ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1988/2 (Siyasi
Parti Kapatma)
Karar Sayısı:1988/1
Karar Günü:8.12.1988
R.G.
Tarih-Sayı:16.05.1989-20167
Davacı
: Cumhuriyet Başsavcılığı
Davalı
: Sosyalist Parti
Davanın
Konusu : Sosyalist Parti'nin, işçi sınıfının, milletin öteki kesimleri üzerinde
egemenliğini ve sınıf mücadelelerini öngörerek, işçiler devleti ve diktatörlüğü
kurmayı amaçlamak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla Siyasi Partiler
Yasası'na ve bu Yasanın özellikle 78. maddesine aykırı davrandığı ileri
sürülerek aynı Yasanın 101. maddesinin (a) bendi gereğince kapatılmasına karar
verilmesi istenmiştir.
I-
İDDİANAME :
Cumhuriyet
Başsavcılığının 15.2.1988 günlü SP. 23 Hz. 1988/2 sayılı iddianamesi şöyledir :
"Giriş
:
Bir
millet olarak yaşayabilmek için demokrasiyle idare edilen bir yönetime sahip
olmak zorunluğu Türk Toplumunun mantığına yerleşmiş ve ideali olmuştur.
Demokrasiden ve Cumhuriyetten vazgeçilemeyeceği gibi başkaca bir çözümde kabul
edilemez.
Sayıları
milyonları bulan bir seçmen kitlesinin, tutarlılık ve seçim için alt kümelere
gereksinmesi olduğundan, demokrasiyle yönetilen çağdaş devlette iktidar ve
muhalefet arasında değişim olanakları sağlayan ve bunun gereklerini öğreten
siyasi partilerin bulunması zorunludur. Amaç hem kadro ve hem de programlar
açısından millete bir seçim sunmaktır; esasen bu olmadan özgürlük olmaz.
Siyasi
Partiler siyasi temsilcilerini seçmek için örgütlenmiş seçmen - yurttaş
kümeleridir. Toplumdaki çeşitli bileşim ve çıkarları içerir ve yansıtırlar.
Demokratik
yönetim koşullarından yükselen bu gereksinme nedeniyle siyasi partiler,
felsefelerini biçimlendirirler; programlarının özgül içeriklerinde bunu
belirlerler.
Ancak
her demokratik devletin bir hukuk sistemi vardır. Kurulan siyasi partiler bu
kurallara ve sisteme uymak zorundadırlar.
Hukuk
sistemimizde siyasi partilerin (Anayasa ve Kanunlara uygun olarak, milletvekili
ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen
görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin
oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin
çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet
göstermek üzere teşkilatlanan tüzelkişiliğe sahip kuruluşlar) oldukları
vurgulanmıştır.
Siyasi
Partilerin gerek kuruluşlarında ve gerekse faaliyetlerinde Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası ile Kanunlarını gözönünde bulundurmaları ve dışına çıkmamaları
gereklidir.
Siyasi
Partilerin 2820 sayılı Kanuna ve özellikle bu kanunun dördüncü kısmındaki
hükümlere aykırı davranmamaları, aksi takdirde kapatılmalarına karar
verileceği, Siyasi Partiler Kanununun 101 inci maddesi gereğidir.
SOSYALİST
PARTİ :
Sosyalist
Parti, 1 şubat 1988 tarihinde Siyasi Partiler kanununda öngörülen bildiri ve
belgelerini İçişleri Bakanlığına vererek kurulmuş, tüzelkişilik kazanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu maddesi ile Siyasi Partiler Kanunu
gereği olarak Cumhuriyet Başsavcılığımızca öncelikle tüzük ve program ile
kurucularının hukuki durumları incelenmiştir.
Sosyalist
Parti, Programında şöyle nitelendirilmiştir.
1-
Sosyalist Parti Türkiye işçi sınıfının, köy emekçilerinin ve sosyalist
aydınların partisidir. (m.1)
2-
Türkiye işçi sınıfının bütün öncü unsurlarını ve sosyalist aydınları .......
temelinde birleştirir. (m.2)
3-
Kazanımları emekçi halk yararına geliştirir. (m. 6)
4-
İşçi ile köylü, şehir ile köy, kafa emeği ile kol emeği arasındaki farkları
adım adım yok eder. (m.7)
5-
Sosyalist Parti'nin biricik güvencesi Türkiye emekçileridir ..... Sosyalist
Parti, demokrasiyi de sosyalizmi de emekçi halkın eliyle inşa eder. (m.8)
6-
Her somut durumda, işçi sınıfının ve emekçi halkın çıkarlarına göre düşünmeyi
ve davranmayı ilke edinir. (m.9)
7-
Partinin amblemi emekçinin elindeki güneştir. (m. 1)
8-
Partinin marşı "1 Mayıs marşı" dır. (m. 1)
9-
İşçi sınıfı hareketinin ve sosyalist akımın devrimci mirası ve geçmiş hataların
eleştirisiyle derinleştirilecek teorik kazanımlar temelinde birleştirir. (m.2)
10-
Sosyalist Parti'nin mücadelesine sosyalist teori yol gösterir. (m.3)
11-
Parti, işçi sınıfının evrensel teorisini, Türkiye koşullarına yaratıcı bir
biçimde uygular. Büyük devrimlerin pratiğinde zenginleşen bu teorik hazine,
dünyamızın yüzyıldır yaşadığı değişikliklerin başlıca ideolojik kaynağıdır.
(m.3)
12-
Sosyalist Parti'nin amacı demokratik halk iktidarını gerçekleştirmek ve
durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir. (m.6)
13-
Sosyalist demokrasinin özü, emekçilerin iktidarı döne döne fethetmeleri,
iktidarın emekçi karakterinin yaygınlığına ve derinliğine pekişmesidir. (m.7)
14-
Sosyalist Parti sınıflar ve devletler arasında paylaşım kavgalarına yolaçan
üretim kıtlığının ve toplumsal farklılaşmaların son bulacağı, insanların değil
yalnız araçların yönetileceği bir barış dünyasına ilerleyişin bilincindedir.
(m.7)
15-
Parti, emekçi kitlelerin siyasal, kültürel ve manevi yönlerden alabildiğine
gelişerek, toplumumuzun her alanda ilerlemesine önderlik edecek ileri unsurlar
haline gelmeleri ve böylece emekçilerin bütün kitlesiyle seçkinleşmesi ve sonuç
olarak öncü ile kitle farkının kalkması için çalışır. (m. 8)
16-
Sosyalist Parti, işçi sınıfı içindeki çeşitli eğilimleri kucaklayan teorisi ve
programı çerçevesinde partide kanatların oluşmasını hem kaçınılmaz, hem de
yararlı görür. (m.10)
17-
Emekçi halka bağlı kuşakların yetişmesi için çalışır. (m. 34)
18-
Demokratik halk iktidarı ...... "herkesten yeteneğine göre ve herkese -
emeğine göre" ilkesini uygulayarak, toplum ahlakının bozulmasının önemli
bir kaynağını kurutur.(m. 48)
Değerlendirme
:
Programının
bazı bölümlerine kısaca değindiğimiz Sosyalist Partinin amacı, (işçi sınıfının
önderliğinde halk iktidarını gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin
kuruluşuna geçmek) dir.
Genelde
sosyalizmi tarif etmek ve bir kaç esaslı noktada derleyip toparlamak kolay
olmamakla birlikte, kurulan bu Partinin Programı irdelenerek Anayasa ve
Kanunlar karşısındaki niteliği saptanacaktır.
Hiç
kimse, Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,
Devletin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini
veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak
veya dil, ırk, din, mezhep ayırımı veya bölge farklılığı yaratmak veya sair
herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşler veya herhangi bir diktatörlük türüne
dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla siyasi parti kurma hakkını
kullanamaz.
Bu
ilke doğrultusunda yasaklar getirilmiş olup özellikle 2820 sayılı Siyasi
Partiler Kanununun dördüncü kısmında yer verilen yasaklara uyulmaması halinde
aynı Kanunun 101 inci maddesi gereğince Siyasi Partinin kapatılmasına karar
verilecektir.
Siyasi
Partiler kanununda demokratik devlet düzeninin korunması ile ilgili ve
özellikle milli devlet niteliğinin korunması için düzenlemeler yapılmıştır.
2820
sayılı Kanunun dördüncü kısmında yer alan 78 inci maddesine göre siyasi
partiler, (Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini veya
zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve
yerleştirmeyi amaçlayamazlar ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.)
Davalı
Sosyalist Parti'nin programından aldığımız paragraflar ve programın tümü
incelendiğinde (İşçiler sınıfının şuurlanması ve sınıf mücadelesi)nin
öngörüldüğü ve amaçlandığı anlaşılmaktadır. Böylece işçi sınıfı, devleti ve
hükümeti elde edecek, işçi (emekçi) sınıfına dayalı ve bu sınıfın egemenliğinde
bir iktidar, daha açık bir deyimle işçiler diktatörlüğü kurulacaktır.
Bu
devrede insanlar sıkı bir terbiye ile yetiştirilecek ve (herkesin yeteneklerine
göre çalışması, gereksinmelerine göre pay alması) esasını öngören sosyalizmin
ileri aşamasına ulaşılacaktır.
a)
Sosyalist Parti'nin programında, "Biricik güvencesinin Türk emekçileri
olduğu" ifade edildikten sonra "parti emekçi kitlelerin siyasal,
kültürel ve manevi yönlerden alabildiğine gelişerek toplumumuzun her alanda
ilerlemesine önderlik edecek, ileri unsurlar haline gelmeleri ve böylece
emekçilerin bütün kitlesiyle seçkinleşmesi ve sonuç olarak öncü ile kitle
farkının kalkması için çalışır. Sosyalist Parti, demokrasiyi de sosyalizmi de
emekçi halkın eliyle inşa eder.
En
büyük üretici ve değiştirici güç, emekçi halkın kendisidir (m. 8)"
denilmektedir.
Görüldüğü
gibi (Herkesin yeteneklerine göre çalışması, gereksinmelerine göre pay alması)
nı öngören sosyalizmin ileri aşamasını amaçlayanlara göre (işçiler sınıfı
vaziyetine ve kuvvetine şuur edindiği zaman toplumdaki iki sınıf arasındaki
tezat bir mücadele halini alacaktır. Bu şuurun doğması için işçiler sınıfı,
durumunun bir takım geçici buhranlardan ileri gelen geçici bir durum olmadığını
anlaması lazımdır. Bu nizamın sanıldığı gibi, değişmez bir şey olmayıp
değiştirilmesinin kabil olduğuna hatta zorunlu olduğuna inanılması lazımdır.
İşte işçi sınıfı buna inanacak ve mücadeleye girecektir.)
Bu
ideali amaçlayan Davalı Sosyalist Parti, programında, "Sosyalist
demokrasinin özü, emekçilerin iktidarı döne döne fethetmeleri, iktidarın emekçi
karakterinin yaygınlığına ve derinliğine pekişmesidir. Sosyalist Parti, halk
içindeki çelişmeler ile uzlaşmaz çelişmeleri her dönemde dikkatle ayırır."
(m.7) demektedir.
b)
Sosyalist Parti, (Ekonomik muayyenlik ve tarihi tekâmül)ü öngören ideale
inanmış ve (genel olarak sosyal, siyasal ve fikri gidişi tayin eden şeyin maddi
hayatın temin tarzı) olduğunu sosyal hayatta yalnız ekonomik faktörlerin rol
oynamadığını; sosyal strüktürün tamamiyle bu faktörler ile belirlendiği asıl
temelin ekonomik faaliyet, teknik üretim biçimi ve üretim araçları olduğu
inancını benimsemiştir.
Nitekim
programında "Sosyalist Parti'nin mücadelesine, sosyalist teori yol
gösterir. Parti, işçi sınıfının evrensel teorisini Türkiye koşullarına yaratıcı
bir biçimde uygular (m. 3) . Sosyalist Parti'nin amacı, "Demokratik halk
iktidarını gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir.
(m.6) denilmektedir.
Görüldüğü
üzere amaçlanan, işçi (emekçi) hareketi işçi (emekçi) iktidarı, işçiler devleti
ve diktatörlüğü ve sonuç olarak (herkesin yeteneklerine göre çalışması,
gereksinmelerine göre pay alması)nın oluştuğu toplum düzenine ulaşmayı
amaçlayan (Sosyalist Teori) de öngörülen devlettir.
c)
Bilindiği gibi ekonomide sosyalizmden sözedildiği zaman, üretimde kullanılan
maddi üretim Araçları kamu mülkiyetinde olan, üretim, bölüşüm ve tüketimin
merkezi otorite tarafından hazırlanan planlara göre yürütülen bir sistem
anlaşılmaktadır.
Davalı
Parti Programında "İstihdam, üretim, yatırım ve tüketim hedefleri,
emekçilerin doğrudan söz sahibi olduğu demokratik bir işleyişle saptanır ve
planlı olarak gerçekleştirilir. Büyük ve toplumsal üretime, dolayısıyle
ekonominin doruklarına sosyalist üretim ilişkilerinin kumanda ettiği uzunca bir
kuruluş dönemi boyunca ulusal ekonominin karma karakteri korunur." (m. 50)
denilmektedir. Ulusal ekonominin karma karakteri (ekonominin doruklarına
sosyalist üretim ilkelerinin kumanda ettiği kuruluş dönemi boyunca)
korunacaktır. Daha sonra Sosyalist Teori'de öngörüldüğü gibi sosyalizmin ileri
aşamasına geçilecektir.
d)
Sosyalist Teori, özel mülkiyet, ekonomik faaliyetlerin kişisel çıkar ve kâr
motifine göre rekabet serbestisi içinde yürütülmesine karşı olduğunda, kaeıu
mülkiyeti sosyalizmin dayandığı temel kurumlardandır.
Sosyalist
Partinin programında değinilen ve tekrarlanan (Demokratik halk iktidarı), işçi
iktidarı, yani (işçiler diktatörlüğü) nden başka bir şey değildir. Daha öncede
değindiğimiz gibi, davalı Parti'nin amacı; (Demokratik halk iktidarı) nı
gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir. (m. 6)
Davalı
Partinin programında yer alan (Sosyalist Teori) de geçiş dönemi olarak bilinen
işçi (emekçi) iktidarı, tamamen bir sınıfa dayanan iktidar olduğu ve ilk
aşamada işçi diktatörlüğünü ve nihayet (herkesin yeteneklerine göre çalışması,
gereksinmelerine göre pay alması) esasına dayanan ileri aşamaya ulaşması
amaçlanan teoridir.
Davalı
Partinin Programına göre;
Demokratik
halk iktidarı, dış ticareti, büyük sermayeyi, banka ve sigortaları
kamulaştırarak halkın mülkiyetine geçirecek, madenler, sular, ormanlar ve
kıyılar halkın ortak mülkiyetinde olacak (m. 44) ve yurttaşlar sosyalizm
döneminde ancak emeklerinin ürünü olan mülkiyet ve özel girişim haklarına sahip
bulunacaklardır. (m. 27)
Görüldüğü
üzere miras söz konusu değildir. Esasen geçiş dönemi olarak bilinen (Proletarya
Diktatörlüğü) nde özel kişilere ve kooperatif şirketlere, başkalarının emeğini
kullanmadan kendileri tarafından işletilen ve sermayeden çok emek faktörünün
hakim olduğu küçük işletmelere sahip olma hakkı tanınmaktadır.
Rejimin
gereği olarak, faaliyetleri, merkezi planlama tarafından belirlenecek ve kamu
makamları tarafından kontrol edilecektir.
e)
Davalı Sosyalist Parti'nin Programında açık ve seçik olarak, (Ekonomik
Muayyenlik ve tarihi tekamül) tezi ile hareket edilerek, işçiler (emekçi)
sınıfının mücadelesi öngörülerek işçiler devletinin ve diktatörlüğünün
kurulması ve nihayet (herkesin yeteneklerine göre pay alması) esasına dayanan
rejime ulaşılması amaçlanmaktadır.
Partinin
amacının (Demokratik halk iktidarını gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin
kuruluşuna geçmek (m. 6) olduğu açıklanmıştır.
"Demokratik
halk iktidarı" deyiminin ( Proletarya diktatörlüğü) olduğu Programın
içeriğinde kuşkuya meydan verilmeyecek şekilde belirlenmiştir.
Sosyalist
Parti ile bir sınıf partisi öngörülmüş, işçiler devleti ve diktatörlüğü
amaçlanmıştır.
Nitekim,
Sosyalist Parti'nin biricik güvencesinin Türkiye emekçileri olduğu
vurgulanmakta, demokrasinin ve sosyalizmin emekçi halkın eliyle inşa edileceği
(m. 8) ifade edilmektedir.
SONUÇ
.
Davalı
Sosyalist Parti "sınıflar ve devletler arasında paylaşım kavgalarına yol
açan üretim kıtlığının ve toplumsa) farklılaşmaların son bulacağı, insanların
değil yalnız araçların yönetileceği bir barış dünyasına ilerleyişin
bilincinde" olduğunu ifade etmekte (m. 7) ve nihayet (Herkesten yeteneğine
göre ve herkese emeğine göre) ilkesini uygulayacağını (m. 48) açık ve seçik
olarak söylemekte, sosyalist sektörün geliştiği planlı ekonomi ile piyasa
mekanizmaları arasındaki ilişkinin düzenleneceğini (m. 50) esnaf, zanaatkâr ve
küçük atölyelerin korunacağını, adım adım kooperatiflerde birleşmeye
özendirileceğini (m. 52) belirtmektedir.
Görüldüğü
gibi amaçlanan ve arzulanan rejimin, sosyalizmin ileri aşaması olarak nitelenen
ve (herkesin yeteneklerine göre çalışması, gereksinmelerine göre pay alması)
esasına dayanan rejim olduğu kuşkusuzdur.
Bu
ilkeye Programın 48 inci maddesinde aynen yer verildiği biraz önce ifade
edildiği gibi gene programda belirlendiği üzere "Sosyalist Teori" yol
gösterici olacak, işçi sınıfının evrensel teorisi uygulanacak, demokratik halk
iktidarı gerçekleştirilecek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşu (m. 6) ve emekçilerin
iktidarı döne döne fethetmeleri (m. 7) sağlanacak; demokrasi de, sosyalizm de
emekçi halkın eliyle inşa edilecektir. (m. 8)
Hernekadar
"Demokrasi" kelimesi kullanılmışsa da amaçlanan demokrasinin ne
olduğu programını içerdiğinden anlaşılmaktadır.
Kurulması
amaçlanan rejimde, uygulanmak istenilen teorinin gereği olarak tek sınıf
öngörülmektedir. İşçi (emekçi) sınıfının dışında diğer bir sosyal sınıf söz
konusu değildir.
Milletvekillerinin
ve Meclis Üyelerinin aylıklarının hiçbir şekilde en yüksek işçi ücretinin
üzerinde olamayacağı (m. 11), Merkezi yönetimlerde görevli büyük memurların
belli dönemlerde işçilik yapmaları (m. 14) öngörülmüştür.
Sonuç
olarak, Davalı Sosyalist Parti, işçi sınıfın şuurlanması ve sınıf mücadelesini,
İşçiler Devleti ve diktatörlüğü kurulmasını amaçlamaktadır.
Amaçlanan
bu olgu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının başlangıç kısmı ile 14 üncü
maddesine, Siyasi Partiler Kanununun 3, ve 78 inci maddelerine aykırı
bulunmaktadır.
2820
sayılı Siyasi Partiler Kanununun 78 inci maddesinde açıkça ifade edildiği gibi
(Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu, Türk Milletine ait
olan egemenliğin kullanılmasının belli bir sınıfa bırakılamayacağı - Temel hak
ve hürriyetlerin yok edilemeyeceği - özellikle siyasi partinin, sosyal bir sınıfın
diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini veya zümre egemenliğini veya her
hangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamayacağına ve bu
amaca yönelik faaliyette bulunulmayacağına) dair hükümlere rağmen Sosyalist
Parti, Programında yukarıda izah edildiği gibi işçi (emekçi) sınıfının diğer
sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini ve mücadelesini öngörerek İşçiler devleti
ve diktatörlüğü kurmayı amaçlamış bulunmaktadır.
Bu
itibarla;
1-
Davalı Sosyalist Parti tüzelkişilik kazanarak faaliyete geçmiştir. Programını
açıklamak üzere propaganda girişiminde bulunacaktır. Yasalar karşısındaki
durumunun biran önce belirlenmesinde zorunluk olduğundan bu davaya öncelikle
bakılmasını,
2-
Programı 2820 sayılı Siyasi Partiler kanununun 78 inci maddesine aykırı olan
Davalı Partinin kapatılmasına aynı kanunun 101 inci maddesinin (a) bendi
gereğince karar verilmesini,
arz
ve talep ederim."
II-
İLK SAVUNMA :
Anayasa
Mahkemesi'nin 23.2.1988 günlü ara kararı gereğince davalı partiye tebliğ edilen
iddianame örneğine karşı verilen 10.3.1988 günlü savunma, dilekçesinde
kısaltılmış biçimiyle :
A.
Usul Yönünden :
1.
Cumhuriyet Başsavcılığının, Siyasi Partiler Yasası'nın 9. maddesine göre,
saptadığı eksiklik ve aykırılıkların giderilmesini ilgili partiden istemesi ve
isteğin yerine getirilmesi için 30 günlük süre tanıması gerekir. Kapatma davası
bu madde hükümlerine uyulmaksızın açılmıştır.
Öte
yandan Yasa'nın 9. maddesi 2908 sayılı Dernekler Kanunu'nun 10. maddesi ile de
paralellik taşımaktadır. Dernekler Yasası'nın 10. maddesinin 2. bendine göre :
"Kuruluş
Bildirisinde, tüzükte, ...... kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği
taktirde bunların giderilmesi geçici yönetim kurulundan yazı ile istenir. Bu
yazının tebliğinden itibaren otuz gün içinde, belirtilen noksanlıklar
tamamlanmaz veya kanuna aykırılık giderilmezse mahallin en büyük mülki amirinin
ihbarı üzerine Cumhuriyet Savcılığı, derneğin feshi için ilgili mahkemeye
başvurur."
Görüldüğü
üzere derneklerin kapatılmasına ilişkin prosedür siyasi partilerin
kapatılmasına ilişkin hükümlerle paralellik taşımakla birlikte Dernekler
Yasasında, "kanuna aykırılık" halinde dahi süre verilmeksizin kapatma
davası açılamayacağı öngörülmüştür.
Siyasi
partiler "demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları" olarak
kabul edildiğine göre, kuruluş aşamasında derneklerden daha zayıf bir konuma
getirilmiş olamazlar. Kanun koyucunun, "kanuna aykırılıkların"
giderilmesi için derneklere olanak tanırken siyasi partilere böyle bir olanak
tanımadığı düşünülemez. Bu durum Anayasanın siyasi partilere verdiği önemle de
bağdaşmaz, denilmekte;
2.
Yargılamanın CMUK'nun 387. maddesi uyarınca duruşmalı olarak yapılması, bu
isteklerinin uygun görülmemesi durumunda Partiyi temsilen başkan ve hukuk
danışmanlarının sözlü açıklamada bulunmak üzere çağrılmalar istenmektedir.
B.
Esas Yönünden :
1.
Kavram kargaşası yaratılmıştır :
Başsavcılık
İddianamesinde; parti programını değerlendirirken, programın bütününü dikkate
alarak bir değerlendirme yapmamıştır. Kimi maddelerden kelimeler ve cümleler
alarak bunları yorumlamak suretiyle suçlama yoluna gitmiştir.
Ayrıca,
"işçiler sınıfının şuurlanması", "sınıf mücadelesi, "işçi
(emekçi) iktidarı", "işçiler devleti", "işçi
diktatörlüğü", "Ekonomik muayyenlik ve tarihi tekamül tezi",
"herkesin gereksinmelerine göre pay alması" gibi kavramlara programda
hiç yer verilmediği halde, sanki programda varmış gibi partiye mal edilerek iddianameye
aktarılmış bulunmaktadır.
İddianameye
göre, programda yer alan "demokratik halk iktidarı", "işçi
iktidarı"ndan başka bir şey değildir. İşçi iktidarı ise, işçiler
diktatörlüğüdür.
Demek
ki, Başsavcılığa göre, (Halk demek işçiler demektir) ve (iktidar demek,
diktatörlük demektir); "demokratik" kelimesinin de bir 2nlamı yoktur.
Başsavcılık, demokratik kelimesini, bu kavramdan çıkartmakta hiç bir sakınca
görmemiştir. Böylece bir kavram kargaşası yaratılmıştır.
2.
İşçilerin, emekçilerin, halkın çıkarını savunmak, kapatma nedeni değildir.
İddianamede,
programdan "Her somut durumda işçi sınıfının ve emekçi halkın çıkarlarına
göre düşünmeyi ve davranmayı ilke edinir. (Madde 9)
Emekçi
halka bağlı kuşakların yetişmesi için çalışır." (madde 34) biçimindeki
ibareler aktarıldıktan sonra, "Siyasi partiler, siyasi temsilcilerini
seçmek için örgütlenmiş seçmen ve yurttaş kümeleridir. Toplumdaki çeşitli
bileşim ve çıkarları içerir ve yansıtırlar" denilerek, siyasi partilerin
toplumdaki çeşitli bileşimleri ve çıkarları temsil ettikleri kabul edilmesine
ve "Çağdaş devlette siyasi partilerin bulunması zorunludur. Amaç hem kadro
ve hem de programlar açısından millete bir seçim sunmaktır. Esasen bu olmadan
özgürlük olmaz" biçiminde görüş belirtilmesine karşın, emekçi halkın
çıkarına göre davrandığı için Sosyalist Partiyi suçlamak hukuk mantığı ile
bağdaşmaz.
Bütün
partiler, toplumdaki belli sınıflara hitap eder, onların çıkar ve menfaatlerini
savunarak iktidar olmayı amaçlarlar. Sınıf partisi olduklarını söyleseler de
söylemeseler de durum budur. Sosyalist Parti de, işçilerin, köylülerin, tüm
çalışan ve emeği ile geçinenlerin çıkarlarını savunan bir partidir.
Atatürk,
modern toplumlarda partilerin sınıf esasına göre kuruldukları gerçeğini şöyle
belirtiyor: "Bir sınıfın menfaatini muhafaza için teşekkül eden siyasi
fırkaya mukabil, diğer bir sınıfın menfaatini muhafaza maksadıyla bir fırka
teşekkül eder. Bu pek tabiidir" (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 2.
baskı, Ankara 1959, s. 97).
Sınıf
esasına dayanan cemiyet kurma yasağı, 10.6.1946 günlü ve 4919 sayılı Yasa ile
Cemiyetler Kanunu'nun 9. maddesinde yapılan değişiklik sonucu kaldırılmıştır.
Bu değişiklik TBMM'de görüşülürken İçişleri Komisyonu sözcüsü "1938'de
çıkarılan 3512 sayılı kanunla sınıfsal derneklerin kurulmasının yasaklandığını
ve şimdi bu tasarı ile yasağın kaldırıldığını, çünkü partilerin en önemli
dayanaklarının sınıflar olduğunu" söylemiştir (10 Haziran 1946 günlü TBMM
tutanağından sadeleştirilerek aktaran Mahmut Goloğlu, Demokrasiye Geçiş, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 1981, s. 51-52) .
Anayasa'nın
68. maddesinde, sınıf esasına dayanan parti yasaklanmamış, "sınıf
egemenliği" (sınıf tahakkümü) amacı güden parti kurulamayacağı hükmü
öngörülmüştür.
Siyasi
Partiler Yasası da, Anayasadaki bu duruma uygun bir düzenleme getirmiş, 78/b
maddesinde, siyasi partilerin, bölge, ırk belli kişi, aile, zümre veya cemaat,
din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamayacaklarını veya adlarını
kullanamayacaklarını açıkça belirttiği halde, sınıfa dayanmak ve sınıf adı
kullanmak konusunda hiç bir yasak getirmemiştir.
Yargıtay
Ceza Daireleri Genel Kurulu'nda "burjuva sınıfını ortadan kaldırmak veya
bu sınıfı tahakküm altına almak bahis mevzuu olmaksızın.......işçilerin siyasi
bir parti kurup bu yoldan haklarını ve menfaatlerini korumalarını tavsiye
etmenin" 142. maddeyi ihlal eden bir tarafını görmemiştir (Yargıtay Ceza
Daireleri Genel Kurulu, 3.6.1968, E. 1/39, K. 196 (Sadi Kazancı-Faruk Kazancı,
İlmi ve Kazai İçtihatlar, Yargıtay Kararları, C. III, S. 97).
3.
"Sınıf mücadelesini öngörmek" kapatma nedeni olamaz. Her parti temsil
ettiği sınıfın çıkarını korumak için mücadele eder:
İddianamenin
7. sayfasında, "İşçiler sınıfının şuurlandırılması ve sınıf mücadelesi
öngörülmüştür" denilerek böyle bir bilinçlenme ve mücadelenin sınıf
egemenliğine dayalı bir iktidar getireceği bildiriliyor.
Ancak,
burada tartışma konusu yapılan "(İşçiler sınıfının şuurlanması ve sınıf
mücadelesi) öngörülmüştür" şeklinde ibare parti programında yer
almamıştır. Öte yandan, sınıf mücadelesi, yalnız bilim ve düşün alanında değil
yasalarca da kabul edilmiştir. Sendikal faaliyette bulunmak grev yapmak, toplu
pazarlık yürütmek gibi sınıf mücadelesi yasalarla düzenlenmiştir.
Nitekim,
Anayasa Mahkemesi, TCK. 141. maddesi ile ilgili 26.9.1965 günlü kararında,
"sınıf mücadelesinin hukuk sahası dışına çıkabilmesi yani "İç
boğuşma" haline gelmesi durumunda, yasal sınırların aşılmış olacağını
söylerken, başlı başına sınıf mücadelesi yapılmasının yasalara aykırılık
taşımadığını doğrulamıştır. Buna göre, sınıf mücadelesinde yasal sınır "iç
boğuşma" haline gelinip gelinmediği, başka bir deyişle, bu mücadelede
şiddet ve ihtilâl yolunun kullanılıp kullanılmadığıdır.
