dil öğrenim olanakların hakkında
bilgilendirilmesi ve Kürt kültür derneklerinin resmen tanınması ve
desteklenmesi ..' isteniyor.başta Türkiye olmak üzere 'devletlerin Kürt
kültürünün korunması konusunda atması gereken adımlar' sıralanıyor. Buna göre
Türkiye Avrupa Azınlık ve Bölgesel Diller Şartını imzalayıp yürürlüğe koyması,
Kürtçe öğrenim görebilme olanağı yaratılması, Üniversitelerde Kürtçe dil
edebiyat dersleri verilmesi, Kürt ailelerin mevcut dil öğrenim olanakları
hakkında bilgilendirilmesi, Türkiye'de Kürt kültürünün tanıtımını sağlayacak
merkezlerin kurulması, Kürt Kültür derneklerinin resmen tanınması ve
desteklenmesi..dile getiriliyor.
Uluslar
arası hukuk belgelerinde azınlıkların iki tanımının olduğu görülüyor. Biri
sosyolojik diğeri hukuki tanımıdır. Türkiye'nin de tarafı olduğu uluslar arası
belgelerde etnisite, dil, din veya bu grupların farklılıklarını koruma ve
geliştirme hakkı tanınmaktadır. Sözleşmelerin bir kısmı tanıdığı hak ve
özgürlüklerin öznesi olarak 'halkları' göstermiştir. Azınlık ise doğal ve
tarihsel bir bulgu olarak kabul edildiğinden, sözleşmede tanımlanmasına ve
ilgili devlet tarafından tanınmasına gerek olmadığı kabul edilmiştir.
Çağdaş
uluslar arası belgelerin bir kısmı, bir devletin dil, din, kültür ya da etnik
öğe açısından farklılaşan gruplara tanıyacağı hakları 'topluluk' düzeyinde
tanımıştır. Sosyolojik azınlığa asgari düzeyde bazı hakların tanınması
demokratik bir ülke için kabul edilebilir en düşük standarttır.
Etnik,
dilsel, dinsel veya kültürel farklılıkların inkar edilmesi, bu farklılıkların
korunması ve geliştirilmesine yönelik hakların (asgari düzeyde de
olsa)tanınmaması, uluslar arası hukukun ölçütleri bakımından 'asimilasyonist'
bir politikanın izlenmesi anlamına gelir.
UNESCO'NUN
Kültürel haklar konusunda ki sözleşme, karar ve tasarıları, eğitimdeayrımcılığa
karşı UNESCO sözleşmesi, kültürel haklar konusunda uluslar arası standartları
oluşturma çalışmaları sonucu:
*Kültürel
hayata katılma hakkı*Bilimsel gelişmeye katılma hakkı*Bilgi edinme hakkı
*Herhangi
bir sanat ya da edebiyat yapıtının maddi yada manevi ürünün korunması
hakkı*Kimlik hakkı, kültürel kimlik hakkı*Silahlı çatışmalarda dünya ve kültür
ve doğa mirasının kullanılması hakkı, önemli
bir yer tutmaktadır.
Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ışığında Kültürel haklar: 'Kimlik hakkı, İsim
hakkı, Kişinin istediği dili kullanma hakkı, Kişinin istediği dili öğrenme
hakkı, Kurum tesis etme hakkı, Kültürel etkinlik hakkı, Bir kültürel topluluk
üyesi olarak tanınma hakkı, kamu makamları ile ilişkilerde kendi dilini
kullanma hakkı, Fikri mülkiyet hakkı, Bilgiye ulaşma hakkı, Kültürel mirastan
yararlanma hakkı, Yetişkinlerin eğitim hakkı, Yüksek nitelikli öğrenim görme
hakkı düzenlenmiştir. Ayrıca Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri
sözleşmesi, Ulusal Azınlıkların Korunması Hakkında Çerçeve Sözleşmesi, gibi
önemli sözleşmelerin AB üyelik sürecinde Kopenhag kriterleri de esas alınarak
yaşama geçirilmesi gerekmektedir.
b-
Dünya örneklerinde sorunun çözümü
Farklı
kültür ve halkların olduğu ülke örneklerinden yola çıkarak Türkiye'de sorunun
kendisine özgü çözümü konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşmak mümkündür.
1-
UNESCO nun MOST (Sosyal Değişimlerin Yönetimi) programı çerçevesinde yapılan
araştırmalar sonucu şu kategoriler ortaya çıkmıştır. a-Tek dil konuşulan
ülkeler, eğitim dahil tek dil politikası uygulanmaktadır. b-Bazı ülkeler tek
ulusal dil ve o dilde eğitim politikası izlemekle birlikte bölgesel dilleri ve
göçmenlerin dillerini hesaba katarak farklı dillere sınırlı öğrenim ve uygulama
olanakları tanımaktadırlar (Fransa, İtalya, Bulgaristan gibi) c-Çoğunluğun
dilinin egemen olduğu, bazı yerlerde geçici olarak başkaca resmi dillerin kabul
edildiği ülkeler.(ABD) d-Çok dilli ülkelerde farklılık teşvik edilmemekte,
ülkenin çok dilli niteliği kabul edilmektedir. (Belçika, İsviçre gibi) e-Kanada
örneği ülkeler, iki resmi dil kabul edilmiş. f-Farklı kültürleri tatmin eden
çok kültürlülüğü kabul ederken, aynı zamanda merkezi idarenin egemenliğine
vurgu yapan, kamu yönetiminde devletin tek iletişim dili kullandığı ülkeler
(Sovyetler, Yugoslavya)
2-
Çok kültürlü ülkelerde farklı kültürleri tanıyan, tanımayan ülkeler olduğu
gerçeği ışığında şu kategoriler ortaya çıkmaktadır. a-Dil yönünden bağdaşık
ülkeler, Asimilasyon ve entegrasyan uygulayan Brezilya, Çin, Endonezya,
b-Azınlık diline ulusal üstü belgeler ışığında kullanılma hakkı tanıyan
ülkeler, Avusturya, İtalya, Türkiye (Lozan anlaşması ile sadece Ermeni, Rum ve
Yahudilere tanınan haklar, 39 ncu madee haklarında Kürtler
yararlandırılmamıştır), Yunanistan, c-ülkesinde resmi ve başka dillere hukuki
statü tanıyan İngiltere, Fransa, d-bölgesel özerklik tanıyan Fransa, İtalya,
İspanya, e-Bölge dil ayrımı uygulayan Belçika, İsviçre, f-Birden fazla resmi
dil uygulayan Yeni Zellanda, İsrail, Kanada, g-Toplumsal yaşamda çok dillik
uygulayan ABD, h-Sömürge dili yerine kendi dilini uygulayan Sudan, Cezayir,
dillerin kullanımına karışmayan Avustralya gibi değişik uygulamalar bulunmaktadır.
1-
Üniter devlet yapısı içinde dil ve kültür özerkliği uygulayan ülkeler:
Fransa'da Oksitanca, Bretonca, Baskça, Flamanca, Korsikaca, İtalya'da Sardca,
Almanca, Fransızca, Solvanca, Avusturya'da; Slovanca, Hırvatça, Çekçe, Macarca,
Sorabca, ABD de; İspanyolca, Finlandiya'da; İsveççe Yunanistan da Türkçe
uygulamada kullanılmaktadır.
2-
Çok kültürlülük içinde Toprağa bağlı Özerklik, Eyalet Sistemi uygulayan
ülkeler: İspanya (Katalan, Galiçya, Bask, Arogan, Belçika (Flamanca, Fransızca,
Volanca, Almanca) İsrail (Arapça, İbranice) Kanada (Fransızca, İngilizce)
Birden fazla resmi dili olan ülke sayısı 30 kadardır. Çin, Rusya, Hindistan,
Filipinler, Pakistan bu ülkelerden bazılarıdır.
3-
Çok kültürlülük sorununu bağımsızlıkla çözen ülkeler; Çekoslavakya (Çek ve
Slovakya)
4-
Çok Kültürlülük sorunu çözmek için asimilasyonu uygulayan ülkeler, Türkiye,
Cezayir, Tunus, Suriye.
Çok
kültürlülük sorununu aşması, Türkiye'nin iç barışı sağlaması, barış, güven
huzur ortamını tesis etmesi ile AB müzakere sürecinin sağlıklı işleyeceği bir
gerçektir. 21.Yüzyılda etnik yapılar tehdit olarak değil, zenginlik aracı
olarak görülmekte, demokrasilerde birliğin harcı olarak değerlendirilmektedir.
c-
Bölgesel özerklik tanıyan ülkeler
Çok
kültürlü toplumlarda sosyal barışı ve bölge kültürlerinin gelişmesini
sağlamanın bir başka yöntemi bölgesel özerklik tanımaktır. Fransa, İspanya,
İtalya gibi tek resmi dil kullanan ülkeler ile birden fazla resmi dil kullanan
İsviçre, Belçika, Hindistan, Finlandiye gibi ülkeler bölgesel özerklik politikası
uygulayarak soruna çözüm bulmuşlardır. Bölgesel özerklik politikalarının temel
amacı ülkenin bir bölgesinde azınlık dillerini korumaktır.
Üniter
devlet yapısı içinde Fransa Korsika örneği,'yarı özerklik' modeli olarak
gösterilmektedir. Coğrafi yapı, Korsika dili, Korsika bölgesinin
örgütlenmesinde özellikle coğrafyası ve tarihinden kaynaklanan özellikleri
dikkate alınarak 1982 yılında statüsü bir yasa ile açıklığa kavuşmuştur.
Yasa
ile tanınan özerklik statüsüne İspanya örneği gösterilmektedir. Ülkenin resmi
dili İspanyolca ya da Kastilyandır. Katalan, Bask, Galiçya, Aragon dilleri
ayrıca eyaletlerde resmi dil olarak kullanılmaktadır. Belçika örneği toprak
ayrımı yapılması ve farklı dilleri konuşan toplumlara tam özerklik tanımıştır.
İsrail iki resmi dili Arapça ve İbranice'yi konuşmaktadır. Finlandiya azınlık
dilinin kullanılması için belirli bir nüfus oranını yeterli görmektedir.
Ülkenin resmi dili Fince ve İsveççe olmasına rağmen, Laponca çoğunluk olduğu
yerlerde kullanılmaktadır. Kanada iki dilli statüsünün uygulanması için yeterli
sayının bulunmasına gerek duyan bir sistem uygulamakta ve çoğunluk oluşturan
kültürün bağımsızlığa yönelmesi söz konusudur. ABD de resmi dil İngilizce
olmasına rağmen Havai adalarında iki resmi dil kullanılmaktadır.
Bugün
dünyada konuşulan dil sayısı 6000 devlet sayısı 197 dir. Buda birçok ülkenin
çok kültürlü olduğunu gösteriyor. Azınlık ve insan hakları sorunları bu nedenle
ülkelerin iç sorunu olmaktan çıkmıştır.
Her
türden otonomi uygulamaları kendi içinde belirli ölçüde ademi merkeziyetçiliği
barındırmakta ve bu nedenle de sıkı bir merkeziyetçilik şeklinde örgütlenmiş
olan Fransa (Korsika örneği) veya Türkiye gibi devletler ve hükümetlerce
reddedilmekte ya da en azından aşırı derecede kuşkulu karşılanmaktadır.
Otonominin her biçimin sonuçta devletin dağılması ve ayrılmaya yol açacağı
şeklinde bir korku mevcuttur. Uluslar arası anlaşmalar ya da devlet içi
sözleşmelerle sonuca bağlanmış, başarı kazanmış otonomi örnekleri içinde Aland
adaları, Güney Tirol, Grönland, Feröer adaları gösterilmektedir. Otonomi sıkça
demokrasi ile ilişkilendirilmekte ve tanınması demokrasinin bir faktörü olarak
ortaya çıkmaktadır. Fonksiyonel ya da işlevsel otonomi için Almanya'nın
kuzeyinde ki Schleswig-Holstein eyaleti gösterilmektedir. Danimarka kökenli
azınlığın 'iç egemenlik hakkı' olduğundan söz edilmektedir.
Teritoryal(bölgesel/yerel)
otonomi, devlet sınırları içinde belirli bölgelerin özel statüye sahip olması
demektir. Yerel yönetimler güçlendirilerek seçilmiş halk meclisleri kurulması
önerilir. Yerel otonomi sadece belirli bölgede yerleşmiş ve tarihsel olarak
gelişmiş bir aidiyet bilincine sahip halklar için bir örgütlenme modelidir. Bu
tip otonomiler ağırlıklı olarak Avrupa'da görülmektedir. Özerk yürütme idaresi
ve seçilmiş halk temsilciliklerinin dışında başka ortak özellikleri
bulunmamaktadır.
Kültürel
otonomi, bir halkın kültürel sorunlarının, yani yaşamının bir kısmını özerk
olarak yönetmesi anlaşılıyor. Bu sınırlı özerklik modeli, bir azınlık için her
şeyden önce kendi birliği ve kimliğini korumak için eğitim ve kültür
alanlarında devletten bağımsız kurumlara sahip olmak önemli olduğu haller
içindir. Ancak kültürlerin ayırt edici öğelerine çok kültürlülük ile azınlığın
kültürü arasında sınır çekme ve azınlığın izalasyonu ve yabancılaşması
tehlikesi, ayrılıkçı eğilimlere de yol açabilir. Diğer taraftansa kültürel
kimliğin bir boyutu olarak, sınırın öbür tarafında bulunup bu halka mensup olan
insanlarla engellenmeden ilişkiler kurma olanağı da söz konusu olmalıdır.
Kültürel kimlik sınırın varlığı nedeniyle engellenmemeli, tam tersine halklar
ve devletlerarasında sınırları aşan bir köprü rolü de oynayabilir.
'İndigen
Halkların Haklarına İlişkin Deklerasyon', self determinasyon hakkının
kullanılmasının spesifik bir biçimi olarak kültür, din, eğitim, iletişim,
medya, sağlık, barınma, istihdam, sosyal refah, ekonomik faaliyetler toprak ve
kaynakların idaresi, çevre ve mensup olmayanların girmesi gibi iç ve yerel
işleriyle ilgili olan sorunlarda özerklik veya öz yönetim hakkı ve buna bağlı olarak
bu otonom işleri finanse etmek için yollar ve araçlara baş vurma hakkına
sahiptir.
Çok
kültürlülük gereği adımlar atmak, sorunu çözmek üniter devlet yapısıyla
çelişmemektedir. Siyasi/İdari mekanizmalarla/modellerle, kültürel haklar konusu
iki apayrı alandır. TRT de Kürtçe yayının başlaması, Kürtçe Kurslar, radyo/Tv
konusunda atılan adımlar AB reform çabaları göstermiş ki ülkeyi bölünmeye
götürecek bir korku yaşamanın gereği yoktur.
II
- Ulusal Hukuk Açısından
a)
Sayın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ilginç iddia ve söylemlerde bulunmuştur.
Adeta kanun koyucu yerine geçip hukuk yaratmaya çalışmıştır. Sayın Başsavcının
iddianamede yer alan şu söylemlerini dikkatle inceleyecek olursak:
'Siyasi
parti kapatma davalarının, ceza muhakemesi hukuku anlamında ceza davası
olmaması, kapatmaya konu eylemlerin de ceza hukuku kapsamında suç olma
zorunluluğunu gerektirmemektedir' '
'Bir
siyasi partinin kapatılmasını gerektiren eylemlerin, ceza hukuku kapsamında
mutlaka suç olarak düzenlenmesi ve bu konudaki davalarda mahkûmiyetle
sonuçlanması gerekmemektedir. Ancak eylem aynı zamanda ceza hukuku kapsamında
suç olarak düzenlenmiş ise, bu konuda ceza mahkemesindeki davaların
sonuçlanmasını beklemeye gerek bulunmamaktadır. Kapatma davasına konu edilen
eylemlerin işlendiği tarihlerin bir önemi yoktur. Eylemlerin üzerinden ne kadar
süre geçse de, zamana yayılan bu eylemlere odaklaşma boyutunda bir bütünü
oluşturmaları yönünden iddianamede dayanılması olasıdır.'
Yukarıda
da belirtildiği gibi, bu söylemleriyle Sayın Başsavcı siyasi saiklerle hukuk
yaratmaya çalışmıştır. Ceza hukuku açısından suç sayılamayan bir fiili ya da
filleri, parti kapatma açısından delil olarak göstermeye çalışmıştır. Bu
mantık, tüm çağcıl hukuk kriterlerini altüst etmektedir. Bu olsa olsa,
antidemokratik siyasi bir norm yaratmadır.
Ayrıca
düşünce ve ifade özgürlüğüne yapılacak en büyük engel olur. Kaldı ki, siyasi
partiler düşünce ve somut politikalarını kitlelere rahat bir şekilde ulaştırmak
zorundadır. Yasal çerçeveler içinde yapılan söylem ve eylemler de bir nevi
engellenmek istenmektedir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Hukuksal
mantığın tahlilini ve değerlendirmesini de Yüce Mahkeme'nin demokratik hukuk
kriterleri açısından ele alacağına olan inancımızı ifade etmek istiyoruz.
b)
Bununla da yetinmiyor Sayın Başsavcı, bir suçun işlenmesini partinin
kapatılması için yeterli görmektedir. Suçun ya da eylemin yargı sürecini
beklemeye gerek olmadığını savunmaktadır. Bu saptamanın hukuka aykırı olduğunu,
bırakın hukukçuları, konuya duyarlı tüm vatandaşlar da bilmektedir. Sayın
Başsavcının bunu hangi mantıkla talep ettiğini gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz.
İddianamenin
bütününde de anlaşıldığı gibi, Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılması için,
alelacele hazırlanmış 'delil ikame' kolaylığı seçilerek ve içinde her türlü
hukuk dışı söylem ve taleplerin yer aldığı bir iddianameyle karşı karşıyayız.
D -
PARTİ KAPATMAYI ÖNGÖREN YASAL MEVZUAT
1-
Anayasada yapılan son değişiklikler ve bu doğrultuda Siyasi Partiler
Yasası'ndaki uyum düzenlemeleri aynı yasa maddelerine dayanarak kapatma isteyen
Sayın Savcının görüşlerini doğrulamıyor. Bu bağlamda;
a)
Anayasa'nın 68/4 maddesi, bir siyasi partinin 68/4 fıkrası hükümlerine aykırı
eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin
yoğun işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi
halinde karar verilir.
Halkın
Emek partisi (HEP) in kapatılması istemi ile açılan davada 'odak olma' iddiası
yerinde görülmemiş ve red edilmiştir. HAK-PAR hakkında açılan
davada,'federasyon istemi 'dahi kapatılma için yeterli görülmemiş ve dava red
edilmiştir.
b)
Anayasa'nın 69/6. maddesi;
Bir
siyasi parti, bu nitelikteki fiiller işlendiği ve bu durum o partinin büyük
kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya
TBMM'deki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça
benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca
kararlılık içinde işlendiği takdirde söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş
olur.
c)
Ayrıca Anayasa 69/7. maddeye göre de; Anayasa Mahkemesi'nin temelli kapatma
yerine, koşulların oluşması halinde dava konusu fiillerin ağırlığına göre,
ilgili siyasi partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılmasına karar verilebileceğini öngörmektedir. Siyasi Partiler Yasası'nın
101 ve 103. maddeleri de aynı düzenlemeleri içermektedir.
2-
Madde metinlerinde açıkça ifade edildiği gibi '''' fiiller'.. zımnen veya
açıkça kararlılık içinde işlendiği taktirde, söz konusu fiillerin odağı haline
gelmiş sayılır'. (69/6)
Anayasa
Mahkemesi'nin 68/4 böyle bir mahkeme kararıyla kesinleşen kanıtlarla tespitini
yapıp kararını verir.
Bunun
dışında, varsayımlarla, muhtemel oluşacak, ama oluşmamış kanıtlarla hiçbir
mahkeme, şahısları ve tüzel kişileri cezalandıramaz. Buna rağmen verilecek her
karar siyasidir.
E -
DAVA SİYASİDİR
1)
Yargıtay Sayın Cumhuriyet Başsavcısının, iddianamenin birçok yerinde Demokratik
Toplum Partisi'nin kapatılması gerektiğini hukuk dışı talepleriyle ifade
ederek, davanın siyasi bir anlayışla açıldığını ispatlamıştır.
2)
Kapatma isteminin dayandırıldığı kanıtların başında, Demokratik Toplum Partisi
kurulmadan önce Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı haftalık olağan
görüşmeleri yer alıyor. Bilindiği üzere Abdullah Öcalan'ın da her siyasi
tutuklu ve hükümlü gibi avukatlarıyla görüşme hakkı vardır. Bu hak, yasal bir
çerçevede gerçekleştiği gibi, devletin yetkili organları tarafından da
bilinmekte ve takip edilmektedir. Bu görüşmelerde, avukatları ile kendisi arasında
geçen diyalog ve görüşmeler sonrasında avukatların yapmış oldukları açıklamalar
ya da söylemler Demokratik Toplum Partisi'nin bilgisi dışındadır. Hukuken
herhangi bir nedensellik bağı da oluşturmamaktadır.
İddianamede
tüm bu görüşme notlarının kaynağı da belirtilmemektedir. Sayın Başsavcının
kaynak olarak gösterdiği internet siteleri, maddi hukuk anlamında ne kadar
güvenilir kaynaklar ya da kanıtlar olabilir' İnternet sitesi açmak ve bu
sitelerde istenilen her konuda yazı ya da haber yapılabileceği herkes
tarafından bilindiği bir gerçektir. Bu internet sitelerinin dışında başka bir
kaynak gösterilmemiştir.
Bilindiği
gibi 'İmralı Kapalı Cezaevi' kişiye özel bir cezaevi olup, iç yönetmeliği de
'kişiye özel' tek kişilik bir yönetmeliktir. Çok sıkı korunan,avukat ve aile
görüşmelerinde içeri kaleme dahi sokulmayan koşullarda yapılan görüşmeler;
çıkarılan bir yasa ile hakim gözetiminde yapılmaktadır. Yapılan tüm görüşmeler
kayıt altında olup, sayın savcı bu resmi kayıtları istememiş ve bunların
hiçbirine iddialarını dayandırmamıştır.
Kaldı
ki, bu görüşmeler iddianamede yer aldığı gibi olsa dahi, yasa dışı herhangi bir
söylem yoktur. İddianamede yer alan görüşmelerde şiddet ve şiddete çağrı
yoktur. Aksine ülkenin birliği içinde Demokratik Cumhuriyet yapılanmalarına ve
silahtan arındırılmış barışçıl söylemlere ısrarla vurgular yapıldığı
görülmektedir.
3)
Ayrıca görüşme notlarında; ABD, AB, Ortadoğu, Türkiye ve Kürtlerle ilgili ve
değişik konularda tahlil, görüş ve öneriler var. Başsavcı sadece DTP'ye ilişkin
kısımları cımbızlamış. Hukuken bağ kurmak zorlamasını seçmiştir.
4)
Görüşmeler cezaevi idaresinin bilgisi ve denetimi altında yapılmakta ve görüşme
notlarının bir fotokopisi de cezaevi idaresince alınmaktadır. Görüşme yasaldır.
Alınan notlar suç oluşturmamaktadır. Suç oluşturması durumunda cezaevi
idaresinin müdahalesi söz konusu olacaktı. Dolayısıyla bu notların yayınlanması
da suç oluşturmaz diye düşünüyoruz.
5)
İddianamede, ulusal çapta yayın yapan bazı gazetelerin iddia üzerinde yaptığı
bazı haberlerin de kaynak olarak gösterildiği görülmektedir. Oysaki bu
haberlerde yer alan iddialar hukuki anlamda kanıt teşkil etmemekle birlikte,
bunun tespiti de yetkili organlar tarafından yapılmamıştır.
Bu
haberlerden bir tanesi de HADEP Eski Genel Başkan Yardımcılarından Hikmet
Fidan'ın öldürülmesi olayı ile ilgilidir. İddianamede Fidan'ın öldürülmesinin
gerekçesi şöyle açıklanıyor:
''
Hikmet Fidan'da bu aşamada Demokratik Toplum Hareketi adı altında (Öcalan'ın
talimatları gereği!) faaliyete başlayan partililerin çalışmalara katılması
yolundaki davetine olumsuz yanıt vermiştir. DTP'ye ret yanıtı veren ve bu arada
PKK'nın muhalifi PWD ile ilişkisi ortaya çıkan Hikmet Fidan 06.07.2005
tarihinde Diyarbakır'da tuzağa düşürülerek bilinmeyen bir PKK mensubu terörist
tarafından ensesine ateş edilmek suretiyle öldürülmüş, tuzağa düşürenler
yargılanarak mahkûm edilmişlerdir. Bundan sonra olaya DTP'nin yaklaşımı başlı
başına ele alınması gereken mahiyettedir. Zira hiçbir DTP (DEHAP)'lı olayı
kınayamamış, hatta cenazenin kaldırılması için Diyarbakır Büyükşehir
BELEDİYEsinden ambulans talebi dahi 'deposu delik' gerekçesi ile
karşılanmamıştır' şeklinde uzun bir açıklamaya yer vermektedir.
Bu
alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Sayın Başsavcı bazı gazeteciler tarafından
ortaya atılan bu senaryoları fazlasıyla ciddiye almıştır. Bu iddiaların
herhangi somut bir kanıtı olmadığı gibi, Demokratik Toplum Partisi ile
bağdaştırılmasını da anlamış değiliz. Bilindiği gibi, cinayetin kimler tarafından
organize edildiği henüz yargı mercilerince de tespit edilmemiştir. Demokratik
Toplum Partisi, şiddete karşı olduğunu her fırsatta dile getirmiş, bütün
sorunların barış ve diyalogla çözüleceğine işaret etmiştir.
Sayın
Başsavcı bu konuda sağlıklı bir araştırma yapmış olsaydı, DTP nin kurucu
başkanı ile birlikte birçok kurucusunun taziye ziyaretinde bulunduğunu, cenaze
törenine katıldığını ve böylesi şiddet eylemlerine karşı tavır aldığını
öğrenmiş olacaktı.
6)
Sayın Başsavcının Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılması için gösterdiği
ilginç kanıtlarından bir tanesi de Yazar Adalet Ağaoğlu'nun İnsan Hakları
Derneği'nden istifa etmesidir. Sayın Ağaoğlu, bir aydın olarak kendi kararıyla
ve çeşitli gerekçeleriyle İHD'den istifa etmiştir. Sayın Başsavcının
karıştırdığını düşündüğümüz metin, Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılması
için hazırlanmış iddianamedir.
İHD
ise, insan hakları alanında faaliyet yürüten bir sivil toplum örgütüdür.
Demokratik Toplum Partisi ile resmi hiçbir bağı yoktur. Ancak Sayın Başsavcının
aynı paragrafta yer alan 'Bulunması gereken konumla ilgisiz bir konuma
sürüklendiği anlaşılan İHD'nin davalı DTP (ve terör örgütü PKK) ile hemen her
platformda ortak görüş bildirmesinin '' şeklindeki ifadesi, olayın siyasi bir
bakış açısı ile değerlendirildiğinin tipik kanıtıdır.
İnsan
hakları kuruluşlarını ve demokratik kitle örgütlerini DTP yandaşı dolayısıyla
yasa dışı gösterme gayreti bir zorlamadır. Ayrıca haksız ve hukuk dışıdır.
Sayın
Adalet Ağaoğlu yaptığı açıklama ile bu iddiayı da boşa çıkarmıştır. Kapatılma
gerekçesi olarak beyanlarının alınmasına karşı tepkisi basında yer aldı.Kaldı
ki Ağaoğlu'nun bir dernek ile ilgili beyanlarının bir siyasi partinin
kapatılması gerekçesi yapılması ,hukuki illiyetin bulunmaması nedeniylede
zorlama bir gerekçedir.
7)
Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılması için kanıt olarak gösterilen ve iddianamede
'Demokratik Toplum Partisi'nin Kuruluşundan Sonraki Eylemler' başlığı altında
yer alan 141 eylemin büyük bir çoğunluğunun yargılaması devam ederken, birçoğu
da hala hazırlık soruşturması evresindedir. Kanıt olarak gösterilen bu
eylemlerden sadece 3 tanesi Yargıtay tarafından da onanarak kesinleşmiştir.
Gerçek veya tüzel kişiler doğmadan suç işleyemezler, bu hukukende biyolojik
olarak da mümkün değildir. Bu üç davadan biri de DTP kurulmadan önceki bir
zaman diliminin hadisesidir. Kanıt olarak gösterilen diğer eylemlerden 30'u
hala soruşturma aşamasında iken, 91 tanesinin yargılaması devam etmektedir. 14
tanesi birinci derece mahkeme tarafından karar verilmiş ancak henüz
kesinleşmemiştir. Bu eylemlerden bir tanesi beraatla sonuçlanmış, bir tanesi de
soruşturma dışı tutulmuştur.
8)
İddianamede kanıt olarak gösterilen eylemlerden bazıları da oldukça ilginçtir.
Şöyle ki; Eylemlerden, iddianamenin 89. sayfasında yer alan, PKK tarafından
kaçırılan 8 askerin kaçırılması olayında Demokratik Toplum Partisi üyesi
Milletvekillerinin bu askerlerin geri getirilmesinde üstlendikleri insancıl rol
gereğince, haklarında açılan soruşturma da yer almıştır.
Oysaki
bütün kamuoyunun da bildiği gibi, Demokratik Toplum Partisi sadece insan
hayatına verdiği değer itibariyle, üstüne düşen görevi yerine getirmiştir. Bu
konuda sadece insani reflekslerle hareket etmişlerdir. Tek amaçları bu sekiz
askerin yaşamlarına bir zarar gelmeden evlerine dönebilmelerinin yolunu
açmaktı. Nihayetinde Kuzey Irak Yerel yönetimi ile ABD yetkililerinin
girişimleri sonucu, aralarında DTP milletvekillerinin de hazır bulunduğu bir
heyete askerler teslim edilmiş. ABD yetkilileri askerleri Türkiye'ye
getirmiştir. Ne yazık ki soruşturmaya uğrayan, tutuklanan ve haksız saldırılara
muhatap olan 8 askerin ilk duruşmada serbest bırakılması ile kamu vicdanı bir
nebze olsun rahatlamışsa da, bu olayda imali ve kusuru bulunanlar hakkında
herhangi bir soruşturma açılmazken, yaşam hakkını savunan DTP' nin bu nedenle
kapatılmasını istemek acı bir tezat olarak ortaya çıkmaktadır.
9)
Yine iddianamenin 82. sayfasında yer alan ve Diyarbakır Kayapınar BELEDİYEsi
tarafından yaptırılan havuzun Kürdistan haritasına benzediği gerekçesiyle
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava da kanıt olarak
gösterilmiştir. Ancak dava geçtiğimiz günlerde BERAATLA sonuçlanmıştır.
Diyarbakır 6.Ağır Ceza mahkemesinin 27.11.2007 tarih 2007/277Esas kararı
ektedir.
10)
İddianamede yer alan ve kanıt olarak gösterilen ilginç eylemleri özetle
aktarmaya devam ediyoruz. 76. sayfada yer alan Kars İl Başkanı Mahmut Alınak
tarafından Başbakan'a Kürtçe Mektup gönderilmesi Siyasi Partiler Yasası'na
aykırı bulunduğu gerekçesiyle hakkında açılan ve halen devam eden dava da kanıt
olarak gösterilmiştir. Oysaki demokratik bir hukuk devletinde kişiler,
içeriğinde şiddet veya şiddete çağrı ve hukuka aykırı olmadıkça, istedikleri
dilden taleplerini ilgili yerlere gönderebilmelidir. Çağımızda herkesin kendi
anadiliyle konuşma, okuma ve yazma hakkı olmalıdır.
11)
İddianamenin 72. sayfasında yer alan ve 86. sıradaki eylem olarak gösterilen
dava konusu eylem, DTP'nin kuruluşundan önce işlenmiştir.Tüzel veya gerçek
kişilerin daha doğmadan sorumlu tutulması mümkün değildir. Bu eylem bile
kapatılmaya kanıt olarak gösterilmiştir.
12)
İddianamenin 88. sayfasında ve 130. sırada gösterilen dava da hukuk adına kabul
edilemez. Şu an DTP Milletvekilleri olan Aysel Tuğluk ve Ayla Akat Ata,
Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yaptıkları sırada, 'Öcalan'ın talimatlarını
gerekli gördükleri yerlere iletmeleri' nedeniyle haklarında açılan dava da
kanıt olarak gösterilmiştir. Ancak her ikisi de avukat olup, kendi görevlerini
icra etmişlerdir. Görevlerini de yasal çerçeve içerisinde yapmışlardır. Bu
ilişkiyi talimat olarak değerlendirmek, Avukatlık Yasasına aykırıdır.
Avukatlar, kendi özgür iradeleriyle DTP'ye katılmışlardır. Anayasada ya da
diğer yasal mevzuatta avukatların siyaset yapması önünde hiçbir engel yoktur.
Dolayısıyla onlar da istediği partiye girip siyasi faaliyetlerde
bulunabilirler.
13)
İddianamenin 77. sayfasında yer alan ve Demokratik Toplum Partisi'nin
kapatılması için öne sürülen kanıtlardan bir tanesi de Hakkâri'de düzenlenen
bir sempozyumdur. Hakkari BELEDİYEsi ve DTP Hakkari İl yönetimi tarafından
'Kürt Dili Eğitim Hareketi' adı altında organize edilen bu sempozyum sırf
konusu ve taşıdığı başlığı gereği, ilgililer hakkında ceza davası açılmıştır.
Ceza davası halen devam ederken, Sayın Başsavcı bunu da vahim görmüştür.
Oysaki
bütün BELEDİYEler ve siyasi parti teşkilatları bu tür sosyal ve eğitici panel,
seminer ve sempozyumlar düzenlemektedir. Bu etkinlik, Demokratik Toplum
Partisi'nin kapatılması için kanıt olarak gösterilmesi, demokratik bir hukuk
devleti ile bağdaşmamaktadır.
14)
İddianamede yer alan 'PKK'lı teröristlerin yol kesip, 22 Temmuz 2007 tarihinde
yapılan milletvekilliği seçimleri için DTP destekli seçime giren seçimden sonra
DTP'ye katılan bağımsız adaylara oy verilmesi için propaganda yapması durumun
ne derece vahim olduğunun kanıtıdır' şeklindeki ifade, gerçek dışı olmakla
beraber, bunu kanıtlayan herhangi bir veri de sunulmamıştır. Sayın Başsavcı
kanıt göstermek adına her tür hukuk dışı, sadece söylentilere dayalı eylem ve
fiilleri sıralamıştır. Kaldı ki böylesi bir propaganda gerçek olsa bile,DTP'yi
suçlama nedeni olamaz.
15)
İddianamede adı geçen Aydın Doğan ve Hasan Çakkalkurt hakkında 23.05.2007
tarihinde İstanbul 11.ağır Ceza mahkemesi 2006/384 esas sayılı beraet kararı
ekte sunulmuştur. Davanın açıldığı 16.11.2007 öncesi beraet kararı bulunmasına
rağmen kapatılma gerekçesi yapılmıştır.
16)
İddianamede adı geçen Medeni Kırıcı ile Büro Görmez hakkında 12.12.2007
tarihinde Kocaeli 3.asliye Ceza mahkemesinin verdiği beraet kararı ektedir.
17)
Ali Sever hakkında Van 4.Ağır ceza Mahkemesinde açılan dava 03.10.2007 tarih
2007/19 esas sayılı kararla beraetle sonuçlanmış olup karar ektedir.
