logo
Siyasi Parti Kapatma, İhtar , Mali Denetim ve Değişik İşler Kullanıcı Kılavuzu

(AYM, E.1984/1, (Siyasi Parti Kapatma) K.1984/1, 28/09/1984, § …)
   
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

Esas Sayısı:1984/1 (Parti Kapatma)

Karar Sayısı:1984/1

Karar Günü:28.9.1984

R.G. Tarih-Sayı:14.02.1985-18666

 

DAVACI : Cumhuriyet Başsavcılığı

DAVALI : Doğru Yol Partisi

DAVANIN KONUSU : Kapatılmış Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu beyan ve iddia etmek; Milli Güvenlik Konseyi'nin 99 sayılı Kararına karşı tutum, beyan ve davranış içinde bulunmak suretiyle, 2820 sayılı Kanunun 96/2 ve 97. maddelerine aykırı davrandığı iddiasıyla Doğru Yol Partisi'nin kapatılmasına karar verilmesi istemidir.

I- İDDİANAME :

Cumhuriyet Başsavcılığının, Doğru Yol Partisi'nin kapatılması istemini içeren 6.4.1984 günlü, SP-8-1984/42 Hz sayılı iddianamesi, aynen şöyledir :

"İçişleri Bakanlığına kuruluş bildirgesini 23.6.1983 tarihinde vermek suretiyle tüzel kişilik kazanan davalı Doğru Yol Partisi'nin kapatılmasına, aşağıda belirtilen nedenlerden ötürü karar verilmesi için bu davanın açılması gerekli görülmüştür.

GİRİŞ :

Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu Türkiye Cumhuriyetinde, millet egemenliğini yetkili organları eliyle kullanır.

Türk Vatandaşları, seçme, seçilme, bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunmak hakkına sahiptirler; genelde siyasi hayata partiler aracılığıyla katıldıklarından ve siyasi partilerce yönlendirildiklerinden siyasi partilerin de ülkenin ve toplumun çıkarlarını ön planda tutmaları ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kaynağını Anayasadan alan kanunlarda öngörülen ilke ve kurallara uygun davranmaları gereklidir.

Siyasi Partiler Yüce Türk Milletinin yönetimine talip olduklarından faaliyetlerinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile yürürlükte bulunan kanunları gözardı edemezler.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası halkoylaması sonucu yürürlüğe girdikten sonra, Anayasadaki ilkeler doğrultusunda 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu hazırlanmış ve Anayasa'nın 177/b maddesi hükmü gereğince 24 Nisan 1983 tarihinde yürürlüğe girmiş ve aynı gün Milli Güvenlik Konseyi'nin 76 Sayılı Kararı ile de Türkiye'de Siyasi Parti kurma faaliyeti başlamıştır.

Anayasanın 68 ve 69 uncu maddelerinde Siyasi Partilerle ilgili hükümler yer aldığı gibi Cumhuriyet Başsavcılığına da kurulan siyasi partilerin tüzük ve programlarının ve kurucularının hukuki durumlarının Anayasa ve Kanun hükümlerine uygunluğunu, kuruluşlarını takiben ve öncelikle denetlemek, faaliyetlerini de takip etmek görevi verilmiştir.

2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda siyasi partilerin uymaları gereken kurallar açıklanmış ve 101 inci maddesinde de siyasi partilerin kapatılmalarına karar verilebilmesine ilişkin koşullar belirtilmiştir.

2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda öngörülen ve bir Siyasi Partinin kapatılmasına neden olacak eylemler arasında;

a) Kapatılmış bir siyasi partinin mensuplarının üye çoğunluğunu teşkil edeceği yeni bir siyasi parti kurulamaz. (Md. 95/2)

b) Kurulacak siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar. (Md. 96/2)

c) Siyasi Partiler, Siyasi Anayasa'nın Başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletin çoğunluğuyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 Harekâtına ve Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamazlar. (Md. 97)

hükümlerine de yer verilmiştir.

DOĞRU YOL PARTİSİNİN KURULUŞU :

2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununun kabulünü ve Milli Güvenlik Konseyi'nin 76 sayılı kararını müteakip Siyasi Partilerin kurulmasına başlanıldığında, İstanbul'da Hüsamettin CİNDORUK, Ankara'da da Mehmet GÖLHAN, kapatılmış Adalet Partisi mensuplarına dayanan bir siyasi parti kurma girişimlerinde bulunmuşlar, ayrı ayrı sürdürdükleri ve kamu oyu oluşturulmasını amaçlayan son derece yoğun bir propagandayı içeren faaliyetleri sonunda Ali Fethi ESENER'in başkanlığında Büyük Türkiye Partisi 20.5.1983 tarihinde kurulmuştur. (Ek. I)

Hüsamettin CİNDORUK ve Mehmet GÖLHAN'ın Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda görev aldıkları bu partiye 21.5.1983 tarihinde de başta İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL olmak üzere çoğunluğunu 2533 Sayılı Kanunla kapatılan Adalet Partisinde bakanlık yapmış kimseler ile bu partinin eski senatör ve milletvekilleri düzenlenen gösterişli törenlerle katılmışlardır. (Ek. II)

Bilahare bu tür katılmalar yoğun bir şekilde devam etmiştir.

Genel Başkanlarınca basına ana sloganlarının, (Büyük Türkiye Partisi, Büyük Türkiye İçindir.) şeklinde açıklanan (Ek. II) bu siyasi parti Milli Güvenlik Konseyi'nin 31.5.1983 gün ve 79 Sayılı Kararıyla (Büyük Türkiye Partisinin bazı kurucularının, parti kurma faaliyetlerinin serbest bırakıldığı tarihten bu yana sürdürdükleri tutum ve davranışları ile vicdan sahibi vatandaşlarımızın gözleri önünde sahneledikleri oyunlarla, milletçe yıllardan beri özlenen huzur ve sükuna kavuşmuş olan ülkemizde, vatandaşlarımızı yeniden kamplara bölme, aralarına yeniden nifak tohumları serpme istidadını gösteren ve feshedilmiş bir siyasi partinin varlık ve felsefesinin devam ettirilmesi ihtirasının meydana getirdiği bir kin ve intikam bayrağı açmaya yeltendiklerinin apaçık ortaya çıktığı ayrıca Anayasanın geçici 4 üncü maddesiyle siyasi kısıtlamaya tabi kılınan kişilerin de, Anayasa hükümlerini gözardı ederek parti kurma faaliyetlerine bizzat katıldıkları ve kamu oyunu, huzur bozacak şekilde ters yönde etkilemeye çalıştıkları tesbit edildiği ...) gerekçesiyle temelli olarak kapatılmıştır.

Büyük Türkiye Partisi'nin kapatılmasından sonra bu kez 23.6.1983 tarihinde Ahmet Nusret TUNA ve arkadaşları tarafından davalı DOĞRU YOL PARTİSİ kurulmuştur.

DOĞRU YOL PARTİSİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE İZLENEN YÖNTEM :

(2820 Sayılı Kanunun 96/2 nci maddesine aykırı eylemler) :

a) Büyük Türkiye Partisi'nin kurucularıyla kapatılmış Adalet Partisi'nin ileri gelenleri, milletvekilleri ve senatörleri kamu oyu oluşturulması amacıyla düzenlenen, gösterişli törenlerle Doğru Yol Partisine katılmışlardır. (Ek.III)

b) 25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçiminde Hüsamettin CİNDORUK İstanbul'dan, Mehmet GÖLHAN Ankara'dan ve Hayri YORGANCIOĞLU da İzmir'den Büyük Şehir Belediye Başkanı adayı olarak Doğru Yol Partisi listesinde yer almışlardır.

c) Çeşitli toplantılarla, ilçe kongrelerinde ve özellikle 25.3.1984 tarihli Mahalli İdareler Seçimi dolayısıyla yapılan propagandalarda Doğru Yol Partisinin Adalet Partisiyle Büyük Türkiye Partisinin devamı olduğu imajının yaratılmasına çalışılmış ve bu hususa özellikle özen gösterilmiştir.

aa) Doğru Yol Partisi Başkanlığınca hazırlanan, kapatılmış Büyük Türkiye Partisi Basın Müşaviri iken bu partinin kapatılmasından sonra kurulan Doğru Yol Partisinin kurucu üyesi ve basın sözcüsü olan Mehmet MUHSİNOĞLU imzasıyIa TRT'ye gönderilen radyo ve televizyonun seçim haberleri arasında yayınlanan Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik SUNOL'a ait demeçte; (Doğru Yol demokrattır. Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.) sözcükleri slogan olarak kullanılmıştır. Bu sözcüklerin Doğru Yol Partisinin Demokrat Parti ile onun devamı niteliğinde olan kapatılmış Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisinin varlık ve felsefesini yansıttığı ve bu partilerin devamı olduğu imajını vermek amacıyla kullanıldığı bir gerçektir. (Ek.IV)

Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri'nin demeci olduğu bildirilen, bu parti Genel Başkanlığınca seçim haberlerinde okunmak üzere TRT'ye resmen gönderilen ve yayınlanan bu metinde olduğu gibi, parti yetkililerince yoğun şekilde çeşitli vasıtalarla yürütülen kampanyanın kamu oyunda uyandırdığı çağrışıma bir delil olmak üzere 18.3.1984 Tarihli Güneş Gazetesi'ndeki fotoğraf ve bu fotoğrafın alt yazısı gösterilebilir. (Ek.V)

Güneş Gazetesi'nin 18.3.1984 tarihli nüshasının 7 nci sayfasında bir düğün vesilesiyle çekilmiş Celal Bayar, Süleyman Demirel ile Esat Yıldırım Avcı'yı birlikte gösteren fotoğrafın alt yazısında (Yılın düğününde oluşan siyasi tablo anlamlıydı, üç nesil bir aradaydı, Cela1 Bey'den Süleyman Bey'e, ondan da Yıldırım Avcı Bey'e intikal eden mühür üç nesli bağlıyordu.) denilmiş ve böylece davalı Parti tarafından yaratılmak istenen imajın basında da etkili olduğu ve tuttuğu gözlenmiştir.

bb) Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın (Doğru Yol Partisi Menderes meşalesini söndürmemek için kurulmuştur.) (Ek.VI) sözleri de kronolojik açıdan devir ve teslimi ortaya koyduğu gibi Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı ve partinin sözcüleri tarafından devamlı olarak tekrarlanan (Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz.) sözleri de davalı siyasi partinin Adalet Partisi'nin devamı olduğu imajını vermeye yöneliktir.

Nitekim, davalı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı 15.2.1984 tarihinde Televizyondaki konuşmasında, (Bu mesele bir kadro, bir heyecan ve inancın meselesidir. Ehliyetli ve liyakatli, bilgili ve tecrübeli, ruhuna insan sevgisini yerleştirmiş bir yönetim muhtevasıyla olur. Bizi ve hizmetinize arzettiğimiz kadrolarımızı biliyor ve tanıyorsunuz.) (Ek.VII/1-2) demiştir.

Yapılan ve buna benzer konuşmaların, verilen mesajların ve yaratılmak istenilen imajın ne şekilde değerlendirildiğine ve kamu oyunda ne anlamda kabul edildiğine Tercüman Gazetesinde neşredilen Nazlı ILICAK'ın "Avcı: .. Bizi biliyorsunuz ... Bizi tanıyorsunuz ...) makalesi önemli bir delil teşkil etmektedir. (Ek. VII/3)

Bu makalede Yıldırım Avcı'nın kullandığı deyim ve sözcükler etkisini bulmuş, değerlendirilmiş ve Doğru Yol Partisinin kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı olduğu açıkça ifade edilmiş ve vurgulanmıştır.

cc) Doğru Yol Partisi'nin Demokrat Parti ile kapatılmış Adalet Partisi'nin ve Büyük Türkiye Partisi'nin isimlerini esas alarak kullandığı, Genel Başkan, Genel Başkan Yardımcıları ve Genel Sekreterleri tarafından tekrarlanan (Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.) sözleri 25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde Isparta, Samsun ve Erzurum'da düzenlenen mitinglerin adlandırılmasında da kullanılmış ve propaganda amacıyla davalı Parti tarafından tirajı yüksek gazetelere verilen ilanlarla da duyurulmuştur. Davalı Siyasi Partinin Genel Merkezince hazırlanarak Parti Başkanlığınca gazetelere verilen ve birer bildiri niteliğini taşıyan bu ilanlarda yer alan (Dün vardık. Bugün de varız. Yarın da olacağız.) sözcükleriyle söylenilmek istenilenin ne olduğu gene aynı ilanda kullanılan (Doğru Yol Partisi başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil eder.) cümlesiyle açıklanmıştır. Bu sözcüklerin 23.6.1983 tarihinde kurulan, 6 Kasın seçimlerine katılmamış, herhangi bir sorumluluk almamış, icraat yapmamış olan Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı olduğunu vurgulamaya yönelik bulunduğu açıktır.

Yıldırım Avcı'nın 25.3.1984 Mahalli İdareler Seçim Propagandası sırasında Tire ilçesinde bir lokalde yaptığı konuşma sırasında halka sorduğu (Gülü solduracak mısınız') (Bacayı tüttürecek misiniz') (Adresi biliyormusunuz') soruları üzerine olumlu cevap alınca (öyleyse benim söyleyeceğim yok) sözleri de aynı imajın verilmesinden ibarettir. (Ek.VIII)

Yıldırım Avcı'nın (Ülkede ne varsa bizim kadrolanmızın eseridir, tüten fabrika bacasından, akan çeşmeye kadar her şeyde bizim arkadaşlarımızın el emeği, göz nuru vardır.) (Ek. VIII) sözleri ve miting için gittiği Isparta'da (Maziye bak ne diyeceğimi anlarsın.) pankartlarıyla karşılanması üzerine onun (Şehre Demirel Bulvarıyla giriyoruz. Antalya'ya Menderes Bulvarıyla devam ederiz.) şeklinde görüş ve düşüncesini açıklaması (Ek. VIII) amacını göstermektedir.

Doğru Yol Partisi'nin kapatılan Adalet Partisi'nin devamı olduğu imajının verilmesi sonucu bunun tuttuğu, benimsendiği, böylece D.Y.P'nin amaca ulaşmak yani bu imajı tutturmak doğrultusundaki çabalarının sonucunu almaya başladığı, miting meydanlarındaki toplulukların (muhteşem Süleyman), (İslamköyden esen yeller Doğru Yola Selam Söyler), (Doğru Yol İslam Köyün ruhunu taşır.) pankart ve sloganlarıyla dile getirilerek, halk topluluklarında karşılığını bulmuştur. (Ek.VIII)

Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı Denizli'nin Çal İlçesinde yaptığı bir kapalı salon toplantısında (Vatandaşın sinesinden çıkmayan partinin sonu çabuk gelir,) dedikten sonra (Biz anamızın karnından, milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak geldik.) sözlerini kullanmıştır. (Ek. VIII) Kapatılan Adalet Partisinin amblemi göz önünde bulundurulduğu taktirde bu sözlerden neyin amaçlandığı açık olarak gözlenmektedir.

dd) Doğru Yol Partisi'nin 25.3.1984 Mahalli İdareler Seçimleri nedeniyle propaganda gezilerinde kullandığı otobüse (SÜVARİ) adı verilmiştir.

Davalı Siyasi Partinin Genel Başkanının (Süvari siyasi bir motif, bir amblem olmuştur. Bir politikadır, felsefedir. Süvarinin selamı var size.) şeklindeki açıklaması (Ek.IX) amacın ne olduğunu göstermektedir.

Seçim gezisi sırasında uğranılan yerlerde karşılayıcıların bir kısmının (Kırata binerek) gösteri yapmaları, Doğru Yol Partisinin Adalet Partisinin devamı olduğu yolunda halk yığınlarının yönlendirilmesine yönelik propagandanın etkisinin bir kanıtı olarak gösterilebilir. (Ek.IX)

Bu konuda Nazlı ILICAK'ın Tercüman Gazetesinde yayımlanan (Isparta mitingi) başlıklı makalesi (Ek.IX), (SÜVARİ)'den amaçlananın ne olduğuna ve bu mesajın basında nasıl değerlendirildiğine ve kabul edildiğine açıklık getirmektedir.

d) Adalet Partisinin üst düzey yöneticiliklerinde bulunmuş, Büyük Türkiye Partisine ve bilahare Doğru Yol Partisine katılmış kişilerde Doğru Yol Partisinin kapatılmış Adalet Partisinin ve Büyük Türkiye Partisinin devamı olduğunu göstermeye yönelik faaliyetlerde bulunmuşlar, onların bu doğrultudaki beyan ve eylemleri Doğru Yol Partisi ve yöneticileri tarafından engellenememiş bilhassa destek görmüştür.

Örneğin;

1) Isparta mitingindeki (Selam Doğru Yol Partili süvariler, milliyetçi Türkiye geliyor, Adaletçi süvari, Isparta şahlanıyor.) şeklindeki sunuştan sonra İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL yaptığı konuşmasının bir yerinde (Mühür bizde demek, mühür kimdeyse Süleyman odur demekse, burası Isparta Süleymanın kim olduğunu siz Özal'dan daha iyi bilirsiniz.) (Ek. X) demiş olması.

2) Doğru Yol Partisi İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı Hüsamettin CİNDORUK'un (Başkanımız Keçeli Üsküdar toplantısında Doğru Yol Partisi Adalet Partisinin devamıdır demiş galiba Keçeli sürçü lisan eylemiş çünkü devamı değil ta kendisidir) şeklindeki beyanı (Ek. XI) ve Doğru Yol Partisi İstanbul İl Başkanı, Yaşar Keçeli'nin Üsküdar'da 11.2.1984 günü yapılan parti toplantısında Demokrat, Adalet ve Büyük Türkiye Partisinin felsefesi ve adları ve kuruluş tarihindeki sıralamaya uygun olarak gerçekleştirdiği ( ... ancak bir fikrin devamıyız, bu fikrin başlangıç noktası 1946'nın şafağı 1961'in fecri ve 1983 ün Doğru Yolu'dur...) (Doğru Yol Partisinin temel felsefeleri demokrat olmak, adaletçi olmak ve Büyük Türkiyeci olmaktır.) şeklindeki sözleri (Ek. XII)

3) Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un Ankara Maltepe Gölbaşı Sinemasında yapılan toplantıda (Doğru Yol Partisi'nin 1946 dan bu güne gelen fikirlerin partisi olduğuna) ilişkin açıklaması (Ek. XII/2)

4) Doğru Yol Partisi Elmadağ İlçesi Başkanı Ahmet YILDIZ (Yılmaz)'ın 4.2.1984 günü Gölbaşı Sinemasında yapılan toplantıda (Kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olan Doğru Yol Partisini temsilen konuşuyorum) dedikten sonra (1946 da başladık, 1960'da bitti, 1962 de başladık 1971 de bitti. Büyük Türkiye Partisiyle Doğru Yol Partisinde yine başlıyoruz.) şeklindeki açıklaması (Ek. XIII)

5) Kapatılan Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'in kardeşi Şevket Demirel'in Antalya mitingindeki (Doğru Yol Partisinin bizim yolumuzda olduğunu söylüyorum, 6 Kasımda bütün kapılar kilitlenmiş, sizler bir odaya konulmuş vaziyette oy kullandınız. Ben Demirel yoktum. Şimdi varım. Ben Doğru Yol Partisinin bizim yolumuz olduğunu söylüyorum. Geçmiştekilere iyi bakarsanız ne demek istediğimi iyi anlarsınız.) şeklindeki konuşması (Ek. XIV)

6) Doğru Yol Partisi Karacabey İlçe Yönetim Kurulunun 17.8.1983 günü halka açık olarak yaptığı toplantıda Doğru Yol Partisinin kapatılmış Adalet Partisinin devamı olduğunun İlçe Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri tarafından açıklanması. (Ek. XV)

Doğru Yol Partisinin kapatılmış Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisinin devamı olduğu yolunda parti yöneticilerinin iddia, beyan ve uğraşılarının parti kuruluşları ve mahalli teşkilatta bulunan kimseler tarafından benimsenerek parti faaliyeti olarak yürütüldüğünü kanıtlamaktadır. Bu uğraşı ve faaliyetin vatandaş indindeki etkisine Nazilliden Ali Erkut tarafından gönderilen, gazetelerden kesilmiş Doğru Yol Partisi'ne ait haber kupürlerinin fotokopileri örnek olarak gösterilebilir. (Ek.XVI)

Davalı siyasi partice bu konuda yürütülen faaliyet sınır tanımayan boyutlara ulaşmıştır. Yapılan törende çekilen fotoğrafla verilen "Süleyman Demirel ile Nazmiye Demirel Doğru Yol'a kayıt yaptırdı." (Ek. XVI) bu tür eylemlerden biridir.

Ayrıca kamu oyunda Doğru Yol Partisini gerçekten yöneten kişilerin kapatılmış Adalet Partisinin yöneticileri olduğu belirgin ve yaygın hale gelmiştir. Tercüman Gazetesinin 22.3.1984 günlü nüshasındaki (İslam Köyden esen yeller) (Ek.VIII) aynı gazetenin 4.3.1984 tarihli nüshasındaki (Doğru Yol'un antrenörü ne diyor'), 16.3.1984 günlü olanda (Süvarimi yedd-i emin mi'), 27.3.1984 tarihindeki (26 Mart raporu), 28.3.1984 günlü olanda (Seçimin getirdikleri) başlıklarıyla Yavuz DONAT tarafından yazılan fıkralar ile 28.3.1984 tarihli Günaydın Gazetesinin üçüncü sayfasında Tencere sütununda (Mühür ve Süleyman Hikayesi) başlığıyla yayınlanan yazılar basında, dolayısıyle kamu oyunda bu imajın yansıdığını göstermektedir. (Ek. XVI)

2820 SAYILI KANUNUN 97 NCİ MADDESİNE AYKIRI EYLEM

Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın propaganda gezisi sırasında 21.3.1984 günü çeşitli yerlerde yaptığı (Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran seçim kurulunun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir) şeklindeki konuşmasını Manisa Cumhuriyet Alanında 21.3.1984 tarihinde düzenlenen açık hava toplantısında da tekrarladığı saptanmış ve hakkında Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının 23.3.1984 gün 1984/14164-135-56 sayılı İddianamesiyle dava açılmıştır. (Ek. XVII)

SONUÇ :

Doğru Yol Partisi Genel Merkezince düzenlenen ve bu parti Genel Başkanlığınca 25.3.1984 Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyle çeşitli gazetelere propaganda amacıyla verilen ve her biri bir bildiri niteliğini taşıyan tam sayfa ilanlar (Ek.VIII/5-8), bu Siyasi Partinin Genel Başkanı, Genel Sekreteri ve diğer yetkililerince çeşitli yerlerde yapılan, yukarıda değinilen beyanları, faaliyetleri ve genelde Davalı Siyasi Partinin Genel Merkezi ile tüm teşkilatının faaliyeti, sözcü ve üyelerinin Partice benimsenen beyan ve eylemleri 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununun 96/2 ve 97 nci maddelerine aykırı bulunduğundan, aynı Kanunun 10l/b maddesi nazara alınarak davalı DOĞRU YOL PARTİSİ'nin kapatılmasına karar verilmesi arz ve talep olunur. 6 Nisan 1984"

II- A) DAVALI SİYASİ PARTİNİN İLK SAVUNMASININ DAVA İLE İLGİLİ GÖRÜLEN BÖLÜMLERİ ŞÖYLEDİR :

İddianame 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunun 96/2 ve 97. maddelerine aykırı davranıldığı noktasına dayanmaktadır.

Siyasi Partiler Kanununun 96. ve 97. maddeleri Anayasanın yukarıda işaret ettiğimiz, 68, 69 ve bağlantı kurduğu 14. maddelerinde yazılı siyasi partileri kapatma sebepleri dışında ve Anayasaya aykırı olarak yeni bazı kısıtlamalar ve kapatma sebepleri vaz etmiştir.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesi, "Kurulacak siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar" hükmünü ihtiva eder.

Madde metninde de açıkca görüleceği üzere, kurulacak yeni partilerin kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan etmeleri ve ayrıca böyle bir iddiada bulunmaları, yasak fiilin aranan kanuni şartıdır; maddede sarih olarak tespit edilen suçun kanuni unsurlarıdır. Zira Siyasi Partiler Kanunu'nun 117. maddesine göre "Bu kanunun dördüncü kısmında yazılı yasak fiili işleyenler, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde altı aydan az olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılırlar" demektedir Davamız bir yönü ile ceza hukukunun ilkelerini de kapsamaktadır.

Fiilin kanuni unsurları varsayımla, karine ile, yorum ile, tağyir ve tebdil edilemez.

Bu hal "kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz." ilkesinin gereğidir.

Kesinlikle ifade ederiz ki;

Dosyadaki belgeler, tümü ile incelendiği zaman görüleceği üzere, Doğru Yol Partisi'nin, kapatılan siyasi partilerin devamı olduğuna dair bir beyanı ve böyle bir iddiası mevcut değildir.

Doğru Yol Partisi olarak biz, kapatılan herhangi bir partinin devamı olduğumuzu beyan ve iddia etmiyoruz, ama, siyasi muarızlarımız rekabet ve husumet sebebi ile bir takım iddia ve ithamlarda bulunuyorlar.

Cumhuriyet Başsavcısı da, çeşitli suçlamaların yapıldığı böylesine karmaşık bir ortamda, Doğru Yol Partisi hakkında açtığı kapatma davasında; vak'a ve delil göstererek Kanunun (96/2 maddesinin) aradığı "beyan ve iddia" da bulunma unsuruna dayanmıyor.

Yeri geldikçe cevaplayacağımız üzere, "imaj yaratmak" tan söz ediliyor. Oysa Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinde yazılı kanuni unsurdan başka "imaj yaratma" diye bir unsur mevcut değildir...

Görülüyor ki, "imaj" bir hukuk terimi değildir. Kişiye göre değişen psikolojik ve sübjektif bir terimdir. Bu tarz esnek kavramlara karşı, partileri, türlü kazalardan koruyan kanun vaz'ı, 96. maddede "beyan etmek", "iddiada bulunmak" şeklinde kesin ve açık kavramlar koymuştur. Bunu da yeterli bulmamış, partinin sorumlu ve yetkili kişilerinin ve organlarının "kapatılan partilerin devamı olduklarını beyan etmeleri, iddiada bulunmaları," şartını aramış ve ayrıca ıspatını istemiştir...

Partinin bütün kararları, karar defteri ve yazışmaları tasdikli ve resmi biçimde düzenle tutulmaktadır.

Bunların tamamı Cumhuriyet Başsavcısı'nın denetimi altındadır. Başsavcı bu defterleri incelemeden, resmi yazı ve kayıtları dikkate almadan varsayımlara delil değeri vermektedir.

Doğru Yol Partisi'nin yöneticileri ve yönetim biçimi için aranacak deliller, Parti Genel Merkezinde incelemeye hazır tutulmaktadır. Bir bölümü de bizzat Başsavcılığın bürosundadır.

Cumhuriyet Başsavcısının Anayasa ve kanunlar çerçevesinde Partide yürütülen bu faaliyetlerin tümünü gözardı ederek, birkaç cümle veya kelimeyi partiyi kapatma iddiası istikametinde yorumlayıp, delil şeklinde sunması ve iddianamede, genel bir ifade ile "çeşitli toplantılarda, ilçe kongrelerinde ve özellikle 25.3.1983 tarih Mahalli İdareler Seçimi dolayısı ile yapılan propagandalarda, Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu imajının yaratılmasına çalışılmış ve bu hususa özellikle özen gösterilmiştir." şeklinde toptan bir suçlamaya gitmesi her türlü dayanaktan uzaktır ve hukuk mantığını zorlayıcı bir harekettir.

Ceza Muhakameleri Usulü Kanunu'nun 260. maddesinde yer aldığı üzere, bir karara ve bir yargıya varılabilmesi için, suçun kanuni unsurları yanında sabit ve muhakkak addedilen vakı'aların mevcudiyeti aranır.

Halbuki iddianamede isnat edilen suçun kanuni unsurları mevcut ve muhakkak addedilebilecek herhangi bir vakıa da mevcut değildir...