Şüphesiz
ki, TCK. 141. madde açısından belirlenen bu kıstas, paralel hükümlere taşıyan
parti yasakları açısından da geçerlidir. Sosyalist Partinin programında ise
"iç boğuşmanın" önerildiği söylenemez.
4.
Sınıfların yok edildiği ve tek sınıfın öngörüldüğü iddiasının gerçekle ve
Sosyalist Parti programıyla bir ilgisi yoktur :
İddianamede
: "Kurulması amaçlanan rejimde, uygulanmak istenilen teorinin gereği
olarak tek sınıf öngörülmektedir. İşçi (emekçi) sınıfının dışında diğer bir
sosyal sınıf söz konusu değildir" denilmektedir.
Bu
iddianın ne Sosyalist Parti ile ne de programı ile bir ilgisi yoktur. Zira, SP
programı bunun aksini kanıtlayan bir çok maddeyi içermektedir.
Birincisi,
"tek sınıfın" olması demek artık sınıflar kalmamış demektir. Oysa SP
programı incelendiğinde bir çok sınıfın varlığının programda yer aldığı ve bu
sınıflar arasındaki ilişkinin düzenlendiği görülecektir.
"Demokratik
halk iktidarı" ile birlikte "işçi sınıfı önderliğin"den söz
etmek , işçi sınıfı dışında başka sınıfların varlığını kabul etmek demektir.
İkincisi,
"halk iktidarı" ve "emekçiler" kavramları kullanılmaktadır.
Bu iki kavram da birden çok sınıfın varlığını içermektedir. "Halk"
kavramı birden çok sınıfı kapsayan bir kavram olduğu gibi "emekçi"
kavramı da sadece "işçi sınıfını" değil, bütün çalışan sınıfları
kapsar.
Üçüncüsü,
Sosyalist Parti programında, işçi sınıfı dışındaki diğer bazı sınıfların daha
korunacağına dair açık hükümler de vardır. Örneğin, "zengin köylülük"
sınıfının toprakları reform uygulaması dışında bırakılmaktadır. 35. maddede,
"Toprağını modern yöntemlerle çağdaş ücret ilişkisiyle bizzat işleten
zengin köylülerin toprakları, dağıtım kapsamı dışında tutulacaktır"
denilmektedir.
Programın
52. maddesinde "özel girişim" kabul edilmiş ve "esnaf, zanaatkâr
ve küçük atölyelerin korunacağı" açıkça yer almıştır.
Görüldüğü
gibi, programda işçi sınıfı yanında zengin köylülük, esnaf, zanaatkâr, küçük
atölye sahipleri, özel girişimciler vb. sınıf ve tabakalara da yer verilmiştir.
Yine
"Demokratik Ekonominin Esasları" başlıklı 45. maddede: "Kendi
gücüne güvenen, dengeleri gözeten, planlı ve karma ekonomi inşa" edileceği
belirtilmektedir. Eğer "tek sınıf" söz konusu ise, hangi
"dengeleri gözetecektir" ayrıca o durumda buna ne gerek vardır' O
zaman neden "karma ekonomi"'
Bütün
bunlardan ve programdan anlaşılacağı üzere Sosyalist Parti Programının öngördüğü
"Demokratik Halk İktidarı"nda ve "sosyalizm"de, "tek
sınıf" öngörülmemektedir.
5.
"Sınıf iktidarı"nın amaçlanması kapatma nedeni olamaz :
Sosyalist
Parti Programında ne salt "işçi (emekçi) ne de "tamamen bir sınıfa
dayanan iktidar" öngörülmektedir. Kaldı ki böyle olsaydı dahi bu bir
kapatma nedeni olmazdı. İktidarın bir ya da birden fazla sınıfa dayanıp
dayanmaması da kapatma nedeni olarak görülemez. Önemli olan, sınıf
egemenliğinin öngörülüp öngörülmediğidir. Hernekadar iddianame "işçi diktatörlüğünden"
bahsediyorsa da, bu görüşün parti programı ile bir ilgisi yoktur.
Anayasanın
14. maddesinde, "kişi ve zümre" yönetimi yasaklanmıştır. Ancak,
maddede sınıf sözcüğü yer almamıştır. Bu durumda Anayasada sınıf iktidarını
yasaklayan bir kural bulunmamaktadır.
Nitekim,
Siyasi Partiler Yasası'nın 78. maddesinde sınıf iktidarı sözcüğü yer
almamıştır. SPY'nin 78. maddesiyle yasaklanan, sınıf diktasına dayalı olmayan
"sınıf iktidarı" değil, sınıf egemenliğidir.
6.
Demokratik halk iktidarını amaçlamak, kapatma nedeni olamaz.
İddianamede:
"Sosyalist Partinin Programında değinilen ve tekrarlanan (demokratik halk
iktidarı), işçi iktidarı, yani (işçiler diktatörlüğünden) başka bir şey
değildir. Daha önce de değindiğimiz gibi, davalı Partinin amacı, (Demokratik
halk iktidarını) gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna
geçmektir" (İddianame s. 9) Daha sonra: "Demokratik Halk
İktidarı" deyiminin (proletarya diktatörlüğü) olduğu programın içeriğinden
kuşkuya meydan verilmeyecek şekilde belirlenmiştir ( İddianame s. 11 ).
İddia
makamı, programdan, partinin amacı olarak demokratik halk iktidarını
gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir."
cümlesini aktarmaktadır. "Amaç" başlıklı 6. madde, bu kadar kısa
değildir. Madde bir bütün olarak okunup, değerlendirildiğinde, "demokratik
halk iktidarı"nın hiç de iddia edildiği gibi "işçiler
diktatörlüğü", anlamına gelmediği kolayca anlaşılır.
İddianamenin
"amaç" diye aktardığı cümlenin de içinde yer aldığı paragrafı buraya
aynen aktarmakta yarar vardır:
"Sosyalist
Parti'nin amacı, ülkemizin Meşrutiyetlerle başlayıp, Milli Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Devrimiyle büyük bir atılım yapan, yüzyıllık demokratik devrimini
işçi sınıfı önderliğinde kesin başarıya ulaştırarak demokratik halk iktidarını
gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir:" (Program
Md.6).
Burada
iki amacın yer aldığı görülmektedir: Birincisi, "Meşrutiyetlerle başlayıp,
Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimiyle büyük bir atılım yapan,
yüzyıllık demokratik devrimini işçi sınıfı önderliğinde kesin başarıya
ulaştırarak demokratik halk iktidarını gerçekleştirmek" İkincisi ise,
demokratik halk iktidarını gerçekleştirdikten sonra: "durmaksızın
sosyalizmin kuruluşuna geçmek"tir.
Cumhuriyet
devriminin önderi, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türkiye'nin siyasi rejimini
tanımlarken "halk iktidarı", "halk hükümeti", "halk
devleti" kavramlarını kullanmıştır.
Atatürk,
"Yeni Türkiye devleti bir Halk devletidir, halkın devletidir,"
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 13 Ağustos 1923, C. 1, S. 320) derken bunu en
veciz biçimde ifade etmiştir.
Yargıtay
ve Askeri Yargıtay ise, çeşitli kararlarında işçi sınıfı önderliğinde, milli
demokratik devrim amacını benimsemenin sınıf tahakkümü anlamına gelmeyeceğini
kabul etmişlerdir.
Bugüne
kadar hiç kimse, "halk" kelimesinden "işçi (emekçi)" ve
"işçi iktidarı", buradan da "(işçiler diktatörlüğü)", sonuç
itibariyle de "demokratik halk iktidarı", eşittir "proletarya
diktatörlüğü" anlamını çıkarmamıştır. Zaten bunun çıkartılması da mümkün
değildir.
Oysa,
demokrasi demek "halk iktidarı" demektir. "Halk"
kavramından bu kadar tedirgin olmak yersizdir.
7.
"Sosyalist teorinin yol göstericiliği" ve "sosyalizm" amacı
yasaklanmamıştır ve kapatma nedeni değildir.
İddianamenin
4. sayfasında 9, 10, 11, 12 ve 13 sayıları ile numaralanmış bulunan alıntılar
"Sosyalist Teori" ve "Sosyalizm" amacıyla ilgilidir.
Bu
alıntılarla İddia Makamı, Sosyalist Partinin "sosyalist" mirasa sahip
çıktığını, "sosyalist teorinin yol göstericiliğini" benimsediğini,
"İşçi sınıfının evrensel teorisini, Türkiye koşullarına yaratıcı bir
biçimde uygulamak" istediğini, demokratik halk iktidarını kurmakla
kalmayacağını "durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçeceği"ni,
sosyalist demokrasinin özünde "emekçilerin iktidarı döne döne
fethetmeleri, iktidarın emekçi karakterinin yaygınlığına ve derinliğine
pekişmesi" olduğunun benimsendiğini, dolayısıyla "sosyalist
teori"nin kabul edildiği ve "sosyalizmin" amaçlandığını, bunun
ise, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası'ndaki parti yasaklamaları kapsamı içinde
olduğunu iddia etmektedir.
Sosyalist
Parti "sosyalizm" amacını benimsediğine göre "sosyalist
teori"den hareket etmesi de doğaldır. Nasıl bir sosyalist teoriden hareket
ettiğini ise programının bütünlüğü içinde ortaya koymuştur.
Sosyalist
bir partinin mücadelesine "kapitalist bir teorinin yol göstereceği"
zaten düşünülemezdi.
Buradaki
sorunun püf noktası, birincisi, sosyalizm amacının parti "yasakları"
kapsamına girip girmediğidir.
İkincisi
ise, programdan hareketle neyin amaçlandığının incelenmesidir.
"Sosyalizm"
amacı "yasaklar" kapsamında değildir.
Anayasa
Mahkemesi TCK. 141 ve 142. maddeleriyle ilgili kararında :
"Sosyalizmi
tahakkuk ettirmek amacını güden partileri kurma ve bu amacın propagandasını
yapma hallerinin bu hükümlerin kapsamı dışında kaldığı..." (Anayasa
Mahkemesi, 26.9.1965, E. 1963/173, K. 1965/40, RG. 25.7.1967) nı ifade
etmiştir.
1960'lardan
bu yana ülkemizde kendisini "sosyalist" olarak tanımlayan ve
sosyalizmi amaçlayan 17 siyasi parti kurulmuş ve faaliyet göstermiştir.
Yargıtay
kararları da sosyalizm amacını yasal bulmaktadır. Yargıtay Ceza Daireleri Genel
kurulu 3.6.1968 günlü, E. 1 /39, K. 196 sayılı kararında "sosyalist
Türkiye" amacında yasaya aykırılık olmadığına karar vermiştir.
Yine
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20.6.1969 günlü ve E. 1969/3100, K.1969/1846 sayılı
kararında: "Cebri bir proletarya ihtilalinden, işçi sınıfının burjuva
sınıfını ortadan kaldırması gerektiğinden söz edilmemiş" olmasına dikkat
çekilerek, sosyalist devrim amacının savunulmasında bilimsel sosyalizm teorik
rehber alan bir konuşmada suç görülmemiştir.
Anayasanın
Danışma Meclisindeki görüşmelerinde, yalnız diktatörlük amaçlayan sistemlerin
yasaklanması üzerinde birleşilmiş, Anayasanın sosyalizme, bazı üyelerin
deyişiyle "demokratik sosyalizme" açık olduğu kabul edilmiştir.
Bütün
bunlardan anlaşılan "Sosyalist Teori" yi kabul etmenin yasalara
aykırı bir yanı yoktur. Yasaların yasakladığı "sınıf egemenliği" nin,
"Sınıf tahakkümünün" öngörülmesi halidir. Sosyalist Parti programı
ise, "bir sınıf egemenliği" veya tahakkümünü içermemekte, yöntem
olarak "İhtilali" ve "diktatörlüğü" öngörmemektedir.
Sosyalist
Partinin sosyalist teoriden ne anladığı Onun Programında bakılarak
anlaşılabilir. Başka sosyalist teorilerle SP'yi yargılamak hukuken mümkün
değildir:
İddianame,
Sosyalist Parti Programı'nın nasıl bir sosyalizmi amaçladığını ve bu
sosyalizmin "sınıf egemenliğini" öngörüp görmediğini programa
dayanarak incelememektedir.
İddianamede:
"Bilindiği gibi ekonomide sosyalizmden söz edildiği zaman, üretimde
kullanılan maddi üretim araçları kamu mülkiyetinde olan üretim, bölüşüm ve
tüketimin merkezi otorite tarafından hazırlanan planlara göre yürütülen bir
sistem anlaşılmaktadır." denildikten sonra ayrıca "sosyalist teori,
özel mülkiyet ekonomik faaliyetlerin kişisel çıkar ve kâr motifine göre rekabet
serbestisi içinde yürütülmesine karşı olduğundan, kamu mülkiyeti sosyalizmin
dayandığı temel kurumlardandır (iddianame, S. 9) denilmektedir. Bu yorumların
da Sosyalist Parti Programı ile bir ilgisi yoktur.
Zira,
aynı sayfada alıntı yapılan Programın50. maddesinde "ulusal ekonominin
Karma karakterinin KORUNACAĞI" açıkca yer almaktadır. "Karma
karakterin" anlamı açıktır. Bu özel mülkiyetin varlığının kabul edilmesi
demektir. "Ekonominin doruklarına sosyalist üretim ilişkilerinin kumanda
etmesi" ekonominin karma karakterini değiştirmez. Burda önemli olan, karşı
şeylerin "bertaraf edilmemesi"dir.
Kaldı
ki, Program'ın aynı maddesinde: "Sosyalist sektörün geliştiği planlı
ekonomi ile piyasa mekanizmaları arasındaki ilişkinin düzenleneceği"
belirtilmiştir. Piyasa mekanizmasının serbest rekabeti (arz ve talep düzenini)
kapsadığı bilinen gerçektir.
"Planlı
ekonomi"den bahsedilmesinin de kapatma nedeni sayılmasının imkanı yoktur.
Türkiye bugün dahi 5 yıllık kalkınma planları yapan bir ülkedir.
Eğer,
"kamu mülkiyeti sosyalizmin dayandığı temel kuramdır" sözü ile SP'nin
"özel mülkiyet" düzenini ortadan kaldırdığı iddia ediliyorsa program
karşısında bunun dayanağı yoktur.
Zira,
programın 35. maddesindeki köylüye toprak dağıtılacağının öngörülmesi,
"toprağın genişliğinin", "toprak sahibinin ve ailesinin geçimini
sağlayacak miktarın altında belirlenemeyeceği" hükmü ile yine aynı
maddedeki, "zengin köylülerin toprakları, dağıtım dışında tutulacaktır"
sözü, 27. maddedeki "yurttaşlar"ın, "sosyalizm döneminde",
"mülkiyet ve özel girişin haklarına sahip" olacakları hükmü ve 52.
maddede düzenlenmiş bulunan "özel girişim" hakkı, yukarıda
belirttiğimiz, "karma ekonomi", "piyasa mekanizması"
(serbest rekabet) ile birlikte düşünüldüğünde "özel mülkiyet"
hakkının kabul edildiği açıkca ortadadır.
İkinci
bir örnek, iddianamede: "Bu devrede insanlar sıkı bir terbiye ile
yetiştirilecek (herkesin yeteneklerine göre çalışması, gereksinimlerine göre
pay alması) esasını öngören sosyalizmin ileri aşamasına ulaşılacaktır"
denilmektedir (İddianame,S.7.)
Burada
da görülmektedir ki, İddia Makamı parti programını bir kenara bırakarak afaki
değerlendirmeler yapmakta ve iddialar ileri sürmektedir. İddia makamınca sanki
yeni bir program yapılmakta ve sonra da kendileri tarafından yazılan bu
kısımlar iddiaya dayanak yapılmaktadır.
Sosyalist
Parti programının hiç bir yerinde yukarıdaki alıntıya rastlamak mümkün
değildir.
"İnsanların
sıkı bir terbiye ile yetiştirileceği" gibi bir görüş programda yer
almamaktadır. "Gereksinmelerine göre pay alması" diye bir şey de
programın hiç bir maddesinde yoktur. Programda ne kavram olarak ne de fikir
olarak "sosyalizmin ileri aşaması" diye bir husus da yoktur.
"Demokratik halk iktidarı"nı gerçekleştirdikten sonra
"durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmek" ten bahsedilmektedir.
Yani programda sosyalizm amaçlanmaktadır. Bu amaç ise yasalara uygundur.
8.
İddianamede her emekçi sözünün altı çizilmiştir.
İddia
makamı, iddianamenin 3, 4 ve 5. sayfalarında programdan alıntılar sıralamıştır.
Ancak bazı maddeler bölünmüş, hatta bazı cümleler dahi bölünerek aktarılmıştır.
Bu cümlenin Program maddesi içindeki anlamını yitirmesine neden olmuştur.
Örneğin, programın 6. maddesinden: "Kazanımları emekçi halk yararına
geliştirir" diye bir cümle aktarılmıştır. ( İddianame, S. 4). Bu haliyle
neyin, hangi "Kazanımları" nın kast olunduğu anlaşılmamaktadır.
Çünkü, bu alıntı uzun bir cümlenin küçük bir parçasıdır. Maddeyi okuduğumuzda,
anlaşılmaktadır ki: "Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi'nin
Sultanlığın ve Halifeliğin kaldırılması, lâiklik, tekke ve zaviyelerin
kapatılması, ağalığın, efendiliğin, paşalığın yasal planda kaldırılması, Latin
harflerinin kabulü ve dilde demokratlaşma gibi, bağımsızlık, demokrasi ve
çağdaşlaşma yönündeki bütün kazanımlarını korur, bu kazanımları emekçi halk
yararına geliştirir".
İddianamenin
bu cümleyi suçlaması çok talihsiz bir durum olmuştur. Milli Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Devriminin, bağımsızlık, demokrasi ve çağdaşlaşma yönündeki
kazanımlarını korumanın, bunları emekçi halk yararına geliştirmenin parti
yasakları ile ilgili olmadığı gibi, tersine, takdirle karşılanması gereken bir
durumdur.
İddianame,
Program'ın 8. maddesinin ilk cümlesi olan "Sosyalist Partinin biricik
güvencesi, Türkiye emekçileridir." cümlesini suçlama nedeni yapabilmiştir.
Emekçilere dayanan sosyalist bir partinin "biricik güvencesinin"
emekçiler olmasından daha tabii ne olabilir. Kaldı ki bunun yasada yasaklanan
"sınıf egemenliği" ile ne ilgisi vardır.
İddianamede
8. maddeden devamla şu alıntıyı almıştır : "Parti emekçi kitlelerinin,
kültürel ve manevi yönlerden alabildiğine gelişerek toplumumuzun her alanda
ilerlemesine önderlik edecek, ileri unsurlar haline gelmeleri ve böylece
emekçilerin bütün kitlesiyle seçkinleşmesi ve sonuç olarak öncü ile kitle
farkının kalkması için çalışır. Sosyalist Parti, demokrasiyi de sosyalizmi de
emekçi halkın eliyle inşa eder. En büyük üretici ve değiştirici güç, emekçi
halkın kendisidir." ( İddianame, S. 7) .
Bu
alıntıda, İddia Makamının iddiasına dayanak olabilecek hiç bir unsur yoktur.
Emekçi kitlelerin kültürel ve manevi yönden geliştirilmesinin ne mahzuru
vardır. Bugün çağdaş toplumlarda bütün toplumun eğitilmesi, seçkinler haline
getirilmesi amaç değil midir' Gelişmemiş, geri toplumlarda, kitlenin bir kısmı
gelişmekte, öncü haline gelmekte, ancak büyük çoğunluk, geri ve cahil kalarak
kitleselleşmektedir. Emekçilerin bütün kitlesiyle seçkinleşmesinden korkulacak
bir şey yoktur. "Öncü ile kitle farkının ortadan kalkması" demek
bütün toplumun kültürel ve manevi bakımdan gelişmiş olduğunu gösterir.
Sosyalist Partinin "demokrasiyi de sosyalizmi de emekçi halkın eliyle inşa
etmek istemesi" onun tercihidir. Demokrasinin emekçi halk eliyle inşa edilmesi,
katılım şekillerinin ve türlerinin çoğaltılarak halkın iktidarda söz sahibi
olmasıdır. Bu demokrasinin amacıdır. "Demokrasiyi inşa etmek"
isteğinin de kapatma nedeni olabileceğini düşünmek bile mümkün değildir.
"En
büyük üretici ve değiştirici gücün emekçi halkın kendisi" olduğu ise
sosyolojik bir gerçekliktir. Emekçiler emeklerini ortaya koyarak topluma
"ürün" verirler. Kömürü, demiri yer altından çıkartan, barajlar,
gökdelenler yükselten, demiri dövüp her şekle sokan emekçilerin üretkenliğidir.
"Gençlik
ve Eğitim" başlıklı 34. maddeden de 17 numaralı alıntı yapılmıştır.
"Emekçi halka bağlı kuşakların yetişmesi için çalışır" cümlesi
kapatma davasının kanıtı olarak getirilmiştir. Gençliğin eğitimi ile ilgili bir
maddede Sosyalist Parti "Gençliği geleceğin sahibi ve güvencesi"
olarak gördüğünü, "özgür ve açık düşünceli, emekçi halka bağlı kuşakların
yetişmesi için" çalışacağını açıklamıştır. Beş paragraflık bir maddeden
bir cümlenin yarısını alıntılayarak suçlama inşa edilemez. Bu alıntıyı takip
eden paragrafta nasıl bir eğitimin yapılacağı açıkca ortaya konmuştur.
"Lâik, bilimsel, demokratik bir eğitim gerçekleştirir" denilmektedir.
İddia, işin bu yönünü incelememiştir.
9.
Herkesten yeteneğine göre ve herkese emeğine göre" ilkesi tam istihdam
halinin hedeflenmesi ve "eşit işe eşit ücret" prensibinden başka bir
şey değildir:
İddianamede
değişik bir şekilde aktarılan ve önemle üzerinde durulan bu ilke Parti
Programının "Halkın Refahı" başlıklı IV. Bölümünde "Emeğin
Seferberliği"ne ilişkin 48. maddede yer almıştır.
Bölüm
ve madde başlıklarından da anlaşılacağı gibi, burada çalışma koşulları ele
alınmış ve çalışmanın verimliliğini sağlama amacıyla "demokratik halk
iktidarı, işsizliğin ortadan kaldırılmasıyla birlikte (herkesten yeteneğine
göre ve herkese emeğine göre) ilkesine uyularak toplum ahlakının bozulmasının
önemli bir kaynağını kurutur." denilmiştir. Bu bölümden ve sözlerden amaç,
emeğin seferberliğini sağlamak, üretimi ve verimi arttırmaktır.
"Herkesten
yeteneğine göre ve herkese emeğine göre" ilkesi öncelikle herkese iş temin
edildiği tam istihdam halini ifade etmektedir. Bu tam istihdam halinde de,
herkesin kendi yeteneğine uygun bir işte çalıştırılması hedeflenmektedir.
İkinci
olarak, bugün de sendikalarca önemli bir talep olarak ileri sürülen "eşit
işe eşit ücret" ödenmesi ilkesi benimsenmektedir.
İşte
bu yolla, emeğin verimliliği artırılacak ve "halkın refahı"
sağlanacaktır.
Böyle
bir amaçla söylenmiş sözleri, amaç dışında yorumlamak hukuki bir tutum
değildir.
Hele
hele bu sözlerin "herkesin yeteneğine göre çalışması, gereksinimlerine
göre pay alması esasına dayanan ileri aşamaya ulaşılması amaçlanan
teoridir" gibi programda hiç yer almayan bir biçime dönüştürülerek, sonuç
çıkartılması, "tahrifat" niteliğindedir.
C.
Sınıf Egemenliği Yasağı, Demokratik Devlet Anlayışı ve Sosyalist Parti Programı
:
1.
Yasa maddeleri :
Anayasa'nın
68/5. ve Siyasi Partiler Yasası'nın 78. maddeleri . "Sınıf veya zümre
egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi
amaçlayan" partilerin kurulamayacağını belirtmektedir.
Anayasanın
14/1. maddesinde ise aynı konu, "sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar
üzerinde egemenliğini sağlamak ....... amacıyla" Anayasa'da yer alan hak
ve hürriyetlerin kullanılamayacağı biçiminde yer almıştır.
Görülmektedir
ki, Anayasa ve SPK., değişik maddelerde birbirini tekrarlayan hükümlerle,
siyasi partilerin "sınıf veya zümre egemenliğini" amaçlamasını ve bu
yönde faaliyette bulunmasını yasaklamaktadır. (Anayasa mad. 68., f. 5, mad. 69,
f. 1 yoluyla mad. 14, f. 1 ve SPK., mad. 78/a).
2. Demokratik
devletin koşulları ve özellikleri :
Anayasanın
"Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiş bulunan
"demokratik hukuk devleti"nin koşulları, klasik demokrasinin temel
ilkelerine tekabül etmektedir.
Demokratik
devletin koşulları, Anayasa bilimcilerince beş noktada sayılmaktadır:
1)
Seçim ve temsil,
2)
Genel ve eşit oy,
3)
Azınlığın korunması ve çoğunluğun sınırlanması,
4)
Devlete karşı bireysel temel haklar,
5)
Yasalar önünde eşitlik,
(Bkz.
Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Anayasanın Anlamı, S. 266, Anayasaya Giriş, 1968, S.
59 vd.).
Görüldüğü
üzere, "sınıf egemenliği kavramı", "demokratik devlet"
ilkelerinin tersi unsurları içermektedir. Çünkü, "sınıf egemenliği"
nin olduğu yerde, artık "seçim ve temsil", "genel ve eşit
oy" ilkelerinden, "azınlığın korunması ve çoğunluğun
sınırlanmasın" dan, "devlete karşı bireysel temel haklardan" ve
"yasalar önünde eşitlik" ten bahsetmek mümkün değildir. Yok, eğer, bu
ilkeler mevcutsa, o zaman da sınıf egemenliğinden bahsedilemez.
3.
Yasaklanan, sınıf egemenliği amacıdır :
Anayasa
ve Yasa maddelerinden açıkca anlaşılmaktadır ki, "sınıf egemenliği"
amacı yasaklanmıştır, yoksa sınıf iktidarı amacı değil. Bunun için egemenlik ve
iktidar kavramlarını birbirine karıştırmamak gerekir.
Egemenlik,
devlet kudretinin sınırsız, bölünmez ve devredilmez olması niteliklerini ifade
eder.
Oysa,
iktidar, günümüzde mutlak ve sınırsız değildir. Hukukla, hürriyetlerle ve
toplumda oluşmuş çeşitli iktidar odaklarıyla sınırlıdır; bölünmez değildir.
İktidar yetileri Anayasa tarafından devletin çeşitli organlarına
paylaştırılmıştır, devredilemez değildir. Seçimlerle değişmektedir. Bu
nedenlerle Anayasanın yasakladığı sınıf egemenliği hukukla ve hürriyetlerle
sınırlı olmamak, iktidarı hiçbir organ ve toplumsal güçle paylaşmamak, başka
sınıfların iktidar olma yollarını kapamak anlamına gelir.
Böyle
bir sınıf tahakkümü sistemi, yurttaşa tanınan hakları ve hürriyetleri belirli
sınıflar için ortadan kaldıracak, bu sınıflara baskı ve diktatörlük uygulayacak
onların tekrar iktidar olabilme haklarını ellerinden alacaktır. Böylece
iktidarın genel oyla belirlenmesi, hangi sınıftan olursa olsun bütün
yurttaşların seçme ve seçilme haklarına sahip olması ilkeleri, bütün sınıfların
serbestçe partilerini kurarak siyasi hayatta etkili olabilme imkânları, çoğulcu
toplumu belirleyen özellikler yok edilecektir.
Sınıf
egemenliğini ya da sınıf tahakkümünü herhangi bir sınıf iktidarından ayıracak
başlıca özellikler bunlardır.
Sınıf
egemenliği özel olarak, siyasi iktidarın ve siyasi faaliyetin belli bir sınıfın
tekeline alınması, toplumdaki diğer sınıfların ve partilerin yasal siyasi
hayatın dışına itilmesi, onlara iktidar olma hak ve imkanının tanınmaması
olarak tanımlayabilir. Bu nedenle sınıfların partileşmesini ve çoğulculuğu
ortadan kaldırmak amacının güdülmesi yasaklanmıştır. Diğer sınıflar üzerinde
tahakküm kurma hedefine yönelinmediği, hukuk devleti, çok partili çoğulcu
toplum ve iktidarların seçimlerle değişebilirliği ilkelerine aykırı bir tutum
alınmadığı sürece, sınıf iktidarını amaçlamak yasalara uygundur ve kapatma
nedeni olamaz.
4.
Sosyalist Parti Programı demokratik hukuk devleti kavramının bütün koşullarını
ve özelliklerini taşımaktadır:
İddianamede,
SP. programının tümü incelendiğinde, "işçi (emekçi) sınıfına dayalı ve bu
sınıfın egemenliğinde bir iktidar, daha açık bir deyimle işçiler diktatörlüğü
kurulacağı"nın anlaşıldığı ( İddianame, S.7), Sosyalist Parti Programında
değinilen ve tekrarlanan (Demokratik Halk İktidarı) nın "İşçiler
diktatörlüğü) nden başka bir şey olmadığı (İddianame, 5.9, 10),
"Demokratik Halk İktidarı" deyiminin ise (proleterya diktatörlüğü)
olduğu (İddianame, S. 11), "Sosyalist Parti ile bir sınıf partisinin
öngörülmüş olduğu ve işçiler devleti ve diktatörlüğünün amaçlandığı (
İddianame, S. 11 ) iddia edilmekte ve sonuç kısmında şu hususa yer
verilmektedir: "Sosyalist Parti programı, yukarıda izah edildiği gibi işçi
(emekçi) sınıfının diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini ve mücadelesini
öngörerek işçiler devleti ve diktatörlüğü kurmayı amaçlamış bulunmaktadır"
( İddianame, S. 13).