18)
Sayın Başsavcının 'Parti mensuplarının eylemleri propaganda boyutlarını aşarak
şiddet eylemlerinde görev almaya, terör örgütü bildirilerini halka dağıtmaya,
talimatlara uymayanları tehdide, adliye binalarına bomba koymaya, terör
örgütüne eleman kazandırıp, kırsala göndermeye, teröristlerin talimatlarını
alıp, gereğini yapmaya, partililerin örgüt kamplarına gidip, toplantılara
katılmasına, buralarda eğitim aldıktan sonra ülkeye dönüp faaliyette bulunmaya,
hatta gösterdikleri liyakat gözetilerek milletvekili olmaya, terör örgütünün
ihtiyaçlarını karşılamak için halktan para toplamaya dönüşmüştür. Davalı
partinin eylemlerinin demokratik hukuk düzeninde olması gereken hiçbir unsuru
taşımadığı gibi, olmaması gereken tüm unsurları taşıdığı tartışmaya yer
vermeyecek bir gerçeklik olarak önümüzdedir' şeklindeki siyasi değerlendirmesi,
hukuken ispatlanmamış şahsi ve kasti düşünce ürünü olup, gerçek dışıdır.
Yukarıda anlatılan söylemlerin hiçbiri iddianamede yer alan ve kanıt olarak
gösterilen eylemlerin içeriğinde yoktur. Kaldı ki bu eylemler ve söylemler
neticesinde açılan davaların hiçbiri daha kesinleşmiş değildir. Kaldı ki DTP
milletvekillerinin seçilme kriterleri tamamen sayın savcının 'sübjektif
yaklaşımı ve düşüncesi' olup, halkın özgür iradesine, adil temsile ve TBMM nin
de manevi şahsiyetine daha saygılı olması beklenirdi.
19)
İddianame de yer alan 141 eylem, (konuşma, açıklama ve slogan olarak) açılan
soruşturmalara dayanılarak kapatılma gerekçesi yapılmıştır.
Parti
Meclisi,Merkez Yürütme Kurulu,Parti Meclis Grubu olarak SPK da 101 ve 103 ncü
madde anlamında tek bir açıklamaya dayanılmamıştır. Parti tüzel kişiliğini
bağlamayan, bireysel açıklamalar nedeni ile 'odak' olma iddiasının unsurları
gerçekleşmemiştir.
Irkçılık,
savaş kışkırtıcılığı, insanlığa karşı suçlar ve ayırımcılık, toplumu şiddet
kullanmaya çağrı ve tahrik 21.yüzyılda en önemli suçlar olup,DTP ve Kürt
halkına yönelene saldırıları teşvik eden diğer partiler hakkında sayın savcının
hiçbir işlem yapmaması çifte standardı uygulaması kabul edilemez. Ekte
sunduğumuz sadece 22 temmuz seçimleri sonrası DTP ye yönelen saldırılar,
örgütlü ve planlı olmasına rağmen sayın savcılar harekete geçmemiştir. DTP
binalarını kurşunlayanlar kahraman muamelesi görmüş ve hemen salıverilmiştir.
Hukukun işlemediği yerde adalet olmaz,adaletin olmadığı yerde herkes suçlu
duruma düşebilir. Yargıtay Başsavcılığı son on yılda yapılan reformları ve
anayasa değişikliklerini dikkate almamıştır. Anayasalar ve yasalar da eğişim
geçirir, hukuk yargı demokrasinin gelişmesi önünde tutucu-muhafazakar bir engel
olmamalıdır. Aksine demokrasi ve özgürlükleri genişleten çağa uyduran, toplumu
dönüştüren gerçek fonksiyonunu, rolünü oynamalıdır.
Toplumu
dönüştüren iki güç vardır. Biri siyaset diğeri hukuktur. Ancak hukuk Şemdinli
davasında, savcısına sahip çıkmayarak, Danıştay saldırısında çetelerin üzerine
gidemeyerek iyi sınav vermiyor. Yargının askerileştirilmesi ve suç çetelerinin
aleni cinayetlerine rağmen 'görevsizlik 'kararları ile Askeri yargı da tahliye
edilmeleri kamu vicdanını sızlatmaktadır
SPK
78 nci maddesinde yazılı anayasanın 2 ve 3 ncü maddesini ihlal eden herhangi
bir eylem söz konusu değildir. 81 inci madde anayasanın 68 ve 69 uncu
maddelerine aykırı olup, RTÜK tarafından Kürtçe yayın yapıldığı ve eğitim
önünde ki bazı engellerin kaldırılması istemi tamamen demokratik bir taleptir.
SPK
101 nci madde uyarınca Yargıtay başsavcılığı denetiminden geçen ve onay alan
tüzük ve programda yasalara aykırılık bulunmamaktadır.
SPK
103/2 nci maddeye göre parti yetkili organlarının suç teşkil eden bir eylemi
söz konusu olmadığı gibi, bu konuda da çifte standart uygulanmaktadır.
Ergenekon gibi çetelerin kurduğu silahlı olan ve yasadışı eylemleri bulunan
cinayet işleyen siyasi partiler hakkında soruşturma açılmazken, TCK nun 215 nci
maddesinde üst müeyyidesi altı ay hapis olan suçların 'sayın' dediği için
açılan soruşturmaların kapatılma gerekçesi olarak gösterilmesi demokratik
siyasete 'orantısız' bir müdahale olup, demokratik siyasal yaşama yasakçı bir
müdahaledir.
20)
Parti programında yer alan ana dilde eğitim, Kürt sorunun barışçıl çözümün
istenmesinin, Kürt varlığı ve kimliğinin tanınmasının istenmesinin, demokratik
yönetim için sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi, demokratik toplum için
yeni bir anaysa istenmesinin kapatılma gerekçesi olarak gösterilmesi dehşet
vericidir.
Yargı
demokratikleşmenin önünde engel değil, demokratik hak ve özgürlüklerin
korunması için vardır. AİHM, ÖZDEP kararı bu nedenle tekrar tekrar okunmalıdır.
Parti programında Kürt sorunun çözümü projesinin kapatılma gerekçesi teşkil
etmediği, siyasi partilerin bunun için var olduğu yazılıdır. Yasal ve
demokratik yollardan siyasi partilerin projelerini halka anlatması ve oy alması
ile seçilerek var olurlar. Bugün mecliste bir grubu bulunan ve milyonlarca seçmenin
sevgisini kazanmış bir partinin bu şekilde suçlanması kapatılmasının istenmesi
evrensel hukuk ile bağdaşmadığı gibi, anayasa ve ulusal yasalarımızı da
aykırıdır.
F -
DAVA KONUSU EYLEMLERİN İÇERİĞİ
Devam
eden veya sonuçlarını kesin bilmediğimiz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının
iddianamede altını çizdiği ve suç olarak nitelendirdiği, olay tutanaklarındaki
alıntılar bile, suç kastı olmadığı gibi, bir bütün olarak da söylem ve
eylemlerin suç oluşturmayacağı açıktır.
1)
Dosya kapsamından görüleceği gibi, suç işlediği iddia edilen eylemcilerin
tümünde ortak olarak savunulan istemler barışçıl ve insanidir.
2)
Düşünce özgürlüğü, ülkenin demokratikleşmesi toplumsal uzlaşma, bölgede ve
ülkede barış teması işlenmektedir.
3)
Eylemler, siyasal bir hakkın kullanılması çerçevesinde olup, görüş ve
düşünceler ifade edilmekte, hiç birinde ŞİDDETE çağrı bulunmamaktadır. Kaldı ki
iddianameye konu tek bir şiddet eylemi de bulunmamaktadır.
4)
Eylemcilerin bir kısmında bu doğrultudaki bildiri, senelik takvim, afiş ve
benzeri dokümanlar ele geçirilmiş ve bunlar suç unsuru sayılmıştır.
5)
Yine eylemlerin tümünde ülkenin birliğinden ve halkların kardeşliğinden söz
edilmiştir.
6)
Şiddeti ve çatışmayı çağrıştıracak provokasyonlara dikkat çekilerek, herkesi
karşı duruşa davet vardır.
7)
Çifte hukuka karşı, hukuki eşitlik savunulmakta, cezaevlerindeki
anti-demokratik, insan haklarına aykırı yaşam biçimine, tecride, izolasyona
karşı, çağcıl adalet talep edilmektedir.
8)
Tüm tutuklu ve hükümlülerin aileleri ve avukatlarıyla yasaların öngördüğü
şekilde görüştürülmeleri ve sağlıklı bir yaşam hakkının sağlanması talep
edilmektedir. Hukukun eşitlik ilkesi gereğince, Abdullah Öcalan'ın da bu
haklardan yararlanması gerektiğini yasal bir istem olarak belirtmektedirler.
9)
Sayın başsavcının en çarpıcı değerlendirmelerinden bir tanesi de, -yukarıda da
bahsettiğimiz gibi- siyasi yasaklar için şöyledir: 'Anayasa'nın 68/4 maddesinde
sayılan hususlara aykırı eylemlerin mevcudiyeti yeterlidir. Bu eylemlerin suç
teşkil etmesi ve bu eylemlere ilişkin ceza davasının mahkûmiyetle
sonuçlanmaması gerekmez' diyor. Türkiye cumhuriyeti bir hukuk devletidir,
'aşiret devleti' olmadığı gibi, 'kolektif suçlama' mantığı da çağın gerisinde
kaldı.
Bu
hukuk mantığını kabul etmek mümkün değildir. Bir eylem suç teşkil etmiyorsa,
ceza davasında mahkûmiyet değil de beraatla veya sonuçları itibariyle benzer
bir karar veya uygulamayla sonuçlanıyorsa, bunun anayasaya aykırılığı da söz
konusu olamaz.
Bu
nedenle böylesi basit bir mantık, suç oluşturamaz ve bir siyasi partinin
kapatılmasına neden olamaz.
10)
Devletin her kademesinde bulunan yetkililere seslenerek, düşünceler ifade
edilmiştir, çözüm önerileriyle birlikte meşru taleplerde bulunulmaktadır.
11)
Ayrıca sıralanan eylemlerin bir kısmı, Parti Tüzel Kişiliği'nin bilgisi ve
iradesi dışında oluşmuş şahsi eylemlerdir. Partinin düzenlediği etkinliklerde;
Parti yöneticilerinin irade ve bilgisi dışında, uyarılara rağmen on binlerce
insanın katıldığı bir miting veya eylemde birkaç kişinin, yasa dışı slogan
atması ve provakatif çıkışlar o partinin kapatılmasına hiçbir şekilde neden
olarak gösterilemez. Bu tür toplantılarda,toplantıyı düzenleyicileri gerekli
uyarıları yapmıştır.
12)
Sayın Başsavcı, tüm bu eylemlerin ve kendi görüşlerinin hangi yasanın hangi
maddelerine dayandırdığı ve hangi olayın kesin mahkeme kararıyla kanıtlandığını
göstermeden, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası'nın birkaç maddesini iddianameye
aktararak, Demokratik Toplum Partisi'nin temelli kapatma talebinde
bulunmaktadır.
13)
Daha önce kapatılan bazı siyasi partiler Demokratik Toplum Partisi'nin
kapatılması için de örnek gösterilmektedir.
Bunlar
örnek olamayacakları gibi, bir iki istisna dışında, yapılan başvurular
sonucunda AİHM, adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle, İHLAL ve YARGILANMANIN
YENİLENMESİ kararları vererek, Türkiye'yi büyük miktarda tazminat ödemeye
mahkûm etmiştir.
G -
İDDİANAMEDE YER ALAN BAZI DEĞERLENDİRMELER
1)
Yargıtay Cumhuriyet Sayın Başsavcısı, DTP Tüzüğünün 3. maddesinin (c) bendinde
yer alan 'Türkiye Cumhuriyetinin Türkler, Kürtler ve diğer etnik aidiyetler
tarafından kurulduğunu ve kardeşliğin temelinin tarihin derinliklerinde
yattığını beyan eder; halkların geleceğini ve Kürt sorununun çözümünü ortak
vatanda özgür birliktelikte ve Demokratik Cumhuriyette görür' ifadesi ile (e)
bendinde yer alan 'Herkese ayrımsız, anadilinde eğitim ve öğretim hakkının
sağlanması' şeklindeki ifadeyi anayasaya aykırılık teşkil ettiğini iddia
ederek, Demokratik Toplum Partisi'nin 'devletin tekliği' ilkesini ihlal
ettiğini öne sürmüştür. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti'nin Türkler, Kürtler ve
diğer etnik aidiyetler tarafından kurulduğunu Türkiye'deki tüm toplumlar kabul
etmektedir. Bunun böyle olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ayrıca
Türkiye'de yaşayan bütün halklar için bir gurur kaynağıdır. Bu söylemin anayasa
aykırılık teşkil edeceği düşünülemez.
Anadilde
eğitim ve öğretim hakkını talep etmek, demokratik bir devlette suç olmasa
gerek. Anadilde eğitim ve öğretim hakkını istemek, insanın en doğal hakkıdır.
Unutulmaması gereken bir nokta da, Demokratik Toplum Partisi, bir siyasi
partidir. Her siyasi parti gibi, DTP'nin bir tüzük ve programı vardır. Bu tüzük
ve programını kamuoyuna açıklar ve buna göre de politikalar izler. Demokrasinin
işleyebilmesi için, tıpkı gerçek kişiler gibi, siyasi partiler de ifade
özgürlüğüne sahip olması gerekir.
2)
Demokratik Toplum Partisi'nin programından kesitler alarak iddianamede kanıt
olarak gösteren Sayın Başsavcının, yaptığı alıntıların hiçbirinde hukuka aykırı
bir söylem yoktur. Aksine bunların zaten Anayasa'da yer alması gereken
toplumsal içerikli taleplerdir. Zaten hazırlanan Anayasa Taslağı'nda da bu
taleplerin büyük bir çoğunluğunun yer alacağı bilinen bir gerçekliktir. Kaldı
ki siyasi partilerin program ve tüzüklerini inceleyen başsavcılık yasalara
aykırılık durumunda, ilgili partiyi ihtar etmesi, buna uyulmadığı takdirde
Anayasa mahkemesinde ilgi partiye ihtar edilmesi davası açması gerekirdi. Sayın
savcı DTP ile ilgili incelemelerinde program ile ilgili bir aykırılık
görmemiştir. Sadece tüzük ile, ilgili olarak 'eş başkanlık' sistemine ve bazı
üyelerin üye olma yasağına dikkat çekmiştir. DTP bu yasal düzenlemeleri
zamanında yapmıştır. Buna rağmen kapatılma gerekçesi yapılması, zorlama hukuka
aykırı gerekçe arayışının sonucudur.
3)
İddianamede yer alan şu değerlendirme, Sayın Başsavcının siyasi saiklerle
hareket ettiğini ispatlamaktadır. 'Çok daha açık söylemek gerekirse terör
örgütünü kınama veya eylemlerinin yanlışlığını, çocuk yaşlı kadın ayrımı
gözetmeden insanları terörist yöntemlerle katletmenin bir insanlık suçu
olduğunu söyleyememe demokratik hukuk devletinin hiçbir ilkesi ile açıklanamaz.
Bu durum ancak kişilerin aslında demokrasi ile ilgilerinin olmayıp, örgüt
tarafından verilen görevi yerine getirmek için demokrasiyi zorlamak ve toplumda
kin ve düşmanlık duyguları oluşturmak üzere siyasi parti bünyesinde toplanması
biçiminde izah edilebilir. Teröre terör diyemeyen bir mantık ya teröristtir ya
da kendisini görevlendiren örgütten ölesiye korkandır! Bu davranışlara ilişkin
güncel değerlendirmeler nasıl olursa olsun, sonraki on yıllar hatta yüzyıllarda
dahi bu davranışları sergileyenler ve çeşitli çıkarları uğruna görünüşte
kınadıkları terörü el altından destekleyen odaklar toplumsal yargılara konu
olacaktır. Zira terör insanın insan olma niteliklerine aykırı bir davranış
biçimidir.'
'Davalı
partinin hedeflerine ulaşmada bölücü terör örgütü yolu ile şiddet unsurunu
kullanma ve savunmada kararlı olduğu görülmekte, bu durumda toplumun huzur ve
güvenliği için temelli kapatılma istemi ile dava açılması sosyal, SİYASAL ve
hukuksal yönlerden bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır' şeklindeki tespit
ve söyleminden de anlaşılacağı üzere, Sayın Başsavcının davayı siyasi
gerekçelerle açtığının somut itirafıdır.
Hiç
kimsenin her hangi bir konuda kanaat ve düşüncelerini açıklamaya
zorlanamayacağı temel insan haklarından olup ulusal yasalarımızda da yer
almaktadır. Düşüncelerinden dolayı insanların suçlanması demokrasiye aykırı
iken, sayın savcı 'açıklanmayan düşünce' nedeni ile bir siyasi partiyi kapatma
talebinde bulunması hukuki temeli olmayan 'sübjektif' bir yaklaşımdır.
4)
Ulusal üstü hukuk açısından bakıldığında, terör, terörist eylem denilen şey
aslında bir şiddet türüdür. Terörist olmayan şiddet türleri de vardır.
Devletler hukuku alanına girmeyen, bir ülkenin sınırları içinde vuku bulan
şiddet türleri de vardır. Bunun iki istisnası vardır. Evrensel beyannamenin
3.maddesinde belirtilen isyan hakkı son çare olarak sadece istibdat
rejimlerinde ve Tiranilerde kullanılır.
11
Eylül saldırılarının ardından küreselleşen terör nedeniyle, terörün yeni bir
tanımına ihtiyaç duyulurken diğer yandan soykırım, insanlığa karşı suçlar ve
savaş suçlarıyla ilgili (ABD ve Türkiye taraf değil) UCM nin yargı yetkisi
başladı.
Ortak
tehdit haline gelen, küreselleşen teröre karşı ne yapılabilir' Terör, terörist,
terör eylemi nedir' Her ülkenin kendi siyasi çıkarları doğrultusunda
tanımladığı ve benimsediği tanımlar BM ve bölgesel belgelerde de net bir tanıma
sahip değil. Bunun sonucu olarak devletlerin mücadele, yöntem ve müeyyidesi de
farklılaşmaktadır. Örneğin silahlı mücadele yürüten bir grubu kimi 'terörist'
kimi de 'özgürlük savaşçısı' ilan ediyor. Bu iki farklı tanım iki farklı
uygulamayı getiriyor, birincisinde terörist tanımlaması olduğu için, yasaklama,
engelleme, cezalandırma olacak, ikincisi özgürlük savaşçısı olduğu için destek,
teşvik görecek.
Milletlerarası
alanda terörizmin evrensel ve bağlayıcı bir tarifinin bulunmaması, uygulama
tedbirlerinin yetersizliği, terörizme karışan devletleri milletlerarası kamu
oyu önünde denetleyecek ve mahkum edecek bir sistem değişikliğini
dayatmaktadır.
BM
Genel Kurulu Devletler Hukuku Deklarasyonunda (2625 sayılı) hangi şartlarda
self determination hakkına, kendi kaderini tayin hakkına başvurabileceği hakkındadır.
Tanımlarsak:
'..bir
ülkenin hükümeti toplumun tümünü temsil etmiyorsa, ülkenin yönetimi demokratik
değilse, sömürgeciliğe karşı savaşlarda terörizme başvururlarsa buna göz
yumulacağı sonucu çıkarılmakta tek istisnası masum insanların öldürülmemesidir''
Terörist
eylem, uygulama ve yöntem kınanmakla birlikte, terörizmin tanımı daha çok
masumların öldürülmesi olarak Kabul edilmektedir. Böylesi bir tanımda hem
örgütler hem de devletler terörist tanımlamasına muhatap olmaktadır.
BM
belgelerinde terörist eylemin ne olduğu yönünde somut bir belge yoktur.
1948
tarihli BM Evrensel İnsan hakları Bildirgesinin (m.30) 'Kişisel ve siyasi
haklar sözleşmesinin (m.5/1)''.özgürlükleri yok etme özgürlüğü
tanınamayacağı kurala bağlanmış, bu kuralın kapsamına devletler, kişi
toplulukları ve bireylerde alınmıştır.
''bir
ülkede silahlı çatışma,'terör' olarak algılanacağı yerde 'uluslararası' veya
'iç nitelikli silahlı çatışma olarak da' tanımlanabilmektedir. İnsancıl hukuk
konusunda Cenevre Protokolları böylesi durumlarda asgari insancıl kuralları
öngörmektedir.'
Devlet
terörü üzerinde de durmakta yarar bulunmaktadır. Bazı devletlerin teröre destek
vermesi söz konusu olduğu gibi, bazı muhalif grupların bastırılmasında anti
demokratik yapılı devletlerin yasa dışı şiddete başvurduğu görülmektedir. Çok
partili demokratik bir yönetime dayanan, basın özgürlüğüne yer veren, hukuk
devleti koşullarına uyan bir devlette 'devlet terörü' bulunması olanaksızdır.
BM
Genel Kurulu 35 üyeden oluşan bir '..Uluslararası Terörizm Komitesi..'kurarak
1979 yılında 34/145 sayılı kararı ile:'..masum insanların öldürülmesinin veya
hayatlarını tehlikeye atılmasının veya temel hakların çiğnenmesinin Kabul
edilemeyeceği bu uygulamanın sömürgeci ve ırkçı yabancı yönetimleri tarafından
halkların bağımsızlığını engellemek için yapılabileceği saptanmıştır.
1985/-No.40/61-1987/-no.159
sayılı kararda:''.ırkçı, antidemokratik ve totaliter
devletlerin hukuka aykırı olarak bulundukları (işgal ettikleri ve sömürge
olarak kullandıkları) yerlerdeki halkları umutsuzluğa iterek onları teröre
başvurma zorunda bıraktıkları biçiminde özetlenebilir. Dolayısıyla genel kurul
bu türden olayların önüne geçilmesi için devletleri demokratik olmaya
çağırmaktadır.
BM
Genel Kurulu 18 kasım1994 tarihli kararı ile :'..birçok sözleşmeye göndermede
bulunduktan sonra; BM taraf devletler,terörün her biçimiyle reddedilmesi
gerektiğini kabul etmiş,nerede olursa ve kim tarafından yapılırsa yapılsın,suç
olduğu ve haklı görülmeyeceği belirtilmiştir.
Terör
nedir' Sözlüklerde, insanı yoğun ve ani olarak saran korku, yoğun korku hissi,
korku anı yada korku nedeni, ürkütücü şiddet olarak geçmektedir.
Terörizm
nedir' terör yönteminin kullanılması, bu yolla elde edilen korku ve teslimiyet,
terörist yöntemle yönetmek veya yönetime karşı çıkmak.
Terörist
nedir' Terörist yöntemleri kullanan veya benimseyen kimse .
Bu
kullanılan tanımların sadece yasa dışı örgütleri değil, aslında devletlerin ve
bireylerin terörist yönteme başvurabileceğini gösteriyor. Teröristin objektif
ve uluslar arası hukuk alanında kabul görmüş genel bir tanımında mutabakat
sağlamanın kolay olmayacağı ortadadır.
Terörizmin
doğru ve objektif bir tanımı için ulus devletleri arasında geçerli olan, genel
kabul gören uluslar arası hukuk kuralları ve ilkelere bakmak gerekiyor. Cenevre
ve Hague anlaşmalarında belirtildiği gibi, bu kurallar savaş sırasında nelerin
yapılabileceğini, nelerin yapılamayacağını belirtmektedir. Örneğin sivil halkın
hedeflenmesi kabul edilmemekte ve kesinlikle yasaktır. Bu anlaşmalar savaş sırasında
askeri hedeflere yapılan saldırılar ile sivil hedeflere yapılan saldırılar
arasında bir ayrım yapar.
Kasıtlı
olarak sivil hedeflere saldıran askerleri 'savaş suçlusu'kabul eder. Benzer
eylemler barış döneminde yapılırsa 'insanlığa karşı suç' işlemişsayılırlar.(Örnek
Miloschovitç'in yargılanması)
BM
Ekim 2001 de 'Uluslar arası terörizmi Ortadan Kaldırmak için Önlemler'
konusunda genel kurul sonrası yaptığı açıklamada:
''Uluslar
arası toplumun karşı karşıya olduğu öncelikli görev, uluslar arası terörizmi
engelleyecek ve ortadan kaldıracak etkili bir hukuki çerçeveyi temin
etmektir..'
Terörizm
konusunda bugüne kadar 12 tane uluslararası sözleşme bulunuyor. Ancak BM in
zayıf yönleri bulunmakta 21 kasım 2001 tarihinde Hukuk Komisyonu, kim
tarafından işlenirse işlensin terörizmin metot ve yöntemlerini kınayan bir
karar aldı. Kararın sonunda ise üye ülkelerin terörizmin tanımı konusunda bir
karara varamayacakları eklenmişti.
1996
da canlandırılan uluslar arası terörizm komitesinin amaçları arasında uluslar
arası terörizme karşı hukuki bir çerçeve oluşturacak bir sözleşme hazırlamak,
BM himayesinde terörizmin her türüne karşı aktiviteler koymaktı.
'Terörizmin
Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Avrupa Sözleşmesine' bölgesel düzeyde
Türkiye'nin taraf olduğu bir sözleşmedir. Uçak, gemi kaçırma, milletlerarası
alanda korunan kişilere saldırı, rehin alma vs. konular da suçların önlenmesi
ve cezalandırılması yanı sıra 5.Maddeye göre:
'..kendisinden
iade istenen devlet,iadeyi isteyen devletin bir kimseyi ırkı,dini,dili veya
siyasi inancı sebebiyle yargılanması amacıyla yaptığına inanırsa..'iade etmek
mecburiyetinde değildir, denilmektedir.'
AB
ülkelerinin BM belgeleri ve bölgesel sözleşme dışında özgün bir terör tanımı
bulunmamaktadır. 11 Eylül sonrası büyük ölçüde BM Güvenlik Konseyinin aldığı
1373 sayılı terörle mücadele kararı doğrultusunda, bazen de ABD ye yakın
hareket etse de üyeleri arasında bu konuda fikir birliği bulunmamaktadır.
15
Kasım 2003 tarihinde Kuledibi ve Şişli'de iki Sinegoğa düzenlenen ve El Kaide
yanlılarının üstlendiği terör eyleminde 23 yurttaşımız yaşamını yitirir ve üç
yüzü aşkın kişinin yaralandığı dehşet anları dünya gündemine düşerken Adalet
Bakanı Cemil Çiçek terörün tanımı yapılmalı açıklamasında bulunuyordu.
BM'
in 'Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar bakımından kanuni
sınırlamaların uygulanmayacağına dair sözleşme ' ile BM Genel Kurulunun 26
Kasım 1968tarihli ve 2391 sayılı kararları uyarınca ;'Nurnberg Mahkemesinin
tanınmış uluslar arası hukuk prensiplerini teyit eden 11 Aralık 1946
tarihli ve 95 sayılı kararı ve 2184 ve 2202 sayılı kararları ışığında; BM
Ekonomik ve Sosyal Konseyin, savaş suçlularının ve insanlığa karşı suç
işleyenlerin cezalandırılmasına dair 28 Temmuz 1965 tarihli ve 1074 D sayılı ve
5 Ağustos 1966 tarihli ve 1158 sayılı kararları ışığında;
'..insanlığa
karşı suçların kovuşturulması ve cezalandırılması ile ilgili daha önceki
bildiri,belge veya sözleşmelerden hiç birinin zamanaşımı konusunda bir hüküm
getirmediğini kaydederek...insanlığa karşı suçların uluslararası hukukta en
ağır suçlar arasında yer aldıkları dikkate alındığında;sözleşmede belirtilen
suçların işlenmesine ister başında bulunarak isterse refakat ederek katılan
veya başkalarının bu suçları işlemeğe doğrudan teşvik edenler hakkında her
türlü tedbirin alınacağını belirtmektedir...'
İnsanlığa
karşı suçlar nerede işlenmiş olursa olsun, soruşturmaya tabidir. Bu nedenle bu
tür suçları işlemiş olanların işlediklerine dair hakkında delil bulunanların
izlenmesi, gözaltına alınması,yargılanması ve suçlu bulundukları takdirde
cezalandırılması için bir soruşturmanın açılması,sözleşme tarafı devletlerle
işbirliğine gidilmesi ulusal ve uluslar arası tedbirlerin alınması sözleşmeye
taraf her devletin görevidir.
BM
Genel Kurulunun 3 Aralık 1973 tarihli ve 3704 sayılı kararı uyarınca, insanlığa
karşı suç işleyenlerin bulunmalarına, gözaltına alınmalarına, iadelerine ve
cezalandırılmalarına dair prensiplerin uygulanması gerekmektedir. Şüphesiz bu
konuda siyasi tavır ve kararlar bulunsa da hukuk devletlerinde bu hususun
hukukun temel konusu olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.
20
Aralık 1945 tarihli ve 10 sayılı karar ışığında Denetim Konseyi Yasası
uyarınca: İnsanlığa karşı suçlar: '...Gaddarlıklar ve suçlar, sivil halka karşı
işlenen katliamı, imhayı, köleleştirmeği, sınır dışı etmeyi, hapsetmeyi,
işkence yapmayı, tecavüz etmeyi veya diğer insanlık dışı muameleyi veya
işlendikleri ülkenin iç hukukunu ihlal etsin etmesin siyasal, ırksal veya
dinsel sebeplerle zulmetmeği içerir...ancak bunlarla sınırlı değildir..'şeklinde
tanımlamıştır.
Ulusal
üstü belgelerde terör tanımında henüz bir uzlaşma sağlanmazken, tanım ve kavram
tartışması devam ederken, sayın savcının bu hukuksal gerçekliği yok sayarak
DTP' yi böylesi konularda beyanda bulunmadığı için suçlaması, kapatma gerekçesi
olarak göstermesi siyasi bir yaklaşımda bulunulması yasalara aykırıdır.
5)
Türkiye Cumhuriyetinin 85.yılında insan hakları hukuk ve demokrasi de nereye
geldik, neler yapıldı, nelerin yapılması tasarlanıyor neler yapılmalı'
Yaşadıklarımıza
kısaca bir göz atarsak, Cumhuriyetin en uzun süresinin Örfi İdareler,
sıkıyönetimler ve on yılda bir yapılan askeri darbeler sonrası 'olağanüstü
mahkemelerde' adil olmayan yargılamalar ve kötü cezaevi koşulları ile geçtiğini
görürüz. İstiklal mahkemelerinden, Sıkıyönetim Askeri mahkemelerine ve
günümüzde DGM'lere kadar adil olmayan yargılamalarda verilen idam hükümlerinin
yüzlerce infazı geride kaldı. İdam cezası kaldırıldı ve Türkiye 6 Nolu
protokolu da imzaladı.
Çok
partili rejime 1940 lardan sonra ulaşabildik ve hala demokratik bir toplum olma
yönünde birçok engeli aşabilmiş değiliz.
12
eylülden sonra fişlenenlerin sayısı iki milyona yaklaşıyor ve hala bu fişler
nedeniyle potansiyel suçlu olarak görülüyorlar. 1980 den bu yana da beş yüz
bini aşkın kişinin fişlendiği dikkate alınacak olursa 70 milyon nüfusumuzun 40
milyonun yasaklı, sakıncalı durumunun sürdüğü ve devlet tarafından dışlandığı
görülecektir. Bir pasaport, ehliyet, ruhsat almak istediğinizde karşınıza hep
bu fişler çıkar. Yasaların değişmesi, kaldırılması da etkili olamıyor ve işe
alınmalarda özellikle devletin hassas görevlerinde fişlilerin çocukları ve
torunları da sakıncalı muamelesi görüyor.
Binlerce
yıllık tarih ve kültür birikimi nedeniyle zengin mozaiğin unsurları da hala
ayırımcı mevzuat ve uygulamalara muhatap oluyor. Sayıları milyonlarla olan ve
Cumhuriyeti birlikte kuran Kürt yurttaşlarının ana dilde yayın ve eğitimi,
özgürce isimlerin alınması sorunları hala aşılmış değil. İşkence ve kötü muamele
tüm iyileştirici çabalara rağmen hala önlenemiyor.
Türkiye'nin
85 yıllık Cumhuriyet tarihinde,75 yılda yapılamayanların son on yılda AB aday
üyelik süreci ile birlikte yapılması atılan adımlar, yapılan reformlar çok
önemlidir. Sayın savcı yapılan reformları yok sayan bir anlayışla dava
açmıştır.
6)
AİHM'in yirmi yıllık bilançosu irdelendiğinde parti kapatma başvuruları önemli
bir yer tutmaktadır.
Türkiye'nin
'bireysel başvuru' hakkını kabul ettiği 1987 yılından bu yana tam yirmi yıl
geçti. Türkiye'nin fotoğrafı artık siyah-beyaz değil,renkli ve net çekilmiş
durumda.AİHM nin verdiği ihlal kararları ile Sözleşme karşısında Hükümetin
yapması gerekenleri belirliyor. Avrupa Konseyi bugün 47 üyeye ulaşmış durumda,
Cudi dağlarından, Sibirya bozkırlarına, kutuplardan Cebeli Tarık'a kadar yüz
milyonlarca bireyin devletlere karşı bir taraftan haklarını korurken, diğer
yandan devletlerin insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti olma yolunda
etkili 'yargısal denetim', kararlardan sonra etkili 'siyasal denetim' mekanizmasına
dönüşüyor. Bugün Türkiye'nin AB aday üyelik sürecinde önüne çıkan 'ev ödevi'
böylesi bir sürecin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Türkiye
12 Eylül askeri darbesi sonrası uzun yıllar 'askıya alınan' Türkiye AB aday
üyelik sürecini canlandırmak için, 1987 yılında Avrupa İnsan Hakları
Komisyonuna bireysel başvuru hakkını kabul etmişti. Avrupa Konseyi üyesi olan
devletlerin devletlere karşı başvurularında böylesi bir kabul aranmazken,
bireylerin başvurusunda bu konuda 'devlet bildirimi' aranıyordu. 11 Nolu
Protokolün yürürlüğe girdiği 1998 yılından sonra, Avrupa Konseyine üye olan her
devlet 'otomatik 'olarak yargı tarafı olmaktadır.
Türkiye'nin
20 yıl sonra AİHM bilançosunu bir çok noktadan irdelemekte yarar vardır. Bunun
için kaç başvurunun yapıldığı, kaçının sonuçlandığı, kaçının devam ettiği, ne
kadar tazminat verildiği gibi geçmişte yapılan klasik istatistiki bilgiler
önemli olmakla beraber tek başına yeterli değildir. Türkiye 20 yıldır ilk üç
sıra içinde yer alan en çok davanın açıldığı ve aleyhe bittiği ülkedir.
Parti
kapatma davalarında en fazla aleyhine başvuru yapılan Türkiye'dir. Başvuruları
gruplandırdığımızda; 1-Yaşam hakkı ihlalleri 2-İşkence, kötü muamele 3-Kişi
güvenliği ve özgürlüğü 4-Adil yargılanma hakkı (DGM'ler) 5-Düşünce ve
örgütlenme özgürlüğü(parti kapatmalar) 6-Mülkiyet hakkı ihlalleri (kamulaştırma
ve köy yakma)
7)
Demokrasinin gelişmesi için bazı adımların atılması gerekiyor. Demokrasilerin
vazgeçilmez unsurları olan siyasi partiler ile sivil toplum örgütlerinin (
meslek odaları, sendikalar, barolar, dernekler vs.) bugünkü yasal
düzenlemelerle demokratik bir mücadele yürütmesi olanaksızdır. Başta Anayasa
olmak üzere, Siyasi partiler yasası, Seçim yasaları, düşünce ve örgütlenme
özgürlüğünü düzenleyen yasalarda hızlı ve köklü değişikliklerin yapılması
gerekmektedir. Bir bakıma 12 Eylül depolitizasyon yasalarının artık miadı
dolmuştur.
