ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1987/2
(S.P.İhtar)
Karar Sayısı:1987/1
Karar Günü:3.6.1987
R.G.
Tarih-Sayı:04.09.1987-19564
İhtar
İsteminde Bulunan : Cumhuriyet Başsavcılığı
İhtar
İsteminin Konusu : 19.4.1987 tarihinde yapılmış olan Olağan Büyük Kongrede
Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanlığına seçilen Abdülkerim Doğru'nun,
Anayasanın. Geçici 4., Siyasi Partiler Kanununun Geçici 1. maddelerine göre
haklarında siyaset yasağı getirilmiş kimselerden bulunması nedeniyle, parti
üyeliğinden ve Genel Başkanlığından çıkarılmasının anılan siyasi partiye, 2820
sayılı Kanunun 104. maddesi gereğince ihtar olunmasına karar verilmesi
istemidir.
I)
Olaylar : 1 Ocak 1980 tarihinde Kars milletvekili olarak TBMM'nde bulunan
Abdülkerim Doğru, 16 Ekim 1981 günlü, 2533 sayılı Kanunla feshedilen siyasi
partilerden Nizam Partisi'nin üyesidir.
Nizam
Partisi'nden önce yine aynı yasa ile kapatılmış bulunan Milli Selâmet Partisi
üyesi olan adı geçen ile kimi parti mensupları hakkında 11 Eylül 1980
tarihinden önce, lâikliğe aykırı olarak devletin temel nizamlarını dini esas ve
inançlara uydurmak amacıyla cemiyet teşkil eyledikleri iddiasıyla, Ankara
Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının 20.2.1981 günlü ve 1980/7048 sayılı
iddianamesiyle Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesine dava
açılmıştır.
Abdülkerim
Doğru'ya isnat olunan suçun, Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitabının Birinci
Babında yer alan, Devletin şahsiyetine karşı işlenmiş cürümlerden bulunması ve
kendisinin aynı zamanda l6 Ekim 1981 günlü, 2533 sayılı Kanun ile feshedilmiş
bir siyasi partinin parlamento üyesi olması; Anayasanın Geçici 4. ve 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunun Geçici 1. maddelerine göre geçici siyaset
yasağına tabi kılınmasını gerektirmiş ve İçişleri Bakanlığınca Siyasi Partiler
Kanununun Geçici 3. maddesine göre yapılan ve Resmi Gazetenin 29 Nisan 1983
günlü ve 18032 sayılı nüshasında yayımlanmış bulunan tespitte de Abdülkerim
Doğru 5 yıllık siyaset yasağına tabi kimseler arasında gösterilmiştir.
Adı
geçen tarafından bu tespite karşı yapılan itirazın, İçişleri Bakanlığınca
reddedilmesi üzerine; itirazın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle sözü
edilen Bakanlık aleyhine Ankara 3 No.lu İdare Mahkemesine dava açılmıştır.
Bu
arada, Abdülkerim Doğru ve arkadaşları hakkında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı
1 Numaralı Askeri Mahkemesine açılmış olan ceza davası beraatla sonuçlanmış,
24.2.1983 günlü beraat kararı temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmiştir.
Abdülkerim
Doğru tarafından açılan iptal davasına bakan Ankara 3 No.lu İdare Mahkemesi
24.2.1983 günlü beraat kararını da dikkate alarak "... 2820 sayılı Siyasi
Partiler Kanunu'nun Geçici 1. maddesinde yazılı olan nitelikteki kamu davası
sona ermiş ve davacı beraat etmiştir. Bu karar davacının özel yasak kapsamından
çıkarılmasına engel hukuki dayanağını da ortadan kaldırmıştır. Ayrıca davacının
yasak kapsamından çıkarılmasına engel olan başka bir yasal düzenleme de yoktur.
Bu durumda davacının 5 yıl süre ile siyasi faaliyette bulunması yasağı
kapsamına alınmasına ait tebliğin kendisine ait kısmında ve bu tebliğe yapılan
itirazın reddine ilişkin işlemde mevzuata uyarlık bulunmamaktadır..."
gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline 10.1.1986 tarihinde karar vermiş ve
bu karar davalı Bakanlık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
II)
İnceleme ve Değerlendirme :
Cumhuriyet
Başsavcısı; ihtar istemini Abdülkerim Doğru'nun "22.4.1983 tarihli ve 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun Geçici 1. maddesinin 1/b bendine göre (5) yıl
süre ile siyasi kısıtlama kapsamına giren kişilere ait listedeki adının
çıkarılması yolundaki itirazının reddine dair kararın iptali için açtığı
davanın, Bölge İdare Mahkemesince lehine sonuçlanmasının, adı geçenin durumu, o
davanın niteliği ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Geçici dördüncü ve 2820
sayılı Kanunun Geçici birinci maddeleri karşısında" bir etkisi bulunmadığı
düşüncelerine dayandırmıştır.