Program'ın
"Demokrasi ve Özgürlükler" başlıklı II. bölümünde 26 madde, yer
almaktadır. Bu bölüm baştan sona demokratik hukuk devleti kavramının
koşullarını doğrulayan "sınıf egemenliği" ve "diktatörlük"
kavramlarının aksini ortaya koyan maddelerle doludur.
İktidarın
genel oyla belirlenmesi, hangi sınıftan olursa olsun bütün yurttaşların seçme
ve seçilme haklarına sahip olması ilkeleri, bütün sınıfların serbestçe
partilerini kurarak siyasi hayatta etkili olabilme imkânları çoğulcu toplumu
belirleyen özelliklerdir.
Bu
bölümü incelediğimizde belirtilen özelliklerin hepsini görmek mümkündür.
İşe,
en baştaki "İktidarın Kaynağı" başlıklı 11. madde ile başlayabiliriz.
Programın 11. maddesinde "iktidarın kaynağı" şu şekilde
belirlenmiştir :
"İktidarın
kaynağının halkta olması Sosyalist Partinin demokrasi ilkesidir. Demokratik
halk iktidarı, millet meclisi ve bütün kademelerde yerel meclisler aracılığıyla
kullanılır. Meclisler doğrudan genel, çok seçenekli özgür seçimlerle
belirlenir. 18 yaşını bitirmiş bütün yurttaşlar seçme ve seçilme özgürlüğüne
sahiptir. Seçimlerde gizli oy, açık sayım ilkesi uygulanır.
Yurttaşlar,
bireyler ve topluluklar olarak veya partiler kurarak tek başına ve liste
halinde aday olma ve aday gösterme hakları güvence altındadır."
Bu
maddede, çoğulcu toplumu belirleyen özelliklerin hepsi öngörülmektedir.
Demokratik devlet kavramının "seçim ve temsil ilkesi" ve "genel
ve eşit oy" koşulları açıkca yer almaktadır. Seçimlerin "genel, çok
seçenekli" olması, ayrım yapılmaksızın "bütün yurttaşlara seçme ve
seçilme hakkı", "partiler kurma" hakkı tanınmaktadır.
Bu
durumda, diğer sınıfların iktidar olma yollarının tıkandığından bahsedilebilir
mi' Sınıf "egemenliği" nden, diğer sınıflar üzerinde diktatörlükten
bahsedilebilir mi'
Anayasanın
10. maddesinde yer alan "Kanun Önünde Eşitlik" ilkesi aynen Sosyalist
Parti Programının 31. maddesinin birinci fıkrasında yer almıştır.
"Herkes"in "kanun önünde eşit" olduğu belirtilmiştir.
Programda
devlete karşı bireysel temel haklar da güvence altına alınmıştır: Programın 13.
maddesi "Halk Yönetimin Efendisidir" başlığını taşımakta, "Kitle
Girişimi" başlıklı 22. maddesinde "dernek, kooperatif ve
sendikalarda" örgütlenme güvence altına alınmaktadır. "Düşünceyi
Açıklama Özgürlüğü" başlıklı 15. maddede "herkese" tam bir
düşünce özgürlüğü tanınmıştır. "Hiç kimseye, devleti, varolan toplumsal
düzeni eleştirdiği, yeni bir toplum düzeni istediği için ceza
verilemeyeceği" belirtilmiştir. Görülmektedir ki "demokratik halk
iktidarı" kendisine karşı olanlar üzerinde "egemenlik" ya da
"diktatörlük" uygulamak bir yana, kendisini eleştireni cezalandırmayacağını,
koruyacağını vaad etmektedir.
Anayasanın
28. maddesinde yer alan "Basın Hürriyeti" programın 16. maddesinde
düzenlenmiştir. "Basın özgürdür, sansür edilemez"
denmiştir."Herkes, izin almaksızın basım ve yayın faaliyetinde bulunma
hakkına sahiptir" denmiştir.
Yine
"Vicdan Özgürlüğü ve Lâiklik" başlıklı 17. maddede: "Herkes
vicdan, kanaat, dini inanç ve inanmama özgürlüğüne sahiptir" hükmü
konmuştur. "Direnme Hakkı" başlıklı 18. maddede ise kendi yönetimi
altındaki kamu idarelerinin yapacağı haksızlık ve baskılara karşı direnme hakkı
tanınmaktadır. Bundan daha demokratik tutum olabilir mi'
"Dilekçe
Hakkı" başlıklı 19. madde ile hiçbir kısıtlama getirilmeksizin
"herkese" dilekçe hakkı tanınmaktadır.
"Diğer
Özgürlükler" başlıklı 20. maddede ise, "Demokratik halk iktidarı,
halkın toplanma, gösteri ve yürüyüş düzenleme, dernekleşme, haberleşme, gezi ve
yerleşme özgürlükleri ile can ve mal güvenliğini, konut dokunulmazlığını
gerçekleştirir, gerekli olanakları sağlar ve güvence altına alır. Özel hayatın
gizliliğine saygı gösterir" denmektedir.
Programın
21. maddesi ile "sendika ve grev hakkı" tanınmakta: "Sendikalar,
devlet ve iktidar partisinin emri altına alınamaz" denilmekte, "Tüm
çalışanların örgütlenme, sendika kurma, grev, dayanışma grevi, genel grev ve
siyasal grev hakları güvence altındadır" hüküm getirilmektedir.
"Bilim
ve Sanat Özgürlüğü" başlıklı 23. maddede: "Herkes bilim, kültür ve
sanatı, özgürce öğrenme, açıklama, yayma ve bu alanlarda faaliyet ve
araştırmada bulunma hakkına sahiptir. Bilim ve sanat devlet tekeline alınarak
resmileştirilemez" hükmüne yer verilmektedir.
"Demokratik,
Barışçı ve Evrensel bir Kültür" başlıklı 24. maddede ise; "Sosyalist
Parti, toplum hayatında sorunları zor kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski
kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve
şiddetli hor gören bir sosyalist kültürün yayılması için çalışır"
denilmektedir.
"Mülkiyet
ve Girişim Hakkı" başlıklı 27. madde ile "yurttaşlara",
"mülkiyet ve özel girişim hakkı" tanınmakta, Anayasa'nın 35.
maddesine paralel olarak: "Bu haklar ve kullanımları, ancak toplum
yararına yasayla sınırlanabilir" denilmektedir.
"Hak
Arama Özgürlüğü ve Yargı" başlıklı 28. maddede, herkesin "hak arama
özgürlüğü" ve "savunma hakkının" güvence altında olduğu
bildirilmekte: "Demokratik halk iktidarında düşünceye suç olmaz"
denilmektedir. Bundan hemen sonra gelen 29. maddede ise, işkence yasaklanmakta,
"Kimseye eziyet ve işkence yapılamayacağı" belirtilmektedir. 30.
madde ise "kişi güvenliği" başlığını taşımaktadır.
Bütün
bu alıntılardan, demokratik devlet kavramının seçim ve temsil ilkesi genel ve
eşit oy, azınlığın korunması ve çoğunluğun sınırlanması, devlete karşı bireysel
temel haklar ile yasalar önünde eşitlik ilkesi gibi bütün koşullarının programda
mevcut olduğu görülmektedir.
Türkiye'nin
yüzyıllık demokrasi tarihinde ve Anayasa geleneğinde demokrasi kavramı belli
bir içerik kazanmıştır: İktidarın seçimle belirlenmesi, çok parti ve
hürriyetler.
İşte
Sosyalist Parti Programı, demokrasi kavramının ülkemizde kazandığı bu içeriğine
de uygundur.
III.
PARTİ GENEL BAŞKANI VE İKİ İLGİLİNİN SÖZLÜ AÇIKLAMALARININ ÖZETİ :
Anayasa
Mahkemesi, 15.3.1988 günlü ara kararıyla Sosyalist Pârti'nin, duruşma isteminin
reddine, sözlü açıklama isteminin kabulüyle partinin Genel Başkanı ve '1erkez
Karar Yönetim Kurulunca seçilecek iki ilgilinin sözlü açıklamada bulunmak üzere
31.3.1988 gününde mahkemede bulunmalarına karar vermiştir. Sözlü açıklama,
davalı Parti Genel Başkanı Ferit İlsever, Av. Turgut Kazan ve Av. Ali Kalan
tarafından yapılmıştır.
Açıklamalar,
yukarıda kısaltılarak alınan savunma doğrultusunda yapılmış, ayrıca ileri sürülen
görüşler, aşağıya, özetlenerek alınmıştır:
Türkiye
toplumunda, Türk işçilerinin, köylülerinin bir partisi olmadığı, siyasal
yaşamda çok sesliliğe olanak tanınmadığı takdirde, Türkiye'deki rejimin bir
burjuva diktatörlüğünden başka bir şey olmadığı düşünülebilir. Bu durumda
emekçi sınıflar saf dışı bırakılmış, siyaset ve parlamento dışına sürülmüş
olur.
Parti
Programımızın 1. maddesinde belirtildiği gibi, iktidarın kaynağının halkta
olması, Sosyalist Partinin demokrasi ilkesidir. Demokratik halk iktidarı,
Millet Meclisiyle bütün kademelerde yerel meclisler aracılığıyla kullanılır.
Meclisler doğrudan, genel, çok seçenekli, özgür seçimlerle belirlenir.
Seçimlerde gizli oy, açık sayım ilkesi uygulanır. Sonuç olarak, Sosyalist
Parti, programda görüldüğü üzere, gerçek anlamda çoğulculuğu temsil etmektedir.
Demokratik
halk iktidarından neyin amaçlandığı Programın 13. maddesinde belirlenmiştir.
Demokratik halk iktidarından, toplumun üstünde, dışında ayrı bir kuvvet değil,
toplumun hücrelerine kadar ulaşmış, aralarda ve tabanda oluşmuş bir yönetim
biçimi anlaşılmaktadır.
Sosyalist
Parti, Programının 24. maddesinde belirtildiği biçimde, sorunları zor
kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi
ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören bir sosyalist
kültürün yayılması için çalışır.
Demokratik
halk iktidarı, yönetimi altındaki herhangi bir kamu makamına karşı
uygulayabileceği haksızlık ve baskılara karşı emekçilere birey olarak ve
birlikte direnme hakkı tanır. Yönetim karşısında hataya maruz kalan insanlara,
emekçi sınıflara direnme hakkı verilmediği takdirde, hakkını arama hakkının
demokratik içeriği sadece sözden ibaret kalır.
Demokratik
halk iktidarı, emperyalizmin Türkiye üzerindeki her türlü baskı, sömürü ve denetimine
son verecek, ülkemizi kapitalist dünya sisteminin bir parçası olmaktan
kurtaracaktır (Prog. m. 38).
İlk
defa bir sosyalist parti, sosyalist olduğu için kapatılmak isteniyor. Henüz
partinin bir faaliyeti yoktur ki, bu faaliyetinden dolayı kusurlansın.
Başsavcı, Program ve Tüzükten 18 alıntı ve değerlendirme yapıyor ve bunlardan,
sınıf egemenliğinin amaçlandığını söylüyor. Ancak her hangi bir kanıtı yok.
Demokrasi dahil, kimi kavramları, kendisine göre yorumlayarak, dikta . amacı
güdüldüğü sonucuna varıyor. İddianamede altı kez tekrarlanan, "herkesin
yeteneğine göre çalışması, gereksinimi kadar pay alması" kim söylemiş,
nerede söylemiş, programda böyle bir şey yok, sadece, programın 48. maddesinde,
"Herkesten yeteneğine göre, herkese emeği kadar" deniliyor.
"Halkın Refahı" başlığını taşıyan bu bölüm, işsizliği önlemeye
yönelik öneriler getiriyor ve emeğe tam karşılığını vereceğim diyor. Emeğe tam
karşılığını vereceğim sözünden, "yeteneğe göre olmak, gereksinime göre
vermek, sloganı nasıl üretilir ve bir siyasî partinin kapatılması için
"neden" olarak ileri sürülebilir.
Egemenlik
başka, iktidar başka kavramlardır. Anayasanın 14. maddesi, "Devletin bir
kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal sınıfın
egemenliğini......" amaçlamayı yasaklamıştır. Anayasa "kişi ve
zümre" yönetimine olanak tanımıyor, yönetim iktidar anlamındadır. Ancak,
maddede, egemenlikten söz edilirken sınıf sözcüğü kullanılmıştır. Başsavcılık
iktidar ile egemenlik kavramlarını birbirine karıştırmakta ve yanlışlık buradan
meydana gelmektedir. Egemenlik süreklidir, bölünmez; iktidar ise egemenliğin
belli bir alanda kullanma yetkisinden ibarettir.
60
maddeden ibaret Programın 26 maddesi, genel ve eşit oya dayalı seçim, azınlık
görüşlerinin korunması, iktidarın sınırlandırılması, düşünceyi açıklama, bilim
ve sanat özgürlüğü, grev hakkı gibi demokrasinin ortak sayılabilecek
kurallarını içermektedir.
Programın
26. maddesi, "Hiç kimse, siyasal görüşü, inanç, ırk ve cinsiyeti
yüzünden..... işten atılamaz." diyor. Başsavcılık, 28. maddedeki
"Demokratik halk iktidarı" deyiminin dikta olduğunu ileri sürüyor.
Ancak, aynı maddedeki, "Demokratik halk iktidarında düşünceye suç
olmaz." kuralını gözardı etmektedir.
Başsavcılık,
İddianamede diğer sınıfların yok edilmesinin amaçlandığını ileri sürüyor.
Halbuki Sosyalist Parti mevcut demokrasiden, daha ilerisini vaad ediyor.
Programın"Köylüye Toprak ve Özgürlük" başlıklı 35. maddesinde,
çağdaş, modern tarım yöntemi uygulayan zengin köylülerin topraklarının dağıtıma
tabi tutulmayacağı ve korunacağı belirtilirken, o yerdeki kapitalist üretim
biçimi de korunmuş olmaktadır.
Ayrıca,
Program, dengeleri gözeten planlı ve karma bir ekonomiden söz ediyor; gelir ve
servete göre kademeli vergiyi, özel girişimin plan içindeki yerinin ve esnaf ve
sanatkârların desteklenmesinin düzenlenmesini öngörüyor. Bu kuralları hiç
tartışmayan Başsavcılık, diğer sınıfların tamamen yok edileceğini ileri
sürebiliyor.
Başsavcılık,
"mirası tanımayanlar" diyor. Bu doğru değildir, parti programında
miras hakkının Anayasadan çıkarılacağından söz edilemediğine göre, miras hakkı
tanınmayacağına ilişkin savda yerindelik bulunmamaktadır.
Sonuç
olarak, Sosyalist Parti demokrasiyi savunmaktadır. Dikta ve egemenlik savlarını
reddediyoruz.
IV.
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NIN ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ :
Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın 21.4.1988 günlü. SP. 23-Hz. 1988/2 sayılı esas hakkındaki
görüşünde, İddianamedekiler tekrar edilmekte, ayrıca aşağıdaki savlar ileri
sürülmektedir :
Siyasi
Partiler Yasası'nın dördüncü kısmındaki hükümlere aykırılıktan dolayı kapatma
davası açılabilmesi için, aynı Yasanın 9. maddesine göre daha önce uyarıda
bulunmaya gerek bulunmamaktadır. Çünkü, Programda yer alan doktrin, o partinin
ekonomik ve sosyal görüşüdür. Bu görüş uyarıyla değiştirilemez.
Programdaki
bir kaç cümle ve kelime alınarak "Bunlar yasaklanmamıştır, o halde siyasi
partinin programı yasalara uygundur" denemez.
Davalı
Sosyalist Parti 1980 öncesi sosyalist partilerden her hangi birinin devamı
olmadığını ifade etmekteyse de, bildirgelerindeki mesajlarla, program ve
tüzüğünün tümü incelendiğinde bu parti, yapısı, ideolojik görüşü, düşünülen
sistem ve amaçlanan rejim ve uygulama biçimi yani doktrin ve pratik bakımdan
1980 öncesinde faaliyet gösteren yasadışı Türkiye İhtilâlci İşçi Köylü Partisi
(TİİKP) ile ayniyet göstermektedir. TİİKP 1970 yılında illegal olarak kurulmuş
ve faaliyet göstermiştir. Bu partinin kurucularından Ferit İlsever, Hüseyin
Akar ile Hasan Ali Karşılayan, davalı Sosyalist Partinin de kurucuları
arasındadırlar. Bu kişiler TİİKP'de eylemlere karışmış ve yargılanarak birlikte
hüküm yemişlerdir.
Ankara
Sıkıyönetim 3 Numaralı Askeri Mahkemesinin 20.8.1974 tarih ve 1975/25 sayılı
kararında, bu partinin (TİİKP) programında belirlenen son amacının, sınıfların
ve devletin tamamen kalktığı, işçi ile köylü, şehir ile köy, kafa emeği ile kol
emeği arasındaki aykırılıkların son bulduğu, herkesin yeteneğine göre çalışıp,
ihtiyacına göre pay aldığı toplumu gerçekleştirmek olduğu; bu amaca ulaşmak
için işbirlikçi burjuvasinin ve toprak ağalarının diktatörlüğünü yıkmak,
proletarya önderliğinde, işçi ve köylü ittifakına dayanan halkın demokratik
diktatörlüğünü gerçekleştirmek, kapitalizmi bütünüyle ortadan kaldırarak
proleterya diktatörlüğünü kurmak gerektiği ileri sürülmüştür.
Sosyalist
Parti'nin ideolojisi, programının 3. maddesinde açıklanmıştır: "Sosyalist
partinin mücadelesine, insanlığın düşünce mirasından beslenen sosyalist teori
yol gösterir." denilmektedir. Sosyalist teori ile amaçlanan, işçi
sınıfının bilimsel Marksist, Leninist ideolojisini benimseyerek proleterya
diktatörlüğünü kurabilmektir.
SP
Programı ile TİİKP'nin görüşleri karşılaştırıldığında her ikisi arâsında açık
bir benzerlik bulunmaktadır. (SP) Programı, yasadışı (TİİKP) Programı ve
düşüncesi doğrultusunda hazırlanmıştır. Amaç, yasadışı bu partiyi
yasallaştırmaktır.
Davalı
Parti savunmasında, Programının tümünün dikkate alınarak değerlendirme
yapılmadığını, kimi maddelerden kelimeler ve cümleler alınarak bunların yorumu
suretiyle sonuca gidildiğini ileri sürmekte ise de, gerçekte Programının tümü
değerlendirilerek sonucuna ulaşılmıştır.
Sosyalist
Parti, savunmasında, programda yer alan bazı müesseselere değinerek demokrasiyi
benimsediklerini, hak ve özgürlükleri tanıdıklarını ifade etmektedir. Ancak
(TİİKP) Savunma adlı kitabın 462 ve takip eden sayfaları incelendiğinde,
Sosyalist Parti'nin programında yer alan müessese ve eylemlere burada da yer
verildiği görülmektedir.
Marksist
- Leninist düşüncede öngörülen demokrasi farklıdır.
Sosyalist
Parti Programında ifadesini bulan demokrasi Marksist - Leninist düşüncede
ifadesini bulan demokrasidir.
(TİİKP)
Savunma adlı kitabın 462, 463. sayfalarında "Demokratik Halk İhtilali,
Emekçi yığınlara Hürriyet" başlıklı bölümde :
"Halkın
söz, basın, toplanma, teşkilatlanma, siyasi düşünce ve kişisel hürriyetlerini
baskı altına alan bütün kanun ve engeller kaldırılacaktır." denildikten
sonra aynen (Sömürücü sınıfların baskısından kurtulmuş olan halk, inisiyatifi
ele alarak kendi demokrasisini gerçekleştirecektir. Toplumun büyük çoğunluğunu
meydana getiren milyonlarca emekçinin demokrasiye sahip olmasına dayanacaktır.
Halk
kendi demokratik iktidarı altında, bütün haklarına sahip olacaktır. Çünkü ancak
bu takdirde, gerçekten iktidarda olabilir, bütün eleştirilerini, taleplerini,
görüşlerini her aracı kullanarak rahatça ortaya atabilir, kendi teşkilatlarını
kurabilir. Bu amaçla toplantı salonları, basın ve yayın araçları vb. gibi bütün
kurumlar ve imkanlar halkın emrine verilecektir. Lenin'in açıkladığı gibi, eski
toplumda burjuvaziye ve toprak ağalarına ait olan en güzel binalarda toplantı
yapma özgürlüğü, görüşlerini ortaya atma ve kendi çıkarlarını savunmak için en
büyük basım evlerinden ve kağıt stoklarından yararlanmak özgürlüğü, hep
işçilerin, köylülerin, askerlerin ve bütün emekçi halkın olacaktır)
denilmektedir.
Yasa
dışı (TİİKP) Programı ve özellikle Savunma adlı kitap incelendiğinde bu
hürriyetlerin hangi sınıf tarafından ve nasıl, hangi koşullarla kullanılacağı
açıkca saptanmaktadır.
Sosyalist
Parti Programı'nın ( Demokrasi ve Özgürlük) bölümünde yer alan özgürlüklerin
de, yukarıda değinildiği gibi, (TİİKP) nin öngördüğü şekilde ve öngörülen sınıf
tarafından kullanılacağı açıktır.
Sosyalistlere
göre, Proleter Devrim siyasi iktidarın ele geçmesiyle son bulmaz, sosyalizmin
kurulmasına kadar devam eder.
Sosyalist
Parti savunmasında, amaçlarının topluma "Demokratik Halk İktidarı" ve
"Sosyalizm" öngören bir seçenek sunmak olduğunu, emekçi halkın
seçeneğinin olmadığı koşullarda şüphesiz ki "Özgürlük" olamaz
denilmektedir.
Başkan
Ferit İLSEVER'in adının da bulunduğu (TİİKP) davası, Savunma adlı kitapta
(Halkın bütün demokratik hak ve hürriyetlerine ve bunları kullanmak için
gerekli maddi imkanlara sahip olması iktidarın bir azınlığın değil, emekçi
kitlelerin elinde bulunmasını sağlayacak, devlet yönetiminin yozlaşmasını ve
halkı baskı altına almasını önleyecektir. Emekçi yığınların silahlanmasına ve
örgütlenmesine dayanan Demokratik Halk İktidarı gericilerin eski sömürü ve
baskı düzenini geri getirme yolundaki bütün teşebbüslerini şiddetle ezecektir,
denilmektedir.
Sosyalist
Parti Programı'nın 6. maddesinde de "Demokratik Halk İktidarının
emperyalizme her türlü bağımlılığa son vererek orta çağ kalıntısı bütün ilişki
ve kurumları köyden, şehirden ve toplumun her alanından temizleyeceği ifade
edilmektedir.
Gene
(TİİKP) Davası Savunmasında; (Bu devleti devrimle yıkmaktan başka kurtuluş yolu
yoktur. Halkımız yüzyıllardan beri özlemini çektiği hürriyete karşı refaha
devrimle kavuşacaktır.), (Silâha sarılmak ve zulme karşı isyan etmek, ezilen
halkın en tabii hakkıdır. Bu hakkı inkar etmek, halkı köleliğe mahkum etmekle
birdir).
Böylece
Sosyalist Parti Kurucularının, demokratik halk iktidarı ve sosyalizmden ne
kastettikleri anlaşılmaktadır.
Bir
sınıf partisi olan Sosyalist Parti, savunmasında, "Devlete karşı bireysel
temel hakların güvence altına alındığını" ifade etmektedir.
Bireysel
temel hak ve özgürlükler, davalı Partinin benimsediği ideoloji gereği, Marksist
- Leninist - Maoist ideoloji ışığında değerlendirilecektir. Bu konular İkinci
Dünya Savaşından sonra oluşturulan tüm "Halk Demokrasileri"
Anayasalarında da yer almıştır; ancak Marksist ideoloji doğrultusunda
uygulanmaktadır; çünkü pratiği teoriden ayırmak olanağı yoktur.
Sosyalist
Parti Genel Başkanı Ferit İLSEVER ve arkadaşlarının çeşitli ağır hapis cezaları
ile cezalandırılmalarına neden olan yasa dışı (TİİKP) nin Programında da (Temel
hak ve özgürlükler) başlığı altında aynen "Halkın söz, basın, toplanma,
gösteri ve haberleşme özgürlüklerini baskı altına alan bütün ekonomik sosyal ve
yasal engeller kaldırılacak, halkın bütün temel özgürlükleri, can ve mal
güvenliği ve konut dokunulmazlığı gerçekleştirilecek ve güvence altına
alınacaktır. Hiçbir yurttaş halk mahkemesinin veya halk güvenlik organlarının
kararı olmaksızın tutuklanamaz. İşkence yasaktır. Demokratik halk iktidarının
organlarına dilekçe vermek ve şikayette bulunmak bütün yurttaşların hakkıdır.
Demokratik halk devleti, çeşitli din, mezhep ve milliyetlerden yurttaşlar
arasında gerçek bir eşitlik ve birlik sağlayacaktır. Demokratik halk devleti,
halkın dini inanç ve ibadet özgürlüğüne saygı gösterir, denilmektedir.
Sosyalist
teorisyenler "insan özgürlüğü toplumsal bir sorundur. Halk, ancak sömürücü
sınıfların yok edildiği ve üretici güçlerin, bir avuç kapitalisti değil tüm
toplumu zenginleştirmek için hizmet gördükleri ve doğa üzerinde denetimlerini
kuvvetlendirmeye ve artırmaya giriştikleri bir toplumda tam anlamıyla özgürlüğü
yaşayabilirler" demektedirler.
Görüldüğü
gibi bütün özgürlükler, kendi görüş açılarına uygun olduğu taktirde vardır;
kendi teorileri ve amaçları doğrultusunda oluşturdukları toplumda o toplumun
kuralları içinde söz konusudur.
Sosyalist
Parti Programı'nda belirtildiği gibi, emperyalizme her türlü bağımlılığa son verilecek,
ortaçağ kalıntısı bütün ilişki ve kurumlar köyden, şehirden ve toplumun her
alanından temizlenecek (m. 6), emekçilerin kendilerinin değişmesi ve geleceği
kuracak ileri insan birikiminin oluşması için devrimci değişiklikleri yapacak
(m. 8), (kendi görüşlerine göre) tam bağımsızlık ve gerçek demokrasi amacının
önüne dikilen gücü saptayıp tecrit edecek (m. 9) ve sosyalist ahlak ve
değerlere (m. 25) dayalı, sosyalist kültür (m. 24)'le yoğrulmuş, (kendine özgü)
demokratik ve çağdaş bir toplum (m. 6) oluşturacak ve bu toplumdaki halka
"Demokrasi ve Özgürlükler" başlığı altındaki haklar tanınacaktır.
Davalı
Parti, savunmasında, Programda serbest teşebbüs ve karma ekonomiden de söz
ettiklerini ifade etmiştir.
Programın
44. maddesinde,
Demokratik
halk iktidarı, dış ticareti, büyük sanayiyi, banka ve sigortaları
kamulaştırarak halkın mülkiyetine geçirecektir. Madenler, sular, ormanlar ve
kıyılar halkın ortak mülkiyetindedir.
Programın36.
maddesinde;
Ormanlar,
göller, sular ve meralar köylünün ortak malıdır.
Bilindiği
gibi, Marksist-Leninist rejimlerin bugünkü koşullarında, proletarya düzeni
içinde tüm üretim araçları ile ürünlerin mülkiyeti bütün topluma veya toplumun
bütün çıkarlarının yararına olarak bir topluluğa mal edilmektedir.
Mal
sahibi toplumdur. Devlettir.
Sosyalist
mülkiyet, Devlet mülkiyeti ve kooperatif mülkiyeti olmak üzere iki çeşittir ve
Marksist-Leninist rejimlerin hepsinde vardır.
Programın
36. maddesinde;
Demokratik
halk iktidarı, kooperatiflere gerekli makine, araç, traktör, tarım ilacı, gübre,
yem, tohumluk ve kredi sağlayarak yoksul ve orta halli köylüleri
destekleyecektir.
Programın
52. maddesinde;
Esnaf,
zanaatkâr ve küçük atölyeler korunacak, adım adım kooperatiflerde birleşmeye
özendirilecektir.
Programın
27. maddesinde;
Yurttaşlar,
sosyalizm döneminde emeklerinin ürünü olan mülkiyet ve özel girişim haklarına
sahiptir.
Programın
50. maddesinde;
Büyük
ve toplumsal üretime, dolayısıyle ekonominin doruklarına sosyalist üretim
ilişkilerinin kumanda ettiği uzunca bir kuruluş dönemi boyunca ulusal
ekonominin karma karakteri korunur, denilmektedir.
Görüldüğü
gibi korunacak olanlar esnaf, zanaatkâr ve küçük atölyelerdir.
Mülkiyet
ve özel girişim hakları da yalnız emeklerinin ürünü ile kısıtlıdır. Tabiatıyla
miras sözkonusu değildir.
Esasen
bu tür bir mülkiyet ve özel girişim, Doğu Blokundaki "Halk
Demokrasileri"nde de mevcuttur.
Cumhuriyet
Başsavcılığı, sonuç olarak, kimi Yargıtay kararlarına da gönderme yaparak
davalı partinin programının Anayasaya ve 2820 sayılı Yasanın 78. maddesine
aykırı olduğunu ileri sürmekte ve aynı Yasa'nın 101. maddesinin (a) bendine
göre kapatılması gerektiği yönündeki görüşlerini yinelemektedir.
V.