8)
Demokratik ve özgür seçimler Avrupa Birliğinin temel değeridir.
Avrupa
Konseyi üyesi ülkeler, Avrupa İnsan hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma
Sözleşmesine Ek:1 Nolu Protokolun 3 ncü maddesi: ''Yüksek Sözleşmeci
taraflar, yasama organın seçilmesinde halkın görüşünün özgürce dile
getirilmesini güvenceye bağlayacak koşullar altında makul aralıklarla ve gizli
oyla özgür seçimler yapmayı üstlenir'
AGİT
İnsani boyut denetim mekanizmaları içinde demokratik seçimlerin yapılıp
yapılmadığının gözlemciler tarafından denetlenmesini öngörmektedir. AB aday
üyelik sürecinde' Kopenhag' siyasi kriterlerine göre demokratik seçimler için
mevzuat değişikliğine gidilmesi gerekiyor.
9)
Seçim ve siyasi partiler yasası değişmek zorunda. Kişilerin düşünceleri
nedeniyle siyasetten yasaklanması, tüzel kişi olan partilerin ise kapatılarak
siyaset sahnesinden silinmesi demokrasinin gelişmesinin önünde ki en büyük
engeldir. Elbette ki özgürlükler sınırsız değildir, yaptırımları olmalıdır.
Şiddete başvurmadıkça, kışkırtıcı olmadıkça, ülkenin güvenliğine yönelik ciddi
bir tehlike arz etmedikçe, kapatılmamalıdır.
Türkiye
bir siyasi partiler mezarlığına dönüşmekle kalmamış, Avrupa Konseyi içinde
rekoru elinde tuttuğu gibi Guinnes Rekorlar kitabına girecek kadar parti
kapatan bir ülkedir.
Kapatılan
partiler ile ilgili AİHM' nin verdiği ihlal kararlarının gerekleri yerine
getirilmiyor. Kapatılan partilerin büyük çoğunluğu 'bölücülük' çok azıda
'laiklik' karşıtı ve irticacı olmakla suçlanmış ve yapılan bazı konuşmalar
nedeniyle partiler Anayasa mahkemesi tarafından kapatılmıştır. HEP-DEP-ÖZDEP in
kapatılması sonucu AİHM üçü hakkında örgütlenme özgürlüğünün yani sözleşmenin
11.nci maddesinin ihlaline karar vermiştir.
ÖZDEP
parti programı nedeniyle faaliyete başlamadan kapatılmıştı. AİHM parti
programının bir proje olduğu ve hassas sorunların çözüm modelini ortaya
koyduğunu, şiddeti teşvik etmediği gibi bölücülükte yapılmadığını bu nedenle
örgütlenme özgürlüğünün ihlaline karar vermiştir.
HEP
davasında başvurucular genel sekreter ve genel başkan yardımcısıydı. Kurultay
ve toplantı konuşmaları ile basın açıklamaları nedeniyle parti kapatılmıştı.
AİHM bu pratik faaliyetleri partilerin asli görevi olarak Kabul edip düşünce ve
örgütlenme özgürlüğünün demokrasinin temeli olduğuna karar vermiştir.
Türkiye'de
12 Eylülde yedi yüz bin kişi soruşturmalardan geçirildi,1 923 000 kişi
fişlendi.1984 yılından bu yana yaşanan çatışmalar sonucu yüz bini aşkın kişi soruşturmaya
uğradı. Yakın zamanda bir milyonun üstünde yurttaşı fişlenen ülkemizde, her
birinin ailesi de hesaba katılırsa yaklaşık nüfusunun yarısı devleti tarafından
hasım, potansiyel suçlu ve izlenecek konumda olan bir ülkede demokrasinin
gelişmesi mümkün değildir. Devlet önce yurttaşı ile barışmanın yolunu birtakım
mevzuat değişiklikleri ile gidermek ve hepsini eşit yurttaş yapmak zorundadır.
Seçmen
iradesinin Meclise yansıması önündeki engeller kaldırılmalıdır. Örneğin % 10
seçim barajı, demokrasinin önündeki en büyük engellerden birisidir. Nisbi
temsil sistemi ile seçmen iradesinin Meclise yansıması sağlanmalıdır. 3403 ve
3757 sayılı yasalarla birlikte yeni bir milletvekili yasasının çıkarılması
zorunludur.
2-2820
sayılı siyasi partiler yasası artık Anayasa hükümlerine de aykırı olmakla hemen
değiştirilmelidir.
Siyasi
partilere siyaset yapma yasağı koyan 78,81,82,84,86,87,88,89, ncu maddeler
düşünce özgürlüğü çerçevesinde AİHS nin 10 maddesi ve AİHM kararları
doğrultusunda yeniden düzenlenmeli, tüzük ve programa ilişkin kısıtlamalar ve
parti kapatma hükümleri tamamen kaldırılmalıdır.
Seçim
barajının % 10 dan aşağı çekilmesi, seçim ittifakları, önseçim gibi konularda
sivil toplum örgütlerinin de görüşü alınarak çözümlenmelidir.
Özgür
seçimler demokratik toplumların ayakta durması, seçmen iradesinin özgürce
parlamentoya yansıması ve siyasi krizlerin çözümü için zorunludur.
H -
TALEP EDİLEN YAPTIRIMLAR HAKKINDA
1)
Anayasa Mahkemesi 1993 tarihinde verdiği bir kararında ve devamında 'Yürürlüğü
durdurma' talebini uygun bulduğunda kabul etmiştir. Anayasada ve diğer
yasalarda Anayasa Mahkemesi'ne böyle bir yetki verilmemiş olmasına karşın,
Anayasa Mahkemesi bazı durumlarda telafisi zor ya da mümkün olmayan sonuçların
çıkmaması için yürürlüğü durdurma kararını vermiştir. Ancak unutulmamalıdır ki,
yürürlüğü durdurma talebi ancak iptal davalarında mümkündür. İptal edilmesi
istenen kanunun, davanın sonuçlanıncaya kadar, askıda tutulması anlamına gelir
ki, bazı durumlarda gerçekten gerekebilir. Ancak bu talep siyasi parti kapatma
davalarından mümkün değildir. Böyle bir gereksinim de ortaya çıkmamaktadır.
2)
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talep ettiği önlemler çevresinde yer alan 'Bu
çerçevede dava süresince Anayasa Mahkemesi, davalı partinin faaliyetlerinin
durdurulması, SPY ve parti tüzüğünde gösterilen belirli veya bütün organlarının
faaliyetlerinin durdurulması, dava süresince seçimlere katılamaması ayrıca dava
tarihinde parti üyesi olanların bir başka siyasi parti listesinden veya
bağımsız olarak da dava süresince seçimlere katılmasının önlenmesi, ödenecek
hazine yardımlarının banka hesabında blokesi, üye kayıtlarının durdurulması
gibi önlemlere hükmedebilecektir' şeklindeki ifadeleri hukuk sınırlarını aşan,
anti-demokratik taleplerdir.
Bu
taleplerin yasal hiçbir gerekçesi olmadığı gibi, Anayasa Mahkemesi hiçbir parti
kapatma davasında böyle bir karar vermemiştir. Sayın Başsavcı, taleplerini
sıralarken, yasalar ve hukuk perspektifinden uzaklaşmıştır.
Kaldı
ki, böyle bir talebin 'telafisi zor ya da mümkün olmayan sonuçların ortaya
çıkmasının engellenmesi'ne dayandırılması da gerçek dışıdır. Siyasi Partiler
bir 'kanun' gibi ya da 'yasal bir mevzuat' gibi düşünülemez. Siyasi partiler,
örgütlenme özgürlüğü çerçevesinde demokrasi ve yasal sınırlar dâhilinde
faaliyetlerini sürdürmek zorundadır. Bir siyasi partinin en büyük faaliyeti de
seçimlere katılmaktır.
Son
seçimlerde ülke genelinde iki milyona yakın oy olan Demokratik Toplum
Partisi'nin seçimlere katılmasının engellenmesi, üyelerinin bağımsız dahi
seçimlerde aday olamaması, bu partiye oy veren milyonlarca seçmenin iradesine
kilit vurmaktır.
Aksine
seçimlere katılmasının yasaklanması, telafisi zor ve mümkün olmayan sonuçlar
doğuracaktır hukuk açısından. Davanın sonucunda, davanın ret edildiğini
varsayarsak, bu süre içerisinde yapılan seçimlere DTP'nin katılamamasının
telafisi nasıl yapılacaktır' Zaten sayın Yüce Mahkemenizin de Başsavcının bu
taleplerini oybirliği ile RED etmesi, görüşlerimizi kanıtlamaya yeterli
düşüncesindeyiz.
3)
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının dava iddianamesini alelacele ve siyasi
reflekslerle hazırladığının başka bir kanıtı ise, haklarında siyaset yasağı
getirilmesini talep ettiği Fevzi Kara, Ekim 2007 tarihinde vefat etmiştir. Yine
Halil İmrek, DTP üyesi olmayıp, kendisi Emek Partisi (EMEP) üyesi olup, aynı
zamanda Adana İl Sekreteri görevini yapmaktadır. İmrek hakkında da siyaset
yasağı getirilmesi talebi iddianamede yer almaktadır.
4)
Ayrıca hiçbir hukuki sorumluluk derecesine, olayda sorumluğunun olup olmayacağı
durumuna bakılmaksızın rast gele, oldukça keyfi, hiçbir hukuki dayanak
göstermeden 221 kişinin 5 yıllık siyaset yasağı kapsamına alınması talebi de,
davanın haksız hukuk mantığını, çıplak bir şekilde sergilemektedir.
Dava
parti tüzel kişiliğine karşı açılmışsada,Anayasa Mahkemesi yargılama usulünde
CMK hükümleri uygulandığı için,haklarında yasaklama talebi bulunan 221 kişinin
'müdahil' olarak savunma sürecine katılmaları,savunma haklarını kullanmalarına
olanak tanınması adil yargılama hakkı ve AİHS nin 6 ncı maddesinin gereğidir.
5)
İddianame hukuk dışı zorlama sentezidir. Hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı,
eşitliği ve evrenselliği adına Türkiye'ye en büyük haksızlıktır.
DTP'ye
hazine yardımının kesilmesini isteyen sayın savcı, mecliste grubu bulunmasına
rağmen anti demokratik bir şekilde ve eşitliğe aykırı olarak hazine yardımı
yapılmadığını ve bağımsız olara meclise girme ihtimali ile bunun kesildiğini
bilmesi gerekirdi.
Vermeden
almak, ancak allaha mahsus olabilir. Devletler ve onların kamu düzenini
sağlamakla yükümlü savcılar ancak devletin verdiğini geri isteyebilir. Bu
nedenle konusu olmayan bir talep söz konusudur.
İ-
SİYASAL HAKLAR VE PARTİ KAPATMALARI
I-
Siyasal Haklar
a)
Serbestçe siyasal faaliyette bulunma hakkı, demokratik siyasal sistemlerin
temelini oluşturur. Bu, kişilerin farklı görüşler çerçevesinde siyasal
kararları etkileme konusunda özgür olmalarını gerektirir. Demokratik devlet
düzeni siyasal katılma kanallarını kişilere açık tutmak zorundadır. Başka bir
deyişle demokratik bir sistemde halkın rolü, yalnızca belli aralarla yapılan
seçimlerde yöneticileri seçmekten ibaret değildir. Çoğulcu demokrasi anlayışı,
halkın siyasete etkin bir biçimde katılmasını gerektirir.
b)
Siyasal haklar, insan haklarının en önemlisi ve ondan ayrılmaz parçasıdır.
'Birinci Kuşak Hakları' arasında yer alan 'Katılma hakları' yani siyasi haklar,
insan haklarının en önemli ayaklarından birini oluşturmaktadır. Siyasal haklar;
siyasal iktidarın kullanılmasına ve yönetsel işlevlerin yerine getirilmesine
katılmayı sağlayan haklar olarak algılamak gerekir. Bu demokratik rejimlerin
vazgeçilmezliğidir.
Çünkü
siyasal hakları da içeren temel hak ve özgürlükler, ulusal hakların sınırlarını
aşmış, bir insanlık sorunu haline gelmiş, toplumların olmazsa olmaz koşulu
haline gelmiştir. Siyasal hakların tüm vatandaşlara tanınması gerçeği
karşısında; yurttaşlık hakkı siyasal hakların başlangıcı ve özü sayılmaktadır.
c)
Düşünmek, düşünceyi ifade etmek, onu örgütlemek ve iktidara taşımak insanın
doğasıdır. Bunun önemi ve önceliği ise; bu özgürlüğün başka birçok özgürlüğün
kaynağını veya temelini oluşturmasından ileri gelmektedir. Demokratik olmayan
rejimlerde siyasal haklar, yalnız ayrıcalıklı olan kişiler ve toplumsal gruplar
tarafından kullanılır. Bu da yurttaşlık bilinci ve haklarıyla çelişen bir
durumdur.
Oysaki
siyasi temsil herkes için gereklidir. Çünkü oy hakkına sahip tüm yurttaşların
iradesi; seçtikleri temsilciler aracılığıyla yasaların ve hükümet
politikalarının oluşturulmasına katılım sağlar. Bu süreç ve yöntemler, siyasi
hakların temelidir. Seçme ve seçilme, halk oylamasına katılma, siyasi parti
kurma, ve siyasi partiye üye olma, kamu hizmetinde çalışma, yönetime katılma,
dilekçe hakkı gibi başlıca önemli siyasal haklardır.
Bu
hakları gereği gibi kullanmak ise, kamuoyunu oluşturmaya yönelik diğer hakların
eksiksiz kullanmasına bağlıdır. Düşünce açıklama ve yayma, haberleşme, seyahat,
basın ve yayın, dernek kurma, gösteri ve toplantı düzenleme haklarının;
demokratik ölçülerde kullanıldığı oranda siyasal hak kullanımı da yaşam bulur.
d)
Düşünceyi açıklama özgürlüğü, gerçek kişiler için olduğu kadar, tüzel kişiler
yönünden de temel bir haktır.
Dernekler,
sendikalar, demokratik kitle örgütleri, insan hakları kuruluşları ve siyasal
partiler, organları aracılığıyla düşüncelerini ifade ederler.
Gerçek
bir demokrasi için; siyasi partilerin var olması, vatandaşların seçme ve
seçilme hakkına sahip olmaları tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda bilgi
edinme, düşüncelerini açıklama ve yayma, her tür araçlarla demokratik meşru
siyasal etkinlik yapma ve herkesin kendisini her alanda anadili ile ifade
edebilme hakkı da özgür olmalıdır.
e)
Ama bilindiği gibi; toplumun çoğulcu, etnik, dilsel, dinsel, mezhepsel ve
kültürel dokusu 1982 Anayasası'nın ruhu ve özü ile uyuşmamaktadır. Bu nedenle
başta 1982 Anayasası olmak üzere, Anayasa kadar önemli Siyasi Partiler ve Seçim
Kanunu'ndan başlayarak köklü bir hukuk reformuna gereksinim vardır. Ne yazık
ki, baskılar ve kapatmalarla birlikte 2820 Sayıl Siyasi Partiler Yasası,
demokrasinin katılımcı boyutundan yoksun, oligarşik bir yapı karakterini taşır.
Halk yönetimden koparılmış, lider hâkimiyetine sokulmuştur. Gerçek demokrasiye
olanak tanınmadığı için, halk hiçbir kararda söz sahibi değildir.
f)1982
Anayasası'nın 67. maddesinde vatandaşların kanunda gösterilen şartlara uygun
olma koşuluyla bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette
bulunma hakkına sahip olduğunu belirtmektedir.
Ne
var ki, 1982 Anayasası, 1961 Anayasasına oranla daha az 'katılımcı' bir
demokrasi modelini benimsemiştir. Bu model, örgütlü devlet organları eliyle
yürütülmesi yoluyla ülke düzeyinde belli ölçüde bir depolitizasyonu amaçlamakta
ve bu amaç anayasanın pek çok hükmüne 'siyaset yasakları' biçiminde yansımıştır.
1995
Anayasa değişiklikleri ile bu yasakların Anayasa'dan büyük ölçüde çıkarılmasına
koşut olarak, Siyasi Partiler Yasası'nda yer alan pek çok anti-demokratik
düzenleme ayıklanmış olmasına rağmen, bu çabalar yetersiz kalmıştır. Bütün bu
değişikliklere karşın, 12 Eylül döneminde yapılmış olan bu yasanın 'ruhunun'
dönüştürülebildiğini ve 'tek tip parti' yaratma eğiliminin aşılabildiğini
söylemeye de olanak yoktur.
II-
Parti Kapatmaları
a)
Gerek seçimlerde, gerekse bunun dışında halkın siyasete katılması ve devlet
yönetimini etkilemesinin tek olmasa bile başlıca aracının siyasi partiler
olduğunda kuşku yoktur. Çağdaş demokrasilerde seçmenlerin serbest tercihine
sunulan farklı program ve politikalar siyasal partiler tarafından oluşturulur.
Seçmenler de günümüzde oylarını adayların kişiliklerinden çok temsil ettikleri
siyasal partilere bakarak kullanmaktadırlar. O halde çağımızda siyasal
partilere dayanmayan bir demokratik sistem düşünülemeyeceğine göre, bu örgütlerle
ilgili anayasal/yasal düzenlemeler de büyük önem kazanmaktadır.
b)
Siyasal partiler, toplumdaki değişik düşüncelere açıklık kazandırıp bu
görüşleri belli bir potaya dökerek siyasal yaşamda bir istikrar unsuru
oluştururlar. Benzer görüşleri bir araya getirip toplumdaki çeşitli grupların
çıkarlarını uzlaştırma, siyasal iktidarı kullanacak kadroları oluşturma ve
eğitme, bireyleri siyasal katılmaya yöneltme ve var olan siyasal değerlerin
pekiştirilmesi ve yenilenmesi işlevlerini de yerine getiren partiler siyasal
yaşamın en önemli öğesini oluştururlar.
c)
Genel anlamda siyaset; bireylerin yönetim sistemleri hakkında kanı ve
düşünceleridir. Siyasi partiler de; siyasetin yapıldığı toplumsal
örgütlenmelerin en gelişkinidir.
Bu
düşüncelerin özgürce ifade edilmesi, örgütlenmesi ve siyasal anlamda ülke
iktidarını hedeflemesi, çoğulculuğun gereğidir. Bu hakkı, bireysel ve kolektif
kullanma, insan doğasının vazgeçilmezliğidir.
İnsan
hakları ile birlikte tüzel kişilik olan siyasi partilerin de hakları vardır.
Yasalar bunları da korumalıdır.
d)
Anayasa, 'siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır'
(m.68/2) diyerek, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, siyasi partileri
ve çok partili siyasal yaşamı güvence altına almaktadır.
Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesinden çıkan özet anlayışa göre de
'Siyasi partiler; demokrasinin tam olarak işlemesi için temel örgütlenme
biçimlerinde en önemlisidir.'
Bu
anlamda, örgütlenme özgürlüğünün yalnız bir siyasi partiyi kurma hakkıyla
sınırlandırmamalı. Aynı zamanda kuruluşundan sonra da siyasal etkinliklerini
her tür maddi ve manevi baskılardan uzak, özgürce yürütülmesini güvence altına
almak gerekir.
Ve
sözleşmeci devletler, bu hak ve özgürlükleri herkes için güvence altına almakla
yükümlüdürler.
Zira
ifade özgürlüğü, özellikle siyasi partiler ve onların aktif üyeleri için önem
kazanmaktadır. Eğer bir muhalefet üyesi veya sözcüsünün ifade özgürlüğüne
müdahale ve baskı varsa, olay daha da vahimdir.
e)
Bu nedenle, şiddet içermedikçe, sadece muhalif düşüncelerden ve var olan
sistemi sorgulamaktan ötürü siyasi partiler kapatılmamalıdır.
Parti
kapatma demokrasinin, insanlık onurunun ayıbı ve bunu kapatan rejimlerin en
büyük handikabıdır.
Bu
ülkede yaşayan 70 milyon insanımızın bunu hak etmediğini düşünüyoruz.
Türkiye'de
yaşanan demokrasi sancısından kaynaklı; siyasi-kültürel ve ekonomik krizin en
önemli nedenlerinden biri de parti kapatmalarıdır.
1971-73
ara rejiminde sağda Milli Nizam Partisi, solda Türkiye İşçi Partisi'nin Anayasa
Mahkemesi tarafından kapatılması, bu sürecin hız almasıdır. Daha sonra 12 Eylül
rejimi ile tüm partiler feshedilmiştir.
Bu
rejimin acımasızlığından ders çıkarılmadığı için; gelinen noktada, Türkiye
parti kapatma mezarlığına dönüşmüştür.
f)Olayın
vahameti üzerine, uluslar arası sözleşmeler ve hukuk normları hiçe
sayıldığından, AİHM olaya el atmış ve bu alanda da şimdiye kadar çokça davada
Türkiye'yi mahkûm etmiş ve mahkumiyetler devam etmektedir.
Türkiye'den;
siyasi partilerin kapatılması konusundan, AİHM'e gönderilen ilk dava, TBKP
davasıdır.
AİHM,
Türkiye'nin bu kapatma davasının demokratik bir toplumun gerekleriyle
bağdaşmadığına ve sözleşmenin 11. maddesinin ihlal edildiğine oy birliği ile
karar vermiştir.
AİHM,
TBKP davası kararından sonra da Anayasa Mahkemesi'nce kapatılan 4 siyasi parti
ile ilgili kararlarında, sözleşmenin 11. maddesinin ihlal edildiği görüşüne
vararak, davaları sonuçlandırmıştır, bunlardan biri de ÖZDEP'tir.
Ayrıca
HEP ve DEP davaları da Türkiye aleyhine İHLAL kararlarıyla sonuçlanmıştır. Aynı
davalarda birden fazla kararlara da tazminata hükmedilmiştir. Yine DEP
davasıyla ilgili yargılanmanın yenilenmesi kararı verilmiştir.
g)
AİHS'deki hakların sınırlanması sorunu AİHM ile taraf devletlerarasındaki
ilişkilerin odak noktasıdır. AİHM ile devletlerarasında çelişkili bir ilişkiler
yumağı vardır. Sözleşmenin yapısı devletler ile AİHM arasındaki iş bölümüne
dayanır.
Sözleşmedeki
hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlamak, öncelikle devletlerin
sorumluluğudur. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde aksaklık varsa AİHM
devreye girer.
AİHM
ile sözleşmeci devletlerarasındaki ilişkilerin belirgin bir başka özelliği ise
gerginliktir. AİHM'de yargılanan her zaman devlettir. Devlet hem insan
haklarının koruyucusu ve uygulayıcısı, hem de davalıdır.
h)
Ülkemizin hiçbir konuda davalı veya mahkûm olmasını değil, demokratikleşmesini
istiyoruz. Bu ayıplardan kurtulmasını istiyoruz. Kurtuluşun tek yolu,
demokratikleşme, toplumsal barış ve başta Anayasa olmak üzere köklü bir hukuk
reformudur.
Demokles'in
kılıcı gibi tepede sallanan parti kapatma davaları, siyasi hakları kullanmada
ve siyasi etkinliklerde, özellikle seçimlerde büyük bir engel, eşitsizlik ve
psikolojik tahribattır.
Buna
Siyasi Partiler Yasası'ndaki diğer olumsuzluklar, Seçim Yasası'ndaki yüzde
10'luk anti-demokratik seçim barajı, adil, haklı ve hukuki kıstası olmayan ve
sadece bazı partilere yapılan milyonlarca YTL'lik hazine yardımı da eklenince,
hukuksuzluğun tablosu ülkeyi bu olumsuz ortama taşımıştır.
i)
2820 sayılı siyasi partiler yasasının 78, 80, 81, 101 ve 103 ncü maddelere ekte
sunduğumuz belgelerden de anlaşılacağı üzere, anayasa değişiklikleri
karşısında, uyum yasaları çıkarılmadığı için anayasanın 68 ve 69 ncu
maddelerine aykırıdır. SPK nun 81 nci maddesinde yer alan yasaklar bu
maddelerde yer almamaktadır. Parti program ve tüzüğünde de böylesi bir
düzenleme yer almamaktadır. Anayasanın 2 ve 5 nci maddelerine aykırı olan bu
maddeler aynı zamanda 10 ncı maddesinde eşitlik ve 13 ncü madde de yazılı temel
hak ve hürriyetlere de aykırıdır.66 ncı madde de yazılı anayasal vatandaşlık
hükümlerine de aykırı olan bu düzenlemeler;
Anayasanın
10 ncu maddesi eşitliği düzenlemiş olup, son olarak TBMM de 411 oyla yapılan
değişiklik ile bu kapsam genişletilmiştir. Aynı şekilde 42 nci madde
değişikliği ile de yasaklar kalkmış olup, mevcut SPK hükümleri bu yönü ile de
anayasaya aykırıdır.
AİHS
nin 90 ncı madde uyarınca uygulanması nedeniyle 6/1, 8, 9, 10 ve 11 nci
maddeleri ile AİHM in parti kapatma davalarında ki içtihatları ile de ters
düşmekte hakları sınırlamakta ve yasaklamaktadır.
III-
DOKUNULMAZLIKLAR
DTP
Genel başkanı Ahmet Türk ve diğer milletvekillerinin konuşmaları nedeniyle
siyasetten yasaklanmaları ve dokunulmazlıklarının kaldırılması istendiğinden,
geçmişte yaşanan ve ülkemizi ciddi sıkıntılara sokan DEP milletvekillerinin
yargılanma sürecine tekrar bakmakta yarar bulunmaktadır. Türkiye dokunulanların
dokunulmayanların ülkesi olmaktan çıkarılmalıdır. Susurluk çetesi ve
dokunulmayan sanıkları karşısında suskun kalanları elbette tarih
yargılayacaktır. Ancak ne zaman mecliste Kürt yurttaşların temsiliyeti söz
konusu olursa hemen düğmeye basılmaktadır. Geçmişte yaşananlardan ne yazık ki
ders çıkarılmamaktadır.
Ankara
DGM Başsavcılığı, DEP milletvekillerinin, TBMM'de yemin töreninden başlayarak,
Meclis konuşmaları, basın açıklamaları, muhtelif röportajları, AGİK ile
Birleşmiş Milletlere yapılan başvuruları soruşturma konusu yaparak,
dokunulmazlıklarının kaldırılması istemi ile fezlekelerini TBMM Başkanlığı'na
göndermişti.
Meclis'te
DEP milletvekilleri dışında tam 153 dokunulmazlık dosyası vardı, karşılıksız
çek, ihaleye fesat karıştırma, dolandırıcılık gibi adi ve yüz kızartıcı suçları
kapsıyordu. Sırada DYP, ANAP, RP, MHP, SHP ve diğer parti milletvekillerine ait
dosyalar bulunurken; komisyonlar jet hızıyla çalıştı.
01.03.1994
tarihinde ANAP ve DYP Grup Başkanları, Meclise aynı mahiyette iki ayrı önerge
vererek, DEP milletvekillerinin dokunulmazlık dosyalarının görüşülmesinin öne
alınmasını istemişlerdi. 01.03.1994 günlü oturumda DYP'nin önergesi kabul
edilerek, DEP milletvekilleri ile RP'den Hasan Mezarcı'nın dokunulmazlıklarının
02.03.1994 tarihinde görüşülmesi kararlaştırılıyordu.
TBMM'de
henüz dokunulmazlıklar görüşülmeden Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral Ankara
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazılı bir emir göndererek, dokunulmazlığı kalkacak
olan milletvekillerinin gözaltına alınmasını istemişti. Meclis binası içerden
ve dışardan sivil ve resmi güvenlik kuvvetlerince adeta ablukaya alınmış, kuş
uçurtulmuyordu.
02.03.1994
günü Hatip Dicle ile Orhan Doğan'ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karar
verilmişti. Henüz Meclis kararı, Resmi Gazete'de yayımlanmamış, Anayasa'nın
85'inci maddesine göre, milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi'ne iptal istemleri
yapılmamıştı. Ortada kesinleşmiş bir Meclis kararı bulunmamasına rağmen, Meclis
kapısında her iki milletvekili sivil polisler tarafından yaka paça çirkin bir
şekilde cebir kullanılarak, hemen gözaltına alınmışlardı. Bu çirkin görüntüler
televizyonlarda yayınlandığında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 'gözaltı şık
olmamıştır' diyerek, tepkisini dile getirirken, hukukçular, sivil toplum
örgütleri, bazı milletvekilleri buna tepki gösteriyorlardı. Bu tepkilerin en
ateşli tartışmaları Meclis'te yapıldı. Öyle ki, hakkında henüz dokunulmazlık
görüşmesi yapılmayan Hasan Mezarcı, İstanbul'da apar topar gözaltına
alınıyordu.
03.03.1995
günü Ahmet Türk, Mahmut Alınak, Leyla Zana ile Selim Sadak'ın yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karar verildiğinde aynı şekilde çirkin bir
davranışa maruz kalmamak için Meclis'te gecelemeyi göze almışlardı. Meclis
Başkan vekili Vefa Tanır'ın arabulucu girişimleri ile dört milletvekili Ankara
DGM Başsavcılığı'na giderken, yine verilen sözler tutulmayıp, hakim karşısına
çıkarılmak yerine Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne gözaltına gönderiliyorlardı.
Arkasından Nusret Demiral onbeş günlük gözaltı emri veriyordu.
Meclis'te
çirkin ve hukuk dışı gözaltının en başta gelen sorumlusu Nusret Demiral'dı.
Meclis tutanakları ve önceden verdiği yazılı emir ile bu belgelenmişti. Bu
nedenle hakkında soruşturma açılması için Adalet Bakanlığı'na yapılan şikayet
üzerine soruşturma izni verilmesine rağmen, müfettişler 'işlem yapılmasına
gerek görülmemiştir...' yazılarıyla, dosyayı kapatıyorlardı. Her zamanki gibi,
Nusret Demiral'dan hesap sorulamıyordu.
Anayasa'nın
84'üncü maddesi uyarınca, dokunulmazlıklar konusunda parti gruplarında tartışma
açılmaması, karar alınmaması gerekirken, başta Çiller olmak üzere, tüm sağ
partiler bu konuda görüşme öncesi karar alarak, reylerini belli etmişlerdi.
Tamamen siyasi saiklerle, 'PKK'yı Meclisten atacağız' nutuk ve demeçleriyle 27
Mart 1994 tarihinde yapılacak yerel genel seçimler öncesi oylarını artırma
hesapları içine girdiler. Meclis görüşmeleri esnasında sadece SHP'nin bir kısım
milletvekili ret oyu kullanırken, sert tartışmalar içinde hızlı bir şekilde DEP
milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılıyordu. Aynı şekilde suçlanan ve
SHP de kalan eski HEP kökenli bazı milletvekilleri ise arkadaşlarından
ayrılarak, dokunulmazlık dosyaları dönem sonuna bırakılıyor, bunlardan bir
kısmı bakanlık oluyordu.
DEP
milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması, arkasından
gözaltına alınmaları ve tutuklanmalar içerde ve dışarda geniş yankılar
uyandırdı. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi sert tepki gösterirken, bugüne
kadar insan hakları ihlallerinde baş sırada gösterilen bir haksızlık olarak
tezahür etti.
Savunma
avukatları, Anayasanın 85'nci maddesi uyarınca bir haftalık süre içinde, tam 19
iptal davasını klasörler eşliğinde anayasa Mahkemesi'ne vererek dava açıyordu.
Anayasa
Mahkemesi 15 günlük süre içinde 21.03.1994 tarihinde, incelemelerini
tamamlayarak kararını açıklıyordu. 19 davadan yalnızca Selim Sadak'a ait
başvuru kabul edilmiş, dokunulmazlığı iade edilmiş, diğer milletvekillerininki
ise reddedilmişti. Anayasa Mahkemesi DEP'in kapatılması kararını 13 gün gibi
rekor sayılacak kısa bir sürede yazıp, Resmi Gazete'de yayımlayarak,
milletvekillerinin üyeliklerinin düşmesi sağlanırken, dokunulmazlıklara ilişkin
kararlar 10 ay gibi uzun bir süre geçtikten sonra yazılabilmiştir.
TBMM
görüşmeleri, meclis tutanakları, açılan davalar ve verilen kararlarla
dokunulmazlık kararları daha uzun süre hukuk ve demokrasi tarihimizin
tartışılır konuları olmaya devam edeceklerdir.
Anayasa
Mahkemesi'nin kararları nihai ve kesin kararlardan olduğu için, iç hukuk
yolları kapanmıştı. Bu kararlara karşı Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na gitmek
gerekiyordu.
DEP
milletvekilleri adına yapılan başvurular AİHK'da 25 Mayıs 1995 tarihinde kabul
edildi. DEP ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na yapılan başvuru da 2
Eylül 1996 tarihinde kabul edildi.
Dokunulmazlıkların
kaldırılması tartışmalarına, DEP'in 13.6.1996 tarihinde kapatılması sonucu 13
milletvekilinin dava açıldığı tarihte DEP üyesi olması nedeniyle üyeliklerinin
düşürülmesi tartışmaları eklendi. DEP Genel Başkanı Yaşar Kaya'nın Bonn ve
Erbil konuşmaları nedeniyle kapatılmış, milletvekilleri bir başkasının
eyleminden sorumlu tutulmuş ve cezaların şahsiliği prensibine aykırı olarak,
başkalarının fiillerinden dolayı cezalandırılmışlardı. Bu tartışmalar sonucu,
23.7.1995 tarihinde 4121 sayılı yasa ile Anayasanın 84. maddesi değiştirildi,
yeni getirilen hükme göre parti kapatma davalarında, kendi eylemi ile partinin
kapanmasına neden olan milletvekillerinin üyelikleri düşecekti.
Anayasa'daki
bu değişiklik üzerine, DEP milletvekillerinin üyeliklerini iade gerektiği
yönündeki başvurular ise Anayasa Mahkemesi'nin 12.9.1995 tarih 1995/4 (değişik
işler) sayılı kararı ile Anayasa değişikliklerinin geriye yürümeyeceği
gerekçesi ile reddedilmişti.
TBMM'nin
1961 yılından bu yana olan geçmiş sürecine bakıldığında, yasama
dokunulmazlıklarının hep siyasi düşüncelerle gündeme geldiği, hırsızlık,
zimmet, sahtekarlık, kaçakçılık ve yüz kızartıcı suçlar için dokunulmazlıkların
kaldırılmadığı görülmektedir. Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları ile
ilgili Anayasa ve yasaların değiştirilmesi zarureti ortadadır.
DEP
milletvekilleri AİHM de açtıkları davalar sonucu 'uzun gözaltı AİHS 5/3', 'adil
yargılanma AİHS 6/1-3' dokunulmazlıkların kaldırılması ve milletvekilliklerinin
düşmesi nedeniyle AİHS Ek 1.Protokol 3 ncü madde' DEP kapatılma davası AİHS
11.nci madde' nedeniyle Türkiye hakkında ihlal kararları verildi. Aradan on
dört yıl geçtikten sonra, AB süreci ve yapılan reformlara rağmen bugün DTP
milletvekillerinin aynı şekilde yasaklanmasının istenmesi geçmişte olduğu gibi
bugünde hiçbir sorunu çözmeyecektir. Sadece demokrasimiz zarar görür.