Abdülkerim
Doğru, 16 Ekim 1981 günlü, 2533 sayılı Kanunla feshedilen "Nizam
Partisi"nin milletvekili olup 12 Eylül 1980 tarihine kadar görev
yapmıştır. Hakkında, yine 2533 sayılı Kanunla feshedilen siyasi partilerden
"Milli Selâmet Partisi" üyesi bulunduğu sırada yaptığı eylemlerden
dolayı Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Savcılığınca 20.2.1981 günlü, 1980/7048
sayılı iddianame ile Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitabının Birinci Babında yer
alan Devletin aleyhine işlediği suçtan dolayı açılmış dava bulunduğundan,
Anayasanın Geçici 4. ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun Geçici 1.
maddesi hükümlerine göre kendisinin siyasi yasaklılar arasında yer alması
gerekir. Nitekim, adı geçen 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun Geçici 3.
maddesine dayanılarak haklarında siyaset yasağı getirilmiş kimseleri tespite
yetkili olan İçişleri Bakanlığınca Yasanın öngördüğü süre içerisinde (5) yıllık
yasaklılar listesine alınmıştır. Ne var ki Abdülkerim Doğru'nun, İçişleri
Bakanlığınca kendisi hakkında yapılmış olan tespitin iptali isteğiyle Ankara 3
No.lu İdare Mahkemesi'ne açtığı dava sonunda verilen kararla Bakanlık işlemi
iptal edilmiş ve temyiz edilmeyerek kesinleşmiş bulunan bu karara göre
Abdülkerim Doğru sezü edilen yasaklılar listesinden çıkarılmıştır.
İdarece
yapılan işlem, idare mahkemesinin iptal kararı ile ortadan kalkmış olduğuna
göre, bu işleme dayanan bir hukuki durumun varlığını, başka bir anlatımla
Abdülkerim Doğru'nun halâ siyasi yasaklılar arasında bulunduğunu kabul etmeye
olanak yoktur. Kesin hüküm Abdülkerim Doğru yönünden ortaya koyduğu hukuki
durum açıkça budur.
İçişleri
Bakanlığınca, önceden yapılmış ve Resmi Gazete ile yayımlanmış tespit
işleminin, yetkili ve görevli idari yargı merciince iptal edilmiş olması ve
hüküm kesinleşmiş bulunması söz konusu işlemin hukuken geçerli sayılmasını
engellemiştir.
Kesin
hükmün bu konuda doğurduğu sonuç Abdülkerim Doğru ile sınırlı olarak mutlaktır.
Anayasanın,
siyaset yasağını getiren geçici 4. maddesi dikkate alınarak, kesinleşmiş bir
mahkeme hükmünün yarattığı hukuki sonuçlar gözardı edilemez.
İçişleri
Bakanlığınca, Abdülkerim Doğru hakkında 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun
geçici 3. maddesi çerçevesinde yapılmış olan tespit işlemi idari yargı
organınca iptal edilmiş olduğuna göre adı geçenin siyasi faaliyette bulunmasına
hukuken bir engel kalmamış olduğunun kabulü zorunlu duruma gelmiştir. Bu
itibarla ihtar isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
III)
Sonuç:
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın geçici dördüncü, 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu'nun geçici birinci maddesine aykırı hareketle Milliyetçi Çalışma
Partisi'ne giren ve Partiye Genel Başkan seçiler Albdülkerim Doğru'nun, sözü
edilen Partiden ve Parti Başkanlığından çıkarılmasının Siyasi Partiler
Kanunu'nun 104. maddesi gereğince Milliyetçi Çalışma Partisi'ne ihtarına karar
verilmesine ilişkin istemin reddine, Mustafa Şahin'in karşıoyu ve oyçokluğuyla,
3.6.1987
gününde karar verildi.