İddianame, Partimizi, kapatılmış Büyük Türkiye Partisi'nin ve Adalet Partisi'nin devamı olduğunu beyan etmek ve böyle bir iddiada bulunmakla suçlamaktadır.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin birinci fıkrası, 16.10.1981 tarih ve 2533 sayılı Kanun ile kapatılan partileri ve 15.10.1981 tarihinden önce kapatılan siyasi partileri yasak kapsamı içine almıştır.

Büyük Türkiye Partisi, 20.5.1983 günü kurulduğuna ve 2533 sayılı Kanunla kapatılmadığına göre, 96. maddenin tarif ettiği siyasi partiler arasında değildir.

Büyük Türkiye Partisi'nin kapatılmasına ilişkin 79 sayılı Milli Güvenlik Konseyi Kararı olağanüstü bir ihtilal tasarrufudur. Nitekim bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanının teşekkülü tarihinde kendiliğinden yürürlükten kalkmıştır. Bu kararla haklarında geçici siyasi seçilme ve görev alma yasağı konulanlar anayasal haklarına re'sen kavuşmuşlar, parti yöneticisi veya Belediye başkan adayı olmuşlardır.

79 sayılı Milli Güvenlik Konseyi Kararı, ihtilal hukuku içinde fonksiyonunu fiilen icra etmiştir. Ancak Anayasa Hukuku ve Anayasamızın açık hükümleri karşısında, bir hukuki belge olarak gösterilemez.

Büyük Türkiye Partisi'nin kurulduğu 20.5.1983 tarihinde, Anayasanın 177. maddesinin (b) fıkrası gereğince siyasi faaliyette bulunma hakları ve siyasi partilerle ilgili hükümler "Siyasi Partiler Kanunu'nun yayınlanması ile yürürlüğe" girmiştir.

24 Nisan 1983 tarihinde yürürlüğe giren Siyasi Partiler Kanunu'ndan sonra kurulacak partileri denetleme ve kapatma yetkisi Cumhuriyet Başsavcısı ve Anayasa Mahkemesine intikal etmiştir.

Bu oluş, ihtilalin kurucu organı Milli Güvenlik Konseyi'nin mutabakatı, kararı ve halk oylaması ile gerçekleşmiştir.

1982 Anayasasına ve Siyasi Partiler Kanunu'na göre Milli Güvenlik Konseyi'nin parti kapatma yetkisi, 24.4.l983 tarihinde son bulmuştur.

Siyasi Partiler Kanunu'nun Geçici 4. maddesinde ve geçici 7. maddesinde yer alan iki hüküm bu savunmayı doğrulamaktadır. Bu maddelere göre, Milli Güvenlik Konseyi ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar partiler ile ilgili sınırlı yetkiler kullanabilirdi.

Bunlardan birisi, parti kurucularını, parti tüzel kişilik kazandıktan sonra veto etmektir. Diğeri ise, Adalet Bakanlığı aracılığı ile Cumhuriyet Başsavcısından parti kapatma davası açma isteğinde bulunmaktır. (Siyasi Partiler Kanunu, Geçici maddesi 7).

Bu maddelerin varlığı da 24.4.1983 tarihinden sonra, bir siyasi partinin, ancak yargı kararı ile kapatılacağının açıkca bir Anayasa ve kanun hükmü olduğunu ortaya koyar.

Bu yetki ve görevin istirdadı veya devri mümkün değildir. Nitekim, yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar geçen süre içinde Cumhuriyet Başsavcısı Mahkemenize çeşitli partiler hakkında kapatma davaları açmış ve Yüksek Mahkeme bu konuda usule ve esasa ilişkin kararlar vermiştir. Bu yetki ve görevin bölüşülmesi veya Konseyle ortaklaşa kullanılması Anayasaya aykırıdır.

79 sayılı tebliğde sözü geçen 2324 ve 2485 sayılı Kanunlar ise, Milli Güvenlik Konseyi'ne ve Kurucu Meclise, münhasıran teşrii yetkiler vermiştir.

79 sayılı kararın, hukuki dayanağı olmasa da fiili sonuçlar doğurduğu açıktır.

Başsavcının, bu karara dayanarak, Büyük Türkiye Partisi'ni 95. maddede tarif edilen kapatılmış parti saymasına kanuni imkân yoktur. Zira;

a) Büyük Türkiye Partisi'nin 11 günlük siyasi hayatı içinde, Anayasaya ve Siyasi Partiler Kanunu'na aykırı bir davranışını tespit etmiş ise, bizzat Başsavcının iddianamesini hazırlayarak ve delillerini toplayarak Anayasa Mahkemesine başvurması gerekirdi.

b) 79 sayılı kararın gerekçesi; tek taraflı bir iddiadan ibarettir. Partinin yetkili organlarının savunması alınmamış, deliller toplanmamış ve Anayasada yazılı biçimde bir Anayasa Mahkemesi yargılaması yapılmamıştır.

Bu kararın, bir gerekçe taşımasına da sebep ve gerek yoktur. İhtilal otoritesinin, siyasi iktidarı temsil ettiği dönemde aldığı bu kararın haklılığını araştırmaya da mahal ve imkân yoktur.

Siyasal sebeplerle ve kendi yararı gereği, ihtilallerin geçici kararlar alması ve uygulaması olağandır. Bu kararlar, olağanüstü dönemden sonra norm değerlerini yitirirler. Yeni sonuç doğurmazlar. Yüksek Mahkemenin, Büyük Türkiye Partisi'nin kapatılması konusunda bir tartışma veya karara girmesini istemiyoruz. Ancak, Büyük Türkiye Partisi'nin, yetki, görev, tarih ve şekil yönünden "96. maddenin tarifine gi ren kapatılmış parti" sayılamayacağını savunuyoruz. Diğer yandan, 11 gün yaşamış olan Büyük Türkiye Partisi, program ve tüzüğü dışında , hiçbir siyasi faaliyet göstermemiş, teşkilat kurmamıştır. Partinin program ve faaliyeti yönünden, Anayasaya veya Kanunlara aykırı bir hareketi ileri sürülmemiştir. Nitekim, Milli Güvenlik Konseyinin 79 sayılı kararında Parti suçlanmamıştır. Kararda sadece Partinin "Büyük Türkiye Partisi'nin bazı kurucularının" tutum ve davranışları sebebiyle kapatıldığı yazılıdır.

..........

Cumhuriyet Başsavcısının, bazı kişilerin partiye katılmasına yönelik karine bulma çabasını da antidemokratik ve Anayasanın temel hak ve özgürlüklerle ilgili hükümlerine aykırı bulmaktayız.

Adalet Partisi'nin eski parlamenterlerinden bir bölümü diğer partilerde de kurucu üye olarak görev almışlardır. Bunların arasında o partilerin gene1 başkan yardımcısı seçilenler de vardır. Bir bölümü ise siyasi hayata katılmamıştır. Bu, ilgili kişilerin tercihleri konusudur.

Anayasanın Geçici 4. maddesi eski parlamenterlerin siyasi partilere üye olmak, seçme ve seçilme hakkını açıkça ve kayıtsız şartsız tanımıştır. Bu hakkın kullanılması izne ve şekle tabii değildir. Her parti, propagandaya yönelik faaliyetleri içinde, daha önce seçim çevrelerinde oy toplamış eski parlamenterleri törenle üye kayıt etmeye özen gösterir.

Bütün partiler benzer toplantılarda eski parlamenterleri üye yapmışlardır; yapmaya devam edeceklerdir. Bu durum partiye girenler için Anayasaya ve Kanunlara göre suç teşkil etmediği halde, Parti için neden suç teşkil etsin'

Başsavcı 23.6.1983 tarihinde Doğru Yol Partisi'nin Kuruluşunu, "Bu kez" tabiri ile Büyük Türkiye Partisi'ne iliştirmektedir. Doğru Yol Partisi'nin kurucu kadroları Milli Güvenlik Konseyi'nin denetiminden geçmiştir. Bu kurucuların Büyük Türkiye Partisi ile veya kapatılmış partilerle ilişkisi olmadığı, Konseyin kendilerini onaylaması ile sabit olmuştur.

İddianame ile, Doğru Yol Partisi hükmi şahsiyetine izafe edilmeye çalışılan maddi vakı'aları, Siyasi Partiler Kanunu açısından tasnif etmek zarureti ve ihtiyacı vardır.

1- a) Siyasi Partiler Kanunu'nun 15. maddesine göre, partiyi temsil etme yetkisi genel başkana aittir.

Aynı Kanunun 101/b maddesinde parti genel başkanı ile birlikte genel başkan yardımcısının veya genel sekreterinin sözü edilen bu maddeler hükümlerine aykırı olarak sözlü ya da yazılı beyanda bulunması parti şahsiyeti hükmiyesini ilzam eder.

b) Partinin merkez karar ve yönetim kurulunca... Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı karar alınması veya genelge veya bildiriler yayınlanması... suretiyle aykırı faaliyette bulunulması parti hükmi şahsiyetini bağlar.

2- Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin d/1 bendinde, "(b) bendinde sayılanlar dışında kalan parti organı, mercii, kurulu veya bir siyasi parti üyesi tarafından bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı fiillerin işlenmesi veya konuşmalar yapılması halinde fiilin işlendiği veya konuşmanın yapıldığı tarihten başlayarak iki yıl geçmemişse Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu organ, mercii veya kurulun işten el çektirilmesini veya parti üyesinin veya üyelerinin bu bentte sayılan organ, mercii veya kurula dahil olsun olmasın partiden kesin olarak çıkarılmasını yazı ile o partiden ister." denmekte ve yapılacak işlemler sonuçları ile birlikte düzenlenmektedir.

Bu maddeye giren olaylar varsa, şüphesiz değerlendirilmeleri ayrı bir konudur.

3- Siyasi Partiler Kanunu'na göre, Partiyi temsil yetkisi bulunmayan, parti kurul ve organlarında görevli olmayan, hatta partide üye kaydı bulunmayan kişilerin beyan, davranışı yazı, makale veya yorumlarının parti hükmi şahsiyeti dışında tutulması gerekir. Partiyi ilzam etmez.

İddianamede yer alan fiilleri ve faillerini bu kanuni sıraya göre tasnif ederek, hukuki değerlendirmeye tabi tutacağız..

İddianamenin 7. sayfasında yer alan, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın, "Doğru Yol Partisi Menderes meş'alesini söndürmemek için kurulmuştur." sözlerine gelince : Cumhuriyet Başsavcısı bu sözlerin kronolojik açıdan devir ve teslimini ortaya koyduğu kanaatını ileri sürerek, "Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" sözlerinin de Siyasi Partinin, Adalet Partisi'nin devamı olduğu imajını vermeye yönelik bulunduğunu belirtmiştir.

Cumhuriyet Başsavcısının şahsi yargısı bizim düşünce ve maksadımızın dışındadır ve yanlıştır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türk siyasi hayatına girmiş bazı kavramların yerleşmiş ve değişmez anlatımları vardır. Millet bu kavramları bir tek şekilde anlar.

"1946 ruhu", "1946 meş'alesi", "Menderes meş'alesi" deyimleri çok partili demokratik siyasi hayata geçiş, dönem, felsefe, inanç ve davasını temsil eder. Bu dava, bu felsefe ve inanç Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetle beraber doğmuştur, ebediyete kadar yaşayacaktır.

Bir başka ifade ile, örnek olsun diye belirtelim ki, büyük Atatürk'ün ideallerinin bir kısmı kurdurduğu ve hatta bizzat kurduğu partilerde fikir mihrakı olmuştur.

Demokrat Parti, Atatürk'ün ideallerinden en önemlisi olan "Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu" ilkesinin temsil edildiği bir partidir.

Demokrat Parti kapatılmıştır. Partilerin kapanması demek, hükmi şahsiyetin son bulması, diğer manada hukuki ölüm demektir. Kapatılan parti ile birlikte Atatürk ilke ve ideallerinin son bulduğu nasıl iddia edilemezse, Anayasanın meşru saydığı ve hatta temel ilke kabul ettiği ideal ve davaların, başka bir partide temsili de, ne kapatılan partinin devamı olur, ne de suç sayılır.

"Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" sözleri, taşıdığı mananın dışında ileriye geriye, sağa sola çekiştirmeye ve uzatmaya müsait değildir.

Bir parti liderinin yıllarca, demokrasiyi, Atatürk milliyetçiliğini, ülke ve millet bütünlüğünü, hürriyet içinde refahı savunagelmiş, memleketin her köşesine hizmet götürmüş, bürokrat, teknokrat ve devlet adamlarını seçimler dolayısı ile parti adayı göstermiş, onların ehliyet veı liyâkatlarını ifade ederken de "Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" demiş olması, en tabii bir propaganda hakkıdır...

Kaldı ki, "Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" sözleri tek başına söylenmiş olan sözler değildir. Bu sözlerin sarf edildiği yerde başlangıç fikri, fikrin izahı yapılmış, sonra da "bizi bu fikirlerimizle tanıyorsunuz, bizi bu kadrolarımızla biliyorsunuz" denmiştir.

Konuşmalar bir bütündür. Sadece bir cümleyi alıp, ahkam çıkarmak manayı yozlaştırır...

İddianamenin 8. sayfasında yer alan ve Tire'de bir lokalde Esat Yıldırım Avcı tarafından söylendiği iddia edilen "Gülü solduracak mısınız'" "Bacayı tüttürecek misiniz'" "Adresi biliyor musunuz'" soruları ve alınan cevaplarla ilgili değerlendirilmelerin de bir imaj yaratma hareketi olarak yorumlanması, keza haksız ve tutarsızdır. Aslında Genel Başkan Yıldırım Avcı tarafından bu tarz bir konuşma kat'iyen yapılmamıştır. Toplantı yerinde resmi görevlilerin bulunması kanun icabı olduğu halde, buna dair güvenilir bir belge ve zabıt da mevcut değildir.

Parti Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın Denizli'nin Çal ilçesinde yaptığı bir kapalı salon toplantısında "Biz anamızın karnından, milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak ge1dik" tarzındaki konuşması ile ilgili olarak, resmi makamlarca soru sorulmuş, Genel Başkan Avcı, bu sözlerin hangi maksatla kullanıldığını ve hangi amaca yönelik bulunduğunu 5.4.1984 günü Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Cemalettin Erkan'a verdiği talimat ifadesinde açıklamıştır. (Ek no.6) ...

Parti Genel Başkanının demokratik bir propaganda anlayışı içinde samimiyetle yaptığı bir konuşmanın, kendi beyanı ile de amacı ve sebebi belirtildiğine göre, yanlış yorumlanmasına hiç kimsenin hakkı olmadığı gibi, konuşmacının niyetini tahrife de yetkisi yoktur.

Türkiye'de hem demokratik siyasi hayattan söz etnek, hem de bazı sözcüklerin kullanılmasını yasaklamak, düşünce ve ifade hürriyetini bir manada ortadan kaldırmak olur. Ayrıca, suç işleme korkusu ve tehdidi altında yapılacak bir propagandanın, serbestlik unsuru olmadığı için, demokratik bir propaganda sayılması da mümkün değildir...

İddianamenin 13. sayfasında yer alan, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın propaganda gezisi sırasında, 21.3.1984 tarihinde çeşitli yerlerde yaptığı "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran Yüksek Seçim Kurulunun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir." şeklindeki konuşması hakkında İzmir Askeri Savcılığı tarafından kovuşturma yapılmış, 23.3.1984 günü ve 1984/135-56 sayılı iddianame ile dava açılmıştır. Bu dava halen derdesttir.

Cumhuriyet Başsavcısı bu iddianameye ve olaya dayanarak 2820 sayılı Kanunun 97. maddesine aykırı hareket edildiğini ileri sürmektedir. Böylesine bir iddia gerçeklere uygun olmadığı gibi, sözü geçen Kanunun 97. maddesine de aykırıdır.

Genel Başkan Yıldırım Avcı'nın sözleri açıktır. Matufiyeti ve muhatabı 6 Kasım 1983 seçimlerine Doğru Yol Partisi'nin girmesine imkân vermeyen Yüksek Seçim Kurulu'nun kararıdır.

Esasen, bu konuda Yüksek Seçim Kuruluna müracaatta bulunulmuş, Yüksek Seçim Kurulu tarafından bu müracaatlar red edilmiştir. (Ek no. 7, 8, 9)...

Hukuki ve siyasi platformda yapılmış olan, mahiyeti ve muhatabı açıkça belli bulunan bir tartışmayı maksadından saptırmaya ve hedefinden şaşırtmaya imkan yoktur.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesinin başlığı ve metni şöyledir :

"12 Eylül 1980 Harekâtına karşı beyan ve tutum yasağı"

"Madde 97: Siyasi partiler, Anayasanın başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin, milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 Harekatına ve Milli Güvenlik Konseyinin karar, bildiri ve icraatına karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamazlar."

Kanun hükmü bir olduğuna göre, Yüksek Seçim Kurulunun kararını ele alarak açıkça bu karar hakkında tenkit ve mütalaada bulunmanın ne suretle Milli Güvenlik Konseyinin karar, bildiri ve icraatına karşı bir tutum ve beyan olarak yorumlandığını insafla anlamak ve bağdaştırmak mümkün değildir.

İddianamenin 6. sayfası (aa) bendinde, TRT'ye gönderilen ve radyo ve televizyon seçim haberleri arasında yayınlanan, Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'a ait demeçte (Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir) kelimelerinin slogan olarak kullanıldığına işaret edilip, bu sözlerle kapatılmış partilerle bağlantı kurulmak istenmiştir.

Gerçek bu değildir.

İşin esası, doğrusu ve belgesi şudur :

Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı 21.2.1984 günü TRT Haber Dairesi Başkanlığına gönderdiği resmi yazıda : (Ek no: 11,12)...

"Doğru Yol, Anayasa gereği olarak, hür, serbest, tek dereceli genel seçimi millet iradesini savunduğu için Demokrattır.

Hakkı, hukuku ve kanun hakimiyetini temsil ettiği için Adaletçidir.

Kalkınmayı, imar ve inşayı, huzur ve refahı sağlamayı hedef aldığı için de Büyük Türkiyecidir.

Yolumuz doğrudur. Hedefimiz doğrudur. Davamız doğrudur." Bu metin televizyonun 21.2.1984 günlü seçim haberleri bülteninde aynen neşredilmiş ve Türk Milletine duyurulmuştur.

Doğru Yol Partisi Genel Başkanının Parti hükmi şahsiyeti adına resmen yazdığı bu yazı ve televizyonun Türk Milletine yaptığı bu sarih açıklama ortada iken Cumhuriyet Başsavcılığının aksine vaki iddiaları ve yorumu kabule şayan olamaz...

Anayasa bu terimleri sık sık kendisi de kullanmıştır. Anayasa, Cumhuriyetin değişmez niteliklerini sayan 2. maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti ... adalet anlayışı içinde... demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." demektedir.

Doğru Yol Partisi'nin adaletçiliği ve demokratlığı kaynağını, Anayasanın bu maddede öngördüğü ilkeden ve sözcüklerden almaktadır.

Anayasanın 5. maddesinde de görüleceği üzere, Adaletçi olmak bir Anayasa ilkesidir.

Türkçe gramer kurallarına göre bu kelimelerin sıfat olarak kullanış şekli ise Refik Sunol tarafından ifade edilen biçimdedir.

Doğru Yol Partisi'nin, "Büyük Türkiye" yi hedef alması da gizli bir imaj sayılamaz.

Bir milliyetçi düşünce partisinin, Türkiye'yi büyük yapmak ideali kusur değildir.

Atatürk, tarihi konuşmasında daima "Büyük Türk Milleti" hitabında bulunmuştur.

Büyük Türk Milletinin vatanı elbette Büyük Türkiye'dir. Çeşitli devlet adamları, siyasi partiler büyük bir Türkiye ideali içindedir. Bu tabiri sıkça kullanmışlardır.

Nüfusu hızla artan ve dinamik bir kalkınma stratejisi içinde bulunan ülkemizin "Büyük Türkiye'yi hedef alması milli ve ortak bir politikadır....

Doğru Yol Partisi'nin progranı ve ekonomik ve sosyolojik anlayışının en veciz ifadesi olan bu terimin kullanılmasının "Büyük Türkiye Partisinin varlık ve felsefesini yansıttığı" iddiası mesnetsizdir.

Ayrıca 11 gün yaşayan, bir ilde bile teşkilat kurmayan, bir tek toplantı yapmayan, seçimlere katılmayan, kurucu üyelerinin veto edilmesi süresi dahi dolmadan kapanan bir partinin hangi varlık ve felsefesinin, ne suretle yansıtıldığı izah olunmamıştır.

İddianamede,

Doğru Yol Partisi'nin Merkez Karar ve Yürütme Organının faaliyetleri arasında Mahalli İdareler Seçimlerinde Hüsamettin Cindoruk'un İstanbul'dan, Mehmet Gölhan'ın Ankara'dan ve Hayri Yorgancıoğlu'nun da İzmir'den Büyük Şehir Belediye Başkanı adayı olarak Doğru Yol Partisi listelerinde yer almış olmalarına temas edilmiş, bu suretle Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisiyle Büyük Türkiye Partilerinin devamı olduğu imajının yaratılmasına çalışıldığı iddiasına yer verilmiştir.

Derhal belirtelim ki, Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre, bu kişilerin siyaset yapmaları yasak değildir. Doğru Yol Partisi'nden aday olmaları da yasak değildir. Fakat, Başsavcı, adeta, bu kişilere "imaj yaratma" tehdidi ve korkusu içinde bir nevi siyaset yasağı getirmektedir....

İddianamenin 8. sayfasında, 25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde Isparta, Samsun ve Erzurum'da düzenlenen mitinglerin adlandırılmasında kullanılmış beyannamelerde ve propaganda amacı ile parti tarafından tirajı yüksek gazetelere verilen ilanlarda yer almış sözcüklere de değinilmiştir.

"Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir".

"Dün vardık, bugün de varız, yarın da olacağız."

"Doğru Yol Partisi başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil eder."

Cümleleri, asıl metinlerden ayıklanarak Doğru Yol Partisi'ni kapatma iddia ve arzusu içinde ve ters yönde yorumlanmıştır.

Beyannamelerin asılları ekte sunulmuştur. (Ek no : 14, 15, 16, 17, 18).

İncelendiğinde görüleceği üzere, her birisi iki büyük sayfayı dolduran bu beyannameler, Anayasanın temel ilkelerini açıkça savunan fikirlerle doludur.

Esasen metinlerin bütünü ile incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir...

Doğru Yol Partisi'nin, başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil etmiş olması düşüncesi ile, kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı olduğu iddiası arasında hiçbir illiyet rabıtası kurulamaz.

Derhal ifade edelim ki, iftiharla belirttiğimiz hizmetler kişilerle birlikte yapılmış Devlet hizmetidir. "Devlete hizmet ettim," veya "Devlete hizmet edenler Partimizde" demenin suç sayıldığı bir ülke yeryüzünde mevcut değildir.

Geçmiş Devlet hizmetleri, onu yapanlar için ne bir kusur ne de bir suçtur. "Şu çeşmede emeğim var", "şu fabrikada alın terim var", "şu hizmette göz nurum var" diyen bir bürokrat ve Devlet adamı, Doğru Yol Partisi'nde ise suçlu mu sayılacaktır. Veya, bu durumdan dolayı siyasi parti, kapatılma tehdidine mi maruz kalacaktır. Hürriyetçi demokrasi bu değildir. Bunun adı, bizim rejimlerimizin ve tarihimizin çok karanlık ve geri sayfalarında kalmıştır.

Doğru Yol Partisi, hukuki açıdan, 9 ay evvel kurulmuş bir partidir. Ancak, tüzük ve programda yer alan ve temsil ettiği misyon itibariyle milli hakimiyet ve milli irade inancında Cumhuriyetin tarihi kadar eskidir. Çünkü, o davayı temsil etmektedir.....

İddianameye göre, Isparta mitinginde parti üyesi İhsan Sabri Çağlayangil yaptığı konuşmasının bir yerinde "mühür bizde demek, mühür kimde ise, burası Isparta, Süleymanın kim olduğunu siz Özal'dan daha iyi bilirsiniz" demiş olması Partiyi suçlayıcı iddialar arasında yer almıştır.

Öncelikle belirtmeliyiz ki, ihsan Sabri Çağlayangil'in uzun konuşmasının sadece bir cümlesi alınarak yanlış ve maksatlı bir yoruma, gidilmiştir.

İhsan Sabri Çağlayangil bir fikri izah etmektedir. O fikir şudur : Özal mahalli seçimlerde Anavatan partili adaylara oy verilmesini isteyerek Hükümet Başkanı sıfatıyla, açıkça partizanlık yapmıştır. Bu propagandalarının bir yerinde de Özal "mühür bizde" diyerek, "İktidar Anavatan'dır, hükümet biziz" demiştir.

İhsan Sabri Çağlayangil'in cevabı Özal'ın propagandasına işaretle, "siz bir parti hükümeti değil, milletin hükümeti olmayı vaat ettiniz; oysa partizan bir hükümet gibi konuşuyorsunuz, mühür bende demeniz budur. Eğer bu, mühür kimdeyse Süleyman odur demekse, burası Isparta'dır. Süleymanın kim olduğunu Özal'dan iyi bilirsiniz" sözleri, iktidarın siyasi maksatlı ve partizanca yürütmek istediği bir propagandaya verilmiş bir cevaptan ibarettir.

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı Hüsamettin Cindoruk'un konuşması ile, İl Başkanı Yaşar Keçeli'nin Üsküdar'da 11.2.1984 günü yapılan Parti toplantında söylediği iddia edilen sözler bir tahkikat konusu olmuştur.

Bu tahkikat dosyası ile birlikte Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı adı geçen kişilerin ifadelerine müracaat etmiştir.

Olayla ilgili şahitler ifadelerinde, söylendiği iddia edilen sözlerin asla sarfedilmediğini kesin şekilde belirtmişlerdir...

Kaldı ki, hukuki planda, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Siyasi Partiler Kanunu'na göre, Parti hükmi şahsiyetini ilzam eden sorumlu kişilerin beyanları ile sorumsuz kişilerin beyanlarını bir arada mütalaa etmek mümkün değildir.

Siyasi Partiler Kanunu'nda Anayasa esprisine uygun olarak, Parti hükmi şahsiyetini türlü ithamlardan ve iddialardan koruyabilmek için, ne çeşit beyanlarla, hangi parti sorumlularının beyanlarının, hangi kurulların tasarruflarının partiyi ilzam edeceği ayrıntıları ile gösterilmiştir. İddianamede yer alan sorumsuz kişilere ait davranışların şahsiyeti hükmiyeye mal edilmesine ve bir illiyet rabıtası kurulmasına hukuken imkan yoktur.

İddianamenin 9. sayfasında yer alan mitinglerdeki pankartlarda mevcut yazıların kimler tarafından ve ne maksatla yazıldığı belli olmadığı gibi, bunların parti şahsiyeti hükmiyesini ilzam eden bir tarafı yoktur ve sorumlular tarafından yürütülen parti faaliyetlerinin içinde sayılmaları da asla mümkün değildir.

Doğru Yol Partisi'nin seçim gezilerinde kullandığı otobüse süvari adı verilmesi de Cumhuriyet Başsavcısını endişeye sevketmiş ve şüphelendirmiştir. Esasen bu otobüse ne çeşit bir isim verilirse verilsin bir takım ters yorumlar yapılabilirdi, buna engel olmak mümkün değildir.

Bilindiği üzere hukukun temeli mantıktır. Hukuk mantığında önemli olan husus fiil ile yargı arasındaki kesin illiyet rabıtasıdır. Bu rabıta yoksa, mantığı zorlama olur. Süvari kelimesinden adım adım ilerleyerek evvela at'ı çıkarmak sonra bu at'ı diğer renklerden ayırıp mutlaka kırat saymak ve kırat yolu ile de kapatılmış bir partinin ambleminde işi düğümleyerek bir partinin kapanmasının istemenin hukukla bağdaşır ve anlaşılır tarafı yoktur.