SONUÇ:
1- İddianamede yer alan 141 eylemle ile ilgili soruşturma sonuçlarının
akıbetinin sorulmasını,
2-
İmralı cezaevi Müdürlüğünden görsel ve yazılı görüşme kayıtlarının istenmesini,
3-
Dışişleri bakanlığından bugüne kadar AİHM tarafından verilen parti kapatma
kararlarının orijinal çevirilerinin istenmesini
4-
Maliye hazinesinden parti kapatmalar ve dokunulmazlıklar nedeniyle verilen AİHM
kararları sonucu ne kadar tazminat ve gider ödendiği (Hükümet tarafından
tutulan yabancı avukatlara yapılan ödemeler dahil) bu ödemeler nedeniyle
sorumlular hakkında rücu yoluna gidilip gidilmediğinin sorulmasını,
5-
SPK nun 78, 80, 81, 101 ve 103 ncü maddeleri yapılan anayasa değişiklikleri
sonuca, anayasanın 2, 3, 10, 42, 66, 68, 69 ncu maddelerine aykırı olduğundan;
Anayasa aykırılık iddiamızın ciddi kabul edilerek iptalini,
6-
Siyaseten yasaklanması istenen tüm üyelerin davaya 'müdahil' olarak kabullerini
ve savunmalarını yapmaları için kendilerine süre verilmesini,
7-
Hazine yardımı yapılmadığından bu talebin reddine,
8-
Yukarıda özce sunduğumuz, inceleme aşamasında Sayın Mahkemenizin resen dikkat
buyuracağı durumlar karşısında; yasa ve yönteme, eşitlik ilkesine, düşünce
özgürlüğüne, Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarına, YSK kararlarına,
AİHM kararlarına, AİHS'in ilgili maddelerine aykırı talebin REDDİNE karar
verilmesi saygıyla dileriz.'
III- ESAS HAKKINDA GÖRÜŞ
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının 10.3.2008 günlü, SP 135.Hz.2007/2 sayılı esas
hakkındaki görüşü şöyledir:
'I-
GİRİŞ
Davalı
Demokratik Toplum Partisi hakkında 16.11.2007 günlü, SP 135.Hz.2007/2 sayılı
İddianame ile açtığımız temelli kapatma davası ile ilgili olarak;
Yüksek
Mahkemenizin 12.02.2008 günlü C.01.0.YİM-106/84-252 sayılı yazısı ekinde
Demokratik Toplum Partisinin 11.02.2008 günlü ön savunmasının onaylı bir örneği
gönderilerek, Mahkemenizin 23.11.2007 günlü, E.2007/1 (Siyasi Parti-Kapatma)
sayılı kararının 9. maddesi uyarınca davaya ilişkin esas hakkındaki
düşüncemizin bildirilmesi istenmiştir.
Davalı
parti ön savunmasında:
-
Tüzük ve programın yasalara uygun olduğunu,
-
Partilerinin şiddeti öngörmediğini, kapatılmanın demokratik ortamda gerekli
olmadığını, bir Kürt sorunu olup, siyaset ve hukukun uluslararası sözleşmelerde
yer alan 'azınlık hakları' çerçevesinde diğer ülke örneklerinden biri
kapsamında bu sorunun çözülmesi gerektiğini,
-
İddianamede belirtilen soruşturma, dava ve kararların bir siyasi partiyi
kapatmaya yeterli olmaması nedeniyle hukuka aykırı olarak iddianameye
eklendiğini, bunların bireysel eylemler olup, partiyi odak haline
getiremeyeceğini, söz konusu eylemlerin 'barışçıl ve uzlaşmacı' olup, şiddet
çağrısı içermediğini, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğini bu eylemlerin mahkumiyet kararı ile sonuçlanmaları beklenmeden dava
konusu yapıldıklarını,
-
Terör olgusunun değerlendirilmesi yapılıp, varılan sonuca göre 'ulusal üstü
belgelerde terör tanımında henüz bir uzlaşma sağlanamazken, tanım ve kavram
tartışması devam ederken' davalı Partinin böylesi konularda beyanda bulunmadığı
için suçlanmasının yasalara aykırı olduğunu,
-
Davanın siyasi gerekçelerle açıldığını, Siyasi Partiler Yasası hükümlerinin
Anayasa'nın değiştirilen 10 ve 42. maddelerine aykırı olduğunu, değiştirilmesi
gerektiğini,
-
Davanın yasa ve yönteme, eşitlik ilkesine, düşünce özgürlüğüne, Anayasa, Siyasi
Partiler ve Seçim Yasalarına, YSK kararlarına, AİHM kararlarına, AİHS'in ilgili
maddelerine aykırı olduğunu,
Ana
başlıklar halinde belirterek davanın reddini talep etmiştir.
II-
KONUYLA İLGİLİ DÜZENLEMELER
A-
Anayasa Hükümleri
Hukuk
Devleti ile Anayasanın Başlangıcında belirtilen temel ilkeler Cumhuriyetin
nitelikleri arasındadır (m.2).
Anayasanın
Başlangıcı ülkenin bölünmez bütünlüğünden söz ederken, Anayasanın 3 ncü maddesi
de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün
olduğunu;
4
ncü maddesi ise bu ilkelerin demokratik yoldan dahi değiştirilemez temel
değerler olduğunu belirtmektedir.
Düşünce
ve kanaat özgürlüğünü tanıyan Anayasa (m.25/1); ifade özgürlüğünü 'Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu
olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir' (m.26/1) biçiminde dile getirirken,
bu özgürlüğün kullanılmasına getirilebilecek önlemi, 'millî güvenlik, kamu
düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve
milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir'
şeklinde düzenlemiştir. (m.26/2).
Hakkın
kötüye kullanımı yasağını da öngören Anayasa, 'Anayasada yer alan hak ve
hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz' (m.14/1); 'Anayasa
hükümlerinden hiçbiri,(') kişilere(tüzel kişi olan siyasi partiler), Anayasayla
tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini (') amaçlayan bir faaliyette
bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz' biçiminde düzenlemeye sahiptir
(m.14/2).
Anayasanın,
68 nci maddesinin 4 ncü fıkrası; yalnız partilerin tüzük ve programlarının değil,
eylemlerinin de 'devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, eşitlik ve
hukuk devleti ilkeleri ile demokrasiye' uygun olmasını öngörmüştür.
Anılan
madde; 'Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin
bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına,
eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik
Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya
herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç
işlenmesini teşvik edemez'(m.68/4). İlkelerini belirlemiş, bu ilkelere aykırı
davranan partiler hakkında uygulanacak yaptırımları da; 'Bir siyasî partinin 68
inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli
kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline
geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir
siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde
işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez
karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel
kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu
fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği
takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır' (m.69/6) şeklinde
düzenlemiştir.
Siyasi
partinin Anayasanın 68 nci maddesinin 4 ncü fıkrasında belirtilen ilkelere
aykırı fiillerin 'odağı' haline gelmesi durumunda, o partinin temelli
kapatılacağını öngören Anayasa, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatma yerine,
koşulların oluşması halinde dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî
partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebileceğini
öngörmüştür (m.69/7).
Anayasa,
bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan
kurucuları dahil üyelerinin, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin
kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş
yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi
olamayacaklarını da belirtmiştir. (m.69/9)
B-Yasa
Hükümleri
Anayasadaki
siyasi partilerin temelli kapatılmalarına ilişkin düzenlemeler Siyasi Partiler
Yasasının çeşitli maddelerinde paralel biçimde düzenlenmiştir.
Yasanın 'Demokratik Devlet düzeninin korunması ile ilgili yasaklar' başlıklı 78 inci maddesi,
'Siyasi partiler,'Türkiye Devletinin Cumhuriyet olan şeklini; Anayasanın başlangıç kısmında ve 2 nci maddesinde belirtilen esaslarını; Anayasanın 3 üncü maddesinde açıklanan Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne(')
Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, dil, ırk, renk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak;
Amacını güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda tahrik ve teşvik edemezler.
Anayasanın hiçbir hükmünü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlayamazlar'.
Devletin tekliği ilkesinin korunması başlıklı 80 inci maddesi,
'Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar'
Bir
siyasî partinin yasak eylemlere odak olması halini düzenleyen 103 üncü maddesi,
'Bir
siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde
işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez
karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel
kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu
fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği
takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır'
Yasanın Anayasadaki yasaklara aykırılık halinde partilerin kapatılması başlıklı 101 nci maddesinin 1 inci fıkrası,
'Bir siyasî parti hakkında kapatma kararı ('), Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti halinde verilir.(') temelli kapatma yerine koşulların varlığı halinde dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verilir'
Hükümlerini içermektedir.
III-
DAVALI PARTİNİN EYLEMLERİ VE ÖN SAVUNMASININ İRDELENMESİ
Bir
siyasi partinin Anayasa, Siyasi Partiler Yasası, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (AİHS) hükümleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarını kendince yorumlayıp beyan ve eylemlerinin söz konusu düzenlemelere
uygun ve demokratik olduğunu iddia edemeyeceği tartışmasızdır. Aksinin kabulü
bireysel veya tüzel kişi olarak hukuk normunu belirleyip, uygulaması sistemini
getirir ki bu durumun Anayasa'da düzenlenen eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine
aykırı olacağı, demokratik toplumda kaosa yol açacağı açıktır.
1-
Davalı parti öncelikle tüzük ve programının 'onaylandığını', bu itibarla
yasalara uygun olduğunu ileri sürmekte ise de;
İddianamemizde
açıklandığı gibi Siyasi partilerin kendi ilkeleri doğrultusunda Devletin
hukuksal, anayasal ve yasal yapısını değiştirmek için taciz edici, saldırgan,
sarsıcı, şok ve rahatsız edici nitelik taşıyan ifadelerle dahi mücadele
edebilmeleri çoğulcu demokrasi ilkeleri gereğidir. Ancak bu mücadelede hukuka
uygun olan demokratik araçlara dayanılması zorunlu olup, siyasi partilerin
hedeflerine şiddeti teşvik ederek değil mevcut yasal sistem içerisinde ulaşmayı
amaç edinmeleri gerekmektedir.
Ancak,
Genel Başkanı dahil çok sayıda yöneticisi, üyesi ve hatta milletvekili 'terör
örgütü üyeliği, terör örgütünün propagandasını yapmak' gibi suçlardan
yargılanıp, mahkum olmuş veya halen yargılanmakta olan, söylemlerinin çoğunu
'terör örgütünü koruma, kollama ve destekleme' üzerinden gerçekleştiren bir
siyasi partinin tüzük ve programında yer alan ve bölücü terör örgütü PKK'nın söylemleri
ile birebir uyuşan düşüncelerin 'onaylandığının' söylenemeyeceği gibi, tüzük ve
programın 'onaylanması' gibi bir yasal müessese de yoktur. Dolayısıyla tüzük ve
programında yer alan beyanların, terör örgütünün amaç ve söylemleri ile bire
bir örtüşmesi ve davalı partinin terör örgütünü (dolayısıyla terörü) hemen her
platformda savunup meşruiyet kazandırmaya çalışması, bu yönüyle tüzük ve
programında belirlediği ilkelere terör yolu ile ulaşmaya çalıştığının
belirlenmesi karşısında davaya konu edilmesinde hukuka aykırı bir yön
bulunmamaktadır. Ulusal basında yer alan ve herkes tarafından bilinen parti ile
ilgili haberlerin parti tarafından açıkça yalanlanmaması zımnen kabul
edildiğini gösterir. Bu itibarla her haberin 'yetkili organlar tarafından' tesbitinin
yapılması istenilemez.
2-
Davalı parti şiddeti öngörmediklerini, kapatılmanın demokratik ortamda gerekli
olmadığını, bir Kürt sorunu olup, siyaset ve hukukun uluslararası sözleşmelerde
yer alan 'azınlık hakları' çerçevesinde diğer ülke örneklerinden biri
kapsamında bu sorunun çözülmesi gerektiğini beyan etmiş ise de;
Anayasa
ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası çerçevesinde Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının siyasi partilerle ilgili görevleri bellidir. Hukuk devletinde
kaynağını yasalardan almayan yetki ve görevin kullanılmasından söz edilemez. Bu
itibarla davalı partinin ön savunmasında hukuki nitelik taşımayan öngörü ve
taleplerin davanın konusu dışında kaldığı tartışmasızdır.
Bunun
yanında Anayasa Mahkemesi'nin 13.03.2003 gün ve 1999/1-2003/1 sayılı Halkın
Demokrasi Partisi (HADEP) hakkında verdiği kararda;
'Birleşmiş
Milletler'e üye devletlerin katılmalarıyla 14-25 Haziran 1993 günlerinde
Viyana'da gerçekleştirilen 'Dünya İnsan Hakları Konferansı' sonunda yayımlanan
Deklerasyon'da da, 'Eşit Haklar' ilkesine uygun olarak ırk, din ve renk ayrımı
gözetmeksizin ülkesine ait bütün insanları temsil eden bir hükümete sahip
egemen ve bağımsız bir devletin ülke bütünlüğünü ve siyasî birliğini kısmî veya
bütüncül biçimde parçalayacak herhangi bir eyleme izin verilemeyeceği gibi
desteklenemeyeceği de vurgulanmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve bu ilkenin
vazgeçilmez bir unsuru olan ortak dil, kültür, eğitim ve Atatürk Milliyetçiliği
kavramları hukuksal ve siyasal olduğu kadar, tarihsel ve sosyal gerçeklere de
dayanmaktadır.
Türk
Devletinin vatandaşları arasında özel ve kamusal alanda etnik ya da diğer
herhangi bir nedenle siyasal veya hukuksal ayrılık sözkonusu değildir. Nitekim,
Türk Milleti içinde yer alan farklı kökenden vatandaşlar arasında Türkiye'nin
her yerinde yaşama, eğitim ve medeni haklar yanında seçme ve seçilme hakkından
tam olarak yararlanma, istek ve başarılarına göre her türlü işte çalışma, Türk
dil ve kültüründen faydalanma ve katkıda bulunma gibi konularda tam eşitlik
anlayışı içinde hiçbir ayırım gözetilmemektedir. 'Ülke ve milletin bölünmez
bütünlüğü'yle ilgili bu tarihsel oluşum tüm anayasalarımızda vazgeçilmez ve
ödün verilmez temel kural olarak yer almıştır. Tarihin çok uzun bir gelişme
süreci içinde gerçekleşip kaynaşma ve bütünleşmeye dayanan Türk Ulusu gerçeği
ve olgusuna karşı ayrımcılığa, bölücülüğe, terör ve sonuçta yok olmaya yol
açacak eylemler kabul göremez.
Anayasa'ya
ve Siyasi Partiler Yasası'na göre ülke ve ulus bütünlüğü, devletin bölünmezliğinin
temel ögeleridir. Bu nedenle her iki yasal düzenleme ile de belirtilen
değerlerin birlikte ve ödünsüz olarak korunması amaçlamıştır.
Anayasamız,
Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan birleştirici
ve bütünleştirici bir milliyetçilik anlayışına sahiptir. Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğü, bu çağdaş milliyetçilik anlayışının belirgin
niteliklerinden birini oluşturmaktadır.
Bu
bağlamda Anayasa'ya göre, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin
hangi etnik gruptan olursa olsun Türk sayılması onun etnik kimliğini inkar
anlamında değil, devletine 'Türk Devleti', ulusuna 'Türk Ulusu' ve ülkesine
'Türk Vatanı' denen ve toplum yapısında çeşitli etnik gruplar bulunan ülkede
bütün vatandaşlar arasında eşitliğin sağlanması ve çoğunluk içinde bulunan
etnik grupların azınlığa düşmesini önleme amacına yöneliktir. Bu nedenle,
Anayasamıza göre siyasal açıdan önemli olan soy değil, ulusal topluluktan
olmaktır.
Ulusal
birlik, devleti kuran, ulusu oluşturan toplulukların ya da bireylerin etnik
kökeni ne olursa olsun, yurttaşlık kurumu içinde ayrımsız birliktelikleriyle
gerçekleşir.
Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmezliği ilkesi azınlık yaratılmamasını, bölgecilik ve
ırkçılık yapılmamasını ve eşitlik ilkesinin korunmasını da içerir.
Siyasi
partilerin, çalışmalarında devletin ülkesi ve ulusu ile bölünmezliği temel
kuralına uymaları, ülkenin ya da ulusun bir bölümünün bugünkü bütünlüğünü
bozarak ayrılması sonucunu doğrudan doğruya veya dolayısıyla doğurabilecek her
türlü eylemden kaçınıp çalışmalarını bu bütünlüğü daha da pekiştirecek biçimde
yürütmeleri anayasal ve yasal zorunluluktur. Bunun sonucu da ülke ve ulus
bütünlüğünü zedeleyebilecek olan her türlü davranışın siyasi partiler için
yasak olmasıdır.
Demokratik
siyasal yaşamın vazgeçilmez ögesi olan siyasal partiler, vatandaşların bir
kısmını çoğunluktan çıkarıp azınlık durumuna getirerek ulusu ve ülkeyi bölmeye,
etnik köken ayrımını kışkırtarak silâhlı ayaklanmaya çağırmaya, ulusun
bireylerini, bölge halklarını birbirine düşman edip aralarında husumet
yaratmaya yönelik eylemde bulunamazlar.
Demokratik
hak ve özgürlüklerden yararlanılarak, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne karşı gerçekleştirilen eylemler kabul edilemez. Bu durumda hak ve
özgürlüklerin kötüye kullanılmasına engel olmak, devletin görevi ve varlık
nedenidir. Teröre destek verip ondan destek alan bir siyasî partinin Anayasa ve
yasaya göre varlığını sürdürmesi düşünülemez.' Şeklinde belirlediği ilkeler
karşısında davalı partinin ön savunmasında yer alan iddiaların yerinde olmadığı
sabittir.
3-
Gerek Anayasa'nın 68 ve 69. maddelerinde gerekse Siyasi Partiler Yasasının 101
ve 103. maddelerinde bir siyasi partinin kapatılmasına konu olan bireysel
eylemlerin yargılamalarının tamamlanması ve buna bağlı olarak belli bir suç
veya suçlardan mahkumiyet şartı öngörülmemiş, eylemin gerçekleştirilmesini esas
almıştır. Söz konusu düzenlemelere göre odaklığı tesbit ederken Anayasa
mahkemesi 'eylemleri' değerlendirecektir. Bu itibarla davalı partinin ön
savunmasında ileri sürdüğü suç ya da eylemlerin yargı sürecinin beklemesi
gereğine dair itirazın hukuki gerekçesi bulunmamaktadır. Nitekim, Anayasa
Mahkemesi 16.01.1998 günlü 'Refah Partisi' kararında
'Davalı
Parti, Türk Ceza Kanunu'nun 163. maddesi yürürlükten kaldırıldığı için parti
üyesi milletvekillerinin bu madde kapsamına giren eylemleri nedeniyle
kapatılmaya bağlı olarak milletvekilliklerinin düşmesine karar verilemeyeceğini
ileri sürmektedir.
TCK'nun
163. maddesi 12.4.1991 günlü, 3713 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmıştır. Buna
karşılık, madde kapsamına giren suçlara ilişkin eylemler, Anayasa ve Siyasi
Partiler Yasası'nda yasaklanan eylemler arasında yerlerini korumuşlardır.
Bunlara aykırılık, ancak partiye bağlanabildiğinde, onun yönünden yaptırım
uygulanmasına neden olmaktadır. Yaptırımın partili milletvekillerine
yansıyan sonuçlar doğurması ise, Anayasa'nın 84. maddesindeki özel düzenlemeden
kaynaklanmaktadır. Başka bir anlatımla, milletvekillerine uygulanan yaptırım,
salt partiyle olan bağlantı sonucu oluştuğundan partinin söz ve eylemine
dönüşüp onun kapatılmasına neden olmadıkça uygulanma olasılığı yoktur.'
Biçiminde yaptığı değerlendirmeler bu iddiamız doğrulamaktadır.
4-
Davalı Parti, Siyasi Partiler Yasasının 78, 80, 81, 101 ve 103. maddelerinin
Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia etmiş ise de; 78, 80 ve 81. maddelere ilişkin
Anayasa Mahkemesinin 13.03.2003 günlü 1/1 sayılı Halkın Demokrasi Partisi
(HADEP) hakkında verdiği kararda yaptığı değerlendirme sonunda;
'Kapatılma
davası Parti'nin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
eylemlerin odağı haline geldiği ileri sürülerek açılmıştır.
Bu durumda
olayda Siyasi Partiler Kanunu'nun eyleme uyan 101. maddesinin (b) fıkrasının
uygulanması gerekir.
Oysa
Yasa'nın 78., 79., 80., 81. ve 82. maddelerinin uygulanabilmesi davanın
Yasa'nın 104. maddesine göre açılmasına bağlıdır.
Bu
nedenle, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülen 78., 79., 80., 81. ve 82. maddeleri bakılmakta olan davada uygulanacak
kurallar niteliğinde bulunmadıklarından Anayasa'ya aykırılık iddiasının
reddine'karar vermiştir. SPY.nın 101 ve 103. maddeleri ise tamamen Anayasa
hükümleri paralelinde düzenlemeler içermekte olup, Anayasaya aykırılıklarından
söz edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle davalı partinin SPY hükümlerinin
Anayasa'ya aykırılık iddialarının reddi gerekmektedir.
5-
İddianamemizde halen İmralı Cezaevinde hükümlü olarak bulunan PKK terör örgütü
elebaşı Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla verdiği talimatlar
çerçevesinde DTP'nin kurulup örgütlendiği belirtilmiş, dayanak olarak 2004
yılından itibaren internet ortamında 'Avukat Görüşmeleri' adı altında
yayımlanan (bu nedenle avukatları hakkında açılan davalar devam etmektedir)
bilgilere yer verilmiştir. Nitekim sonraki tarihlerde günlük gazetelerde de
(bakınız, 23 Ekim 2004 tarihli Vatan ve 26 Ekim 2004 tarihli Star Gazetesi) bu
durum tüm açıklığı ile haber haline getirilmiştir. Henüz ortada Demokratik
Toplum Partisi adında bir parti veya düşünce dahi yok iken teröristbaşının
talimatları ile bu çalışmanın başlatıldığı, hatta yönetici kadroların ve
eşbaşkanlık gibi uygulamaların talimatlar doğrultusunda yaşama geçirildiği,
tarihsel olarak bir bütünlük gösterdiği hususları İddianamede açıklanmıştır.
Davalı partinin ön savunmasında 'İmralı Cezaevinde görüşmelerin çıkarılan bir
yasa ile hakim gözetiminde yapıldığı', tamamının 'kayıt' altına alındığı,
Başsavcılığımızın bu 'resmi' kayıtları istemeden iddialarını dayandırdığı ileri
sürülmüş, sonuç bölümünde de İmralı Cezaevi Müdürlüğünden görsel ve yazılı
görüşme kayıtlarının istenmesi talep edilmiştir. Bilindiği gibi hükümlülerin
görüşmelerinin de dahil olduğu infaz hukukuna ait düzenlemeler 5275 sayılı Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde
gerçekleştirilmekte olup, anılan yasaya göre iddia edildiği gibi görsel ve
yazılı kayıt altına alınması hukuken mümkün olmadığı gibi ' çıkarılan bir
yasa ile hakim gözetiminde yapıldığı' iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır.
Bu itibarla davalı partinin ön savunmasının sonuç bölümünde 2 numaralı sırada
görüşme kayıtlarının istenmesi yolundaki (mümkün olmayan) talebin reddine karar
verilmesi gerekmektedir.
6-
Ön savunmanın sonuç bölümünün 3 ve 4. numaralarında yer alan, davanın konusu
ile ilgileri olmayan ve hükme etkisi bulunmayan taleplerin reddi gerekmektedir.
7-
Davalı parti Ön savunmanın 'E-DAVA SİYASİDİR' başlığının 14 numarasında;
'İddianamede yer alan 'PKK'lı teröristlerin yol kesip, 22 Temmuz 2007 tarihinde
yapılan milletvekili seçimleri için DTP destekli seçime giren seçimden sonra
DTP'ye katılan bağımsız adaylara oy verilmesi için propaganda yapıldığını kanıtlayan
herhangi bir delil sunulmadığını, kaldı ki böylesi bir propaganda gerçek olsa
bile, DTP'yi suçlama nedeni olamayacağını belirtmiştir. Olay tarihinde basında
yoğunlukla yer alan haberlere karşı davalı parti tarafından hiçbir tepki veya
yalanlama getirilmemesi olayın gerçekleştiğini, isnad edilebilir olduğunu
göstermektedir. Terör örgütünün açık desteğinin demokratik hukuk devleti
ilkeleriyle izah edilmesi mümkün görülemeyeceği gerçeği karşısında savunmaya
iştirak edilememiştir.
8-
Davalı partinin eylem ve söylemlerinde 'şiddet' unsurunun bulunmadığı yolundaki
savunmasına gelince;
Davalı
parti temsilcilerinin Öcalan zehirlendi iddiası ile yoğun olarak başlattıkları
kampanyalar ve söz konusu süreçte gerçekleştirilen şiddet olayları tesbit
edilmiştir. Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren İşkence ve Kötü
Muameleyi Önleme Komitesi'nin (CPT); Abdullah Öcalan'ın Türk makamlarınca
zehirlendiğine yönelik iddiaları yayımladığı bir raporla yalanlaması karşısında
davalı partinin yaratmak istediği gerilim, şiddet içerikli gösteriler ve buna
bağlı kaos ortamının demokratik hukuk devleti ilkeleri ile uyuşmadığını, ancak
terör örgütünün amaç ve yöntemleri ile örtüştüğünü ortaya koymaktadır.
İddianamede
olaylar ve değerlendirmeler bazında ayrıntılı olarak belirtildiği gibi
Demokratik Toplum Partisi ile terör örgütü PKK arasındaki bağlantı belirgindir.
Üyeleri, görevlileri, yöneticileri, genel başkan yardımcıları, milletvekilleri
ve hatta genel başkanlarının terör örgütü üyeliği suçundan yargılanıp mahkum
edilmesi (veya halen yargılanması), tüm toplantı ve mitinglerinde terör örgütü
lehine gösteriler yapılması, güvenlik kuvvetlerine, kamu ve özel kişilere ait
malvarlıklarına taşlı saldırılarda bulunulması, Türk Bayraklarının tahrip
edilmesi davalı partinin ülkedeki demokratik rejimi tehlikeye sokacak siyasi
projesinin bulunduğunu, siyasi amaçlar için gerektiğinde şiddete başvurmayı
amaçladığını, ırkçılığı, terörü, şiddeti, şiddet çağrısını teşvik ettiğini,
hoşgörüsüzlüğe dayandığını göstermektedir. Bu nedenle kapatma yaptırımı İHAS'a
aykırı olamayacaktır.. Bu kapsamda İddianamemizde konu edilen eylemlerle ilgili
yargı süreci hakkında gerekli bilgiler Anayasa Mahkemesinin 23.11.2007 günlü
kararı gereğince Yüksek Mahkemeye bildirilecektir.
Davalı
parti tarafından savunuculuğu yapılan terör örgütünün talimatı ile araçların
kundaklandığı, insanların yoğun bir biçimde yaşadığı kent merkezlerinde
patlatılan tahrip gücü yüksek bombalarla onlarca insanın katledildiği bir
ortamda örgütün arkasında durup, meşrulaştırılmaya çalışılması ifade ve
örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Yine DTP'li Batman BELEDİYE
Başkanı Hüseyin Kalkan'ın PKK'lı teröristleri kastederek 'Dağdakiler bu ülkenin
en onurlu insanlarıdır' demesi, Tunceli BELEDİYE Başkanı Songül Erol Abdil'in canlı
bomba olarak 7 askerin şehit olmasına sebep olan 'Zilan' kod adlı terörist
Zeynep Kınacı'yı 'özgürlük öncüsü' olarak ilan etmesi gibi eylemlerin hiçbir
demokratik hukuk devletinde barışçıl olduğu, şiddeti öngörmediği iddia
edilemez.
9-
Davalı Partinin ön savunmasının 33 ve devamı sayfalarında yer alan 'terör' ve
'terörist' kavramı ile ilgili değerlendirmeler ise 'otuzbini aşkın
vatandaşımızın hayatını kaybetmesine sebep olan ve halen kent merkezlerinde
bomba yüklü araçları patlatıp, onlarca insanı katleden, mayın döşeme,
vatandaşların araçlarının kundaklanması gibi terörizmin en çirkin yüzünü
gösteren eylemlerini artırarak devam ettiren PKK söz konusu olduğunda' uygun ve
kabul edilebilir değildir. Esasında tüm Dünya devletlerince terörist örgüt
olarak kabul edildiği resmi belgelerle kayıtlanmış PKK lehine sarfedilecek
beyan veya eylemlerin örgütü desteklemekten başka bir amacı olamayacağı
açıktır. İddianamenin birçok bölümünde de bu husus vurgulanmıştır.
10-
Demokratik Toplum Partisi iddianamede dava konusu yapılan ve yukarıda
bahsedilen eylemlerin parti tüzel kişiliğinin bilgi ve iradesi dışında olduğunu
savunmuş ise de hiçbir eylemin kınanmaması, failleri hakkında parti içinde
işlem yapılmaması karşısında partinin söz konusu savunmasını inandırıcı kabul
etmek mümkün değildir.
11-
CMK'nun 237. maddesi gereğince mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel
kişiler ilk derece mahkemesinin kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm
verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına
katılabilirler. Siyasi parti kapatma davalarında ise siyasetten yasaklanması
istenilen kişilerin konumları itibarıyla mağdur ve suçtan zarar gören sıfatları
bulunmayıp, eylemleri davalı partinin tüzel kişiliği bünyesinde değerlendirilen
kişilerdir. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin 14.07.1993 tarihli Halkın Emek
Partisi (HEP) kararında 'Anayasa'nın 149. maddesinin dördüncü fıkrasında
Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri
dosya üzerinden inceleyeceği, ancak gerekli görüldüğü durumlarda sözlü
açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları
çağırabileceği öngörülmektedir. Anayasa Mahkemesi, gereksinim duyarak sorular
yöneltip bilgi almak ve ayrıntılarla teknik konularda daha çok açıklık kazanmak
için 9.2.1993 günlü kararıyla, kendiliğinden 2949 sayılı Yasa'nın 33. maddesini
gözeterek HEP'in Genel Başkanı ile iki yetkiliden oluşacak üç kişiyi
çağırmıştır. Sözlü açıklamada bulunacak temsilcilerin hazır bulundurulmalarını
sağlamak üzere HEP Genel Başkanlığı'na yine aynı kararın 3. bendi gereğince
bildirimde bulunulmuştur. Sözlü açıklama bu karara göre yapılacağından HEPle
hukuksal bağı olmayan bir kimsenin HEP yetkilisi ve temsilcisi sayılıp
dinlenmesi olanaksızdır. Çağırma kararı 'yetkili temsilci' sıfatlarını açıkça
içerdiğinden bu nitelikte olmayan kimsenin dinlenmesi hem Anayasa'nın 149.
maddesinin Dördüncü fıkrasıyla, 2949 sayılı Yasa'nın 30. maddelerine, hem de bu
maddelere dayanılarak alınmış karara aykırı düşer. Mahkeme, önceden 'ilgili' ya
da 'bilgisi' olan, aransa ve istense idi dosyada kapatma nedeni sayılan
sözlerin sahiplerinden birini çağırabilirdi. Genelde 'ilgisi' ve 'bilgisi'
olan, ceza yargılaması yönteminin ağırlıklı biçimde uygulandığı bu davada esas
alınamaz. Tanık ya da bilir kişi dinleme niteliğinde uygulama da olamaz. Kaldı
ki sözlü açıklama tutanağının 3. sayfasında açıkça yazılı olduğu üzere Mahkeme
Başkanı'nca Fehmi IŞIKLAR'ın yüzüne karşı '. . . Ancak, Sayın Türk ile Sayın
Yazar, konuşmalarında Fehmi IŞIKLAR'ın söyleyecekleri varsa, elinde belgeleri,
bilgileri varsa kendi sunuşları içinde onları mahkememiz dosyasına
sunabilirler. Buyurun Fehmi Bey, Sizi dışarıya alalım konuk olarak'
denilmiştir. Tutanağın 25. sayfasında da 'bir kere daha hatırlatıyorum, Sizi
burada dinledik; ama IŞIKLAR'ın konuşma metnini, IŞIKLAR'ın konuşması olarak
değil, siz bize kitap ta verebilirsiniz, bant ta verebilirsiniz, dergi de
verebilirsiniz. O anlamda veriyorsanız alabiliriz, dosyaya koyarız,
vermiyorsanız bir diyeceğimiz yoktur. Hatırlatılmadı, bir başka konuşma, bir
başka savunma, olanağının kapısı kapatıldı gibi bir anlayış olmasın.' uyarısı
da yapılmıştır. Siyasi Parti Kapatma davalarında Sözlü açıklama (savunma
toplantısı olmayıp davalı parti tarafından savunma yazılı olarak verilmekte),
sorular yanıtlanarak yapılmaktadır.' Şeklinde belirlediği kurallar nazara
alındığında davalı partinin ön savunmasının sonuç bölümünün 6. sırasında yer
alan talebin reddi gerekmektedir.
IV-DEĞERLENDİRMELER
Anayasa
ve yasa hükümleri Resmi Gazetede yayımlanmış, herkesçe anlaşılabilir açıklıkta
ve kolaylıkla ulaşılabilir düzenlemelerdir.
2820
sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın 90/1 inci maddesine göre 'siyasi partilerin
tüzük, program ve eylemleri Anayasa ve bu kanun hükümlerine aykırı olamaz'
hükmünü içermektedir. Partinin; tüzük, program ve yönetmeliklerini hazırlarken
Anayasa ve 2820 sayılı Yasa'ya ulaştığı, eriştiği ve bu metinlerin içeriğinden
haberdar olarak, kendi düzenlemelerini yaptığı anlaşılmaktadır.
Davalı
partinin eylemlerine kapatma yaptırımının öngörülmesi ise, ulusal güvenlik,
kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarına dayanmaktadır.
Davaya
konu edilen eylemlerin bir kısmı, eylemin işlendiği an itibarıyla parti genel
başkanı ve genel sekreteri olan kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bunların eylemlerinin kendi kişisel görüş ve iradelerini içerdiğini
açıklanmadıkları sürece, parti adına yapıldığı ve partiyi bağlayacağı, yerleşik
ulusal ve uluslararası yargısal uygulamaların gereğidir. Ayrıca parti organlarında
yer alan ya da parti üyesi olan diğer kişilerin, eylemlerini
gerçekleştirmelerinden sonra DTP tarafından o kişiler hakkında hiçbir disiplin
işlemi yapılmamış, hatta bu nedenle eleştirilmeleri yoluna dahi gidilmemiştir.
Bu şekildeki eylemlerin sürekli olarak tekrarlanmasına, Parti olarak engel
olmamak suretiyle sahiplenmişlerdir. Bu nedenle iddianameye konu edilen
eylemlerin partiye isnat edilebilirliği konusunda bir tartışmada söz konusu
değildir.
Eylemler
irdelendiğinde;
Odak
Olma Yönünden:
Anayasa
ve yasa, söz konusu fiillerin odağı olmayı, Anayasanın 68 nci maddesinin 4 ncü
fıkrasındaki fiillerin, davalı parti tarafından,
-
Parti üyelerince yoğun bir şekilde işlenmesi,
-
Bu durumun o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya
yönetim organları veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsenmesi,
-
Yahut bu fiillerin doğrudan parti organlarınca kararlılık içinde işlenmesi
şeklinde
tanımlamaktadır.