Başkan
Orhan ONAR
|
Üye
Mahmut C.
CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
|
Üye
Muammer TURAN
|
Üye
Mehmet ÇINARLI
|
Üye
Selahattin
METİN
|
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa GÖNÜL
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
|
Üye
Vural SAVAŞ
|
Üye
Ahmet Oğuz
AKDOĞANLI
|
|
|
|
|
|
Esas
Sayısı : 1987/2 (S.P.İhtar)
Karar
Sayısı : 1987/1
Karar
Günü : 3.6.1987
KARŞIOY YAZISI
Milliyetçi
Çalışma Partisi'nin 19 Nisan 1987 günlü olağan büyük kongresinde, Parti Genel
Başkanlığına seçilen Abdülkerim Doğru'nun, 16 Ekim 1981 tarih ve 2533 sayılı
Kanunla fesh edilen siyasi partilerden Milli Nizam Partisinde görev yaptığı,
14.10.1973 ila 12.9.1980 tarihleri arasında da kesintisiz Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nde Milletvekili olarak bulunduğu, Milli Nizam Partisi kurulmadan
önceki dönemde Milli Selamet Partisi'nin üyesi iken yaptığı eylemlerden ötürü
bazı arkadaşlarıyla birlikte Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının
20.2.1981 gün ve 1980/7048 sayılı İddianamesiyle TCK'nun 64/1, 163/1 ve l73/3
üncü maddeleriyle cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açıldığı ve
bu davanın sonunda isnat edilen suçtan beraat ettiği dosyadaki belgelerden
anlaşılmaktadır.
Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın Anayasa Mahkemesine başvurma yazısında "... 2820 sayılı
Siyasi Partiler Kanunu'nun geçici 1. maddesine göre, Devletin şahsiyetine karşı
içlenmiş cürümlerden dolayı hakkında dava açılmış parlamento üyelerinin 10 yıl
süre ile siyasi partilere üye olamayacakları gibi 1 Ocak 1980 tarihinde TBMM'de
üye bulunan milletvekilleri de siyasi partilerin merkez organlarında görev
alamazlar.
Abdülkerim
Doğru'nun 29 Nisan 1983 tarihli Resmi Gazetede yer alan 22 Nisan 1983 tarihli
ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun geçici 1. maddesinin l/b bendine göre
beş yıl süre ile siyasi kısıtlama kapsamına giren kişilere ait listedeki adının
çıkartılması yolundaki itirazının reddine dair kararın iptali için açtığı
davanın Bölge İdare Mahkemesince lehine sonuçlanmasının adıgeçenin durumu, o
davanın niteliği ve TC. Anayasası'nın geçici 4. maddesi ve 2820 sayılı Siyasi
Partiler Kanunu'nun geçici 1. maddesi karşısında etkili görülmemiştir.
Bu
sebeple, TC. Anayasası'nın geçici 4. maddesi ve 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu'nun geçici 1. maddesi hükümlerine aykırı hareket eden davalı partiye,
Abdülkerim Doğru'nun Parti Başkanlığından çıkartılması için aynı Kanunun 104.
maddesi uyarınca ihtar yapılmasına karar verilerek bildirilmesini..."
denilmiştir.
Cumhuriyet
Başsavcısının Mahkememize başvurma yazısında, ilgili siyasi partinin
hükümlerine aykırı hareket ettiğini ileri sürdüğü 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu'nun aynı zamanda bir Anayasa maddesi hükmü de olan geçici 1. maddesinde
yapılan düzenlemeye göre, 16 Ekim 1981 tarih ve 2533 sayılı Kanunla fesh
edilmiş olan siyasi partilerden İktidar Partisi ile anamuhalefet partisinin 1
Ocak 1980 ve daha sonraki tarihlerde genel başkan, genel başkan yardımcıları
veya vekilleri, genel sekreterleri, bunların yardımcıları ve merkez yönetim
kurulu veya benzeri organların üyeleri Anayasa'nın halkoylaması sonucu
(7.11.1982) kabulü tarihinden başlayarak 10 yıl süre ile, siyasi parti
kuramazlar; Anayasa hükümlerine dayalı olarak kurulacak siyasi partilere üye
olamazlar, bu partiler tarafından bağımsız olarak milletvekili genel ve ara
seçimlerinde, mahalli seçimlerde aday gösterilemezler ve aday olamazlar. Siyasi
partilerle herhangi bir şekilde bağlantı kuramazlar ve siyasi partilerde fahri
olarak bile herhangi bir görev alamazlar.