SON SAVUNMA :
Sosyalist
Parti Genel Başkanı; Başsavcılığın esas hakkındaki görüşünde kendisi ve iki
arkadaşıyla ilgili kişisel suçlamalara gidilmesi ve büyük oranda bu savlara
dayanarak partinin kapatılmasının istenmesi karşısında, öncelikle bu
suçlamaları cevaplandırarak özetle: "Benim onbeş yıl önce Tİ İ KP
davasından yargılanmam, sosyalist partinin kapatılması isteğinin gerekçesi
olarak getirilmektedir. Bu kişisel savların parti kapatma kararıyla ilgili
olmaması gerekir. Burada yargılanan üç TİİKP sanığı değil, 72 kişinin kurduğu
Sosyalist Partinin tüzük ve programıdır. Kaldı ki; onbeş sene sonra insanların düşünce
ve kanılarının aynı biçimde. devam edeceği ileri sürülemeyeceği gibi, kişilerin
yargılandıkları konularda tekrar tekrar yargılanmalarının haklı bir yönü
olamaz. Başsavcılığın esas hakkındaki görüşünün üçte birini bizimle ilgili
kişisel suçlamalar oluşturmuştur. Bu görüşün öteki üçte birlik bölümünde de,
TİİKP Programını, sanki, Sosyalist Parti Programıymış gibi ele alınarak ve
benzerlikler aranarak suçlamaya gidilmiştir. Gerçekte Sosyalist Parti Programı,
öncelikle sol partiler olmak üzere, bir çok siyasi partinin programı
incelenerek hazırlanmıştır. Program'ın, başka bir sol partinin programına yer
yer benzemesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak bu benzerlikler biçimseldir.
Bu yöntemle gerçek anlaşılamaz. Sosyalist Parti, yeni bir partidir, 1980 öncesindeki
sosyalist partilerden her hangi birinin devamı değildir. Kaldı ki, sekiz yıl
önceki programlar artık eskimiştir. Çünkü, sosyalist teoride bazı yanlışlıklar
yapıldığı 1980 öncesinde anlaşılmış ve sosyalist çizgiler yeniden gözden
geçirilmiştir.
Sosyalist
Parti'nin, esas hakkındaki savunmasında; yukarıdakilere ekleyerek ileri sürdüğü
görüşler ana başlıklar biçiminde, özetle, aşağıya alınmıştır.
A.
Usul Yönünden :
1.
İddia Makamı'nın, Siyasi Partiler Yasası'nın 9. maddesine yaklaşımı hatalıdır:
Siyasi
partilerin "programlarını kendi siyasi görüş ve düşünceleri doğrultusunda
saptamaları" gerektiği doğrudur. Ancak, bu Yasanın tanıdığı usule
uyulmaksızın bir siyasi parti hakkında kapatma davası açılmasının gerekçesi
olamaz. Yasanın 9. maddesine göre siyasi parti programında istenen
değişikliğin, parti renk ve kişiliğini kaybettirecek nitelikte olup olmadığına,
ancak, siyasi partinin kendisi karar verebilir. İsteği bu nitelikte görürse
reddeder.
Kaldı
ki, böyle bir istek vuku bulduğunda, yapılması muhtemel değişiklik, iddia
edildiği gibi partinin renk ve kişiliğini kaybettirecek mahiyette değil,
hakkındaki önyargıları izale edici nitelikte de olabilir. Salt önyargı ve
yoruma dayanan böyle bir davada bu husus daha da önem kazanmaktadır.
2.
İddianamede yer almayan fiil ve vakalar, daha sonra saptanmış olsa bile o
davada konu edilemez. Bunlar ancak yeni bir davanın konusu olabilir.
Ceza
yargılamasında bağlayıcı olmayan "netice-i talep"tir. Dava konusu
fiil aynı kalmak koşuluyla iddianın (netice-i talebin) değiştirilmesi her zaman
mümkündür (CMUK, m. 257/1).
Cumhuriyet
Başsavcılığının esas hakkındaki görüşünde, sosyalist parti kurucularının
amacının "yasadışı TİİKP'i yasalaştırmak" olduğu ileri sürülmektedir.
Sosyalist Parti Programı, yeni iddia edilen bu fiille bağlantılı olarak ele
alınıp yorumlanmakta, Anayasaya ve Siyasi Partiler Yasası'na aykırılığından
bahisle partinin kapatılması istenmektedir. Bu sav, iddianamede zımnen dahi
olsa ifade edilmeyen yeni bir fiile dayandırılmıştır. Bu durum, iddianın
genişletilmesinin de ötesinde yeni fiil ve suçlamalar getirilmesidir. Buna Ceza
Yargılama Usulü olanak tanımaz.
B.
Esas Yönünden :
Esas
hakkında mütalaanın yönetimi hukukî değildir :
Yargılamaya
konu olan kitaplar değil Sosyalist Partinin programıdır: Başsavcılığın esas
hakkındaki görüşüne ekli dizi pusulasında belirtilen 9 adet belgenin hiç birisi
Sosyalist Parti tüzelkişiliğiyle ilgili değildir. Sosyalist Parti yeni bir
tüzelkişiliktir. Kendisine ait programı ve oluşturulmuş organları vardır.
Davanın konusu bu tüzelkişiliğin programı ve organlarının kararlarıdır. Oysa,
esas hakkında görüşe, Sosyalist Parti ile ilgisi bulunmayan kitap ve belgeler
dayanak yapılmıştır.
Sosyalist
Parti'nin Sosyalizm anlayışı "Sosyalist Teorisyenler" ve ilgisiz
kitaplara bakılarak değil, ancak programı incelenerek belirlenir:
İddia
Makamı, Sosyalist Parti'nin amacını, sosyalizm anlayışını, neyi öngördüğü,
siyasi parti yasakları kapsamına giren bir durumunun bulunup bulunmadığını
programına bakarak değil, Esas Hakkındaki Mütalaaya ekli olarak sunulan kitap
ve TİİKP davası belgeleri ile "Sosyalist Teorisyenler" dediği
kişilerin görüşlerine dayanarak açıklamaya çalışmaktadır.
İddia
Makamı bu açıklamaları ile Sosyalist Parti Programı yerine "sözü edilen
kitaplardaki düşünceleri" yargılamaktadır.
Bu
yöntemin hukuki bir yanı yoktur. Zira, "sosyalist teorisyenler" bu
davada taraf olmadığı gibi, "Diyalektik ve Tarihi Materyalizmin
Alfabesi" isimli kitap da Sosyalist Parti tüzelkişiliğine ait bir belge
değildir.
Başsavcılıkça,
"İnsanlığın düşünce mirasından beslenen sosyalist teori" ile
"Marksizm-Leninizm -Mao Zedung düşüncesinin" kastedildiği iddia
edilmektedir. Bu savın hukuken dayanılabilir bir yanı bulunmamaktadır. Zira
insanlığın düşünce mirası dendiği zaman, insan soyunun bugüne kadarki geliştirdiği
bütün olumlu düşünce mirası anlaşılır. Bunu "Marksizm-Leninizm-Mao Zedung
Düşüncesine" indirgemek kasıtlı ve politik bir yaklaşımı ifade eder.
İddia
Makamı "Sosyalist Teorisyenler" dediği kimselerin görüşlerini
Sosyalist Partiye maletmeye ve "programdaki deyimle" gibi sözlerle de
sanki "proletarya diktatörlüğü dönemi" diye bir şey programda da
öngörülüyormuş gibi çağrışımlar yaratmaya çalışmaktadır. Sosyalist partinin
"ideolojisi" öğrenilmek isteniyorsa yapılacak şey, onun programını
incelemektir. Programın, "ideolojik bağımsızlık" başlıklı 4. maddesi
karşısında, Program dışında dayanak alınamaz.
Sosyalist
Parti Programında "proletarya diktatörlüğü dönemi" diye bir dönem yer
almamıştır. Sosyalist Parti Programının çoğulculuğu, çok seçenekliliği ve gerçek
anlamda demokratik bir toplumu öngördüğü programın bütünün ifade ettiği şeydir.
SP'nin
71 kurucusundan sadece üçünün ondört yıl önce Tİ İ KP davasında yargılanmış
olması Sosyalist Partinin kapatılma davasını haklı kılmaz.
Bu
üç kurucunun geçmişte yaptıkları ya da söyledikleri sosyalist partiyi
bağlamayacağı gibi, yalnızca bu kurucular hakkında açılmış bir ceza davasında
dahi kanıt olarak ileri sürülemez.
Programda
"diktatörlük" değil, "iktidar" sözcüğü kullanılmıştır.
İddia
Makamı Esas Hakkındaki mütalaasında, "demokratik halk diktatörlüğü"
ile "Demokratik halk iktidarını" aynı görmektedir.
Ön
savunmamız ve sözlü açıklamamız sırasında "egemenlik" (diktatörlük)
ve "iktidar" kavramlarının birbirine karıştırılmaması gerektiğini ve
bunun davamız açısından önemli olduğunu açıklamıştık.
Zira,
Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası'nda yasaklanan "sınıf iktidarı"
değil, "sınıf egemenliği (diktatörlüğü)" dür.
Çünkü,
egemenlik, devlet kudretinin, sınırsız, bölünmez ve devredilmez olması
niteliklerini ifade eder. İktidar ise, günümüzde mutlak ve sınırsız değildir.
Hukukla, hürriyetlerle ve toplumda oluşmuş çeşitli iktidar odaklarıyla
sınırlıdır, bölünmez değildir.
Esas
Hakkında Görüşte, Sosyalist Parti'nin "Marksist-Leninist-Maoist teoriyi
benimsediği", "bu teoriye dayanan pratik öngördüğü" ileri
sürülmekte ve "bu teori ve pratiğin sonunda ulaşılacak düzen (Proleterya
diktatörlüğü)ne dayanan bir düzen olacaktır" denilmektedir.
Bu
iddia tam bir soyutlama, delilsiz suçlamadır. "Teoriden" ve
"pratikten" bahsedilmektedir. Partinin kuruluşunun 15. günü bu dava
açılmıştır. Hangi "pratikten" bahsedilmektedir' "Sonunda
ulaşılacak düzen (proleterya diktatörlüğü) ne dayanan bir düzen
olacaktır." deniliyor. Bu neye dayanılarak söylenmektedir' Partiye ait
hangi belge ya da açıklama buna imkan vermektedir' Bu belirtilememiştir. Çünkü
böyle bir durum yoktur.
"Sosyalist
parti programında yer alan müessese ve eylemlere (TİİKP) Savunma adlı kitapta
da yer verildiği" iddia edilerek iki parti ve program arasında eşitleme
yapılmaktadır.
Üçüncü
olarak da, programın "Demokrasi ve Özgürlükler" başlıklı bölümündeki
özgürlüklerin "öngörülen sınıf tarafından kullanılacağı açıktır"
denilerek Programdaki özgürlüklerin sadece işçi sınıfına tanınacağı, diğer
sınıfların bunlardan yararlandırılmayacağı iddia edilmektedir.
İddia
makamı, kıyas, karşılaştırma ve önyargılardan kurtulmuş olarak Sosyalist Parti
Programının "Demokrasi ve Özgürlükler" bölümünü okumuş olsaydı, hemen
her maddenin başında, ya "herkes", ya da "yurttaşlar"
sözlerinin bulunduğunu görecekti.
Sosyalist
Parti TİİKP'nin yasallaştırılması girişimi değildir:
Sosyalist
Partinin üç kurucusunun TİİKP davası sanıklarından olmaları TİİKP'nin
yasallaştırılması girişimi olduğunu göstermez. TİİKP davası 1971-1974 yıllarında
görülmüş ve kapanmıştır. 1803 sayılı Genel Af Yasası ile de hüküm ve
neticeleriyle birlikte davanın sonuçları ortadan kalkmıştır. İnsanın hayatının
bir dönemindeki bir fiilinden dolayı yargılanmış olması, o kişinin ömür boyu
suçlu olduğuna karine oluşturmaz. Kaldı ki, Sosyalist Parti sadece bu üç kişi
tarafından değil, 71 kişi tarafından kurulmuştur.
Sosyalist
Parti Programı ile TİİKP'nin görüşleri gerçek anlamda benzer değildir.
Sosyalist
Parti Programı ile TİİKP belgeleri arasında çok uzun bir benzemezlikler listesi
de çıkarılabilir. Önemli olan, bir program maddesinde yer alan sözcüklerin neye
benzediği ya da benzemediği değil, programda yer alan hükümlerin Anayasa ve
Siyasi Partiler Yasası tarafından yasaklanan "sınıf egemenliğini" öngörüp
görmediğidir. Sosyalist Parti yeni bir partidir. Kendisini programıyla ilan
etmiştir.
Sosyalist
Parti Programı demokratik hukuk devletinin bütün koşullarını içermektedir :
Sosyalist
parti programı demokratik ve özgür bir toplumsal düzen öngörmektedir.
Sosyalist
Parti, halkla birleşmek, onlara çıkarlarının sosyalist seçenekte olduğunu
gösterebilmek çabası içindedir.
Sınıfların
yok edileceği savı doğru değildir: Programın 6. maddesinde, "emperyalizme
her türlü bağımlılığa son verileceği, ortaçağ kalıntısı bütün ilişki ve
kurumları köyden, şehirden ve toplumun her alanından temizleyerek, demokratik
ve çağdaş bir toplum kurulacağı" öngörülmüştür.
Programın
35. maddesinin birinci fıkrasına göre ise, "Demokratik halk iktidarı,
toprak ağalığını, aşiret reisliğini, beyliği, şeyhliği, tefeciliği ve bu
ortaçağ kalıntılarının herhangi bir belgeye veya görgü ve göreneğe dayanan her
türlü örgüt ve organlarını kaldırarak Cumhuriyet programını kâğıt üzerinde
kalmaktan kurtaracak hayata geçirecektir."
İşte
temizlenmesi öngörülen "ortaçağ kalıntısı ilişki ve kurumlar"
bunlardır. Bu ilişki ve kurumlar, Cumhuriyet Devriminin halen yürürlükte olan
devrim kanunlarıyla toplumun her alanından temizlenmesi öngörülen ilişki ve
kurumlardır.
İddia
Makamının, ortaçağ kalıntısı ilişki ve kurumların köyden şehirden ve toplumun
her alanından temizlenmesini, işçiler dışında bütün sınıfların yok edilmesi,
"bertaraf" edilmesi, anlamında yorumlamasını anlamak mümkün değildir.
Böyle
anlamak "demokrasi"den ve "çağdaş"lıktan bir şey anlamamak
olur. Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesine yükselmek olarak hedeflediği şey
bu "ilişki ve kurumlara" karşı yürütülen mücadelenin başarıya
ulaştırılmasıdır. Çağdaşlık, modernlik ortaçağ ilişki ve kurumlarıyla
bağdaşmaz. Cumhuriyet Devrimi, bu ortaçağ ilişki ve kurumlarını hedef almakla
"proleterya dışındaki sınıflara bertaraf" ını etmeye çalışmıştır'
Sosyalist
Parti programının yapmak istediği, yasalarla kaldırılmış olan, ancak, toplum
içinde yaşamaya devam eden "ortaçağ ilişki ve kurumları"nın toplum
içinden de "temizleneceğini" ve bu yolla "Cumhuriyet programını
kağıt üzerinde kalmaktan kurtaracağını ve "hayata geçireceği"ni
söylemiş olmasıdır (SP. Programı, M. 35).
Programın
11. maddesi ile "yurttaşların ..... partiler kurma" ve bu partilerle
seçimlere katılma hakları güvence altına alınmıştır (m. 11/2). Görüldüğü üzere,
Sosyali5t Parti'nin karşısında başka partilerin de kurulması, iktidar yarışına
katılması ve seçimlerin sonucuna göre hangi partinin iktidar olacağının
belirleneceği kabul edilmektedir.
Seçimlerin
"Demokratik halk iktidarı kurulduktan sonrası" için öngörüldüğü,
ondan önce ise sınıfların yok edilmiş olacağı iddiasının hiç bir mantıklı ve
gerçek yanı yoktur.
Programın"Demokrasi
ve Özgürlükler" bölümündeki 11. ve diğer maddeleri "demokratik hukuk
devletinin" bütün koşullarını taşımaktadır. Sosyalist Parti Programının
çok partili ve çok seçenekli bir sistemi öngördüğü açıktır.
Sosyalist
Parti Programı'ndaki seçimin, TİİKP Programında da mevcut olduğu iddiası da
gerçek dışıdır.
İddia
Makamı, Esas Hakkındaki Mütalaasında :
"Programın
11 . maddesinde öngörülen seçim, yasadışı TİİKP'nin programında da
mevcuttur" iddiasında bulunmaktadır. Bu iddia, gerçeğe aykırıdır. İddia
Makamının kaynak gösterdiği TİİKP 1, Kongre Belgeleri kitabının 71. sahifesine
baktığımızda, TİİKP Programında:
"Siyasal
Hakları kaldırılmış bir avuç işbirlikçi burjuva ve toprak ağası dışında, 18
yaşını bitirmiş her yurttaş seçme ve seçilme hakkına sahiptir"
denmektedir.
Sosyalist
Parti Programının 11. maddesinde ise:
"Meclisler
doğrudan genel, çok seçenekli, özgür seçimlerle belirlenir. 18 yaşını bitirmiş
bütün yurttaşlar seçme ve seçilme özgürlüğüne sahiptir. Seçimlerde gizli oy,
açık sayım ilkesi uygulanır. Yurttaşların, bireyler ve topluluklar olarak veya
partiler kurarak tek başına ve liste halinde aday olma ve aday gösterme hakları
güvence altındadır." denilmektedir.
Görülmektedir
ki, iki program maddesi arasında "18 yaş" dışında hiç bir benzerlik
yoktur. Tersine, davamız yönünden iki programın seçim hükümleri birbirinin
zıddıdır.
Sosyalist
Parti Programında "bütün yurttaşlar" seçme ve seçilme özgürlüğüne
sahipken, TİİKP programında "işbirlikçi burjuvazi ve toprak ağaları"
denen bir kısım yurttaşlar "Siyasi haklardan", seçme ve seçilme
Haklarından yoksun bırakılmışlardır.
Sosyalist
Parti Programında "meclisler doğrudan genel, çok seçenekli, özgür
seçimlerle" belirlenirken, TİİKP programında böyle bir düzenleme söz
konusu değildir.
Sosyalist
Parti Programında, çok partililik öngörülmüştür. "Yurttaşların, bireyler
ve topluluklar olarak veya partiler kurarak tek başına ve liste halinde aday
olma ve aday gösterme hakları güvence" altına alınırken, TİİKP programı,
tek parti düzenini öngörmektedir. TİİKP programına göre, başka partilerin
varlığı söz konusu değildir.
Görüldüğü
üzere, demokratik hukuk devletinin kuralları yönünden iki program birbirinin
zıddıdır. Sosyalist Parti Programı demokratik hukuk devletinin bütün
koşullarını taşırken, Sosyalist Parti Programı'nda, "seçim ve temsil
ilkesi", "genel ve eşit oy ilkesi", "çok
seçeneklilik", "çok partililik" öngörülmekte iken, TİİKP
programında bu ilkelere yer verilmemiştir.
Dava
yönünden önemli olan budur. İddia Makamı, Anayasa ve yasaların öngördüğü siyasi
parti yasakları açısından programı incelemek yerine, TİİKP belgeleriyle şekli
benzerlikler arama gayretine girmiştir. Benzetme, kıyas, mukayese, faraziye
yoluyla hukuki sonuçlara varılamaz, olsa olsa politik sonuçlara varılır. Oysa,
hukukçu kendi politik tercihlerini yasa ve hukuk kurallarının önüne geçiremez
ve onlardan hareket edemez.
Sosyalist
parti programında bireysel temel haklar güvence altına alınmıştır: Bir partinin
"ideolojisini", "özelliğini" onun programının belirleyeceği
kabul edildiğine göre, incelenmesi gereken "Marksist-Leninist-Maoist
ideolojide", "bireysel temel hakların güvence altında" olup
olmadığı değil, doğrudan Sosyalist Parti Programındaki durumun ne olduğudur.
Önemli olan, Sosyalist Parti programının "Devlete karşı bireysel temel
hakları güvence altına" alıp almadığıdır.
Sosyalist
Parti programında, İddia Makamının iddiasının aksine, "Bireysel, temel
haklar" güvence altına alınmıştır.
Örneğin,
Program'ın "Düşünce Açıklama Özgürlüğü" başlıklı 15. maddesinde:
"Herkesin düşüncesini herhangi bir araçla açıklama özgürlüğünün güvence
altında" olduğu belirtildikten sonra: "Hiç kimseye Devleti, var olan
toplumsal düzeni eleştirdiği, yeni bir toplum düzeni istediği için ceza
verilemez......" denmiştir.
Yine
Sosyalist Parti Programı'nda, "Basın Özgürlüğü" (m. 16) ,
"Vicdan Özgürlüğü" (m. 17), "Direnme Hakkı" (m. 18),
"Dilekçe Hakkı ve İş Güvenliği" (m. 26), "Mülkiyet ve Girişim
Hakkı" (m. 27), "Hak Arama Özgürlüğü" (m. 28), "İşkence
Yasağı" (m.29), "Kişi Güvenliği" (m. 30), "Kanun Önünde
Eşitlik" (m. 31.) ile "Toplanma, Gösteri ve Yürüyüş Düzenleme, dernek
Kurma, Haberleşme, Gezi ve Yerleşme Özgürlükleri, Can ve Mal Güvenliği, Konut
Dokunulmazlığı" (m. 20) güvence altına alınmış ve "Özel Hayatın
Gizliliğine Saygı Gösterileceği" hükme bağlanmıştır.
Ve
yine "En başta gelen hak, yaşama ve geçinme Hakkıdır. Devlet bütün
yurttaşlarına yaşama ve geçinme olanaklarını ..... garanti eder. Hiç kimse,
siyasal görüşü, inanç, ırk ve cinsiyeti yüzünden işsiz kalamaz, işten
atılamaz" (m. 26) denmiştir.
Bütün
bunlar devlete karsı "bireysel temel hakların güvence altına alınması değil
de nedir'
Sosyalist
Parti Programı "Kanun önünde eşitlik" ilkesini öngörmektedir: Kanun
önünde eşitliğin sadece işçi sınıfına tanınacağı iddiası doğru değildir.
Sosyalist Parti Programının eşitlikle ilgili 31. maddesinin birinci fıkrası
Anayasanın 10. maddesinin birinci fıkrasından aynen alınmıştır.
Emekçi
halkın çıkarlarını savunmak kanun önünde eşitliğe aykırı değildir. Emekçi halka
imtiyaz tanımak da değildir:
Diğer
partilerin, temsil ettikleri sınıfların çıkarlarını savunması nasıl doğalsa,
Sosyalist Parti'nin de emekçi halkın çıkarlarını savunması doğaldır.
Kanun
önünde eşitlik ilkesinin sınıf partisi olmakla çelişir bir yanı yoktur. Emekçi
çıkarlarını savunmak emekçilere imtiyaz tanımak değildir. Hak ve çıkarların
savunulması başka, imtiyaz başka bir şeydir. İmtiyazdan bahsedebilmek için,
diğer sınıflardan farklı ve ayrıcalıklı hak ve yetkilerin bir sınıfa tanınması
gerekir.
Örneğin,
seçme ve seçilme hakkının, siyaset yapma hakkının bir sınıfa tanınması, diğer
sınıflara tanınmaması gerekir.
Nasıl
ki, bazı partilerin "kapitalist sınıfların çıkarlarını" savunma ve
yansıtma hakları varsa, Sosyalist Partinin de "emekçi halkın
çıkarlarını" yansıtmak ve savunmak hakkıdır. Bu Anayasanın 10.
maddesindeki "kanun önünde eşitlik" ilkesinin de bir gereğidir.
Sosyalist
Parti Programı "Mülkiyet ve özel girişim hakkını" öngörmektedir: Esas
Hakkında Mütalaada, Sosyalist Parti Programı'nda, özel mülkiyetin ortadan
kaldırıldığı ya da sadece kooperatif ve devlet mülkiyetinin öngörüldüğü,
mirasın da söz konusu olmadığı, bu şekilde Marksist-Leninist rejimin uygulanmak
istendiği iddia edilmektedir.
Oysa
Anayasa ve yasalar bugün de mülkiyet ve özel girişime bazı sınırlamalar
getirmişlerdir (AnY: m. 46, 47, 43, 169; Maden K., m. 4, Arazi K., m. 24, Çif.
Top. K. , m. 6, 8) .
"Emeklerinin
ürünü olan mülkiyet ve özel girişim Hakkı" nın kabulü miras hakkını da
öngörür:
Sosyalist
Parti Programı'nın 27. maddesindeki "mülkiyet ve özel girişim
Hakkının", "emeğin ürünü" ile ifade edilmesi "mülkiyet ve
özel girişim hakkının" özüne karşı bir durum değildir.
Atatürk
de "ferdi mülkiyet" hakkını "emeğin mahsulü" ile
belirlemiştir.
Atatürk
"Ferdi Mülkiyet"i şöyle belirlemektedir.
"Bir
insanın emeği mahsulü olan herşeye sahip olması, devletin müdahale edemeyeceği
ferdin yüksek haklarındandır. İnsan namuskarane, sahip olduğu mal ve mülküne,
istediği gibi tasarruf eder..... (Prof. Dr. Afet İnan, M. Kemal Atatürk'ten
Yazdıklarım, S. 22 ve 31 ).
Görüldüğü
üzere, Atatürk, "ferdi mülkiyetin" ancak "Namuskarane"
kazanılmış "insanın emeği mahsulü" olabileceğini belirtmektedir.
Atatürk'ün
bu cümlesindeki "mahsulü" sözü "ürünü" olarak
Türkçeleştirilip aynen Sosyalist Parti Programının 27. maddesine alınmıştır.
İddia Makamı tam da Atatürk'ten alınan bu sözleri hedef seçmiştir.
Nasıl
ki, Atatürk bu sözüyle, "mirası ortadan kaldırmış" değilse, bu söz
Sosyalist Parti Programına girince de, miras hakkı ortadan kalkmaz.
Mülkiyet
ve özel girişim hakkının kabul edildiği bir programda açıkca "mirastan
bahsedilmiş olmasa" da mülkiyet ve özel girişim Hakkının içinde
"miras Hakkının" da bulunduğu tartışmayı gerektirmeyecek kadar
açıktır.
Kaldı
ki, Anayasa'da bulunan bütün müesseselerin siyasi parti programlarına yazılması
zorunluluğu yoktur. Ayrıca, niçin "miras hakkı" konusunda da bir madde
programa koymadınız diye bir suçlama olamaz.
Sosyalist
Parti Programı'nın 35. maddesinde toprak reformu düzenlenmiştir: "Toprak
reformunun amacı, topraksız ve az topraklı köylüye toprak sağlamak"tır (M.
35/2). "Toprağın genişliği toprak sahibinin ve ailesinin geçimini
sağlayacak miktarın altında belirlenemeyecektir" (M. 35/6). Ayrıca:
"Toprağını modern yöntemlerle ve çağdaş ücret ilişkisiyle bizzat işleten
zengin köylülerin toprakları, dağıtım kapsamı dışında tutulacaktır." (M.
35/7).
Bütün
bunlar toprakta mülkiyetin yaygınlaştırılması değilse nedir'
Sosyalist
Parti Programının 50. maddesinde belirtilen "ulusal ekonominin karma
karakterinin korunması", "piyasa mekanizmaları arasındaki ilişkinin
düzenlenmesi", Programın 45. maddesinde "Demokratik Ekonominin
Esasları" olarak: "...... dengeleri gözeten, planlı ve karma
ekonominin inşa" edileceğinin açıklanması, daha önce açıklananlarla
birlikte değerlendirildiğinde Esas Hakkında Mütalaadaki iddiaların yersizliğini
göstermektedir.
Sosyalist
Parti Programının kanuna karşı hile olduğu iddiası programın yasalara
uygunluğunun zımni itirafıdır:
İddia
Makamı Esas Hakkında Mütalaasında: "Siyasi Partiler Kanunu'nun koyduğu
kurallardan kurtulma amacı" güdülerek "programa, ifade ve fikirler
kapalı olarak yerleştirilmiştir" iddiası ileri sürülmüştür. Kanuna karşı
hile iddiasının gerçekle bir ilgisi olmadığı gibi, hukuken de kabul edilebilir
bir yanı yoktur.
Zira,
siyasi partiler programlarıyla, yapacakları işleri, öngördükleri toplumsal
projeleri ilân ederler. Bu vaatleri temelinde destek bulur, güç toplar ve
iktidar olurlar. Yapmak istemediklerini ilan etmeleri saçma olur.
Barışçı
yolu öngörseler de teorileri gereği zor kullanacaklar ve demokrasiyi ortadan
kaldıracaklardır, iddiası hiç bir hukuk sisteminde kabul edilemez :
Partinin
kuruluşunun yasallığını kabul edip amacın mutlaka hukuk dışı yollarla
gerçekleşeceği faraziyesine dayanarak, yasal olarak kurulan örgütün
faaliyetinin yasadışı olacağını ileri sürmek, henüz işlenmemiş bir hukuka
aykırı fiilden dolayı sorumlu tutmak olur.
Bugün
Türkiye'nin katılmaya çalıştığı Avrupa Topluluğu (AT) ülkelerinin bir kısmında
Sosyalist Partiler (Fransa, İspanya vs.'de) iktidardadır. Bu partiler
"teorileri gereği" demokrasiyi ortadan kaldırmamışlardır.
Sosyalizm
kavramına, programda açıkca belirtilmediği anlamlar vermek, programının
"Marksist-Leninist", "ihtilalci" düzeni savunduğunu ileri
sürmek Sosyalist Partinin programını değil, üçüncü şahıs yorumunu ifade eder.