Davalı
partinin, ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik eylemlerde bulunan yasa dışı
bölücü silahlı terör örgütü PKK ve yöneticisi hükümlü Abdullah Öcalan lehine
bildiri dağıtan, basın açıklaması yapan, bu örgüte çeşitli biçimlerde yardım ve
yataklık edenleri yapısında barındırması, bu eylemlerin partinin hiyerarşik
yapısı içerisinde, Genel Başkanından tüm teşkilat birimlerince
gerçekleştirilmesi, bu eylemlerin çeşitli tarihlerde ve yoğun biçimde
tekrarlanması; haklarında dava açılanların dosyalarındaki eylemlerinin
demokratik bir sistem içerisinde savunulmasının mümkün olmaması ve terör örgütü
ile yakın bağlantı içerisinde olması Anayasa ve yasadaki hükümlere aykırı
fiillerin odağı haline geldiğini göstermektedir.
Demokratik
Toplum Düzeni Yönünden:
Demokratik
bir toplumun, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü tanıması, bu özgürlüklerden
yararlanacak olanların demokratik sistem dışına çıkmalarına, ülkenin
bölünmesine yönelik eylemlerde bulunan örgüte yardım ve yataklık etmelerine
imkan verdiği şeklinde yorumlanmasına elverişli değildir.
Demokratik
toplum, şiddete başvuran oluşumlara karşı da kendisini koruyan toplumdur. O
nedenle, evrenselleşmiş olan hakkın kötüye kullanımı yasağını düzenleyen
Anayasanın 14/2. maddesi 'Anayasada yer alan hükümlerden hiçbirinin 'kişilere,
Anayasayla tanınan temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesini(') amaçlayan bir
faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz' hükmünü içermektedir.
Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyetinin bölünmesi
amacıyla faaliyette bulunan silahlı bölücü terör örgütü lehine propaganda, yardım
ve yataklıkların demokratik bir sistemde legal siyasi parti faaliyeti şeklinde
değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü demokratik toplum, hoşgörülü, çoğulcu
ve düşünceye açıklık esası üzerinde yükselebilir. Siyasi partiler de bu çoğulcu
yapıda yaşayabilir. Dolayısıyla demokrasi ilkeleri çerçevesinde faaliyetlerini
sürdürmesi ve şiddete karşı olması gereken partinin, demokrasi içerisinde,
ancak demokratik düzenle bağdaşmayan silahlı ve bölücü faaliyetleri
desteklemesi kabul edilemez. Bu durumda devletin bölünmezliği ilkesine karşı
fiilen eylemlerini sürdüren bölücü terör örgütüne çeşitli biçimlerde destek
veren davalı partinin kapatılması zorunluluk halini almıştır.
Demokratik
bir toplumda ifade ve örgütlenme özgürlüğüne 'suçların önlenmesi, ulusal
güvenlik ile toprak bütünlüğünün, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması' için
sınırlamalar getirilebilir. Düşünce açıklamalarının 'kırıcı (taciz edici),
sarsıcı (şok edici), saldırgan ve rahatsız edici' olmaları demokratik bir
düzende hoşgörü ile karşılanabilir. Ancak davalı partinin genel başkanından
başlayıp il, ilçe başkanları ve çeşitli kademelerde görevli yetkililerince
işlenen fiiller ve bu fiiller nedeniyle bir kısım parti yetkililerinin mahkum
olmaları, bu fiillerin bölücü silahlı terör örgütü ile bağlantıları
gözetildiğinde, parti yetkililerinin ifade ve örgütlenme özgürlüğü sınırları
içinde kalan faaliyetlerde bulunmadıkları gibi, davalı partiye üye olanlar
arasında terör örgütü ile ilişkileri nedeniyle sabıkalı olanların da yer alması
ve parti yetkililerince bu durumun bilinmesine karşın önlem alınmaması, davalı
partinin şiddet kullanan yasa dışı örgütle yakın bağlantısını ortaya
koyduğundan beyan ve eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığından söz
edilemez.
Devletin
uzun süredir terörle mücadele etmesi, binlerce insanın yaşamını kaybetmesi ve
davalı partinin bu durumu bildiği halde terör örgütüne yardım etme ve örgüt
liderlerini övme biçiminde desteklemesi nedeniyle, mevzuatımızdaki kapatma
önlemi, terörün vahameti karşısında radikal bir önlem sayılmaz.
Anayasa'nın
15 inci maddesi temel hak ve özgürlüklerle ilgili olağanüstü önlemleri
düzenlemektedir. Benzeri düzenlemeler uluslararası metinlerde de yer
almaktadır. Bölücü terörün insan hayatına ve demokratik sistemin devamına karşı
devletimizde oluşturduğu tehditin önemi dikkate alındığında, terör örgütü ile
yakın bağlantı içerisinde olan bir siyasi partinin temelli kapatılması ülkemiz
açısından zaruridir. Bölücü silahlı terör örgütünün eylemlerine destek veren
bir partinin kapatılmaması, hem ülkenin bölünmez bütünlüğüne, hem de
demokrasiye zarar verecektir.
Kapatma
önlemi, ülkenin bölünmez bütünlüğünün korunması amacı ile alındığından,
terörizmin önlenmesi, teröre pirim verilmemesi nedenleriyle, hedeflenen amaç
ile orantısız da sayılamaz. Zira böyle bir önlemin alınması demokratik bir
toplum için uygun ve zorunlu sosyal bir ihtiyaçtır.
V-
SONUÇ VE İSTEM
A-
1) Yukarıda 'III- DAVALI PARTİNİN EYLEMLERİ VE ÖN SAVUNMASININ İRDELENMESİ'
bölümün (5). maddesinde belirtilen gerekçe nedeniyle Davalı Partinin ön savunmasının
sonuç bölümünde yer alan (2) numaralı,
2)
Yargılamaya ve sonuca etkili görülmediğinden ön savunmasının sonuç bölümünde
yer alan (3) ve (4) numaralı,
3)
'III- DAVALI PARTİNİN EYLEMLERİ VE ÖN SAVUNMASININ İRDELENMESİ' bölümün (4).
maddesinde belirtilen gerekçe nedeniyle Davalı Partinin ön savunmasının sonuç
bölümünde yer alan (5) numaralı,
4)
'III- DAVALI PARTİNİN EYLEMLERİ VE ÖN SAVUNMASININ İRDELENMESİ' bölümün (11).
maddesinde belirtilen gerekçe nedeniyle Davalı Partinin ön savunmasının sonuç
bölümünde yer alan (6) numaralı,
istemlerinin
reddine,
B-
Başsavcılığımızca düzenlenen 16.11.2007 gün ve SP 135 Hz 2007/2 sayılı
İddianamede belirtilen eylemleri gerçekleştirmiş olan davalı DEMOKRATİK TOPLUM
PARTİSİ'NİN, Anayasanın 69 ncu maddesinin 6,7 ve 9 ncu fıkraları ile 2820
sayılı yasanın 101 nci maddesinin 1 nci fıkrasının (b) bendi ve 103 ncü
maddesinin 2 nci fıkrası gereğince;
1)
Temelli kapatılmasına,
2)
İddianamemize göre beyan ve faaliyetleri ile partinin temelli kapatılmasına
neden olan; isimleri belirtilen kişilerin (İsim benzerliği nedeniyle
yanlışlıkla yer alan Halil İmrek ve vefat ettiği anlaşılan Fevzi Kara hariç
olmak üzere) temelli kapatmaya ilişkin kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından
itibaren beş yıl süreyle bir başka siyasi partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi
ve deneticisi olamayacaklarına,
karar
verilmesi talep olunur'.
IV-
ESAS HAKKINDA SAVUNMA
Davalı
Parti'nin 12.6.2008 günlü esas hakkındaki savunması şöyledir:
'I-
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ İDDİA VE İSTEMİ
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı SP-135. Hz.2007/2 sayılı ve 16.11.2007 günlü
iddianamesinde ve 10.03.2008 günlü 'Esas hakkındaki görüşün' de;
-
Davaya konu edilen eylemlerin bir kısmının, eylemin işlendiği an itibariyle
Parti genel başkanı ve genel sekreteri olan kişiler tarafından
gerçekleştirildiği, bunların eylemlerinin kendi görüş ve iradelerini içerdiğini
açıklamadıkları sürece parti adına yapılmış olacağı ve partiye bağlayacağının
yerleşik ulusal ve uluslar arası yargısal uygulamaların gereği olduğu, ayrıca
parti organlarında yer alan ya da parti üyesi olan diğer kişilerin eylemlerini
gerçekleştirmelerinden sonra Parti tarafından o kişiler hakkında hiçbir
disiplin işlemi yapılmamış, hatta bu nedenle eleştirmeleri yoluna dahi
gidilmemiş olduğu, BU ŞEKİLDE EYLEMLERİN SÜREKLİ OLARAK TEKRARLANMASINA, PARTİ
ADINA ENGEL OLMAMAK SURETİYLE SAHİPLENİLDİĞİ, BU NEDENLE İDDİANAMEYE KONU
EDİLEN EYLEMLERİN PARTİYE İSNAT EDİLEBİLİRLİĞİ KONUSUNDA BİR TARTIŞMANIN DA SÖZ
KONUSU OLAMAYACAĞI,[1]
-
Anayasa ve yasanın, söz konusu fiillerin odağı olmayı, A.Y. nın 68 nci
maddesinin 4 ncü fıkrasındaki fiillerin, Parti tarafından,
*
Parti üyelerince yoğun bir şekilde işlenmesi,
*
Bu durumun o partinin büyük kongre,
*
veya genel başkan,
*
veya merkez karar,
*
veya yönetim organları,
*
veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkca benimsenmesi
*
yahut bu fiillerin doğrudan parti organlarınca kararlılık içinde işlenmesi,
olduğu açıklandıktan sonra,[2]
-
Davalı Parti' nin,
*
'ülkenin bölünmez bütünlüğüne' yönelik eylemlerde bulunan yasa dışı bölücü
silahlı terör örgütü PKK ve yöneticisi hükümlü Abdullah Öcalan lehine bildiri
dağıtan, basın açıklaması yapan, bu örgüte çeşitli biçimlerde yardım ve
yataklık E D E N L E R İ yapısında barındırmasının,
*
bu eylemlerin partinin hiyerarşik yapısı içerisinde Genel Başkanın dan tüm
teşkilat birimlerince gerçekleştirilmesinin,
*
bu eylemlerin çeşitli tarihlerde ve yoğun biçimde tekrarlanmasının,
* haklarında dava
açılanların dosyadaki eylemlerinin 'demokratik bir sistem' içerisinde
savunulmasının mümkün olmadığının,
*
'terör örgütü ile yakın bağlantı içerisinde olmasının' ifade edilmesinden
sonra,[3]
-
Müvekkilimiz Parti'nin ilk savunmasının sonuç bölümünün 2,3,4,5,6 numaralı
bentlerinde yer alan istemlerin reddine[4],
-
'Davalı Demokratik Toplum Partisi'nin Anayasa'nın 69'ncu 6, 7 ve 9 ncu
fıkraları ile Siyasi Partiler Yasası'nın 101/1-b ve 103/2 nci fıkaraları gereği
TEMELLİ KAPATILMASINA[5],
-
İddianameye göre beyan ve faaliyetleri ile partinin kapatılmasına neden olan
isimleri belirtilen kişilerin ( maddi hata ve öldüğü anlaşılan kişi hariç)
temelli kapatılmaya ilişkin kararın Resmi Gazetede yayınlanmasından itibaren
beş yıl süre ile bir başka siyasi partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve
deneticisi olamayacaklarına karar verilmesi[6],
istenmektedir.
I/I-ÖRGÜTLENME
ÖZGÜRLÜĞÜ/SİYASİ PARTİLER AÇISINDAN DAVANIN ULUSAL/ULUSAL ÜSTÜ YASAL ve
HUKUKSAL DAYANAKLARI
Bilindiği
üzere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS)
taraftır. Bu yasal durum ise Türk mevzuatının ve bu mevzuatın uygulamasının
AİHS standartlarına uygun olmasını gerektirmektedir. Diğer yandan Avrupa
Birliği'ne adaylık sürecindeki Türkiye'nin, karşılaşması gereken koşullardan
bir diğeri Kopenhag Kriterleri olarak bilinen insan hakları standartlarıdır.
Kopenhag Kriterleri ise, Avrupa Birliği ile AİHS'in yapıcısı Avrupa Konseyinin
kesişme noktasını oluşturmaktadır. Bu sebeple Avrupa Birliği adaylık sürecinde,
Türkiye'nin insan hakları alanındaki konumunu ve durumunu da etkileyecek 'BU
DAVADA' zorunlulukla AİHS standartlarının gözetileceğine inanmaktayız.
Üstelik
Anayasa'da yapılan 2001 ve 2004 değişiklikleri sonrası, başta AİHS olmak üzere
insan haklarına dair uluslararası sözleşme hükümleri ile ileride ayrıntı ile
tartışacağımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM; öncesi Komisyon ve Divan
kararları da bu çerçevede değerlendirilecektir.) içtihatlarının ulusal mevzuattan
öncelikle hususu Yüksek Mahkeme'ye izahtan vareste bir keyfiyettir. Yani ulusal
mevzuatın bir hükmü ile insan haklarına dair uluslararası sözleşme hükümleri
veya bu hükümleri yorumlayan mahkeme kararları çatıştığında, sözleşme hükümleri
ve ulusal üstü mahkeme kararları esas alınacaktır. Bu da, ulusal mevzuatın AİHS
ışığında incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
I/I-A)Öncelikle
belirtelim ki; 'Örgütlenme özgürlüğü, AİHS (md.11)'de düzenlenmiştir. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin de çeşitli defalar açıkladığı üzere örgütlenme
özgürlüğü ifade özgürlüğünün özel bir görünüş biçimidir (lex specialis).
Bu sebeple ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Sözleşme sistemi içinde
erken dönemden itibaren ortaya konulan içtihatlarla Sözleşme (md.11)'de
düzenlenen örgütlenme özgürlüğü hakkının kapsamı belirlenmiştir. Örneğin,
'Dernek X. v. İsveç' vakasında Komisyonun 06/07/1977 tarihli kabul edilmezlik
kararında şöyle denilmektedir.'[7]
'Bu
madde, belli bir ölçüde sendikalara ilişkin olarak yapılan belirleme dışında,
örgütlenme özgürlüğünün içeriğine ilişkin herhangi bir spesifik belirleme
içermemektedir. Bu vakada başvurucu örgüt (öğrenci derneğidir), geleneksel
anlamında sendika olmamakla birlikte, bu durum başvurucunun (md.11)'deki
spesifik korumadan yararlanamayacağı anlamına gelmez. Örgütlenme özgürlüğü,
vatandaşlar bakımından, Devletin müdahalesi olmaksızın, çeşitli amaçlarla
örgütlerde bir araya gelmelerine dair bir genel ehliyettir/yeterliliktir.
Bununla birlikte, bu tür amaçlara bağlamında başarılı sonuç elde etme şeklinde
bir hak madde 11 ile güvence altına alınmamıştır', (parag.52).
Bu
vakada, başvurucu dernek, Üniversiteler Yasası uyarınca; üniversitedeki bütün
öğrencilerin 'öğrenci derneğine' üye olması zorunluluğu öngören hükmün de
(md.11)'i ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda Komisyon, (md.11/1)
hükmünün, kamu kurumlarına değil, sadece özel derneklere/örgütlere ve
sendikalara ilişkin olarak koruma getirdiğini belirtmiştir. Komisyona göre,
anılan 'öğrenci derneği, mesleki etik kuralları ya da disiplini belirleyen
yahut üyelerinin menfaatlerini dışarıdaki uyuşmazlıklarda koruyan bir meslek
örgütü olarak mütalaa edilemez. Keza, bu öğrenci derneği, işverene karşı iş
uyuşmazlığı durumunda öğrencileri temsil etme anlamında bir sendika olarak da
mütalaa edilemez. Yukarıda (parag.52)'de belirtildiği üzere, Komisyon, bu
öğrenci derneğinin, üniversitenin bir parçasını teşkil eden ve, özellikle de,
resmi yoldan, öğrencilerin üniversite yönetimine katılımlarını sağlayan bir
kuruluş olduğu görüşündedir. Bu derneğin demokratik bir şekilde teşkil edildiği
ve öğrencilerin, derneğin benimseyebileceği siyasi tavra karşı çıkma
özgürlükleri bulunduğu gözükmektedir', (parag.63).
'Young, James ve Webster v. Birleşik Krallık'vakasında Komisyon 14/12/1979 tarihli Raporunda
(Rapor, parag.167), Madde 11'de geçen 'örgüt' teriminin, 'bir ortak amaç
etrafındaki bir gönüllü birleşmeyi/(grouping) varsaydığını'
belirtmektedir. Mahkeme, bu vakada verdiği 13/08/1981 tarihli kararında,
(md.11)'in, sendika kurma ve sendikaya katılma hakkı dahil, örgütlenme
özgürlüğünü sadece pozitif anlamda değil ve fakat bunun yanı sıra, belli bir
sendikaya girmeye zorlanmama şeklinde negatif yükümlülük anlamında da ele
alınması gerektiğine işaret etmiştir. Mahkemeye göre, (md.11)'in, sendika
alanında herhangi bir türde zorlamaya cevaz verir şekilde yorumlanması, bu
madde ile güvence altına alınan özgürlüğün özünü zedeler, (parag.52). Mahkemeye
göre,
'düşünce,
vicdan ve din özgürlüğü ile ifade özgürlüğü şeklinde Madde 9 ve 10 ile koruma
altına alınan bireysel görüş, Madde 11 ile güvence altına alınan örgütlenme
özgürlüğünün amaçlarından biridir', (parag.57).
Kamu
hukuku çerçevesinde kurulan ve buna tabi meslek kuruluşları, bireyler
tarafından kurulmadığı, kamusal makamlar tarafından kurulduğu, kurucu yasaları
çerçevesinde faaliyette bulundukları, bir kamusal yetki kullandıkları için,
(md.11)'de geçen anlamında 'örgüt' teriminin kapsamına girmez. Örnek olarak Mahkeme,
'Le Compte, Van Leuven ve De Meyere v. Belçika' vakasında verdiği 23/06/1981
tarihli kararında[8], olayda söz konusu Tabip Odasını (md.11)
anlamında örgüt terimi içinde mütalaa etmemiştir, (parag.62-66). Benzeri
şekilde, Komisyon 12/03/1981 tarihli 'Barthold v. Federal Almanya' vakası
kararında Veteriner Hekimleri Konseyinin, özel bir örgüt olmayıp, yasayla
kurulan kamu hukukuna tabi bir kuruluş olduğu ve bu nedenle (md.11)'deki
'örgüt' terimi kapsamına girmeyeceği belirlenmiştir.
Mahkeme
'Vogt v. Almanya' vakasında (No.7/1994/ 454/535) verdiği 26/09/1995 tarihli
kararında[9], Komünist Partisi üyesi olduğu için görevden
uzaklaştırılan öğretmen olan başvurucu hakkındaki tasarrufu, Sözleşme (md.10 ve
11) hükümlerinin ihlali olarak belirlemiştir. Mahkemeye göre, bir kişinin
memuriyete atanma talebinin reddi, Sözleşme çerçevesinde şikayete konu olamasa
da, görevde bulunan bir memurun Sözleşme haklarını ihlal eden tarzda görevden
çıkarılması işlemi, Sözleşme çerçevesinde şikayete konu olabilir. Bu anlamda,
memurlar, Sözleşme kapsamı içindedir, (Karar, parag.43). Keza Mahkeme, kamu
hizmetleri kavramının, Anayasanın ve demokrasinin garantörü olduğu düşüncesine
dayandığını da tespit etmektedir. Buradan hareketle, özgürlüğe müdahale eden
tasarrufla (md.10/2) anlamında bir meşru amaç güdülmüş olduğu sonucuna
varmaktadır, (parag.51). Bunun ardından Mahkeme, anılan işlemi, 'demokratik bir
toplumda gereklilik' ölçütü süzgeci ile ele almaktadır. (md.10) eksenli
içtihadi standartlarını hatırlatan Mahkeme, bu ilkelerin, kamu görevlileri
bağlamında da uygulanabilir olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, bireyin ifade özgürlüğü
ile, kamu hizmetlileri bağlamında Devletin (md.10/2)'deki sınırlamalara uygun
kayıtlamaları arasında, bu somut vakada 'adil bir denge' bulunup bulunmadığını
sorgulamıştır, (parag.52-53). Mahkeme, bu aşamada, başvurucunun görevden
uzaklaştırılmasının 'zorlayıcı sosyal ihtiyaca' dayalı olup olmadığı ile
tasarrufun 'izlenen meşru amaçla orantılı' olup olmadığı meselesi üzerinde
durmaktadır, (parag.57). Mahkeme, görevden uzaklaştırma disiplin önleminin ağır
bir yaptırım olduğunu saptamaktadır. Bunu, hem kişisel şöhret hem de yeni bir
iş bulmadaki güçlük faktörlerini dikkate alarak değerlendirmiştir. Ayrıca,
kişinin görevinin, herhangi bir güvenlik riski taşımadığı da dikkate
alınmıştır. Başvurucunun üyesi olduğu parti ise, Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanmış
olmadığı gibi, başvurucunun parti eksenli çalışmaları da bütünüyle hukuka
uygundur, (parag.60). Sonuç olarak, görevden uzaklaştırma, izlenen meşru amaçla
orantılı olmayan bir önlem olmakla (md.10) ihlali söz konusudur, (parag.61).
'Vogt
v. Almanya' vakası kararında Sözleşme (md.11) bağlamındaki değerlendirme
şöyledir: Bu maddenin özerk niteliğine halel gelmeksizin, bu davada, Mahkemeye
göre, (md.11) hükmü, (md.10) ışığında yorumlanmalıdır. Mahkemeye göre, 'Madde
10 ile güvence altına alınan kişisel görüşlerin korunması, Madde 11'de
düzenlenen toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin amaçlarından biridir',
(Karar, parag.64). Daimi statüde çalışan bir kamu görevlisi olarak başvurucu,
Madde 11'in korumasına da hak sahibidir. Başvurucu, Alman Komünist Partisi
üyeliğinden ayrılması yönündeki taleplere, bu üyeliğin kendisinin görevinden
kaynaklanan sadakat borcu ile bağdaşmayan bir yönü bulunmadığı görüşünde olduğu
için uymamış ve bunun sonucunda görevden uzaklaştırılmıştır. Dolayısıyla,
başvurucunun (md.11/1)'de korunan hakkına bir 'müdahale' söz konusudur,
(parag.65). Mahkeme bu tür bir müdahalenin ancak (md.11/2)'deki gereklere uygun
olması halinde haklı görülebileceğini belirtmektedir, (parag.66). mahkemeye
göre, 'Devlet idaresi' kavramı, özellikle başvurucunun işgal ettiği makam göz
önünde tutulduğunda, dar yorumlanmalıdır, (parag.67). Her ne kadar,
öğretmenler, (md.11/2) amaçları bakımından 'Devlet idaresi'nin bir parçası
olarak mütalaa edilebilecek olduğunda bile, yukarıda (md.10) ile bağlantılı hükümlerde
gösterilen gerekçelerle, başvurucunun görevden uzaklaştırılmasında 'izlenen
meşru amaçla orantılılık' bulunmamaktadır. Bu nedenle, (md.11) hükmü de ihlal
edilmiştir, (parag.68).
Siyasal
partilerin (md.11)'deki 'örgüt' terimi içinde mütalaa edileceği, Komisyonun,
'Komünist Partisi v. Federal Almanya' vakasındaki 20/07/1957 tarihli kararından
bu yana netlik kazanmıştır.
Siyasal
partiye üye olma (md.11)'de tanımlanan 'örgüt' teriminin kapsamına girmektedir.
Örneğin Komisyon 'Hendrikus Van Der Heijden v. Hollanda' vakasında verdiği
08/03/1985 tarihli kabul edilmezlik kararında[10],
başvurucunun bir siyasi partiye üye olması nedeniyle çalıştığı bir Vakıftaki
görevinden uzaklaştırılmasının (md.10 ve 11) ihlali olduğu iddiasını
incelemiştir. Bu kararında Komisyon, şikayetçinin ileri sürdüğü işlemin,
'başvurucunun ifade ve örgütlenme özgürlüklerine bir müdahale oluşturduğu şeklinde
mütalaa edilmesi gerektiğini' belirlemiştir. Her ne kadar sonuçta Komisyon,
yapılan bu müdahalenin/(işten uzaklaştırma işleminin), Sözleşme (md.10 ve
11)'in ikinci fıkralarında öngörülen 'başkalarının haklarının korunması' ölçütü
ışığında 'demokratik bir toplumda gerekli' görerek kabul edilmezlik kararı
vermişse de, kararın bu bağlamda bizi ilgilendiren yönü, siyasal partilerin
(md.11) anlamında 'örgüt' terimi kapsamına girdiği içtihadıdır.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'deki siyasi parti kapatma tasarrufları
sonrasında yapılan çok sayıda başvuruda karar üretmiştir. Şu kararları
hatırlatmak mümkündür.
'Türkiye
Birleşik Komünist Partisi v. Türkiye', (Başvuru. No.19392/92)
(133/1996/752/951), Karar tarihi: 30/01/1998, (AİHS, md.11-ihlal; maddi-manevi
tazminat yok, ihlal kararı yeterli); 'Sosyalist Parti v. Türkiye',
(No.21237/93), Karar tarihi: 25/05/1998, (AİHS, md.11-ihlal; maddi tazminat
yok; manevi tazminat: 100.000 Fransız frangı); 'Özgürlük ve Demokrasi Partisi
v. Türkiye', (Başvuru No.23885/95), Karar tarihi: 08/12/1999, (AİHS,
md.11-ihlal, maddi tazminat yok; manevi tazminat: 30.000 Fransız frangı);
'Refah Partisi vd. v. Türkiye' (Başvuru No.41340/98, 41342/98), Daire kararı:
31/07/2001 (AİHS, md.11-ihlal yok), Büyük Daire kararı: 13/02/2003, (AİHS,
md.11-ihlal yok); 'Yazar, Karataş, Aksoy ve Halkın Emek Partisi v. Türkiye',
(Başvuru No.22723-25/93), Karar tarihi: 09/04/2002, (AİHS, md.11-ihlal; maddi
tazminat yok; manevi tazminat: 30.000 Euro).[11]
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine göre, siyasal partiler, çoğulculuğun tesisi ve düzgün
biçimde işleyen bir demokrasi bağlamında zorunlu/gerekli bir rol üstlenirler.
Mahkemenin çok sayıdaki kararları arasında, örnek olsun, 'Loizidou v.
Türkiye' vakasındaki vurgusuyla, 'demokrasi, Avrupa kamu düzeninin temel
özelliğidir', (Karar, parag.75).[12]
Mahkemeye
göre; 'İHAS, insan hakları mekanında, Avrupa kamu düzeninin Anayasal cihazı'.
Komisyon
ve Mahkeme, 'Anayasa'nın kurumsal yapı düzenlemeleri karşısında bugün sadece
görünüşte eksik kalan Sözleşme denemelerini, 'Demokratik toplum düzeni' yeni
yorumu ve özellikle 6. maddeyi kullanarak, Kuvvetler Ayrılığı Prensibi
çerçevesinde yeniden üretiyor. 'İncal Türkiye'ye karşı' davası bu konuda
verilebilecek örneklerden sadece biri.[13]
'Lentia
v. Avusturya' vakası kararında AİHM, Sözleşme Tarafı Devletleri,
çoğulculuk ilkesinin nihai garantörü olarak tanımlamıştır. Devletin bu siyasi
sorumluluğu, Protokol No.1 (md.3) anlamında, yasama meclisi seçimlerinde halkın
düşüncesini özgürce ifade edebileceği koşullar altında, makul aralıklarla ve
gizli oyla serbest seçimlerin yapılmasını temin etmektir, (Karar, parag.38).
Lentia vakası standardına gönderme ile 'TBKP v. Türkiye' vakasında,
AİHM ayrıca, sadece siyasi kurumların içinde bulunarak değil ama bunun yanı
sıra kitle iletişim organlarının da yardımıyla, toplum yaşamının her
düzeyindeki düşünce yelpazesine dayanmak suretiyle siyasi partiler, demokratik
bir toplum kavramının tam özünde yer alan siyasal tartışmalar bakımından yeri
doldurulması mümkün olmayan katkıda bulunurlar, (Karar, parag.44). Siyasi
partiler söz konusu olduğunda, Sözleşme (md.11/2)'deki sınırlamalar, ancak dar
anlamda yorumlanabilir. Taraf Devletler, siyasi partilerin örgütlenme
özgürlüğünü sınırlama tasarrufları, (md.11/2) çerçevesinde ancak, 'zorlayıcı
nedenler'i göstermek suretiyle haklı kılabilirler ve bu bağlamdaki takdir
yetkileri sınırlı olduğu gibi, Sözleşme organının denetimine de tabidir.
Mahkeme bu denetimi yaparken, bir yandan, Taraf Devletin sınırlamaya ilişkin
takdir yetkisini kullandığı tasarrufu 'makul, dikkatli ve iyi niyetli' olarak
yapıp yapmadığına; öte yandan da, özgürlüğe müdahale teşkil eden tasarrufa bir
bütün olarak bakarak, bu müdahalenin 'izlenen meşru amaçla orantılı' olup
olmadığını ve bu eksende sunulan gerekçelerin konuyla 'bağlantılı ve yeterli'
sayılıp sayılamayacağını değerlendirir, (Karar, parag.46-47).[14]
I/I-B)
ÖZGÜRLÜKLER AÇISINDAN ANAYASAMIZ.
Anayasada
'1982 Anayasası'nda gösterilen 'Demokrasi' ibaresi ile 'Türk Tipi Demokrasi'
modeli yaratılmaya çalışılmıştır.[15]
İfade
özgürlüğü ancak çoğulcu özgürlükçü bir rejimde yeşerebilir ve bu rejimi
zenginleştirir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çoğulcu-özgürlükçü bir
demokratik rejimi tam olarak yansıtmamaktadır. Örneğin AY Başlangıç bölümünün
3. paragrafında, 'millet iradesini kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi
ve kuruluşun 1982 Anayasasında gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı' hükme
bağlanmıştır.
'1982
Anayasasında gösterilen demokrasi' ibaresi, 'Türk tipi demokrasi'
anlayışının Anayasal formülüdür ve 'demokrasiyi' evrensel standartlarıyla
bütünleştirmek yerine, 'yerelleştirerek', başka deyişle 'bize özgü demokrasi'
haline getirerek, eksiklik ve yetersizlikleri meşrulaştırmaya hizmet
etmektedir.
1982
Anayasasınınçoğulcu-özgürlükçü bir
demokratik anlayışı benimsemediği diğer düzenlemelerinden de
anlaşılabilmektedir. Bir kere, yapılan son derece önemli ve olumlu
değişikliklere rağmen, Anayasanın birey özgürlükleri karşısındaki
tutumu son derece katıdır. AY'daki hak ve özgürlükleri düzenleyen normlarda yer
verilen bazı sınırlama ölçütleri ise, öngörüldükleri hakkı sınırlamak
bakımından elverişli içerikte değildir. Diğer bazı sınırlama ölçütleri ise, bu
sınırlamaların uygulanmasını sağlayacak ilgili kanunda yer almayarak daha
baştan uygulanamaz hale gelmiştir. Ve nihayet, bir hakkın sınırlanması
bakımından ilgili kanunda öngörülen bazı sınırlama ölçütlerinin ise anayasada
karşılıkları yoktur. Bu son durum, büyük ölçüde, 03/10/2001 tarihinde 4709
sayılı Kanunla değiştirilen Anayasa (md.13) yüzünden meydana gelmiştir. Burada
yer alan ve bütün temel hak ve özgürlükler için uygulanan genel sınırlama
ölçütleri 4709 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. AY (md.13)'den
çıkartılan bu genel sınırlama ölçütleri, tek tek her bir hakkın altına
yerleştirilmiştir. İşte bu arada kimi sınırlama ölçütlerinin ilgili maddeye
taşınması işinin tam yerine getirilmediği saptanabilmektedir. Sonuç olarak, bir
çok kanunda anayasal temeli olmayan sınırlama ölçütlerine yer verilmiş
durumdadır. Bu durum herhalde, kanun koyucunun özensizliğini ve sistemsiz
şekilde çalıştığını gösteren bir veri olmanın da ötesinde bir şeydir.
1982
Anayasasında, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayan ve yargısal denetimden
korunaklı alanlar yaratılmıştır. Örneğin, AY (md.125)'deki 'Cumhurbaşkanın tek
başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şuranın kararları yargı denetimi
dışındadır' hükmü hatırlatılabilir. Keza, AY (md.129/son) daki memurlar
hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasını,
istisnaları dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlayan düzenleme
de, demokratik bir rejimde haklılaştırılması pek mümkün olmayan memurlar lehine
kayırma ve kollamanın Anayasal dayanağıdır. Kamusal yetkileri kullananlara
ilişkin olarak yargısal denetimden bağışıklıklar, kollama ve kayırmalar
yapılması demek, memurlar ile memur olmayanlar hakkında makul olmayan ölçüde
farklı/eşitliksizci rejimin kurumsallaşması anlamına gelmekte ve bu durum, son
tahlilde, birey hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması bakımından
sorunlar ortaya çıkarmaktadır.
1982
Anayasası, özgürlükler rejimine ilişkin düzenlemeleriyle sistemli bir sivil
toplum karşıtlığını da kurumsallaştırmayı amaçlayan bir belgedir. Sadece
bireyleri değil, örgütleri de siyasetten uzaklaştırmaya çalışan bir belgedir.
Nitekim, AY (md.135/III) hükmüne göre, kamu kurumu niteliğindeki 'meslek
kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyet gösteremezler.' Kısacası siyasi
açıklamalarda bulunamazlar; eleştiri yapamazlar. Yaparlarsa, bunların sorumlu
organlarının görevine son verilir. Ayrıca bulundukları yerin en yüksek mülki
amirince gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, bir yargı kararına kadar geçici
olarak kapatılabilirler, (md.135/VI-VII).
1982
Anayasasında bir çok ikicilik kurumsallaştırılmıştır. Anılan ikiciliklerin
ilki, 'olağan rejim-olağanüstü rejim' şeklinde iki farklı yönetim usulünün
öngörülmüş olmasıdır, (md.119-122). Bu konudaki sorun hem derin hem de
karmaşıktır. Bu ikicilik açısından bakıldığında, 1982 Anayasası adeta iç içe
geçmiş iki ayrı anayasal rejim içermektedir. Öngörülen kurallar açısından bu
iki rejim arasında esaslı farklılıklar bulunmaktadır. 'Olağan-olağanüstü rejim'
ikiciliğinin ve istisnai rejim uygulamasının ciddiyetini göstermek üzere,
sadece Cumhuriyet tarihinin yaklaşık yarısının olağanüstü rejim altında
geçtiğini vurgulamak yeterlidir.[16]
Anayasada
görülen bir başka sorunlu ikicilik alanı 'sivil yargı ' askeri yargı' şeklinde
iki ayrı yargı manzumesinin düzenlenmiş olmasıdır. Bu şekilde, bir başka insan
hakları ihlali sorunu alanı da yaratan, olağanüstü yargı yerlerinin
kurulmasının önü açılmakta ve kanuni yargıç ilkesi ve güvenceleri zedelenmekte
ve tarafsız bir yargılama sürecine zarar verilmektedir. Nitekim Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi, askeri ceza yargısına dahil olan Askeri Mahkemeler ile Askeri
Yargıtay ve Disiplin Mahkemelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
(AİHS) bir çok yönden uygun olmadığı rahatlıkla ileri sürülebilir.[17]
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye'ye ilişkin çok sayıda kararında
sıkıyönetim askeri mahkemelerinin AİHS (md.6/1) anlamında 'bağımsız ve
tarafsız mahkemeler olmadığı' gerekçesiyle Sözleşme ihlali hükmüne ulaşmıştır.[18]AİHM'nin,
askeri hakim içeren kompozisyonu nedeniyle Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM)
özelinde de Sözleşmeye aykırılık sonucuna vardığı ve bunun da yerleşik bir
içtihat haline geldiği bilinmektedir.[19]
Burada,
ulusal kamuoyunda yeterince tartışılmayan bir hususa işaret etmek yararlı
olacaktır. DGM'ler özelinde, AİHM kararları sonrasında gerek Anayasada gerekse
ilgili DGM Kanununda gerekli değişiklikler, Öcalan'nın DGM'de yargılanması ve
bu yargılama ve hüküm nedeniyle ortaya çıkabilecek olası uluslararası baskı ve
eleştirilerin karşılanabilmesi arayışı ile gerçekleştirilmiştir. Ne var ki,
yine AİHM kararları sonrasında, sıkıyönetim askeri mahkemeleri özelinde,
konuyla ilgili kanun ve Anayasada bu bağlamda yapılması gereken değişiklikler
ise gerçekleştirilmemiştir. Ulusal yetkili makamların, özellikle yasama
organının, bu süreçte onca reform kanunu çıkartmasına rağmen sıkıyönetim askeri
mahkemeleri özelinde yapısal reformlar için hiç bir girişimde bulunma
ihtiyacını hissetmemiş olması, büyük ölçüde, halihazırda sıkıyönetimin
uygulanmaması ve konunun ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündeminden düşmüş
gözükmesi ile alakalı olmalıdır. Bu tablo aynı zamanda, büyük reform paketleri
olarak sunulan ve övgü de alan yasa ve Anayasa değişikliği girişimlerinin,
ulusal hukuk düzeninin iki kolonundan biri olan 'olağanüstü rejim mevzuatı'
boyutundaki reform ihtiyacını bütünüyle devre dışında tuttuğunu ya da inkar
ettiğini ortaya koymaktadır.