İktidar
Partisi ile anamuhalefet partisi dışında kalan diğer partilerin yukarıda
sayılan yöneticilerinin 10 yıllık siyasi yasağa girebilmeleri için; bu
partilerin parti tüzelkişiliği veya merkez yöneticilerinden ya da parlamento
üyelerinden herhangi biri hakkında TCK'nun İkinci Kitabının birinci babında yer
alan Devletin şahsiyetine karşı işlenmiş cürümlerden herhangi biri ile ilgili
olarak kamu davasının açılmış olması şartını aramaktadır. Madde, parlamenter
aleyhine dava açılması halinde dahi parlamenterleri değil partinin yönetici
kadrosunu oluşturanları 10 yıllık yasak kapsamına almakta ve aleyhine dava
açılan parlamenteri 10 yıllık yasak kapsamı dışında tutmaktadır.
Siyasi
yasaklamalar için belli eylemlerden ötürü kamu davasının açılmasının yeterli
görülmesi, bir zuhul eseri olmayıp günün şartları içinde bilerek ve istenerek
konulmuş bir hükümdür. Aynı Kanunun 141. maddesinde de masumluk karinesine yer
vermeyen benzeri bir hüküm mevcuttur. Sözü edilen maddenin (d) bendinde
"... Parti organı, mercii, kurulu veya siyasi parti üyesi tarafından bu
Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı fiillerin
işlenmesi veya konuşmalar yapılması halinde... C.Başsavcılığı, söz konusu
organ, mercii veya üyelerinin partiden kesin olarak çıkartılmasını yazı ile o
partiden ister. Siyasi parti tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde istem
yazısında belirtilen hususu yerine getirmediği takdirde Anayasa Mahkemesinde o
siyasi partinin kapatılması hakkında dava açar..." denilmektedir.
Görülüyor ki burada da, partiden ihracı istenen kişinin suçu sabit oluncaya
kadar masum sayılmasına uyma gereği duyulmamıştır. Bu hüküm, ancak, 28.3.1986
gün ve 3270 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle "... parti üyeleri 4 üncü
kısımda yer alan maddeler hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı
hüküm giyerler ise, C.Başsavcılığı bu üyenin partiden kesin olarak
çıkartılmasını o partiden ister..." biçiminde değiştirilmiş ve salt isnadı
değil, hüküm giymek şartını getirmiştir. Maddenin eski düzenleniş biçiminin
korunması için yeni düzenlemenin Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyla Mahkememizde
iptal davası açılmışsa da, yeni düzenleme, hakkında mahkumiyet kararı
verilinceye kadar kişinin masun sayılacağını öngören Anayasa'nın 38.
maddesine" uygun bulunarak dava 22 Mayıs 1987 gün ve E.1986/13, K.1987/12
sayılı kararımızla reddedilmiştir.
2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun geçici 3. maddesi aynen şöyledir : "Bu
Kanunun geçici 1 inci maddesi uyarınca kendilerine özel yasak getirilen
kişilerin kimlikleri, statüleri ile hukuki durumları belirtilmek suretiyle
Kanunun yayımı tarihinden itibaren yedi gün içinde İçişleri Bakanlığı'nca
tesbit edilerek Resmi Gazetede yayımlanır.
Resmi
Gazetede yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde ilgililerin İçişleri
Bakanlığına itiraz hakları vardır. İçişleri Bakanlığı yapılan itirazları onbeş
gün içinde inceleyerek karara bağlar.
Özel
yasaklamaya tabi olduğu sonradan anlaşılanlar hakkında da yukarıdaki hükümler
uygulanır." Görülüyor ki, bu madde İçişleri Bakanlığına geçici 1. madde
uyarınca kendilerine özel yasak getirilen kişilerin kimlikleri, statüleri ile
hukuki durumlarını belirleyen listenin Resmi Gazetede yayımlanması görevini
vermiş ve bunun dışsında ona başkaca bir yorum ve seçenek hakkı tanımamıştır.