"Sürekli
İhtilal"in öngörüldüğü iddiası bir fantezidir. İddia makamı Programın 7.
maddesinden bir cümleyi, 24. maddesinden ayrı bir cümleyi, programın 25.
maddesinden başka bir cümleyi alarak ve bunları birleştirerek kendine göre yeni
bir cümle yapmış, bundan da ihtilalin devam ettirileceği yorumunu çıkartmıştır.
"Esasen Marksist-Leninist-Maoist düşüncenin özü budur, devrim iktidar ele
geçirildikten sonra da devam edecektir. "Mao'ya göre ihtilal
süreklidir", demek suretiyle programla ilgisi bulunmayan kaynaklardan
hareketle bu sonuca vardığını ortaya koymaktadır.
Bir
kere, değişik maddelerden cümle parçaları alarak, arka arkaya sıralamak
suretiyle yeni bir cümle yapılması anlam çarpıtmalarına neden olmuştur.
Maddelerin cümlelerini istenildiği şekilde parçalayarak yeni cümleler kurmak ve
bunu dayanılarak da yorumlar yaparak sonuçlara ulaşmaya çalışmak hukuken kabul
edilebilir bir durum değildir.
Programın
24. maddesinde hangi kültürün tasfiye edileceği "sorunları zor kullanarak
çözen ve şiddeti kutsayan eski kültür" denmek suretiyle ortaya konmuştur.
25. maddesinde de neye karşı çıkıldığı ve nasıl bir ahlakın yayılması için
çalışılacağı tek tek sayılmıştır.
Sosyalist
Partinin karşı çıktığı şey, "mal kaldırarak köşeyi dönme ruhu, havadan
kazanma, açgözlülük, kapkaççılık, vurgunculuk, başkalarının sırtına basarak
yükselmek, post kapmak ve mevki düşkünlüğü" ile bunları "kışkırtan,
kapitalist rekabet düzeninin ahlakı"dır. Savunduğu ise,
"çalışkanlığı, paylaşma mutluluğunu insan ve doğa sevgisini, hoşgörüyü,
barışı temel alan sosyalist ahlak ve değerlerin yayılması"dır.
"İktidarın
kaynağının halkta" olması Anayasanın millet egemenliği ilkesine aykırı
değildir:
İddia
Makamı, "İktidar ile egemenlik" kavramlarını birbirine
karıştırmaktadır. Bu karışıklıktan hareketle de "iktidarın kaynağının
halkta olması"nı, "egemenliğin millette olması"nın karşısına
koymakta, sanki bu ikisi birbiriyle çelişen şeylermiş gibi ele almaktır.
Millet
egemenliği fikrinin sahibi M. Kemal Atatürk'tür. Atatürk şunları söylemiştir:
"Yeni
Türkiye devleti, bir halk devletidir, halkın devletidir" (Atatürk'ün
Söylev ve Demeçleri, C. II, S. Baskı, S. 320),
"Türkiye,
Cumhuriyet Usulü ile İdari olunur bir halk devletidir ( Falih Rıfkı Atay,
Çankaya, 1969, S. 374),
"Kemali
cesaretle diyebiliriz ki bu gün bir halk hükümetimiz vardır. Bu halkın
mukadderatı artık ebediyen bu halkın elindedir." ( 16 Mart 1923,
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II, S. 121).
Atatürk'ün
"halkın Devleti", "halk hükümeti", sözlerinin "milli
egemenlikle çeliştiğini söylemek herhalde mümkün değildir.
Programın
11. maddesinde yer alan: "İktidarın kaynağının halkta, olması" bir
"demokrasi" ilkesi olarak belirtilmiştir. Bu, iktidarın oluşmasına
halkın katılması anlamındadır. İktidar halktan kaynaklanmayacaksa o durumda
demokrasiden bahsedilemez.
1
Mayıs Marşı Suçlama Konusu Yapılamaz :
1
Mayıs Marşı, yargılama konusu olmuş, gerek İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
11.12.1985 gün ve E. 1982/104, K. 1985/255 sayılı kararı, gerekse Silifke Ağır
Ceza Mahkemesinin 1.3.1983 tarih ve E. 1982/105, K. 1983/33 sayılı kararlarıyla
aklanmıştır. Bestekar Sarper Özsan, Sanatçılar Timur Selçuk ve Cem Karaca
beraat etmişlerdir. Kararlar kesinleşmiştir. Ortada muhkem kaziye vardır (Ek. 5
ve 6).
Sosyalist
Parti Programı ile Anayasa karşılaştırıldığında, Anayasa'nın 33 maddesi ile
program arasında pek çok müessese ve kavram benzerliği gözlenmektedir. Program,
temel hak ve özgürlükleri, vatandaşlar arasında ayrım yapmaksızın Anayasaya
göre daha kapsamlı düzenlemiş ve güvenceye bağlamıştır.
Esas
Hakkında mütalaaya ek olarak sunulan Yargıtay kararları savunmamızı
doğrulamaktadır. Başsavcılığın iddialarına emsal değildirler:
İddia
Makamı, bizim savunmalarımızı çarpıtmaktadır. Biz, savunmamızda, Sosyalist
Parti Programında "sınıf egemenliğinin" (diktatörlüğünün)
öngörülmediğini, çok partili ve çok seçenekli seçim ve toplum düzeni
öngörüldüğünü savunuyoruz. Sosyalist Parti Programı ile Başsavcılığın
gösterdiği Yargıtay Kararlarına konu olan yazılar birbirinin tam zıttıdır.
Çünkü, söz konusu yazılarda "özel mülkiyetin tümden ortadan
kaldırılması", "proleterya diktatörlüğü" ve "tek parti
diktatörlüğü" savunulmaktadır. Bu ilamlara konu olan yazılardaki içerik
Sosyalist Parti Programında söz konusu değildir. Bu nedenle, bu ilâmlar
Başsavcılığın iddialarına dayanak olamazlar.
Anayasa
Mahkemesinin çeşitli kararları da savunmayı doğrulamaktadır. Değerlendirme :
Özetlemek
gerekirse, İddia Makamı Sosyalist Parti Programı yerine Sosyalist Parti
tüzelkişiliği ile hiçbir ilgisi bulunmayan, görüşüne eklediği belgeleri
iddiasına dayanak yapmakta ve "sözü edilen kitaplardaki düşünceleri"
yargılamaktadır.
Üç
kurucunun 14 yıl önce TİİKP davasında yargılanmış olmaları, yargılama sırasında
ve savunmalarında söyledikleri Sosyalist Parti kapatma davasında delil ve
dayanak olarak alınamaz.
"Sınıf
iktidarını" öngörmek de siyasi parti yasaklarıyla ilgili değildir.
Yasaklanan sınıf "iktidarı" değil, sınıf "egemenliği"dir.
Zaten
sınıf partisinin kabulü, sınıf iktidarının da öngörülmesidir. "Demokratik
Halk İktidarı"nı amaçlamak da yasaldır.
"Sosyalizm"
amacı da yasaklar kapsamında değildir. Anayasa'da ve SPY'da "sosyalist
teorinin yol göstericiliği" ve "sosyalizm" amaçları
yasaklanmamıştır.
Sosyalist
Parti "sosyalizm" amacını benimsediğine göre, "sosyalist
teoriden" hareket etmesi doğaldır. Ancak, sosyalizm anlayışını programının
bütünlüğü içinde ortaya koymuştur. SP'nin sosyalizm anlayışını öğrenmek için
başka kaynaklara bakmaya gerek yoktur. Bu hukuki de olmaz.
Sosyalist
Parti Programı çok partili siyasal hayatı, çok seçenekli ve özgür seçimleri,
kısacası çoğulcu ve katılımcı bir toplumsal sistemi öngörmüştür.
Sosyalist
Parti Programında iddianın aksine, "bireysel temel haklar" devlete
karşı korunmuş "Bütün yurttaşlar" yönünden güvence altına alınmıştır.
Sosyalist
Parti Programına göre "herkes" kanun önünde eşittir.
Böylece
program "hiç bir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz"
tanınmayacağını ortaya koymuştur.
Sosyalist
Parti Programı mülkiyet ve özel girişim hakkını öngörmektedir. Mülkiyet ve özel
girişim hakkının içinde "miras hakkı" da mündemiçtir.
Anayasa'nın
ve Siyasi Partiler Yasası'nın yasakladığı sınıf egemenliği, hukukla,
hürriyetlerle sınırlı olmamak, iktidarı hiç bir organ ve toplumsal güçle
paylaşmamak, başka sınıfların iktidar olma yollarını kapatmak anlamındadır.
Oysa
Sosyalist Parti Programı, (1) seçim ve temsil ilkesi, (2) genel ve eşit oy
ilkesi, (3) yasalar önünde eşitlik ilkesi, (4) azınlığın korunması ve
çoğunluğun sınırlanması ile (5) devlete karşı bireysel temel hakların güvence
altına alınması gibi demokratik hukuk devletinin bütün unsurlarını
taşımaktadır. Artık bu durumda sınıf egemenliğinden bahsetmek mümkün değildir.
VI-
DAVANIN EVRELERİ :
Dava,
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.2.1988 günlü, SP 23 Hz.1988/2 sayılı
iddianamesiyle açılmıştır.
Anayasa
Mahkemesince; Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamesinin onanlı bir örneğinin,
davaya karşı diyeceklerini (ön savunmasını) dilediğinde dosyayı da inceleyerek,
tebligatı izleyen 15 gün içinde yazılı olarak bildirmesi gerektiğinin davalı
Parti Genel Başkanlığına tebliğine ve tebligatın 7201 sayılı Yasa'nın 2.
maddesi uyarınca memur eliyle yapılmasına 23.2.1988 gününde karar verilmiştir.
Davalı
Partinin bu karar uyarınca süresi içinde verdiği 10.3.1988 günlü ön savunmada,
davanın Siyasi Partiler Yasasının 9. maddesi hükümlerine uyulmaksızın açıldığı
ileri sürülmüş ayrıca, yargılamanın duruşmalı olarak yapılması istenmiş, bu
uygun görülmezse parti yetkilileri ve ilgililerin sözlü açıklamada bulunmak
üzere çağırılmaları isteminde bulunulmuştur.
Anayasa
Mahkemesi, Mahmut C. Cuhruk, Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör Özden, Muammer
Turan, Mehmet Çınarlı, Selahattin Metin, Servet Tüzün, Mustafa Gönül, Adnan
Kükner, Vural Fuat Savaş ve Mehmet Şerif Atalay'ın katılmalarıyla 23.2.1988
günü yaptığı toplantısında, ilk savunma geldikten sonra esas Hakkındaki
düşüncesini bildirmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tezkere
yazılmasına, Yekta Güngör Özden, Muammer Turan, Mehmet Çınarlı ve Mustafa
Gönül'ün "2820 sayşlı Siyasi Partiler Kanunu'nun 9. maddesi hükmüne göre Cumhuriyet
Başsavcılığı'nca Siyasi Partiye herhangi bir uyarıda bulunulmadan açılmış olan
davanın reddi gerektiği" yolundaki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla karar
verilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi, ilk savunmada yer alan duruşma yapılması isteminin reddine sözlü
açıklama isteminin kabulüne, 15.3.1988 gününde karar vermiştir.
Bu
karar uyarınca, Sosyalist Parti Genel Başkanı Ferit İlsever ve Parti Merkez
Karar Kurulu'nun 15.3.1988 günlü, 3 sayılı kararı ile görevlendirilen Avukat
Turgut Kazan ve Avukat Ali Kalan 31.3.1988 gününde Anayasa Mahkemesi huzurunda
sözlü açıklamada bulunmuşlardır.
Anayasa
Mahkemesi'nin 31.3.1988 günlü kararı uyarınca, davalı Partinin dinleme
sırasında verdiği dilekçe örnekleriyle birlikte sözlü açıklama çözümleri
Cumhuriyet Başsavcılığına yollanmış Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan
21.4.1988 günlü esas hakkında görüş yazısı da son savunmalarını bildirmesi için
Sosyalist Parti Genel Başkanlığına 22.4.1988 günü tebliğ edilmiştir.
Davalı
Parti, son savunmasını süresinde yazılı olarak sunmuştur.
VII-
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dosyadaki
bütün kağıtlar ve belgeler incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü :
A.
İşin esasının incelenmesine geçilmeden, öncelikle aşağıdaki sorunun
çözümlenmesi zorunlu görülmüştür.
Cumhuriyet
Başsavcılığınca, Siyasi Partiler Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca davalı Siyasi
Partiye bir uyarıda bulunulmamış olması konusu :
22.4.1983
günlü, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 9. maddesine göre, Cumhuriyet
Başsavcılığı, kurulan partilerin tüzük ve programları ile kurucularının hukuki
durumlarının Anayasaya ve kanun hükümlerine uygunluğunu ve ayrıca, verilmesi
gerekli bilgi ve belgelerin tamam olup olmadığını kuruluşlarını takiben
öncelikle ve ivedilikle incelemek durumundadır. Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı
maddeye dayanarak tespit ettiği noksanlıkların giderilmesini, lüzum göreceği ek
bilgi ve belgelerin gönderilmesini yazı ile isteyebilecektir. Bu yetkinin
yaptırımını da, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümlerin uygulanması
oluşturmaktadır. Böylece, Cumhuriyet Başsavcılığının partilerin kuruluşunu
denetleme görevinin içeriği ve sınırı belirlenmiş olmaktadır. Anılan .maddede,.
kurulan partilerin tüzük ve programları ile kurucularının hukuki durumlarının
Anayasa ve yasa hükümlerine aykırı olması ve bunlarda noksanlıklar tespit
edilmesi durumları birbirinden ayrılmış ve her ikisi değişik hukuki sonuçlara
bağlanmıştır. şöyle ki; Cumhuriyet Başsavcılığınca tespit edilen noksanlıkların
giderilmesi, lüzum görülen ek bilgi ve belgelerin gönderilmesi, yazı ile
istenmedikçe, bu nedene dayanılarak siyasi partilerin kapatılmasına dair
hükümlerin uygulanamamasına, yani yazılı istemin dava açmanın önkoşulu
niteliğini almış olmasına karşın, kurulan partilerin tüzük ve programları ile
kurucularının hukuki durumlarının Anayasaya ve yasa hükümlerine aykırı olması
nedeniyle kapatılmaları için dava açılması, 104. madde ayrık olmak üzere, böyle
bir önkoşula bağlı tutulmamıştır.
Öte
yandan, Siyasi Partiler Yasası'nın 9. maddesinde Cumhuriyet Başsavcılığına
noksanlıkların giderilmesiyle ilgili olarak tanınan yetkinin yasaya
aykırılıklara da teşmil edilerek bu hususun bir dava koşulu olarak kabul
edilmesi, siyasi partilerin tüzük ve programlarındaki kimi hükümlerin, Yasanın
dördüncü kısmındaki "Siyasi Partilerle İlgili Yasaklar"a açıkça
aykırı olmaları durumlarında, bu koşul yerine getirilmedikçe, doğrudan 100. ve
101. maddelerdeki nedenlerle kapatma davası açılmasına olanak vermeyeceğini
açıkça ortaya koyar ki, bu durumun Siyasi Partiler Yasası'nın kabul ettiği
esaslarla çeliştiğinde duraksanamaz.
Bir
siyasi parti yasalara aykırı olarak kurulmuşsa, bunu saptayacak ve gereklerini
yerine getirecek merci, her durumda Anayasa Mahkemesi'dir.
Bu
nedenlerle, Cumhuriyet Başsavcılığınca, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun
9. maddesi hükmü dairesinde bir uyarıda bulunulmamış olması, Sosyalist
Parti'nin kapatılması için açılan davanın görülüp karara bağlanmasına engel
olamayacağına 23.2.1988 gününde karar vermiştir.
B.
Esasın İncelenmesi :
1-
Kavram :
Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın 15.2.1988 günlü İddianamesinde ve 21.4.1988 günlü esas
hakkında görüş yazısında, davalı Partinin, "işçi sınıfının milletin diğer
kesimleri üzerinde egemenliğini ve sınıf mücadelesini öngörerek işçiler devleti
ve diktatörlüğü kurmayı" amaçladığı ileri sürülmüştür. 2820 sayılı Siyasi
Partiler Kanunu'nun 78. ve Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesinde benzer ifadeler
kullanılması nedeniyle iddiada yer alan kavramlar üzerinde kısaca durulmasında
yarar görülmüştür:
a.
Sosyalizm :
İlk
kez, 1803 de İtalyan İktisatçısı Giacomo Guilani tarafından kullanılan bu
sözcük, tek bir doktrin değildir. Sosyalizm akımları, bir yelpazenin dilimleri
gibi, değişik derecelerde sola açılmış durumdadır (AK İktisat Ansik. C.2,
5.850). Bu nedenle tam olarak tanımlanamamakta ise de, "Üretim ve mübadele
araçlarının kollektifleştirilmesi yoluyla sosyal sınıfları ortadan kaldırarak
insan toplumlarının teşkilatlanmasında köklü bir reform yapmak amacını güden
doktrinlerin tümü" (Meydan Larousse, C.11, 5.471) biçimindeki bir tanım
genelde benimsenmektedir.
Marksizm,
zaman ilerledikçe değişik yorumlara konu olmuştur. Ütopik Sosyalizm, Hıristiyan
Sosyalizmi, Bilimsel Sosyalizm, Kişici Sosyalizm (insana saygılı sosyalizm) ,
Reformcu Sosyalistler gibi. Reformcu sosyalistler, meşrû yollar sosyalistlerin
iktidara gelmesi için açıktır demektedirler. Bunlara göre sosyalist mücadele,
parlamenter sistem içinde ve meşru zeminde yürütülmelidir. Bertrand Russel'a
göre, "Sosyalizm demek, toprak ve sermayenin demokratik bir yönetim
çerçevesinde ortak mülkiyeti demektir." (Meydan Larousse, C.11, 5.472).
Özellikle
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir kısım sosyalistler, propagandalarını teknik
konular üzerinde yoğunlaştırmışlar, refahın artmasıyla eski etkisini kaybeden
mülkiyet ve servet konuları yerine, paylaşım ve yönetim sorunlarına
eğilmişlerdir. Demokratik sosyalistler, serbest seçimin ve karşıt görüşlü
siyasal partilerin bulunmasının erdemini vurgulamışlardır (Encyclopaedia
Britanninca, C.20, S.888) . Demokratik sosyalizmi ve kişici sosyalizmi
benimseyenler "totaliter komünizm" diye adlandırdıkları sosyalizme
karşı çıkmışlardır.
Sosyalist
kuramcılar, sosyal olgu olarak işçi sınıfını ve öteki sınıfları inceleyerek
görüşlerini kapitalist düzende sınıflar arasındaki çelişki esası üzerine
oturtmuşlardır. Marksist görüş kapitalist düzende iki temel sosyal sınıfın
varlığını kabul eder. Bunlar üretim araçlarının sahibi durumunda olan burjuvazi
ile Engels'in tanımındaki "geçim araçlarını herhangi bir sermayeden elde
edilen kârdan değil, tamamiyle ve yalnızca kendi emeğinin satışından sağlayan;
sevinci ve üzüntüsü, yaşaması ve ölmesi, tüm varlığı emek talebine, dolayısıyle
işlerin iyi gittiği dönemler ile kötü gittiği dönemlerin birbirlerinin yerini
almasına, sınırsız rekabetten doğan dalgalanmalara dayanan, tek sözcükle 19.
yüzyılın çalışan sınıfı yani proletarya."dır (Marx-Engels, Seçme Yapıtlar,
Cilt: I, S.98), (F.Engels, "Komünizmin ilkeleri", Çeviren Muzaffer
Ardos vd. )
Hiçbir
toplumda kapitalist düzenin tam anlamıyla işlerlik kazanacağı öne
sürülemeyeceğine göre, bu iki sınıf dışında bazı ara sınıfların varlığı
sosyalist düşünürlerce de kabul edilmektedir. Ancak, onlara göre, tüm sınıflar
içinde tek devrimci sınıf, işçi sınıfıdır.
b.
Sınıf mücadelesi :
Diyalektik
metodla sınıf savaşımını sosyalistler şöyle açıklarlar. Doğada ve toplumda bir
ilerlemenin varlığı kabul edilirse, ilerletici bir hareketin varlığını
benimsemek de zorunlu olur. Marx'a göre, bu hareket bir çizgi üzerinde, mekanik
bir biçimde kendiliğinden ilerlemez; karşıtlar arasındaki çatışmanın sonucu
olarak zikzaklar çizerek ilerler. Tarihin incelenmesi bunu doğrulamaktadır.
Sosyalist
görüşe göre, diyalektik açıdan sınıf savaşımında üç temel öğesi; ekonomik
öğelerin oluşturduğu ve belli bir üretim biçimi altında kendini gösteren
"alt yapı", inanç ve ideolojilerden oluşan "üst yapı" ve
birbirine düşman, karşıt "sosyal sınıflar"dır. Üst yapı, alt yapının
zorunlu bir yansımasıdır. Çünkü alt yapının arkasında, onun devamını sağlamak
ya da onu topluma egemen kılmak isteğinde bilinçli bir sınıf vardır. Üst yapı
sosyal sınıfı yerine göre, yürürlükteki alt yapıyı sürdürmek ya da yeni bir alt
yapı getirmek amacıyla kullanır. Yürürlükteki üretim biçimi içinde gelişen yeni
üretim güçleri, bu güçlere uygun yeni bir üretim biçimi ve üretim biçimine
bağlı yeni bir üst yapıyı da birlikte getirir. Böylece, yürürlükteki üretim
biçimiyle, getirilmek istenen üretim biçimi arasındaki çelişki, bu üretim
biçimlerinin yansımaları olarak, üst yapıda, ideolojik plânda da kendisini
gösterir ve toplum, birisi varolan üretim biçimini korumaya; diğeri yeni bir
üretim biçimini getirmeye çalışan iki karşıt sınıfa ayrılır ve bu iki sınıf
arasındaki düşmanlık gittikçe artarak, bir sınıf savaşımı, bir devrim
kaçınılmaz duruma gelir. Öte yandan, Marksist kuramcılardan birisi olarak
tanınan Kautsky, 1918 yılında yayımladığı Proletarya Diktatörlüğü isimli
kitabında, barışçı bir tutum takınmış; sosyalizmin ancak devrimle gerçekleşeceği
savına karşı çıkıp, sosyalizme giden en emin, en kestirme, en kolay yolun
demokrasi olduğunu öne sürmüştür. Kautsky şöyle demektedir: "Demokrasinin
olmadığı bir sosyalizm düşünmek imkansızdır. Çağdaş sosyalizmden sadece
üretimin sosyal örgütlenmesini değil, toplumun demokratik örgütlenmesini de
anlıyoruz. Dolayısıyla, sosyalizm bizim için ayrılmaz bir biçimde demokrasiye
bağlıdır. Demokrasisiz sosyalizm olamaz" (Karl Kautsky, Proleterya
Diktatörlüğü, Çeviren Ahmet EVRİM, Sosyalist Siyasal Düşünüş Tarihi, Cilt: II,
S. 544).
İtalya'da
Mazzini ve Garibaldi, Karl Marx'ın görüşlerine karşı çıkarak, sınıf
mücadelesini kabul etmemişlerdir (Meydan Larousse, Cilt: 11, S. 470).
c.
Sınıf Diktatörlüğü :
Marksist
anlayışta, kapitalist düzende, üretim araçlarını elinde bulunduran burjuvazi,
egemen sınıf olarak nitelendirilip, bunların proleterya üzerindeki
egemenliğinin yıkılması amaçlanır. Bu noktadan hareket edilirse, yapılacak bir
devrimle, bu kez proleteryanın, ilk yıllarda diğer sosyal sınıflar üzerinde
egemenliğinin kurulması devrimin başarısı için kaçınılmaz kabul edilir.
Marx'a
göre sınıf savaşımı zorunlu olarak proleterya diktatörlüğüne götürür. Bu
diktatörlük tüm sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma
doğru, bir geçiş dönemini oluşturur.
Lenin
ve Engels tarafından da benzer görüşler ileri sürülmesine karşın, Kautsky,
Mortov ve Luxemburg gibi düşünürler "Proleterya diktatörlüğünü"
farklı biçimde anlamaktadırlar.
Kautsky'e
göre, bir sosyalist üretim biçimini inşa etmek için gerekli temel,
demokrasidir. Ancak, demokrasinin etkisiyle sosyalizm gerçekleştirilebilir. Her
ne kadar Marx, "proleterya diktatörlüğü" terimini kullanmaktaysa da,
"gerçekte Marx bu ifadeyle bir yönetim biçimini değil, siyasal bir durumu
anlatmak istemişti." (Karl Kautsky, a.g.e., S. 564).
"Proleterya
diktatörlüğünden, biz, onun demokrasi temeli üzerindeki yönetimden başka bir
şey anlamıyoruz" diyen Kautsky, diktatörlüğü, Sosyalist Partinin, halk
çoğunluğunun muhalefetine rağmen, elde edilmek istenen bir egemenlik sağlama
aracı değil, gücünün ötesinde çözümleri, yorucu ve yıpratıcı olan bir takım
görevlerle partinin başa çıkabilmesi için, bir vasıta olarak nitelendirmektedir
(a.g.e., S. 564-562).
Aynı
konuda Rosa Luxemburg "Genel seçimler olmaksızın, sınırsız basın ve
toplanma özgürlüğü olmaksızın, özgür bir düşünce mücadelesi olmaksızın, her
halk kurumunda yaşam, ölüm yalnızca bürokrasinin faal unsur olarak kaldığı
yaşamın bir taklidi halini alır." ( Rose Luxemburg, Rus Devrimi, Çeviren
Nuri Çolakoğlu, Sosyalist Siyasal Düşünüş Tarihi, Cilt: 2, 5.669).
Luxsemburg,
proleterya diktatörlüğünün nasıl olması gerektiği yolundaki görüşlerini de
şöyle açıklamaktadır :
"Evet
diktatörlük, fakat bu diktatörlük, demokrasinin yok edilmesi değil , onsuz bir
sosyalist dönüşümün hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceği, burjuva toplumunun iyi
mevzilendiği, haklarına ve ekonomik ilişkilerine karşı enerjik ve kararlı
saldırılarla uygulanması biçiminde vardır. Fakat bu diktatörlük sınıfın işi
olmalıdır, sınıf adına küçük bir yönetici azınlığın değil, yani adım adım
kütlelerin etkin katılmasıyla gerçekleşmeli; onların doğrudan etkisi altında
olmalı, toplum eyleminin tam denetimi altında bulunmalı; halk kütlesinin
gelişen siyasal eğiliminden çıkmalıdır." (a.g.e., S.673).
2-
Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası Hükümlerinin Sosyalist Bir Partinin
Kurulabilirliği Yönünden İncelenmesi :
Yukarıdaki
açıklamalardan da anlaşılacağı üzere sınıf mücadelesi, işçi sınıfının devrim
yoluyla iktidarı ele geçirip diğer sınıflar üzerinde diktatörlük kurması gibi
yöntemler, devrimci sosyalist ya da komünist partilerin benimsedikleri
yöntemlerdir. Bu tür partiler yanında' sınıf iktidarına yasal ve parlamento içi
çalışmalarla ve seçimle ulaşılacağına inanan parlamenter demokratik reformcu
sosyalistler de vardır. Bugün bütün sosyalist partiler burjuva hükümetine
katılmayı kabul etmektedirler. Artık komünist partiler dahi (Arnavutluk ve Çin
hariç), sosyalist bir partinin meşru yollardan iktidara gelebileceğini
benimsemişlerdir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle Alman ve Avusturya
sosyal demokrat partileri Marksizm'i reddetmişlerdir(Meydan Larousse, C.11,
S.472). İskandinav sosyaldemokrat partileri ise vergi sistemleri ve sosyal
önlemlerle sosyal adalete ulaşılacağı görüşündedirler.
"Sosyalizm'in"
teoride ve uygulamada sürekli değişim içinde olması ve anlamındaki
değişiklikler nedeniyle sosyalist bir partinin Anayasa ve yasalarla yasaklanıp
yasaklanmadığı konusunu sadece adına bakarak çözüme bağlamaya olanak yoktur.
Her somut olay, başlı başına değerlendirilip karara bağlanmalıdır.
Anayasanın
69. maddesinin ilk fıkrasında, siyasi partilerin, tüzük ve programları dışında
faaliyette bulunamayacakları belirtildikten sonra, Anayasanın 14. maddesine
gönderme yapılarak bu maddedeki sınırlamalar dışına çıkamayacakları, çıkanların
temelli kapatılacağı açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle konunun, öncelikle
Anayasanın 14. maddesi, daha sonra ilgili öteki maddeler ve Siyasi Partiler
Yasası yönünden ele alınması gerekmektedir.
a)
Anayasanın İlgili Kuralları :
aa)
14. Madde :
Bu
maddenin ilk fıkrasında, "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri,
... Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir
sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak ... amacıyla
kullanılamazlar." denilmektedir.
ab)
68. Madde :
Bu
maddenin dördüncü ve beşinci fıkraları şöyledir :
"Siyasi
partilerin tüzük ve programları, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine, demokratik ve lâik
Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.
Sınıf
veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve
yerleştirmeyi amaçlayan siyasi partiler kurulamaz."
b)
2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun İlgili Kuralları :
ba)
78. Madde :
Maddenin
(a) bendinde, Siyasi partiler "... egemenliğin kayıtsız şartsız Türk
Milletine ait olduğu ve bunun ancak, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili
organları eliyle kullanılabileceği esasını; Türk Milletine ait olan egemenliğin
kullanılmasının belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı...
hükmünü; ... değiştirmek ... amacını güdemezler veya bu amaca yönelik
faaliyette bulunamazlar..." denilmektedir.
