Siyasi Parti Kapatma, İhtar , Mali Denetim ve Değişik İşler Kullanıcı Kılavuzu

(AYM, E.1989/5, (Siyasi Parti İhtar) K.1990/1, 22/02/1990, § …)
   
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

Esas Sayısı:1989/5 (Siyasî Parti İhtar)

Karar Sayısı:1990/1

Karar Günü:22.2.1990

R.G. Tarih-Sayı:04.04.1990-20482

 

İHTAR İSTEMİNDE BULUNAN : Cumhuriyet Başsavcılığı

İHTAR İSTEMİNİN KONUSU : Kesinleşen mahkûmiyetleri nedeniyle Ferit İlsever ile Hasan Ali Karşılıyan'ın parti kurucu üyeliği ve parti üyeliğinden, Hüseyin Akar'ın da parti kurucu üyeliğinden çıkarılması hakkındaki Cumhuriyet Başsavcılığı bildiriminin gereğini yerine getirmeyen Sosyalist Parti'ye yasaya aykırılığın giderilmesi amacıyla Siyasî Partiler Yasası'nın 104. maddesi uyarınca ihtar yapılması istemidir.

I- Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sosyalist Parti Genel Başkanlığı'na gönderdiği 26.10.1989 günlü ve SP. 23 Hz. 1989/107 sayılı yazıda :

"Partiniz kurucu üyelerinden Genel Başkan Ferit İlsever ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeleri Hüseyin Akar ve Hasan Ali Karşılıyan hakkında 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu açısından yapılan inceleme sonunda :

Adıgeçenlerin Ankara 4. Kolordu Komutanlığı nezdinde kurulu Sıkıyönetim 3 Numaralı Askerî Mahkemesinin 20.8.1974 gün, esas 1974/1 ve karar 1974/25 sayılı kararıyla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitabının birinci babında yer alan 141 inci madde uyarınca mahkûmiyetlerine karar verilmiş, bunlardan Ferit İlsever hakkındaki 20 yşl, Hasan Ali Karşılıyan hakkındaki 15 yıl ağır hapis cezalarından 12'şer yılının 1803 sayılı Af Kanunu'nun 1 /C maddesi uyarınca infaz edilmediği, Hüseyin Akar'â ait 8 yıl ağır hapis cezasının ise 1803 sayılı Af Kanunu'nun 1 /B maddesi uyarınca affa uğradığı saptanmıştır.

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11 /f-2. maddesinde, milletvekili seçilemeyecekler arasında "affa uğramış olsalar bile; .... TCK.nun 2. kitabının 1. babında yazılı suçlardan .... mahkûm olanlar" da sayılmaktadır.

2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 8. maddesinin 1. fıkrası siyasî partilerin milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar tarafından kurulabileceğini hükme bağlamıştır.

Aynı Kanunun 11/b-4. maddesinde de, TCK. nun 2. kitabının 1. babında yazılı suçlardan mahkûm olanlar siyasî partilere üye olamayacakları belirtilmiştir.

Bu bakımdan; Ferit İlsever ile Hasan Ali Karşılıyan'ın siyasî parti kurucu üyesi olamayacağı gibi siyasî partilere üye olma yeterliliğine de sahip bulunmadıkları, Hüseyin Akar'ın ise siyasî parti kurucu üyesi olamayacağı saptanmış bulunduğundan, 2820 sayılı Kanun ve partiniz tüzüğü hükümleri uyarınca Ferit İlsever ile Hasan Ali Karşılayan'ın partiniz kurucu üyeliğinden ve parti üyeliğinden, Hüseyin Akar'ın da partiniz kurucu üyeliğinden çıkarılması ve sonucunun yazımızın tebliği tarihinden itibaren 20 gün içinde bildirilmesi rica olunur" denilmektedir.

II- Sosyalist Parti'nin Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği 16.11.1989 gün ve 89/469 sayılı karşılıkta :

"Başsavcılığınızın ilgili yazısı ile Genel Başkanımız Ferit İlsever ile kurucularımızdan Hasan Ali Karşılıyan'ın kurucu üye ve parti üyesi olamayacağı, kurucularımızdan Hüseyin Akar'ın ise kurucu üye olamayacağı belirtilerek, Ferit İlsever ile Hasan Ali Karşılıyan'ın üyelikten, Hüseyin Akar'ın ise kurucu üyelikten çıkarılması istenmektedir.

Kamu hukukunda, yapılan düzenlemelerin geriye yürümeyeceği, kazanılmış hakların ortadan kaldırılamayacağı ilkesi yerleşmiş bulunmaktadır. Adıgeçen kurucularımız, 2820 sayılı Yasa öncesinde milletvekili olma ve siyasî parti kurma haklarına sahip bulunuyordu. 2820 sayılı Yasa, bu hakkı ortadan kaldırmamıştır. Yapılan yeni düzenleme, hukukun temel ilkelerine uygun değildir, ancak, 1803 sayılı Yasadan yararlananların haklarını ortadan kaldırmamıştır.

1803 sayılı Af Yasası'nın 7/B maddesi, "bu kanundan kısmen yararlananların fer'i ve mütemmim cezaları, ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını da kapsamak üzere affedilmiştir" hükmünü taşımaktadır. Af Yasası'nın 7/B maddesinden yararlanan Ferit İlsever ve Hasan Ali Karşılıyan'ın aldığı mahkûmiyetin sonuçları ortadan kalkmıştır. 2820 sayılı Yasa'nın, sonradan haklarına kısıtlama koyması mümkün değildir. 2820 sayılı Yasa'nın 8. maddesi ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11/b-2 maddesi hükmünün, bu yasaların yayımlandığı tarihten sonra, aftan yararlanarak cezaları ortadan kalkanlar hakkında hüküm ifade etmesi gerektiği açıktır.

Nitekim uygulama da bu yöndedir. İlgili yasaların çıkarılışından önceki yıllardan benzeri mahkûmiyetleri olan bazı "affa uğramış" yurttaşlar, parti kurucusu ve milletvekili seçilebilmişlerdir.