1982
Anayasasında görülen ikiciliklerden bir diğeri 'sivil otorite- askeri otorite'
ilişkisi bağlamında açığa çıkmaktadır. Gerçekten de 1982 Anayasasının kurduğu
politiko-juridik düzen içinde askeri otorite lehine ve sivil otorite aleyhine
aşırı bir güçlendirme eğilimi ortaya çıkmaktadır. Anayasa (md.118)'de
düzenlenen Milli Güvenlik Kurulunun görev ve yetkileri buna örnektir. Her ne
kadar yakın tarihli yasal değişikliklerle Milli Güvenlik Kurulunun görev ve
yetki alanında bir daraltma gözlemlenmekteyse de, bu organın ideolojik misyon
ve işlevi, kamuoyuna reform olarak sunulan yasal değişikliklere rağmen halen
yürürlüktedir. Milli Güvenlik Kurulu varlığı ve işlevi ile, 'Devlet politikası'
üretim aygıtlarının başında gelmektedir. 'Devlet politikası' alanı, önsel
olarak bir dokunulmazlık, eleştirilmezlik zırhıyla korunan bir alan anlamına
gelir. Bu alana giren konularda farklı görüşlerin üretilmesi hem bilgi edinme
imkanının olmamasından ötürü olanaksızdır, hem de farklı görüş üretilse bile
bunun ifadesi cezai yaptırımlara bağlanmıştır. Bu bağlamda özellikle 'milli
güvenlik siyaseti' kavramının açılan bu dava açısından da etkileyici olduğunu
ifade etmek zorundayız.
Sivil
otoriteyi askeri otorite karşısında daha geri plana iten anlayış ve yaklaşımla
biçimlendirilen anayasal normlar ve bunlara paralel alt derece mevzuatın
doğurduğu ikinci sonuç, askeri bürokrasiye ya da genel olarak ülkenin güvenlik
bürokrasisine ilişkin konularda, değil eleştiri üretilmesi, bir görüş sahibi
olmanın ön koşulu olan bilgi edinilmesinin bile güçleştirilmesi yahut tamamen
olanaksız hale getirilmesidir. Bir konu, bilgi edinmenin sınırları dışına
çıkartıldığında, dokunulamaz ve sorgulanamaz alan yaratılmış demektir. Bunun
yasal teknikleri 'devlet sırrı, gizlilik ve milli güvenlik'gibi ölçütlere
başvurularak yapılmaktadır. Bundan ötürü de, bu çerçevede yer alan konuları
düşünmek, ifade etmek, eleştirmek evleviyetle ceza yaptırımlarına bağlanan
alanlar haline getirilmiştir.
Aynı
mantığı özerk kurum ve kuruluşlar bağlamında da sürdüren Anayasa, bağımsız
idari otoritelere çok sınırlı yetkiler tanımış veya 1961 Anayasasına göre özerk
kuruluşların bu niteliği törpülenmiştir. Özellikle TRT ve üniversiteler bu
bağlamda hatırlatılmalıdır. 1982 Anayasanın yüksek öğretim kurumlarını
düzenleyen (md.130/IV) hükmü şöyledir:
'Üniversiteler
ve öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve
yayında bulunabilirler. Ancak, bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve
milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma
serbestliği vermez.'
Böyle
bir norm, insan hakları standartlarına aykırı olduğu gibi, bilimsel faaliyetin
doğasıyla da çelişmektedir. Öte yanda, devlet aygıtı içindeki özerk organların
kompozisyonunda, askeri güvenlik bürokrasisi doğrudan temsilcisi eliyle yer
almaktadır. 1982 Anayasası, özgürlükler kadar, özerklikler de karşıtı bir
belgedir. Yapılan AY değişiklikleri, 1982 belgesinin bu temel vasfını
değiştiren çap ve boyutta olmamıştır.
1982
Anayasası, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu konumundaki yargı
bağımsızlığını da zedeleyen düzenlemeler içermektedir. Dayanağını Anayasa
(md.159)'da bulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, özellikle kompozisyonu ve
kararlarının yargı denetiminden bağışık olması itibariyle, yargıç
bağımsızlığını zedeleyecek öğeler taşımaktadır. Kurulda Adalet Bakanının
başkan, Adalet Bakanlığı müsteşarının doğal üye olması sebebiyle savcı ve hakim
atamalarında siyasi unsurların etkili olmasına yol açabilmektedir. Yargı
mensuplarının kendilerini atayan, nakleden, yükselten ve birinci sınıfa ayıran,
meslekten atabilme ve disiplin cezası verebilme gibi yetkilere sahip olan Kurul
karşısından ne kadar bağımsız olabilecekleri oldukça tartışmalıdır.
Bu
çerçevede; ülkemizdeki 'Ceza Yargısı'da hem düşünce, hem de örgütlenme
özgürlüğünü 'özel bir yargılama sistemi' ile zapturapt altında tutmayı
sürdürmekte ve 5271 sayılı Ceza Yargılaması Kanunun 250 vd. mad.ile 5237 sayılı
Türk Ceza Yasası'nın 'Millete ve Devlete Karşı Suçlar' kısmının, önemli
bölümlerine ilişkin soruşturma ve kovuşturmalar bu 'özel bir yargılama sistemi
içinde' sürdürülmektedir.
Bu
dava dosyasının kanıtı olarak sunulan bir çok ceza soruşturması ve kovuşturması
dosyaları, böyle bir yargılama sürecinden geçmektedir. Oysa aşağıda tek tek
değineceğimiz soruşturma/kovuşturma dosyalarının büyük çoğunluğu bireysel
'ifade özgürlüğünün' kullanımına karşı açılmış soruşturmalardır.
I/I-C)
ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN DE ANASI 'İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ' AÇISINDAN.
Yukarıda
da belirttiğimiz gibi, Avrupa Konseyi bünyesinde ve özellikle Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi sistemi içerisinde 'ifade özgürlüğü', sadece kendi başına
önemli bir hak olmakla kalmaz, ama aynı zamanda, Sözleşme çerçevesindeki diğer
hakların korunması bakımından da belirleyici rol oynar.
Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi, Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları
Komisyonu (AİHK) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından üretilen
çok sayıda ve yerleşik hale gelen karar ve hükümler, ifade özgürlüğünün,
demokratik bir toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişmesi için temel
koşullardan biri olduğunu ortaya koymuştur.
Burada
adı geçen 'demokratik toplum'un anahtar iki kavramı ise, üretilen kararlarda
teyit edildiği üzere, 'çoğulculuk' ve 'hoşgörü/tolerans'tır. Kısacası ifade
özgürlüğü demokratik bir toplumun zorunlu temelidir.
AİHS,
'Handyside v. Birleşik Krallık' vakasında 07/12/1976 tarihinde verdiği
kararında[20]şunu açıkça hüküm altına almıştır:
'İfade
özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan
biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade
özgürlüğü, 10. Maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen ya
da zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi ve düşünceler için değil,
ama ayrıca Devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, çarpıcı
gelen/şok eden, rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın
demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeylerle birlikte, bu alanda
getirilen her formalite, koşul, yasak ve ceza, izlenen meşru amaçla orantılı
olmalıdır', (parag.49).
'İnsan
Hakları Avrupa Mahkemesi'nin taraf Devletler 'Kurucu Otoriteleri tarafından
tartışma konusu yapılamaması, 'ANAYASAL DEVLET MODELİ'ni değiştiriyor(54).
54L. Favoreu, La nobon de Cour constitubonnelle, in De la
Constitution. Etudes en I'Honneur de J-F. Aubert, Helbing et Lichtenbahn, Bale
et Francfort-Sur-leMain, 1996, s. 26 vd; F. Sudre, L'intercfictlon de
ravorttement: le conflft entre le juge constitutionnel iriandais et la Cour
europeenne des droits de rhomme, RFDC, 1993, s. 222 vd.
Bu
gelişmeler, taraf Devletlerin Sözleşme'yi onaylamalarıyla, 'ANAYASAL
EGEMENLİK' AYRIKLIĞINDAN, ferdi başvurularla çalıştırılan 'SÜREKLİ
DEMOKRASİ adıyla vazgeçmeleri anlamına geliyor(57).
57
D. Rousseau, De la democratic continue, In La democratic continue, Bruylant,
Bruxelles, LGDJ. Paris, 1995.([21])
1.
Plüral izmle Tanımlanan 'Demokratik Toplum Düzeni
Strasbourg
yargı yerleri, 'Demokratik Toplum Düzeni Hukuku'nu, 'PLÜRALiZM'le tanımlıyor.
Strasbourg
organları İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin tanıdığı hakları yeni bir Hukuk
tanımında kullanmakta. Bu yeni tanımda Hukuk, Devlet'in tanımı değil ama
Toplum'un tanımı; Hukuk'la gerçekleştirilen 'Demokratik Toplum Düzeni'(62).
Özellikle de grupsal kullanımlı hakların yorumunda 'Plüralizm' ya da
farklılaşma hakkı, 'Sivil Toplum' - 'Devlet' münasebetlerinde 'Hukuk Devletinin
yeni tanımı. Kısaca, bugünün Hukuk Devleti, dünün Hukuk Devleti değil... Sivil
Toplumla tanımlanan Hukuk, Devlet'le tanımlanan Hukuk'un yerine geçiyor. Hukuk
üreticileri ya da Politika'nın aktörleri de farklı.
Avrupa
Komisyon ve Mahkemesi jurisprüdansında 'Demokratik Toplum'; AYRIMCILIK YASAĞl(63),
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ (64), PLÜRALiZM PRENSİBİ (Düşünsel, Siyasal,
Sendikal) de tanımlanıyor. Bu durumda, Delmas Marty'in not ettiği gibi, 'ulusal
gelenekler karşısında plüralizmin korunması ciddi bir sorun'(65).
İnsan
Hakları Avrupa Mahkemesi'ne göre 'Demokratik Toplum'; plüralizmin, hoşgörünün
düşünceye açıklığın, farklı olma hakkına saygının gerçekleştiği bir toplum.
Kısaca çoğul yaşama hali, 'plüralizm', 'Demokratik Toplum'un kurucu unsuru.
İnsan
Hakları Avrupa Sözleşmesi hukuku, Velu ve Ergeç'in not ettiği gibi bütünü ile
Demokratik Toplum düşüncesi üzerine kurulu (66)([22]).
64Bk. P. Wachsmann. 'La Prominence du droit dans la
jurisprudence de la CEDH'. in Le droit des organisations intemationates,
Bruylant, 1997, s, 211 vd.; Klas v. Germany, Sen A No: 28 (6Eylul197B), par.
25-26.
65
M. Delmas Marty, 'Plurahzme et traditions nationales',
Colleque de Rouen, Bruylant. 1996, s. 81 vd.
66Cf,, J. Velu, R. Ergeg, La Cour EuropSenne des Drolls de
I'Homme. Bruylant. Bruxelles, 1990, s. 151 vd. Aynca bk. D.S. Ham's et al, Law
of the European Convention on Human([23]).
AİHS,
'Sunday Times v. Birleşik Krallık (No.I)' vakasında 26/04/1979 tarihinde
verdiği kararında[24]şunları vurgulamıştır:
'Mahkemenin
Handyside kararında belirttiği üzere, ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun
esaslı temellerinden birini oluşturur; düşünce özgürlüğü, 10. Maddenin 2.
paragrafı sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız, ya da
ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, ama ayrıca, Devlete
ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, çarpıcı gelen/şok eden ya da
rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır... Bu tür haber ve
düşünceleri vermek basın yayın kuruluşları için sadece bir görev değildir,
halkın da bu haber ve düşünceleri edinme hakkı vardır',(parag.65).
Mahkemenin
'Sunday Times Vak'ası (No.I)'nda ortaya koyduğu içtihada göre, bir yanda,
görüşleri ifade etme hakkı söz konusudur; öte yanda ise, bundan bağımsız
olarak, bu ifadeyi dinlemek hakkı bulunmaktadır. O halde ifade özgürlüğü,
niteliği gereği,
-Hem
ifade edenin/sahibinin özgürlüğüdür,
-Hem
de, o ifadenin yöneldiği adresin, kişinin/kişilerin özgürlüğüdür.
Mahkeme,
26/11/1991 tarihli 'Observer and Guardian v. Birleşik Krallık'[25]ve yine 26/11/1991 tarihli
'Sunday Times v. Birleşik Krallık (No.II)'[26]ve 25/06/1992 tarihli 'Thorgeir
Thorgeirson v. İzlanda'[27]vakaları kararlarında, ifade
özgürlüğüne ilişkin norm ve içtihatlarla ortaya konan genel ilkeleri bir kez
daha sıralamıştır. Buna göre, ifade özgürlüğü,
-
Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden biridir; Sadece lehe olanları
değil, farklı, rahatsız edici türdeki bilgi ve düşünceler bakımından da
geçerlidir;
- Bu
özgürlüğün kullanımı bir dizi istisnaya tabidir, ancak istisnalar mutlaka dar
yorumlanmalıdır ve açıkça yasayla öngörülmüş olmalıdır;
-
İfade özgürlüğü, basın bakımından özel
önem taşır; basın, kamunun yararına olan meseleler hakkındaki bilgi ve
görüşleri yayma hakkına sahiptir ve bununla da ödevlidir;
-
Bilgi ve görüşü yayma basının görevi olduğu kadar, bunları edinme kamunun da
hakkıdır;
-
Madde 10, paragraf 2'de geçen 'gerekli' terimi, bir 'sosyal ihtiyaç
baskısının' varlığına işaret eder;
-
Sözleşmeci Devletlerin bu tür bir ihtiyacın varolup olmadığını tartmada bir
takdir payı vardır, ancak bu Avrupa'nın gözetimi ile yan yana gider;
-
AİH Mahkemesinin, ifade özgürlüğüne getirilen bir kayıtlamanın, Madde 10 ile
korunan bu özgürlüğe uygun düşüp düşmediği hususunda nihai olarak karar verme
yetkisi vardır;
-
Mahkeme bu denetimi ve gözetimi yaparken, ulusal makamların ifade özgürlüğüne
yaptığı müdahalenin, 'makul', 'dikkatli', 'iyi niyetli',
'izlenen meşru amaçla orantılı' olup olmadığını ve bu özgürlüğe müdahaleyi
haklı göstermek için ulusal makamların ortaya koydukları gerekçelerin
'uygun ve yeterli' görülüp görülemeyeceğini de değerlendirerek karara
bağlar.
Düşünce
ve ifade özgürlüğü'nün 'toplu kullanım biçimlerinden' biri olan 'siyasi parti
partilerin;
*
Hem tüzel kişilik,
*
Hem Parti Genel Başkanı,
*
Hem Tüm Parti Organları,
*
Hem Meclis Grubu,
*
Hem de tüm diğer il ve ilçe örgürleri ile
*
Parti üyelerinin,
-
düşünce, ifade,
-
açıklama, eylem
-
ve çalışmalarına,
bu
genişlik ve ölçekte bakmak bile ülkemizdeki ve 'BU DAVADAKİ' BİRÇOK SORUNU ÇOK
KOLAY VE YALIN OLARAK ÇÖZMEYE YETEBİLECEKTİR.
I/IV-
İDDİANIN DAYANAĞI MADDİ VAKILAR
I/IV-A)
DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİNİN KURULUŞU AŞAMASINA AİT EYLEMLERE İLİŞKİN İDDİALAR
1.İDDİA:'AVUKAT
GÖRÜŞMELERİ' veya 'GÖRÜŞME NOTLARI' adı altında teröristbasının talimatları örgüte
yakın çeşitli gazete ve dergilerin yanı sıra çok sayıda değişik internet
sitesinde de (ROJACİVAN, RIZGARI, VELATPEREZ, NASNAME gibi) yayınlanarak
talimatların ilgililere ulaşması sağlanmıştır.
SAVCILIK
DEGERLENDİRMESİ:
Terör
örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın emirleri ile adı, kurucuları ve genel
başkanı hatta eşbaşkanlık sistemi de dahil olmak üzere DEMOKRATİK TOPLUM
PARTİSİ (DTP) nin kurulmasından çok önceden şekillendirildiği, kuruluş
çalışmalarının tamamen Öcalan'ın direktifleri doğrultusunda gelişip
sonuçlandırıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
KANIT:
23
Ekim 2004 tarihli Vatan Gazetesi ve 26 Ekim 2004 tarihli Star Gazetesi'nde bu
durum tüm açıklığı ile haber haline getirilmiştir.
ÖNSAVUNMA:
Abdullah
Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde, avukatları ile kendisi arasında
geçen diyalog ve görüşmeler, sonrasında avukatların yapmış oldukları iddia
edilen açıklamalar ya da söylemler Demokratik Toplum Partisi'nin bilgisi
dışında olup, bu açıklamaların müvekkil partiyi bağlamayacağı açıktır.
Kaldı
ki, iddianamede tüm bu görüşme notlarının kaynağı da belirtilmemektedir. Sayın
Başsavcının kaynak olarak gösterdiği internet sitelerinin ulusal ve ulusalüstü
hukuk açısından kanıt olamayacağı ise izahtan varestedir. İnternet sitelerinin
dışında başka bir kaynak da gösterilmemiştir.
'İmralı
Kapalı Cezaevi' kişiye özel bir cezaevi olup, iç yönetmeliği de 'kişiye özel'
tek kişilik bir yönetmeliktir. (')Yapılan tüm görüşmeler kayıt altında
olup,Başsavcılık kanıtları arasında bu resmi kayıtlar yer almamaktadır.
BAŞSAVCILIK
ESAS HAKKINDA GÖRÜŞÜ:
(')Bilindiği
gibi hükümlülerin görüşmelerinin de dahil olduğu infaz hukukuna ait
düzenlemeler 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
Hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilmekte olup, anılan yasaya göre iddia
edildiği gibi görsel ve yazılı kayıt altına alınması hukuken mümkün olmadığı
gibi,'çıkarılan bir yasa ile hakim gözetiminde yapıldığı' iddiası da
gerçeği yansıtmamaktadır. Bu itibarla'..görüşme kayıtlarının istenmesi
yolundaki (mümkün olmayan) talebin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
SAVUNMA:
İmralı
Cezaevi, Bakanlar Kurulunun 1996/ 8716 sayı ve 30.09.1996 tarihli kararıyla
düzenlenen 09.01.1997 tarihinde Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe giren
Başbakanlık Kriz Merkezi Yönetmeliği uyarınca yönetilmekte olup, anılan
yönetmeliğin hem anayasaya, hem A.H.İ.S.' ne aykırı olması nedeniyle,
yönetmelik hakkında idari yargıda İstanbul Barosunca iptal davası açılmıştır.
(Daire no:10 esas no:1997/ 1030)
Diğer
yandan, İmralı Cezaevinde ki Avukat Görüşmelerinin, Başsavcılığın öne sürdüğü
gibi Ceza İnfaz Yasasına göre değil, önsavunmamızda açıklanan koşullarda
yapıldığına ilişkin YARGITAY DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞININ: 1999/1296
Esas, 1999/3623 Karar Numaralı dosyasına sunulan dilekçenin ilgili bölümünün
örneği aşağıda sunulmuştur.
-YARGITAY'DA
AVUKATLARIN SAVUNMASI-
21
Ekim 1999 YARGITAY DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞINA
DOSYA
NO : ANKARA 2. DGM 1999/21 ESAS, 1999/73 KARAR.
SANIK
: Abdullah ÖCALAN
VEKİLLLERİ
: Av. Ercan KANAR- Av. Niyazi BULGAN- Av. İrfan DÜNDAR- Av. Hamza YILMAZ- Av
Kemal BİLGİÇ- Av. Doğan ERBAŞ
KONU
: Yerel Mahkemenin 1999/21 Esas sayılı mahkumiyet kararına ilişkin temyiz
layihamızdır.
Soruşturmanın
tüm aşama ve kuralları Genel Kurmay Başkanlığı'nın etkin olduğu Başbakanlık
Kriz merkezince belirlenmiştir.
Yargılamanın
üzerindeki Başbakanlık Kriz Merkezi vesayetidir. Yani askeri ve idari
otoritenin belirlediği kuralların ceza yargılaması hükümlerinin yerini
almasıdır Açık gerçeklik odur ki hukuk sistemimizde yeri olmayan soruşturma
yöntemi ve koşulları, müvekkil daha Türkiye'ye getirilmeden önce düşünülmüş ve
hazırlıkları yapılmıştır. Bu yargılamayı yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı
açısından da tartışma konusu yapan ve kuşkulu hale getiren sadece DGM'nin
niteliği ve varlığı değildir. Ondan da önemlisi. Başbakanlık Kriz Yönetim
Merkezi bu yargılamayı nasıl etkilemektedir' Bu nokta idrak edilmeden
hakkaniyete uygun yargılama konusu çözüme kavuşturulamaz. Bakanlar Kurulunun
1996/ 8716 sayı ve 30.09.1996 tarihli kararıyla düzenlenen 09.01.1997 tarihinde
Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe giren Başbakanlık Kriz Merkezi
Yönetmeliği'nin hukuki yasal bir dayanağı yoktur. Bu yönetmelikle, daha üst
normlar ile bazı makam yada mercilere verilen yetkiler yasalara ve anayasaya
aykırı bir şekilde başka makam ve mercilere devredilmiştir.
Başbakanlık
Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği'nin kaynaklandığı bir tüzük, bir kararname,
bir yasa olmadığı gibi, mevcut anayasada da bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, bu yönetmelik hukuksal dayanaktan yoksundur. Bu yönetmelik
anayasada belirtilen dört tür olağanüstü rejimden önce ve adeta bir ara
olağanüstü rejim olarak kriz halini düzenlemiştir. Bu yönetmelik hem anayasaya,
hem A.H.İ.S.' ne aykırıdır. Nitekim, yönetmelik hakkında idari yargıda İstanbul
Barosunca iptal davası açılmıştır. (Daire no:10 esas no:1997/ 1030)
Türkiye
infaz hukuku tarihinde ilk kez, sadece bir kişi için cezaevi ihdas edilmiştir.
A.İ.H.M'nin soruşturması neticesi, alelacele İmralı Ceza ve Tutukevi İç
Yönetmeliği hazırlanmıştır. Bu yönetmeliğin hükümleri Ceza İnfaz Tüzüğünün 155,
CMUK'un 144. Maddesine aykırıdır. Uygulamalar, yönetmeliği dahi aratacak
nitelikte olmuş, yazılı mevzuatın yerini kriz birimlerinin askeri
yetkililerinin emirleri almıştır.
Müvekkil
ile ilgili tutukluluk statüsüne ters, hükümlülük statüsünden de daha ağır
tecrit koşulları fiziksel ve beyinsel tahribatı üreterek kriz merkezleri
birimlerince devam ettirilmiştir. Kriz Merkezi uygulamalarıyla, CMUK 144.
Maddesinin, tutukluya tanıdığı tüm haklar kısıtlanmıştır. 144. Madde bu sanık
için rafa kaldırılmıştır. Yasanın şart koşmamasına rağmen vekaleti de olduğu
halde tüm müvekkil avukat görüşmeleri kriz merkezinin iznine tabi tutulmuş,
görüşme süreleri azami sınırlanmış, görüşmeler görevlilerin yakın ve bitişik
denetim ve gözetimi altında yapılmıştır.
Avukatlar,
her görüşte meslek onurları çiğnenerek Avukatlık Kanunu, CMUK, Anayasal hakları
ihlal edilerek 4-5 kez aramaya tabi tutulmuş, aramalarda mesleki malzemeler
dahil her şeye el konmuştur. Her görüş sonrası görüşme notları, askeri
yetkililerce ayrıntılı bir denetime tabi tutulmuştur. Askeri yetkililerce
avukatların parmak izlerinin alınması, ayakkabılarının aranması, yasalara
aykırı tebligatlar imzalatılması gibi uygulamalar dayatılmıştır.
Bu
yargılama, tarihe hiç kuşkusuz savunma makamının idari ve askeri organlarca en
çok saldırıya uğradığı hem sanığın, hem savunma makamının haklarının en çok
gasp edildiği bir soruşturma olarak geçecektir. Soruşturmanın tüm safhalarında
kriz merkezinin uygulamalarıyla savunma bağışıklığı tamamen ihlal edilmiştir.
Savunmanın sanık ve müdafii ile birlikte baş başa hazırlanma olanağı sürekli
engellenmiş, savunma kuşatma ve yönlendirme altına sokulmuştur. AHİM'in 4-3-99
tarihli tedbir kararı uyarınca yapılan tüm yazışmalara rağmen kriz yönetiminin,
savunmaya yönelik engellenme ve saldırıları sürmüştür. - Kriz merkezinin
uygulamalarıyla tüm tutuklu hakları sanıktan esirgenmiş, yasal yayınları
izleme, radyo ve TV izleme hakları tanınmadığı gibi, aylarca günlük gazeteler
dahi verilmemiş, 31 Mayıs duruşmasından sonra bazı gazeteler sansürlü olarak
verilmeye başlanmıştır.
Sanık
31 Mayıs duruşmasına (ilk duruşma sorgusu) iddianame dışındaki dava dosyası
belgelerinin, delillerini inceleme olanağı tanınmadan çıkmıştır. Kriz
yönetimince savunma bütünselliği engellenmiş, dava dosyası ile ilgili hangi
belgelerin verilip verilmeyeceğine askeri yetkililer karar vermiştir. Ceza
muhakemesi hükümleri uyarınca, sanığın da dava dosyası fotokopilerini alması ve
bunları inceleyerek, müdafileri ile görüşerek sorgu ve savunmasını hazırlaması
en doğal hakkı olduğu halde, bu hak sanığa tanınmamıştır. Uzun süren cezaevine
dava dosyası örneği sokulamamıştır. Tarafımıza, buna izin verecek merci mahkeme
değil Kriz Merkezi birimleri olduğu sözlü olarak iletilmiştir. Bu hal,
yürütmenin Anayasa'nın 138. Maddesine aykırı olarak yargı bağımsızlığına direk
müdahalesi anlamına gelmektedir. Müdafilerin cezaevlerine dosya sokmadan
savunma hazırlığını görüşmesi 'de facto' olarak mümkün değildir. Dünyanın
hiçbir yerinde, hiçbir hukuk devletinde böylesi bir uygulama söz konusu
değildir. AHİM'in 4622 / 70 E. Sayılı kararında 'sanığın gerek kendisi gerekse
avukatları tarafından etkili bir savunma hazırlanabilmesi için, en geç
iddianamenin çıktığı anda kendisine isnad edilen suç ile ilgili olarak,
dosyadaki bütün bilgi ve belgelere ulaşma koşulları sağlanmalıdır' denmektedir.
CMUK 144'e aykırı Kriz Yönetimi uygulamakla aynı zamanda AİHS'in 6/3 maddesine
aykırı da oluşmuştur.
Başsavcılığın,
varlığını inkar ettiği 'Başbakanlık Kriz Yönetmeliği ve uygulamalarını'
bilmediği düşünülemeyeceğine göre, 'görüşme kayıtlarının istenmesi' ne ilişkin
istemimizin reddini talep etmiş olması, Başsavcılığın iddianamesine güvenmediğinin,
bir başka deyişle iddianamenin en azından bu maddede yer alan kanıtlar yönünden
gerçek dışı ve hayali olaylara dayandığının göstergesidir.
Kaldı
ki, bu görüşmeler iddianamede yer aldığı gibi olsa dahi görüşmelerde şiddet ve
şiddete çağrı yoktur. Aksine ülkenin birliği içinde Demokratik Cumhuriyet
yapılanmalarına ve silahtan arındırılmış barışçıl söylemlere ısrarla vurgular
yapıldığı görülmektedir. Çünkü şöyle deniliyor:
'Alttan
yönetim oluşturulur. Birçok sivil toplum örgütü temsilcisi de katılır. Yeşiller
örneği var. Üç binin üzerinde sivil toplum kurulusunun temsilcisi var içinde.
Tartışmalarınızı sürdürün, en uygun biçimde partileşin. Eski tip partileşme
olmayacak, alternatif bir oluşumdur. Azınlık temsilcileri de olmalı. Ermeniler
ve Araplar da girebilir. Partileşmenizi Türkiye'de Avrupa müktesebatına uygun
biçimde geliştirin. Selamlarımı söyleyin. Demokratik örgütlenme temelinde
kurumlaşmalısınız. Bu önemli'' İllegalite olmayacak, sonuna kadar açıklık
olmalı. Siz de anlamalısınız. Belirttiğim model devlet düşmanlığı yapmaz,
devleti de hedeflemez; ancak devletin borazanı da değildir. Bu yeni model
partileşme Türkiye'yi ileriye taşıyabilir. Sağ ve sol sekterler bunu
gerçekleştiremezler. Pratikleri ile bu netleşmiştir. Su ana kadar ki partileşmeler
yozlaşmış partilerdir, oligarşiye hizmet eden partilerdir. Gençleri,
cezaevinden çıkanları, halkımızı, aydınları DTH'ne katılmaya çağırıyorum.
Binlerce kişi var, herkesi katın''Yerel konferanslardan kongreye doğru
gidersiniz. Demokratik katılımı esas almak gerekir. Demokratik tarzda ve
topluma dayalı olarak gelişmelidir' Demokratik Toplum Partisi, tüm Türkiye'nin
partisi olur. Bu önemli bir çalışmadır. Kürtler, Türkler, azınlıklar girebilir.
Ama seksiyon tarzı örgütlenme de olabilir. Bu Boockhin'de de var. Ege'de,
Karadeniz'de ayrı seksiyonlar olabilir. Demokratik toplum hareketi toplum
odaklı, demokrasi hedefli geliştirilir.' Türkiye'nin buna ihtiyacı var.
Toplumsal barış projesi olarak öngörmesini önemli buluyorum. Bu projenin önü
açıktır. Barış için bu gereklidir denebilir. Bunu önemsiyorum. Güçlerin
birleştirilmesi demokrasiye kazandırır.
2.
İDDİA:
Öcalan
19 Mayıs 2004 tarihli görüşmede örgütün yönetici kadrolarına talimatlar vermiş,
istediklerinin yapılmaması olasılığına karsı da ilgilileri tehdit etmekten geri
durmamıştır. Tüm bu bahsi geçen görüşmelerde geçen talimatların ne kadar etkili
olduğu zaman içinde gözlenebilmiştir.
Teröristbaşının
hem terör örgütünü, hem de Demokratik Toplum Partisini (öncesinde DEHAP'ı)
talimatları ile yönetip, yönlendirdiği kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya
çıkmıştır.
KANIT:
16.07.2004
tarihli 'HÜRRİYET' Gazetesi'nin 1. sahifesi'nde manşetten 'Örgütte hortum
zabıtları' başlığı ile terör örgütü PKK/KADEK/KONGRA-GEL' in eski Avrupa
sorumlusu Rıza ALTUN'un savunması adı altında yayımlanan habere bir tepki
verilmemesi olgusu dahi 'DEHAP'ın ve sonrasında DTP.nin terör örgütünün kontrol
ve güdümünde faaliyet gösterdiğini kanıtlamaya yeterlidir.
SAVUNMA:
Sayın
Başsavcının bu denli ciddi iddialara karşı dayanak ve kaynak olarak gösterdiği
GAZETE HABERİ'nin ulusal ve ulusalüstü hukuk açısından kanıt değeri
yoktur.Başka bir kaynak da gösterilmemiştir.
4.
İDDİA:
Nitekim
sonraki tarihlerde DTP bünyesine katılan ve halen görevde olan BELEDİYE
başkanlarının eylemleri, PKK tarafından atanmaları konusunda kuşkuya yer
vermeyecek boyutlarda ortaya çıkmıştır.'
KANIT:
16.07.2004
tarihli 'HÜRRİYET' Gazetesi'nin 1. sahifesinde manşetten 'Örgütte hortum
zabıtları' baslığı ile terör örgütü PKK/KADEK/KONGRA-GEL' in eski Avrupa
sorumlusu Rıza ALTUN'un savunması adı altında yayımlanan 'habere bir tepki
verilmemesi olgusu.'
SAVUNMA:
İddianamede,
ulusal çapta yayın yapan bazı gazetelerin anılan iddialara yönelik yaptığı bazı
haberlerin de kaynak olarak gösterildiği görülmektedir. Haberlerde yer alan
iddiaların hukuksal olarak kanıt oluşturmayacağı bir yana, yapılan haberlerin
gerçekliğinin saptaması da soruşturulması da, geniş olanaklara karşın yetkili
organlar tarafından yapılmamıştır.
Bir
haberin yalanlanmamış veya tekzip edilmemiş olması yasalarımıza göre suç
değildir. Kaldı ki, böyle bir konuda 'basın hukukunu' ilgilendiren ihmali
davranışın bu denli bir ağır bir suçlamanın kanıtı gösterilmesi anlaşılabilir
değildir.
5-
İDDİA:
DTP'nin
terör örgütü PKK ile bağlantısını kanıtlayan bir olay da Demokratik Toplum
Partisi'nin kurulusu aşamasında gerçeklesen Hikmet Fidan cinayetidir. Zira
hiçbir DTP (DEHAP)'li olayı kınayamamış, hatta cenazenin kaldırılması için
Diyarbakır Büyükşehir BELEDİYEsinden ambulans talebi dahi 'deposu delik'
gerekçesi ile karşılanmamıştır.
KANIT:
Milliyet
Gazetesi'nin 25.10.2005 tarihli nüshasında yer alan HABER
ÖN
SAVUNMA:
Bu
iddiaların herhangi somut bir kanıtı olmadığı gibi, Demokratik Toplum Partisi
ile bağdaştırılmasını da anlamış değiliz. ( ') Sayın Başsavcı bu konuda
sağlıklı bir araştırma yapmış olsaydı, DTP nin kurucu başkanı ile birlikte
birçok kurucusunun taziye ziyaretinde bulunduğunu, cenaze törenine katıldığını
ve böylesi şiddet eylemlerine karşı tavır aldığını öğrenmiş olacaktı.