Maddenin
(c) bendinde ise siyasi partiler; "Sosyal bir sınıfın diğer sosyal
sınıflar üzerinde egemenliğini veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür
diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamazlar ve bu amaca yönelik
faaliyette bulunamazlar." kuralı yer almaktadır.
bb)
5. Madde :
Maddenin
son fıkrasının ilgili bölümü şöyledir :
"Siyasi
parti kurma hakkı, ... Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini
veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak
veya dil, ırk, din, mezhep ayırımı veya bölge farklılığı yaratmak veya sair
herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere veya herhangi bir diktatörlük türüne
dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamaz."
c)
Açıklanan Kuralların Değerlendirilmesi :
2820
sayılı Yasanın 5. maddesinin yukarıya alınan bölümü, kimi eklemelerle, temel
hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılamayacağına ilişkin Anayasanın 14.
maddesinden alınmıştır. Aynı Yasanın 78. maddesinin (a) bendi de Anayasanın 14.
maddesiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Maddenin (c) bendi ise,
Anayasanın 68. maddesinin beşinci fıkrasına paralel olarak hazırlanmış, ancak
bu fıkradaki "sınıf egemenliği" kavramı 78. maddenin (c) bendine,
Anayasanın 14. ve 2820 sayılı Yasanın 5. maddesinin uygun olarak, "Sosyal
bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde" egemenliği biçiminde
alınmıştır. Gerçekte bu maddelerle anlatılmak istenenler, Türk Ceza Yasasının "Sosyal
bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal
bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadî veya sosyal
temel nizamlardan herhangi birini devirmeye mâtuf ..." cemiyet kurulmasını
yasaklayan 141. maddesinin birinci fıkrasında daha ayrıntılı bir biçimde
belirtilmiştir.
Bu
maddelerin tümünde, sınıf egemenliğinden ve sosyal bir sınıfın diğer sosyal
sınıflar üzerinde egemenliğinden söz edilmektedir.
Siyasi
partiler, toplumun belirli ya da çeşitli kesimlerinin çıkarlarını temsil
ettiklerine göre, toplumda çeşitli sınıflar bulunduğu gerçeği yadsınamaz.
Nitekim Anayasanın 14. ve 2820 sayılı Yasanın 78. ve 5. maddelerinde
"Sosyal bir sınıfın, diğer sosyal sınıflar üzerinde" denilerek,
toplumsal sınıflar sosyal bir olgu olarak kabul edilmektedir. Sınıfların
varlığı kabul edildiğinde, siyasi partilerin tabanlarını belirli bir sınıfa
veya sınıflara dayandırmaları doğal olur. Böylece iktidarlar da, siyasal bilim
açısından belirli bir sınıfın ya da sınıfların iktidarları olabilirler. 1961 ve
1982 Anayasalarında, sınıf gerçeğini ya da bunun iktidara yansımasını önleyici
bir hüküm yoktur. Yasaklanan, bu iktidarın bir sınıf egemenliğini kurmak
yolunda kullanılması ve bir tek sınıfın öteki sınıflar üzerinde egemenlik
kurmasıdır. "Egemenlik" ve "İktidar" kavramları
birbirlerine karıştırılmamalıdır. Anayasanın 6. maddesine göre,
"Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya
sınıfa bırakılamaz" ama, iktidar, bir süre için siyasal partiler yoluyla
ağırlıklarını duyuran zümre ya da sınıfların eline geçebilir. Bu maddede
yasaklanan, egemenliğin kullanılmasının sürekli ve değişmez bir biçimde bir
kişi, zümre veya sınıfa bırakılmasıdır.
Sınıf
egemenliği, siyasi iktidarın ve siyasi faaliyetin belli bir sınıfın tekeline
geçmesi, toplumdaki diğer sınıfların ve partilerin siyasi hayatın dışına
itilmesi, onlara iktidar olma hak ve imkânının tanınmaması olarak
tanımlanabilir. Anayasanın yasakladığı da budur. Diğer sınıflar üzerinde
tahakküm kurmak amaçlamadığı, hukuk devleti ilkesine, çok partili çoğulcu
sisteme ve iktidarların seçimlerle değişebilirliği kuralına aykırı bir tutum
alınmadığı sürece, sınıf iktidarını istemek ya da bu yolda çalışmak yasalara
aykırı düşmez.
Yukarıdaki
açıklamaların ışığında Anayasada ve özellikle 2820 sayılı Yasanın siyasi
partilerin hangi esaslara dayanamayacaklarını söyleyen 78. maddesinin (b)
bendinde, "zümre", "cemaat" vb. yanında sosyal sınıftan söz
edilmemesi karşısında, Siyasi Partiler Yasası'nda, sosyal sınıf esasına dayalı
parti kurulmasını engelleyen bir kuralın bulunmadığı kabul edilmelidir.
Aynı
şekilde, iktidara geldiği takdirde sınıf tahakkümünü (egemenliğini)
amaçlamayan, demokratik bir düzen içerisinde seçim yoluyla iktidara gelmeyi
benimseyen bir sosyalist partinin kurulmasına anayasal ve yasal bir engel de
bulunmamaktadır. Nitekim, Siyasi Partiler Yasası'nın 96. maddesinde,
kullanılamayacak parti adları arasında "sosyalist" sözcüğüne yer
verilmemiştir.
3-
Mevcut Kurallar Karşısında Davalı Partinin Durumu :
2949
sayılı Yasanın 33. maddesine göre, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin
davalar, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanarak karara bağlanır.
Bu
Yasanın 150. maddesi, tahkikat ve hükmün, yalnız iddianamede beyan olunan suça
ve zan altına alınan şahıslara hasredileceğini öngörmektedir.
Yine
aynı Yasanın 257. maddesine göre, "Hükmün mevzuu, duruşmanın neticesine
göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir."
Cumhuriyet
Başsavcılığının 15.2.1988 günlü, SP. 23 Hz. 1988/2 sayılı İddianamesiyle,
davalı Partinin Proğramı'nın 2820 sayılı Yasanın 78. maddesine aykırı olduğu
savıyla kapatma davası açılmıştır. Şu halde, davanın konusunun Sosyalist Parti
Programıyla sınırlı olması gerekir.
Esas
hakkındaki düşüncede, Sosyalist Parti Başkanının ve iki kurucu üyenin daha önce
işledikleri suçlar üzerinde durulmaktadır. Dava kuruculara karşı değil, Partiye
karşı açılmıştır. Her ne kadar ceza yargılamasında, duruşma sırasında sanığın
adli sicil kaydı okunursa da, tekerrür ve tecil hükümlerinin uygulanması
açısından gerekli olan bu işlemin sanık aleyhine delil olarak kullanılmasına
olanak yoktur. Ortada, adıgeçen kişilerin işledikleri suç bakımından kurucu üye
olamayacakları savını içeren bir dava bulunmadığına göre iddianın bu yönüyle
ilgilenilmemesi gerekir. Aynı biçimde, esas hakkındaki düşünceye, Türkiye
İhtilâlci İşçi Köylü Partisi ve Türkiye İşçi Köylü Partisine ait belgelerden
yapılan alıntıların davalı Partinin sorumluluğunu saptamada belirleyici
olmayacağı kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle işin esasının incelenmesi, davalı Partinin programı üzerinde
yapılacaktır.
a)
Programın 1. maddesi :
"Adı
ve Niteliği
1.
Sosyalist Parti, Türkiye işçi sınıfının, köy emekçilerinin ve sosyalist
aydınların siyasal partisidir. Kısa adı SP'dir. Merkezi Ankara'dadır. Partinin
amblemi emekçinin elindeki Güneştir. Partinin marşı, 1 Mayıs Marşı'dır."
Anayasa'da
ve Siyasi Partiler Yasası'nda sosyal sınıflar öncülüğünde parti kurulmasını
engelleyen bir kural bulunmamaktadır. Aynı biçimde, 2820 sayılı Yasanın 96.
maddesinde sayılan kullanılamayacak parti adları arasında "sosyalist"
sözcüğü yer almamaktadır.
Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın esas hakkındaki görüşünde Sosyalist Parti'nin benimsediği 1
Mayıs Marşı'nın "Gün gelir, gün gelir, zorbalar kalmaz gider-Devrimin
şanlı yolunda- Kül gibi savrulur gider." biçimindeki son kıtasına dikkat
çekilmektedir. Savunma ekinde yollanan karar örneklerinden, bu marş nedeniyle
açılan iki davanın beraatle sonuçlandığı anlaşılmaktadır.
Aslında
1 Mayıs, Chicago'da 1884 yılında toplanan İşçi Birliği Kongresi'nde günlük
işgücünün 1 Mayıs 1886 dan itibaren 8 saat olmasının belirlenmesi ve bu
istekler kabul edilinceye kadar direniş kararı alınmasından kaynaklanmaktadır.
Daha sonra, Uluslararası İşçi Kardeşliği Teşkilâtı'nın 1889 da Paris'te
toplanan kongresinde (II. Enternasyonal 1 Kongre) 1 Mayıs günü bütün dünya
işçileri için ortak Bayram günü kabul edilmiştir. Bu durumda 1 Mayıs Marşı'nın
bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde egemenlik sağlamasının aracı ve kapatma
nedeni olarak düşünülemez.
b)
Programın 2. maddesi :
Davalı
Parti programının 2. maddesinde "Tarihsel Miras" başlığı altında,
Sosyalist Partinin yeni bir parti olduğu ve 1980 öncesindeki sosyalist
partilerden herhangi birinin devamı olmadığı belirtildikten sonra "...
Türkiye işçi sınıfının bütün öncü unsurlarını ve sosyalist aydınları, yüzyılı
aşkın işçi sınıfı hareketinin ve sosyalist akımın devrimci mirası ve geçmiş
hataların eleştirisiyle derinleştirilecek teorik kazanımlar temelinde
birleşilir." denilmektedir.
Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın esas hakkındaki düşüncesinde, Sosyalist Partinin, 1980
öncesinde faaliyet gösteren yasa dışı Türkiye İhtilâlci İşçi Köylü Partisi
(TİİKP) ve 2533 sayılı Yasa ile feshedilen Türkiye İşçi Köylü Partisi ile
ayniyet gösterdiği, Aydınlık'la başlayan, (PDA), İşçi Köylü, (TİİKP), . Şafak,
(TİKP) nin eylem kılavuzu ve teorisi bu kez davalı Sosyalist Parti'de
gerçekleştirilmeye çalışıldığı" ileri sürülmektedir.
Davalı
Parti, bu konuda, İddia Makamının, Sosyalist Partiyi kendi belgeleriyle
suçlayamadığını, TİİKP davası belgeleriyle karşılaştırmalar yaparak TİİKP'nin
devamı iddiasında bulunma yoluna gittiğini ileri sürerek, Programın bir
maddesinde yer alan sözcüklerin neye benzediği ya da benzemediği, aynı olduğu
ya da olmadığının önemli olmadığını, ancak bu sözlerin Anayasa ve Siyasi
Partiler Yasası'nda yasaklanan "sınıf egemenliği"ni öngörüp
görmediğinin önemli olduğunu savunmaktadır.
Programın
2. maddesinde, davalı Partinin başka bir partinin devamı olmadığı açıkça
belirtilmektedir. Her ne kadar, söz konusu program ile yasa dışı Türkiye
İhtilâlci İşçi Köylü Partisi ve feshedilen Türkiye İşçi Köylü Partisi
Programları arasında kimi benzerlikler bulunmakta ve bu nedenle, Sosyalist
Parti Programı'nın hazırlanması sırasında yasal ya da yasal olmayan sosyalist
partilerin tüzüklerinden yararlanıldığı akla gelmekte ise de; her partinin
programının kendisine ait olması, partilerin kendi programlarıyla öngördükleri
sistem içinde bunlardan da objektif olarak yararlanmaları gerekliliği
karşısında başka partilerin programlarına benzerlikten söz edilerek sonuca
varılamaz.
Programın
2. maddesinin ikinci tümcesinde, tam açıklık bulunmamakla birlikte, XIX. ve XX.
yüzyıllardaki işçi sınıfı hareketinin ve sosyalist akımın devrimci mirasının ve
geçmiş hataların eleştirisiyle derinleştirilecek teorik kazanımlar yolunun
benimsendiği anlatılmaya çalışılmıştır. Bir sosyalist partinin sosyalist öğretilerin
yol göstericiliğinden ve sosyalist kültürden yararlanması geçmiş hataların
eleştirisi ve kendi potasında oluşturmaya çalışacağı kişilikle yolunu
belirlemeye çalışması yadırganamaz. Önemli olan, eylem ve davranışlarıyla
Anayasa ve yasalara aykırı düşüp düşmediğidir.
c)
Programın 3. maddesi :
"İdeoloji
3.
Sosyalist Parti'nin mücadelelerine, insanlığın düşünce mirasından beslenen
sosyalist teori yol gösterir.
Parti,
işçi sınıfının evrensel teorisini, Türkiye koşullarına yaratıcı bir biçimde
uygular. Büyük devrimlerin pratiğinde zenginleşen bu teorik hazine, dünyamızın
yüzyıldır yaşadığı değişikliklerin başlıca ideolojik kaynağıdır. Parti, daima
gerçeklerden hareket eder, teoriyi hayatın içinde arar, pratikte sınar ve
geliştirir." biçimindedir.
Başsavcılık
esas Hakkındaki düşüncesinde, bu maddeyi tümce tümce ele almakta ve bu maddeyle
TİİKP'nin 1. Kongre belgeleri ile "Savunma!' isimli kitaptan kimi
karşılaştırmalar yaparak "Sosyalist teori"nin, TİİKP'nin benimsediği
ideoloji, yani Marksist-Leninist ideoloji olduğu sonucuna varmaktadır.
Davalı
parti bu konudaki savunmasında, insanlığın düşünce mirası dendiği zaman, insan
soyunun bugüne kadar geliştirdiği bütün olumlu düşünce mirasının
anlaşılacağını, bunun Marksizm-Leninizm-Mao Zedung düşüncelerine indirgenemeyeceğini,
Sosyalist teorisyenlerin görüşlerinin partiye mal edilemeyeceğini, Sosyalist
Parti Programı'nda "proleterya diktatörlüğü dönemi" diye bir dönemin
yer almadığını, iddia makamının, programın yasalar karşısındaki durumunu
tartışmak yerine, genel olarak sosyalizmin yasalara aykırılığından söz ettiğini
ileri sürmektedir. Davalı Parti, ayrıca, partisinin ideolojisinin
öğrenilebilmesi için, Programının incelenmesi gerektiğini belirtmektedir.
Sosyalist
bir partinin, sosyalist teoriyi benimsemesi ve mücadelesinde sosyalist teorinin
yol göstericiliğinden yararlanması doğaldır. Ancak, benimsenen teori,
parlamenter demokratik çoğulcu sistem anlayışından kaynaklanmalıdır. Sosyalist
teorinin yol göstericiliği, programının diğer maddelerindeki amaç, temel ilkeler
ve öngörülen faaliyetlerle anlam kazanır. Davalı Parti Programının 11.
maddesinde, iktidarın kaynağının halkta olmasını demokrasi ilkesi olarak kabul
ettiğine, parlamenter sistemi ve seçim esasını öngördüğüne, gizli oy, açık
sayım ilkesini benimsediğine göre, Programında görülen, demokratik ilkelere
bağlılıktır. Bu tür bir sosyalist teorinin yol göstericiliği o partinin
kapatılma nedeni olamaz.
Programın
aynı maddesinde "Parti, işçi sınıfının evrensel teorisini, Türkiye
koşullarına yaratıcı bir biçimde uygular." tümcesi de, davalı Partinin
bazı teorileri katı kalıplar içinde değil; Türkiye koşullarına göre
benimsediğini göstermektedir.
d)
Programın 4. maddesi :
Üyelerinin
ideolojik ve örgütsel bağımsızlık ruhuyla eğitilmelerine ve Sosyalist Parti'nin
başka bir ülke ya da parti tarafından yönetilmemesine, onlara bağımlı olmanın
kesin surette reddine ilişkin "İdeolojik Bağımsızlık" başlıklı bu
maddenin Anayasa ve SPY'sına aykırı bir yanı bulunmamaktadır.
e)
Programın 5. maddesi :
"Sosyalist
Devrimleri Savunmak ve Aşmak" başlıklı madde, "Sosyalist Parti,
yaşadığımız yüzyılda tarihin tekerleğini döndüren sosyalist ve demokratik
devrimlerin ve ulusal kurtuluş savaşlarının, insanlığın özgürlüğe, refaha ve
barışa ilerleyişine yaptıkları büyük katkıları savunur. Bununla birlikte
devrimlerin ve sosyalizmi kurma deneylerinin taklit edilemeyeceğinin
bilincindedir. Parti uluslararası alandaki deneylerden ve teorik yeniliklerden
kavrayıp özümseyerek yararlanır.
Sosyalist
Parti, bu anlayışla sosyalizm deneyimlerini olumlu-olumsuz yönleriyle
eleştirir, Türkiye'de sosyalizmin kuruluşunu bu deneyleri aşma ruhuyla ele
alır." biçimindedir.
Başsavcılığın
esas hakkındaki düşüncesinde, bu maddeye ilişkin olarak TİİKP'yle
karşılaştırmalar yapılmaktadır.
Davalı
parti, savunmasında özetle, "İddia Makamı, Sosyalist Partinin Programı'nın
yasaya aykırılığını, TİİKP davası belgeleriyle aradaki esaslı farkı
görmezlikten gelerek yaptığı karşılaştırmalarla, kavram benzerlikleri arayarak
kanıtlama çabasındadır" demektedir.
Bu
maddede de, Partinin, sosyalist devrimlerin insanlığın refahına yaptığı
katkılar savunulmakta, devrimlerin ve sosyalizmi kurma deneylerinin taklit
edilemeyeceği ancak, uluslararası alandaki deneylerden yararlanılacağı
belirtilmektedir. Maddede, Anayasaya ve Siyasi Partiler Yasası'na aykırı bir
yan bulunmamaktadır.
f)
Programın 6. maddesi,
"Amaç
6.
Türkiye, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin ezilen kutbunda yer alan,
bağrında ortaçağ kalıntılarını barındıran bir ülkedir. Bugünkü aşamada, üretici
güçlerin özgürce gelişmesini engelleyen, emekçilerin refah ve mutluluğunun
karşısına dikilen güçler; emperyalizm, işbirlikçi burjuvazi ve feodal
kalıntılardır.
Sosyalist
Parti'nin amacı, ülkemizin Meşrutiyetlerle başlayıp Milli Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Devrimleriyle büyük bir atılım yapan, yüzyıllık demokratik devrimini
işçi sınıfı önderliğinde kesin başarıya ulaştırarak, demokratik halk iktidarını
gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir.
Demokratik
halk iktidarı, emperyalizme her türlü bağımlılığa son verir, ortaçağ kalıntısı
bütün ilişki ve kurumları köyden, şehirden ve toplumun her alanından
temizleyerek demokratik ve çağdaş bir toplum kurar, emekçileri refaha
kavuşturur.
Sosyalist
Parti, Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi'nin, Sultanlığın ve
Halifeliğin kaldırılması, lâiklik, tekke ve zaviyelerin kapatılması, ağalığın,
efendiliğin, paşalığın yasal planda kaldırılması, lâtin harflerini kabulü ve
dilde demokratlaşma gibi, bağımsızlık, demokrasi ve çağdaşlaşma yönündeki bütün
kazanımlarını korur, bu kazanımları emekçi halk yararına geliştirir, demokratik
halk devriminin ve sosyalizme ilerlemenin tarihsel ' birikimi olarak değerlendirir."
biçimindedir.
Cumhuriyet
Başsavcılığı, esas hakkındaki görüşünde, 6. maddede geçen "ortaçağ
kalıntıları", "kurtuluş savaşı", "demokratik devrim"
gibi kavramlarla ne amaçlandığını TİİKP kongre belgeler:i ve TİİKP'ye ait
"Savunma"adlı kitaptan yaptığı alıntılarla açıklamaktadır.
Başsavcılık, "Sosyalist Partinin görüşüne göre Kurtuluş Savaşımız ve
Cumhuriyet kesin başarıya ulaşmamıştır. Çünkü, kendi deyimlerine göre,
demokratik halk iktidarı gerçekleşmemiştir. Bu yoldaki görüş ve fikirler TİİKP
kongre belgeleri ile "Savunma" adlı kitaplarda etraflı olarak
açıklanmıştır." demekte ve 6. maddeyle ilgili düşüncesinde şu sonuca
varmaktadır:
"Programda
çok açık olarak ifade edildiği gibi (Demokratik Halk Devrimi) yapılacak,
Sosyalist Parti iktidara el koyacak, 6 ncı maddenin 3 üncü fıkrasında
belirtildiği gibi (Demokratik Halk İktidarı) gerçekleştirilecek, emperyalizme
her türlü bağımsızlığa son verilip, ortaçağ kalıntısı bütün ilişki ve kurumlar
köyden, şehirden ve toplumun her alanından temizlendikten, kendi anlayışlarına
göre, demokratik ve çağdaş bir toplum kurulduktan sonra programda öngörülen
özgürlükler kullanılacaktır."
Başsavcılığın
görüşlerine karşılık olarak bu maddeyle ilgili savunma, özet olarak şöyledir:
Programın
6. maddesinin birinci fıkrasında Türkiye'nin içinde bulunduğu durum
belirlenmiştir. Üçüncü fıkrada ise, bu duruma göre, nelerin yapılması gerektiği
açıklanmıştır. Bunlar, birincisi, "emperyalizme her türlü bağımlılığa son
verileceği", ikincisi ise, "Ortaçağ kalıntısı bütün ilişki ve kurumları,
köyden, şehirden ve toplumun her alanından temizleyerek, demokratik ve çağdaş
bir toplum" kurulacağıdır.
"Ortaçağ
kalıntısı bütün ilişki ve kurumlardan" neyin kastedildiği ise aynı
maddenin dördüncü fıkrasında ve Program'ın 35. maddesinin birinci fıkrasında
ortaya konmuştur.
İddia
Makamının, "ortaçağ kalıntısı ilişki ve kurumların köyden şehirden ve
toplumun her alanından temizlenmesini" işçiler dışında, bütün sınıfların
yok edilmesi, "bertaraf" edilmesi biçiminde yorumlamasını anlamak
mümkün değildir.
Sosyalist
Parti Programı'nın yapmak istediği, yasalarla kaldırılmış olan , ancak, toplum
içinde yaşamaya devam eden "ortaçağ ilişki ve kurumları"nın toplum
içinde de "temizleneceğini" ve bu yolla Cumhuriyet programını kağıt
üzerinde kalmaktan kurtaracağını ve hayata geçireceğini söylemiş olmasıdır.
Atatürk'ün çağdaş uygarlık seviyesine yükseltmek olarak hedeflediği şey, bu
ilişki ve kurumlara karşı yürütülen mücadelenin başarıya ulaşmasıdır.
Sav
ve savunma gözetildiğinde, maddede geçen, "demokratik devrim",
"demokratik halk iktidarı" gibi kavramlara, başka bir partinin
programı ya da başka bir dava nedeniyle yapılan savunma esas alınarak anlam
vermeye ve buna dayanarak Sosyalist Parti'yi sorumlu tutmaya hukuken olanak
yoktur.
Maddenin
ikinci fıkrasında, ülkenin yüzyıllık demokratik devrimini işçi sınıfı
önderliğinde başarıya ulaştırarak halk iktidarını gerçekleştirmenin ve
durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmenin Partinin amacı olduğu
belirtilmektedir. Aynı fıkrada "...... ülkemizin Meşrutiyetlerle başlayıp,
Milli Kurutuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimiyle bir atılım yapan, yüzyıllık
demokratik devrimini" denilmek suretiyle "demokratik devrim"
kavramı açıklanmaktadır. Üçüncü fıkrada yer alan "Demokratik halk
iktidarı, emperyalizme her türlü bağımlılığa son verir, ortaçağ kalıntısı bütün
ilişki ve kurumları ...... temizleyerek demokratik ve çağdaş bir toplum
kurar" biçimindeki tümceyle de "demokratik halk iktidarı"
kavramına açıklık getirilmektedir. Programın 11. maddesinde, "... Demokratik
halk iktidarı Millet Meclisi ve bütün kademelerde yerel meclisler aracılığıyla
kullanılır" denilmekte, Programın "Halkın Refahı" başlıklı IV.
bölümünde de, bu konuda neler yapılacağı maddeler halinde sayılmaktadır.
Ayrıca, Anayasa'ya aykırı düşmeyen sosyalist bir partinin, kendi programında
öngörülen esaslar doğrultusunda sosyalizmi kurmayı amaçlaması da doğal
karışlanmalıdır.
Anılan
kavramların, bu anlamları içinde 2820 sayılı Yasa ile bağdaşmayan bir yönü
bulunmamaktadır. Maddenin sonuncu fıkrasında, ikinci fıkraya paralel hükümler
yer almaktadır. Bu fıkrada, partinin demokrasi ve çağdaşlaşma yolundaki
kavramları demokratik halk devriminin ve sosyalizme ilerlemenin tarihsel
birikimi olarak değerlendirdiği belirtilmektedir.
Maddenin
Anayasaya ve Siyasi Partiler Yasası'na aykırı yanı görülmemiştir.
g)
Programın 7. maddesi :
"Sosyalizm
7.
Sosyalist Parti, sosyalizmin kuruluşu sürecinde, sömürünün, baskının ve
yabancılaşmanın bütün sınıfsal temellerini kaldırır, ideolojik ve kültürel
kaynaklarını kurutur. İşçi ile köylü, şehir ile köy, kafa emeği ile kol emeği
arasındaki farkları adım adım yok eder. Dünya emperyalizminin varlığı ve
ülkemizde üretici güçlerin bugünkü gelişme düzeyi nedeniyle sosyalizmin
kuruluşu geri dönüş tehlikelerini içeren uzun süreli bir dönemdir. Bu dönem
boyunca, çeşitli toplumsal çelişmeler temelinde, sosyalizm ile kapitalizm ve
sosyalist ideoloji ile kapitalist ideoloji arasında mücadele devam eder.
Sosyalist demokrasinin özü, emekçilerin iktidarı döne döne fethetmeleri,
iktidarın emekçi karakterinin yaygınlığına ve derinliğine pekişmesidir.
Sosyalist Parti, halk içindeki çelişmeler ile uzlaşmaz çelişmeleri her dönemde
dikkatle ayırır.
Sosyalist
Parti, kurulduğu günden başlayarak, kapitalizmin insanı ve doğayı yıkıma
uğratan, insanlığa barışı haram eden, bir avuç kapitalistin çıkarlarının
zorunlu kıldığı üretim ve tüketim hummasının eleştirisine büyük bir önem verir.
Kapitalizmin karşısına üretimde, tüketimde, bölüşümde ve kaynak dağılımında,
emekçi halkın refahını, her türlü sömürüden ve yabancılaşmadan kurtularak
özgürce gelişmesini ve barışı gözeten bir emekçi seçeneğiyle çıkar. Sosyalist
Parti, toplumsal ilişkileriyle, insan-doğa ilişkisiyle, felsefesi, ahlakı,
refah ve mutluluk ölçüleriyle, kapitalizme gerçek anlamda alternatif bir
program geliştirir.
Sosyalist
Parti, sınıflar ve devletler arasında paylaşım kavgalarına yol açan üretim
kıtlığının ve toplumsal farklılaşmaların son bulacağı, insanların değil yalnız
araçların yönetileceği bir barış dünyasına ilerleyişin bilincindedir."
biçimindedir.
Başsavcılık,
bu maddeye ilişkin esas hakkında düşüncesinde, başlıca şu görüşleri ileri
sürmüştür:
Bu
maddede sosyalizmin niteliği belirtilmiştir. Amaçlanan sosyalizm, TİİKP ve TİKP
Programlarında da öngörülen "bilimsel sosyalizm" dir.
"Davalı
Sosyalist Parti Programı'nda;
Sosyalizmin
kuruluş sürecinden söz etmekte, bu süreç içinde yapılması öngörülen işlemler
açıklanmaktadır. Bu işlemlerin Sosyalist Parti ve Demokratik Halk İktidarı
tarafından yerine getirileceği belirtilmektedir."
"(Savunma)
adlı kitapta, sınıf egemenliğini sağlamak için gösterilen yolların tümü Davalı
Sosyalist Partinin Programında mevcuttur. Davalı, Parti, emekçilerin
dışındakileri silecek kökünü kazıyacak ve istediği toplumu kuracak, yani
tabanını üretecek ve emekçilerin hak ve söz sahibi olduğu Demokratik Halk
İktidarını kullanacaktır. Burada (iktidar) kelimesini kullanmış olmalarından
ötürü yoruma kalkışmanın tutarsızlığı da açıktır. (Demokratik Halk
Diktatörlüğü) olarak öngörülen deyimde diktatörlük yerine (iktidar) kelimesinin
kullanılmış olması sonucu değiştirmeyecektir."
Davalı
Parti ise bir maddeyle ilgili savunmasında, kısaltılmış biçimiyle şöyle
demektedir:
"Programın7.
maddesinde belirtilen sömürünün, baskının ve yabancılaşmanın ideolojik ve
kültürel kaynaklarının kurutulmasında ne mâhzur vardır' Yani, sömürü, baskı ve
yabancılaşmayı savunmamız mı beklenmektedir' Bugünkü iktidarlar dahi sömürüyü,
baskıyı yabancılaşmayı koruyacaklarını ve iyi bulduklarını açıkça
söyleyememektedirler...
Bu
maddelerin "ihtilalcilik"le bir ilgisi yoktur. Bütünlük içinde
okununca anlaşılacağı üzere, bu maddelerde kültürel ve ahlâksal tercihler, her
türlü yozlaşmaya ve ahlâksızlığa karşı çıkılacağı fikirleri yer almaktadır.
Bunlar ahlâk ve kültür politikalarıdır.".