Kaldı ki, seçim otobüsüne yazılan "Süvari" adı partinin resmi organları tarafından konulmamıştır.

Elmadağ İlçe Başkanı Ahmet Yıldız'ın 4.2.1984 günü Gölbaşı Sinemasında yapılan Büyük Divan Toplantısında söylediği iddia edilen sözler, iddianameye göre, "Kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olan Doğru Yol Partisi'ni temsilen konuşuyorum" dedikten sonra, "1946 da başladık, 1960 da bitti; 1962 de başladık 1971 de bitti; Büyük Türkiye Partisi ile Doğru Yol Partisi'nde gene başlıyoruz" tarzındaki konuşmasıdır.

Bu konuşmanın gerçek mahiyeti evvela 9.3.1984 tarihli ifade zaptı ile Cumhuriyet Başsavcılığınca adı geçen Ahmet Yıldız'a sorulmuş ve ifadesi alınmıştır.

Ahmet Yıldız, ifadesinde, "Siyasi partiler konusundaki yasakları bilmekteyim. Bu itibarla önceden kapatılan siyasi partilerin devamı olduğumuza ilişkin her hangi bir söz sarfetmedim. Toplantıda keza, bu konuda herhangi bir konuşmacı da söz sarfetmedi. Esasen toplantıdan önce, biz konuşacağımız hususları Partimizin basın bürosuna bildiriyorduk. Onlar bir konuşma metni hazırlayıp bize veriyorlar, biz de bu metni toplantıda okuyoruz." demiştir.

Doğru Yol Partisi basın sözcülüğü tarafından hazırlanmış ve Elmadağ İlçe Başkanı Ahmet Yıldız tarafından 4.2.1984 günü 1. Büyük Divan Toplantısında yapılmış olan konuşma metni iddianameye ekli dosyada mevcuttur ve son derece açık ve kesindir.

Parti yönetimi her türlü dikkat ve ihtimamı göstererek konuşmacının eline yazılı metni vermiştir. Konuşmacının iddianamede yer aldığı üzere, söylediği ileri sürülen sözlerin esasen mantığı ve makul tarafı yoktur...

Doğru Yol Partisi Karacabey İlçe Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri tarafından 17.8.1983 günü halka açık olarak yapılan toplantıda, Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı olduğuna dair beyanları tamamıyle bir hayal mahsulüdür.

Olay, bir ihbar mektubu üzerine ciddiye alınarak soruşturma konusu yapılmıştır. İddianameye ekli dosyada görüleceği üzere, ifade veren şahitler, ihbar ve iddianın aksine, Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı olduğu tarzında herhangi bir söz sarfedilmediğini, böyle bir konuşma olmadığını samimiyetle ifade ekmişlerdir...

İddianamenin 6. sayfası son bölümünde Güneş Gazetesi'nin 18.3.1984 tarihli nüshasında yer alan bir fotoğraf ve altındaki yazı gene Cumhuriyet Başsavcılığınca kişisel biçimde ve önyargılı bir yoruma tabi, tutuılarak, Doğru Yol Partisi suçlanmak istenmiştir.

İşin aslı ve gerçeğin çıplak yüzü şudur :

İstanbul'da yapılan bir düğünde, düğün sahibi siyasi ölçü ve mülahaza dışında, Türkiye'de tanınmış Devlet adamlarını, iş adamlarını, basın temsilcilerini, ilim ve sanat adamlarını, özetle seçkin bir topluluğu düğününe davet etmiştir. Bu düğünde her siyasi partiye mensup, eski ve yeni farkı gözetilmeden pek çok kişi hazır bulunmuştur...

İddianamenin 7. sayfasında yer alan ve Tercüman Gazetesi'nde Nazlı Ilıcak'ın yazdığı makale hakkında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından kovuşturma açılmış; yapılan kovuşturma sonunda 16.3.1984 tarih ve 1984/103 esas, 1984/46 karar sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir...

İddianamede sözü geçen, Antalya mitinginde Şevket Demirel tarafından yapılan konuşma üzerine, 29.3.1984 tarihinde lsparta Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadesinde adıgeçen : "Ben Doğru Yol Partisi'ne kayıtlı değilim, hiçbir yerde de kaydım yoktur. Ayrıca, ben bu şekilde bir konuşmada bulunmadım, Konuşmam tahrif edilerek sonradan yazılmıştır. Konuşmamın anlamı değiştirilerek yazılmıştır." demiştir. Bu beyanı cerh ve tekzip eden hiçbir delil mevcut değildir.

İzmir'de yapılan bir üye kayıt işleminde çekilen fotoğraf ve fotoğrafın altına gazete tarafından yazılan yazı bir parti suçu teşkil etmez. Bu tür eylemleri yapanların, niyet, davranış ve maksatlarını, milyonları temsil eden, Türkiye'nin üç büyük partisinden birisi olan Doğru Yol Partisi'nin şahsiyeti hükmiyesi ile birleştirmek ve bir suç ithamına vesile yapmak demokratik siyasi hayatın milletçe yaşanmasına imkan bırakmaz.

İddianamede yer alan bir başka iddia da, Tercüman Gazetesi'nin 4.3.1984, 16.3.1984, 22.3.1984, 27.3.1984 ve 28.3.1984 günlü nüshalarındaki bazı makale ve fıkra yazıları ile Günaydın Gazetesi'nin 3. sayfasında Tencere Sütununda yer alan bir başka yazı ile ilgilidir.

Yazarların, düşündüklerini diledikleri şekilde kaleme almaları basın hürriyeti icabıdır. Bu gazeteler parti organı değildirler ve bu yazılar kanunen partiyi ilzam etmez.

Türkiye'de pekçok gazete çıkmaktadır. Bunların günlük tirajı toplamı olarak milyonların üstündedir. Sadece birkaç yazarın değerlendirmesini, bir imajın doğmasına delil olarak göstermek son derece yanıltıcıdır ve doğru değildir.

Anayasa ve mevzuu hukuk yönünden iddianame hakkındaki görüşlerimiz...

1946 yılında kurulan Demokrat Parti'nin savunduğu özel sektöre ağırlık veren, kalkınmacı karma ekonomi ve siyasi liberalizm programı, demokratik sağ ve milliyetçi partiler halinde canlılığını sürdürmektedir. Bu programları ve fikirleri paylaşan siyasetçi kadrolar ve seçmenler de ülkede yaşamaya devam etmektedirler.

1961 de ve 1983 de yasaklanan, bu program ve fikir birliği değildir. Çünkü, böyle bir yasak, demokrasinin işlemesi için bir engel niteliği taşır...

Partiye üye olmak isteyen bazı vatandaşların 1946-1960 arasında Demokrat Parti, 1961-1980 arasında Adalet Partisi üyeleri, parlamenterleri veya yöneticileri olduğu doğrudur. Bu üyeler, Anayasada yazılı temel hak ve özgürlüklerine dayanarak Doğru Yol Partisi'ne kayıt olmak isterlerse yapılacak iş sadece yasal formaliteleri tamamlamaktır.

Kapatılmış partilerin üyeleri, siyaset yasağı dışında kaldıkları sürece programlarını benimsedikleri partilere gireceklerdir...

Partiler, henüz siyasi hayatlarının oluşma devresinde bir takım ihbarlar, münferit konuşmalar veya sohbetlerde söylendiği ileri sürülen sözlerle kapatılırsa siyaset yapmak, imtiyazlı kişi ve partilerin tekeline girer...

Bu noktada iddianamenin, kapatma isteğine dayanak yaptığı 96. ve 97. maddelerine ilişkin hukuki görüşümüzü bildirmek istiyoruz.

Anayasanın 69. maddesinde siyasi partiler için gerekli görülen bütün yasaklar ayrıntılı biçimde gösterilmiştir.

Anayasa, 68. ve 69. maddelerinde, siyasi partiyi kurum olarak açık biçimde tarif etmiş ve kendi bünyesi içinde yer vermiştir.

69. maddenin son fıkrasında ise çıkarılacak siyasi partiler kanununun sınırlarını da çizmiştir :

"Siyasi partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir."

Bu maddenin davamızla ilgili emri açıktır.

"Parti kapatmaları" Anayasada yazılı esaslar içinde mümkündür. Anayasanın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri bağlayıcıdır.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesi bir usul hükmüdür.

Bu madde parti kapatma kararının, "Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddelere aykırı" eylemler nedeni ile verilebileceğini ifade etmektedir.

Bu hükmün, "Dördüncü kısmında yer alan ve Anayasanın derpiş ettiği bir kısım hükümler" olarak anlaşılması gereklidir. Bu kısmın tamamına şamil kapatma müeyyidesi Anayasaya aykırı düşer.

Zira, Siyasi Partiler Kanunu'nun dördüncü bölümündeki yasaklar, bir parti kapatmak için, Anayasanın izin verdiği ve açıkça yazdığı sebeplerden fazladır. Bu meyanda 96. ve 97. maddelerdeki yasakları, Anayasa doğrudan parti kapatma sebebi saymamıştır.

Siyasi Partiler Kanunu dikkatle incelenirse, Anayasada yazılı doğrudan parti kapatma sebeplerinin dördüncü kısım, l., 2., ve 3. bölümlerinde yer aldığı görülecektir. Bunların dışında kalan yasakların bir bölümü, Siyasi Partiler Kanunu'nun 9. maddesi gereğince Cumhuriyet Başsavcısının denetim yetkisinin hukuki dayanaklarıdır.

Bu yasaklar, partilerin isimlerinde veya programlarında yer alabilir. Cumhuriyet Başsavcısı, bu hususların, önce düzeltilmesini ister. Nitekim Kanunun 102. maddesindeki denetimin dayanağı da bu yasakların bir bölümüdür.

Bu savunmamızı doğrulayan bir başka sebep ise, Siyasi Partiler Kanunu'nun 103. maddesidir.

Bu maddeye göre, 97. maddenin bir kapatma sebebi sayılması için; "Partinin aykırı fikirlerin işlendiği bir mihrak haline" gelmesi gerekmektedir...

Bu maddenin varlığı iki hususu ispat etmektedir.

a- Kanunun dördüncü kısımındaki yasak maddelerinin tümü kapatma sebebi değildir,

b- Bazı maddelerin kapatma sebebi sayılması için "bir mihrak" hali ve kesafet şartı ile yetkili organların benimseme şartı gerekmektedir.

103. maddede yer alan "mihrak, kesafet ve organlarca benimsenme" şartı, aranan yasaklar, Anayasada yer alan temelli kapatma sebepleridir. Diğer bir deyişle, bunlar Anayasaya aykırılık halleridir. (Mesela 78. madde gibi).

Kanun yapıcı, bir partinin Cumhuriyetin değiştirilemez temel ilkelerine muhalefet halini dahi ıspat için 103. maddedeki, ağır sübut ve şekil esaslarını şart koşmuştur. Buna karşın kapatılmış parti flamasını veya amblemini kullanmanın veya bunlara ilişkin fiillerden ötürü kapatmanın daha hafif sübut haline bağlanması eşitlik ve adalet ilkeleri ile bağdaşmaz.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 103. maddesi aslında parti kapatma kararlarının tümünde aranacak sübut şartını tarif etmiştir...

Birçok maddeleriyle Anayasaya aykırılığı açık ve kesin olan Siyasi Partiler Kanunu ise sonradan, 24.4.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Bu Kanunun 96. ve 97. maddeleri hem çağdaş hukuka hem de Anayasa ilkelerine aykırıdır. Demokratik bir hukuk Devletinde hukuka aykırı bir düzenleme objektif bir düzenleme sayılamaz. Türkiye Devletinin Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası adını taşır. Kanunların Anayasaya ayları olamayacağı ilkesi bir hukuk Devleti ilkesidir.

Anayasanın 2. maddesi "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." hükmü ile Cumhuriyetin niteliklerini belirlemiştir.

Anayasanın 4. maddesi ise, Anayasanın 1. maddesindeki Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hükmü ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükmünü koymuştur.

Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan :

- İnsan haklarına saygılı olma,

- Demokratik Devlet olma,

- Hukuk Devleti olma,

Temel ilkeleri ile Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerini bağdaştırmak mümkün değildir.

Yapısı Anayasa ile belirlenen Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerini değiştirmekle o nitelikleri işlemez hale getirmek birbirinden farklı şeyler değildir.

Anayasanın Geçici 15. maddesi ile sözü geçen Siyasi Partiler Kanunu'nun hükümleri Cumhuriyet'in yukarıda belirlenen niteliklerini geniş ölçüde işlemez hale getirmektedir.

Böylece, Büyük Atatürk'ün Cumhuriyeti kurduğu ve Anayasa'ya tescil ettirdiği, dünden bu güne bütün Anayasalarda yer alan "Değişmezlik" ilkesi son düzenlemelerle amacından uzaklaşmıştır. Bir manada Siyasi Partiler Kanunu, Anayasanın üstüne çıkmıştır.

Hukuk Devletinin teminatı ve Yüksek Yargı Organı olan Anayasa Mahkemesi'nin, şu veya bu sebeple Anayasanın üstüne çıkan Siyasi Partiler Kanunu'nun davamızla ilgili maddelerinin tatbik kabiliyeti bulunduğunu kabul edeceğine ihtima1 vermiyoruz...

Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerinin Anayasanın temel ilkelerine, demokratik felsefesine ve hususiyle 14. ve 69. maddelerine aykırı olduğu kanaatını ileri sürüyoruz...

Anayasa vazı'ı, muhalefette bulunan partilerin akibetini ekseriyetin tahakkümüne maruz bırakmamak içini çıkarılacak Siyasi Partiler Kanunu'nun, kapatma bakımından Anayasanın 68. maddesine uymasının zaruri olduğunu büyük bir isabetle belirtmiştir.

Bu sarahate rağmen, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddeleri, Anayasanın çerçevelediği madde sınırlarını aşarak temel ilkelere ve Anayasa ruhuna aykırı yeni sınırlamalar getirmiştir.

Anayasanın 13. maddesinde, "Teme1 hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplun düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz." denmektedir.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddeleri ise, demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı, sübjektif ve şümullü bir sınırlama ile temel hak ve hürriyetlerin özünü ortadan kaldıracak bir düzenleme vaz etmiştir.

Sonuç olarak;

Doğru Yol Partisi aleyhine açılan kapatma davası dosya münderecatına göre;

1- Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nda gösterilen sebeplerden hiç birisine uygun olmadığı,

2- Delil niteliği taşımayan yanlış varsayımlara dayandığı, böylece iddianın sübuta ermediği,

3- "Kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz" temel ilkesine aykırı düştüğü,

4- Çağdaş demokratik gelişmeyi durdurarak, vatandaşların Anayasa ile belirlenen, hürriyet ve eşitlik haklarını ihlal ettiği,

5- Adalet ve insaf ölçüleriyle bağdaşmadığı cihetle, iddianamede ileri sürülen iddiaların reddi ile, Partimizin kapatılmasına mahal olmadığı hususunda karar ittihazını, saygılarımızla arz ve talep ederiz."

B) CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINCA SONRADAN BİR KISIM BELGELERİN ANAYASA MAHKEMESİNE GÖNDERİLEREK DOSYAYA KONULMASI ÜZERİNE BU BELGELERİN FOTOKOPİLERİNİ ALAN DAVALI SİYASİ PART VERDİĞİ EK SAVUNMA DİLEKÇESİNİN DAVA İLE İLGİLİ GÖRÜLEN BÖLÜMLERİ ŞÖYLEDİR :

"Yüksek Mahkemenin ittihaz ettiği karar gereğince, 20 günlük süre içinde gerekli incelemeyi yaparak, hazırladığımız yazılı savunmamızdan sonra, dosyaya yeni bir takım evrakın intikal ettiğine, tetkiklerimiz sırasında muttali olmuş bulunuyoruz...

Mahalli Seçimler dolayısıyla ülke çapında yapılan siyasi propagandalar sırasında, binlerce kişi çeşitli zaman ve yerlerde konuşmuşlardır. BunIarın içerisinde partiye kayıtlı üyelerimiz ve adaylarımız olduğu gibi kayıtlı olmayan kimselerin de bulunması mümkündür.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 98., 100. ve 101. maddelerinde yer aldığı üzere, Cumhuriyet Başsavcılığıının, öncelikle yasak fiili tespit ederek o fiili işleyen kişilerin Parti ile ilişkilerini delillendirerek, keyfiyeti kanuni süresi içinde, Partinin Genel Merkez Organlarına bildirmesi, yasak fiili işleyenler hakkında işlem yapılmasını istemesi icapeder...

Mahalli seçimler dolayısıyle siyasi parti adayları arasındaki şahsi rekabet çeşitli husumetlere dönüşmüş, bazı yerlerde tertip, isnat ve iftira şeklindeki ihbarlara sebep olmoştur.

Son gelen evrak arasında bulunan birkaç misalini çok açık şekilde görmek mümkündür.

1- Afyon'un Çay İlçesi Karacaören Kasabasında Muharrem Günay imzalı 11.4.1984 tarihli ve Cumhuriyet Başsavcılığı makamına hitaben verilen ihbar bunlardan birisidir.

Adı geçen kasabada yapılan belediye seçimini Doğru Yol Partisi adayı Osman İşler kazanamamıştır. Bu ihbarın sebebi muhbir ile Osman İşler arasındaki siyasi çekişmedir.

Muhbir, 25 Mart seçimlerinden 15-20 gün evvel yapıldığını iddia ettiği konuşmadan söz etmiş, suç teşkil edecek cümleler ileri sürmüştür. Mesele bununla da kalmamış, adıgeçen muhbir, yanına iki de şahidini alarak Ankara'ya gelmiştir. Bizzat Cumhuriyet Başsavcılığına giderek, masraf edip Ankara'ya kadar getirdiği öğretilmiş şahitlerini Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Mater Kaban'a dinletmiştir...

Parti Genel Başkanı beraberinde, yıllarca Devlet idare etmiş, bakanlık yapmış, parlamenterlik yapmış pekçok kişi ile birlikte 15 den fazla tecrübeli basın mensuplarıyla geziye çıkmış ve konuştuğu her yerde binlerce insan ve basın bu konuşmaları takip etmiştir...

Parti Genel Başkanlığının konuşma yaptığı her yerde, emniyet görevlileri ayrıca siyasi büro mümessilleri bulunmuş ve görev yapmışlardır. Bu konuda kanunlara aykırı bir durum bulunsaydı ilgililer derhal tespit edip gereken makamlara bildirirlerdi. Dosyada bu konu ile ilgili hiçbir malumat mevcut değildir.

Olay şudur : Parti seçim otobüsü Karacaören'den geçerken, ısrarla durdurulmuş, kurban kesilmiş, vatandaşın ilgisine Genel Başkanca teşekkür edilmiş, başkaca bir konuşma yapılmaksızın yola devam edilmiştir. Bu husus, Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı'nın talimat üzerine verdiği ifadede belirtilmiştir. (Belge: 1)...

2- Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyaya intikal ettirilen evraklar arasında;

a) Üsküdar ve Kartal'da yapılan mitinglerle ilgili tutanaklar,

b) Hürriyet Gazetesindeki tam sayfa ilan,

c) İsimsiz, ilave notta 7 sayfalık beyanname,

d) Kırkağaç'da dağıtıldığı söylenen bazı fotokopiler,

e) İskenderun mitingi ile ilgili not1ar,

f) Adana eski Doğru Yol Partisi İl Başkanı Mustafa Kasımoğlu ile ilgili iddia ve ihbarlar,

g) Nazilli'de Erol Namlı ve M. Remzi Işıklı haklarında yapılan soruşturma ile ilgili bir kısım evrak da vardır.

Bütün bu evrakın mahiyeti incelendiği zaman, görülecektir ki, Doğru Yol Partisi'nin hükmi şahsiyetini ilzam edecek ciddi delil niteliğinde bir beyan, iddia ve olay mevcut değildir"

III- CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ ESAS HAKKINDA GÖRÜŞÜNÜN İLGİLİ BÖLÜMÜ ŞÖYLEDİR :

"Dava, Doğru Yol Partisinin 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrası ile 97. maddesine aykırı davranışta bulunduğundan kapatılmasına karar verilmesi istemini içermektedir.

Davalı Parti, savunmasında, bu maddeler "Anayasaya aykırı olarak yeni bazı kısıtlamalar ve kapatma sebepleri vazetmiştir." demekte ve bu varsayıma, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerinin Anayasa'nın 68. ve 69. maddeleri ile bağlantı kurduğu 14. maddesinde yazılı Siyasi Partileri kapatma sebeplerinin dışında kaldığı görüşünden hareketle ulaşmaktadır.

Anayasa'nın 69. maddesinin birinci fıkrasında siyasi partilerin 14. maddedeki sınırlamalar dışına çıkamayacakları, çıkanların temelli kapatılacakları vurgulandıktan sonra diğer fıkralarında da 14. madde dışında daha başka yasaklamalara yer verilmiş ve bu yasaklamalara uyulmaması halinin kapatma sebebi olduğu ifade edilmiş, son fıkrasında da "Siyasi partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir" denilmiştir...

Savunmada, "Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan: - İnsan haklarına saygılı olma, - Demokratik Devlet olma, - Hukuk Devleti olma, temel ilkeleri ile Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerini bağdaştırmak mümkün değildir." denilmiş ve konunun Yüksek Mahkemece incelemeye değer bulunduğu ifade edilmiştir.

Daha önce de değinildiği gibi, Yüce Türk Milletinin yönetimine talip olan Siyasi Partilerin öncelikle yürürlükte bulunan kanunlarda öngörülen ilke vs kurallara uygun davranmaları gerekir...

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 98. maddesine göre Yüksek Mahkeme bu davada, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun hükümlerini uygulayacaktır.

Hal böyle olunca, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu`nun delillerin ikamesi ile yetkili 237 ve müteakip maddelerine göre hareket edilmesi söz konusudur. Bu nedenle, dava açıldıktan sonra Başsavcılığımızca elde edilen deliller ve belgeler dava dosyasına ibraz olunmuş, esas hakkındaki görüşümüzde bu delillere de dayanılmıştır.

Davalı Siyasi Parti ek savunmasında, Siyasi Partiler Kanunu`nun 98, 100 ve 101. maddelerinden bahisle (Cumhuriyet Başsavcılığının öncelikle yasak fiili tespit ederek, o fiili işleyen kişilerin Parti ile ilişkilerini delillendirerek, keyfiyeti kanuni süresi içinde, Partinin Genel Merkez Organlarına bildirmesi, yasak fiili işleyenler hakkında işlem yapılmasını istemesi icabeder.) denilmektedir.

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin (b) bendine dayanılarak davalı Partinin kapatılmasına karar verilmesini istemekteyiz.

Davaya neden olan, kapatılmış partilerin olduğu beyan ve iddiası, Türkiye genelinde ele alınmış ve değerlendirilmiştir.

Bu bakımdan davalı Siyasi Partinin, kanundaki deyimle "faaliyette bulunulması" eylemine Türkiye genelinde katılmış olan kişiler hakkında, bu aşamada, ayrıca aynı maddenin (d) fıkrası hükümlerine göre işlem yapılmasına kalkışılmasının yerinde olmadığı, esasen Siyasi partinin kapatılmasına karar verildiği takdirde davalı Partiye ait bir kuruluşun feshedilmesinin veya Parti üyesinin çıkarılmasının talep edilmesinin anlamsız olacağı düşüncesindeyiz. Davanın kabul edilmemesi ve kapatma kararı verilmemesi halinde bu hususların ayrıca değerlendirileceği tabiidir.

.........

A- Kurulacak siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar.

1- .......

Savunmada, (Büyük Türkiye Partisi 20.5.1983 günü kurulduğuna ve 2533 sayılı Kanunla kapatılmadığına göre, 96. maddenin tarif ettiği siyasi partiler arasında değildir... 1982 Anayasasına ve Siyasi Partiler Kanunu`na göre Milli Güvenlik Konseyi'nin parti kapatma yetkisi 24.4.1983 tarihinde son bulmuştur.) denilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Geçici 2. maddesi karşısında bu görüşe katılmaya olanak yoktur.

Sözü edilen maddede, (12 Aralık 1980 gün ve 2356 sayılı Kanunla kuruluşu gösterilen Milli Güvenlik Konseyi, Anayasa'ya dayalı olarak hazırlanacak Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu'na göre yapılacak ilk genel seçimler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunlara göre görevlerini devam ettirir) denilmektedir.

Milli Güvenlik Konseyi'nin 79 sayılı kararını, bu kararın alındığı 31 Mayıs 1983 günü yürürlükte olan ve yukarıda değinilen kanunların ışığında değerlendirmek gerekir.

.........

Büyük Türkiye Partisi'nin temelli kapatılmasına karar verilmiş ve karar hukuki sonuçlarını doğurmuş, hükmünü icra etmiştir. Sözü geçen kararın bu haliyle değerlendirilmesi gerekir. Bu olgu ve kararın dayandırıldığı yasa hükümleri gözönünde bulundurulduğu takdirde, savunmada ileri sürüldüğü gibi (1982 Anayasası'na ve Siyasi Partiler Kanunu'na göre Milli Güvenlik Konseyi'nin parti kapatma yetkisi, 24.4.1983 tarihinde son bulmuştur.) demenin bir anlamı ve hukuki değeri yoktur.

Milli Güvenlik Konseyi'nin yetkilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar devam edeceği Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Geçici 2. maddesi hükmü gereğidir. Bu durum karşısında 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasındaki "Kapatılan siyasi partiler" deyimi içine (Büyük Türkiye Partisi) nin de girdiği görüşündeyiz.

2324 sayılı Kanunun 6. maddesi hükmü karşısında 16.10.1981 tarih ve 2533 sayılı Kanun ile 79 sayılı Karar arasında doğurdukları sonuç bakımından bir fark görülmemiştir. Bu hususa Milli Güvenlik Konseyi'nin 77, 91 ve 167 sayılı kararları örnek olarak gösterilebilir.

2- Davalı Doğru Yol, Partisi'nin kurulduğu günden itibaren faaliyeti izlendiğinde; bu Partinin 2533 sayılı Kanunla kapatılmış Adalet Partisi'nin ve Milli Güvenlik Konseyi'nin 79 sayılı Kararı ile temelli kapatılmış Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu mesajı verilmek suretiyle kamu oyunun bu yolda algılanmasına, seçmenin bu şekilde etkilenmesine çalışıldığı gözlenmiştir.

.....................

3- 2820 sayılı Kanunun 101. maddesinin (b) bendinde "Parti büyük kongresince merkez karar ve yönetim kurulunca... bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı karar alınması veya genelge veya bildiriler yayınlanması veya karar alınmamış olsa bile bu kurullar tarafından aynı hükümlere aykırı faaliyette bulunulması veya parti genel başkanı veya genel başkan yardımcısı veya genel sekreterinin sözü edilen bu maddeler hükümlerine aykırı olarak sözlü ya da yazılı beyanda bulunması" halinde Yüksek Mahkeme partinin kapatılmasına karar verecektir.

Görüldüğü üzere maddede, karar alınmamış olsa bile bu kurullar tarafından aynı hükümlere aykırı faaliyette bulunulması, kapatma kararı verilmesi için yeterlidir.

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 14. maddesine göre (Büyük kongre ilk toplantısını yapıncaya kadar, bu kongrenin yetkilerini kurucular kurulu kullanır.)

Davalı Siyasi Parti henüz büyük kongresini yapmamıştır. Merkez Karar ve Yönetim Kurulunun çoğunluğunu Kurucular Kurulu üyeleri teşkil etmektedir. Yukarıda değinilen (faaliyette bulunma) hususunun değerlendirilmesinde bu durumun da gözönünde bulundurulması icap eder.

................

4- Dava açıldıktan sonra Başsavcılığımıza gelen ve olayla ilgili belgeler dava dosyasına konulmak üzere Yüksek Mahkemeye sunulmuştur.

Bu belgeler de iddiamızı desteklemektedirler.

a) Doğru Yol Partisi Gene1 Başkanı Esat Yıldırım Avcı, 25 Mart 1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyle Çay İlçesinin Karacaören kasabasındaki konuşmasında, (Doğru Yol Partisi Demokrat Parti ve Adalet partisinin devamıdır.) diyerek propaganda yapmıştır.