Sonuç olarak, açıkladığımız nedenlerle, Genel Başkanımız Ferit İlsever ile MKYK üyemiz, Hasan Ali Karşılıyan'ın kurucu ve üye, kurucu üyemiz Hüseyin Akar'ın ise kurucu üye olmasına yasal bir engel bulunmadığından, talebiniz yerine getirilmemiştir" denilmektedir.

III- Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sosyalist Parti'ye ihtarda bulunulması istemini içeren 4.12.1989 günlü ve SP. 23.Hz.1989/107 sayılı başvurusu özetle şöyledir :

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11/f-2 maddesi ". . . affa uğramış olsalar bile..." Türk Ceza Yasası'nın İkinci Kitabının birinci babında yazılı suçlardan mahkûm olanların milletvekili seçilemeyeceğini öngörmüş, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 8. maddesinin birinci fıkrasında da siyasî partilerin milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar tarafından kurulabileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca bu Yasa'nın 11. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin 2. sırasında, Türk Ceza Yasası'nın İkinci Kitabının Birinci Babın'da yazılı suçlardan mahkûm olanların siyasî partilere üye olamayacakları açıklanmıştır.

Sosyalist Parti kurucu üyelerinden, Genel Başkan Ferit İlsever ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeleri Hüseyin Akar ve Hasan Ali Karşılıyan'ın Ankara 4. Kolordu Komutanlığı nezdinde kurulu Sıkıyönetim 3 No.lu Askeri Mahkemesi'nin 20.8.1974 gün, Esas 1974/1 ve Karar 1974/25 sayılı Kararıyla Türk Ceza Yasası'nın ikinci kitabının birinci babında yeralan 141. maddesi uyarınca mahkûmiyetlerine karar verildiği, bunlardan Ferit İlsever hakkındaki 20 yıl, Hasan Ali Karşılıyan hakkındaki 15 yıl ağır hapis cezalarından 12'şer yılının 1803 sayılı Af Kanunu'nun 1. maddesinin (C) bendi uyarınca infaz edilmediği, Hüseyin Akar'a ait 8 yıl ağır hapis cezasının ise aynı maddenin (B) bendi uyarınca affa uğradığı saptanmıştır.

Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 26. 10. 1989 günlü ve SP. 23. Hz. 1989/107 sayılı yazısıyla Yasa hükmünün yerine getirilmesi için Ferit İlsever ile Hasan Ali Karşılıyan'ın siyasî parti kurucu üyeliğinden ve siyasî parti üyeliğinden, Hüseyin Akar'ın ise siyasî parti kurucu üyeliğinden çıkarılması Sosyalist Parti'den istenmiştir.

Adıgeçen siyasî parti tarafından Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen 16.11.1989 gün ve 1989/469 sayılı yazıdan bu isteğin yerine getirilmediği anlaşılmıştır.

Oysa, 2820 ve 2839 sayılı Yasa'lar, Anayasanın 68., 69. ve 76. maddesindeki esaslara göre düzenlenmişler ve Sosyalist Parti de bu yasaların yürürlüğe girmesinden sonra kurulmuştur. Ayrıca Anayasanın 76. maddesindeki "... affa uğramış olsalar bile ...." ibaresinde bu konuda geriye doğru işlerlik de kabul edilmiştir. Bu nedenlerle, Yasa'nın aradığı yeterliğe sahip bulunmayanların, siyasî parti kurucu üyesi ve siyasî parti üyesi olmaları düşünülemez.

Açıklanan yasaların buyurucu hükümleri uyarınca Sosyalist Parti kurucu üyelerinden Ferit İlsever ile Hasan Ali Karşılıyan'ın siyasî parti kurucu üyeliğinden ve siyasî parti üyeliğinden, Hüseyin Akar'ın siyasî parti kurucu üyeliğinden çıkarılmasında zorunluluk bulunduğundan bunun sağlanması amacıyla, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 104. maddesi uyarınca bu siyasî partiye ihtar kararı verilmesi arz ve talep olunur.

IV- ESASIN İNCELENMESİ :

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başvuru yazısı ile ekleri, ilgili dosya ve işin esasına ilişkin rapor incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :

A) "İhtar kararı" verilmesi istenilen Sosyalist Parti, 1.2.1988 de kurulmuştur.

Adı geçen siyasî parti hakkında, 15.2.1988 günlü İddianame ile Siyasî Partiler Yasası'nın Dördüncü Kısmında yazılı kurallara aykırı davranması nedeniyle açılan kapatma davası Anayasa Mahkemesinin 8.12.1988 gün, Esas 1988/2 ve Karar 1988/1 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

Bu dava sırasında, parti kurucularıyla ilgili çalışmalarını sürdüren Cumhuriyet Başsavcılığı, ihtar istemine neden olan kurucu üyelerden Ferit İlsever, Hasan Ali Karşılıyan ve Hüseyin Akar'ın Anakara Sıkıyönetim 3 Numaralı Askerî Mahkemesinin Esas 1974/1 ve Karar 1974/25 sayılı kararıyla mahkum olduklarını saptamıştır.

Kuruculardan, Ferit İlsever'in Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitabının birinci babında yer alan 141 /1 . ve 141/6. maddeleri uyarınca toplan 20 yıl ağır hapis cezasına mahkûm olduğu, cezasının 12 yılının 1803 sayılı Af Yasası'nın 1. maddesinin (C) bendi uyarınca affedildiği, Hasan Ali Karşılıyan'ın ise, aynı Yasa'nın 141 /1 . maddesi uyarınca 15 yıl hapis cezasına mahkûm olduğu ve 1803 sayılı Yasa'dan yukarda belirtilen biçimde yararlandığı, Hüseyin Akar'ın cezasının da, yine af yasası uyarınca ortadan kalktığı anlaşılmıştır.