Bir başka anlatımla, yasa kuralının öngördüğü işlemi yapmak zorunda ve sadece
öngörüleni yürütmek durumundadır. Yapacağı iş uygun mudur' Yerinde midir' Diye
düşünmesi mümkün değildir; çünkü, yasa ona bir inisiyatif tanımamış, takdir
yetkisi ve seçenek hakkı vermemiştir. O, ancak iyi bir gözlemci olmak, yasanın
belirlediği sebeplerin varlığını saptamakla yükümlüdür. Karar alma konusunda
kendisini koşullara uydurabilecek serbestiye ve esnekliğe sahip değildir. Bağlı
yetkisi dolayısıyla, Kanunda olmadığı halde, beraat eden bir kimseyi yasaklar
listesine almama yorumunu yapacak yetkisi yoktur; bundan dolayı da neden böyle
düşünmedi, işlemini o doğrultuda tahsis etmedi diye kusurlandırılması söz
konusu olamaz.
Milli
Selamet Partisi'ne mensup bir parlamenter iken kendisi ve arkadaşları hakkında
TCK'nun İkinci Kitabının Birinci Babında yer alan Devletin şahsiyetine karşı
işlenen bir cürümden ötürü dava açılan ve bu sebeple beş yıllık yasaklılar
listesine alınan Abdülkerim Doğru, bu işlemin iptali için Ankara 3 Numaralı
İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
Mahkemece
tesis edilen 10.1.1986 günlü ve E.1983/2001, K.1986/2 sayılı iptal kararında:
"... 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun geçici 1. maddesine göre, 11
Eylül 1980 tarihinde parlamentoda temsil edilen İktidar Partisiyle anamuhalefet
partisinin 1 Ocak 1980 ve daha sonraki tarihlerde unvanları maddenin (a) bendinde
gösterilen yöneticileriyle merkez yönetim kurulu veya benzeri organlarının
üyeleri on yıl, maddenin (b) bendi ile de 1 Ocak 1980 tarihinde TBMM'de üye
bulunan milletvekilleriyle senatörler de beş yıl süre ile siyasi faaliyette
bulunma yasağı kapsamına alınmışlardır.
Buna
karşılık ... diğer partilerin üyelerinin anılan bentlerde yazılı olan süre
kadar yasak kapsamında tııtulabilmeleri için bunların üyeleri bulundukları
partilerin 11 Eylül 1980 den sonra ya parti tüzelkişileri, ya merkez
yöneticileri ya da parlamento üyelerinden herhangi biri hakkında maddede
belirtilen nitelikte bir kamu davası açılmış olması hükmünü getirmiştir.
Diğer
bir anlatımla İktidar ve muhalefet partileri mensupları bu durumları nedeniyle
(a) ve (b) bentlerinde yazılı olan süreler kadar siyasi faaliyetten
yasaklandıkları halde, diğer parti üyelerinin aynı bentlerde belirlenen süre
kadar yasak kapsamında tutulabilmeleri sadece maddede belirtilen nitelikte
açılmış bir kamu davasının varlığı koşuluna bağlanmıştır.
Dava
konusu uyuşmazlıkta ise, 1 Ocak 1980 tarihi itibarıyla münfesih Nizam Partisi
milletvekili olan TCK'nun İkinci Kitabının Birinci Babında yer alan Devletin
şahsiyetine karışı işlenmiş cürümlerle ilgili olarak kamu davası açılan
davacının, 2820 sayılı Kanun anılan geçici 1. maddesinin 1/b bendi uyarınca beş
yı1 süre ile siyasi faaliyette bulunma yasağı kapsamına alındığı anlaşılmıştır.
Davacı
her ne kadar anılan geçici 1. maddede belirtilen nitelikte bir kamu davası
açılmış olması nedeniyle siyasi faaliyette bulunmaktan yasaklanmış ise de,
ilgililerin sözü edilen maddede yazılı olan türden bir dava nedeniyle yasak
kapsamına alınabilmesi veya bu kapsam içinde tutulabilmesi ancak bu dava
üzerine yapılan yargılama sonucu mahkumiyet kararı verilmiş olması halinde
mümkündür... ancak ortada beraat hükmüyle son bulan bir yargı kararı varsa, bu
karara rağmen, sırf açılan bir kamu davası neden gösterilerek siyasal haklara
ilişkin özel yasak getirilmesi beraat alanları hakız yere kusurlandırmak
anlamına gelir ki, bu yoldaki bir görüşün kabulü temel hukuk ilkelerine aykırı
düşer...