ESAS
HAKKINDA GÖRÜŞ:
Bu
konuda herhangi bir görüş bildirilmemiştir.
SAVUNMA:
Başsavcılığın,
DTP'nin kapatılması hakkında düzenlediği iddianame bu maddede yer alan suçlama
ile vehim ve hayal boyutunu aşmış, 'iftira' noktasına ulaşmıştır. E-Yargı,
Uyap, E-Adliye aşamasında Başsavcının İnternetten yararlanmadan iddianame
düzenlemesi inandırıcı değildir. Ancak Başsavcı aynı internete bizim de
ulaşabildiğimizi göz önünde bulundurmamış olmalı ki, bu fütursuz ve ciddiyetsiz
suçlamaları kaleme alabilmiştir. Nitekim, aşağıda görüntülenen google
sayfasında müvekkil parti yetkililerinin Hikmet Fidan olayında gösterdikleri
tepkilere ilişkin haberlerin yalnızca bir kısmı yer almaktadır.
Hikmet
Fidan Haberleri
Hikmet
Fidan`ın ailesini telefonla arayarak taziye dileklerini ileten yazar ...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Demokratik Toplum Partisi`nin' (DTP) www.tumgazeteler.com/haberleri/hikmet-fidan/'start=80
- 4k '
Kapatılan
HADEP Haberleri
Kapatılan
HADEP Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan`ın öldürülmesi olayı duruşması sanık
Fırat ... Siyam Fidan, taziye ziyaretine gelen Leyla Zana ... www.tumgazeteler.com/haberleri/kapatilan-hadep/'start=90
- 4k -
Rizgari
- Ümit Fırat: Öcalan'sız DTP gerek
Özellikle
Hikmet Fidan'ın öldürülmesi hadisesinden sonra... İzmir'de taziye evinde
tartışmışlar, Ahmet Türk cinayete çok sert tepki göstermiş, ... www.rizgari.com/modules.php'name=News&file=print&sid=9971
- 19k -
Ceylanpınar
Ceylanpınar
İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından fidan dikimi yapıldı. ... DTP'lilerin
taziye ziyareti kalabalık bir basın mensubu grubu tarafından takip ... www.ceylanpinari.com/yorehaber.htm
- 207k -
Diğer
yandan, yine internette yaptığımız araştırmada, Hikmet Fidan davasında kesin
karar verilmemiş olmakla birlikte, iddianamenin tamamlandığı, iddianamede,
cinayete karışan F.K. hakkında ömür boyu, M.K.O. ve V.A. hakkında ise 10'ar
yıla kadar hapis cezası isteniyor. Ayrıca Fidan'ı öldüren tetikçinin hala
aranan terör örgütü PKK üyesi Serkan Ş. Olduğu, ve anılan iddianamede çok doğal
olarak müvekkil partinin adının hiçbir şekilde geçmediği anlaşılmaktadır.
Hikmet
Fidan'ın davasında 3 kişiye hapis istemi!
Diyarbakır'da
kapatılan HADEP'in eski Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan'ın öldürülmesi
olayıyla ilgili iddianame tamamlandı.
Cumhuriyet
Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, cinayete karışan F.K. hakkında ömür
boyu, M.K.O. ve V.A. hakkında ise 10'ar yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Ayrıca Fidan'ı öldüren tetikçinin hala aranan terör örgütü PKK üyesi Serkan Ş.
olduğu belirtiliyor.
Başsavcılık
makamının, müvekkil parti hakkında böylesi ağır suçlamalarda bulunmadan önce,
iddiasına konu ettiği olayları, en azından adli olayları soruşturup araştırması
beklenirken, bu özeni dahi göstermemiş olması iddianame ve davanın zafiyetinin
bir başka göstergesidir
6-
İDDİA:
Demokratik
Toplum Partisi'nin daha kurulusunda kan ve terör örgütü PKK'nın emirleri
üzerine oturtulduğu, hiçbir şekilde ve hiçbir kaynaktan muhalefete imkan
tanımadığı, ortaya çıkmıştır. PKK ile DTP (DEHAP) organik bağlantısı artık
kamuoyunun gözünde tartışmaya yer vermeyecek biçimde kanıtlanmıştır.
KANIT:
Milliyet
Gazetesi yazarı Hasan Cemal'in 16.07.2005 tarihli 'Kürt aydınları tedirgin',
19.07.2005 tarihli 'Sus, yoksa hain derler',Taha Akyol'un 12.07.2005 tarihli
'PKK ve Kürt hareketi' baslıklı yazıları.
SAVUNMA:
Sn.
Başsavcıyı, iddianamesine kanıt oluşturacak kadar etkileyen iki yazar Hasan
Cemal'in 'Şiddete karşı akılla, sabırla mücadele!' ve Taha Akyol'un 'Parti
kapatmak yanlıştır!'başlıklı makalelerinin de parti kapatmanın yanlışlığını kamuoyunun
gözünde tartışmaya yer vermeyecek biçimde kanıtlamış olmasını umuyor, anılan
makaleleri aşağıda sunuyoruz.
Hasan
CEMAL-haber sitesi en son haber-
Şiddete
karşı akılla, sabırla mücadele!20 Kasım 2007 Salı
Evet,
bu ülkede siyasal parti kapatmanın barış ve istikrara herhangi bir yararı
dokunmuyor. Bu filmi çok seyrettik. Kaç tane parti kapatıldı. Ama Türkiye her
seferinde rahatlamadı, tersine sıkıştı. İçte ve dışta siyasi manevra alanı
daraldı. Lütfen anımsayın.
1990'ların
ilk yarısında DEP kapatılmıştı. DEP'li milletvekilleri dokunulmazlıkları
kaldırılıp hapse atılmışlardı. TBMM, hem demokrasi adına kötü bir sınav vermiş,
hem de bir yandan yurtiçinde PKK'nın elini güçlendirirken, yurtdışında da
Türkiye'nin yıpratılmasına, imajının kötüleşmesine kapıyı aralamıştı. Terörle
mücadele derken demokrasinin kolu kanadı kırılmıştı. Böylece, terör ve şiddet
odaklarının ekmeğine yağ sürülmüştü.
Onun
için dikkat! Bugün de farklı olmaz.
DTP'nin
kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yapılmış durumda.
Bilmiyorum,
oynanmak istenen oyunun ya da oyun içinde oyunun ne kadar bilincindeyiz.
PKK
ve İmralı, anlaşılan o ki, DTP'nin kapatılmasını düğün bayram ederek
karşılamaya hazırlanıyor. Kitleler daha şimdiden meydanlara dökülüyor.
Toplulukların güvenlik güçleriyle çatıştırılması için kışkırtıcı, provokatif
taktikler uygulanıyor. Bir başka deyişle:
Kan
dökülmesi isteniyor. İşaretler öyle. Gelen sinyaller öyle. Aslında oyun açık
oynanıyor.
PKK
demek istiyor ki:'Oy verdiniz, Ankara'ya gönderdiniz. Ama bakın oy verdiğiniz
parti kapatılıyor. Seçtiğiniz milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması gündemde. Sizin iradenizi hiçe sayıyorlar, sizi adam yerine
koymuyorlar. Bunun için de tek yol dağdır, düşün bizim arkamıza!'Oyun kabaca
budur. Güneydoğu'da, AKP karşısında zemin ve seçim kaybeden PKK yeniden
güçlenebilmenin yolunu böyle arıyor.
Şimdi
soru: Parti kapatarak PKK'nın işi kolaylaştırılacak mı' Siyasetin penceresinden
bakarak bu soruyu sorumluluk sahibi herkesin, yakın geçmişin deneyimlerini de
göz önünde tutarak etraflıca düşünmesi gerekiyor.
Bu
açıdan 1980'lerden, 1990'lardan çıkarılacak çok ders var.
Öte
yandan, yine bu yıllarla ilgili olarak Türkiye'de yaşanan olumlu bir değişime
de dikkat çekilmeli.
DTP'nin
kapatılması konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın girişimi gerek
siyaset kurumunda, gerekse medyada genel olarak olumsuz karşılandı,
eleştirildi.
Bu
da olumlu bir değişim.
TBMM
Başkanı Toptan da, Başbakan Erdoğan da, Adalet Bakanı Şahin de, İçişleri Bakanı
Atalay da DTP'nin kapatılması ve dokunulmazlıkların kaldırılması konusuna
demokrasi açısından olumlu bakmadıklarını herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak
şekilde belirttiler.
Bunun
gibi, medyanın genel havasıyla köşe yazarlarının tepkisinde de demokrasi adına
sevindirici çizgiler ağır basıyor.
Kısacası:
Şiddet
ve teröre karşı mücadelenin akılla, sabırla, demokrasinin kolunu kanadını
kırmadan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın deyişiyle, 'Demokrasiyi teröre feda
etmeden' verilmesi gerekiyor.
Acılarla
yüklü yakın geçmişten çıkarılacak önemli derslerden biri budur.
Milliyet-Taha
AKYOL Objektif
Parti
kapatmak yanlıştır!
DTP
hakkında kapatma davası açıldı. Günlerdir DTP'yi şiddetle eleştiren bir yazar
olarak belirteyim ki, parti kapatmak yanlıştır!
7-
İDDİA:
23.07.2005
tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan;'AB, Dönem Başkanı İngiltere'nin Ankara
Büyükelçiliği aracılığıyla dün yaptığı açıklamada, 'Türkiye'deki tüm siyasi
grupları her türlü şiddeti kınamaya çağırdı.'BAŞLIKLI haber içeriğine göre de
DEHAP ve DTP'nin PKK organı seklindeki faaliyetlerinin uluslararası platformda
da aynı şekilde değerlendirilip, kınandığını göstermektedir.
KANIT:
06.06.2005
tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan; 'DEHAP'A KRİTİK UYARILAR' baslıklı
haber'
SAVUNMA:
Başsavcılığın
cımbızlama kanıtları arasında yer alan bu maddedeki yazı da, AB 'nin müvekkil
partiye bakışını çarpıtmaktadır. AB ve yetkili organlarının müvekkil partiye ve
huzurdaki davaya yaklaşımlarına iliş- kin bazı açıklamaları aşağıdadır. Yine,
internette yapılacak basit bir arama ile de aşağıda yer alan bulgulara
ulaşılmaktadır.
'Türkiye-AB
Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk AB'nin DTP aşkı
tutkunlarından. 'Kapatmak çözüm olmaz. Demokratik mücadele kanalı
kapatılmamalı' diyor.O da bizdeki benzer yorumlara katılıyor ve 'DTP'yi
kapatmak PKK'ya yarar' diyor.
BRÜKSEL(20.11.2007)-
Avrupa Birliği'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn DTP'ye yönelik
kapatma davasını yakından izlediklerini söyledi. Belçika'nın Başkenti
Brüksel'de yapılan Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan, AB'nin Genişlemeden
Sorumlu Komiseri Olli Rehn ve AB Dönem Başkanı Portekiz Dışişleri Bakanı Luis
Amada ve AB Dönem Başkanlığı'nı devralacak Slovanya'nın Dışişleri Bakanı
Dimitrij Rupel'ın katıldığı Türkiye-Avrupa Birliği Troyka toplantısı sona erdi.
Toplantı sonrası Türk Dışişleri Bakanı Babacan'la basın toplantısı düzenleyen
AB Genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn DTP'ye yönelik kapatma davasını
yakından izlediklerini söyleyerek, ''DTP'nin Meclis'te olmasını dağda olmasına
tercih ederiz' dedi. (www.cayport.info internet sitesinden
alıntıdır)
AB'DEN
DTP KAPATMA DAVASINA: ÇOĞULCULUK ÇAĞDAŞ DEMOKRASİNİN EN ÖNEMLİ UNSURLARINDAN
29.01.2008,
12:53
Avrupa
Parlamentosu'nda DTP hakkındaki kapatma davasıyla ilgili bir yazılı soru
önergesini yanıtlayan AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn,
'11 Temmuz seçimleriyle Türk parlamentosu ülkenin siyasi çeşitliliğini şu anda
daha geniş biçimde temsil etmektedir. Çoğulculuk artmıştır ve Türk
demokrasisinin kalitesi yükselmiştir' dedi.
BRÜKSEL
(ANKA) ' AB Komisyonu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DTP hakkında
açılan kapatma davası konusundaki görüşlerini '11 Temmuz seçimleriyle Türk
parlamentosu ülkenin siyasi çeşitliliğini şu anda daha geniş biçimde temsil
etmektedir. Çoğulculuk artmıştır ve Türk demokrasisinin kalitesi yükselmiştir'
ifadeleriyle açıkladı.
AB
Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Avrupa Parlamentosu Üyesi
Hollandalı Parlamenter Frank Vanhecke'nin DTP hakkında başlatılan kapatılma
girişimine ilişkin yazılı soru önergesini yanıtladı. AP'nin aşırı sağ kanadına
mensup Frank Vahnecke soru önergesinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
'Kürt yanlısı' DTP'nin kapatılmasına ilişkin kapatma davası açtığını
hatırlattı. Vahnecke, iddianamede 'Parti liderleri tarafından ortaya konulan
eylemler ve yapılan konuşmaların partinin devletin bağımsızlığı, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik eylemlerin odağı haline geldiğini
ortaya koyduğu' iddiasının yer aldığını kaydetti. Konunun AB Komisyonu
temsilcisinin de hazır bulunduğu, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve AB Troykası
tarafından yapılan toplantıda ele alındığını kaydeden Vanhecke, önergesinde,
'Komisyon yukarıda belirtilen yasal süreci, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin
içtihatları ışığında, ifade ve örgütlenme özgürlüğü bağlamında nasıl mütalaa
etmektedir' dedi. Frank Vanhecke, Komisyon'un olaya karşı yaklaşımını da sordu.
-
REHN: TÜRK DEMOKRASİSİNİN KALİTESİ YÜKSELDİ
AB
Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn ise, yanıtında Başsavcının
DTP'nin Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne karşı hareketler için odak noktası
haline geldiğini iddia ettiğini, kapatılmasını ve 221 parti yöneticisinin beş
yıl siyasi yasaklı ilan edilmesini istediğini belirtti. Rehn, Anayasa
Mahkemesi'nin de 23 Kasım'da başvuruyu kabul ettiğini bildirdi. Partinin
savunmasını hazırlamak durumunda olduğunu belirten Rehn şöyle devam etti:
'Başbakan
Erdoğan dahil, Hükümetin önde gelen üyeleri, kapatma davasını uygun bulmadıklarını
açıkça ifade etmişlerdir. Keza diğer siyasi partilerin üyeleri ve basın da bu
davayı eleştirmiştir.
Siyasal
çoğulculuk çağdaş demokrasinin en önemli özelliklerinden biridir. 11 Temmuz
2007 Parlamento seçimleriyle Türk parlamentosu ülkenin siyasi çeşitliliğini şu
anda daha geniş biçimde temsil etmektedir. Çoğulculuk artmıştır ve Türk
demokrasisinin kalitesi yükselmiştir. Komisyon bunu 6 Kasım 2007 İlerleme
Raporu'nda da değindiği gibi memnuniyetle karşılamaktadır.
Komisyon
DTP'nin kapatılması davasıyla ilgili tüm gelişmeleri yakın bir şekilde bu
perspektiften izleyecektir.' (ANKA) (ORH/ZG)Haber-x internet sitesinden
alınmıştır.
HaberX-AB'DEN
DTP KAPATMA DAVASINA: ÇOĞULCULUK ÇAĞDAŞ'
Avrupa
Parlamentosu'nda DTP hakkındaki kapatma davasıyla ilgili bir yazılı soru
önergesini yanıtlayan AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn,
... www.haberx.com/n/1080776/abden-dtp-kapatma-davasina-cogulculuk.htm - 20k -
HABER:
AB'den DTP Kapatma Davasına: Çoğulculuk Çağdaş Demokrasinin ...
AB'DEN
DTP KAPATMA DAVASINA: ÇOĞULCULUK ÇAĞDAŞ DEMOKRASİNİN EN ÖNEMLİ UNSURLARINDAN -
Avrupa Parlamentosu'nda DTP Hakkındaki Kapatma Davasıyla İlgili Bir ...
www.haberler.com/haberbul.asp'yon=onceki&haber=1197097
- 81k -
AB'den
DTP kapatma davasına tepki | Güncel Haberler | Haber ...
Olli
Rehn, '11 Temmuz seçimleriyle Türk parlamentosu ülkenin siyasi çeşitliliğini şu
anda daha geniş biçimde temsil etmektedir. Çoğulculuk. www.kimnededi.net/abden-dtp-kapatma-davasina-tepki-haberi/29-01-2008/haber-no:35194.html
- 46k -
Rehn:
DTP kapatma davasını yakından izliyoruz - Cayport
BRÜKSEL(20.11.2007)-
Avrupa Birliği'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn DTP'ye yönelik
kapatma davasını yakından izlediklerini söyledi. ...
www.cayport.info/community/showthread.php't=14719 - 21k -
Kusca
Websitesi - DTP: Kapatma davası bir hukuk skandalı
Ama
DTP'nin kapatılması dışlanması gibi bugüne kadar AB'nin bir yaklaşımı olmadı,
tersine DTP'nin Türkiye için önemli olduğu birçok açıklamalarında ortaya ...
www.kusca.biz/modules.php'name=News&op=NEArticle&sid=3316 - 89k -
9-
İDDİA:
Ulusal
platformda değerlendirilmesi gereken bir olay da İnsan Hakları Derneği (İHD)
kurucu üyelerinden olan yazar Adalet Ağaoğlu'nun, derneğin Emin Galip
Sandalcı'nın İstanbul Başkanlığından düşürülmesinden sonra PKK yanlısı politika
izlediği, tek yanlı ırkçı-milliyetçi bir tutum takındığını gibi gerekçelerle
İHD'den istifa etmesidir. Bulunması gereken konumla ilgisiz bir konuma
sürüklendiği anlaşılan İHD'nin davalı DTP (ve terör örgütü PKK) ile hemen her
platformda ortak görüş bildirmesinin altında yatan sebebin Sayın Ağaoğlu'nun
tesbitleri olduğu, dolayısıyla İnsan Hakları Derneği'nin tamamen terör örgütü
PKK'nın kontrolünde faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır.
KANIT:
Adalet
Ağaoğlu'nun açıklamasının bir kısmı
SAVUNMA:
Müvekkil
parti ile organik ve /veya inorganik hiçbir bağlantısı olmayan Adalet Ağaoğlu
ve İHD nin bu iddianame düzeneğindeki yeri anlaşılamamış olmakla birlikte,
Adalet Ağaoğlu'nun gerek iddianame gerekse kapatma davasına ilişkin açıklaması
Başsavcının diğer kanıtları gibi bu kanıtının da asılsızlığının göstergesidir.
Ağaoğlu'ndan
devlete DTP tepkisi
DTP'nin
kapatılması iddianamesinde adının geçmesine ve tesbitlerinin deliller arasında
sayılmasına yazar Adalet Ağaoğlu tepki gösterdi: DTP bu Meclis'te olmalı. Yazar
Adalet Ağaoğlu, DTP'nin kapatılması iddianamesinde adının geçmesi ve
tesbitlerinin deliller arasında sayılmasına tepki gösterdi. Rahatsızlığı
nedeniyle bu konudaki haberleri izleyemediğini belirten ve haberi NTVMSNBC'den
öğrenen Ağaoğlu, 'Sadece şunu söyleyebilirim; Nereden çıkarıyorlar!' dedi.
Ağaoğlu
şöyle devam etti:
Sadece
şunu söyleyebilirim, nereden çıkarıyorlar, DTP'nin kapatılmasıyla benim istifa
metnim arasındaki bağlantıyı' İşte bahane! Daha doğrusu ben DTP'nin Meclis'te
kalmasına taraftarım, asla kapatılmasını da istemem. Seçimle gelmişlerdir,
Meclis'telerdir ve bunu çok yararlı buluyorum. Orada üstlerine düşen görevleri
de yapmalarını bekliyorum.
BENİM
İSTİFAMIN OLUMLU SONUCU Benim istifamın gerekçelerine bakarsanız 'şimdiki
zamanda' diyorum; O zaman DTP Meclis'te filan değildi. Bunu, benim istifamın
çok olumlu bir sonucu olarak görüyorum. Ve orada kalmasını da savunuyorum. DTP
ile İHD'nin birleştirilmesi meselesini kapatalım şimdi. Bu uzun bir konu ve
hukuki bir sorun. DTP'nin değil, hiçbir partinin, hiçbir güç tarafından
kapatılmasına taraftar değilim.
ADALET
AĞAOĞLU-forumex.com 17.11.2007
I/I-A)
DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİNİN KURULUŞU SONRASI EYLEMLERE İLİŞKİN İDDİALAR
Başsavcı,
kendi suçlamasına neden olan iddiaları dışında DTP'nin herhangi bir eylemi,
faaliyeti olmadığını ileri sürmüştür. Meclis tutanakları getirtilirse DTP'nin
20 kişilik grubuyla her konuda çalışmalara katıldığı, önergeler verdiği,
raporlar sunduğu görülecektir. Tutanaklar celbedildiğinde, DTP milletvekillerinin
çalışmalarının, diğer partilerde kişi başına düşen konuşma ve faaliyetin çok
daha üstünde olduğu rahatlıkla görülebilir.
1-İDDİA:
DTP'Lİ
CİZRE BELEDİYE BAŞKANI AYDIN BUDAK'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI
NİTELİĞİNDEKİ BEYANI:
14.01
2006 tarihinde Cizre BELEDİYE Başkanı olan Aydın BUDAK'ın Memu-Zin Kültür
Merkezinde yaptığı konuşma
KANIT:
Kesinleşmemiş
Mahkeme Kararı -Cizre Asliye Ceza Mahkemesinin 09.06.2006 gün ve 2006/100-440
sayılı kararı ile TCY.nın 220/8-1. maddesi gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
SAVUNMA:
Karar
henüz kesinleşmemiştir, İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken
bir olaydır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında
ulusalüstü belgelere aykırıdır.
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
2-
İDDİA.
DTP'Lİ
CİZRE BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI ABDÜLKADİR İNEDİ'NİN EYLEMİ:
İDDİA:
02.03.2006
tarihinde Cizre ilçe merkezinde bir askeri aracın pusuya düşürülerek silahla
taranması ve bomba ile yakılması olayında BELEDİYE başkan yardımcısı Abdülkadir
İnedi'nin teröristlere yardım ve yataklık ettiği anlaşılarak cezalandırılması
istemiyle açılan dava Diyarbakır 6. Ağır ceza Mahkemesinin 2006/186 esas
sırasında kayıtlı olup halen yargılaması devam etmektedir.
KANIT
:
Dava
dosyası DERDESTTİR.
SAVUNMA:
Dava
sonuçlanmamıştır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır.
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
3-
İDDİA:
DTP
DİYARBAKIR iL YÖNETİMİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI AMAÇLI EYLEMİ:
14.02.2005
tarihinde 'Abdullah Öcalan'ın Kenya'dan ülkemize getirilisini protesto etmek
amacıyla DTP Diyarbakır il yönetimi tarafından organize edilen gösteri, pankart
açılMASI, sloganlar atılması.
KANIT:
Olayla
ilgili terör örgütünün propagandasını yapma suçundan açılan Diyarbakır 4. ağır
ceza mahkemesinin 2006/245 esasında kayıtlı kamu davası derdesttir.
SAVUNMA:
Maddede
yer alan eylem ve devamında kanıt olarak verilen dava dosyasında sanığın bile
kim olduğu belli değildir. Dava derdesttir, örgütlenme ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
4-
İDDİA:
DTP
MERSİN iL BAŞKANI ALİ BOZAN'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI NİTELİĞİNDEKİ BEYANI:
15.02.2006
tarihinde 'DTP Mersin il yönetimi tarafından organize edilen gösteri.
KANIT:
İl
başkanı olan Ali Bozan tarafından Terör örgütü PKK ve Abdullah Öcalan'ı övücü
sözler sarfedilmesi nedeniyle hakkında suçu ve suçluyu övme eylemi nedeniyle
TCY.nın 215/1 maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle açılan dava Mersin
3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/460 esas sırasında devam etmektedir.
SAVUNMA
:
Dava
derdesttir, örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken
bir olaydır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında
ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
5-
İDDİA:
DTP
ERZURUM iL BAŞKANI BEDRİ FIRAT'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI NİTELİĞİNDEKİ
EYLEMLERİ:
17.02.2006
ile 20.03.2006 tarihleri arasında DTP Erzurum il başkanı olan Bedri Fırat'ın
AÇIKLAMALARI, PKK örgüt üyesinin anısına saygı durusunda bulunması, çalışma
masası üzerinde Abdullah Öcalan'ın resmini bulundurması,
KANIT:
Erzurum
2. Ağır ceza Mahkemesinin 2006/59 esas sırasında kayıtlı dosya üzerinden
yapılan yargılaması sonucu terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 2 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
SAVUNMA:
Sanığın
DTP de yalnızca 1 ay il başkanlığı yaptığı, kararın kesinleşmediği
görülmektedir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
6-
İDDİA:
DTP
MALATYA iL TEŞKİLATININ TERÖRİST BASINI ÖVEN BASIN BİLDİRİSİ:
09.02.2006
tarihinde DTP Malatya il ve merkez ilçe yönetiminde görevli BAZI KİŞİLERİN
Öcalan'ı öven bildiri dağıtmak, sözde baskıların kaldırılması için açlık grevi
başlatmak seklindeki eylemleri.
KANIT:
Açılan soruşturma Malatya C.Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
2
yıldır sürmekte olan soruşturmada Zanlı isimleri dahi belirlenmemiştir. İsmi
dahi belli olmayan kişilerin parti yöneticisi olduğu iddiası hukuk ciddiyeti
ile bağdaşmamaktadır.
7-
İDDİA:
DTP
İSTANBUL iL ÖRGÜTÜNÜN TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM AMAÇLI EYLEMİ:
'Ülkede
Özgür Gündem' gazetesinin geçici süre ile kapatılması üzerine Toplumsal
Demokrasi Gazetesi'nin 19.11.2006 tarihli nüshasının 6. sahifesinde DTP
İstanbul il yönetiminde görevli Mehmet Sakar, Ömer Askara, Lezgin Bingöl, Ayşe
Arslan, Çiçek Arıç, Osman Taşdemir, Lezgin Örnek, Yüksel iğdeli, Hüseyin
Çalısçı, Mustafa Eraslan, Meliha Varışlı, Doğan Erbaş, Cafer Selçuk ve
Nizamettin Öztürk tarafından yayımlanan Ateşkes sürecinin kalıcı barışa
dönüşmesi ve kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanan savasın son
bulması için tüm Kürt ve Türk gençlerini askere gitmemeye çağırıyoruz''
İÇERİKLİ Bildiri.
KANIT:
Bağcılar
2. Asliye Ceza Mahkemesinde GÖRÜLEN dava
SAVUNMA:
Davanın
ESAS NUMARASI dahi yazılı değildir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Başsavcılığın
iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere
aykırıdır.
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
8-
İDDİA:
DTP
KURUCU ÜYESİ HATİP DİCLE'NİN TERÖRİST BASI ABDULLAH ÖCALAN'IN DİREKTİFİ iLE
HAREKET ETTİKLERİNE DAİR BEYANI:
DTP
kurucu üyesi Hatip Dicle'nin 'Öcalan'ın partisiyiz' seklinde beyanı
KANIT:
Kamu
davası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
DAVA
B E R A A T ile sonuçlanmıştır.
9-
İDDİA:
DTP'Lİ
DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI OSMAN BAYDEMİR'İN ÖRGÜT MENSUPLARINI
DESTEKLEYEN BEYANI:
29.03.2006
tarihinde Diyarbakır ilinde meydana gelen olaylarda BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE başkanı
olan Osman Baydemir'in yaptığı basın açıklaması ve sokakta eylemcilerle yaptığı
görüşme sırasında sarfettiği sözler.
KANIT:
Açılan kamu davası Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/199 esas sırasında
devam etmektedir.
SAVUNMA:
Davanın
ESAS NUMARASI dahi yazılı değildir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Başsavcılığın
iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
10-
İDDİA:
DTP
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SEDAT YURTDAS'IN TERÖRİSTBAŞI ABDULLAH ÖCALAN'I ÖVÜCÜ
AÇIKLAMASI:
DTP
Genel Başkan yardımcılarından Sedat Yurtdas, 11.01.2006 tarihinde Öcalan için
sayın sıfatını kullanmıştır.
KANIT:
Diyarbakır
1. Sulh Ceza Mahkemesinin 01.03.2007 gün ve 2007/46 sayılı kararı ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
SAVUNMA:
Kararın
kesinleşmediği görülmektedir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa
hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
11-
İDDİA:
DTP
GENEL BAŞKANI AHMET TÜRK'ÜN TERÖRİSTBAŞI ABDULLAH ÖCALAN'I ÖVÜCÜ AÇIKLAMASI:
18.01.2006
tarihinde davalı Demokratik Toplum Partisi Genel başkanı Ahmet Türk yaptığı
basın açıklamasında terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan için sayın sıfatını
kullanması.
KANIT:
Diyarbakır
1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28.02.2007 gün ve 2006/548-2007/49 sayılı kararı ile
TCY.nın 215/1. maddesi gereğince 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.Parti Genel başkanı olması itibarıyla beyan ve eylemleri önemli ve
parti için bağlayıcıdır.
SAVUNMA:
Kararın
kesinleşmediği görülmektedir. Kaldı ki Ahmet Türk milletvekili dokunulmazlığına
sahiptir. İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır.
Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü
belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
12-
İDDİA:
DTP'Lİ
SİİRT BELEDİYE BAŞKANI MURAT AVCI'NIN TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM NİTELİĞİNDEKİ
AÇIKLAMALARI:
DTP
Siirt il başkanı olan Murat Avcı'nın 28.03.2006 ve 29.03.2006 tarihlerinde
yaptığı basın Açıklamaları
KANIT:
Diyarbakır
4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/150 esas sayılı dosyası üzerinden yargılanması
devam etmektedir.
SAVUNMA:
Dava
halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
13-
İDDİA:
DTP'Lİ
BATMAN BELEDİYE BAŞKANI AYHAN KARABULUT'UN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN ŞİDDET
İÇERİKLİ GÖSTERİLERE KATILMASI:
30-31.03.2006
tarihlerinde Batman belediye başkanı olan Ayhan Karabulut'un molotof
kokteyllerinin atılıp, kamu binalarının yağmalandığı, PKK'yı simgeleyen
bayrakların taşınıp, yasa dışı örgüt lehine sloganların atıldığı EYLEME
KATILDIĞININ anlaşılması
KANIT:
Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/187 esas sayılı dosyası üzerinden devam
etmektedir.
SAVUNMA:
Dava
halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır. A.Karabulut, bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne
katılmıştır, şiddet içeren herhangi bir eylemde bulunmamıştır. Başsavcılık
cümleyi öyle kurmaktadır ki, okuyan toplantıya katılmak değil de şiddet
uygulamaktan yargılama sürüyor sanmaktadır. Başsavcılığın iddiası öncelikle
Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır.
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
14-
İDDİA:
DTP
ADANA İL BİNASININ YASADISI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
06.02.2006
tarihinde DTP Adana il binasında yapılan izinli arama sonucu bina içerisinde
terör örgütü elemanlarına ait resimlerin duvarlarda sergilendiği, terör
örgütüne ait çok sayıda döküman bulunmuştur.
KANIT:
DTP
il yöneticileri haklarında açılan kamu davası Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin
2006/88 esasında devam etmektedir.
SAVUNMA:
Dava
halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
15-
İDDİA :
CİZRE
BELEDİYESİ DTP'Lİ ENCÜMEN ÜYESİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNE MERMİ VE DİGER İHTİYAÇ
MALZEMELERİNİ GÖTÜRMESİ:
DTP
Cizre encümen üyesi Muhsin Gasır ve arkadaşı Mehmet Canımana isimli şahıslar
terör örgütüne basta mermi, gıda ve sair ihtiyaç malzemelerini götürmek üzere
iken yakalanmış, haklarında terör örgütü elemanı olma suçundan açılan kamu
davasının Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması sonucu
mahkumiyetlerine karar verilmiştir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Başsavcılığın iddiası öncelikle
Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
16-
İDDİA:
NUSAYBİN
DTP iLÇE BİNASININ YASADISI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
14.04.2006
tarihinde Nusaybin DTP ilçe binasında yapılan aramada PKK terör örgütü lideri
Abdullah Öcalan ve çeşitli örgüt militanlarına ait fotoğrafların duvarlarda
asılı olduğu, yasa dışı sloganlar içeren çeşitli pankart ve dökümanın bulunduğu
tesbit edilmiştir.
KANIT:
Diyarbakır
4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/170 esassına kayıtlı olarak devam etmektedir.
SAVUNMA:
Dava
halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır. Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
17-
İDDİA:
DTP
MERSİN İL YÖNETİCİLERİNİN MİTİNGDEKİ KONUŞMALARI iLE HALKI KİN VE DÜSMANLIGA
TAHRİK ETMELERİ:
19.03.2006
tarihinde DTP Mersin il yönetimi organizasyonunda 'Nevruz Senliği' adı ile
gerçekleştirilen miting sırasında il yöneticileri yaptıkları konuşmalar.
KANIT:
Dava
Mersin Asliye Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
Sanık
ismi ve davanın ESAS NUMARASI dahi yazılı değildir.Dava halen derdesttir.
Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır.
Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü
belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
18-
İDDİA:
DTP
MERSİN İL BAŞKANI ALİ BOZAN'IN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YASADISI GÖSTERİ ORGANİZE
ETMESİ:
21.04.2006
tarihinde DTP Mersin il başkanı olan Ali Bozan terör örgütü üyesi Mehmet
Alkan'ın cenazesinde sloganlar atılmasına bayraklar açılmasına kamu kurum ve
özel is yerlerine saldırılarda bulunulmasına imkan tanıdığı
KANIT:
Soruşturma,
halen Adana Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
2
yıldır sürmekte olan soruşturmada Zanlı isimleri dahi belirlenmemiştir. İsmi
belli olmayan kişilerin parti yöneticisi olduğu iddiası hukuk ciddiyeti ile
bağdaşmamaktadır.
19-
İDDİA:
DTP
KARS iL BİNASINDA TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YASADISI GÖSTERİ ORGANİZE EDİLMESİ:
11.02.2006
Günü Kars DTP il binası önünde yapılan basın açıklamasından sonra parti
binasındaki grup tarafından 'pankartları yapıştırıldığı, sloganlar atılması,
KANIT:
söz
konusu eylemler nedeniyle Aydın Göktaş, Orhan Aras, Faruk Özyavuz, Sihan Keles,
İsmail İmre ve Abdullah Kutmaral haklarında suç ve suçluyu övme suçundan açılan
kamu davası Kars Sulh Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
SANIKLAR
PARTİ ÜYESİ OLMADIKLARI gibi Sanıkların parti üyesi olduğu iddiası da yoktur.
Davanın ESAS NUMARASI dahi yazılı değildir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme
ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır.
Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü
belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
20-
İDDİA:
CİZRE
İLÇESİNDE DTP'NİN ORGANİZE ETTİĞİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ NİTELİKTE GÖSTERİ:
21.03.2006
tarihinde Cizre ilçesinde Nevruz kutlamaları adı altında yapılan gösteride
Fecriye Benek, İbrahim Erkul, Ali Gün, Aydın Budak, Mesut Demir, Pınar Akman ve
Zeydin Gökalp'in Öcalan posterleri ve örgüt bayrağını açıp, taşıdıkları
sloganlar atmaları
KANIT:
Diyarbakır
6. Ceza Mahkemesinin 2006/180 esas numarasında devam etmektedir.
SAVUNMA:
Sanıkların
parti üyesi olduğu iddiası yoktur. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Başsavcılığın
iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
21-
İDDİA:
DTP
YÖNETİCİSİ ZEKİ KILIÇ'IN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EYLEM TALİMATLARINI BİLDİRİ HALİNDE
HALKA DAGITMASI:
İstanbul
DTP il yönetiminde görevli Zeki Kılıç'ın 27.03.2006 tarihinde bildiri dağıttığı
anlaşılmış, eylemine uyan yasadışı örgüt üyeliği suçundan Türk Ceza Yasasının
220/7 Maddesi uyarınca Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.05.2007 gün ve
2007/201 sayılı kararı ile 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
SAVUNMA:
Sanığın
ÖRGÜT ÜYESİ O L M A D I Ğ I MAHKEMECE SAPTANMIŞTIR.
TCK
MD 220(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte
bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
22-
İDDİA:
DTP
ERZİNCAN İL BAŞKANI HÜSEYİN BEKTAŞOGLU'NUN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI
NİTELİĞİNDEKİ BEYANI:
DTP
Erzincan il başkanı olan Hüseyin Bektaşoğlu 09/04/2006 tarihinde Roj TV'ye
yaptığı canlı telefon bağlantısındaki KONUŞMA
KANIT:
Erzincan Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması sonucu TCY.nın 220/8 ve
301/2. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
23-
İDDİA:
DTP
VAN iL YÖNETİCİSİ İBRAHİM SUNKUR'UN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI NİTELİĞİNDEKİ
BEYANI:
DTP
Van il Yönetim Kurulu üyesi olan İbrahim Sunkur öldürülen terör örgütü
Mensubunun(') cenazesinde yaptığı konuşma da 'disiplin içinde şehidin evine
gidelim, bas sağlığı dileyelim-Türkiye Cumhuriyeti de bilsin ki yüzlerce
binlerce şehit versek de bu yoldan dönmeyeceğiz' seklinde sarf ettiği terör
örgütünü övücü sözleri
KANIT:
Van
3. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.05.2007 tarih 2006/87 esas 2007/143 karar sayılı
ilamı ile TCY'nın 220/8. maddesi gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu karar kesinleşmiştir.
SAVUNMA:
Tüm
iddiaların içinde kesinleşmiş 3 dosyadan biridir. Partinin odak olduğu eylemlerin
yoğunluğuna ve parti tarafından benimsenmesine bağlıdır.141 eylemde 3 karar
yoğunluğun olmadığına kanıttır.
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
24-
DTP KOCAELİ iL TEŞKİLATI YÖNETİCİLERİNİN TERÖRİSTBAŞI ABDULLAH ÖCALAN'I ÖVÜCÜ
AÇIKLAMALARI:
İDDİA:
21.05.2006
tarihinde Kocaeli il teşkilatı 1. Olağan Genel Kurul toplantısında parti
yöneticisi olan Medeni Kırıcı, Büro Görmez, Akif Hamitoğlu ve Alaattin Enün'ün
yaptıkları konuşmalar
KANIT:
dava Kocaeli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/137 esas sırasında devam
etmektedir.
SAVUNMA:
DAVA
BERAATLA SONUÇLANMIŞTIR.
25-
İDDİA:
DTP
NUSAYBİN iLÇE DELEGESİ HASAN BOZKURT'UN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ AÇIKLAMASI:
DTP
Nusaybin ilçe delegesi olan Hasan Bozkurt 03.04.2006 tarihinde ROJ TV isimli
televizyon kanalının ana haber bültenindeki konuşma
KANIT:
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/143 Esas sayılı dosyası üzerinden
yapılan yargılaması sonucu 1yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
26-
İDDİA:
DTP
ÜYESİ OLDUĞUNU BEYAN EDEN DENİZ YEŞİLYURT'UN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN YASA
DIŞI GÖSTERİYE KATILIP ŞİDDET İÇERİKLİ EYLEMLERDE BULUNMASI:
KANIT:
DTP
üyesi olduğunu beyan eden Deniz Yeşilyurt'un 23.03.2006 ve önceki tarihli
eylemlerinde molotof kokteyli atarken, yasa dışı slogan atarken, PKK bayrağı
taşırken görüntülenmesi davası halen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
2004/35 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
SAVUNMA:
DTP
üyesi olduğu kanıtlanmamıştır. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın
iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
27-
İDDİA:
DTP
ERZURUM İL BAŞKANI BEDRİ FIRAT'IN TERÖR ÖRGÜTÜ VE ELEBAŞINI ÖVÜCÜ AÇIKLAMASI:
DTP
Erzurum il başkanı Bedri Fırat ve arkadaşları 20.03.2006 tarihinde Hınıs
ilçesinde gerçekleştirilen miting sırasında terör örgütünün propagandasını
yapmak
KANIT:
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
Dosya
No belli değildir. Karar kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve
İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın
iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere
aykırıdır.
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
28-
İDDİA :
DTP
KURUCU ÜYESİ SELİM SADAK'IN TERÖRİSTBAŞI ÖCALAN SAHSINDA SUÇ VE SUÇLUYU ÖVMESİ:
23.04.2006
tarihinde Nusaybin DTP ilçe teşkilatının açılış töreninde Selim Sadak'ın
yaptığı konuşma
KANIT:
Diyarbakır
6. Ceza Mahkemesinin 2007/255 esas sırasına kayıtlı dosya üzerinden devam
etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
29-
İDDİA:
DTP'Lİ
HAKKARİ BELEDİYE BAŞKANI METİN TEKÇE'NİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVEN AÇIKLAMASI:
16.03.2006
tarihli basın açıklamasında DTP'li Hakkari BELEDİYE BAŞKANI Metin Tekçe yaptığı
basın açıklaması
KANIT:
Van
4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/129 esas sayılı dosyası üzerinden yargılanmasına
devam edilmektedir.
SAVUNMA
:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
30-
İDDİA:
DTP
BATMAN iL TEŞKİLAT GÖREVLİSİ KENAN DEMİR'İN BATMAN ADLİYESİNE BOMBA KOYMASI:
Geçmişte
de PKK örgütü elemanı olmak eylemi nedeniyle yargılanıp mahkum olan ve halen
DTP Batman il Teşkilatında görevli olan Kenan Demir ile DTP çalışmalarına
katılan(') Bahar Yeşilyurt'un 20.10.2005 tarihinde Batman Adliye Binasının
bayanlar tuvaletine patlayıcı madde yerleştirdikleri, patlama sonucu maddi
hasar meydana geldiği, , DTP il binasında sanık Kenan Demir'in Sedat Ongun
adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanı ile birlikte yakalandığı
KANIT:
Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/156 esas sırasında yargılamasının devam ettiği
anlaşılmıştır.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Başsavcılığın iddiası öncelikle
Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
31-
İDDİA:
DTP
ÜYESİ PAKİZE UKSUL'UN ÖLDÜRÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİNİN MEZARINA ÖCALAN'IN
RESMİNİ ASMASI:
29.03.2006
tarihinde DTP üyesi Pakize Uksul'un öldürülen terör örgütü mensubunun mezar
tasına Abdullah Öcalan'ın, Mahsun Korkmaz'ın fotoğraflarını asması
KANIT:
Diyarbakır
5.Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/221 esas sayılı dosyası üzerinden devam
etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
32-
İDDİA:
DTP
MARDİN İL VE KIZILTEPE İLÇE BAŞKANLARININ ROJ TV İSİMLİ TELEVİZYON KANALINA
VERDİKLERİ DEMEÇLER:
06.04.2006
tarihinde terör örgütünün yayın organı Roj Tv'ye telefonla bağlanan DTP Mardin
il başkanı Ferhan Türk ile Kızıltepe ilçe başkanı Ali Aslan'ın konuşmaları
KANIT:
Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/114 esas numarasına kayıtlı olarak yargılamaya
devam edilmektedir.
SAVUNMA:
DAVA
BERAATLA SONUÇLANMIŞTIR.
33-
TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN VE ŞİDDET iÇEREN YASA DIŞI GÖSTERİYE DTP BATMAN iL
YÖNETİMİNDE GÖREVLİ SEYİTHAN KIRAR'IN TAS ATMAK SURETİYLE FİİLEN KATILMASI:
31.03.2006
tarihinde DTP Batman il Yönetiminde görevli Seyithan Kırar'ın tas attığının ve
eyleme fiilen katıldığının anlaşılması kamu davası devam etmektedir.
SAVUNMA:
MAHKEME,
ESAS NO yazılı değildir. Karar kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir.
Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır
Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü
belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
34-
DTP'Lİ BATMAN BELEDİYE BAŞKANI HÜSEYİN KALKAN'IN YABANCI BASINA ÖCALAN'I ÖVÜCÜ
DEMEÇ VERMESİ:
DTP'li
Batman BELEDİYE BAŞKANI Hüseyin Kalkan'ın Los Angeles Times Gazetesi'ne verdiği
demeçte PKK ve Öcalan'ı övücü beyanlarda bulunması nedeniyle hakkında TCY'nın
220/8. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan
kamu davası Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/181 esas sırasında devam
etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
35-
DTP'Lİ SİİRT İL BAŞKANI MURAT AVCI'NIN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ DEMEÇ VERMESİ:
19.03.2006
tarihinde SİİRT DTP il başkanı olan Murat Avcı'nın yaptığı konuşmada PKK ve
Öcalan'ı övücü sözler söylediği,' Sayın Öcalan benim irademdir'kampanyasını
selamlıyor ve saygıyla karşılıyorum seklinde sarf ettiği sözler nedeniyle
TCY'nın 314/2. maddesi gereğince silahlı örgüte üye olmak suçundan
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası Diyarbakır 6.Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/112 esas sırasına devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
36-
DTP'Lİ CİZRE BELEDİYE BAŞKANI AYDIN BUDAK'IN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ DEMEÇ VERMESİ:
16.06.2006
tarihinde DTP'li Cizre BELEDİYE BAŞKANI Aydın Budak'ın BELEDİYE tarafından
organize edilen etkinlikte sarf ettiği 'imralıyı muhatap almak zorundasınız,
geçmişte Türkiye biraz düzeldiyse bu tek taraflı ateşkes sayesindedir ve
benzeri sözlerle terör örgütü PKK'nın propagandasını yapması nedeniyle hakkında
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan dava Diyarbakır 6. Ceza
Mahkemesinin 2007/37 esas sırasına kayıtlı olup, yargılaması halen devam
etmektedir
SAVUNMA
:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
37-
DTP DİYARBAKIR İL YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
14.02.2006
tarihinde DTP Diyarbakır il Yönetim Kurulu üyesi olan Hilmi Aydoğdu, Necdet
Atalay ve Musa Farisoğulları tarafından hazırlanan basın açıklamasında terör
örgütü lideri Öcalan'ı komplo sonucu Türkiye'ye getirildiği,muhatap alınması
gerektiği gibi ifadelerle örgüt liderini övme eylemini gerçekleştirdikleri, bu
nedenle TCY'nın 220/8. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan açılan kamu davasının Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/245
esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiği anlaşılmıştır.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
38-
DTP CEYLANPINAR TEŞKİLATI ÜYELERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN TALİMATI DOGRULTUSUNDA
KEPENK KAPATMAYAN ESNAFI TEHDİT ETMELERİ:
03.04.2006
tarihinde DTP Ceylanpınar ilçe başkanı olan Halit Kahraman ve ilçe yönetim
kurulu üyeleri Mehmet Salih Sağlam ve Abdülkadir Fırat'ın PKK terör örgütünün
internet yoluyla ilettiği eylemlerin devam etmesi seklindeki talimatı
doğrultusunda ilçe merkezinde kepenk kapatma eylemine katılmayan esnafları
tespit ederek bu kişilere örgütün kepenk kapatılması hususundaki talimatlarını
ileterek kepenklerini kapatmaları konusunda uyardıkları, is yerleri açık olan
kişileri 'neden kepenklerini kapatmadın', utanmıyor musun', bunun hesabını
verirsin' seklinde tehdit ettikleri nedeniyle TCY'nın 314/2. maddesi gereğince
silahlı örgüte üye olmak suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu
davasının Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 2006/58 esas sırasında devam
etmektedir
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
39-
SİİRT DTP İL BİNASININ YASADISI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
30.08.2006
tarihinde DTP SİİRT il Binasında izinli olarak yapılan arama sonucu terör
örgütünü ve elebaşısı Öcalan'ı övücü pankartların,özel olarak kesilmiş yüz
maskelerinin, terör örgütü bayraklarının, Öcalan posterlerinin, örgütü tanıtan
ve öven yayınların, örgüt militanlarının resimlerinin bol miktarda bulunduğu
anlaşılmıştır.Görüntü itibariyle siyasi parti genel merkezinden ziyade terör
örgütünün kampı kanısını uyandırmaktadır.il yöneticisi olan sanıklar Burak
Avcı, Saniye Turhan, Hanım Adıgüzel, Mahfuz Talu, Gürü Toprak, Halit Tasçı,
Halil Adıgüzel, Ahmet Aydın, Eyyüphan Aksu, Fehime Ete ve Osman ibek haklarında
örgüt propagandası yapmak suçundan açılan kamu davası Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin2006/137 esas sırasına kayıtlı olarak yargılamasına devam
edilmektedir.
SAVUNMA
:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
40-
DTP GEBZE İLÇESİ DARICA BELDE BİNASININ YASADISI ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
30.08.2006
tarihinde Gebze ilçesi Darıca Beldesi DTP Belde Binasında izinli olarak yapılan
aramada Abdullah Öcalan ve örgütün diğer üyeleri resimlerinin asılı olduğu,
yasaklanmış yayınlardan bol miktarda bulunduğu tespit edilmiş, parti
yöneticileri Veli Aramaz, Raif Gündogdu ve ismail isçimen haklarında 3713
sayılı yasanın 7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan açılan kamu davası İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/234 esas
sırasında devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
41-
DTP OLAĞAN KONGRESİNİN YASADIŞI ÖRGÜT GÖSTERİSİNE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
25.06.2006
tarihinde Ankara'da gerçekleşen DTP Birinci Olağan Büyük Kongresinde terör
örgütü PKK'yı simgeleyen bayraklar, elebaşısı Öcalan'ın resimlerinin salonda
dolaştırılması ve Kürtçe slogan atılması suretiyle terör örgütünün gösterisine
dönüştürülmüş, bu duruma seyirci kalmaları, engellememeleri nedeniyle divan
başkanı Osman Özçelik ve üyeleri Kudret Ecer ile Çimen Işık haklarında 2820
sayılı yasanın 117. maddesi gereğince Siyasi Partiler Yasasına muhalefet
suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası Ankara 5. Asliye Ceza
Mahkemesinin 2007/391 sayılı esas sırasında devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
42-
DTP KARAÇOBAN İLÇE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜ ELEMANLARINA MADDİ DESTEK SAGLAMASI:
13.07.2006
ve önceki tarihlerde DTP Karaçoban ilçe başkanı Fehtah Dadas ve yeğeni Ersin
Dadas'ın terör örgütü elemanları ile irtibat kurarak gıda, ilaç ihtiyaçlarının
yanında telefon kontörü temin ettikleri hatta bu konuda maddi kaynak yaratmak
için Fehtah Dadas'ın parti bünyesinde bir fon oluşturduğunun anlaşılması
nedeniyle haklarında silahlı örgüte üye olmak suçundan açılan davanın yapılan
yargılanması sonucu Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.12.2006 tarihli ve 2006/128-175
sayılı kararı ile Fehtah'ın TCY'nın 314/2 3712 sayılı yasanın 5.maddesi
gereğince 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, söz
konusu karar Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
SAVUNMA:
Dava
münferit bir olay olup yoğunluk yaratacak boyutta değildir.Esasen kararı veren
Mahkeme'nin gizli bir 'Devlet Güvenlik Mahkemesi' olduğunu düşünüyoruz. Ve bu
mahkemelerden verilen kararların genel olarak AHİM de Türkiye aleyhine
sonuçlandığını görüyoruz.
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
43-
DTP GENÇLİK MECLİSİ OLAGAN KONGRESİNİN YASADISI ÖRGÜT GÖSTERİSİNE
DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
12.12.2006
tarihinde DTP Gençlik Meclisi Birinci Olağan Kongresi sırasında salonda terör
örgütünü simgeleyen bez parçalarının açılıp dolaştırıldığı, Abdullah Öcalan
posterlerinin sergilendiği 'Biji serok Apo, dişe diş kana kan seninleyiz
Öcalan,Öcalansız dünyayı basınıza yıkarız' gibi terör örgütünü ve liderini
övücü mahiyette sloganlar atıldığının anlaşılması üzerine görüntü kayıtlarından
yapılan inceleme sonucu Burhan Sönmez ve arkadaşları hakkında 3713 sayılı
yasanın 7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/404 esasına kayıtlı olarak devam etmektedir.Olayla ilgili
görüntü kayıtları incelendiğinde parti kongresi adı altında gerçekleştirilen
faaliyetin terör örgütünün gösterisine dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.
SAVUNMA:
SANIK
BURHAN SÖNMEZ PARTİ ÜYESİ DEĞİLDİR.
44-
DTP TORBALI iLÇE TEŞKİLATI TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖSTERİNİN TERÖR
ÖRGÜTÜNÜ ÖVME MİTİNGİNE ÇEVRİLMESİ:
20.03.2006
tarihinde Torbalı ilçesinde DTP tarafından gerçekleştirilen ve PKK örgütünün
gösterisine dönüşen eylem nedeniyle yapılan incelemede terör örgütünü
simgeleyen bez parçalarının ve örgüt elebaşısı Öcalan'ın resimlerinin bolca yer
aldığı, yasadışı sloganlar atıldığı, soruşturmanın devamı sırasında DTP üyesi
Suphi Kahraman'ın evinde yapılan aramada ruhsatsız tabanca ele geçirildiği,
sanıklar Mahmut Denli, Vedat Elis, iskender Mençuk, Faruk Günes, Suphi
Kahraman, Sedat Elis, Mehmet Topçu, Nurullah Topçu, Mahmut Kimsesiz, Abdulvasih
Büyükdeniz, Mehmet Kayaalp, Halit Samancan, ihsan Seker, Hacı Özbay, Resül
Yasar, Salih Elis, Kudret Ece, Hüsnü Koyuncu, Ugur Saraç, Mustafa Atmaca,
Mehmet Kodaman, Ahmet Karaca haklarında 3713 sayılı yasa gereğince terör
örgütünün propagandasını yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan
kamu davası İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/15 esas sayılı dosyası
üzerinden devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
45-
DTP DİYARBAKIR YÖNETİCİLERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVME AMAÇLI YASADISI GÖSTERİYE
KATILMALARI:
31.03.2006
tarihinde DTP Diyarbakır Merkezi ilçe Yönetim Kurulu Üyesi Nusrat Akın, Muhlis
Altun, Musa Farisoğulları ve arkadaşlarının teröristlerin öldürülmesini
protesto etmek amacıyla düzenlenen yasadışı gösteride Öcalan bayraklarıyla
katıldıkları eylemlerin içinde yer aldıkları görüntü kayıtlarıyla tespit
edilmiş, bu nedenle TCY'nın 314/2. maddesi gereğince silahlı örgüte üye olmak
suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası Diyarbakır 6. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2006/134 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
SAVUNMA:
İlçe
yöneticileri, Nusret Akın ve Muhsin Altun BERAAT etmiştir.
Musa
Farisoğulları hk açılan dava 10 ay hapisle sonuçlanmış olup. Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
46-
DTP ALTINDAG iLÇE BİNASINDA ÖLDÜRÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ ELEMANLARI İÇİN ANMA TÖRENİ
DÜZENLENMESİ, ÖRGÜTÜN VE ELEBAŞININ PROPAGANDALARININ YAPILMASI:
21.08.2006
tarihinde DTP Altındağ ilçe örgütüne ait bina içerisinde öldürülen terör örgütü
mensuplarını anma töreni düzenlendiği, dua okunduğu, PKK'yı ve Abdullah
Öcalan'ı övücü konuşmalar yapıldığı olaya ilişkin görüntü kayıtları ile
anlaşılmıştır. Olayı tertipleyen parti yöneticisi olan sanıklar Memet Tusun,
Fevzi Kara, Salih Karaaslan, Mehmet Sirin Karademir, Yıldız Bahçeci, Mehmet
Hanefi Selem, Meryem Altun, ismet Aras, Abdurrahim Bilen, ihsan Güler, Nurhayat
Altun, Sinan Ugur, Kibar Kara, Sırrı Keles, Nedim Tas, Battal Arıcan ve
Menderes Öner haklarında 3713 SY.nın 7. maddesi gereğince terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2007/50 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
47-
DTP ADANA İL YÖNETİMİ TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN TERÖR ÖRGÜTÜ
PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
19.03.2006
tarihinde DTP Adana il yönetiminde görevli Mehmet Yasık, Halil irmek, Eylem
Güden, Yılmaz Gül, Mehmet Aslan, Fadıl Bozan, Ezgi Dursun ve Sima Dorak
tarafından organize edilen Nevruz etkinliği tamamen terör örgütü gösterisine
dönüşmüş, PKK ve Öcalan lehine sloganlar atılması, örgütü simgeleyen bayrak ve
teröristbaşının resimlerinin dolaştırılması suretiyle olayın tamamen örgüt
propagandasına dönüştürüldüğünün tesbit edilmesi nedeniyle ilgilileri hakkında
terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası Adana 6. ağır
ceza Mahkemesinin 2006/218 esas sırasına kayıtlı olarak devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
48-
DTP SELÇUK iLÇE YÖNETİMİ TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN TERÖR ÖRGÜTÜ
PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
21.03
2006 tarihinde Selçuk ilçesinde izinli olarak DTP İzmir yöneticileri Zeki
Aslan, Sıtkı Adsız, Osman Dursun, Reşit Adsız, Mehmet Salih Duran, Abdurrahim
Süer, Mehmet Ayas, Mehmet Bayar, Suna Akkuş, ilhan Görür, Halit Katlav, Tahir
Arslan, Abbas Delidolu, Yasar Yağmur, İbrahim Tül ve Kudret Acar tarafından
organize edilen Nevruz etkinliği sırasında terör örgütünü ve elebaşısı Öcalan'ı
övücü konuşmalar yapılmış, sloganlar atılmış ve örgütü simgeleyen bez parçaları
alanda dolaştırılmıştır. Söz konusu yaşananlar olayı tamamen terör örgütünü
destekleme haline dönüştürmüştür. İlgilileri hakkında terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan açılan kamu davası İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2006/435 esas sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
SAVUNMA:
21.03.2006
tarihinde İzmir Selçuk ilçesinde yapılan Newroz Mitingi sonrası açılan davada
yer alan isimlerden DTP İzmir yöneticileri Zeki Aslan, Sıtkı Adsız, Osman
Dursun, Reşit Adsız, Mehmet Salih Duran, Abdurrahim Süer, Mehmet Ayas, Mehmet
Bayar, Suna Akkuş, Tahir Arslan, Abbas Delidolu, Yasar Yağmur, İbrahim Tül ve
Kudret Acar BERAAT İLE SONUÇLANMIŞTIR.
İlhan
Görür, Halit Katlav 10 ay hapis cezası almış. Karar kesinleşmemiştir.
Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır
Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü
belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
49-
DTP İZMİR İL YÖNETİCİLERİNİN ÖCALAN'I ÖVME AMAÇLI BASIN AÇIKLAMALASI:
04.04.2006
tarihinde DTP İzmir il başkanı Kudret Ecer ve yardımcısı Mehmet Bayraktar'ın
yine terör örgütü ve Öcalan'ı övücü mahiyette yaptıkları basın açıklaması
nedeniyle haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan kamu davası
açılmıştır. Yargılama İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/543 esas sayılı
dosyası üzerinden devam etmektedir
SAVUNMA
:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası öncelikle
Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
50-
DTP MERSİN İL YÖNETİMİ TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN TERÖR ÖRGÜTÜ
PROPAGANDASINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
21.01.2007
tarihinde Mersin DTP il Teşkilatı tarafından düzenlenen izinli miting sırasında
terör örgütünün sözde bayraklarının dolaştırıldığı, elebaşısının resimlerinin
taşındığı,'biji serok Apo, barış elçisi İmralı'dadır, dişe diş kana kan
seninleyiz Öcalan' ve bunun gibi yasadışı sloganlar atılmış, hükümet
komiserinin uyarısı üzerine dahi söz konusu olaylar engellenmemiştir. Olayla
ilgili Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde soruşturmalar devam etmektedir.
SAVUNMA:
21.01.2007
tarihinde Mersin İl Örgütü tarafından düzenlenen miting için boşaltılan
soruşturma TAKİPSİZLİKLE sonuçlamıştır.
51-
DTP VAN İL BİNASININ ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
Van
il Teşkilat binasında yapılan izinli aramada bölücü terör örgütüne ait çok
sayıda dökümanın ele geçirilmesi, örgüt üyelerinin resimlerinin duvarlarda
asılı olması nedeniyle haklarında açılan soruşturma Van Cumhuriyet Başsavcılığı
nezdinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
Soruşturmalar
devam etmektedir Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
52-
DTP KAHTA İLÇE BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
24.11.2006
tarihinde DTP Kahta ilçe başkanı olan Emin Uslu'nun öldürülen örgüt mensubunun
defin işlemleri sırasında' şehit Vedat'a Allah'tan rahmet diliyoruz demek
suretiyle terör örgütünü övmesi nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan yapılan yargılama sonunda Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin17.05.2007
gün ve 2007/20-50 sayılı kararı ile 10 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı
anlaşılmıştır
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
53-
DTP GEBZE İLÇE BİNASININ ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
11.03.2007
tarihinde DTP Gebze ilçe binasında çıkan Bülent Uskur'un üzerinde üç adet
kullanılmaya hazır molotof kokteyli ile yakalanması ve içinde bulunduğu durumun
kaçarken iki molotof kokteylini yere atmaları üzerine parti binasında yapılan
izinli aramada yasadışı PKK terör örgütünü ve elebaşısı Abdullah Öcalan'ı öven
yazılar, yayınlar, örgüt mensuplarının da dahil olduğu fotoğraflar, sözde şehit
fotoğrafı olarak nitelendirilmiş örgüt mensuplarının yer aldığı bir panonun
olduğu görülmesi üzerine Cemil Akın, Gültay Uzun, inan Gönül, Pakize Uksul,
Meral Kurum, Mehmet Sefa Güngör, Tanel Temel, Bülent Buluç, Erdinç Bolcal, Ufuk
Sünger ve Taner Gökçe haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
açılan kamu davası İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/181 esas sırasında
devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
54-
DTP KARS iL BAŞKANININ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
DTP
Kars il başkanı Mahmut Alınak'ın 05.09.2006 tarihinde yaptığı konumsa
içeriğinde terör örgütüne paralelinde amaçlarını savunur biçimde beyanda
bulunduğu iddiasıyla TCY'nın 215 ve 217. maddeleri gereğince suç ve suçluyu
övme suçundan açılan kamu davası Kars Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/477 esas
sayılı dosyası üzerinden devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası öncelikle
Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
55-
DTP EDİRNE İL YÖNETİCİLERİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
02.12.2006
tarihinde DTP Edirne il Yöneticileri olan Besir Belke, Yakup Aslan ve Hilmi
Karaoglan haklarında yaptıkları basın açıklaması ile terör örgütünü ve liderini
övdüklerinin anlaşılması nedeniyle TCY'nın 215. maddesi gereğince suç ve
suçluyu övme suçundan açılan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davası
Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/143 esas sırasında devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
56-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE GÖSTERİ VE KONAK İLÇE
BİNASININ TERÖR ÖRGÜTÜ KAMPINA ÇEVRİLDİĞİNİN ANLASILMASI:
15
02.2007 tarihinde İzmir ili Konak ilçe binasında yapılan Öcalan'ın ülkeye
getirilmesini protesto amaçlı terör örgütünü övücü nitelikteki basın
açıklamasının PKK gösterisine dönüştürüldüğü, aynı gün ilçe binasında yapılan
izinli aramada terör örgütünü simgeleyen çok sayıda bayrak, Öcalan posterleri,
terörist resimlerinin bulunduğu anlaşılmıştır. Yöneticilerin ikametgahlarında
yapılan izinli aramalar sonucunda da benzer nitelikte örgütsel dökümanlar
ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu eylemler nedeniyle Ferhat Önder, Sinan Avu,
Mehmet Muhdi Aslan, Burhan Yürek, Aslan Kızıl, Hüsnü Koyuncu, Abdurrahim Marol,
Mehmet Kodaman, Ayse Oyman, Gülçiçek Günel, Funda Apak, Mehmet Emin Yıldız,
Yusuf Kaya, Ali Sarı, İsmail Karasu, Ayse Arga, Faysal Yacan, Mesut Atıcı ve
Mehmet Sadık Sürer haklarında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
açılan kamu davası İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/77 esas sırasında
kayıtlı olup, yargılama devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
57-
DTP SURUÇ YÖNETİCİLERİNİN ÖLDÜRÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ ELEMANININ PKK GÖSTERİSİNE
DÖNÜŞTÜRÜLEN CENAZESİNE KATILMALARI:
22.04.2007
tarihinde öldürülen terör örgütü üyesi Cihat Binici'nin Suruç ilçesindeki
cenazesinde atılan sloganlar, taşınan ve cenaze arabasının üzerine asılan PKK
bayrakları, yakalarda taşınan ölen teröristin sözde PKK bayrağı önünde çekilmiş
resimleri ile yine PKK gösterisine dönüştürülmüş, olaya katılan DTP Suruç ilçe
başkanı İbrahim Binici ve DTP'li BELEDİYE BAŞKANI Etem Sahin'in de aralarında
bulunduğu kişiler hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
başlatılan soruşturma devam etmektedir.
SAVUNMA:
Soruşturma
devam etmektedir.Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
58-
MERSİN İLİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN TERÖR ÖRGÜTÜ LEHİNE YAPILAN YASA DIŞI GÖSTERİYE
DTP İL YÖNETİCİSİNİN KATILMASI:
11.03.2007
tarihinde Mersin ilinde gerçekleştirilen PKK bayraklarının taşınıp, 'biji serok
apo', hpg Mersin'e', 'Öcalan Öcalan' sloganlarının atıldığı korsan gösteriyi,
incelenen görüntü kayıtlarından organize edip, katıldığı anlaşılan DTP mersin
il yöneticisi Ahmet Ay hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
başlatılan soruşturma devam etmektedir.
SAVUNMA
:
soruşturma
devam etmektedir Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
59-
DTP HATAY iL BAŞKANININ ÖCALAN'I ÖVÜCÜ BASIN AÇIKLAMASI:
17.03.2007
tarihinde DTP Hatay il başkanı olan Halis Yurtsever yaptığı basın açıklamasında
'sayın Öcalan'ın zehirlenmesi halkta büyük tedirginlik yaratmıştır.' Seklindeki
sözleri ile terör örgütü elebaşısını övmesi nedeniyle hakkında suç ve suçluyu
övme suçundan açılan kamu davası nedeniyle Hatay 1. Sulh Ceza Mahkemesinin
2007/310 esas sayılı dosyası üzerinden yargılanmaktadır.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
60-
DTP MERSİN İL YÖNETİMİ TARAFINDA ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİĞİN PKK LEHİNE
GÖSTERİYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
Mersin
DTP il yönetimi tarafından organize edilen 21.03.2007 tarihli miting yine
Öcalan resimleri, terör örgütü bayrakları, atılan sloganlar ve taşınan
pankartlarla PKK gösterisine dönüştürülmüştür. Olayla ilgili terör örgütünün
propagandasını yapmak suçundan başlatılan soruşturma devam etmektedir.
SAVUNMA:
Soruşturma
devam etmektedir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir.
61-
DTP BALIKESİR İL BİNASININ ÖRGÜT KAMPINA ÇEVRİLMESİ:
06.03.2007
tarihinde Balıkesir DTP il binasında yapılan izinli aramada Öcalan ve terör
örgütü elemanlarına ait resimlerin sergilendiği, terör örgütünü öven yayınların
ve yazıların bol miktarda bulunduğu belirlenmiştir. ilgililer hakkında terör
örgütünün propagandasını yapmak suçundan başlayan soruşturma devam etmektedir.
SAVUNMA:
Soruşturma
devam etmektedir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası öncelikle Anayasa hükümlerine,
devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir
62-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN VE PKK LEHİNE MİTİNGE DÖNÜSEN ETKİNLİKTE DTP
MİLLETVEKİLİ AYSEL TUGLUK'UN ÖCALAN'I ÖVMESİ:
11.12.2006
tarihinde Doğubayazıt ilçesinde düzenlenen ve slogan, terör örgütünü simgeleyen
bayraklar ve Öcalan posterleri ile PKK mitingine dönüştürülen açık hava
toplantısında konuşan Genel Başkan yardımcısı Aysel TUGLUK'un sarfettiği 'halen
operasyonlar devam ediyor, halen dağlarda kardeşlerimiz yaşamlarını kaybediyor,
halen tecrit devam ediyor'' seklideki sözlerin suçu ve suçluyu övme niteliğinde
olduğunun belirlenmesi karsısında açılan kamun davası Doğubayazıt Asliye Ceza
Mahkemesinde devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir
63-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN VE PKK LEHİNE MİTİNGE DÖNÜSEN ETKİNLİKTE DTP VAN
iL YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVMESİ:
01.09.2006
tarihinde Van ilinde yapılan ve sloganlar, PKK elemanlarının resimlerinin
taşınması suretiyle PKK' ya destek sekline dönüşen mitingde konuşan DTP Van il
yöneticisi Mehmet Veysi Dilekçi'nin konuşmasının terör örgütünün propagandası
mahiyetindeki içeriği itibarıyla hakkında yapılan soruşturma sonucu açılan kamu
davası Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/204 esas sayılı dosyası üzerinden
devam etmektedir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Ceza sorumluluğu şahsîdir
64-
DTP TARAFINDAN ORGANİZE EDİLEN VE PKK LEHİNE MİTİNGE DÖNÜSEN ETKİNLİKTE DTP iL
YÖNETİCİSİNİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ÖVMESİ:
17.03.2007
tarihinde DTP tarafından Erzurum ilinde gerçekleştirilen etkinlikte DTP il
disiplin kurulu üyesi olan Ahmet Yalçıntas'ın terör örgütü elebaşı Öcalan'ı
övücü nitelikte Kürtçe şarkı söylediği, şarkının 'sirin apo kahramansın sen,
halkımızın önderi' sözleri ile bittiği anlaşılmıştır. Bu fiilinden dolayı
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.05.2007 gün ve 2007/108-94 sayılı kararı
ile terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 3713 SY.nın 7. maddesi
gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir
65-
DTP'Lİ CİZRE BELEDİYE BAŞKANI AYDIN BUDAK'IN ÖCALAN'I ÖVÜCÜ KONUŞMASI:
21.03.2007
tarihinde DTP'li Cizre BELEDİYE BAŞKANI Aydın Budak açık havada kalabalığa
yaptığı konuşmada PKK ve elebaşısı Öcalan'ı övücü sözleri nedeniyle 3713 SY.nın
7. maddesi gereğince terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan
cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası sonucu Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2007/233 esas sırasında kayıtlı dosya üzerinden yargılanmaktadır.
SAVUNMA:
Karar
kesinleşmemiştir. Dava halen derdesttir. Örgütlenme ve İfade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olaydır Başsavcılığın iddiası
öncelikle Anayasa hükümlerine, devamında ulusalüstü belgelere aykırıdır
TC
ANAYASASI MADDE 38.' (')
Ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.