2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun "Partilerin kurulması" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında, siyasî parti kurucularının milletvekili seçilme yeterliğine sahip bulunmaları koşulu öngörülmüştür. Bu yollamayla siyasî parti kurucu üyeliği ile milletvekili olma koşulları arasında bağlantı kurulmuştur. Anayasa'nın "Milletvekili seçilme yeterliliği" başlıklı 76. maddesinin ikinci fıkrasında, açıklıkla "... taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; .... ideolojik veya anarşik eylemlere katılmâ ... suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler." denilmektedir. 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun "Milletvekili seçilemeyecek olanlar" başlıklı 11. maddesinin (f) bendinin 2. sırasında "Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitabının, Birinci Babında yazılı suçlardan ..... mahkûm olanlar" hükmünün yer alması da bu düzenlemelerle yasaklanan durumların neler olduğunu göstermektedir. Anayasa'da öngörülen "... ideolojik eylemler" ile 2839 sayılı Yasa'daki "Türk Ceza Yasası'nın İkinci Kitabının birinci babında yer alan suç" sözü geçen Yasa'nın 141., 142. ve 146. maddelerinin de amaçlandığını ortaya koymaktadır.

Siyasî parti kurucuları için öngörülen koşullar böylece Anayasa'dan kaynaklanan bir düzenlemeye dayanmaktadır. Ancak şu nokta belirtilmelidir ki, milletvekili seçilebilmek için gerekli nitelikler Anayasa'da doğrudan belirtilmesine karşın siyasî parti kurucuları için böyle bir anayasal düzenleme yoktur. Siyasî parti kurucuları için öngörülen koşullar yasakoyucunun takdirine göre oluşturulmuştur.

Cumhuriyet Başsavcılığı, Yasa'nın öngördüğü düzenlemeye dayanarak yetkisini kullanmış ve yasaya aykırı gördüğü aksaklığın giderilmesini ilgili siyasî partiden istemiştir. Bu istemin siyasî partice reddi üzerine, Siyasî Partiler Kanunu'nun 104. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi'ne ihtar için başvuruda bulunmuştur.

B) Siyasî Parti Kurucu Üyelerinin Yasal Niteliklerindeki Aykırılıkların İhtara Konu Olup Olamayacağı Sorunu :

Hukuksal aykırılığın, Siyasî Partiler Yasası'nın 104. maddesinde öngörülen ihtar kararına konu olup olmayacağı, başka bir deyimle bu tür işlerin Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına girip girmeyeceği sorunu üzerinde de durulmuştur :

Bir siyasî partinin kurucu üyelerinde bulunması gerekli yasal nitelikler, Siyasî Partiler Yasası'nın 8. maddesinde gösterilmiştir. Bu niteliklere ilişkin aykırılıkların denetim ve giderilme yöntemi ile sonradan uygulanacak yaptırımlar aynı Yasa'nın 9. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; Cumhuriyet Başsavcılığı, öncelik ve ivedilikle kurucuların hukuksal durumunu incelemek ve saptayacağı aykırılıkların giderilmesini istemekle yükümlüdür. Bu aykırılıklar, Yasa'nın öngördüğü süre içerisinde giderilemezse parti kapatılmasına ilişkin hükümlerinin işletilmesi yoluna gidilmesi gerekir.

Partilerin kâpatılmasına ilişkin hükümler 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun Beşinci kısmında düzenlenmiştir. Sözü edilen kurallar, kapatılma davası yöntemini davanın hangi nedenlere dayanılarak açılacağını ve dava açılma koşullarını göstermektedir.

Siyasî parti kurucu üyelerinin niteliklerinin Yasa'nın öngördüğü koşullara aykırılık oluşturması durumu, Siyasî Partiler Yasası'nın Dördüncü Kısmı'nda gösterilen siyasî partilerle ilgili yasaklar dışında kalmaktadır. Öte yandan, hukuka aykırılığın temelinde, bir bilgi veya belgenin verilmemesi değil, salt hukuksal bir uyuşmazlık bulunmaktadır. Bu durumda, bu tür hukuksal aykırılığın giderilmemesinin yaptırımını Siyasî Partiler Yasası'nın 104. maddesi içeriğinde arama:k gerekir. Gerçekten, bu maddenin işlevi, Cumhuriyet Başsavcılığı'nca bir siyasî partinin bu Yasa'nın Dördüncü Kısmı'nda yer alan yasaklar dışındaki buyurucu kurallarıyla diğer yasaların siyasî partilere ilişkin buyurucu kurallarına aykırılık halinde bulunması nedeniyle o parti aleyhine Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak ihtar kararı verilmesini sağlamaktır. Eldeki işte sözü edilen 104. maddenin uygulama alanı içerisine giren ve Siyasî Partiler Yasası'nın Dördüncü Kısmı dışında kurucu üyelerin nitelikleri üzerinde hukuksal bir anlaşmazlık söz konusudur. Uyuşmazlık konusunun Siyasî Partiler Yasası'na aykırı olup olmadığını saptayacak makam da Anayasa Mahkemesidir. Kaldı ki, bu Yasa'nın, Danışma Meclisi'ndeki görüşmelerinde konu Anayasa Komisyonu sözcüsü tarafından açıkça dile getirilmiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına giren ve ihtar kararına konu olabilecek bir başvurudan söz edilebilir.

C) Kurucu Üye ve Parti Üyeliği Konusunda Hukuksal Noksanlığın Bulunup Bulunmadığı Sorunu :

Siyasî Partiler Yasası'nın 8. maddesi, siyasî parti kurucu üyelerinin taşımaları gereken nitelikleri, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesine yollamada bulunarak göstermiştir. Sözü edilen maddede, seçilme yeterliliği koşulları arasında, ".... affa uğramış olsalar bile ..." Türk Ceza Yasası'nın İkinci Kitabının birinci babında yazılı suçlardan mahkûm olmama koşuluna da yer verilmiştir. Buna göre; bir siyasî parti kurucu üyesinin bu olumsuz koşulu taşımaması zorunluluğu vardır.

İhtar konusu olayda ise; kuruculardan üçünün de maddenin kapsamına giren ceza mahkûmiyetlerine uğradıkları tartışmasızdır. Bunlardan, Ferit İlsever Türk Ceza Yasası'nın İkinci Kitabının birinci babşnda yazılı 141 /1 . ve 141 /6. maddeleri uyarınca toplam 20 yıl ağır hapis cezasına, Hasan Ali Karşılıyan, aynı nitelikteki suç nedeniyle toplan 15 yıl ağır hapis cezasına, diğer kurucu üye Hüseyin Akar ise aynı madde uyarınca 8 yıl ağır hapis cezasına mahkum edildikleri dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmıştır.