Bu
durumda üzerine atılı suçla ilgili olmadığı mahkemece kabul ve sabit görülerek
beraat eden ve iktidar veya muhalefet partisi durumunda bulunmayan bir siyasi
partinin üyesi olan davacının beş yıl süre ile siyasi faaliyete bulunma yasağı
kapsamına girenler listesine dahil edilmesinde yasal isabet görülmemiştir.
Esasen
yinelenen suçun işlenmediği konusunda mahkemece verilen bu kesin kanaat
karşısında ilgili dava neden gösterilerek özel yasak konulması beraat hükmüyle
son bulan yargı kararının hukuki değeriyle çelişeceğinden siyasi faaliyette
bulunmama konusunda getirilen kısıtlamada bu sebeple de hukuka uyarlık
bulunmamaktadır.
Diğer
taraftan, gerek Anayasa'nın geçici 4. maddesi ve gerekse 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu'nun konu ile ilgili hükümleri bu gibilerin beraat etmeleri halinde dahi
kendilerinin siyasi yasak kapsamına alınmalarına veya bu kapsamın içinde
tutulmalarına imkan veren bir içerik de taşımamaktadır.
Sonuç
olarak, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun geçici 1. maddesinde yazılı olan
nitelikti kamu davası sona ermiş ve davacı beraat etmiştir. Bu karar davacının
özel yasak kapsamına alınması işleminin hukuki dayanağını da ortadan
kaldırmıştır..." denilmek suretiyle Davacı Abdülkerim Doğru'nun beş yıl
süre ile siyasi faaliyette bulunması yasağı kapsamına alınmasına ait işlem
iptal edilmiştir.
Devletimiz,
Anayasa'nın 2. maddesinde de belirtildiği üzere bir hukuk Devletidir.
Kanunlarımızın elbetteki hukukun bilinen ve uygar memleketlerde kabul edilen
üstün prensiplerine uygun düşmesi, insanlığın temel haklarına değer vermesi
arzu ve temenni edilir. Beraat eden bir kimse hakkında sanki mahkum olmuş gibi
işlem yapılması hiç kuşkusuz temel hakları tahrip eden bir davranıştır. Bu
tutumu mazur gösterecek hukuki bir izahın bulunması çok güçtür. Bu bakımdan
salt bir düşünce ve fikir olarak İdare Mahkemesinin yorumuna katılmamak mümkün
değildir. Ancak yasal prosedüre uygun olarak kabul ve ilan edilmiş bulunan
kanun hükümlerinin herkes için uygulanması da zorunlu bir hukuk ilkesidir.
Milli iradenin hükümranlık hakkını temsil eden organın, koyduğu Kanunun
kapsamını ve uygulama alanını tayin yetkisini de inkar etmemek gerekir. Hakimin
görevi, Kanunun objektif kuralını olaya uygulamaktır. Bunu yaparken kanun hükmünün
mükemmeliyetini, adaletini ve sosyal hayatın icaplarına uygunluğunu araştırarak
temas ettiği meselelere uygulamaktan imtina edemez.
Anayasa'nın
geçici 15/3 maddesi, 12 Eylül 1980 ile 6 Aralık 1983 tarihleri arasında
çıkartılan Anayasa'ya aykırılığının iddia edilemeyeceğini yani, yargısal
denetim dışında kalacaklarını öngörmüştür. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu
22 Nisan 1983 tarihli olduğuna göre bu hükmün kapsamındadır. Kaldı ki uygulama
konusu geçici 1. maddesi, aynı zamanda bir Anaysa hükmüdür de. Anayasa'nın 148.
maddesine göre Anayasa Mahkemesi Anayasa değişikliklerini sadece şekil
bakımından denetleyebilir. O halde, yukarda belirtilen tarihler arasında
çıkarılan Kanunların Anayasa'ya, Anayasa'nın da hukukun genel esaslarına aykırı
hükümlerini düzeltecek tek yetkili makam yasama organıdır. Nitekim 2820 sayılı
Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/d-1 maddesi de 3270 sayılı Kanuna bu yolla
düzeltilmiştir. Şu duruma göre, değil herhangi bir mahkeme, Anayasa Mahkemesi
dahi bu yasaklayıcı hükümler karşısında, iptal yetkisini kullanamayacağına
göre, iptal sonucunu doğuracak biçimde yoruma da mezun değildir.