................

b) Davalı Siyasi Partinin Nazilli İlçesi Başkanı ve Belediye Başkan adayı Mehmet Remzi Işıklı ile Aydın İlçe Başkanı Ero1 Namlı 29.2.1984 tarihli konuşmalarında (Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı) olduğunu ifade etmişlerdir.

c) Mahalli İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nin Çay İlçesi Belediye Başkan adayı Osman İşler'in (Biz eski Demokrat Partinin meşalesiyiz, kıratın devamıyız, eski kırattan gelmeyiz, onların meşalelerini söndürmeyeceğiz) dediğini bu hususta dinlenen tanıklar beyan etmektedirler.

d) 25 Mart 1984 Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla düzenlenen mitinglerde ve ülkenin çeşitli yerlerinde dağıtılan bildiriler de ilginçtir.

aa) 17.4.1984 günlü yazınızla dosyaya ibraz edilen bildiride, (1946 da yeter söz milletindir şahlanışı ile Anadolunun sinesinden fışkıran demokrat zihniyetin Adalet Partisi çizgisinden bu güne kadar temsilcisini Doğru Yol Partisi isminde bulabilirsiniz.)

bb) Kırkağaç İlçesinde dağıtılan ve 24.4.1984 tarihli yazınızla dosyaya konulan bildiride (senin yerin Menderes Nehrine akan çağlayan ırmaklar gibi gelen kimselerin safı dır. Doğru Yol Partisi 1946 da çıkan yolun kilometre taşıdır.)

cc) Davali Parti tarafından savunmasına ekli olarak ibraz edilen, 17 Mart 1984 tarihinde Samsun'da yapılan mitingde dağıtılan "Büyük Türkiye Mitingi Beyannamesi" nde;

(Doğru Yol Partisi'ni destekleyin ki mamur ve müreffeh "Büyük Türkiye" nin gerçekleşmesine yeniden imkan olsun...)

dd) 11.4.1984 tarihli yazımızla dosyaya ibraz edilen Cumhuriyet Gazetesi'nin 12.3.1984 günlü nüshasında Barış Kudar tarafından verilen haberde Esat Yıldırım Avcı'nın Celal Bayar'ın Umurbey'deki müzesini gezerken müze defterine yazdığı (1946 da hürriyet meşalesi yakanlar, öncelikle Cumhurbaşkanımız Celal Bayar evinizi gezerken çok heyecanlandım. Bu meşale yere düşmeden elden ele nesiller boyu ilelebet taşınacaktır.)

Sözleri düşünülen ve ulaşılmak istenilen amacın ne olduğunu göstermektedir.

Bu bildiriler birlikte değerlendirildiği takdirde davalı Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca ve Genel Başkanca söylenilen sözlerin, güdülen amacın, vurgulanmak istenilen görüşün dağıtılan bildirilerde şekillendiği ve henüz herhangi bir icraatı olmayan Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı olduğunun ifade edildiği anlaşılmış ve gözlenmiştir.

e) Doğru Yol Partisi'nin 16.3.l984 tarihinde İskenderun'da düzenlediği kapalı salon toplantısında konuşmacı olarak Genel Merkezce görevlendirildikleri, ilçe teşkilatınca ifade ve takdim edilen Mustafa Deliveli, Doğru Yol Partisi'nin eski Demokrat ve Adalet Partisi'nin devamı olduğunu vurgulamaya çalışmış, Talat Asal da Doğru Yol Partisi Adalet Partisi'nin devamı değil ta kendisidir demiştir.

Mustafa Deliveli ile Talat Asal'ın Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca görevlendirildikleri anlaşılmaktadır.

...................

f) Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla Antalya'da yapılan mitingde, kapatılmış Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'in kardeşi Şevket Demirel Doğru Yol Partisi'ne kayıtlı olmadığı halde konuşturulmuş, bu Partinin Adalet Partisi'nin devamı olduğunu kanıtlayıcı sözler söylemiştir.

...................

g) Doğru Yol Partisi Adana İl Başkanı Mustafa Kasımoğlu hakkında Adana Cumhuriyet Savcılığınca 11.4.1984 tarihli iddianame ile dava açılmıştır.

5- İddianamemizde etraflı olarak açıkladığımız olaylar ile yukarıda değindiğimiz eylemler birlikte değerlendirildiği takdirde :

a) Doğru Yol Partisi'nin Kurucular Kurulu ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu ve Partinin, kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu açıklar şekilde faaliyette bulunmuşlardır.

Örneğin;

aa) Doğru Yol Partisi programı ile Büyük Türkiye Partisi'nin programları aynı ilkeleri yansıtmakla kalmamakta, bazı maddeleri aynen kaleme alınmış bulunmaktadır. Örnekleme yolu ile birkaç maddeye değineceğiz.

Doğru Yol Partisi'nin programının Kişinin Temel Hakları başlığı altında 2. maddesiyle Büyük Türkiye Partisi'nin Kişi Güvenliği başlığını taşıyan aynı numaralı maddesi, davalı Doğru Yol Partisi'nin programının Temel Hak ve Hürriyetlerin Teminatı başlıklı 12. maddesi ile Büyük Türkiye Partisi'nin programının Temel Hak ve Hürriyetlere Riayet başlıklı 15., Doğru Yol Partisi'nin programının Tabii Kaynaklar Başlıklı 29. maddesiyle Büyük Türkiye Partisi'nin Tabii Servetler Maden Politikamız başlıklı 39., Davalı Partinin programının Sağlık başlıklı 43. maddesiyle Büyük Türkiye Partisi'nin aynı başlıklı 60., davalı Siyasi partinin programının Milli Değerler başlıklı 42. maddesinin son fıkrası ile Büyük Türkiye Partisi'nin Milli ve Manevi Değerler ve Kültür başlıklı 59. maddesinin son fıkrası, Doğru Yol Partisi'nin programının Şehirleşme, Konut başlıklı 45. maddesiyle Büyük Türkiye Partisi'nin 63. maddeleri kelime kelime aynı bulunmaktadırlar. Bu maddeler birkaç örnek olarak verilmiştir.

bb) Büyük Türkiye Partisi'nin kurucularıyla kapatılmış Adalet Partisi'nin ileri gelenleri, milletvekilleri ve senatörleri kamu oyu oluşturulması amacıyla düzenlenen gösterişli törenlerle Doğru Yol Partisi'ne katılmışlardır.

cc) 25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde kapatılan bu partilerin kamu oyunca bilinen mensuplarının Doğru Yol Partisi adayı olarak gösterilmesine özen verilmiştir.

dd) Çeşitli toplantılarda, ilçe kongrelerinde ve özellikle 25.3.1984 tarihli Mahalli İdareler Seçimi dolayısıyle yapılan propagandalarda Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'yle Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu imajının yaratılmasına ve ayakta tutulmasına özen gösterilmiş, bu amaçla toplantılarda kapatılmış bu partilerin kamu oyunca tanınan ileri gelenlerine hatta kapatılmış Adalet Partisi'ne ve bu Partinin Genel Başkanına yakınlığı bilinen ve Doğru Yol Partisi'nin kayıtlı olmayan kimselere de görev verilmiş ve bu kişiler yurdun çeşitli yerlerinde konuşturulmuşlardır.

ee) Davalı Siyasi Parti tarafından tirajı yüksek gazetelere verilen ve (Dün vardık. Bugün de varız. Yarın da olacağız.) ... (Doğru Yol Partisi başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil eder.) sözcüklerini içeren ve birer bildiri niteliğini taşıyan ilânları seçim otobüsünün süvari adını taşıması, devamlı olarak kullanılan (Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.) sözleri ile 25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde Isparta, Samsun ve Erzurum mitinglerine verilen adlar, Merkez Karar ve Yönetim Kurulunun Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye partilerinin devamı olduğunu belirtmeye yönelik faaliyetlerindendir.

....................

b) Davalı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı da söz ve hareketlerinde bu Partinin kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu beyan etmiş, vurgulamış ve sürekli olarak bu mesajı vermeye çalışmıştır.

Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı;

aa) (Doğru Yol Partisi Menderes meşalesini söndürmemek için kurulmuştur.) sözlerini devamlı olarak tekrarlamaktadır.

.................

bb) İddianamemize ekli belgelerde görüleceği üzere (Bizi biliyor, bizi tanıyorsunuz.) (Bu mesele bir kadro, bir heyecan ve inancın meselesidir. Ehliyetli liyakatli, bilgili ve tecrübeli, ruhuna insan sevgisini yerleştirmiş bir yönetim muhtevasıyla olur. Bizi ve hizmetinize arz ettiğimiz kadrolarımızı biliyor ve tanıyorsunuz.)

(Ülkede ne varsa bizim kadrolarımızın eseridir. Tüten fabrika bacasından, akan çeşmeye kadar her şeyde bizim arkadaşlarımızın el emeği, göz nuru vardır.) demiştir.

Birkaç aylık geçmişi olan bir siyasi parti için söylenen bu sözlerin ne anlama geldiği ve niçin vurgulanmak istenildiği açıktır.

cc) Isparta mitingine gidişinde, (Şehre Demirel Bulvarıyla giriyoruz, Antalya'ya Menderes Bulvarı ile devam ederiz.) Çal İlçesinde (Biz anamızın karnından, milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak geldik.) Tire'de, (Gülü solduracak mısınız' Bacayı tüttürecek misiniz' Öyleyse benim söyleyeceğim yok.) sözlerinin ve nihayet (Süvari siyasi bir motif, bir amblem olmuştur. Bir politikadır, felsefedir. Süvarinin selamı var size.) açıklamasının matufiyeti de belirgindir.

.......................

dd) Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı'nın, propaganda gezisi sırasında gittiği Çay İlçesinin Karacaören kasabasında (Biz eski Demokrat ve Adalet Partilerinin devamıyız.) demiştir.

.....................

c) Doğru Yol Partisi kurucu üyesi ve basın sözcüsü Mehmet Muhsinoğlu imzasıyla TRT'ye gönderilen radyo ve televizyonun seçim haberleri sırasında yayınlanan davalı Siyasi Partinin Genel Sekreteri Refik Sunol'a ait demeçte; (Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.) denilmiştir. Bu sözlerle verilmek istenilen mesajın ne olduğu iddianamemizde etraflı olarak açıklanmıştır.

.....................

Savunmada, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesinin kanuni unsurlarının "Beyan etmek" ve "İddiada bulunma" olduğu ifade edilmiş ve "Davamız bir yönü ile Ceza Hukukunun ilkelerini de kapsamaktadır." denilmiştir.

Ceza davalarında, ıspat olunacak hususlar, suçun mevcudiyeti ve sanık tarafından işlendiği ve bunlara müteferrik bir takım hallerdir. Ceza işlerinde, her şey delil olabilir, hakim şu veya bu delille takyit edilmemiş ve delil teşkil edilebilecek vasıtaların ikna kuvvetlerinin derecelerini de kanun tayin etmeyerek hakime serbest taktir hakkı tanımıştır. İşte bu mülahaza ile sunduğumuz delillerin takdiri halinde iddia ettiğimiz olayın gerçekleşmiş olduğunun saptanacağı kanısındayız.

"beyan etme" ve "İddiada bulunma" deyimlerinin anlamı ve şümulü bu takdiri delil esası gözönünde bulundurularak değerlendirilmelidir.

Bu değerlendirme yapılırken 2820 sayılı Kanunun gerekçesinin de gözönünde bulundurulması da gerekir.

Siyasi Partiler Kanunu'nun Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Raporunun 35. sayfasında konumuzla ilgili maddeye ilişkin gerekçede (...kapatılan ya da feshedilen partinin devam ettiği izlenimini yaratacağından) denilmekte ve "izlenime" özel değer verilmektedir.

Her ne kadar 96. maddenin ikinci fıkrası Danışma Meclisindeki metinde yok ise de maddenin genel yapısına ait bu gerekçeyi gözardı etmek olanağı yoktur.

Esasen bu konuda, kamu düzeni bakımından, şekli gerçek değil, asıl hakikatın araştırılması zorunludur. Takdiri delil sisteminde münazaalı vakıayı büyük ihtimal içinde gösteren bütün izler delil olarak kabul edilir.

..............

Yüksek mahkeme şu veya bu delille kısıtlanmamış olduğundan, delilleri ve vakıaları serbestçe takdir hakkına sahiptir. Hüküm kurulurken "maruf ve meşhur" olan vakıalar da gözönünde bulundurulacaktır.

Doğru Yol Partisi'nin kuruluşundan itibaren izlenen yol, bu Partiyi destekleyenler ve özellikle 25 Mart 1984 günlü Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla yapılan propaganda faaliyeti, radyo ve televizyonda ve basında yer alan demeçler, ilânlarda vurgulanan ve kullanılan deyimler, gezilerde söylenilen sözler, kamuoyunda Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisinin devamı olduğu kanı ve inancını yerleştirmiştir. Bu husus artık maruf ve meşhur vakıa niteliğini kazanmıştır.

............

B- Siyasi Partiler, Anayasanın Başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 Harekatına ve Milli Güvenlik Konseyinin karar, bildiri vs icraatına karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamazlar.

Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı, 25 Mart 1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla çıktığı yurt gezisinde ve çeşitli yerlerde (Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran Seçim Kurulunun yarattığı seçimlerdir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir.) demiş ve bu sözlerinden ötürü hakkında Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığınca dava açılmıştır.

Savunmada, bu sözlerin (matufiyeti ve muhatabı 6 Kasım 1983 seçimlerine Doğru Yol Partisi'nin girmesine imkan vermeyen Yüksek Seçim Kurulunun kararıdır.) denilmiştir.

Askeri Savcılıkça düzenlenen 23.3.1984 tarihli iddianamede de değinildiği üzere, Yüksek Seçim Kurulundan söz edilmek suretiyle Milli Güvenlik Konseyi'nin milletvekili seçimleri ile ilgili icraatı hedef alınmıştır....

Yüksek Seçim Kurulu seçime katılacak siyasi partileri belirlemekle görevlidir. (İzin) Yüksek Seçim Kurulu için söz konusu olamaz. Kastedilen merciin Milli Güvenlik Konseyi olduğu açıktır.

Sonuç :

6 Nisan 1984 tarihli iddianamemizde ve yukarıda açıkladığımız üzere davalı Doğru Yol Partisi'nin Kurucular Kurulunun, Merkez Karar ve Yönetim Kurulunun, Genel Başkan, Genel Sekreter, sözcü ve üyelerinin beyan ve davranışları, Parti adına bildiri niteliğini taşıyan tirajı büyük gazetelere verilen ilanlarda kullanılan deyimler ve genel olarak davalı Siyasi Partinin Genel Merkezi ile tüm teşkilatının faaliyeti, beyan ve eylemleri 282o sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2 ve 97. maddelerine aykırı bulunduğundan aynı Kanunun 101/b maddesi nazara alınarak davalı Doğru Yol Partisi'nin kapatılmasına karar verilmesi arz ve talep olunur."

IV- DAVALI SİYASİ PARTİNİN ESAS HAKKINDAKİ SAVUNMASININ DAVA İLE İLGİLİ GÖRÜLEN BÖLÜMLERİ ŞÖYLEDİR :

"Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki 11.6.1984 tarihli iddianamesine karşı savunmamızı süresi içinde aşağıda arzetmiş bulunuyoruz.

Cumhuriyet Başsavcısı esas hakkındaki iddiasında ilk savunmamızda gösterdiğimiz hususları cerhetmeğe çalışarak,

1- Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasaya uygun olduğunu,

2- Siyasi Partiler Kanunu'nun 95. maddesinin ikinci fıkrasına muhalif olarak kapatılan Siyasi Partilerin devamı olduğumuzu beyan ve iddia ettiğimizi,

3- Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesine muhalif olarak Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karşı tutum, beyan ve davranış içinde bulunduğumuzu,

İddia ile, Partimizin kapatılmasını talep etmektedir.

Kapatmaya mesnet ittihaz edilen vakıaları aşağıda cevaplandırılmak üzere, öncelikle, davanın dayanağı olarak gösterilen kanun maddeleri hakkındaki görüşlerimizi arzetmeye çalışacağız.

1- Siyasi Partiler Kanunu ve Anayasa

Anayasamızın 68. maddesi Siyasi Partilerle ilgili hükümleri, parti kurma, partilere girme ve partilerden çıkma esaslarını; 69. maddesi de siyasi partilerin uyacakları esasları birer birer tadat ve tasrih ettikten sonra, son fıkrasında "Siyasi Partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir." hükmünü getirmiştir.

Anayasa vazıının "Partilerin kapatılması kanunla düzenlenir" demeyip, "Yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir" demesinin çok mühim manası vardır.

.............

Açılmış olan bu davaya hukuki mesnet olarak gösterilen Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasıyla 97. maddesinin, Anayasanın 69. maddesinin hangi fıkrasına uygun olduğunun Cumhuriyet Başsavcılığınca izahı icabeder.

Bu iki maddenin Anayasanın 69. maddesinin hiçbir fıkrasına uymadığı açık olarak meydandadır. Diğer taraftan, Anayasa'nın 69. maddesi siyasi partilerin kapatılmalarını sadece birinci ve sekizinci fıkralarında yazılı konulara inhisar ettirmiş, bu bakımdan da, Siyasi Partiler Kanunu Anayasayı aşmıştır.

Cumhuriyet Başsavcısı esas hakkındaki mütalaasında bu hususları izah edememiş, Anayasanın Geçici 15. maddesinden faydalanarak, 12 Eylül'den sonraki dönemde çıkartılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkındaki Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasa'ya aykırılığının iddia edilemeyeceğini ileri sürmeye mecbur kalmıştır.

Biz, Siyasi Partiler Kanunu'nun bahsi geçen maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiası ile iptalini talep etmiyoruz. Ancak, Anayasa'nın teminatı olan Yüksek Anayasa Mahkemesi'nin, önüne gelen ve Anayasa'ya aykırı olduğu açıkça gözüken bu kanun hükmünü tatbik edemeyeceğini, şimdiye kadar tekerrür eden içtihatlarına muvazi olarak, Anayasa'ya aykırı bu kanunu ihmal etmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz.

...........................

2- Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesi

Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrası "Kurulacak siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunmazlar" hükmünü getirmektedir.

Kapatılan siyasi partiler ibaresinden, ne zaman ve ne suretle kapatılan siyasi partilerin anlaşılması lazım geldiği hususu davanın mesnedini teşkil etmektedir. Bu bakımdan, Kanunun Danışma Meclisindeki müzakeresi sırasında yapılan açıklamaları belirtmekte zaruret vardır.

Anayasa'nın 69/7. maddesinde "Temelli kapatılan siyasi partilerin kurucuları ile her kademedeki yöneticileri; yeni bir siyasi partinin kurucusu, yöneticisi ve denetçisi olamayacakları gibi, kapatılmış bir siyasi partinin mensuplarının üye çoğunluğunu teşkil edeceği yeni bir siyasi parti de kurulamaz." denmektedir.

Bu maddenin gerekçesinde kapatılmış bir siyasi partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan bir siyasi parti olarak kabul edilmesi lazım geldiği açıkça belirtilmiştir.

....................

Danışma Meclisinde kabul edilen Kanun'un 96. maddesine tekabül eden 85. maddenin ikinci fıkrasında "Kurulacak siyasi partiler kapatılan siyasi partilerin devamı olduğu beyan ve iddiasında bulunamazlar" diye yazılı iken, Milli Güvenlik Konseyi'nce maddenin anlamını bozmayacak bir biçimde ve daha açıklık getirilecek şekilde "Kurulacak siyasi partiler kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar" şeklinde değiştirilerek yürürlüğe konulmuştur.

Binaenaleyh maddenin müzakere edilmediği yolundaki görüşte isabat yoktur. 96/2. maddedeki kapatılmış parti tarifinin aynen 95. madde müzakerelerinde izah edildiği şekilde "Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan siyasi partiler" olarak anlaşılması gerekmektedir.

Bu açıklamaların ışığı altında, Doğru Yol Partisi tüzel kişiliğini ilzam eden Genel Başkan ve diğer sorumluların sözlerinden mahkeme kararı ile kapatılan Demokrat Parti'nin, 2533 sayılı Kanunla kapatılan Adalet Partisi'nin ve Milli Güvenlik Konseyi'nin 79 sayılı Kararı ile kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin, Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatılmış siyasi partilerden sayılamayacakları açıkça ortaya çıkmaktadır.

3- Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesi ve Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karşı tutum.

...................

Anayasa'nın 79. maddesi "Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır" dedikten sonra, seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırmakla... Yüksek Seçim Kurulunu görevli kılmıştır. Keza, Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 14/11. maddesi de seçime katılabilecek siyasi partileri tespit görev ve yetkisini Yüksek Seçim Kuruluna vermiştir.

Münhasıran kanunlara göre karar vermek mecburiyetinde olan Yüksek Seçim Kurulu, yukarıda izah ettiğimiz veçhile, partilerin seçime girebilme şartlarını gösteren kanunlara uygun olarak, kanuni şartları tamamen haiz olan Doğru Yol Partisi'ni de seçime girecek partiler arasında ilan etmesi lazım gelirken, ülke yönetiminin gereği ve özelliklerinden bahisle, 99 sayılı Milli Güvenlik Konseyi Kararından söz ederek, kanunların Partimize tanıdığı Milletvekili seçimine girme hakkını bertaraf etmiş ve bu yüzden de haklı ve devamlı olarak ağır tenkidimize hedef olmuştur.

Bu konuda Partimizce, Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri va icraatına karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunulmamıştır. Nitekim, Yüksek Seçim Kuruluna yaptığımız ve dosyada suretleri mevcut müracaatlarımızda bu husus sarahatle görülecektir.

Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki iddianamesine karşı, davanın dayanağı olarak gösterilen Anayasa ve kanun maddeleri hakkındaki görüşlerimizi bu şekilde arz ettikten sonra, iddianame maddeleri sırasına göre savunmamızı arz ediyoruz.

.................

1- İlk savunmamızda geniş bir şekilde ele alınıp izah edildiği üzere, Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisi Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesindeki "Kapatılmış siyasi partiler" deyimi içine girmediği görüşümüzü muhafaza etmekteyiz.

Cumhuriyet Başsavcılığı da bu konuda kesin bir hükme varamadığı için "Kapatılan siyasi partiler deyimi içine Büyük Türkiye Partisi'nin de girdiği görüşündeyiz" demek suretiyle iddiasının kanuni bir mesnedi bulunmadığını kabul etmektedir.

...................

2- Partimizin kuruluşundan itibaren faaliyetlerinde, Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu mesajının verildiği ve bu "imaj"ın yaratıldığı şeklindeki iddialara ilk savunmamızda etraflıca cevap verilmiş bulunulmaktadır. Onları burada tekrara lüzum görmemekteyiz.

3- Cumhuriyet Başsavcısı Partimiz Kurulucular Kurulu'nun, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu'nun ve diğer sorumlu organlarının Partimizin kapatılmış Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu kanısını kamu oyunda yerleştirmek için yoğun bir faaliyet içinde bulunduğunu iddia etmekte ise de, bu yoğunluğun mahiyetini, faaliyetlerin neler olduğunu ve bir genellemeye ne suretle varabildiğini delilleriyle izah edememektedir.

......................

Cumhuriyet Başsavcısı gibi, biz de "olayların ve konuşmaların birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir." görüşündeyiz. Onun içindir ki, kuruluşumuzdan beri faaliyetimizin ve büyük seçim kampanyasının, sıhhati şüpheli, birkaç hadiseye bağlı kalınıp bir genelleme yapılması ve hele hiçbir irtibat ve ilişkisi tespit edilmeden bunların "yoğun faaliyetler" şeklinde kurullara ve sorumlulara mal edilmesi hatalıdır diyoruz.

4- Dava açıldıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığına gelen ve Yüksek Mahkemeye sunulmuş olan belgeler hakkındaki savunmamızı da aşağıda arz ediyoruz.

a) 17.5.1984 tarihli ek savunmamızda etraflıca arzettiğimiz üzere, Parti Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı, Çay İlçesinin Karacaören kasabasında bir konuşma yapmamıştır.

......................

b) Nazilli Doğru Yol Partisi İlçe Başkanı ve Belediye Başkan adayı Mehmet Remzi Işıklı ile Aydın Doğru Yol Partisi İlçe Başkanı Erol Namlı beyanları ile bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olabilecek kişilerden değildirler...

c) Mahalli İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nin Çay İlçesi Karacaören Kasabası Belediye Başkan adayı Osman İşler'in söylediği iddia edilen sözler hakkında alınan 16.4.1984 tarihli ifadesinde, mumaileyh iddiayı tamamen ret etmektedir, aksini ıspat hususunda da şahitler göstermektedir. Konu hazırlık tahkikatı safhasındadır. Kesinleşmemiştir. Osman İşler ayrıca Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesinde sayılan kişilerden değildir.

d) 25.3.1984 Mahalli İdareler Seçimi dolayısıyla düzenlenen mitinglerde ve ülkenin çeşitli yerlerinde dağıtıldığı belirtilen ve ilginçliğine ayrıca işaret edilen bildiriler, seçim süresince muhtelif yerlerde basılıp dağıtılan bildirilerden sadece dört tanesidir.

Diğer yerlerde de idare, Cumhuriyet Savcılıkları ve zabıta vardır. Bütün bir seçim kampanyasından münhasıran dört bildiriyi ele alıp yanlış tefsirlerle Partimizin suç işlediği iddiasında bulunmakta ve bunun genelleştirilmesinde isabet yoktur.

Kaldı ki, (aa)'da bahsedilen bildirinin ne zaman, nerede ve kimin tarafından bastırılıp dağıtıldığı Başsavcılıkça delillendirilmemiştir. Partimizin kesin surette haberdar bulunmadığı bu faili meçhul bildiriden dolayı Partimizi sorumlu tutmak fiilen ve hukuken mümkün değildir.

Büyük gazetelere ilan olarak verilen diğer beyannameler ise, bunlar bütün siyasi partilerin seçimlerde ideal olarak gösterdikleri hedefleri, slogan halinde ifade eden sözlerden ibarettir. Bunların suç teşkil etmeleri de mümkün değildir.

e) Mustafa Deliveli ve Talat Asal Partimiz Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca veya bir başka yetkili tarafından görevlendirilmiş değillerdir. Bu konuda hiçbir karar, emir ve tebliğ yoktur. Her iki eski parlamenter diğer pek çokları gibi gönüllü olarak propaganda faaliyetlerine katılmışlardır.

Talat Asal Doğru Yol Partisi üyesi de değildir. Kendisine temsil görevi ve yetkisi verimemiştir. İskenderun Doğru Yol Partisi İlçe Başkanının beyanı bir zan ve tahminden dolayıdır. Cumhuriyet Başsavcılığının ve polisin yazılarında bu hata devam ettirilmiştir.

Her iki konuşmacı da Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesindeki kişilerden değillerdir.

f) Şevket Demirel, Doğan Egeli, Kenan Akben, Tamer ve Niyazi Bicioğlu'nun Antalya konuşmalarında, Cumhuriyet Başsavcılığının iddiası hilafına suç teşkil edecek veya bir "tema" nın işlendiğini gösterecek hiçbir husus yoktur.

g) Adana Cumhuriyet Savcılığının iddianamesiyle hakkında dava açılmış olan Doğru Yol Partisi Adana eski İl Başkanı Mustafa Kasımoğlu'nıuı basın toplantısında söylediği iddia edilen sözlerin suç teşkil edecek bir yönü yoktur ve bu şahıs da Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesinde sayılan kişilerden değildir.

Kaldı ki, bir konuda dava açılmış olması kesin yargı tesisine yetmez.

5- Cumhuriyet Başsavcısı Doğru Yol Partisi Kurucular Kurulu ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu'nun, kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye Partileri'nin devamı olduğunu açıklar şekilde faaliyette bulunduklarını iddia etmektedir. Bu iddia tamamen sübjektif ve kasıtlı bir değerlendirmeden ibarettir.

aa) Doğru Yol Partisi ve Büyük Türkiye Partisi programlarında aynı ilkelerin mevcudiyeti gayet normaldir. Bu ilkeleri kısmen veya tamamen ve hatta aynen diğer partilerin programlarında da bulmak mümkündür.