Bu kişiler hakkında 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Af Kanunu'nun ilgili hükümleri uygulanmış ve her üçü de fer'i ve mütemmim cezalarıyla ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını da kapsamak üzere affedilmişlerdir. 18.5.1974 gününde yürürlüğe giren bu Af Yasası'nın 7. maddesinin (B) bendinde "Bu kanundan kısmen yararlananların fer'i ve mütemmim cezaları, ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını da kapsamak üzere affedilmiştir." denilmekte ve partiden çıkarılması istenen kişilerin mahkûmiyet nedenleri maddenin devam eden tümcesinde yer alan ayrık suçlar dışında kalmaktadır.

Anayasa, affın niteliklerinden ve sonuçlarından söz etmemiş, bunu yasaya ve dolayısıyla yasakoyucunun takdirine bırakmıştır. Bundan ötürüdür ki, yasakoyucu, Anayasa sınırları içinde çıkarılacak herhangi bir af yasasından affın hukuki sonuçlarını ve etkisini bir yana bırakabileceği gibi değişik türde suç işleyenlerin ya da değişik cezalara çarptırılanların, aftan değişik ölçülerde yararlanmalarını, hattâ haklı nedenleri varsa bir kısmının hiç yararlanmamasını sağlamaya yetkilidir.

Yasakoyucu yukarıda açıklandığı üzere, niteliğine müdahale etmediği takdirde, genel af, Türk Ceza Yasası'nın 97. maddesi gereğince "mahkûmiyetin neticesi olan tüm ehliyetsizlikleri" de ortadan kaldırır. Bu itibarla herhangi bir yasaya göre, ceza mahkûmiyeti bir ehliyetsizlik doğuruyorsa, o mahkûmiyetin genel af ile düşmesi, ehliyetin geri dönmesini sağlar.

Anayasa'nın 67. maddesinde yer alan "Seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ..." hakları, temel haklardandır. Anayasa'nın 76. maddesinde öngörülen "affa uğramış olsalar bile, milletvekili seçilemezler" diyen yasaklayıcı hüküm, bu hakkın kullanılmasına engel teşkil eden hürriyeti bağlayıcı asli cezaya yasal netice olarak belirlenmiş bir "mütemmim" ceza türüdür. Mütemmim cezaların, mahkûmiyetin yasal sonucu olması nedeniyle ayrıca kararda belirtilmesi de gerekmez.

1961 Anayasası'nın 68. maddesinin ilk metninde bulunan "....affa uğramış olsalar da..." milletvekili seçilemezler hükmünü kaldıran 12.11.1969 günlü, 1188 sayılı Yasa, Anayasa Mahkemesi'nin 16.6. 1970 günlü ve 1 /31 sayılı kararıyla biçim yönünden iptal edildikten sonra 16.4.1974 günlü, 1801 sayılı Yasa'yla yürürlükten kaldırılmıştır. Bu yasanın dayandığı gerekçe şöyledir . "Affa uğramış olsalar da ibaresinin metinden çıkarılması Anayasanın öngördüğü prensiplerin icabı olduğu kadar Ceza Hukuku'nun genel kurallarının da bir gereğidir. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de bu tertip kısıtlamalara cevaz vermez .... Bu itibarla mazide kalmış siyasî zedeleme ve yaraların kâmilen sarılmasını teminen ve eşitlik prensibini tekabbül suretiyle çok mahdut kişilerin seçme ve seçilme imkânını engelleyen 68. madde metninde yazılı -affa uğramış olsalar da- ibaresinin çıkarılması uygun görülmüştür."

Genel af, memnu hakların iadesi kurumları, bireylerin yaşamını alt-üst eden, onları toplumdan kopmanın ve ölünceye kadar birçok haklardan yoksun bırakmanın dayanılmaz acısından kurtarmak için insancıl nedenlerle oluşturulmuşlardır. Onun için Türk Ceza Yasası'nın 97. maddesi hükmünce yukarıda da belirtildiği üzere genel af, kapsamına aldığı suç ve suçlular yönünden ceza yasalarını geçici olarak ortadan kaldıran bir işlemdir. Bir başka deyimle genel af, işlenmiş olan eylemin suç olma niteliğini ortadan kaldırır ve böylece kanunsuz suç ve ceza olmaz kuralı gereğince o eylem hakkında kamu davası açılamaz, aftan önce açılmış ise davaya devam olunamaz; genel af mahkûmiyet hükmü kesinleştikten sonra çıkmış ise, ceza infaz edilemez ve mahkûmiyetin yasal sonucu olan ehliyetsizlikler de ortadan kalkmış olur.

Sosyalist Parti kurucu üyelerinden Genel Başkan Ferit İlveser ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeleri Hüseyin Akar ve Hasan Ali Karşılıyan, Ankara 4. Kolordu Komutanlığı nezdinde kurulan Sıkıyönetim 3 Numaralı Askerî Mahkemesi'nin 20.8.1974 günlü, Esas 1974/1 ve Karar 1974/25 sayılı kararıyla mahkûm olmuşlar ve ancak mahkûmiyetlerin nedeni olan suçları 7.2.1974 tarihinden önce işlemiş bulundukları için 1803 sayılı ve 15.5.1974 günlü "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun" dan yararlanmışlardır. Bu suretle yitirilen ehliyetsizlikleri geri gelmiş ve milletvekili seçilebilmek ve dolayısıyla siyasî partilere kurucu üye olmak hakkı artık kendileri için belirlenmiş ve kazanılmış bir hak niteliğine dönüşmüştür.

Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında "... suç ve cezalar geçmişe yürütülemez ..." denilmekte, 38. maddesi de "Kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zamân kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır ..." kuralını içermekte ve yine Türk Ceza Yasası'nın 2. maddesi de "suçun işlendiği zamanın kanununa tâbi olacağı" ilkesini benimsemiş bulunmaktadır. Bu nedenle, 1961 Anayasası'nın verdiği bir hakkın, olaydan çok sonra yürürlüğe giren 1982 Anayasası'yla geri alınması ve kanunların yürürlük tarihinden önceyi kapsamı dışında bırakması düşünülemeyeceği gibi hukuk düzenini kuran ve ayakta tutan hukukun üstün kurallarıyla bağlı bir hukuk devletinde bu tür ters bir uygulamanın yeri olamaz. Bu kural, ceza yasaları yönünden mutlak olmakla birlikte kimi ayrık durumlar dışında tüm yasalar için dahi geçerli bir kuraldır. Yasa kuralları, genelde, konuldukları gün ve gelecek içindir. Böylece yeni çıkarılan bir yasada açıklık yoksa, önceden yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre gerçekleşmiş durumlarla elde edilmiş haklara dokunulamaz. Geçmiş, yeni bir yasanın etki alanı dışında kalır. Bu nedenle, 1982 Anayasası'nın ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun yürürlüğünden önce milletvekili seçilebilme ve dolayısıyla siyasî parti kurucusu olabilme hakkına sahip kılınmış ve sözü geçen haklar yönünden etkisi bulunmayan bir mahkumiyetin yeniden ele alınması ve geriye yürüyecek biçimde bir uygulamaya konu edilmesi olanaklı değildir.

Açıklanan nedenlerle, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sosyalist Parti'ye ihtarda bulunulması isteminin reddine karar verilmelidir.

Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN ve Erol CANSEL bu görüşe katılmamışlardır.

VI- SONUÇ :

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'na aykırı davranıldığı savıyla Siyasî Partiler Kanunu'nun 104. maddesi gereğince Sosyalist Parti'ye ihtarda bulunulması isteminin REDDİNE, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN ve Erol CANSEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,

22.2.1990 gününde karar verildi.

 

Başkanvekili

Yekta Güngör ÖZDEN

Üye

Necdet DARICIOĞLU

Üye

Yılmaz ALİEFENDİOĞLU

 

Üye

Muammer TURAN

Üye

Mehmet ÇINARLI

Üye

Servet TÜZÜN

 

Üye

Mustafa ŞAHİN

Üye

İhsan PEKEL

Üye

Selçuk TÜZÜN

 

Üye

Ahmet N. SEZER

Üye

Erol CANSEL

 

 

KARŞIOY YAZISI

Esas Sayısı : 1989/5 (Siyasî Parti İhtar)

Karar Sayısı : 1990/1

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Siyasî Partiler Kanunu'na aykırı hareketinden dolayı Sosyalist Parti'ye ihtarda bulunulması yolundaki talebinin reddine dair olan çoğunluk kararına -Sayın Üyeler Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL ve Erol CANSEL'in karşıoy yazılarında belirtilen gerekçelerle- katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

Mehmet ÇINARLI

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Esas Sayısı : 1989/5 (Siyasî Parti İhtar)

Karar Sayısı : 1990/1

İhtar konusu uyuşmazlık, doğrudan siyasî parti kurucularının nitelik ve hukuksal durumlarına ilişkin bir yasal düzenlemeden kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle, soruna, bu tür düzenlemelerin yarattığı hukukî durumların ortaya konmasıyla başlamak, daha sonra kural tasarrufların, bu tür hukukî durumlara etkisini belirleyecek diğer konuları açıklamak yararlı olacaktır.

a) Genel ve Gayri Şahsî Hukukî Durumlar :

Hukuk kurallarının doğurduğu kudret ve yetkilerle sorumluluklar hukukî durumu oluşturur. Bu durumlar ya genel ve gayri şahsi objektif veya muayyen - ferdî subjektif olabilir.

Aynı şartlar altında, aynı halde bulunan her şahsın aynı şekilde haiz olduğu kudret ve yetkiler veya tâbi olduğu sorumluluk ve yükümlülükler genel, objektif hukukî durumları teşkil eder. Kamu hukukunda siyasî haklar veya kamu hakları dediğimiz yetkilerin tamamı, maliklerin durumu gibi maddî anlamda yasaların yarattığı tüm durumlar bu özelliği taşır.

Bu durumlar, tanzimî objektif hukukî kaide tasarruflardan doğar. Bu tasarrufların belli konular üzerinde meydana getirdiği hukukî kurumlar birer statü oluşturur. Statü düzenlendiği zaman belli ve muayyen bir şahsın durumu gözönünde tutulmuş değildir. Statü ve doğurduğu hükümler, hukukî durumlar tamamen gayri şahsî, umumi ve objektiftir.

Objektif hukuku durumların dört temel özelliği vardır :

1- Genellik ve gayri şahsîlik, 2- Daimîlik, 3- Kural tasarruflarla değiştirilebilmek, 4- Mutlak bir suretle feragat imkânsızlığı.

Genel hukuki durumlar aynı koşullar altında bulunan herkes için eşit ve aynı olduğundan genellik ve gayri şahsîlik özelliği taşırlar.

Bu durumların daimiliğinden maksat, bunları doğuran hukuk kuralının mevcut olduğu sürece, durumun da devam edeceği anlamındadır. Bu nedenle, devamlılık özelliği mutlak olmayıp bağlı bir durumdur.

Genel hukukî durumlar ilgili ferdin arzu ve iradesinin sonucu olmadığı, yasama organının veya yetkili idari organın kural bir tasarrufundan oluştuğu için, şartları da kendini doğuran kurala bağlıdır. Bu kuralın değişmesi ona dayanan hukukî durumun da değişmesi sonucunu doğurur.

Son bir özellik olarak bu durumlar ilgililerin arzu ve iradelerine değil, kendilerini doğuran objektif kural tasarrufa bağlı oldukları için bu, durumun içinde bulunanların kudret ve yetkilerden vazgeçmeleri de hiç bir hüküm doğurmaz (Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami ONAR, İdare Hukukunun Umumi Esasları, Cilt:l, Sh. 479 v.d.).

Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki; Siyasî Partiler Yasası'nın siyasî parti kurucularının hukukî niteliklere ilişkin olarak ortaya çıkardığı durum, genel ve gayri şahsî bir hukukî durumdur. Kurucular için bir statü oluşturmuştur.

b) Kural Tasarruflardaki Değişikliklerin Hukukî Durumlara Etkisi :

Anayasa, Yasa, Tüzük, Yönetmelik gibi kural tasarruflar daima kaldırılabilir veya değiştirilebilirler. Bu da bunları ilga veya fesih veya değiştiren yeni bir kural tasarruflarla olur.

Objektif hukuk alanında oluşan bu değişikliğin, bu kural tasarrufların doğurmuş olduğu objektif ve genel hukukî duruma tesir edeceği ileride doğacak hükümleri kaldıracağı ve mevcut durumlara da son vereceği kuşkusuzdur. Objektif kuralların ve onlardan doğan genel hukuki durumların mahiyetlerinden çıkan bu netice o kadar mutlaktır ki bunların devamları için bir müddet tayin edilmiş olması, belli ve geçici bir zaman için değiştirilemeyeceklerine dair bir kuralın mevcut bulunması yasama veya kural düzenleme yetkisini taşıyan organları ve bu değiştirme kudretleri üzerinde hiç bir tesir oluşturmaz. Zaman ve mekân ihtiyaçlarından doğan ve o zaman ve mekânın kıymet hükümlerine tâbi olan objektif kuralın değişmezliğine dair olan hiç bir hüküm, kayıt ve şartın kıymeti yoktur. Bu gibi kayıt ve şartlara rağmen kural tasarruf değişebilir ve buna bağlı olan genel hukuki durumlar da aynı suretle değişebilir.

Vatandaşlık, seçim, askerlik, mülkiyet ve memur statüsündeki değişiklikler, eski statüden doğan genel hukukî durumlara tesir eder. Eski durumlar ortadan kalkmış, yerlerine yeni statü hükümleri geçmiş olur. Bu sonuç siyasî bakımdan da hukukî bakımdan da kolayca açıklanır.

Siyasî bakımdan, her statü değişikliği toplumsal yaşamdaki ihtiyaçlara ve gelişime dayandığı için yeni statünün toplumun ihtiyaçlarına eskiden daha uygun olduğu ve gelişme gösterdiği böylece, eski statüye göre daha üstün bulunduğu doğaldır. Bu yönden kıymetini kaybetmiş ihtiyaçlara karşın yetersizliği saptanmış eski statünün uygulanması doğru olmaz.

Hukuksal açıdan; genel hukukî durumlar, soyut ve gayri şahsi nitelikleri itibariyle hak sahiplerini ferdî olarak ilgilendirmezler, bunların dayandığı objektif hukuk kurallarının, statünün değişmesiyle beraber soyut ve gayri şahsî, genel hukukî durumla da ortadan kalkmıştır. Bir Yasakoyucunun, bir neslin, bir siyasî zümrenin idaresi gelecekteki Yasakoyucuları ve nesilleri bağlayamaz. Bu nedenle hâle ve geleceğe, yürürlükte olan hukukî kıymeti ve kuvveti olan tek statünün yani yeni statünün uygulanması tabiidir.

c) Genel hukukî durumlarda "kazanılmış hak" kavramı söz konusu olabilir mi' Yeni statü ortaya çıktıktan sonra eski statünün hal ve gelecekte uygulanmasına imkân olmadığı gibi yeni statünün kendisinden evvel ortaya çıkmış ve tamam olmuş olaylara tatbikine imkân yoktur. Bu hadiseler o günün hukukî düzeni içerisinde meydana gelmiş ve tamamlanmış oldukları için hukuk dünyasında yer almışlardır.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı genel hukukî durumlarda kazanılmış hak da söz konusu olamaz.

Örneğin idare hukuku alanında, İdare Hukukunun objektif kural tasarruflarla oluşturduğu statülerde kazanılmış hak hiç bir zaman bahis konusu değildir. Burada kazanılmış hak ancak statünün şartları dairesinde ferdî bir durum doğduktan yani genel durum ferdi duruma dönüştükten sonra söz konusu olur. Örneğin memurun maaşı işledikten ve bu suretle ferdi bir alacak haline dönüştükten sonra kazanılmış haktan söz edilir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de vermiş olduğu kararlarda bu görüşü yansıtmıştır. Örneğin "Albaylığa terfi koşullarını değiştiren kuralın yasanın yayımı tarihinde yürürlüğe girmesine" ilişkin itiraz yoluyla gelen bir davada şu görüşlere yer vermiştir.

"... Gerek öğreti,de ve gerek uygulamalarda tanımı çeşitli görüşe ve kabule elverişli bir kavram olan (kazanılmış hak), özel hukuk ve kamu hukuku alanlarında bireyler açısından önemli bir konudur ve genel olarak bir hak sağlamaya elverişli nesnel yasa kurallarının bireylere uygulanması ile onlar için doğan öznel hakkın korunması anlamında kabul edilebilir.

Yasakoyucunun, bir kamu hizmetinde söz gelimi askerlik alanında görevin gerektirdiği nitelikleri ve koşulları saptamasını ya da saptanmış olanların değiştirmesini, Anayasa çerçevesi içinde kalmak kaydıyla, görevin ve ülkenin gereklerine ve zorunluklarına göre serbestçe takdir edilebileceğini kabul etmek yerinde olur. Çünkü bu gerek ve zorunlukları en iyi bilecek durumda olan Yasakoyucudur. İtiraz konusu kural ile de yapılmış olan budur. Burada değişiklik tarihinden önce bir kazanılmış hak bulunup bulunmadığı önem kazanmaktadır ..."

"... Belli bir kuralın benzer olaylarda ve değişik zamanlarda değişik biçimde uygulanması idarî işlemlerde istikrarı, idarenin ciddiyetini bozar, ilgililerin idareye karşı güvenlerini sarsar. Ancak kuralların değişmesi ile uygulamanın da değişmesi doğaldır. Kamu idaresi yürürlükten kalkmış bir kuralı değil, onun yerine konmuş yeni kuralı uygulamak zorundadır. Öte yandan idarenin kararlılık ilkesine uygun davranmış olup olmadığını denetlemek görev ve yetkisi Anayasa Mahkemesi'nin değil, idari yargı yerlerinindir. Buna karşılık Anayasa'ya aykırı olmamak koşuluyla, yürürlükteki yasaların günün gereksinmelerine göre değiştirilmesi veya kaldırılması ve koyduğu yasa kurallarının, kamu hizmetinin gerektirdiği biçimde belli tarihlerde yürürlüğe konulması Yasakoyucunun anayasal görevleri ve yetkileri içindedir. Bu bakımdan itiraz konusu yasa kuralının idari istikrarı bozduğu savı da yersizdir.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı itiraz konusu kural Anayasa'ya aykırı görülmemiştir.