Sosyalist
bir partinin, sömürünün, baskının ve yabancılaşmanın sınıfsal temellerini
kaldırıp, işçi ile köylü, şehir ile köy, kafa emeği ile kol emeği arasındaki
farkları adım adım yok edeceğini söylemesi ve bunu programına alması
yadırganmaz. Önemli olan parti programının, özgürlükçü demokratik sistem içinde
ve bu an1ayşşla uygulanmaya konulması ve iktidar olunduktan sonra da çoğulcu
sistem içerisinde özgürlükçü niteliğin korunmasıdır. Nitekim, aynı maddede
geçen "Sosyalist demokrasinin özü, emekçilerin iktidarı döne döne
fethetmeleri, iktidarın emekçi karakterinin yaygınlığına ve derinliğine
pekişmesidir." biçimindeki ibarenin de aynı içerik ve aynı anlayışla ele
alınması gerekir. Burada, "iktidarın" elde edilmesi ya da
fethedilmesinden söz edilmektedir. Her siyasal partinin, hukuken geçerli
yollarla iktidarı elde etmek ve programını uygulamak amacının da olması
doğaldır. Anayasa'ya aykırı düşen bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde
"sınıf egemenliğini" kurması, diğer sınıfları tam bir baskı altında
tutarak, diktatörlüğe gitmesidir.
Davalı
Parti, bu maddede "sınıf egemenliğini" kuracağından söz etmemektedir.
Diğer maddelerle birlikte düşünüldüğünde Programda verilen sözlerin demokratik
bir sistem içinde yerine getirileceğinin amaçlandığı anlaşılır. Partinin henüz
faaliyeti görülmeden sırf Programdaki bu madde nedeniyle Anayasa'ya aykırı
düştüğü sonucuna varılamaz.
Aynı
maddenin son fıkrası ise, Sosyalist Parti'nin geleceğe dönük özlemini ifade
etmektedir.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle programın 7. maddesi de Anayasaya aykırı görülmemiştir.
h)
Programın 8. maddesi :
"Kitleleri
Öncüler Haline Getirmek
8.
Sosyalist Parti'nin biricik güvencesi, Türkiye emekçileridir. Bu nedenle Parti,
emekçileri, ülkemizin önündeki ufku açacak aktif bir siyasal güç haline getirmek
için çalışır. Devrimci değişiklikler, yalnız emekçi halka çaresizlik ve acı
veren bir sömürü ve baskı düzeninin son bulması için değil, emekçilerin
kendilerinin değişmesi ve geleceği kuracak ileri insan birikiminin oluşması
için de gereklidir. Parti, bu bakışla emekçi kitlelerin siyasal, kültürel ve
manevi yönlerden alabildiğine gelişerek, toplumumuzun her alanda ilerlemesine
önderlik edecek ileri unsurlar haline gelmeleri ve böylece emekçilerin bütün
kitlesiyle seçkinleşmesi ve sonuç olarak öncü ile kitle farkının kalkması için
çalışır.
Sosyalist
Parti, demokrasiyi de sosyalizmi de emekçi halkın eliyle inşa eder. En büyük
üretici ve değiştirici güç, emekçi halkın kendisidir."
Sosyalist
bir partinin, programını uygulamaya koyarken emekçilere güvenmesi, ezildiğini
ve horlandığını ileri sürdüğü emekçilere kimi haklar tanımayı ve onları
siyasal, ekonomik ve kültürel yönden pekiştirmeyi amaçlaması ve bunu
programında belirlemesi partinin kapatılmasını gerektirmez.
ı)
Programın 9. ve 10. maddeleri :
"En
Geniş Güçlerle Birleşmek" başlıklı 9. maddede, Sosyalist Parti'nin, tam
bağımsızlık ve gerçek demokrasi amacının önüne dikilen gücü doğru saptayıp
olabildiğince tecrit etmeye, birleşebilecek en geniş güçlerle birleşmeye,
çelişmelerden yararlanmaya özen göstereceği, işçi sınıfı dışındaki halk
güçlerine ve örgütlerine kıskanç ve sekter davranmayacağı, onlarla kısır
rekabete girişmeyeceği, halk içindeki çelişmelerin ve sosyalistler arasındaki
çelişmelerin şiddet yöntemiyle çözülmesine karşı olduğu belirtilmektedir.
"Kanatlı
Parti" başlığı altındaki 10. maddede ise, işçi sınıfı içindeki çeşitli
eğilimleri kucaklayan teorisi ve programı çerçevesinde Parti'de kanatların
oluşmasının kaçınılmaz ve yararlı görüldüğü, bununla birlikte Parti'nin
kanatlarının ve üyelerinin topluma karşı, programı ve temel siyasetleri savunma
sorumlulukları bulunduğu açıklanmaktadır.
Bu
maddelerde partinin kapatılmasını gerektirecek bir yön bulunmamaktadır.
GENEL
DEĞERLENDİRME :
Davalı
partinin 'ideolojik yapısı ve temel esasları büyük kesimiyle Sosyalist Parti
Programı'nın "Temel İlkeler" başlıklı I. bölümünde toplanmıştır.
Kapatılma isteminin dayandırıldığı savların çok büyük kesimi de aynı bölümle
ilgilidir. Bu nedenle bu bölüm maddeler halinde incelenmiştir. Ancak 60 madde
ve IV bölümden oluşan Programın öteki bölümleri de, partinin ideolojik
yapısıyla ve kapatılma isteminin dayandırıldığı iddialarla ilgili olduğu oranda
genel hatlarıyla ele alınarak sonuca varılmaya çalışılacaktır:
Programın,
"Demokrasi ve Özgürlükler" başlıklı II. bölümünün "İktidarın
Kaynağı" başlıklı 11. maddesinde, iktidarın kaynağının halkta olması
Partinin demokrasi ilkesi olarak gösterilmiştir. Aynı maddede, demokratik halk
iktidarının, millet meclisi ve yerel meclisler aracılığıyla kullanılacağı,
meclislerin doğrudan, genel, çok seçenekli, özgür seçimlerle belirleneceği, 18
yaşını bitirmiş bütün yurttaşların seçme ve seçilme özgürlüğüne sahip olduğu,
seçimlerde gizli oy, açık sayım ilkesinin uygulanacağı belirtilmiştir.
İddianamede,
her ne kadar, aynı maddenin "Milletvekillerinin ve meclis üyelerinin
aylıkları hiç bir şekilde en yüksek işçi ücretinin üzerinde olamaz." ve
14. maddenin "..... merkezi yönetimlerde görevli büyük memurların belli
dönemlerde işçilik yapmaları ......" biçimindeki kuralları eleştirilerek
bu kurallar işçiler devleti ve diktatörlüğü kurulması amacının kanıtı olarak
ileri sürülmekteyse de, demokratik halk iktidarını meclisler aracılığıyla
kullanacağını söyleyen bir sosyalist partinin, ideolojik anlayışını programına
yansıtmasından işçi egemenliğine dayalı diktatörlüğü savunduğu sonucuna
varılamaz.
Aynı
bölümde, 15. maddede, "Demokratik halk iktidarı, herkesin düşüncesini
herhangi bir araçla açıklama özgürlüğünü güvence altına alır ve herkese
düşüncesini açıklayabilmesi için olanak sağlar ....."; 16. maddede,
"Basın özgürdür, sansür edilemez....."; 17. maddede, "Herkes,
vicdan, kanaat, dini inanç veya inanmama özgürlüğüne sahiptir ....."
denilmektedir.
18.
madde "..'... Demokratik halk iktidarı, yönetimi altındaki herhangi bir
kamu makamının uygulayabileceği haksızlık ve baskılara karşı emekçilere birey
olarak ve birlikte direnme hakkı tanır. Direnenler korunur." kuralını
içermektedir. Bireysel özgürlükler yönünden önemli olan bu Hakkın, uygulamada
anarşiye neden olabileceği ileri sürülebilir. Ancak, direnme hakkı, tarihsel
süreç içerisinde, İngiltre'de Büyük Özgürlük Fermanı (Magna Carta Libertatum,
121 5 madde. 61 ); Haklar Dilekçesi (petition of Rights, 1628) ; Habeas-Corpus
ACT ( 1679) ; Haklar Bildirgesi (Bill of Rights, 1689) gibi anayasal belgelerde;
Amerika Birleşik Devletleri'nde Virginia Haklar Bildirgesi (1776 mad. 3),
Fransa'da, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (Baskıya karşı
direnme, mad. 2) nde değişik ifadelerle; Federal Alman Anayasası'nın 20.
maddesinde ise kimi koşullarla yer almıştır. Böylece "direnme
hakkının" Anayasa hukukuna yabancı olmayan bir kavram olduğu
anlaşılmaktadır.
Kaldı
ki, davalı partinin programında "direnme hakkı"ndan söz edilmesi
bireysel özgürlükle ilgilidir. Bu hak, bir sınıfın diğer, sınıflar üzerinde
egemenliğini sağlamasının yolu biçiminde yorumlanarak parti kapatılamaz.
Programın
21. maddesinde grev hakkı kabul edilirken, lokavtın yasaklamasına gidilmesi
kapatma nedeni olarak düşünülemez.
Programın
24. maddesinde, "Sosyalist Parti, toplum hayatında sorunları zor
kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi
ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören bir sosyalist
kültürün yayılması için çalışır...."; 27. maddesinde "Yurttaşlar,
sosyalizm döneminde emeklerinin ürünü olan mülkiyet ve özel girişim hakkına
sahiplerdir. Bu haklar ve kullanılmaları, ancak toplum yararına yasayla
sınırlandırılabilir." denilmektedir.
İddianamede,
27. madde, "Görüldüğü üzere miras söz konusu değildir." biçiminde
eleştirilmektedir.
Parti
programında mirastan mutlaka söz edilmesi gerekmez. Kaldı ki, programda miras
Hakkının yasaklandığı yönünde bir kural da bulunmamaktadır.
Programın
28. maddesinde, "Demokratik halk iktidarında düşünceye suç olmaz";
29. maddede "kimseye eziyet ve işkence yapılamaz"; 31. maddede
"Herkes dil, ırk, milliyet, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî kanaat, din
ve mezhep ayırımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir...." denilmesi ve bu
bölümde "Herkes" ve "yurttaşlar" sözcüklerinin sık sık
kullanılması, Programda, temel hak ve özgürlüklerin herkese ve tüm yurttaşlara
tanındığı izlenimini vermektedir.
İddianamede,
Programın 34. maddesindeki, "Gençliği geleceğin sahibi ve güvencesi olarak
gören Sosyalist Parti, özgür ve açık düşünceli, emekçi halka bağlı kuşakların
yetişmesi için çalışır." kuralı ile 48. maddedeki ".... herkesten
yeteneğine göre ve herkese emeğine göre ......" ilkesi eleştirilmekte ve
kapatma istemine neden olarak ileri sürülmektedir.
Bu
maddelerde de, Anayasanın 14. maddesine ve Siyasi Partiler Yasası'na aykırı bir
yan görülmemiştir. Çünkü, bir sınıf partisinin dayandığı tabana ayrıcalık
tanımadan ve Anayasanın öngördüğü eğitim ilke ve kurallarını bozmadan, emeğiyle
çalışan kesimden yana kuşaklar yetiştirmeye çalışmayı ilke olarak benimsemesi
"bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde egemenliğini sağlama" anlamına
gelmez. Öte yandan "herkesten yeteneğine göre ve herkese emeğine
göre" ilkesi maddede tümce bütünlüğü içinde yani "Demokratik halk
iktidarı, işsizliğin ortadan kaldırılmasıyla birlikte "herkesten
yeteneğine göre ve herkese emeğine göre" ilkesini uygulayarak, toplum
ahlakının bozulmasının önemli bir kaynağını kurutur:" biçiminde ele
alınırsa, aynı nedenle, Anayasanın 14. maddesine aykırı düşmez.
Programın
50. maddesinin ikinci fıkrasında "Büyük ve toplumsal üretime, dolayısıyla
ekonominin doruklarına sosyalist üretim ilişkilerinin kumanda ettiği uzunca bir
kuruluş dönemi boyunca ulusal ekonominin karma karakteri korunur. Sosyalist
Parti, sosyalist sektörün geliştiği planlı bir ekonomi ile piyasa mekanizmaları
arasındaki ilişkiyi düzenlerken, ekonominin etkin işleyişini, çalışmanın
özendirilmesini ve halkın ihtiyaçlarıyla üretimin arasında gerçek bağlantılar
kurulmasını gözetir." denilmektedir.
İddianamede,
ulusal ekonominin karma karakteri, ekonominin doruklarına sosyalist üretim
ilişkilerinin kumanda ettiği kuruluş dönemi boyunca korunacak, daha sonra
sosyalist teoride öngörüldüğü gibi sosyalizmin ileri aşamasına geçilecektir,
denilmekte ise de maddede aynı sözler bulunmamaktadır. Kaldı ki, bir siyasi
partinin Anayasadaki ilke ve koşullara aykırı düşmeyecek biçimde ekonomik
tercihlerini belirlemesi mümkündür. Anayasa'da, ekonominin karakterinin
değiştirilemeyeceği yönünde bir kurâl bulunmamaktadır.
Anayasa
ve Siyasi Partiler Yasası, sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde
egemenliğini sağlamak amacıyla siyasi parti kurulamayacağını öngörmektedir.
Programda bu kurala aykırı ibare ve deyimlerin yer aldığı söylenemez.
Yukarıda
ayrıntılarıyla incelenen duruma ve açıklanan gerekçelere göre davalı Sosyalist
Parti'nin programı Anayasa'nın 14. ve Siyasi Partiler Yasası'nın 5. ve 78.
maddelerine aykırı görülmemiştir. Davanın reddi gerekir. Mustafa ŞAHİN ve İhsan
PEKEL bu görüşe katılmamıştır.
VIII-
SONUÇ :
Programı,
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 78. maddesine aykırı görülerek aynı
Kanun'un 101. maddesinin (a) bendi gereğince kapatılması istenilen Sosyalist
Parti hakkında açılan davanın reddine, Mustafa ŞAHİN ve İhsan PEKEL'in
karşıoyları ve oyçokluğuyla,
1988.
gününde karar
verildi.
|
Başkan
Mahmut C.
CUHRUK
|
Başkanvekili
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer TURAN
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
|
Üye
Mustafa GÖNÜL
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
Mehmet Şerif
ATALAY
|
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas
Sayısı : 1988/2 (S. P. Kapatma)
Karar
Sayısı : 1988/1
I.
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Sosyalist Parti'nin kapatılmasını öngören istemine
ilişkin ilk inceleme sonunda kullandığım ve kararda belirtilen "red"
oyumun ayrıntılı gerekçesini, "Karşıoy Gerekçesi" olarak aşağıda
açıklıyorum :
Cumhuriyet
Başsavcılığı, Sosyalist Parti'nin Tüzüğündeki herhangi bir aykırılıktan ötürü
değil, Programının 1., 2., 3., 6., 7., 8., 9., 10., 34. ve 48. maddesinde
saptandığı bildirilen onsekiz aykırılık nedeniyle kapatma isteminde
bulunmuştur.
2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun, "Dördüncü kısımdaki yasaklara aykırılık
halinde partinin kapatılması" başlıklı 101. maddesinin (a) bendinin
içeriği, Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararı verebileceği hususlardan birinin
de, "Programın dördüncü kısımda yer alan hükümlere aykırı olması"
bulunduğunu göstermektedir. Bu kuralın anlamı, Programın aykırılığı kesenkes
belli ise, Anayasa Mahkemesi kapatma kararı verecektir. Program, kuruluşta,
Siyasi Partiler Kanunu'nun 8. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince, İçişleri
Bakanlığı'na verilen bildiriye eklenir. "Uygunluk" ya da
"aykırılık" gibi kişiden kişiye değişebilen göreceli bir durumda
Başsavcılığın, hiç değiştirilemez ya da düzeltilemez sayarak Anayasa
Mahkemesi'ne başvurması, yasal bir olanağı ortadan kaldırıp, düzeltme durumunu
sağlamak yolunu izlemek yerine, en ağır cezayı istemesi, yerinde bir tutum
değildir. Yasanın "Cumhuriyet Başsavcılığının partilerin kuruluşunun
denetlenmesi" başlıklı 9. maddesi, kuruluşta yani İçişleri Bakanlığı'na
bildirimi verip tüzelkişilik kazanmasından başlayarak programın Anayasa ve yasa
hükümlerine uygunluğunun öncelik ve ivedilikle inceleneceğini öngörmektedir.
Nitekim, kapatma istemini içeren iddianame bu amaçla yapılan incelemenin
ürünüdür. Kanımca, programdaki bir aykırılık da, giderilebilecek bir
noksanlıktır. Yasa, noksanlığın giderilmesi olanağını getirdiğine göre, bu
yolun izlenmesiyle aykırılıkların giderilip düzeltilmesini sağlamak, kapatmayı
yeğlememek daha uygun düşerdi. Parti kurucuları, Yasanın 5. maddesindeki
yasakları gözetmeden, onlara aldırmadan, aykırı amaçla haklarını
kullanmışlarsa, bu davranış programa yansımışsa, 9. madde uygulama alanına
girer. "Noksanlık" sözcüğünü salt bir somut - nesnel eksiklik, yokluk
olarak dar anlamda düşünmek Yasanın amacıyla bağdaşmaz. Olması gerekenin
olmaması gibi, olmaması gerekenin olması da ""noksanlık"
kapsamına girer, düzeltilip giderilebilir. Anayasa ve Yasaya uygunluğu aranılıp
incelenen programın noksanlığından bunları anlıyorum. Bu durumda Başsavcı,
Sosyalist Parti'ye yazıyla durumu bildirmeli; buna karşın aykırılık
giderilemezse 9. madde uyarınca dava açmalı ya da doğrudan, Yasanın 104.
maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak adı geçen partiye ihtar
yapılmasını istemeli idi. Uygulamada iki yolun da örneği vardır. Türkiye Emekçi
Partisi'nin programındaki aykırılığın düzeltilmesi için Başsavcılık yazıyla
bildirimde bulunmuş, Parti gereğini yerine getirmeyince kapatma davası açmıştır
(8.5.1980 günlü, Esas: 1979/1, Karar:l980/1 sayılı, Anayasa Mahkemesi (kapatma
kararı). Daha sonra, Demokratik Sol Parti'nin Programı'ndaki aykırılıkların
giderilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığı, Yasa'nın 104. maddesi uyarınca
doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur (28.2.1986 günlü, Esas: 1985/2,
Karar: 1986/1 sayılı Anayasa Mahkemesi ihtar kararı) . Şimdiki Başsavcılık
isteminin, Yasa'nın "Siyasi Partilerle İlgili Yasaklar" başlıklı
Dördüncü Kısım kapsamındaki "Amaçlar ve Faaliyetlerle İlgili Yasaklar"
başlıklı Birinci Bölümündeki 78. madde nedeniyle olduğu, bu yüzden
"Yasanın dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümleri dışında" ki
durumlarda uygulanacak 104. maddeye dayanılamayacağı görüşü ileri sürülebilirse
de, Tüzüğün amacı belirleyen 2. maddesinde Başsavcılığın saptadığı sakıncayı
bulmak olanaksızdır. Ayrıca, Partinin sakıncalı, Yasa'nın 78/c maddesinde geçen
biçimde "... yönelik faaliyette bulunduğu" da kanıtlanmamıştır.
Program, eylemin faaliyetin kanıtı olamaz. belki kaynağı olabilirse de programa
dayanan bir eylem açıklanmamıştır. Bu nedenlerle ilk inceleme kararına özeti
geçirilen karşıoyumu açıklıyor, aynı doğrultudaki öbür karşıoy gerekçelerinin
benzer bölümlerine de katılıyorum.
II.
Anayasa Mahkemesi'nin bu dosyayla ilgili olarak aldığı kararda "red
oyu" kullananlar arasında bulunmamın nedeni, başlangıçta ilk incelemede
kullandığım red oyundaki görüşlerimde değişiklik olduğu anlamında değildir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 149. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince,
siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin davaları da dosya üzerinde inceler,
2949 sayılı Kuruluş Yasasının 33. maddesi, bu tür davalarda ayrıca Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanacağını öngörmüştür. Kurul
çoğunluğu, ilk inceleme kararını usul evresi sayıp yöntem yasasının 384. ve
385. maddesi gereğince oy kullanılmasını gerekli gördüğünden -bu görüşü
paylaşmamakla birlikte sonuçtaki oyu kullandım. Türkiye'de sosyalist bir
partinin kurulması Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'na göre olanaklıdır.
Ancak, yürürlükteki kurallara aykırı durumda bulunmamak, yasal sınırları
aşmamak gerekir. Programın içeriğini uygun bulmuş gibi görünen karar
karşısında, oy kullanma zorunluluğunu belirtiyorum.
|
|
|
|
|
Başkanvekili
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1988/2 (S.P. Kapatma)
Karar
Sayısı : 1988/1
Anayasamızın
68, 69 ve 14. maddelerine göre, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez
unsurlarından biri olan siyasi partilerin, tüzük ve programları, Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet
egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.
Sınıf
ve zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı veya
yerleştirmeyi amaçlayan siyasi partiler kurulamaz.
Siyasi
partiler, tüzük ve programları dışında faaliyette bulunamazlar; Anayasa'nın 14.
maddesindeki sınırlamalar dışına çıkamazlar, çıkanlar temelli kapatılır.
2820
sayılı Siyasi Partiler Kanununun 4. kısmında da siyasi partilerle ilgili
yasaklar 20 madde halinde ayrı ayrı düzenlenmiş ve özellikle 78. maddesinde
demokratik Devlet düzeninin korunmasına yönelik hükümler ayrıntılı olarak
gösterilmiştir.
Cumhuriyet
Başsavcılığı davalı Sosyalist Partinin programında Marksist-Leninist-Maoist
teorinin benimsendiğini, bu teoriye dayanan pratiğin öngörüldüğünü ve netice
olarak da proletarya diktatörlüğünün amaçlanmış olduğunu ileri sürerek yukarıda
sözü edilen yasal hükümlere istinaden kapatılması talebinde bulunmuştur.
Cumhuriyet
Başsavcılığı, esas hakkındaki düşüncesinde de davalı Sosyalist Partinin,
kurucularından Genel Başkan Ferit İlsever ile Hüseyin Akar ve Hasan Ali
Karşılayan'ın illegal Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisinde eylemlere
karışmış bulunmaları sebebiyle yargılanarak hüküm giymiş kişiler oldukları,
parti programındaki kelime, cümle ve sloganları değerlendirirken kuşkusuz
kurucularının ve yöneticilerinin açıklanmış görüş, düşünüş ve ideolojileriyle
eylemlerinin de gözönünde bulundurulması gereği üzerinde durularak davalı
Sosyalist Parti, her ne kadar 1980 öncesi sosyalist partilerden herhangi
birinin devamı olmadığını ifade etmekte ise de; program ve bildirgedeki
mesajlar, program ve tüzüğün tümü incelendiğinde, Sosyalist Partinin yapısı,
ideolojik görüşü, düşünülen sistem ve amaçlanan rejim ve uygulama biçimi, yani
doktrin ve pratik bakımından 1980 öncesinde faaliyet gösteren (TİİKP)'nin ve bu
partinin kapatılmasından sonra yine aynı kişilerce kurulan Türkiye İşçi Köylü
Partisi (TİKP) ile ayniyet gösterdiği vurgulanmıştır.
Savunmada
" bu yöntemin hukuki hiçbir yanı yoktur. Zira bu yöntemle sosyalist
partiyi kendi program ve görüşleriyle değil, 71 kurucudan sadece üçünün 14 yıl
önce yargılandığı bir davanın belgeleriyle suçlama yoluna gidilmektedir.
İnsan
hayatının bütününün yargılama konusu yapılması çağdaş demokrasilerde kabul
edilmemektedir. Bu tür uygulamaya sadece Hitler Almanya'sında rastlanmıştır.
Davalı
sosyalist partinin programındaki kelime, cümle ve sloganları değerlendirirken
kuşkusuz kurucularının ve yöneticilerinin açıklanmış görüş, düşünüş ve
ideolojileriyle eylemlerini de gözönünde bulundurma hususuna genel anlamda bir
itirazımız yoktur. Burada önemli olan, ne zaman ki görüşleri, ideolojileri ve
eylemleridir' 14 yıl önceye ait bir savunma ya da dava belgelerinin bugünkü
yargılamada dayanak haline getirilmesinin hukuken kabulü mümkün değildir.
Davalı
partinin tüzelkişiliği çerçevesinde, kuruluş ve kuruluş sonrasına ilişkin,
kurucu ve yöneticilerinin açıklanmış görüşleri ve ideolojileri varsa bunlar
davanın değerlendirilmesinde dikkate alınabilecektir. Ancak parti tüzelkişiliği
ile ilgili bulunmayan bazı kurucu ve yöneticilerinin tarihte kalmış görüş ve
eylemlerinin bu yargılamada dikkate alınması herşeyden önce, bu üç kurucu
dışında kalan 68 kurcu üyenin irade ve kişiliklerini hiçe saymak olur. Çünkü,
onlar, Ferit İlsever, Hüseyin Akar ve Hasan Ali Karşılayan'ın 14 yıl önce
yargılandıkları davada belirttikleri görüş ve savunmaları etrafında birleşme
iradelerini ortaya koymamışlardır. Kurucuların üzerinde irade belirtip
birleştikleri sosyalist parti program ve tüzüğüdür. Bu nedenle sosyalist
partiyi sorumlu kılacak şeyler ancak sosyalist partinin program ve tüzüğü
olabilir...." denilmektedir.
Sosyalist
parti, kayıtlara göre 1 Şubat 1988 tarihinde yasal bildiri ve belgelerini
İçişleri Bakanlığına vererek tüzelkişilik kazanmıştır. Bu tarihten sonra, 15
Mart 1988 tarih ve Esas: 1988/45, iddia 1988/36 sayılı iddianameyle, Genel
Sekreter ve Başkanlar Kurulu Üyesi Yalçın Büyükdağlı - Merkez Karar Kurulu ve
Kurucular Kurulu Üyesi Ali Kalan - Başkanlar Kurulu, Merkez Karar Kurulu ve
Kurucular Kurulu üyesi Yavuz Olagan - Merkez Karar Kurulu ve Kurucular Kurulu
Üyesi Nusret Senem - Merkez Karar ve Kurucular Kurulu Üyesi Hasan Ali
Karşılayan haklarında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde "sosyal bir
sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis ve sosyal temel
nizamları devirmeye . matuf. cemiyet kurmaya tevessül etmek ve komünizm
propagandası yapmak" suçlarından ötürü kamu davası açılmıştır.
Sosyalist
Parti Ankara Yönetim Kurulu Üyesi ve aynı zamanda partinin kurucular kurulu
üyesi İsmet Karakul ile şahin Onut, Ali Kalan, Nusret Senem ve daha 7
arkadaşları hakkında "Siyasi Partiler Yasasının 78/a maddesinde belirtilen
"Siyasi Partiler Türk Milletine ait olan egemenliğin kullanılmasının belli
bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı.... hükmünü değiştirmek amacı
güdemezler, veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda
tahrik ve teşvik edemezler" hükmünü ihlalden, Türk Ceza Kanununun deyimi
ile (m.312/2) halkı sınıf ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa
tahrik suçundan ötürü 20 Nisan 1988 günlü ve Esas: 1988/91, İddia: 1988/53
sayılı iddianameyle Ankara Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde kamu davası açılmış
bulunmaktadır. Görülüyor ki, bu savunma, teorik ve fantezi iddialardan ibaret
olup, hukuki ve fiili gerçekleri yansıtmaktan ve inandırıcı olmaktan çok
uzaktır.
Cumhuriyet
Başsavcılığı, sosyalist partinin genel başkanı olan Ferit İlsever ile
arkadaşlarının, yasadışı (TİİKP) davasındaki savunmalarını topladıkları ve
yayınladıkları "Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası
Savunma"adlı kitapta ve (TİİKP) Birinci Kongre Belgeleri adlı kitapta yer
alan fikir ve düşünceleri sosyalist partinin programında da benimsenmiştir....
Teorileri Marksist-Leninist-Maoisttir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
ve özellikle siyasi partiler kanununun koyduğu kurallardan kurtulabilmek için
programa ifade ve fikirler kapalı olarak yerleştirilmiş, karma ekonomi, parti,
seçim, özgürlük, eşitlik, mülkiyet, girişim hakkı, kişi güvenliği vs. gibi
deyimler maksadı gizlemek için konulmuştur" yolundaki değerlendirmesi,
parti programına ve dava dosyasının içeriğine uygun düşmektedir. Zira, herhangi
bir hükmün objektif anlamını araştırırken, sözcüklerin taşıdığı anlamdan önce,
o hükmün konunun bütünü içindeki yeri ve diğer hükümlerle olan ilişkisinin esas
alınması ve ayrıca konulan hükümle izlenen amacın ne olduğunun saptanması
gerekir. Ayrıca, yorumlamada gerçekçi ve uygulanabilir bir anlama varılabilmesi
için gereğinde doğruluğu belli olmuş öğretiden, hukukun genel ilkelerinden,
yerleşmiş mahkeme kararlarından yararlanılması ihmali caiz olmayan hukuk
esaslarındandır. Bu itibarla, kendine has üslubuyla ve yaşayan dildeki
anlamından farklı soyut ve kaypak kelime ve kavramları içeren program metninin
daha önce muhakemeten somutlaştırılan ve ilgililerce de kendilerine aidiyeti
kabul ve itiraf edilen anlamlarına göre değerlendirerek amacı belirleyen
Cumhuriyet Başsavcılığının izlediği yol bizce en doğru olanıdır. Onun için
"... Sosyalist Parti ile ilgisi bulunmayan kitap ve belgelerden esas
hakkında mütalâaya aktarılan alıntılar çıkarıldığı zaman geriye bir şey
kalmamaktadır.... iddia makamı bu açıklamaları itiraf etmekte ve böylece
suçlama yöntemini ortaya koymaktadır.... bu yöntemin hukuki bir yanı
yoktur..... Sosyalist Partiyi kendi belgeleriyle suçlamak mümkün olamamıştır.