Davaya
bakan Mahkemeye, Anayasa'ya aykırılığından kuşkulandığı kanunu uygulamama
yetkisi verilmiş değildir. Bu konuda mahkeme, Anayasa Mahkemesine başvurarak
öncelikle Anayasa'ya aykırılık problemi konusunda bir karar almak zorundadır.
Anayasa'nın geçici 4. maddesi, siyasi yasaklar konusunu bütün ayrıntılarıyla
düzenlemiş olduğuna ve bu hüküm de Siyasi Partiler Kanununa aynen aktarıldığına
göre, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlaması gereken bu temel hukuk
kuralının ihmali düşünülemez.
Filhakika,
nedeni 4. maddesinde hakimlerimize hak ve nesafete göre hüküm verme yetkisi
tanınmıştır. Ancak bu yetkinin kullanılması, Kanunun açıkça hakime takdir hakkı
tanıdığı, yahut hal ve vaziyetin icabına göre hükmetmekle yükümlü tuttuğu
hallere münhasırdır. Bu halleri aşarak hakim sübjektif bir kanaatla asla
hükmedemez. Bu itibarla hakim önce söze, sonra ruha, daha sonra örf ve adete en
sonra da kendisi kanun koyucu olsaydı kuralına uymak zorundadır.
Kararın
bize göre, belirtilen bu sakatlıkları içermesi, hiç şüphesiz onun "kesin
hüküm" itirazına konu edilmesine mani değildir. Ancak, bu karar Anayasa
Mahkemesini bağlayacak nitelikte kesin hüküm kudretine sahip bir karar özelliği
taşımamaktadır. Çünkü yasa demokratik rejimin temellerinden birini oluşturan
çok partili hayatın arz ettiği öneme binaen parti kurucularının hukuki durumunu
araştırmak, partilerin kanunların emredici hükümlerine aykırı davranışlarını
önlemek ve gerektiğinde Anayasa Mahkemesinde dava açarak kapatılmalarını
sağlamak görevini Cumhuriyet Başsavcısına vermiş, İdare Mahkemelerine bu konuda
herhangi bir yetki tanımamıştır. Bu sebeple, kesin hüküm itirazında olması
gereken taraflar, dava konusu ve dava sebebindeki ayniyet unsurları burada
gerçekleşmiş değildir.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun geçici 3. maddesi, İçişleri Bakanlığına geçici 1.
maddesiyle kendilerine özel yasak getirilen kişilerin kimlikleri ve o günkü
statüleriyle hukuki durumların tesbit ve ilan etme görevini vermiştir. Takdir
ve yorum yetkisini kullanarak şu ya da bu kararı verme ve bir seçim yapma
inisiyatifini tanımamıştır. Yapacağı iş ilgililerin o tarihte milletvekili olup
olmadıklarını milletvekili iseler parti kadrolarındaki yerlerini, hangi partiye
mensup olduklarını ve haklarında belli suçlardan ötürü dava açılıp açılmadığını
tespit ve ilan etmekten ibarettir. Sözü edilen 3. maddenin üçüncü fıkrasından
da anlaşılacağı üzere İçişleri Bakanlığınca herhangi bir sebeple listeye alınmayanlar
bu yasaktan nasıl kurtulamıyorsa ve onlar için kazanılmış bir hak doğmuyorsa,
listeye alınanların da herhalde ve mutlaka yasaklı olması gerekmez. Bu gibiler
hakkında mukteza tayin edecek merciler, İçişleri Bakanlığının sergileyici
kararına göre değil, geçici 1. maddenin içeriğine göre işlem yapacaktır. Çünkü,
yasal dayanak yasanın geçici 1. maddesidir. İdare Mahkemesinin kararı
yasaklılık statüsünün özünü değil, İçişleri Bakanlığına ait esası etkilemeyen
şekli bir yönünü iptal etmiştir. Bu sebeple, İdare Mahkemesinin kararındaki
hüküm fıkrasıyla Anayasa Mahkemesinde açılan davanın istem konusu direkt olarak
aynı değildir.
Açıklanan.
nedenlerle, İdare Mahkemesinin kararını dava manii sayan ve bu sebeple Anayasa
Mahkemesi'nin görevine giren bir kanun hükmünü kendi hukuksal anlayışına göre
yorumlama hakkına engel olan çoğunluk kararına karşıyım