(10.3.1977, E. 1976/51, K. 1977/16; D. 15/216-243; RG. 25.6.1977/15977).

d) Siyasî Parti Kurucularına İlişkin 2820 Sayılı Yasanın 8. Maddesinin Ortaya Çıkardığı Durum :

Sözü edilen kural, siyasî parti kurucularına yönelik olmak üzere yeni bir statü ortaya çıkarmış ve kurucuların taşıması gerekli nitelikleri objektif hukuk kuralları ile gayri şahsî biçimde düzenlenmiştir.

Yasanın yürürlük tarihinden itibaren, tüm parti kurucuları yönünden uygulanacak kural tasarruflar bu yasanın belirlediği kurallar olacaktır.

Bu arada hatırlanmalıdır ki, 1982 Anayasası T.C. Devleti yaşamında yeni bir anayasal dönem başlatmış, devletin temel kurumlarını yeniden oluşturmuştur.

İşte siyasî partiler de, yeni dönemde 2820 sayılı Yasanın öngördüğü hükümlere göre yapılanmaya başlamış, kuruluşlarını tamamlamışlardır.

Siyasî Partiler Yasası'nın yürürlüğe girdiği tarihte, siyasal yaşamda hiç bir siyasî parti mevcut olmadığı gibi bunların kurucuları da söz konusu değildir. Yeni bir düzende yeni bir partileşme öngörülmüş ve bu siyasî partilerin bağlı olacakları temel kurallar belirlenmiştir.

Böylece denilebilir ki, yeni anayasal düzene bağlı olarak kabul edilen Siyasî Partiler Yasası tüm parti kurucularının uyması zorunlu statü kurallarını yeni baştan ortaya koymuştur. Devletin yeniden yapılandığı bir dönemde, kabul edilen yeni statü istisnasız uygulanacaktır. Eski Anayasa ve buna bağlı yasaların oluşturduğu genel hukuk^ı durumlar sona erdiği için bu dönemde yürürlükte olan, kural tasarruflara dayanılarak kazanılmış hak savanda da bulunulamaz.

İşte, yeni dönemde uygulanması zorunlu bir kural da; 2820 sayılı Yasa'nın 8. maddesinin, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesine yollamada bulunmak suretiyle kabul ettiği bir düzenlemedir. Bu kurala göre; affa uğramış olsalar bile, T. C. K.'nun ikinci kitabının birinci babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini alenî olarak tahrik etme suçundan mahkûm olanların siyasî parti kurucu üyesi olamayacağı öngörülmüştür.

Amacı ve anlamı son derece açık alan bu kuralın tüm siyasî parti kurucuları için uygulanması kaçınılmaz ve zorunludur.

e) Uygulanması istenilen yasa kuralının amaç ve kapsamı son derece belirgindir. Yasakoyucu yeni bir anayasal kurumlaşmanın başladığı bir dönemde devlet siyasal yaşamında, çok önemli görevler üstlenecek siyasal partilerin kurucularının geçmişte af edilmiş olsalar dahi belli suçlardan mahkûm edilmiş olmaları halinde, bu görevi üstlenemeyeceklerini açıklamıştır.

İhtar davasına konu olan kurucuların da; kuralın yasakladığı biçimde mahkûmiyete uğradıkları tartışmasız olduğuna göre ihtar davasının koşulları gerçekleşmiştir.

Öte yandan, söz konusu kuralın belirlenen biçimde anlaşılıp uygulanması da yeni bir olgu olmayıp, Yüksek Seçim Kurulu'nun devamlılık gösteren karar ve uygulamalarıyla saptanmıştır (Y.S.K. 22.5.1985 günlü, 313 sayılı ve 16.6.1987 günlü, 235 sayılı kararları) .

f) Anayasal Kuralların Bağlayıcılığı, Üstünlüğü ve Yasakoyucu'nun Takdiri: Siyasî parti kurucularının niteliklerini belirleyen kural aslında, Anayasa'da yer alan âynı içerikli bir kuraldan kaynaklanmaktadır. Anayasanın 76. maddesinde milletvekillerinin niteliklerine ilişkin olarak yer alan bu kural, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesine geçmiş Yasakoyucu, Anayasa'nın 69. maddesinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak aynı kuralı siyasî parti kurucuları için de kabul etmiştir.

Şu duruma göre, Anayasal düzende ortaya çıkan bir kuralın uygulanması söz konusu olmaktadır.

Anayasal kuralların ise, üstünlüğü ve tüm kurum ve kuruluşları bağlayıcılığı tartışmasızdır.

Bu arada yine belirtilmelidir ki, bir Anayasa Mahkemesi kararında denildiği gibi; "... seçme seçilme siyasî faaliyette bulunma hakkı kimi zaman Anayasa Koyucu tarafından kimi zaman Anayasanın verdiği sşnırlı yetkiye dayanılarak Yasama Organı tarafından belirlenen SINIRLI HAKLARDIR ..." (An. M.K. E.1986/17, K.1987/11, 22.5. 1987, RG. 18.9. 1987/19580, Sh. 59) .

Öte yandan, Yasakoyucu belli konularda düzenleme yaparken takdir hakkını kullanır ve buna Anayasa'nın öngördüğü kurallara uyulması halinde karışılamaz.