.................

bb) Siyasi Partiler programlarını benimseyen, siyasi kısıtlamaları bulunmayan ve memlekete hizmeti geçmiş tecrübeli kadrolara sırt çeviremezler. Bu hal Doğru Yol Partisi'nde olduğu gibi, diğer bütün siyasi partilerde de aynen görülmektedir.

....................

cc) Siyasi partileri adaylarını, oy toplayabilecek, tanınmış ve başarılı isimler arasından gösterirler. Adaylarımız gayet tabii, Doğru Yol Partisi'ne inanmış kişilerden olacaktır. Bunlar, evvelce Demokrat Parti'ye, Adalet Partisi'ne veya Büyük Türkiye Partisi'ne ve diğer partilere üye olmuş kişiler de olabilirler. Yeter ki, bunların siyasi hakları kısıtlanmamış ve özellikle, Doğru Yol Partisi'ne girmelerine mani halleri bulunmamış olsun.

dd) Mahalli İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu "imaj"ının yaratılmasına ve ayakta tutulmasına özen gösterildiği ve bu maksatla Doğru Yol Partisi'ne kayıtlı olmayan kimselere de görev verildiği şeklindeki iddia genelleştirilmeye müsait olmadığı gibi, Doğru Yol Partisi programına ve tüzüğüne inanmış kişileri tekrar bir yasaklamaya tabi tutmak da mümkün değildir.

Kaldı ki, Cumhuriyet Başsavcılığının ısrarla üzerinde durduğu ve ne hikmetse bu defa sadece burada ifade ettiği "imaj" kavramı üzerinde ilk savunmamızda yeteri kadar açıklamalarda bulnulmuştur.

ee) İddianamede bahsi geçen, tirajı yüksek gazetelerdeki bildirilerin bir kelimesi veya bir cümlesi üzerinde ısrarla durmak isabetli bir tutum değildir. Sayfalarca tutan bu bildirilerde Doğru Yol Partisi tanıtılmak ve hedefleri anlatılmak istenmiştir. Bunlarda ne "imaj" yaratıcı ve ne de suç teşkil edici hiçbir ifade yoktur.

............

b) Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı Mahalli İdareler Seçimlerinden önce 41 il ve 150 ilçeye, seçim kampanyasında da 40 il ve 200 ilçe ve pek çok kasabaya gitmiş, hepsinde açık hava, kapalı salon toplantılarında konuşmalar yapmıştır...

aa) "Doğru Yol Partisi Menderes meş'alesini söndürmemek için kurulmuştur sözünün devamlı olarak tekrarlandığı iddia edilmekte, fakat bu sözün nerelerde tekrarlandığı belirtilmemektedir. Esasen bu söz ne söylenmesinden ve ne de tekrarından bir Partiyi suçlamaya imkan verecek bir söz değildir... :......

bb) "Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" ibaresini bir seçim sloganı olmaktan öteye tefsir etmek doğru değildir.

Hiçbir siyasi parti, kadrolarımız sokaktan toplamadır, acemidir demez...

cc) Isparta mitingine giderken Genel Başkan Yıldırım Avcı "Şehre Demirel Bulvarı ile giriyoruz, Antalya'ya Menderes Bulvarı ile devam ederiz" sözünü kat'iyen söylememiştir. Esasen hayatında ilk defa gittiği Isparta'nın bulvar ve sokaklarının isimlerini bilmesi de mümkün değildir.

Çal ilçesinde söylendiği ve suç teşkil ettiği iddia edilen sözler hakkında, İzmir Sıkıyönetim 1. numaralı Askeri Mahkemesinde açılmış; olan dava 26.6.1984 günü Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı'nın beraati ile sonuçlanmıştır.

Tire'de, Genel Başkan Yıldırım Avcı "Gülü solduracak mısınız, bacayı tüttürecek misiniz' Öyleyse benim söyleyeceğim yok" sözlerini kesin olarak söylememiştir.

Gerek Isparta'da, gerekse Tire'de söylendiği iddia edilen bu sözler, söylenmiş olsalar dahi, ne suretle suç teşkil edebilirler ve bu sözlerin Türkiye çapında ne tesiri olabilir.

Süvari hakkında birinci savunmamızda yeteri kadar izahat verilmiştir.

dd) Genel Başkan Yıldırım Avcı Çay ilçesi Karacaören kasabasında konuşma yapmamıştır. Bu husus iIk ve ek savunmamızla ve savunmamızın 4/a bölümünde etraflıca izah edilmiştir..........

c) Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un TRT demecinde "Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir" denilmiş olması ilk savunmamızda geniş surette açıklanmıştır.

.......................

Doğru Yol Partisi Genel Başkanı, üç Genel Başkan Yardımcısı, Genel Sekreteri, Kurucuları, üyeleri, adayları 67 İl'de 300 den fazla ilçede ve pek çok kasabada binlerce konuşma yapmışlardır.

Nasıl bir "yoğun" harekettir ki, bütün yurt sathındaki binlerce konuşmadan sadece 3-4 tanesi konu edilebilmekte ve bunlar "yoğun faaliyet"e delil gösterilmektedir.

....................

6) Görülmekte olan bu davanın, bir yönü ile ceza hukukunun ilkelerini kapsamakta olduğu açıktır. Ceza davalarının, aksi ıspat edilemeyecek şekilde kesin delillere dayanması ve bunun ıspat edilmiş olması lazımdır. Cumhuriyet Başsavcısı bu kısımda dermeyan ettiği "Maruf" ve "Meşhur" olan hususların ıspatına lüzum olmadığına işaret etmek suretiyle, ileri sürdüğü delillerin karara mesnet olacak ağırlıkta bulunmadığını kabullenmiş olmaktadır.

Türkiye`de pekçok gazeteden birinde, yüzlerce yazardan birisi olan Nazlı Ilıcak`ın adını vererek iddiasının gerçek olduğunu ileri sürmesinde ise, Başsavcılık son derece isabetsiz ve kifayetsiz bir sonuca ulaşmaktadır.

"Beyan etme" ve "İddia etme" de ısrarlılık, devamlılık ve yaygınlık vardır. Halbuki, Cumhuriyet Başsavcısı muhtelif kişilerin yurt çapında binlerce konuşmasından, mahiyetleri ve sıhhatleri şüpheli birkaç cümleyi ve bildirilerden birkaç cümle ve hatta kelimeyi ele alarak "Beyan ve iddia edilmiş olama" sonucuna varmağa çalışmaktadır.

Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesindeki beyan etme, iddiada bulunma, suçun kanuni unsurlarındandır ve şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ıspatı zaruridir. Bu ıspat yapılamamıştır.

"İmaj" dan, "Tema" dan, "İzlenim" den bahisle suç unsurlarının sübuta erdiğini iddia etmek mümkün değildir. Mahkeme takdir hakkını, serdedilen delillere dayandırmak suretiyle kullanabilir.

Deliller kesin olmaz ise, takdirin davalı ve suçlu lehine kabul edilmesi Ceza Hukukunun ana prensiplerindendir.

B) Doğru Yo1 Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın 25.3.1984 Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyle çıktığı yurt gezisinde "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran Seçim Kurulunun yarattığı seçimlerdir. Hata beşer icabıdır... Tashihi fayda verecektir. Bu hata Millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir" demiş olması, Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesine göre Milli Güvenlik Konseyi'nin kararı, bildiri vs icraatına karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış olarak gösterilmiş ise de konuşma açık olarak Yüksek Seçim Kurulu kararının eleştirilmesinden ibarettir.

Konu, ilk savunmamızda da etraflıca arzedildiği gibi, bu savunmamızın ("S-Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesi ve Milli Güvenlik Konseyi`nin karar, bildiri ve icraatına karşı tutum) bölümünde geniş surette açıklanmıştır...........

Sonuç :

.....................

Dosya münderecatına ve savunmalarımızda belirttiğimiz hususlara göre, Doğru Yol Partisi aleyhine açılan kapatma davasının :

- Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nun gösterilen sebeplerden hiçbirisine uygun olmadığı,

- Delil niteliği taşımayan yanlış varsayımlara dayandığı ve iddianın sübuta ermediği,

- "Kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz" temel ilkesine aykırı düştüğü,

- Çağdaş demokratik gelişmeyi durdurarak vatandaşların Anayasa ile belirlenen hürriyet ve eşitlik haklarını ihlal ettiği,

- Adalet ve insaf ölçüleri ile bağdaşmadığı,

cihetle, reddini ve Partimizin kapatılmasına mahal olmadığına karar ittihazını saygılarımızla arz ve talep ederiz."

V- DAVANIN EVRELERİ :

1- Dava Cumhuriyet Başsavcılığının 6.4.1984 günlü, SP-8-1984/42 Hz. sayılı iddianamesiyle açılmış ve aynı gün 412 sayı ile Anayasa Mahkemesi kaydına geçirilerek 1984/1 (Parti kapatma) esas sayısını almıştır.

2- Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenmiş bulunan 6.4.1984 günlü, SP-8-l984/42 Hz. sayılı iddianamenin onanlı bir örneği de eklenerek, tebliğ gününden itibaren 20 gün içinde yazılı savunmasını Anayasa Mahkemesine vermesi gerektiğinin davalı Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığına tebliğine ve tebligatın 7201 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca memur eliyle yapılmasına 12.4.1984 de karar verilmiştir.

Karara uyan anılan Parti, süresi içinde ilk yazılı savunmasını vermiş ve ayrıca yazılı ek savunmada bulunmuştur.

3- Doğru Yol Partisi'nin kapatılması hakkında açılmış bulunan davaya ilişkin dosyanın tümünü inceleyerek esas hakkındaki düşüncesini bildirmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına; Cumhuriyet Başsavcılığının düşüncesi geldikten sonra bir örneğinin Başkanlıkça Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığına tebliğine ve Partiden esas hakkındaki yazılı savunmasının istenmesine ve bu iş için 30 gün süre verilmesine; bu tebligatın 7201 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca memur eliyle yapılmasına 7.6.1984 gününde karar vermiştir.

Karar gereğince, Cumhuriyet Başsavcılığı esas hakkındaki görüşünü 11.6.1984 günlü yazıyla bildirmiş; Doğru yol Partisi Genel Başkanı da süresi içinde esas hakkındaki yazılı savunmasını vermiştir.

4- Dava 28.9.1984 gününde karara bağlanarak sonuçlanmıştır.

VI- İNCELEME VE GEREKÇE :

Dosyadaki bütün kağıtlar ve öbür belgeler incelendi; gereği görüşülüp düşünüldü.

Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde, davalı Doğru Yol Partisi'nin geliştirilmesinde izlenen yöntemin Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olduğu; Doğru Yol Partisi Genel Başkanının propaganda gezisi sırasında çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalar ile aynı Kanunun 97. maddesini ihlal ettiği ileri sürülerek anılan Partinin kapatılması istenmiştir. İddianamenin dayanağını oluşturan maddelere göre esasa ilişkin inceleme ve gerekçe iki bölümde toplanmıştır. Ancak olayların incelenmesine girişilmeden önce savunma gözönünde tutularak uygulanması istenilen maddelerin anlamı üzerinde durulacaktır.

A- UYGULANMASI İSTENEN KURALLARIN İNCELENMESİ :

1) Davalı Siyasi Parti ilk savunmasında, iddianamede dayanılan Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddeleri hükümlerinin hem çağdaş hukuka hem de Anayasa ilkelerine aykırı olduğu savını öne sürmesine mukabil esas savunmada "Biz, Siyasi Partiler Kanunu'nun bahsi geçen maddelerinin Anayasaya aykırı olduğu iddiası ile iptalini talep etmiyoruz. Ancak, Anayasanın teminatı olan yüksek Anayasa Mahkemesinin, önüne gelen ve Anayasaya aykırı olduğu açıkça gözüken bu Kanun hükmünün tatbik edemeyeceğini, şimdiye kadar takarrür eden içtihatlarına muvazi olarak Anayasaya aykırı bu kanunu ihmal etmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz" denilmektedir.

Anayasa'nın Geçici 15. maddesi şu hükmü içermektedir.

12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk Milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.

Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.

Bu dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya aykırılığı iddia edilemez."

Anayasanın en önemli ve belirgin ilkelerinden birini kuşkusuz "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" ilkesi teşkil eder. 1982 Anayasasının 11. maddesinde bu ilke "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz" biçiminde açıklanmıştır. Anayasanın bütününe egemen olan bu temel ilke ve buyruğa rağmen Geçici 15. madde ile Anayasaya giren bu yasakla güdülen amacın, Milli Güvenlik Konseyinin yasama yetkisini elinde tuttuğu dönemlerde kabul edilerek yürürlüğe konulan kanunların değiştirilmelerinin mümkün olmadığı ve bunların temelli olarak Anayasa Mahkemesinin denetimi dışında tutulmasının istendiği biçiminde anlaşılmasına olanak yoktur. Tam tersine Geçici 15. maddenin bütünü dikkatli olarak incelendiği takdirde yapılan düzenleme ile bu dönemde çıkarılan yasalar için mutlak bir dokunulmazlığın tesisi ve böylece Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesinin ihlalinin değil, bu madde kapsamındaki kanunların değiştirilmelerine veya yürürlükten kaldırılmalarına değin, Anayasa uygunluk denetimi yoluyla bu hükümlerin tartışma konusu yapılmalarını ve bu yoldan yararlanılarak 12 Eylül harekatını zedelemeye yönelecek girişimlere fırsat verilmeyip, onları önleme ereğinin güdüldüğünde kuşku duyulmamalıdır.

Bu açıklamaların ışığı altında, sözü edilen Geçici 15. maddenin, Anayasaya aykırı hükümlerin sığınabileceği bir yer olarak değil, 12 Eylül harekatının zedelenmesine imkan verilmemesi için ve tıpkı 1961 Anayasasının Geçici 4. maddesindeki bir düzenlemeden ibaret olduğu kabul edilmelidir. Bahis konusu Geçici maddenin kapsamında olan ve böylece anayasal koruma altında bulunan yasa hükümlerinin, sırf bu nedenle Anayasaya aykırı oldukları ileri sürülemeyeceği gibi, bunların Anayasa Mahkemesince ihmal edilebilmesinden de söz edilemez. Bu durumdaki hükümlerin ancak, Anayasanın temel ilkelerine ve bu ilkelere egemen olan hukukun ana kurallarına olabildiğince uygun düşecek biçimde yorumlanmaları düşünülebilir.

H. Semih ÖZMERT, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ve Muammer TURAN bu görüşe katılmamışlardır.

2- Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde ve esas hakkındaki görüşünde 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. ve 97. maddelerine aykırı davranış içinde bulunduğu öne sürülen Doğru Yol Partisi'nin, aynı Yasanın 101/b maddesi uyarınca kapatılmasına karar verilmesi istenmektedir. 2820 sayılı Yasanın 96. ve 97. maddeleri bir takım eylemleri yasaklamakta, 101/b maddesi bu yasak eylemlerin belli kişi ya da kurullarca işlenmesi durumunda siyasi partinin kapatılacağını öngörmektedir. Başka bir anlatımla, 96. ve 97. maddelerde esas eylem, bunun yaptırımı da 101. maddede yer almaktadır. Bu haliyle, uygulanması istenilen maddeler birer ceza kuralı niteliğindedir. 101. maddede öngörülen siyasi partinin kapatılmasına ilişkin yaptırım Türk Ceza Kanunu'nıın 11. maddesiyle belirlenen klasik cezalar arasında yer almaması, failin tüzel kişi olmasından kaynaklanmaktadır. Öte yandan 2820 sayılı Yasanın 117. maddesinde, içinde 96. ve 97. maddelerin de bulunduğu dördüncü kısmında yazılı yasak eylemleri işleyenlerin altı aydan az olmamak üzere hapis Cezası ile cezalandırılacakları da belirtilmiştir. Siyasi Partilerin kapatılmaları sonucunu doğuran bu tür yasakların birer Ceza kuralı niteliğinde oldukları, 196l Anayasasının yapılmasında açıkça belirtilmiştir. Yürürlükteki Anayasa'nın 68. ve 69. maddelerine benzer bir düzenleme ile partilerin kapatılması konusunda genel ilkeler öngörüp, faaileyetlerinin düzenlenmesini çıkarılacak yasaya bırakan 1961 Anayasası'nın 57. maddesinin gerekçesinde :

"Siyasi partiler gibi Devlet hayatında büyük rol ve önemli olan teşekküllerin, her hangi bir dernekle aynı hükme tabi olması, ne ihtiyaçlara ve ne de hukuk esaslarına uygun düşer. Bu sebeple siyasi partilerin tüzüklerini, faaliyetlerini ve işleyişlerini ilgilendiren hükümlerin, kanunla ayrıca düzenlenmesi zarureti mevcuttur. Hele demokrasi prensiplerine aykırı düşen partilerin kapatılması esası Anayasa ile konulduktan sonra, suçların kanuniliği prensibi, ne yolda hareket edişin demokratik olmadığının da kanunda belirtilmesini gerektirir."

"Siyasi partilerin bir sulh mahkemesi tarafından değil, Devlet hayatında en önemli kararları vermeye yetkili en yüksek mahkeme tarafından kapatılabilmesi, onların arzettiği önemin tabii neticesidir." denilmektedir.

Kaldı ki hem 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı, Yasanın 98. ve hem de 10.11.1983 günlü, 2949 sayılı yasanın 33. maddeleri, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davaların, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle, dosya üzerinde inceleme yapılarak karara bağlanacağını, belirtmektedir.

Uygulanması istenen maddelerin ceza kuralı niteliğinde oluşları ve davanın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'na göre yürütülmesi, davalı parti için güvence teşkil eden bir takım sonuçlar doğurur. Gerçekten, kişi özgürlüklerini korumak kaygısıyla, tarih boyunca bir dizi güvence kurumlaşıp, ceza ve ceza usul hukuku alanında yerini almıştır. Bunlar arasında, üçüncü kişilerin eylemlerinden sorumlu olmamak, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ve bunun sonucu olarak cezada genişletici yorum ve kıyasa yer verilmemesi kuralı, eldeki dava nedeniyle pratik sonuçlar doğuracak niteliktedir. Aynı biçimde, ceza usulünün gerçeği araması ve biçimsel gerçekle yetinmemesi, tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı tutulması, delil serbestisi esası, şüphe halinde sanık lehine hareket etmek gereği gibi ilkeler, görülmekte olan bu davada da gözönünde bulundurulacak ilkelerdendir.

3- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu`nun 96. maddesinin ikinci fıkrası :

Bu fıkra şöyledir :

"Kurulacak siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar."

Maddenin iyi anlaşılması için, unsurları oluşturan "Kurulacak siyasi parti "Kapatılan siyasi parti", "Kapatı1an siyasi partilerin devamı olduğunu beyan etmek ve böyle bir iddiada bulunmak" kavramlarının incelenmesi ve anlamlarının ortaya konulması gerekir.

a) Kurulacak siyasi partiler kavramı :

96. maddenin ikinci fıkrası "Siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı oldukları beyan ve iddiasında bulunamazlar," biçimindeyken görüşmeler sırasında bir üyenin bu tümceden "... kurulduktan sonra faaliyet gösterirken beyanda ve iddiasında bulunamazlar" manası çıktığını belirtmesi üzerine "siyasi partiler" ibaresi yerini "Kurulacak siyasi partiler" ibaresine bırakmıştır. 16.10.1981 günlü, 2533 sayılı Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun'la Türkiye'deki tüm siyasi partiler kapatıldığına göre, madde kapsamına 2820 sayılı Yasa uyarınca kurulacak bütün siyasi partiler girecektir. Kuşkusuz, getirilen yasak siyasi partilerin kuruluşlarını tamamlamalarından sonrası için de geçerlidir.

96. maddenin ikinci fıkrası siyasi partiler için yasak getirmiştir. Maddeye aykırı davranıştan söz edebilmek için yasak eylemin siyasi partinin yetkili organlarınca veya siyasi partiyi sözleri ya da yazılarıyla ilzam eden kişilerce işlenmiş olması gerekir. Bunların hangileri olduğu 101. maddenin (b) bendinde belirtilmiştir. Başka bir anlatımla, madde fail olarak siyasi partileri öngördüğüne göre, temsil yetkisi bulunmayan kişilerin eylemleri yasal yolla partiye mal olmadıkça bu eylem nedeniyle partinin sorumlu tutulması düşünülemez.

b) Kapatılan siyasi parti kavramı :

Davalı Parti savunmasında "Kapatılan siyasi partiler" ibaresinden, Anayasa Mahkemesince kapatılan siyasi partilerin anlaşılması gerektiğini belirterek şöyle bir sonuca varmaktadır.

"Bu açıklamaların ışığı altında, Doğru Yol Partisi tüzel kişiliğini ilzam eden Genel Başkan ve diğer sorumluların sözlerinden mahkeme kararı ile kapatılan Demokrat Parti'nin, 2535 sayılı Kanunla kapatılan Adalet Partisi'nin ve Milli Güvenlik Konseyi'nin 79 sayılı Kararı ile kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin, Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatılmış siyasi partilerden sayılamayacakları açıkça ortaya çıkmaktadır."

Kapatma davası, iddianamede, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerine dayandırılmış ve konu Mahkememizce 95. madde ile ilgili görülmemiş olmakla davalı Partinin savunmasında ele alınan bu madde üzerinde durulmamıştır.

"Kapatılan siyasi parti" kavramı ile ilgili, 2820 sayılı Yasanın 96. maddesinin ilk fıkrası şöyledir :

"15.10.1981 tarih ve 2533 sayılı Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun gereğince kapatılmış bulunan siyasi partiler ile bu tarihten önce ne sebeple olursa olsun kapatılmış siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri ile daha önce kurulmuş Türk Devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve flamalar siyasi partilerce kullanılamaz."

Şu halde, 96. maddenin ilk fıkrasının uygulanacağı durumlarda, "kapatılan siyasi parti" kavramı içine yalnızca 16.10.1981 günlü, 2533 sayılı yasa ile kapatılan siyasi partiler ile bu tarihten önce ne sebeple olursa olsun kapatılmış siyasi partiler girecektir. Buna karşılık, bu tarihten sonra kapatılan partiler, fıkranın uygulanma alanı dışında kalacaktır.

Bu fıkrada "Kapatılan siyasi parti" kavramının sınırlarının belirtilmiş olmasına karşın aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu hususta bir açıklık yoktur. Maddenin ne gerekçesinde ne de Danışma Meclisi'nde görüşülmesi sırasında bu konuya değinilmiştir.

"Kapatılan siyasi parti" ibaresiyle neyin amaçlandığı fıkrada açıkça belirtilmediğine göre, konu ancak fıkranın amacına uygun yorumu ile aydınlanacaktır.

12 Eylül 1980 öncesi mevcut siyasi kutuplaşmaya ve kutuplaşmanın da etken olduğu terör ortamına ve siyasi çekişmelere yeniden girilmesine engel olmak amacıyla, 2533 sayılı Kanun ile siyasi partiler her türlü yardımcı kuruluş ve yan organlarıyla birlikte feshedilmiştir. 2820 sayılı Kanunun 96. maddesinin ikinci fıkrası ile de kurulacak partilerin kapatılan siyasi partilerin devamı oldukları iddiasında bulunmaları yasaklanmıştır. Görülüyor ki, bu iki Kanun, aynı amaca yönelik ve birbirini tamamlayan kurallar getirmişlerdir. Şu halde, 96. maddenin ikinci fıkrasının uygulanması söz konusu olduğunda, "Kapatılan siyasi parti" kapsamına, öncelikle, daha önce kapatılan siyasi partiler girecektir. Burada getirilen yasak, 2820 sayılı Kanunun yayımlanmasından sonra kurulacak partilere yönelik olduğundan, ağırlaştırıcı koşullar getiren bir kuralın geçmişteki olaylara uygulanması gibi bir sakınca da söz konusu değildir. Öte yandan bu kavramın, Yalnızca, 2820 sayılı Kanunun yayımından önce kapatılmış siyasi partileri değil, daha sonra kapatılacak siyasi partileri de kapsadığının kabulü gerekir. Aksi yöndeki bir görüş, maddenin amacı ve getiriliş nedeniyle bağdaşmaz. Zira, siyasi partiler ancak, 2820 sayılı Kanunun dördüncü kısmında yer alan "Demokratik Devlet düzeninin", "Milli Devlet niteliğinin", "Atatürk ilke ve inkılaplarının ve lâik Devlet niteliğinin" korunması gibi konularda getirilen ciddi yasaklara uymamaları durumunda kapatılırlar. Bu tür yasaklara uymamaları nedeniyle kapatılan siyasi partilerin devamı oldukları iddiasıyla yeni partilerin kurulması, kapatma kararından beklenen işlerin gerçekleşmesini engeller. Kaldı ki, 96. maddenin ikinci fıkrasında, "Kapatılan siyasi partilerin" biçiminde genel bir ifade kullanılmakla yetinilmiş, bu konuda zaman açısından ya da kapatan makam açısından bir sınırlama getirilmemiştir. Şu halde, 2820 sayılı Kanunun 96. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanacağı durumlarda, "Kapatılan siyasi parti" kavramı içine bu Kanunun kabulünden önce ya da sonra kapatılan tüm siyasi partiler girecektir.

Milli Güvenlik Konseyi'nin kararıyla kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin durumuna gelince : Anayasanın 177/c ve Geçici maddelerindeki hükümleri gereğince 2324 ve 2485 sayılı Kanunlara dayanılarak Milli Güvenlik Konseyi'nce çıkarılan 31 Mayıs 1983 günlü, 79 sayılı Kararla Büyük Türkiye Partisi temelli kapatılmış olduğundan, bu Parti de, anılan 96. maddenin ikinci fıkrası kapsamı içinde kalmaktadır. Sözü edilen Büyük Türkiye Partisinin kurucuları hakkında gösterilen yasaklar, 79 sayılı Kararın 2. maddesinin (b) fıkrasında açıkça belirtildiği gibi "Yapılacak ilk milletvekili genel seçimleri sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı oluşup göreve başlayıncaya kadar geçecek süre içinde" geçerlidir. Milli Güvenlik Konseyi'nin sözü edilen 79 sayılı Kararında belirtilen süre içinde Büyük Türkiye Partisi Kurucularının, Milli Güvenlik Konseyi'nin yazılı izni olmadıkça, yeni bir siyasi partinin kurucusu ve hangi kademede olursa olsun yöneticisi olmalarına olanak bulunmadığı gibi, bunlar parti listesinden veya müstakil olarak milletvekili adayı da gösterilemeyeceklerdir.

Özetlemek gerekirse, Kanun Koyucu, Siyasi Partiler Kanunu'nun çeşitli maddelerinde yer alan "Kapatılan siyasi parti" kavramını, fonksiyonel-gai olarak yani yer aldığı maddenin ereğine gözönünde tutarak değişik anlamlarda kullanılmıştır. Bu nedenle, savunmada ileri sürüldüğü gibi kapatılan parti deyiminin geçtiği diğer bir maddeye dayanılarak 96. maddenin ikinci fıkrasındaki "Kapatılan siyasi parti" kavramının yorumlanmasına olanak görülmemiştir.

c) Kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan etmek ve böyle bir iddiada bulunmak kavramı :

96. maddenin ikinci fıkrası Danışma Meclisi'nde kabul edilen haliyle, "kurulacak siyasi partiler kapatılan siyasi partilerin devamı olduğu beyan ve iddiasında bulunamazlar" biçimindeyken Milli Güvenlik Konseyi, bu kuralı "Kurulacak siyasi partiler kapatılan Siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar." biçiminde değiştirmiştir. "Beyan ve iddiasında bulunamazlar" teriminin yerini "Beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar" tabirinin almasıyla hem beyan etmenin, hem de böyle bir iddiada bulunmanın, tek başına yasak eylemi oluşturacağı vurgulanmıştır.