Bunun için zorlamayla, dışarıdan kanıtlar arama yoluna gidilmiştir. Sosyalist
Parti programında varolan ve yasaya aykırı olduğu iddia edilen bir çok hüküm,
bütün Avrupa ülkelerinin iktidar ya da muhalefet partilerinin programlarında
yer almaktadır....." biçimindeki savunma' yerinde değildir. Keza, parti
kurucularının belgelerle sabit geçmişine değinilerek bazı yorumlar yapılmasını
hukuki güvenlikle bağdaşmayacak bir olaymış gibi nitelendirmekte isabetli
değildir.
Bir
siyasi partinin programında yer alan konular, hiç kuşkusuz o siyasi partinin
görüş ve düşünceleri olarak benimsenip ilan edilen kuralları yansıtır. Bu
bakımdan davalı partinin Anayasaya aykırı bir tutum ve davranış içinde olup
olmadığının tesbitinde, tüzük ve programında açıklanan kuruluş amacının,
çalışma ve yayılma düzeninin, propaganda ve telkin yönteminin bilinmesi
gerekir. Bu sebeple, programın dikkat çekici bazı maddelerinden seçilen
alıntılar aynen şöyledir:
1-
"..... Ülkemiz yedi yıldır bir sosyalist partiden yoksun bulunuyor. 12
Eylül'de anarşi ve terörü önlemek, enflasyonu durdurmak gerekçesiyle iktidara
gelenler neyi değiştirdiler' Halkın hangi derdine çare buldular' 7 yıldır
işsizlik ve pahalılık katlanarak arttı, buhranın bütün yükü emekçilerin sırtına
yüklendi..... demokratik hak ve özgürlükler kısıtlandı. Halkın her türlü
örgütlenmesi baskı altına alındı. Düşünce özgürlüğü yok edildi. İşkence aldı
yürüdü. Sosyalistler buhran koşullarında ortaya çıkan bütün toplumsal
sorunların baş suçlusu ve sorumlusuymuş gibi gösterildiler..... Halkın
susturulduğu bir ortamda ağır bir sömürü ve baskı düzeni kuruldu. Sosyal
demokrat partiler de bu sömürü düzenine karşı inandırıcı bir seçenek
oluşturamadılar. İşte, sosyalist parti bu gidişata dur demek için kuruldu.
Partimizin hedefi demokratik halk iktidarını kurmaktır. Bağımsız ve demokratik
bir Türkiye istiyoruz......
Sosyalist
Parti, köyden, şehirden ortaçağ kalıntılarını kaldıracak milyonlarca köylüyü
seferber eden bir toprak reformu ile demokrasiyi sağlam temellerine
oturtacaktır. Sosyalist Parti ırkçı baskılara karşıdır......
Gençlik
geleceğimizin sahibi ve güvencesidir. Özgür, açık düşünceli ve emekçi halka
bağlı kuşakların yetişmesi için çalışacağız........
Ülkemizde
demokrasinin de sosyalizmin de güvencesi emekçi halktır. Partimiz iktidara
geldiği zaman herhangi bir haksızlık ve baskıya karşı emekçilere direnme hakkı
tanır......
Partimiz,
sosyalistlerin birliğinin yılmaz savunucusudur. Sosyalist Parti 2 yıldır süren
birlik çabasının sonunda kuruldu. Partimizin kurulması bu yolda yeni bir
adımdır.
Bütün
sosyalistleri, cezaevlerindeki ve yurtdışındaki bütün devrimcileri partimizin
saflarında birleşmeye ve mücadeleye çağırıyoruz.
İşçiler,
köylüler, bütün halkımız, aydınlık bir gelecek için, kendi ellerimizle
sosyalizmi kurmak için, sosyalist partide birleşir." (sunuş bildirgesi)
2-
".... Partinin marşı 1 Mayıs marşıdır." (m.1)
3-
".... Türkiye İşçi sınıfının bütün öncü unsurlarını ve sosyalist
aydınları, yüzyılı aşan işçi sınıfı hareketinin ve sosyalist akımın devrimci
mirası ve geçmiş hataların eleştirisiyle derinleştirilecek teorik kazanımlar
temelinde birleştirir." (m.2)
4-
"..... Sosyalist Partinin mücadelesine, insanlığın düşünce mirasından
beslenen sosyalist teori yol gösterir.
Parti,
işçi sınıfının evrensel teorisini, Türkiye koşullarına yaratıcı bir biçimde
uygular. Büyük devrimlerin pratiğinde zenginleşen bu teorik hazine, dünyamızın
yüzyıldır yaşadığı değişikliklerin başlıca ideolojik kaynağıdır." (m.3)
5-
"... Sosyalist Parti, üyelerini ideolojik ve örgütsel bağımsızlık ruhuyla
yetiştirir. Kendi yolunu kendi çizer..... Dünyanın diğer ülkelerinin emekçi
partileriyle ve demokratik, barışsever örgütleriyle ilişkilerinde ve görüş
alışverişinde, bağımsızlık, eşitlik ve birbirine karışmama ilkelerini dikkatle
uygular." (m.4)
6-
".... Sosyalist Parti, yaşadığımız yüzyılda tarihin tekerleğini döndüren
sosyalist ve demokratik devrimlerin ve ulusal kurtuluş savaşlarının insanlığın
özgürlüğe, refaha ve barışa ilerleyişine yaptıkları büyük katkıları
savunur...."(m.5)
7-
"Türkiye, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin ezilen kutbunda yeralan,
bağrında ortaçağ kalıntılarını barındıran bir ülkedir. Bugünkü aşamada, üretiçi
güçlerin özgürce gelişmesini engelleyen emekçilerin refah ve mutluluğun
karşısına dikilen güçler; emperyalizm, işbirlikçi burjuvazi ve feodal
kalıntılar.
Sosyalist
partinin amacı..... yüzyıllık demokratik devrimini işçi sınıfı önderliğinde
kesin başarıya ulaştırarak demokratik halk iktidarını gerçekleştirmek ve
durmaksızın sosyalizmin kuruluşuna geçmektir.
Demokratik
halk iktidarı, emperyalizme, her türlü bağımsızlığa son verir, ortaçağ
kalıntısı bütün ilişki ve kurumları köyden, şehirden ve toplumun her alanından
temizleyerek demokratik ve çağdaş bir toplum kurar, emekçileri refaha
kavuşturur..." (m.6)
8-
"....... Sosyalizmin kuruluşu geri dönüş tehlikelerini içeren uzun -
süreli bir dönemdir.....Sosyalist demokrasinin özü, emekçilerin iktidarı döne
döne fethetmeleri iktidarın emekçi karakterinin yaygınlığına ve derinliğine
pekişmesidir...."(m.7)
9-
"Sosyalist Partinin biricik güvencesi, Türkiye emekçileridir. Bu nedenle
parti, emekçilerin ülkemizin önündeki ufku açacak aktif bir siyasal güç haline
getirmek için çalışır... Parti, bu bakışla emekçi kitlelerin siyasal, kültürel
ve manevi yönlerden olabildiğine gelişerek, toplumumuzun her alanda
ilerlemesine önderlik edecek ileri unsurlar haline gelmeleri ve böylece
emekçilerin bütün kitlesiyle seçkinleşmesi ve sonuç olarak öncü ile kitle
farkının kalkması için çalışır.
Sosyalist
Parti, demokrasiyi de, sosyalizmi de emekçi halkın eliyle inşa eder. En büyük
üretici ve değiştirici güç emekçi halkın kendisidir." (m.8)
10-
"Sosyalist Parti yüzyılımızın başında Cumhuriyeti kuran ve yüzyılımızın
sonunda ülkemizi gerçek bir demokrasi haline getirebilecek birikimin oluştuğu
toplumumuzun, her somut durumda, tam bağımsızlık ve gerçek demokrasi amacının
önüne dikilen gücü doğru saptamaya ve olabildiğince tecrit etmeye,
birleşebilecek en geniş güçlerle birleşmeye, bütün çelişmelerden sonuna kadar
yararlanmaya özen gösterir ... Her somut durumda; partinin çıkarlarına göre
değil, işçi sınıfının ve emekçi halkın çıkarlarına göre düşünmeyi ve davranmayı
ilke edinir..."(m.9)
11-
"Sosyalist Parti, işçi sınıfı içindeki çeşitli eğilimleri kucaklayan
teorisi ve programı çevresinde partide kanatların oluşmasını hem kaçınılmaz,
hem de yararlı görür..."(m.10)
12-
"... Özellikle merkezi yönetimlerde görevli büyük memurların belli
dönemlerde işçilik yapmaları, buna karşılık işçilerin yönetime ve kültürel
faaliyete katılmaları gerçekleştirilecektir..."(m.14)
13-
"... Demokratik halk iktidarı yönetimi haksızlık ve baskılara karşı
emekçilere birey olarak ve birlikte direnme hakkı tanır. Direnenler
korunur."(m.18)
14-
"... Toplumsal gelişme ve özgürlüğün güvencesinin bilinçli halk
girişiminde gören demokratik bir kültürü yayar. Eski düzenin (kenara ittiği
yurttaşlara öncelik tanır..."(m.22)
15-
"... Sosyalist Parti yaşadığımız toprakların tarihini Malazgirt savaşıyla
başlatan bağnaz milliyetçi kültürün karşısına ülkemizin tarihsel
derinliklerinden bu yana çeşitli kavimlerin katkılarıyla zenginleşmiş kültür
kaynaklarımızı arayan, koruyan, o kaynaklardan beslenen demokratik, insan sever
ve evrensel bir kültür politikasıyla çıkar. Türkiye'nin evrensel kültür
zenginliğini yansıtan yer isimlerinin değiştirilmesine son verilecek her yer
bilinen ve yerleşmiş ismiyle anılacaktır..."(m.24)
16-
"Sosyalist Parti ... hoşgörüyü, barışı temel alan sosyalist ahlâkın ve
değerlerin yayılması ve kök salması için çalışır..."(m.25)
17-
"Yurttaşlar, sosyalizm döneminde emeklerin ürünü olan mülkiyet ve özel
girişim haklarına sahiptirler..."(m.27)
18-
"Herkes, dil, ırk, milliyet, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi kanaat,
din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir.
Sosyalist
Parti herhangi bir ırkın veya bölgenin diğerlerine hâkim veya diğerlerinden
ayrıcalıklı olmasına karşı mücadele eder..."(m.31)
19-
"Gençliği geleceğin sahibi ve güvencesi olarak gören Sosyalist Parti,
özgür ve açık düşünceli, emekçi halka bağlı kuşakların yetişmesi için çalışır.
Demokratik halk iktidarı yaratıcılığı söndüren, emir kulları yetiştiren,
ortaçağ düşüncesini canlandıran ve çocuklarımızı kurt sütüyle besleyerek
arkadaşına çelme atmayı kışkırtan bugünkü eğitim sisteminin yerine-toplumsal
ekonomik ve kültürel devrimin ihtiyaçlarına cevap veren, lâik, bilimsel,
demokratik bir eğitim gerçekleştirir..."(m.34)
20-
"... Toprak işleyenin, su kullananın - ilkesini temel alan bir toprak
reformu gerçekleştirecektir..."(m.35)
21-
"... Sosyalist Parti, köylülerin yüzyıllardır acısını çektiği zaptiye ve
jandarma baskısının ve dayağının ortadan kaldırılmasının biricik güvencesini
köy güvenliğinin, bizzat köylülerin kendilerine bırakılmasında görür. Bu
nedenle jandarma örgütü kaldırılacak, köylük alanların güvenliğini sağlamak
için köy meclislerinin ve köylü kurullarının emrinde köy güvenlik birlikleri
oluşturulacaktır. . ."(m.37)
22-
"Demokratik halk iktidarı, emperyalizmin Türkiye üzerindeki her türlü
baskı, sömürü ve denetimine son verecek, ülkemizi kapitalist dünya sisteminin
bir parçası olmaktan kurtaracaktır..."(m.38)
23-
"... Orduyu siyasi iktidarda pay sahibi haline getiren Milli Güvenlik
Kurulu gibi kurumlar kaldırılacaktır. Rütbeler elbiselerin üzerine
takılmayacaktır..."(41)
24-
"... Sosyalist Parti ... bütün ülkelerin işçilerinin dünya kapitalist
sistemine karşı sosyalizm uğruna mücadelelerini destekler...
Sosyalist
Parti, dünyanın herhangi bir köşesinde demokrasi, bağımsızlık veya sosyalizm
uğruna mücadele edenlerin sığınma taleplerini kabul eder."(m.42)
25-
"Demokratik ekonomide üretimin amacı, kapitalistlerin kârı değil, halkın
ihtiyaçlarının karşılanması ve refahıdır. Bu amaçla üretim birimlerinde, bütün
işçilerin katılımıyla işçi komiteleri kurulur."(46)
26-
"... Demokratik halk iktidarı, işsizliğin ortadan kaldırılmasıyla birlikte
-herkesin yeteneğine göre ve herkese emeğine göre- ilkesini uygulayarak ,
toplum ahlâkının bozulmasının önemli bir kaynağını kurutur. En büyük üretici
güç emekçilerin kendileridir."(m.48)
27-
"İstihdam, üretim, yatırım ve tüketim hedefleri, emekçilerin doğrudan söz
sahibi olduğu demokratik bir işleyişle saptanır ve planlı olarak
gerçekleştirilir.
Büyük
ve toplumsal üretime, dolayısıy1a ekonominin doruklarına sosyalist üretim
ilişkilerinin kumanda ettiği uzunca bir kuruluş dönemi boyunca ulusal
ekonominin karma karakteri korunur..."(m.50)
Anayasamızın
metnine dahil olan başlangıç kısmının ikinci paragrafında, 12 Eylül 1980
harekâtının Türk Milletinin çağrısı üzerine yapıldığına işaret olunmaktadır.
2429
sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun'un 2. maddesinin
gerekçesinde aynen: "Halen Mayıs'ın birinci günü bahar bayramıdır. Bu
bayram uluslararası niteliktedir. Bazı ülkelerde işçi, bazılarında emek bayramı
adı altında kutlanmaktadır. Yurdumuzda özellikle son yıllarda bu genel tatil
günü amacından saptırılmış ve anarşik mihraklarca toplum ve devlet düzenini
sarsıcı mahiyette kutlanmış, yer yer büyük olaylara sebep olmuştur. Bugünün
gelecekte de aynı şekilde istismara sebep olacağı açıktır. Zaten geleneklerimiz
arasında yer almayan, milli ve dini bir özellik taşımayan 1 Mayıs'ın genel
tatil günü olarak muhafazasına gerek görülmemiş ve bu nedenle yeni tasarıya
alınmamıştır." denilmektedir. Bu sebeple 1 Mayıs marşının partiye mal edilmesi
ve sunuş bildirgesinde de proletarya ihtilalini ve iktidarını hedef alanları
"Sosyalistler" gibi takdim ederek, iç savaşa dönüşme eğilimi gösteren
anarşiyi durdurarak ülkeyi ve toplumu parçalanıp dağılmaktan kurtarmak
amacıyla, 12 Eylül 1980'de girişilen askeri müdahale ile oluşan milli güvenlik
yönetiminin kınanıp yerilmesi ve böylece vatandaşlar arasında kin ve düşmanlık
duygularının körüklenmesi, milli huzurun bozulmasına yol açacak nitelikte
olduğundan, Anayasanın Başlangıç kısmına olduğu kadar, 2820 sayılı Siyasi
Partiler kanunu'nun "siyasi partiler, Anayasanın Başlangıç kısmında yazılı
sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin, milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12
Eylül 1980 harekatına ve milli güvenlik konseyinin karar, bildiri ve icraatına
karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamazlar." diyen
hükmüne de aykırıdır.
Anayasamızın
"Kanun önünde eşitlik" tanımında "milliyet" sözcüğüne yer
verilmemiş, davalı partinin programının 31. maddesinde ise "herkes, dil,
ırk, milliyet.... ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." biçiminde
bir tanım yapılmıştır.
Anayasamızın
66. maddesinde "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes
Türk'tür" denilmekte ve bu suretle Türk ulusundan sayılabilmenin tek
şartının da "vatandaşlık" olduğu, din, dil ve ırk farklılıklarına
bakılmayacağı ortaya konulmaktadır.
Anayasanın
3/1 maddesinde öngörülen "dili Türkçe'dir" biçimindeki hükümde ırkı,
dili ve dini ne olursa olsun her Türk vatandaşının resmi dili olarak Türkçe'yi
kullanmasını zorunlu kılmaktadır. Bunun anlamı, öğretimin ve ulusal kültürün
yalnızca Türkçe'ye dayanacağı, başka bir deyişle ülkedeki tek ulusal kültürün
Türk kültürü olduğudur.
Böylece
Anayasa'nın 66/1 ve 3/1 maddesinde belirtilen "Devletin ülkesi ve
milletiyle bütünlüğü" temel hükmü ile birlikte, "Türk
milliyetçiliğinin toplayıcı, birleştirici ve ayırıma yer vermeyen niteliklerini
ortaya koymaktadır. Bu maddelerin Atatürk milliyetçiliğinden esinlenerek
konulduğundan şüphe edilemez. Atatürk milliyetçiliğinde ırkçılık ve azınlık
yoktur. Kültür, dil ve tarih esasına dayanır. Marksizme göre, millet ve
milliyet duygusu bir yutturmacadır. Sömüren ve sömürülen sınıflar vardır.
Milliyetçilik kapitalizmin ürünüdür. Bu sebeple bütün insanlığı bir rejim içine
almak, bir federasyon halinde yaşatmak davasını güder. Milliyet farkı
gözetilmeden eşitlik ilkesini benimseyen ve dolayısıyla halkımızı sınıf ve
zümrelere bölmeyi amaçlayan sosyalist parti programı, Anayasanın Başlangıç
kısmı 3. paragrafında yer alan Atatürk milliyetçiliğinin kimliğini inkâr ile
onun tahribini öngörmüştür. Bu ilke Siyasi Partiler Kanununun 81. maddesiyle
yasaklanan "Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür
veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu
...." ileri sürmek ve milletin milliyetçilik esasları içinde birleşmesinin
engellenmesi demektir.
Programın
diğer maddeleri arasında serpiştirilen,
-
Ülkemizi emperyalist-kapitalist düzene bağımlı kılan ve bu amaçlara hizmet eden
NATO ve AET gibi örgütlerden çıkılması -- ulusal kurtuluş savaşı veren
halklarla dayanışma, savaşan örgütlerin desteklenmesi ve onlara sığınma
hakkının tanınması -- Demokratik hak ve özgürlükleri ve özellikle işçi
sınıfının örgütlenmesini engelleyen ve kısıtlayan TCK'nun 141, 142 ve benzeri
yasakların kaldırılması--Jandarma örgütünün kaldırılarak köy kurullarının
emrinde köy güvenlik birliklerinin oluşturulması, dolayısıyle milletin bir
bölümünü ele geçirerek kurtarılmış bölge misali, yürütülecek savaşın
güçlendirilmesi ereğinin güdülmesi -- İşçilere direnme hakkının tanınması, yani
onlar için ihtilalin yaşamın tabii icabı sayılarak ayrıcalıklı ve egemen bir
sınıf yaratılmasının amaçlanması -- programının birçok maddesinde, öteden beri
Marksist-Leninist ideolojiye alem olmuş sloganlara yer verilmiş olması gibi sebepler,
sosyalist kılıfı giydirilen davalı partinin, Anayasanın yasakladığı bir yönetim
sistemini benimsediğini göstermektedir.
Anayasa
Mahkemesi, Anayasanın Başlangıç kısmının 5. paragrafı ile 11. maddesinin açık
ve kesin hükmü karşısında, genellikle kabul gören batı ölçülerine uygun
demokratik bir toplum düzenini değil, Anayasada öngörülen hürriyetçi demokrasi
ve bunun icaplarıyla belirlenen hukuk düzenini esas almak ve uygulamasını bu
temel üzerine oturtmak durumundadır. (6.10.1986 gün ve E: 1985/21, K: 1986/23
sayılı kararımız. AMKD. S: 22/224)
Bu
itibarla, Anayasa Mahkemesi herhangi bir konunun Anayasaya aykırılık iddiasını
incelerken, yalnız ve ancak kanunilik denetimi yapmak zorundadır. Anayasaya
aykırılığı belli olan bir kuralı, halin icabına uygunluğu yönünden ele alması
taktirinde yetkisinin sınırlarını aşmış olur.
Yukarıda
açıklanan sebeplerle, kurulu düzenimizi Marksizm-Leninizm ilkelerine göre
tasfiye ederek proletarya diktatörlüğü esasına dayalı sosyalist bir devlet
düzenini getirmek amacıyla oluşturulduğu anlaşılan davalı Sosyalist Partinin,
iddia doğrultusunda kapatılması gerekeceği inancıyla, aksi yönde kararı
oluşturan çoğunluk görüşüne katılmadım.
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1988/2 (S.P. Kapatma)
Karar
Sayısı : 1988/1
Dava
konusu Sosyalist Parti Programı'nın Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası'na
uygunluğu yönünden durum şöyledir :
1.
a- (......... 12 Eylül'de "anarşi ve terörü önlemek, enflasyonu durdurmak
gerekçesi ile iktidara gelenler neyi değiştirdiler' Halkın hangi derdine çare
buldular')
.................................................
".............
ceza evlerindeki ve yurtdışındaki bütün devrimcileri partimizin saflarında
birleşmeye mücadeleye çağırıyoruz."
(Programın
sunuluşu kuruluş bildirgesi)
b-
"....... Partinin marşı 1 Mayıs Marşıdır." (m.1)
c-
"Kavga'nın ufuklarında ......." ( 1 Mayıs Marşı)
Burada
üzerinde önemle durulması gereken husus 1 Mayıs'ın tarihi gelişimi, evrensel
anlamı değil; Türkiye Devleti'nin zararına eylem yapanlar tarafından 12
Eylül'den önce ne maksatla kullanıldığı ve 1 Mayıs Bayramı'nın kaldırılması
nedeni olmalıdır.
Bu
konu, 2429 Sayılı Yasa'nın 2. maddesinin gerekçesinde "..... Halen
Mayıs'ın birinci günü bahar bayramıdır ........... Yurdumuzda özellikle son
yıllarda bu genel tatil günü amacından saptırılmış ve anarşik mihraklarca
toplum ve Devlet düzenini sarsıcı mahiyette kutlanmış, yer yer büyük olaylara
sebep olmuştur. Bu günün gelecekte de aynî şekilde istismara sebep olacağı
açıktır ............." şeklinde açıklanmıştır.
Diğer
taraftan "Kavga" çağdaş demokratik hukuk devleti düzeni ile
bağdaştırılamaz. Türk Milleti yakın geçmişte bunun zararlarını ve acı
neticelerini görmüştür.
Bu
nedenlerle yukarıdaki alıntılar Anayasa'nın başlangıç bölümünde yer alan, 12
Eylül tanımlamasına, "....... birbirinin hak ve hürriyetine kesin saygı,
karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihan da
sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları
bulunduğu;" fikir, inanç ve kararıyla Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan
Hukuk Devleti ilkelerine ve Siyasi Partiler Kanunu'nun 78., 90. ve 97.
maddelerine aykırıdır.
2.
a- "Sosyalist Parti, toplum hayatında sorunları zor kullanarak çözen ve
şiddeti kutsayan eski kü1türün bütün temelleriyle tâsfiyesi ve halk içinde
barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören bir sosyalist kültürün yayılması
için çalışır.
Sosyalist
Parti yaşadığımız toprakların tarihini Malazgirt Savaşıyla başlatan bağnaz
milliyetçi kültürün karşısına ülkemizin tarihsel derinliklerinden bu yana
çeşitli kavimlerin katkılarıyla zenginleşmiş kültür kaynaklarımızı arayan,
koruyan o kaynaklardan beslenen demokratik, insan sever ve evrensel bir kültür
politikasıyla çıkar. Türkiye'nin evrensel kültür zenginliğini yansıtan yer
isimlerinin değiştirilmesine son verilecek, her yer bilinen ve yerleşmiş
ismiyle anılacaktır.
Sosyalist
Parti, Türkiye'nin kültürel renkliliğini, komşularıyla ve tüm dünya halklarıyla
kültürel alış-veriş, dostluğu ve barışı güçlendiren bir zenginlik olarak
değerlendirir." (m. 24) .
b-
".......... sosyalist ahlakın ve değerlerin yayılması ve kök salması için
çalışır............." (m. 25).
Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü sağlayan vazgeçilmez
ilkelerden biri de Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan birleştirici, toplayıcı
nitelikte ve millet yararına olan Atatürk Milliyetçiliğidir.
Türk
kültürü ve Türk ahlakı ise Atatürk Milliyetçiliği'nin temel öğeleridir. Milli
olan bu kültür ve ahlakın yerine başka kültür ve ahlakın geliştirilmesi,
yayılmasına çalışılması, Anayasa'nın 2. ve Siyasi Partiler .Kanunu'nun 78., 81
/b ve 90. maddelerine aykırıdır.
3.
"MADDE 31.- Herkes, dil, ırk, milliyet, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî
kanaat, din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir.
Sosyalist
Parti, herhangi bir ırkın veya bölgenin diğerlerine hakim veya diğerlerinden
ayrıcalıklı olmasına karşı mücadele eder.
Demokratik
halk iktidarı, Türkiye halkının barış, kardeşlik ve gönüllü birlik içinde
kendine özgür ve refahlı bir gelecek yaratmasının karşısındaki engeller olan
ırkçı baskı politikasının, bölgeler arası eşitsizliğin ve şovenizmin
temellerini ve bütün belirtilerini ortadan kaldırır.
Sosyalist
Parti, Türkiye'nin kültürel zenginliğinin ve tarihten gelen gerçeklerin ortaya
konmasını ve tartışılmasını bile yasaklayan "Siyasal Partiler
Kanunu'ndaki" ve diğer yasalardaki hükümlerin değiştirilmesi için mücadele
eder."
Anayasa'nın
10. maddesindeki renk yerine "Milliyet" kelimesi getirilmiş ve
kaldırılması için mücadele edilecek yasaklar üzerinde durulmuştur.
Konu
üzerinde bir görüş belirlenebilmesi için tarihi gerçeklerin gözönünde
bulundurulması gerekir.
Bilindiği
üzere; Birinci Dünya Savaşından sonra ülkemiz yer yer işgal edilmiş, bütün
olanaklarına el konulmuş ve çaresiz bırakılmış iken; Misak-ı Millî hudutları
dahilindeki bütün vatandaşlarımız, akla, mantıki düşünce, sağduyu ve adalete
dayanan Atatürk Milliyetçiliği görüşü doğrultusunda, uzun tarihi geçmiş ve
ideal birliğine uygun şekilde beraber yaşama konusunda gösterilen ortak istek
ve hür irade ile Türk Milleti'nin oluşmasında tarihi yerini almıştır.
Yasama,
yürütme, yargı ve idari görevlere gelişte, yerleşim ve çalışma hayatında, temel
hak ve hürriyetlerde eşitliği kabul eden bu tarihi dayanışma, kaynaşma ve
oluşum Kurtuluş Savaşında zafere ulaşmayı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir
bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmayı başarmıştır.
Atalarımızın
bireyde ve toplumun bütün kesimlerinde gerçekleştirdiği bu kutsal tarihi
mirasın korunmasına yönelik yasaklamalar toplumun huzur, refahı Türk
Devleti'nin güvenlik ve varlığı ile ilgilidir.
Bundan
dolayı söz konusu madde Anayasa'nın 2., 3., 10., 14., Siyasi Partiler
Kanunu'nun 78. ve 90. maddelerine aykırıdır.
4.
a- ".................................................. emekçilere birey
olarak ve birlikte direnme hakkı tanır. Direnenler korunur." (m. 18).
b-
".................................................. Lokavt yasaktır."
(m. 21 ).
c-
".................................................. "Toprak
işleyenin, su kullananın" ilkesini temel alan bir toprak reformu
gerçekleştirilecektir................." (m. 35).
Bu
düzenlemeler, açıkca görüldüğü gibi Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk
Devleti ilkeleriyle, Siyasi Partiler Kanunu'nun 78. ve 90. maddelerine
aykırıdır.
5.
a- "..................................................
Orduyu
siyasal iktidarda pay sahibi haline getiren Milli Güvenlik Kurulu gibi kurumlar
kaldırılacaktır........................" (m. 41).
b-
"..................................................
Bu
nedenle jandarma örgütü kaldırılacak............................." (m.
37).
Yukarıdaki
tanımlama ve amaçların programda yer alması Anayasa'nın 2. ve 14. maddeleriyle
Siyasi Partiler Kanunu'nun 78. ve 90. maddelerine aykırıdır.
6.
"..................................................
Dinler
hakkındaki bilgi, felsefe, tarih ve sosyoloji derslerinde verilir......."
(m. 17).
Parti
Programında böyle bir görevlendirilmenin belirlenmesi Anayasa'nın 2., 24.
maddeleriyle Siyasi Partiler Kanunu'nun 78. ve 90. maddelerine aykırıdır.
7.
Programın 6/2., 6/3., 6/4., 7., 8., 9., 18., 21. ve yer yer diğer maddelerinde
de görüldüğü üzere bir sınıf vatandaşlara diğer vatandaşlara nazaran hak ve
hürriyetler itibariyle ayrıcalık, üstünlük ve hakimiyet durumu tanınmaktadır.
Milli
dayanışma ve birlik yerine bir sınıf vatandaş yararına yapılan bu düzenlemeler
de Anayasa'nın başlangıç bölümünde yer alan temel ilkeler ile Anayasa'nın 2.,
10. ve 14., Siyasi Partiler Kanunu'nun 78. ve 90. maddelerine aykırıdır.
Yukarda
açıklanan nedenlerle Sosyalist Parti'nin, Siyasi Partiler Kanunu'nun 101.a
maddesi uyarınca kapatılması gerektiğinden aksi yönde karar oluşturan çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.