Nitekim belli suçlardan mahkûm olmuş kişilerin avukatlık mesleğini yapamayacağına ilişkin bir kuralın, Anayasa Mahkemesince, çok kısa bir süre önce yapılan denetim sırasında aynen; " ... Yasakoyucu kuralıyla belirlediği suç ceza ve durumları avukatlık mesleğiyle doğrudan ilgili görmüştür. Bu bir anlayış, değerlendirme, yorum olabileceği gibi avukatlık mesleğini düşünüş ve kabul konusudur. Meslekle bağdaşmasını uygun bulmadığı eylem ve durumları, meslek disiplin ve ahlâki kapsamında düşünen Yasakoyucunun takdirine anayasal ilke ve kurallar yönünden sakatlık yoksa buna karışılamaz." görüşüne yer vermiştir (An. M.K. E. 1988/50, K. 1989/27, 23.6.1989, RG. 4.10.1989/20302, Sh. 20 v.d.).

Avukatlık mesleği gibi siyasî parti kuruculuğu da önem ve özellik arz eden bir görevdir. Anayasanın siyasî partilere verdiği konum da gözönünde tutulursa, kurucuların durumu daha da önem kazanır ve bu tür bir düzenlemede Yasakoyucunun takdirine karışılamaz.

Kaldı ki; bu takdirin kaynağı; Anayasa'nın özel bir düzenlemesine dayanıyorsa, durum daha da özellik kazanır ve Anayasa'nın özel bir sınırlamasıyla karşı karşıya kalınır. Bu tür sınırlama nedenleri ise Anayasa'nın 13. maddesinde de yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında esas alınan nedenlerdir. Bu yönden sorun bir Anayasal denetimde de gözönünde tutulacak nitelikte ve önem taşımaktadır.

g) Hakları kısıtlayan yaptırımlar grubuna giren ve mevzuatımızda tatil, men, memnuniyet, mahrumiyet, kapatma gibi terimlerle ifade edilen bu tür müeyyidelerin teknik anlamda ceza niteliği olmayıp bunlar çoğu kez bir tedbir niteliğindedir. Kaldı ki, incelemeye konu olan husus, hak arama hürriyeti; suç ve ceza ile ilgili olmayıp, siyasî parti kurucularına ilişkin olarak bir statü oluşturulmasından ibarettir.

Anayasa'nın 76. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere bir yeterlik ve yetenek nedeni olarak konulan söz konusu genel bir kuralın, Anayasa'nın yürürlük tarihinden önceki durumlarda uygulanamayacağı şeklindeki bir ayrıcalığa hukuksal bir dayanak bulmak olanaksız ve yasaların amacına uygun bir yorumla uygulanması asıldır.

Açıklanan nedenlerle red kararını oluşturan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

 

Üye

Servet TÜZÜN

Üye

İhsan PEKEL

Üye

Erol CANSEL

 

KARŞIOY YAZISI

Esas Sayısı : 1989/5 (Siyasî Parti İhtar)

Karar Sayısı : 1990/1

Üç kurucu üyenin Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitabının birinci babında yazılı suçlardan mahkûm olup, 1803 sayılı Af Yasası'ndan yararlandıkları anlaşılmaktadır.

2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun "Partilerin kurulması" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında siyasî partilerin kurucu üyelerinin, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip bulunmaları gerektiği açıklanmış, 2839 sayılı ve 13.6.1983 tarihli Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesinin (f) fıkrasının 2. bendinde, Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitabının birinci babında yazılı suçlardan mahkûm olanların affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemeyecekleri belirlenmiştir.

2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun siyasî partilere üye olma başlığı altında koşullarını saptayan 11. maddesinde "affa uğramış olsalar bile" deyimi bulunmamakta, yasakoyucunun kurucu üyelikle partiye üye olma durumunu fark1ı düşündüğü ve ayrı koşullara bağlı kıldığı görülmektedir.

Milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 1982 Anayasası'nın 76. maddesinde belli suçlardan biriyle hüküm giymiş olanların "affa uğramış olsalar bile" seçilme hakkı engellenmiştir. Anayasa'nın 69. maddesinde de siyasî partilerin kuruluş ve faaliyetlerinin belirtilen esaslar dairesinde kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.

Siyasî Parti kurucu üyeliğine ilişkin bir düzenleme, genel hukuki durumlara ilişkin bir düzenlemedir. Bu kurallar yasakoyucunun değerlendirmesine bağlı olarak değiştirilebilir.

"Affa uğramış olsalar bile" deyimi geçmişi de kapsamına almaktadır.

1803 sayılı Af Yasası'ndan sonra yürürlüğe giren Siyasî Partiler Kanunu ile yasakoyucu affa rağmen belirli hükümlülükleri siyasî parti kurucuları için olumsuzluk olarak görmüş ve bu şahısların siyasî parti kurmalarını kabûl etmemiştir.

Genel hukuki durumlarda kazanılmış hak olamaz. Kazanılmış hak umumi durum ferdi duruma dönüştükten sonra bahis konusu olabilir.

Genel af işlenmiş olan fiili değil, onun suç olma niteliğini ortadan kaldırır. Esas itibariyle objektif ve gayri şahsidir.

Afla ortadan kalkan, eylemin suç niteliğidir. Suç olmaktan çıkan eylem haksız eylem olarak kalır.

Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sosyalist Parti'ye ihtar kararı verilmesi için yaptığı başvurunun yerinde olduğu kanısında olduğumdan, istemin reddine dair sayın çoğunluk kararına katılmamaktayım.

 

 

 

 

Üye

Selçuk TÜZÜN

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Karar No 1990/1
Esas No 1989/5
Karar Tarihi 22/02/1990
Künye (AYM, E.1989/5, K.1990/1, 22/02/1990, § …)    
Karar Türü (Dosya Sonucu) İhtar isteminin reddine
Karar Türü Siyasi Parti İhtar
Davacı - Davalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı - Sosyalist Parti
Resmi Gazete 04/04/1990 - 20482
Karşı Oy Var
Üyeler Yekta Güngör ÖZDEN
Necdet DARICIOĞLU
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU
Muammer TURAN
Mehmet ÇINARLI
Servet TÜZÜN
Mustafa ŞAHİN
İhsan PEKEL
Selçuk TÜZÜN
Ahmet Necdet SEZER
Erol CANSEL
Raportör Yok

T.C. Anayasa Mahkemesi