Beyan etmenin sözlük anlamı; söylemek, bildirmek, ileri sürmek, anlatmak, açık söylemektir. İddia ise; dediğinde direnme, ileri sürme, haklı haksız bir hükümde direnme anlamlarına gelir. Bu iki kelimenin de ortak ögesi açıklıktır. Başka bir deyişle, bir şeyi beyan etmek ya da iddia etmek, o şeyi dolaylı olarak ya da üstü örtülü bir biçimde anlatmak anlamına değil, doğrudan ve açıkça hatta ısrarlı bir biçimde ifade etmek anlamına gelir. Dilimizde dolaylı ya da üsttü örtülü anlatımlar için başka sözcükler vardır: Telkin, telmih, ima, izlenim bırakmak; imaj yaratmak gibi. Yasa Koyucu, bu sözcükleri kullanmayıp birbirine yakın anlamdaki beyan ve iddia sözcüklerini kullanmakla, suçun oluşması için belli bir açıklık, belirginlik ve direnme aramıştır. Eğer üstü kapalı, dolaylı, belirgin olmayan durumların da yasak kapsamına alınması düşünülseydi bu, telkin, telmih, ima, izlenim gibi sözcüklerle açıkça belirtilirdi. Nitekim Ceza Kanunumuzda bunun örnekleri bulunmaktadır. Örneğin, 158. maddenin ikinci fıkrasında "...Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur." denmektedir. Yine, 159. maddenin ikinci fıkrası, "Birinci fıkrada beyan olunan cürümlerin irtihabında muhatap sarahaten zikredilmemiş olsa bile onlara matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur." biçimindedir.

2820 sayılı Kanunun 96/2. maddesinde "beyan" ve "iddia" dan söz edildiğine göre, bir siyasi partinin hukuki varlığına son vermek amacıyla açılan bir dava da, maddeyi geniş yorumlayarak, "imaj yaratmak", "izlenim bırakmak" gibi durumların da yasak kapsamına girdiğini söylemeye olanak yoktur. Kanunsuz suç olmaz ilkesi, yasak eylemin yasada açıkça belirtilmesini gerektirdiği gibi genişletici bir yorum ya da kıyasla belirtilen sınırların aşılmasına imkan vermez.

Öte yandan, "izlenim", "imaj", "ima" gibi sözcükler objektif ölçüleri olmayan sübjektif değerlendirmelere açık kavramlardır. Bu yola girildiğinde, kapatılan bir partinin simgesi olmuş bir renk, bir slogan, parti isimleri ya da amblemlerindeki ufak bir benzerlik, kapatılan bir partinin tüzük ve programındaki bazı maddelere paralel hükümlerin yeni kurulmuş olan partinin tüzük ve programına alınması, kapatılan parti yöneticileri ile yakınlık gibi hususlar madde kapsamına girebilecektir. Esasen kapatılan bir partinin devamı olduğu imaj ve izlenimini yaratacak davranışlar için 2820 sayılı Kanunun 96. maddesinin birinci fıkrasıyla ayrı bir kural getirilmiş; imaj ve izlenim kavramının belirsizliği nedeniyle de hangi durumların bu kavram içine girdiği tek tek sayılmıştır. Bu fıkra şöyledir: "16.10.1981 tarih ve 2533 sayılı Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun gereğince kapatılmış bulunan siyasi partiler ile bu tarihden önce ne sebeple olursa olsun kapatılmış siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri ile daha önce kurulmuş Türk Devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve flamalar siyasi partilerce kullanılamaz." Bu fıkra ile getirilen yasakların, kapatılan bir partinin devam ettiği izlenimi yaratmayı önlemeye yönelik olduğu gerekçede açıkça belirtilmiştir.

Bu gerekçede "kapatılmış veya feshedilmiş siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretlerin kullanılması kapatılan ya da feshedilen partinin devam ettiği izlenimini yaratacağından maddenin birinci fıkrası" getirilmiştir, denilmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki görüşünde de yukarıdaki gerekçeye dayanılmakta ise de bu gerekçe ikinci fıkraya değil birinci fıkraya aittir.

96. maddenin ikinci fıkrasında yer alan "beyan" ve "iddia" kavramlarının bir diğer ortak özelliği de sözle ya da yazı ile yapılabilinmeleridir. Başka bir deyişle, tutum, davranış ya da jestle kapatılan bir siyasi partinin devamı olduğunun beyan ya da iddia edilmesine olanak yoktur. Bu bakımdan, kapatılan bir siyasi parti liderinin ziyaret edilmesi, birlikte resim çektirilmesi bir toplantıda hazır bulunulması gibi eylemler "beyan" ve "iddia" kavramları içine girmezler. Bu tür davranışlar belki "izlenim" kavramı içinde değerlendirilebilir. Ancak bu gibi davranışlardan hangilerinin yasaklandığı 96. maddenin ilk fıkrasında sayılmıştır.

Aşikârlık, beyan ve iddia kavramlarının bir diğer özelliğini oluşturur. Beyan ve iddia üçüncü kişilerin bilgilerine ya da yararlanmalarına sunulmadıkça, yasak eylem oluşmaz. Bu açıdan, yazılı olarak hazırlanmış ancak söylenmiş sözler: basılmış ancak yayımlanmamış basılı eserler, suçun oluşması için yeterli değildirler.

Kuşkusuz 96. maddenin öngördüğü durumun oluşması için mutlaka kurulan yeni siyasi partinin, "Biz kapatılan şu siyasi partinin devamıyız" gibi deyimleri kullanması gerekmez, Kapatılan bir siyasi partinin devamı olduğunun iddia ve beyan edilip edilmediğinin takdiri; her olayın özelliğine göre, Anayasa Mahkemesi'ne aittir. Anayasa Mahkemesi bunu, beyan ve iddianın içeriğine, ciddiyetine, inandırıcılığına, etkileyiciliğine, yoğunluğuna göre değerlendirecektir.

4- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nıın 97. maddesi :

Bu madde şöyledir :

"Siyasi Partiler, Anayasa'nın başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin, milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül Harekatına ve Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamazlar."

İddianamede, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın, "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran Seçim Kurulunun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir." demek suretiyle, Milli Güvenlik Konseyi'nin 99 sayılı Kararına karşı tutum, beyan ve davranış içinde bulunduğu ileri sürülmektedir.

Milli Güvenlik Konseyi'nin 26 Temmuz 1983 günlü, 99 sayılı Kararının ilgili bölümü şöyledir :

"... seçim döneminin başlangıç tarihi olan 24 Ağustos 1983 günü saat 17.00 ye kadar Milli Güvenlik Konseyi'nin incelemeleri sonunda en az otuz kurucu üyesi uygun görülerek kuruluşları kesinleşmemiş bulunan siyasi partilerin tüzel kişilikleri devam etmesine rağmen, ilk milletvekili genel seçimleri için aday tespit edemeyeceklerine ve seçimlere katılamayacaklarına karar verilmiştir."

Olayın açıkça belli olması; davanın 99 sayılı Mi1li Güvenlik Konseyi Kararına karşı beyan yüzünden açılmış bulunması karşısında, 97. maddenin ayrıntılı bir biçimde açıklanmasına burada gerek görülmemiştir.

5- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesi :

101. maddenin (b) bendi şöyledir :

"101- Anayasa Mahkemesinde bir siyasi parti hakkında kapatma kararı :

a) .........

b) Parti büyük kongresince, merkez karar ve yönetim kurulunca veya bu kurulun iki ayrı kurul olarak oluşturulduğu hallerde ilgili kurulca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi grup yönetim veya grup genel kurullarınca bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı karar alınması veya genelge veya bildiriler yayınlanması veya karar alınmamış olsa bile bu kurullar tarafından aynı hükümlere aykırı faaliyette bulunulması veya parti genel başkanı veya genel başkan yardımcısı veya genel sekreterinin sözü edilen bu maddeler hükümlerine aykırı olarak sözlü ya da yazılı beyanda bulunması,

c) .........

Hallerinde verilir."

a) 101. maddenin (b) bendi kapsamına girenler :

Maddeye göre, içinde 96. ve 97. maddelerin de yer aldığı Dördüncü Kısım'da yasaklara aykırı eylemlerin aşağıdaki kişi ve kuruluşlar tarafından işlenmesi partinin kapatılmasını gerektirir :

1- Parti büyük kongresi,

2- Merkez karar ve yönetim kurulu,

3- Merkez karar ve yönetim kurulu iki ayrı kurul oluşturuyorsa ilgili kurul,

4- Türkiye Büyük Millet Meclisi grup yönetim ya da grup genel kurulu,

5- Parti genel başkanı, genel başkan yardımcısı, genel sekreteri.

Dördüncü kısımdaki yasak eylemlerin (b) bendinde sayılanlar dışındaki kişi ve kuruluşlarca işlenmesi durumunda yapılacak işlem aynı maddenin (d) bendince gösterilmiştir. Bu bendin ilgili bölümü şöyledir :

"d) 1- (b) bendinde sayılanlar dışında kalan parti organı, mercii, kurulu veya bir siyasi parti üyesi tarafından bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı fiillerin işlenmesi veya konuşmalar yapılması halinde fiilin işlendiği veya konuşmanın yapıldığı tarihten başlayarak iki yıl geçmemişse, Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu organ, merci veya kurulun işten el çektirilmesini ve parti üyesinin veya üyelerinin bu bentte sayılan organ, merci veya kurula dahil olsun olmasın partiden kesin olarak çıkarılmasını yazı ile o partiden ister.

Siyasi parti, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde istem yazısında belirtilen hususu yerine getirmediği taktirde, Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa Mahkemesinde o siyasi partinin kapatılması hakkında dava açar..."

Görülüyor ki, 101. maddenin (b) ve (d) bentleri birbirinden ayrı durumları düzenlemektedir. (b) bendinin uygulanması söz konusu olduğunda Cumhuriyet Başsavcılığı doğrudan dava açabildiği halde, (d) bendi uyarınca kapatma davası açılması Cumhuriyet Başsavcılığının yasak eylemi işleyen kurul ya da kişilerin işten el çektirilmesini ya da üyelikten çıkarılmasını ilgili partiden istemesine ve bu isteğinin yerine getirilmemesine bağlı kılınmıştır.

B) OLAYLARIN İNCELENMESİ :

B.I- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olması nedeniyle aynı Kanunun 101. maddesinin (b) bendi kapsamına girdiği iddia edilen eylemler :

Davanın 101. maddenin (b) bendine göre açılmasına karşın, iddianamede (d) bendi kapsamına girebilecek pek çok olay yer almıştır.

Cumhuriyet Bsaşsavcılığının "Esas Hakkında Görüş"ünde bu durumla ilgili olarak şu husus ifade edilmektedir.

"2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin (b) bendine dayanılarak davalı Partinin kapatılmasını istemekteyiz.

Davaya neden olan, kapatılmış partilerin devamı olduğu beyan ve iddiası, Türkiye genelinde ele alınmış ve değerlendirilmiştir.

Bu bakımdan davalı Siyasi Partinin, Kanundaki deyimle "Faaliyette bulunulması" eylemine Türkiye genelinde katılmış olan kişiler hakkında, bu aşamada, ayrıca aynı maddenin (d) fıkrası hükümlerine göre işlem yapılmasına kalkışılmasının yerinde olmadığı, esasen Siyasi Partinin kapatılmasına karar verildiği takdirde Davalı Partiye ait bir kuruluşun feshedilmesinin veya parti üyesinin çıkarılmasının talep edilmesinin anlamsız olacağı düşüncesindeyiz. Davanın kabul edilmemesi ve kapatma kararı verilmemesi halinde bu hususların ayrıca değerlendirileceği tabiidir."

101. maddenin (b) ve (d) bentleri herhangi bir duraksamaya yer bırakmayacak ölçüde açıktır. Kuşkusuz, (b) bendinde sayılanların dışında kalan kişi ve kuruluşların Dördüncü Kısımda öngörülen yasalara aykırı davranmaları, 101. maddenin (b) bendi uyarınca partinin kapatılmasına ya da kapatılması için dava açılmasına neden olmaz. Bununla beraber, sorumlu kişi ve kuruluşl1arın eylemlerinin etki, güç ve yankılarını gösterdiği, bunlar için birer yan kanıt oluşturduğu ölçüde, bu tür olayların da değerlendirmeye esas alınabilecekleri kuşkusuzdur.

1) 2820 sayılı Yasanın 101. maddesinin (b) bendinde sayılan kuralların eylemleri :

a) Beyanname, ilan ve diğer basılı eserler :

25 Mart 1984 Mahalli İdareler Seçimi öncesinde Doğru Yol Partisince, propaganda amacıyla beyannameler yayımlanmıştır. Savunmaya ek olarak yollanan bu beyannameler, partinin gazetelere verdiği tam sayfa ilanlara da kaynaklık etmiştir. Bu beyannamelerin ve bunlara göre gazetelere verilen ilanların Doğru Yol Partisi Genel Merkezince hazırlanıp yayımlandığı bilinmekle beraber, hangi kurul ya da organın kararına dalalı olarak yayımlandıkları konusunda dosyada belge bulunmamaktadır. Ancak, beyannamelerin Parti Genel Merkezine aidiyetinde kuşku olmadığına göre, bir karara dayalı olarak yayımlanmasalar bile 2820 sayılı Yasanın 101. maddesinin (b) bendinin öngördüğü "... karar alınmamış olsa bile bu kurullar tarafından aynı hükümlere aykırı faaliyette bulunulması..." biçimindeki kural kapsamına girebileceklerdir. Bu beyannamelerin ilgili bölümleri şöyledir :

aa) Doğru Yol Partisi "Milli Hakimiyet" mitingi beyannamesinin ilgili bölümleri (Isparta 13 Mart 1984) :

"6 Kasım 1983 tarihinde bazı partiler seçime iştirak ettirilmiş, bazılarının seçime katılmasına izin verilmemiştir. Böylece milletin hür iradesi engellenmiş, milli hakimiyet prensibi zedelenmiş, eşitlik prensibi alt üst olmuştur.

Zira millet sandık başında istediği kadroları bulamamış, bulduğu ile yetinmek mecburiyetinde kalmıştır. Böylece milletin hür iradesi tecelli etmemiş, adeta çarpık bir durum meydana gelmiştir..."

"Biz, kişiyi vatandaş yapan, Türkiye'ye eserler kazandıran, kalkınma ve refaha ulaşma heyecanının ateşini tutuşturan bir büyük felsefeyi, gerçek demokrasiyi savunuyoruz."

İki sayfalık bildirinin diğer bölümlerinde milli hakimiyet kavramı ve bu kavramı Doğru Yol Partisi'nin nasıl değerlendirdiği konusu işlenmektedir.

Bu beyanname kaynak alınarak Doğru Yol Partisi'nce 11 Mart 1984 günlü Milliyet Gazetesinde yayımlanan tamsayfa ilanın ilgili bülümünde :

"Milletimizi; Demokrat, Adaletçi, güçlü ve kudretli, Büyük Türkiye hedefine ulaştırmak için yola çıkan Doğru Yol Partisi, gerçek hürriyetçi demokrasiyi, milletimizin milli ve manevi değerlerini, huzur ve sükununu, refah ve saadetini, ülkemizin imar ve inşasını savunan, millet iradesi üstünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız hakimiyetini, tavizsiz temel ilke sayan bir partidir. Milletimizin sinesinden çıkan, onun, özlem, arzu ve emellerinin temsilcisi olan, "hürriyet-refah" meş'alesini yılmadan bezmeden taşıyan, Doğru Yol Partisi bu inançla sizi 13 Mart 1984 Salı günü saat 13.00 de Isparta'da yapılacak "Hakimiyet Milletindir" mitingine davet ediyor." denilmiştir.

bb) Doğru Yol Partisi "Büyük Türkiye Mitingi" beyannamesinin ilgili bölümleri (Samsun, 17 Mart 1984) :

"Büyük Türkiye, bir uçtan bir uca imar ve inşa edilmiş olan Türkiye'nin adıdır.

Türkiye'nin büyük ve güçlü olması, her Türk vatandaşının menfaatinedir.

Geliniz, Türkiye'yi güçlü yapalım.

Türkiye sevdası ile ilmi, aklı, alın terini karıştıralım ve ülkenin imkanlarını en iyi şekilde kullanarak, zamanını en iyi şekilde değerlendirerek Büyük Türkiye yapalım..

Geçmişimiz bizi sevindirecek ve geleceğimiz hakkında ümitsizliğe düşmenin yersizliğini ıspatlayacak başarılarla doludur.

Bu başarılar, demokrasinin eseridir. Millete inanmanın, onlarla beraber olmanın eseridir. İstikrarın eseridir. "Büyük Türkiye" idealine sevdalı, tecrübeli ve liyakatlı hizmet kadrolarının eseridir. Ülkenin her karış toprağına alın teri dökmeyi, hizmet götürmeyi, eser kazandırmayı, adeta bir ibadet sayanların eseridir.

Doğru Yol Partisi'ni destekleyelim ki, mamur ve müreffeh "Büyük Türkiye'nin gerçekleşmesine yeniden imkan doğmuş olsun..." biçimindedir.

Bu beyanname kaynak alınarak 15 Mart 1984 günlü Tercüman ve Milliyet Gazetelerinde yayımlanan tam sayfa ilanların ilgili bölümünde :

"Büyük Türk Milleti" Doğru Yol Partisi "Büyük Türkiye Davasının sahibidir. Çünkü Büyük Türkiye Milletimizin manevi ve maddi bakımdan cihazlanması ve yücelmesinin adıdır.

Çünkü Büyük Türkiye Hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, hakkın, hukukun, adaletin ve fırsat eşitliğinin insanlık haysiyeti adına üstün tutulduğu, refah ve mutluluğun yurdun en ücra köşelerine kadar ve herkese yayıldığı bir toplum düzeninin adıdır." denilmiştir.

cc) Doğru Yol Partisi "Milli Beraberliğe Çağrı" mitingi beyannamesinin ilgili bölümlerinde (Erzurum, 19 Mart 1984) :

"Millet, iradesini kimse ile taksim edemez.

Millet adına sadece millet karar vermelidir. Ne yapılırsa yapılsın milletin ses çıkarmayacağı fikri, son derece tehlikeli bir düşünce tarzıdır. Millet hiçbir zaman haysiyeti ile oynanmasına müsaade etmemiştir ve etmeyecektir.

Millet vasi istemiyor. Vesayet iddiasında olanları beğenmiyor ve onlara güvenmiyor. Kendi değerini ve meselelerini bilen, kendine hizmet edecek kadrolar istiyor." denilmiştir.

dd) Doğru Yol Partisi "Sosya1 Devlet" Mitingi beyannamesinin ilgili bölümlerinde (Çanakkale, 22 Mart 1984) :

"Milletin hür iradesini ülke idaresinin hakimi ve yegane kudret kaynağı yapmak için kurulan Doğru Yol Partisi Türk vatandaşını, insanı insan yapan hak ve hürriyetlere, ilaveten çağın Devlet anlayışının icabı olan iktisadi ve sosyal haklara da kavuşturmayı önemli bir görev saymaktadır." cümlesi ile başlayan bu bildiri, sosyal devlet, sosyal adalet, sosyal güvenlik kavramlarını, Doğru Yol Partisi'nin nasıl değerlendirdiğini açıklamaktadır.

ee) Doğru Yol Partisi "İşte Doğru Yol" mitingi beyannamesinin ilgili bölümleri (Sakarya, 23 Mart 1984) :

"Kökünde büyük bir inanç ve kararlılık, büyük bir mücadele gücü bulunan Doğru Yol Partisi, 6 Kasım 1983 seçimlerine iştirak ettirilmemesinden dolayı maruz kaldığı haksızlık karşısında yılmadan yoluna devam etmiş, bugün gerek demokrasiye inanan milyonlara kucağını açmıştır...

Biz, hür fertlerin meydana getirdiği kalkınmaya azimli, güçlü ve müreffeh bir toplum idealinin, "Büyük Türkiye" davasının mücadelesini yapıyoruz...

Gerçek demokrasiyi hakim kılmak bizim davamızdır. Onun için Doğru Yol Partisi demokrattır.

Mamur ve müreffeh, hakka, hukuka ve adalete üstün değer vermek bizim davamızdır. Onun için Doğru Yol Partisi adaletçidir.

Mamur ve müreffeh, Büyük Türkiye'yi meydana getirmek bizim davamızdır. Onun için Doğru Yol Partisi "Büyük Türkiye" idealine gönül vermiştir..." şeklindedir.

ff) 22 Mart 1984 günlü Hürriyet Gazetesinde yayımlanan tam sayfa ilanda, "Türk Milleti, geçici hesap ve heveslerin değil, kalıcı davaların arkasındadır." başlıklı tam sayfa ilanda Doğru Yol Partisi'nin, '"Milli hakimiyet", "Milli beraberlik", "Büyük Türkiye", "Sosyal Devlet" kavramlarını nasıl yorumladığı Isparta, Samsun, Erzurum, Çanakkale mitinglerinde yapılan konuşmalardan aktarılan cümlelerle belirtildikten sonra, "Doğru Yol Partisi her şartta geçerli bir davayı temsil ediyor. Doğru Yol Partisi başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil ediyor... Dün vardık. Bugün de varız. Yarın da olacağız." denilmiştir.

gg) Mahalli İdareler Seçimi öncesi Kırkağaç'ta dağıtıldığı bildirilen "Doğru Yol Partisi'nden sayın halkımıza" başlıklı bildirinin ilgili bölümü :

" Yaklaşan seçimler dolayısıyla halkımızı yanıltabilmek için ilçemizde hiçbir yerde görülmeyen politik bir oyun sahnelenmektedir.... Benim dava arkadaşlarım benim, benim karagün dostum 946 ruhunu taşıyan bizimle aynı safta mücadele eden, bizimle üzülen, bizimle gülen kıymetli hemşehrilerimiz bu oyunu fark etmeyecek mi... O halde senin yerin Doğru Yol Partisi'nin çatısı altıdır. Senin yerin Menderes nehrine akan çağlayan ırmaklar gibi gelen kimselerin safıdır. Doğru Yol Partisi 1946 da çıkılan bir yolun kilometre taşıdır..." biçimindedir.

Bu bildirinin de önceki bildiri ve ilanlar gibi Doğru Yol Partisi Genel Merkezince hazırlandığı, anlaşılmaktadır. Nitekim, Doğru Yol Partisi Kırkağaç İlçe Başkanı Niyazi Dal ifadesinde; bildirinin Partinin genel el ilanı niteliğinde olduğunu, bunun her il ve ilçede dağıtıldığını belirtmiştir.

Bir karara dayalı olarak ya da alınmış bir karar olmaksızın, 2820 sayılı Kanunun 101. maddesinin (b) bendinde sayılan kurullarca hazırlandığı anlaşılan bu bildiri ve ilanlarda, kapatılan Adalet Partisi mensupları ya da sempatizanlarının siyasi eğilimlerini okşayan; onlara Adalet Partisi'nin kapatılmasından sonra hangi siyasi çatı altında toplanmaları gerektiğini gösteren; kapatılan Adalet partisi'nin politik çizgisine yakın bir politika izleneceğini belirten; Demokrat Partiyle başlayıp Adalet Partisiyle sürdürmeye çalışılan temel siyasi eğilimin yeni temsilcisinin, Doğru Yol Partisi olduğu izlenimi veren tümceler yer almaktadır. Ancak, bu tümcelerle, Doğru Yol Partisi'nin kapatılan Adalet Partisi'nin devamı olduğunun beyan ya da iddia edildiği söylenemez. 2820 sayılı Kanunun 95. maddesinin ikinci fıkrası incelenirken belirtildiği gibi bir şeyi "beyan" etmek ya da "iddia" etmek, o şeyi dolaylı olarak üstü örtülü bir biçimde anlatmak anlamına değil, doğrudan ve açıkça hatta ısrarlı bir biçimde ifade etmek anlamına gelir. Oysa, bu belgelerde ne Adalet Partisi'nin adı geçmekte ne de Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı olduğu beyan ve iddia edilmektedir. Bildirilerle, bu yolda bir izlenim yaratmak için çaba harcandığı gözlenmekteyse de 96. maddenin ikinci fıkrası ve yasaklanan belli bir siyasi partinin devamı olduğu izleniminin bırakılması değil, bunun açıkça beyan ve iddia edilmesidir.

hh) Kırkağaç'ta dağıtılan, üzerinde Adnan Menderes'in resmi bulunan "Merhum Adnan Menderes" başlıklı yazıda :

Merhum Adnan Menderes "Biz Doğru Yoldayız"

"Bir ağaç kök, gövde ve meyvalardan meydana geldiği gibi, demokrasi ağacı da inançtan ve bu inancın gerektirdiği nizamı teessüs ettirmekten ve teessüsünden sonra, bu nizamın muhafazası için her türlü feragat ve fedakarlığı göze alacak yetişmiş insanların mevcudiyeti ile meydana gelir.

"Biz Doğru Yoldayız"

Doğrıı Yol'u bulanlar her türlü engeli aşarak millete hizmet için mutlaka iktidara varmışlardır..." 13 Şubat 1958, denilmiştir.

ii) Cumhuriyet Başsavcılığına Ankara'dan yollanan yedi sayfalık teksir edilmiş broşürün ilgili bölümlerinde :

"1946'da "yeter söz milletindir" şahlanışı ile Anadolu'nun sinesinden fışkıran demokrat zihniyetin Adalet Partisi çizgisinden bugüne uzanan temsilcisisi Doğru Yol Partisi isminde bulabilirsiniz... Anavatan Partisi gibi suni ve tepeden inme partileri kurabilecek insanlar rağbet gördüğü takdirde Devlet idaresinde millet iradesini hakim kılarak idealini diri ve canlı tutmak mümkün değildir. Kaldı ki, böyle tertip ve niyetlere alet olanların neticede ne kazanacağı hiçbir şey yoktur. Kendisini kaynağı belirsiz yetkilerle, milletin efendisi makamında görenlerin, layık ve uygun gördüğü kadarını lütuf gibi görmesiyle kurulacak bir rejimin adı, insan haysiyetine yaraşır bir demokrasi değildir... Anarşiye karşı tedbir alacağım diye demokrasiyle izahı olmayan düzenlemelere gitmenin ve bunu da muvazaa partilerin gölgesi altında anarşi korkusu salarak devam ettirmeye çalışmanın savunulur ve hakkaniyete sığar tarafı yoktur. Kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir kısım tabanının 6 Kasım'da Anavatan Partisi'ne rey verdiğini herkes biliyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin temelde takipçisi olduğunu iddia edenler ise bir araya gelip Sosyal Demokrasi Partisi'ni kurdular... Refah Partisi'ni kuranlar da Anavatan Partisi'ndeki temayüllerden birisini teşkil ve temsil ediyorlar. Şimdi müstakil partilerinin altında toplanıp Anavatan Partisi'ne verdikleri ödünç oyları geri istiyorlar. Öyle ise her zaman kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kalmış demokratlar, dünün Adalet Partisine rey ve gönül verenler ne yapacaklardır' Herkes istediğini yapmak hakkına, dilediği partiyi kurup ona rey vermek hakkına sahiptir de, demokratlar, başkalarının içten pazarlıklı emellerine, bazılarının tahakküm, duygularına alet edilmeye mahkum enayiler topluluğu mudur' Elbette değildirler. Onun içindir ki, başkalarının kullanma hakkını kendisinde gördüğü parti kurma hakkını onlarda kullanmışlar, Doğru Yol adıyla partilerini kurmuşlardır..." yazılmıştır.

Bu broşürde yer alan kimi tümcelerle 96. maddenin ikinci fıkrasına aykırı davranıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, bu broşürün kim tarafından yazılıp yayımlandığı belli değildir. Broşürün Doğru Yol Partisi Genel Merkezince hazırlandığını gösterir bir işarete rastlanmadığı gibi, karar alınmamış olsa bile 101. maddenin (b) bendinde sayılan kurullarca yayımlandığı yolunda bir kanıt da bulunmamaktadır.

b) 4 Şubat 1984 günlü Doğru Yol Partisi 1. Büyük Divan Toplantısı :

4.2.1984 günü Ankara'da Doğru Yol Partisi kurucularıyla il ve ilçe teşkilatı Başkanlarının katılmasıyla düzenlenen toplantıda, emniyet görevlilerince düzenlenen 6.2.1984 günlü izlenim raporunun ilgili bölümleri şöyledir :

"... Yıldırım Avcı'nın salona geldiğinde konuklar Büyük Türkiye sloganlarıyla karşıladılar... İsmini söylemeyen bir şahıs... 1946 da isterse demokratik, isterse Adalet, isterse Büyük Türkiye olarak İl ve İlçe teşkilatı Büyük bir fedakarlıkla geldiğiniz toplantımıza hoş geldiniz... Ahmet Nusret Tuna (ilk veto edilen Genel Başkan):... biz yeni siyasetçi değiliz. 1946'lardan beri politikacıyız. Bizim rehberimiz Allah ve Millettir. Başımıza felaketler geldi, yine gidiyoruz Doğru yolda... Ahmet Yılmaz : Köprülerden, barajlardan selam size, Menderes ırmağına yazmış olduğu şiiri okudu. 1946 da başladık 1960 da bitti, 1962 de başladık 1971 de bitti. Büyük Türkiye Partisi ile Doğru Yol Partisi'nde yine başlıyoruz..."

Bu toplantıyı yaptığı salonda asılı bulunan sloganlardan bazıları şunlardır :

"Doğru Yol gerçek demokrasidir.

Doğru Yol Büyük Türkiye'dir.

Doğru Yol selamettir.

Doğru Yol Adalettir..."

Toplantı sonunda yayımlanan tebliğin kimi bölümleri de şöyledir :

"Doğru Yol Partisi demokrattır. Son sözün kayıtsız şartsız millet iradesi istikametinde ifade ve icra edilmesini vazgeçilmez esas alır. Millet iradesinin ancak serbest eşit ve gizli oy ile tecelli ettiğine inanır. Müesseseleri ile kök salmış demokrasinin Türk Milletine en yaraşan idare tarzı olduğuna inanan "Doğru Yol Partisi, her türlü şahıs ve zümre istibdadının, her türlü totaliter idarenin ve komünizmin kesin olarak karşısında yer alır.

Doğru Yol Partisi Adaletçidir. İnancımızın, tarihi geleneklerimizin ve Devlet anlayışımızın temeli ve şaşmaz ölçüsü olan adaleti kamu hayatımıza mutlaka hakim kılmayı hedef alır. Doğru Yol Partisi Büyük Türkiye idealini gerçekleştirmeye kararlı ve azimlidir. Fukaralık, işsizlik, cehalet ve çaresizlikle rnücadele, medeniyet ve refahın yurt sathına yayılması, ülkenin imarı ve inşası, huzur ve güven içinde yaşayan vatandaşların yaratıcı gücünün harekete geçirilmesi, bu yüksek idealin önde gelen unsurlarıdır. Eserleri yaşatma, ülkeye yeni eserler kazandırma, bu temel felsefenin başka bir adıdır."

2820 sayılı Yasanın 14. maddesinin sekizinci fıkrasında "Büyük kongre ilk toplantısını yapıncaya kadar, bu kongrenin yetkilerini kurucular kurulu kullanır" denilmektedir. Bu bakımdan, kurucular kurulu üyelerinin il ve ilçe başkanlarının katıldığı 1. Büyük Divan Toplantısı sonucu yayımlanan tebliği Büyük Kongrece yayımlanmış gibi kabul etmek gerekir.

Tutanakta, salondaki afişlerde "Doğru Yol gerçek demokrasidir", "Doğru Yol Adalettir", "Doğru Yol Büyük Türkiye'dir" sloganlarının yazılı olduğu belirtilmektedir. Bu sloganların, kapatılan Demokrat Parti'yi, Adalet Partisi'ni, Büyük Türkiye Partisi'ni çağrışımla akla getirebileceği var sayılsa bile, bunlar, adı geçen partilerin devamı olduğu iddia ya da beyanı biçiminde değerlendirmeye elverişli değillerdir. Kaldı ki, toplantı sonunda yayımlanan bildiride tekrarlanan sloganların, Bildiri bütünüyle ele alındığında, "Adaletçi", "Büyük Türkiyeci", "Demokrat" kelimeleriyle anlatılmak istenen hususun iddianın aksine, sözü edilen kapatılmış partilerin devamı olmayı değil partinin politik ilkelerini birer kavram olarak açıklandığı anlaşılmaktadır.

c) 29 şubat 1984 günlü Türkiye Gazetesi'nin 1. ve 6. sayfalarında "Kurucular ve eski bakanlar yurda dağıldı", 28 Şubat 1984 günlü Tercüman Gazetesi'nin 1. ve 10. sayfalarında "Doğru Yol Partisi heyetleri seçim bölgelerine gönderildi" başlıklı haberlerde :

Mahalli İdareler Seçimleri nedeniyle Doğru Yol Partisi'ne kayıtlı eski bakan ve parlamenterlerin seçim gezilerine çıktıkları belirtilmekte ve oluşturulan heyetlerle gidecekleri illeri gösteren liste verilmektedir.

Bu listenin, dosyada belge bulunmamakla birlikte Genel Merkezce düzenlenmiş olması gerekir. Belli kişilerin propaganda amacıyla belli iller için görevlendirilmesi ile 96. maddenin ikinci fıkrası arasında doğrudan ilişki kurulamaz. Kaldı ki, dosyadan anlaşıldığı kadarıyla, görevlendirilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma da mevcut değildir. İskenderun'da yaptığı konuşmada "Doğru Yol Partisi Adalet Partisi'nin ta kendisidir" diyen Talat Asal ise, bu listede yer almamaktadır.

2- 2820 sayılı Yasanın 101. maddesinin (b) bendinin öngördüğü kişilerin eylemleri:

a) Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un demeci :

Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un 20 Şubat 1984 günü radyo ve televizyonda yayınlanan ve hükümet icraatını eleştiren demecinde, "Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir" tümcesinin yer alması nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya geçilmiştir.

Refik Sunol ifadesinde, kamu oyuna duyurmak istedikleri konuların kendi görüşleri doğrultusunda basın sözcüsü tarafından metin haline getirildiğini, bu metinlerin incelendikten sonra Radyo ve Televizyon Kurumuna basın sözcüsü aracılığıyla yollandığını, radyo ve televizyonda okunacak demeçlerde kelime kısıtlaması nedeniyle bazı kavramların zorunlu olarak slogan halinde verildiğini, "Adaletçi", "Büyük Türkiye", "Demokrat" sözcükleri ile neyin kastedildiğinin, 4 şubat 1984 günlü 1. Büyük Divan Toplantısı sonucu yayımlanan tebliğde, Genel Başkanın 21.2.1984 günü TRT'ye yolladığı yazıda açıklandığını belirtmiştir.

b) Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gökberk Ergenekon'un 21.2.1984 günlü demeci:

Bu demecin ilgili bölümü şöyledir :

"Doğru Yol, fırsatçı, sun'i partilere benzemez. Lütuf, himayeden doğmuş parti değildir. Köklü inancı, tecrübeli hizmet kadrosu olan, güçlü, yapıcı partidir. Büyük Türkiye idealini gerçekleştirmek ister. Milletin bütün meselelerine sahip partidir... Doğru Yol demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir".

Demeçte yer alan "Doğru Yol demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir" sloganları konusunda duraksamaya düşen TRT Haber Dairesi, bu sloganlarla, neyin kastedildiğinin belirtilesini istemiştir. Aynı gün Genel Başkan Yıldırım Avcı, Haber Dairesi Başkanlığına bir yazı yazmış ve Gökberk Ergenekon'un demeç metni yeniden düzenlenmiştir Bu yazı şöyledir :

"1- Hazırlanmış olan metinlerde kelime kısıtlaması nedeniyle, bazı ifadeler kısa kavramlar şeklinde kullanılmaktadır. Bunların anlamı, Anayasa metni kadar açık ve sıhhatlidir, bunlar üzerinde herhangi bir sansür söz konusu olamaz.

Bu itibarla, bundan sonra göndereceğimiz metinlerde kullandığımız kavramların hangi manaya geldiğini bilgilerinize arz ediyorum.

2- Genel Başkan Yardımcısı Gökberk Ergenekon tarafından bugün verilen demeç metninin, dün olduğu gibi altındaki kavramlar aşağıdaki anlamların karşılığıdır..."

Yeni metinde "Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir" cümlesi yer almamakta buna karşılık şu bölüm ilave edilmiş bulunmaktadır :

"Doğru Yol, Anayasanın gereği olarak, hür, serbest, tek dereceli, genel seçimi, millet iradesini savunduğu için demokrattır. Hakkı, hukuku ve kanun hakimiyetini temsil ettiği için Adaletçidir. Kalkınmayı, imar ve inşayı, huzur ve refahı sağlamayı hedef aldığı için de Büyük Türkiyecidir."

Doğru Yol demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir gibi sözlere hemen her toplantı ve demeçte rastlanmaktadır. Bu sözler Doğru Yo1 Partisi'nin sloganı durumuna gelmiştir. Doğru Yol Partisi programının başında, diğer birtakım ibareler yanında "Doğru Yol, demokrasidir", "Doğru Yol selamettir", "Doğru Yol adalettir" ibareleri de yer almaktadır. Ancak, 4 Şubıat 1984 günlü Doğru Yol Partisi 1. Büyük Divan Toplantısı incelenirken belirtildiği gibi, bu biçimdeki sloganları Doğru Yol Patisi'nin kapatılan Demokrat, Adalet ve Büyük Türkiye Partilerinin devamı olduğunun iddia edilmesi şeklinde nitelendirmeye olanak yoktur. Bu sözlerle neyin anlatılmak istendiği, 1. Büyük Divan Toplantısı sonucu yayımlanan tebliğ, Genel Başkanının TRT Kurumuna yolladığı yazı ve Genel Başkan Yardımcısının radyo ve televizyonda yayımlanan demeciyle kamu oyuna açıklanmıştır.

c) Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın eylemleri :

aa) 15.2.1984 günlü Cumhuriyet Gazetesi'nde "Doğru Yol Partisi lideri Avcı : "Halkın içinden geliyor, dertlerini biliyoruz", 15.2.1984 günlü Hürriyet Gazetesi'nde "Avcı: Bizi biliyor ve tanıyorsunuz" başlıkları ile yayımlanan haberlerde :

Doğru Yol Partisi Genel Başkanının 14.2.1984 günü televizyonda yaptığı konuşmadan alıntılara yer veriliyor. Bunlardan bir bölümü şöyledir :

"Bu mesele bir kadro, bir heyecan ve inancın meselesidir. Ehliyetli ve liyakatlı, bilgili ve tecrübeli, ruhuna insan sevgisini yerleştirmiş bir yönetim muhtevası ile olur. Bizi ve hizmetinize arz ettiğimiz kadrolarımızı biliyor ve tanıyorsunuz. Biz hizmetin adamlarıyız".

"Köylerde kasabalarda ve şehirlerde görevli arkadaşlarımız her zaman ve her şartta hizmette olacaktır. Biz hizmet adamıyız. Bizi biliyor ve tanıyorsunuz".

Nazlı Ilıcak 16 Şubat 1984 günlü Tercüman'da Yıldırım Avcı'nın bu sözlerinden esinlenerek yazdığı makalesinde :

"Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz. "Yeter, söz milletindir" sloganıyla çıkmıştık yola 1946 da... 14 Mayıs 1950 günü Güneş başka bir türlü aydınlatır Türkiye'yi... Sonra sendeledik, yere düştük. Ama gene doğrulduk... Büyük Türkiye sevdasıyla Anadolu'yu karış karış dolaştık" demektedir. Bu yazısı nedeniyle Nazlı Ilıcak hakında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığınca yapılan kovuşturma takipsizlikle sonuçlanmıştır.

bb) Yıldırım Avcı'nın 22, 23 ve 28 Şubat 1984 günleri radyo ve televizyonda yayımlanmak üzere verdiği demeçlerin ilgili bölümleri sırasıyla şöyledir :

"Bilgili, tecrübeli, güvenilir, enerjik adamlar aranıyorsa, Doğru Yol'un kadrosu en büyüktür... Tarih hoyunca hizmet kavramı hep doğru yoldan geçmiştir. Gene öyle olacaktır. Bizi biliyor ve tanıyorsunuz".

"Doğru Yol Partisi'nin tecrübeli, dürüst, tanınmış aday kadrosunu milletimize takdim etmesi, iktidarın telaşını arttırmıştır. Başbakan dünkü konuşması ile ülkeye hizmet edenleri inkara kalkışmıştır. Bu tutum milletimizin asil duygularını yaralar. Doğru Yol Partisi inkarcı zihniyetin karşısındadır... Doğru Yol, aklın, ahlakın, tecrübenin, gerçek demokrasinin partisidir..."

Ülkede ne varsa bizim kadrolarımızın eseridir. Tüten fabrika bacasında, akan çeşmede, elektrikte, okulda, barajda, köprüde, Yolda, aksakallı ihtiyarın duasında hep arkadaşlarımızın alın teri, göz nuru vardır".

Tüm bu demeçlerde aynı tema işlenmekte, kapatılan Adalet Partisi'nde görev almış kadroların şimdi Doğru Yol Partisi'nde birleştikleri ima edilmek istenmektedir. Ancak bu demeçlerin hiç birisinde Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı olduğunu beyan eden sözler yer almamaktadır. Kapatılan bir partide hizmet vermiş olanların Doğru Yol Partisi'nde toplandıklarını ima etmek, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin iddiaya dayanak yapılan ikinci fıkrasındaki beyan ve iddia anlamına gelmez.

cc) 6 Mart 1984 günlü Son Havadis Gazetesi'nde "Avcı Doğru Yol Partisi Menderes meş'alesini söndürmemek için kurulmuştur" başlıklı haberde :

Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın mahalli seçimler öncesi çıktığı yurt gezisinin ilk durağı olan Afyon'da yaptığı konuşmadan alıntılara yer verilmektedir :

"Doğru Yol Partisi 1946 şafağında merhum Adnan Menderes tarafından yakılan meş'aleyi söndürmemek için kurulmuştur... Bu memlekete büyük hizmet veren kadroları inkar eden, büyük devlet adamı merhum Başbakan Menderes'e "vatan haini" diyen Özal'ın kendisi olmuştur."

Savunmanın konuyla ilgili bölümünde :

"(Doğru Yol Partisi Menderes meş'alesini söndürmemek için kurulmuştur.) sözünün devamlı tekrarlandığı iddia edilmekte, fakat bu sözün nerelerde tekrarlandığı belirtilmemektedir. Esasen bu söz, ne söylenmesinden ve ne de tekrarından bir partiyi suçlamaya imkan verecek bir söz değildir." denilmektedir.

Bu konuşmada da Doğru Yol Partisi'nin kapatılan Adalet Partisi'nin devamı olduğu yolunda bir iddia ya da beyan yer almamakta, ancak Menderes'in siyasi eğilimi yöniünde bir politika sürdürüleceği izlenimi yaratılmaya çalışılmaktadır.

dd) Genelkurmay Başkanlığının 20 Mart 1984 günlü, 7130.364.84/SYNT.BAS.HLK.İLŞ.S.2.KS başlıklı yazısına ek olarak yollanan 12 Mart 1984 günlü Yeni Nesil Gazetesi'nde yayımlanan "Avcı: Millet Anavatan Partisi'ni Doğru Yol'a getirecek" başlıklı haberde şöyle denmektedir: "Avcı, Celal Bayar'ın Umurbey'ıeki müzesini gezdi. Müze defterine "1946'da hürriyet meş'alesini yakanlar, öncelikle Cumhurbaşkanımız Celal Bayar, evinizi gezerken çok heyecanlandım. Bu meş'ale yere düşmeden elden ele nesiller boyu ilelebet taşınacaktır" diye yazdı... Anavatan Partisi frenine basılarak icraatına ortak olunmamasını isteyen Yıldırım Avcı, önceki gece Kütahya'nın Gediz, Simav, Emet, Tavşanlı ilçelerinde büyük sevgi gösterileriyle karşılandı. "Muhteşem Süleyman", "Menderes'ler ölmez", "yetiş süvari, orta direk bel veriyor" sloganları ile karşılandı."

Aynı gazetede yayımlanan "Avcı 46 meş'alesini taşıyoruz" dedi. '"Tepeden inmedik tabandan çıktık" başlıklı haberin ilgili bölümleri ise şöyledir :

"Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Avcı, basın toplantısından sonra, Bursa ile İnegöl, Yenişehir, İznik ve Gemlik ilçelerini kapsayan gezisini sürdürdü. Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Avcı gezisi sırasında yaptığı konuşmalarda şunları söyledi... Biz bir fikrin rnümessiliyiz. Taşıdığımız meş'ale 1946 meş'alesidir. Milletimiz bizi bilir ve tanır. Biz tepeden inme değil, tabandan çıkma bir partiyiz. Bu davaya inananlar gelin, kendi davanıza sahip çıkın. Doğru Yol Partisi Demokrat, Adaletçi ve Büyük bir fikrin sahipliğini yapan partidir... Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı Gediz'e girerken "Menderes geliyor" sloganları ile karşılandı. Avcı'nın konuşması sık sık "Menderesler ölmez" sloganları ile kesildi..."

Bu konuşmalarda yer alan "1946 meş'alesi konusunda savunmada şöyle denmektedir :

1946 ile başlayan çok partili demokratik siyasi hayat, bu gelişmelerin en önemli safhasını ve dönüm noktasını teşkil etmektedir. Bilindiği gibi, siyasi iktidar her rejimde vardır. Parlamento ve hatta bir manada genel seçim de olabilir. Ancak hür seçim, hür parlamento ve hür muhalefet sadece demokratik rejimlerde vardır. Cumhuriyet, demokrasiden, demokrasi de hür siiyasi partiler sisteminden ayrılamaz.

Türk siyasi literatürüne geçen "1946 ruhu", "1946 meş'alesi" deyimleri, esasında Cumhuriyet rejimine yeni bir demokratik muhteva kazandırma hareketinin adı olmuştur."

Haberde Yıldırım Avcı'nın değişik yerlerde yaptığı konuşmalardan alıntılar yapılmıştır. Ancak hangi sözün nerede söylediği anlaşılamamaktadır.

Yıldırım Avcı'nın müze defterine yazdığı, "I946 da hürriyet meş'alesi yakanlar, öncelikle Celal Bayar, evinizi gezerken çok heyecanlandım. Bu meş'ale yere düşmeden elden ele nesiller boyu ilelebet taşınacaktır." sözleri ve ilçelerde yaptığı konuşmalarda sarfettiği : "Biz bir fikrin mümessiliyiz. Taşıdığımız meş'ale 1946 meş'alesidir. Milletimiz bizi bilir ve tanır" biçimindeki sözleriyle Yıldırım Avcı, 1946 da Demokrat Parti'de başlayıp Adalet Partisi ile devam eden belli bir siyasi eğilimi, Doğru Yol Partisi'nin sürdüreceğini ima etmektedir. Üstü örtülü bir biçimde ifade edilen bu sözlerle 96. maddenin ikinci fıkrasının öngördüğü yasak eylemin oluştuğu da söylenemez.

ee) 22 Mart 1984 günlü Tercüman Gazetesi'nde yayımlanan Yavuz Donat'ın "İslamköy'den esen yeller" başlıklı yazısında şu sözler yer alıyor :

"Yine Tire'ye dönelim. Avcı'nın konuştuğu lokal dolu... Avcı, sesini yükseltiyor :

- Gülü solduracak mısınız'

- Soldurmayacağız.

- Bacayı tüttürecek misiniz'

- Tüttüreceğiz.

- Adresi biliyor musunuz'

- Biliyoruz.... Doğru Yol Partililer gittikleri yerlerde "İslamköy'den esen yeller Doğru Yol'a selam söyler" afişleriyle, sloganlarıyla, şarkılarıyla karşılanıyorlar..."

Savunmada, Yıldırım Avcı'nın Tire'de böyle bir konuşma yapmadığı öne sürülmüştür. Dosyada konuşmanın yapıldığını gösterir başka bir kanıt bulunmamaktadır. Esasen, söylenen sözler, 96. maddenin ikinci fıkrasının öngördüğü yasak eylemi oluşturacak nitelikte değildir.

ff) 14.3.1984 günlü Milliyet Gazetesi'nde "Gül suyu kokan miting alanı" başlığıyla yayımlanan haberde :

Yıldırım Avcı'nın Isparta'ya girişte "şehre Demirel Bulvarıyla giriyoruz, Antalya'ya Menderes Bulvarı ile devam ederiz." biçiminde konuştuğu belirtilmektedir.

Savunmada Yıldırım Avcı'nın böyle bir söz söylemediği, esasen ilk olarak gittiği Isparta'nın bulvar adlarını da bilmediği beyan edilmiştir.

gg) 23.1.1984 günlü, Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan "Avcı: Orta direğin payandası Doğru Yol Partisi'dir." başlıklı haberde :

Yıldırım Avcı'nın Bayındır'da yaptığı konuşmada Doğru Yol Partisi'nin seçim otobüsü "Süvarinin Erzurum'dan henüz gelmediğini belirterek "Süvari yarın aramızda olacak", "Süvarinin sizlere selamı var", "Süvari" siyasi bir motif, bir amblem olmuştur. Bir felsefedir. "Süvari" her gittiği yerde seçilme şansını diğerlerinden ön plana çıkarmıştır." şeklinde konuşma yaptığı bildirilmektedir.

21 Mart 1984 günlü Milliyet Gazetesi'nde "DYP lideri ikinciyi mi oynuyor'" başlığı altında seçim izlenimlerini yazan Ümit Gürtuna, Avcı'nın mitinglerdeki sloganının "Başkan Avcı" şeklinde olduğunu, "Başbakan Avcı" sloganına pek rastlanmadığını, bundan da akla bazı çağrışımlar geldiğini, Avcı'nın seçim otobüsü süvariyi "Süvari bir felsefedir, süvari bir politikadır, süvari bis vakıadır, süvarinin selamı var size" biçiminde tanımladığını belirtmektedir.

13 Mart 1984 günlü, Tercüman Gazetesinde yayımlanan "Isparta Mitingi" başlıklı yazısında Nazlı Ilıcak şunları belirtiyor :

"Doğru Yol ilk büyük mitingini Isparta'da yapıyor. Seçim otobüsü Süvari bu gün Isparta'da, neden Isparta' Neden Süvari' Kim bu Süvari' Avcı, "Bizi biliyor, bizi tanıyorsunuz." diyor ve ilave ediyor : Biz Demokrat, Adaletçi, Büyük Türkiye'ye inanan kimseleriz. 6 Kasım'da bizi bulamadınız, şimdi buradayız.

Doğru Yol 1946'dan beri yürütülen bir mücadelenin kilometre taşı olarak takdim ediliyor. Süvari ise yıllar süren hizmet yarışında başı çekenleri temsil ediyor"

Yukarıdaki sözlerin hiç birisi Doğru Yol Partisi'nin kapatılan Adalet Partisi'nin devamı olduğu biçiminde yoruma elverişli değildir. "Süvari'', "Demirel Bulvarı" gibi sözcüklerden hareket edip zincirleme istidlalle belli bir sonuca varmak yolu açılırsa, aynı yöntemle hemen her kelimeden, amaçlananın dışında bir anlam çıkarmak mümkün olacaktır.

hh) 18 Mart 1984 günlü Son Havadis Gazetesi'nde "Yıldırım Avcı: Doğru Yol Partisi Büyük Türkiye İdealini gerçekleştirmeye kararlıdır" başlığıyla yayımlanan haberde:

Samsun'da bir konuşma yapan Yıldırım Avcı'nın "Hürriyet için kalkınma felsefesini benimsemiş Doğru Yol Partisi, gönül verdiği Büyük Türkiye idealini gerçekleştirmeye kararlı ve azimlidir" dediği ve Büyük Türkiye idealinin fukaralık, işsizlik, cehalet ve çaresizlikle mücadele, ülkeyi bir baştan bir başa imar ve inşa, medeniyetin nimetlerini ve refahı yurt sathına yayma, eserleri yaşatma, ülkeye yeni eserler kazandırma unsurlarından oluştuğunu belirttiğini açıklamaktadır.

Yıldırım Avcı bu sözleriyle gerçekleştirmeyi düşündükleri Büyük Türkiye idealine değinmektedir. Konuşma başka bir yoruma müsait olmayacak ölçüde açıktır.

ıı) Yıldırım Avcı hakkında Çal İlçesinde yaptığı konuşma nedeniyle yapılan soruşturma :

Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın Çal İlçesinde yaptığı konuşmada "vatandaşın sinesinden çıkmayan partilerin sonu çabuk gelir. Biz anamızın karnından, bayrağımızın renginden, milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak geldik" şeklinde sözler sarfettiğinin gazetelerde yazılması üzerine olay hakkında Çal Cumhuriyet Savcılığınca soruşturmaya geçilmiştir.

Yaptığı konuşma nedeniyle Ankara Cumhuriyet Savcılığı aracılığı ile ifadesi alınan Esat Yıldırım Avcı bu konuda özetle şöyle demektedir : "Bizde at, avrat ve silah, şimdi de güncel kıymetini taşıyan deyimler olarak bilinir, taa orta asyadan gelen Türkler at sırtında, at koşturarak Anadolu'ya geldiler ve geleneklerimizde, göreneklerimizde at ve silah ve avrat çok mukaddes bilinen deyimlerdir. Bu nedenle hatırladığıma göre Deniz Sinemasındaki Partimizin sohbet toplantısında avrat lafını ve özellikle silah lafını kullanmadım... Biz Türkler anamızın karnından, bayrağımızın renginden, milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak geldik, tabirlerini yöre halkını coşturmak ve kendilerinde var olan bu hisleri dile getirmek istedim... Ege Bölgesinde milli oyunlarda at koşturulur, buna cirit oyunu diyoruz. Ciritci hedefe yaklaştığı zaman kendisini atın arkasına gizleyerek ve böğrüne doğru yapışarak ve aniden çıkar ciritini atar. Milli mücadele sıralarında da düşman kurşunlarından sakınmak için özellikle atla geçitlerden geçildiği sırada atı siper ederek ve atı koşturarak hızla böğrüne saklanarak geçerlerdi."

Bu konuşma nedeniyle düzenlenen hazırlık evrakı Çal Cumhuriyet Savcılığınca Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına yollanmıştır. Askeri Savcılık Esat Yıldırım Avcı hakkında 2969 sayılı Yasaya aykırı davranıştan Kamu davası açmıştır. İddianamenin ilgili bölümünde :

Sanığın "Yaptığı propaganda konuşması sırasında "Biz anamızın karnından, bayrağımızın renginden, milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak geldik" biçiminde sözler söyleyip 12 Eylül 1980 öncesi Siyasi çekişme çatışma ortamına benzer bir durumun önlenmesi hakkındaki 2969 sayılı Yasanın 1/a maddesine aykırı olarak, mensubu bulunduğu partisinin 12 Eylül 1980 tarihinden sonra Milli Güvenlik Konseyi tarafından kapatılan, ambleme ad olan, Adalet Partisi'nin devamı olduğunu ima ettiği, böylelikle atılan suçu işlediği" ileri sürülmüşse de dava beraatla sonuçlanmıştır.

Yıldırım Avcı'nın tevil yolunu seçmesine karşın "At" sözcüğü ile Adalet Partisi'ni ima ettiği anlaşılmaktadır. Ancak, "Atın böğründen çıktık" sözleriyle Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı olduğu beyan ediliyor, diyebilmek için karmaşık mantık ameliyelerine girmek gerekir. Oysa 96. maddenin öngördüğü "İddia" ve "Beyan" ın ortak özelliği, dolaysız ve açık olmalarıdır.

jj) Yıldırım Avcı'nın Çay ilçesi Karacaören Kasabasında yaptığı konuşma nedeniyle yapılan soruşturma :

11.4.1984 günlü bir dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına başvuran Muharrem Ünay, Karacaören Kasabasında 5 Mart 1984 günü Isparta'ya geçmekte olan seçim arabasının kasabalarına da uğradığını, kasaba içerisinde Genel Başkan Yıldırım Avcı'dan sonra "Doğru Yol Partisi Belediye Başkan Adayı Osman İşler'in halka hitaben yaptığı konuşmada, bizim Doğru Yol Partisi, Demokrat Parti ve Adalet Partisi'nin devamıdır. Bizi biliyorsunuz, Biz eski liderlerimizin meş'alesinin sönmemesi için görev talibiyiz dediğini öne sürmektedir.

Aynı şahıs Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 11.4.1984 günlü ifadesinde :

Mahalli İdareler Seçimlerinden 8-10 gün kadar önce Doğru Yol Partisi'nin seçim otobüsünün Karacaören Kasabasına geldiğini, otobüsten tanımadığı birtakım şahısların indiğini, bu şahıslardan birisinin Yıldırım Avcı olduğunu söylediklerini, 200-300 kişilik bir topluluk önünde Doğru Yol Partisi Karacaören Belediye Başkan Adayı Osman İşler'in bir konuşma yaparak Doğru Yol Partisi Adalet Partisi'nin devamıdır, Barajları, yolları Demirel yaptı şeklinde sözler sarfettiğini, olay sırasında Osman İşler'den önce ya da sonra konuşan olmadığını, otobüsten inen kişilerin de bu konuşmayı dinlediklerini, herhangi bir müdahalede bulunmadıklarını, belirtmiştir.

Muharrem Ünay Çay Asliye Ceza Mahkemesindeki ifadesinde ise Osman İşler'den önce Yıldırım Avcı'nın konuşma yaparak, "Biz kıratın bağrından kopup geldik, eski günlerimizi aynen yaşatacağız, askeriyenin elinden 12 Eylül'de çektiğinizi biliyoruz, bizler iktidara gelince siz1ere yardım edeceğiz" dediğini ileri sürmüştür.

Tanık Cemi1 Erkol Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği yeminli ifadesinde: Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın "Biz eski Demokrat ve Adalet Partililerin devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" şeklinde sözler sarfettiğini, daha sonra bir konuşma yapan Osman İşler'in "Biz eski Demokrat Parti'nin meş'alesiyiz kıratın devamıyız, iki partiye dağılmayalım, Doğru Yol'da birleşelim dediğini belirtmiştir.

Aynı tanık Asliye Ceza Mahkemesinde Yıldırım Avcı'nın kasabalarında konuşma yaparak : "Biz eski Demokrat ve Adalet Parti'nin devamıyız, eski partinin meş'alesiyiz" dediğini, Milliyetçi Demokrasi Partisi Belediye Başkan Adayı Fikret Erkol'la kardeş olduklarını söylemiştir.

Tanık Ali İhsan Öğreş Cumhuriyet Savcılığında verdiği yeminli ifadesinde : Yıldırım Avcı'nın bir konuşma yaparak "Biz eski Demokrat ve Adalet Partililerin devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" şeklinde sözler sarfettiğini, Yıldırım Avcı'dan sonra bir konuşma yapan Osman İşler'in de "Biz eski Demokrat Parti ve Adalet Partisi'nin devamıyız, onların meş'alesiyiz, Adalet Parti zamanında yapılan hizmetleri biliyorsunuz" dediğini, öne sürmüştür.

Tanığın Mahkeme önündeki ifadesi şöyledir :

"Tarihini hatırlayamadığım bir günde Doğru Yol Parti Başkanı Yıldırım Avcı seçim otobüsü ile kasabamıza geldi. Kurban kesildi, iktidara geldiklerinde yardım edeceklerini, kalkındıracaklarını beyan etti. Arkasından Osman İşler konuştu, o da aynı şeyleri söyledi. Bilahare ayrıldılar dedi. Hazırlıktaki beyanı okundu, çelişki nedeniyle soruldu : Benim hazırlıkta Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğum beyanım doğrudur, bana okunan sözleri gerek Yıldırım Avcı, gerekse Osman İşler aynen söyledi dedi."

Tanık Ahmet Çağlar Çay Cumhuriyet Savcısına verdiği 16.4.1984 günlü ifadesinde : Yıldırım Avcı'nın bir konuşma yaparak "Biz eski Demokrat ve Adalet Partisi'nin devamıyız. Adalet Partisi zamanında yapılan hizmetleri biliyorsunuz" dediğini söylemiştir.

Ahmet Çağlar Mahkemede yaptığı tanıklıkta, kasabalarında bir konuşma yapan Yıldırım Avcı'nın, biz Adalet Partisi'nin devamıyız, kıratın bağrından koptuk dediğini belirtmiştir.

Tanık Ali İhsan Zengin Çay Cumhuriyet Savcısına verdiği 16.4.1984 günlü ifadesinde : Kasabalarına gelen Yıldırım Avcı'nın "Biz eski Demokrat ve Adalet Partililerin devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" dediğini, Osman İşler'in de "Biz eski Demokrat Parti'nin Adalet Parti'nin meş'alesiyiz, kıratın devamıyız" şeklinde konuştuğunu söylemiştir.

Tanık Mehmet Öğüt Çay Cumhuriyet Savcılığında verdiği 16.4.1984 günlü yeminli ifadesinde, Karacaören kasabasına gelen Yıldırım Avcı'nın kısa bir konuşma yaparak "Biz eski Demokrat ve Adalet Partisi'nin devamıyız. Eskiden yapılanları biliyorsunuz" şeklinde sözler söylediğini, Osman İşler'in de "Biz eski Demokrat ve Adalet Partisi'nin devamıyız" dediğini beyan etmiştir. Tanık Mahkemede de aynı doğrultuda ifade vermiştir.

Tanıklardan Osman İşlek Cunıhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadesinde : Kesin olarak hatırlamadığı bir tarihte birkaç taksinin Karacaören kasabasındaki dükkanının önünden geçtiğini, meydanda toplanan halka hitaben Osman İşler'in bir konuşma yaparak "eski kırattan gelmeyiz, kıratın belinden kopmayız, onların meş'alelerini söndürmeyeceğiz" dediğini, Doğru Yol Partisi seçim otobüsünün o gün kasabaya gelip gelmediğini ve taksilerle gelen kişilerin kim olduğunu bilmediğini, söylemiştir.

Bu tanık Mahkemede, eski ifadesini tekrarladığını, muhbirin kendisinden tanık olmasını istediği için tanıklık yaptığını söylemiştir.

Tanık Kâzım Uyar Mahkemede verdiği ifadede :

"5.3.1984 tarihinde Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Kasabamıza seçim arabası ile geldi, kendisine kurban kesildi, fakat seçim yasakları nedeniyle konuşamayacağını belirterek bilahare ayrıldı. Ayrıca Osman İşler de konuşma yapmadı, eğer konuşmuş olsaydı kalabalıkta olduğum için mutlaka duyardım" demiştir.

Tanık Ali Fidan Mahkemede :

"Seçim gezisi nedeniyle tarihi hatırlayamadığı bir günde Doğru Yol Parti Başkanı Yıldırım Avcı Dinar istikametine giderken kasaba halkı tarafından davet edildi, kurban kesildi, ancak seçim yasasının müsait olmadığını belirterek konuşma yapmadan ayrıldı. Sanık Osman İşler de konuşmadı, eğer konuşma yapsalardı duyardım." demiştir.

Tanık Ali Rıza Erdem Çay Asliye Ceza Mahkemesinde, "Tahminen 5.3.1984 tarihinde Doğru Yol Parti Başkanı Kasabamıza geldi, kendisi halka hitaben seçim yasakları nedeniyle konuşamayacağını, yasalara saygılı olduğunu beyan etti..." biçiminde ifade vermiştir.

Tanık Bekir Şahin Mahkemedeki ifadesinde :

"5.3.1984 tarihine Doğru Yol Parti Başkanı seçim arabası ile kasabamıza geldi, kendisine kurban kesildi, ancak seçim yasakları nedeniyle konuşamayacağını beyan ederek ayrıldı." demiştir.

Olayın sanıklarından Osman İşler Çay Cumhuriyet Savcılığında Doğru Yol Partisi seçim otobüsünün propaganda amacı ile kasabalarına geldiğini, Yıldırım Avcı'nın da otobüsle gelip halkı eliyle selamladığını, konuşma yapmadığını kendisinin de konuşmadığını, bunu toplanan tüm kalabalığın bildiğini, savunma tanıkları olarak Ali Rıza Erdem, Kazım Uyar, Ali Fidan ve Bekir Şahin'in dinlenmesini istediğini, olayın 5.3.1984 günü olduğunu, bu tarihte açık hava toplantısı yapmanın yasak olduğu, kapalı salon toplantısı yapmak için de hazırlıkları olmadığını söylemiştir.

Sanık, Mahkemede :

"5.3.1984 tarihinde Yerel İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Denizli gezisi nedeniyle kasabamızdan geçerken durduruldu, kasaba halkı meydana toplandı, kurban kesildi, kendisi seçim yasakları nedeniyle konuşamayacağın beyan etti ve bilahare de ayrılarak gitti, ben de meydanda herhangi bir konuşma yapmadım, kendisi de yapmadı" demiştir.

Doğru Yol Partisi'nin 17.5.1984 günlü savunmasında, bu konuda şu açıklamalar yer almaktadır :

"Muhbir, 25 Mart seçimlerinden 15-20 gün evvel yapıldığını iddia ettiği konuşmadan söz etmiş, suç teşkil edecek cümleler ileri sürmüştür. Mesele bununla da kalmamış, adı geçen muhbir, iki de şahidini alarak Ankara'ya gelmiştir. Bizzat Cumhuriyet Başsavcılığ'ına giderek, masraf edip Ankara'ya getirdiği öğrenilmiş şahitlerini Cumhuriyet Başsavcısı Yardımcısı Mater Kaban'a dinletmiştir.

Parti Genel Başkanı beraberinde, yıllarca devlet idare etmiş, başkanlık yapmış, parlamenterlik yapmış pek çok kişi ile birlikte 15'den fazla tecrübeli basın mensuplarıyla geziye çıkmış ve konuştuğu her yerde binlerce insan ve basın bu konuşmaları takip etmiştir. Basın ve ajans temsilcileri konuşmaları teybe almıştır...

Parti Genel Başkanı'nın konuşma yaptığı her yerde, emniyet görevlileri, ayrıca siyasi büro mümessilleri bulunmuş ve görev yapmışlardır. Bu konuda kanunlara aykırı bir durum bulunsaydı ilgililer derhal tespit edip gereken makamlara bildirirlerdi. Dosyada bu konu ile ilgili hiçbir malumat mevcut değildir.

Olay şudur : Parti seçim otobüsümüz Karacaören'den geçerken, ısrarla durdurulmuş, kurban kesilmiş, vatandaşın ilgisine Genel Başkanca teşekkür edilmiş, başkaca bir konuşma yapılmaksızın yola devam edilmiştir"

Esat Yıldırım Avcı'nın Ankara Cuumhuriyet Savcılığınca konu hakkında talimat yoluyla alınan 5.4.1984 günlü ifadesinin bir bölümü şöyledir :

"5 Mart 1984 günü seçim propagandası olmayan bir zamanda teşkilatımızı ziyaret etmek için otobüsümüzle Afyon istikametine yola çıktık; bu arada Çay ilçesine ve yol üzerinde olan Karacaören kasabasına uğramam için çok ısrar ettiler, zamanımızın çok dar olması nedeniyle tevakkuf dahi yapmamak kaydı ile girip çıkalım dedik, girdiğimizde meydana vatandaşlar toplanmışlardı, bir kurban kesmek istediler ve kurban kesilirken benim de başında bulunmamı arzu ettiler, kurban kesildikten sonra ben hayırlı olsun seçim yasakları, propaganda yasağı olduğu için konuşma yapmamıza imkan olmadığını, kanunlara saygılı olduğumuzu, yalnız Allahaısmarladık deyip gideceğimizi, propaganda serbestisi başladığı takdirde, tekrar yolumuz Karacaören kasabasına düşerse sohbet edebileceğimi söyledim".

Çay Asliye Ceza Mahkemesi gazeteci ve politikacı kimi tanıkların talimat yoluyla ifadesinin alınması ve Afyon Emniyet Müdürlüğünden toplantıda hazır bulunan görevlilerin isim ve adreslerinin sorulması için duruşmayı 17.9.1984 gününe bırakmıştır.

Karacaören'de Yıldırım Avcı'nın topluluğa hitaben yaptığı öne sürülen konuşma hakkında bu tanık beyanları çelişkilidir. Cemil Erkol, Ali İhsan Öğreş, Ahmet Çağlar, Ali İhsan Zengin, Mehmet Öğüt isimli tanıklar, Yıldırım Avcı'nın "Biz eski Demokrat ve Adalet partililerin (partisinin) devamıyız" dediğini belirtirlerken; Kazım Uyar, Ali Fidan, Bekir Şahin, Ali Rıza Erdem isimli tanıklar Yıldırım Avcı'nın kasabalarında bir konuşma yapmadığını, Yalnızca seçim yasakları nedeniyle konuşmayacağını söylediğini ifade etmişlerdir.

Tanık Osman İşlek seçim otobüsünün anılan günde kasabaya gelip gelmediğini bilmediğini söylemiştir.

Muhbir Muharrem Günay dilekçesinde, Yıldırım Avcı'dan sonra Osman İşler'in konuştuğunu bildirmiş olmasına rağmen, Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde Osman İşler'den önce ya da sonra konuşan olmadığını belirtmiş; Mahkemede, Osman İşler'den sonra konuşan Yıldırım Avcı'nın "biz kıratın bağrından çıkıp geldik" dediğini beyan etmiştir. Daha sonra ifadesini düzelterek önce Yıldırım Avcı'nın konuştuğunu söylemiştir.

Görülüyor ki, içeriği bir yana, Yıldırım Avcı'nın Karacaören'de konuşma yapıp yapmadığı konusunda bile tanık beyanları arasında birlik yoktur.

Muhbir Muharrem Ünay ile tanıklardan Milliyetçi Demokrasi Partisi Karacaören Belediye Başkan Adayının kardeşi olan Cemil Erkol ve öteki tanık Osman İşlek kendiliklerinden Ankara'ya gelerek Cumhuriyet Başsavcılığına ifade verdikleri anlaşılmaktadır.

Tanıklardan Cemil Erkol'un bu ifadesinde yer alan "biz eski Demokrat ve Adalet Partililerin devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" biçimindeki tümce aynen Çay Cumhuriyet Savcılığında tanıklık eden diğer dört tanığın ifadesinde de yer almıştır.

Yıldırım Avcı Karacaören'e seçim otobüsüyle ve kalabalık bir gazeteci grubuyla gitmiştir. Söylediği öne sürülen sözler çarpıcıdır, haber olabilecek niteliktedir. Buna karşın, hiç bir gazetede böyle bir konuşmadan söz edilmemiştir.

Bir parti liderinin açık hava toplantılarının yasak olduğu bir dönemde kasaba meydanında yaptığı öne sürülen konuşma konusunda, kolluk kuvvetlerince bir işleme girişilmemiş ve olay alışılmışın dışında Cumhuriyet Başsavcılığına bir ihbar üzerine gündeme gelmiştir.

Bir parti başkanının bir kasabada bir kaç yüz kişiye hitaben böyle bir konuşma yaparak Partisini kapatılma riski altına sokmasını mantıkla açıklamak zordur.

Dosya içeriği, iddia ve savunma bütünüyle gözönünde buludurulduğunda, davalı Siyasi Parti Genel Başkanının Mahalli İdareler Seçimi sırasında geçtiği, programına dahil olmayan küçük bir kasabada, diğer seçim çevrelerinde hiç söylemediği sözleri, partisini kapatma durumu ile karşı karşıya getirecek biçimde birkaç yüz kişi önünde sarf etmesi kabul edilemez.

Görüldüğü üzere Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde, Doğru Yol Partisi'ni temsil eden kişi ve kurullara isnat edilen eylemler birer birer ele alınarak bunların 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olmadığı kanısına varılmıştır. Bu kanıya varılırken iddianamede, dava ile dolaylı ilgili bulunduğu belirtilen bir takım haber, yorum, aktualite, döküman niteliğindeki olay ve belgeler ile yine iddianamede 2820 sayılı Kanunun 101. maddesinin (d) bendi kapsamına girdiği vurgulanan olaylar ve parti mensubu olmayanlara atfedilen eylemler de gözden geçirilmiştir. Ancak, bunlar, kapatma davasının dayanağı bulunan 96. maddenin ikinci fıkrasının maddi unsurunu oluşturacağından söz konusu olay ve belgelerin, kararda, ayrı ayrı tartışılmasına gerek görülmemiştir.

B. II) 2820 SAYILI SİYASİ PARTİLER KANUNU'NUN 97, MADDESİNE AYKIRI OLMASI NEDENİYLE AYNI KANUNUN 101. MADDESİNİN (b) KAPSAMINA GİRDİĞİ İDDİA EDİLEN EYLEMLER :

İddianamede; Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın propaganda gezisi sırasında 21.3.1984 günü çeşitli yerlerde yaptığı "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri diğeri ise bu iktidarı doğuran Seçim Kurulunun yarattığı 6 Kasım seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir." şeklindeki konuşmasını Manisa Cumhuriyet Alanında 21.3.1984 tarihinde düzenlenen açık hava toplantısında da tekrarlandığı saptanmış ve hakkında Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın 23.3.1984 günlü, 1984/14164-135-56 sayılı iddianamesi ile dava açıldığı ve böylece 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesinin ihlal edildiği belirtilmiş ve aynı Kanunun 101/b maddesi nazara alınarak Doğru Yol Partisi'nin kapatılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığının 22.3.1984 günlü, 1984/87 sayılı yazısında, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın 21 Mart günü Menemen'den Manisa'ya giderken, aynen, "6 Kasım seçimleri tarihe kara bir leke, iki seçim kara bir leke gibi, biri 1946 öteki de 6 Kasım seçimleri" diye konuşma yapmak suretiyle, 2969 sayılı Kanuna aykırı davrandığı belirtilerek Askeri Savcılıktan soruşturmaya başlanması istenmiştir.

Olay nedeniyle 22.3.1984 günü Sıkıyönetim Askeri Savcılığında verdiği ifadesinde Esat Yıldırım Avcı :

"22 Mart 1984 tarihli gazetelerde yer alan tahkikat konusu beyanatı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı olarak ben verdim. Ancak gazetelerdeki beyanatım bazı gazetelerde yanlış anlamalara neden olacak şekilde eksik kaleme alınmış. Bunu kendim de fark ettim. Hatta gazeteci arkadaşlara özellikle Güneş Gazetesinden Bülent Denli'ye ikazda bulundum. Benim ikazım üzerine gazeteye beyanatımı aynen ilettiğini, gazetede yanlışlık yapıldığını bana söylemiştir. Ben beyanatımda aynae "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri diğeri ise bu iktidarı doğuran Yüksek Seçim Kurulu'nun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından tashih edilecektir. Sözlerini sarf etmiştim. Görüleceği gibi 12 Eylül'ü yaratan kişilere ve 12 Eylül yönetimine karşı herhangi bir eleştiri mevcut değildir. Demecim açıkça Yüksek Seçim Kurulu'na yönelik bulunmaktadır." demiştir.

Esat Yıldırım Avcı'nın Bergama Cumhuriyet Savcılığında verdiği 22.3.1984 günlü ifadesi de aynı doğrultudadır.

Olayın tanıkları, gazete muhabirleri, Emel Aktuğ, Bülent Denli, Kenan Nacır, Zekai Durmuş, Tunca Bengin, Güngör Öcal'ın Sıkıyönetim Askeri Savcılığındaki, birbirini bütünleyip doğrulayan, tanıklıklarına göre :

Esat Yıldırım Avcı, bu beyanatı İzmir Efes Otelinde, Menemen'den Manisa'ya giderken seçim otobüsünde, Manisa Cumhuriyet alanında ve değişik yerlerde vermiştir. Demecin aslı, "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran Yüksek Seçim Kurulu'nun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir" biçiminde iken, Hürriyet ve Cumhuriyet dışındaki gazetelerde eksik ya da yanlış yayımlanmıştır. Yıldırım Avcı'nın beyanatında Milli Güvenlik Konseyi'nden söz etmediği; 6 Kasım seçimlerini andığı zaman mutlak olarak "Yüksek Seçim Kurulu'nun kararı ile gerçekleştirilen" ibaresini de konuşmasına eklediği; 6 Kasım seçimlerini Yüksek Seçim Kurulu'na bağladığı ve böylece Milli Güvenlik Konseyi ile ilgili herhangi bir konuşma yapmadığı; soruşturma evrakı içindeki gazetelerden demeci basına değişik biçimde yansıdığı anlaşılmıştır.

Askeri Savcılıkça düzenlenen 23.3.1984 günlü, 1984/135 sayılı iddianamenin son bölümünde :

"Sanığın yukarıda yer alan beyanat ve konuşmaları ile görevleri yukarıda açıklanan ve yasalarda belirtilen esaslar dahilinde tarafsız hareket etmek mecburiyetinde bulunan Yüksek Seçim Kurulunu paravan yaparak Milli Güvenlik Konseyi'nin 99 Numaralı Kararını kötüleyici şekilde eleştiri konusu yaptığı ve bu suretle 2969 sayılı Kanunun 1/c maddesini ihlal ettiği sonucuna varıldığından, sanığın fiiline uyan 2969 sayılı Kanunun 1/c ve 1402/5. Sıkıyönetim Kanunu'nun 17/1. maddeleri uyarınca cezalanırılması" isteminde bulunulmuştur.

Sözü edilen davaya ilişkin yargılama sonunda 10.7.1984 günlü, 1984/61 Esas sayılı kısa kararda; "Sanık Esat Yıldırım Avcı'nın inceleme konusu sözleri Milli Güvenlik Konseyinin karar, bildiri ve icraatlarına yönelik görülmediğinden oluşmayan müsnet suçtan beraatına" karar verilmiştir.

Yıldırım Avcı'nın Milli Güvenlik Konseyi'nin 26.7.1983 günlü, 99 sayılı Kararına karşı beyanda bulunduğu öne sürülmektedir. 99 sayılı Kararın ilgili bölümü şöyledir :

"Bu durum karşısında, seçim döneminin başlangıç tarihi olan 24 Ağustos 1983 günü saat 17.00 ye kadar Milli Güvenlik Konseyi'nin incelemeleri sonunda en az otuz kurucu üyesi uygun görülerek kuruluşları kesinleşmemiş bulunan siyasi partilerin tüzel kişilikleri devam etmesine rağmen, ilk milletvekili genel seçimleri için aday tespit edemeyeceklerine ve seçimlere katılamayacaklarına karar verilmiştir."

Doğru Yol Partisi 24.8.1983 günlü dilekçe ile Yüksek Seçim Kurulu'na başvurmuş, 64 il ve 403 ilçede örgütlendiğini, 25 kurucu üyesinin onandığını belirtmiş ve seçime katılacak siyasi partiler arasında ilan edilmesini istemiştir.

Yüksek Seçim Kurulu 25.8.1983 günlü, 266 sayılı kararıyla bu istemi reddetmiştir.

Doğru Yol Partisi 25.8.1983 günlü, 1289 sayılı dilekçe ile bu kararın düzeltilmesi istemiyle yeniden Yüksek Seçim Kurulu'na başvurmuş ise de Kurul, 26.8.1983 günlü, 271 sayılı kararıyla bu istemi yerinde görmemiştir. Bu kararın ilgili bölümünde :

"... Ülke yönetiminin gerekleri ve özellikleri karşısında uyulması zorunlu olan ve düzenleyici nitelikte bulunan 99 sayılı Milli Güvenlik Konseyi Kararının da gözönünde tutulması gerektiğinden ve bu hale göre, seçim döneminin başlangıcına kadar 30 kurucu üyesini tamamlayamamış siyasi partilerin seçime katılmasına imkan görülmediğinden, Doğru Yol Partisi'nin bu konuya ilişkin isteğinin reddine, karar örneğinin sözü geçen Parti Başkanlığına gönderilmesine" denilmektedir.

Demeç metninde açıkça Yüksek Seçim Kurulundan söz edildiğine, bu husus savunmada da sürekli ileri sürüldüğüne göre, hedefin Yüksek Seçim Kurulu olmayıp Milli Güvenlik Konseyi Kararı olduğu sonucuna varabilmek için, elde bunu gösterir kanıtlar bulunması gerekir. Oysa, dosyada eleştirilerin Milli Güvenlik Konseyine yönelik olduğu savını destekler nitelikte hiç bir kanıt yoktur. Buna karşılık eleştirilerin Yüksek Seçim Kurulu'na yöneltildiğini gösteren belgeler vardır :

28.9.1983 günlü Doğru Yol Partisi Başkanlık Divanı Bildirisinin konuyla ilgili bölümü şöyledir :

"Doğru Yol Partisi seçimlere katılabilmek için ilgili Kanunun öngördüğü 34 ilde teşkilatlanma ve Milli Güvenlik Konseyinin 99 sayılı Kararında belirtilen 30 Kurucu üyesinin onaylanmış olması şartını, seçim döneminin başlangıcı olan 24 Ağustos 1983 günü saat 17.00'den önce dahi haiz bulunuyordu... Buna rağmen Anayasanın ve Kanunların verdiği seçime katılma hakkımız Yüksek Seçim Kurulu tarafından tarih ve millet huzurunda elimizden alınmıştır.

"Doğru Yol Partisi'nin, Anayasa, Kanunlar ve diğer mevzuattan doğan haklarına dayanarak Yüksek Seçim Kuruluna yaptığı her iki itiraz da, müracaatımızın gerekçesinde açıkça belirtilen Anayasa, Kanunlar ve diğer mevzuat hükümlerine rağmen, adıgeçen Kurul tarafından gözardı edilmiştir".

4 Şubat 1984 günlü, Doğru Yol Partisi 1. Büyük Divan Toplantısında bir konuşma yapan Esat Yıldırım Avcı, aynı konuda şöyle demektedir : "Doğru Yol Partisi, 6 Kasım 1983 seçimlerine iştirak ettirilmemekle çok büyük bir haksızlığa uğramıştır. Bu, ülkenin ve Türk demokrasisinin zararına olmuştur... Yüksek Seçim Kuruluna 24 Ağustosu müteakip yapılan itirazlar, hukuki bir bazda karşılanamamıştır. Millet iradesinin serbestçe teşekkülü önlenmiş, millet, sandık başında istediği partiyi ve kişiyi bulamamıştır..."

İstisnai nitelikte kurallar getiren Türk Ceza Kanunu'nun 158. ve 159. maddeleri bile muhatabın sarahaten zikredilmediği durumlarda matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler aramaktadır. 2820 sayılı Yasanın 97. maddesinde ise Türk Ceza Kanunu'nun 158. ve 159. maddelerindekine benzer bir kural yer almadığı gibi, eleştirinin Milli Güvenlik Konseyi Kararına yönelik olduğunu gösterir güçlü karineler de yoktur. Metinde muhatap alarak gösterilen Yüksek Seçim Kurulu, ilgisi olmadığı halde paravan olarak kullanılan bir kurum adı olmayıp; konuyla doğrudan ilgili, Anayasa ve yasaların verdiği yetki uyarınca Doğru Yol Partisi'nin seçime katılamayacağı konusunda son sözü söylemiş olan bir kuruldur.

Nitekim açılan dava, muhatabın Milli Güvenlik Konseyi Kararı olmadığı gerekçesiyle beraatle sonuçlanmıştır.

Yukarıda açıklanan nedenler karşısında, Yıldırım Avcı'nın konuşmasının 2820 sayılı Yasanın 97. maddesinin öngördüğü yasak eylemi oluştunmadığı sonucuna varılmıştır.

VII- Veri1ecek Kararın Belirlenmesi :

Yukarıda ayrıntılarıyla incelenen duruma ve açıklanan gerekçelere göre; davalı Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu beyan ve iddia etmek, Milli Güvenlik Konsey'nin 99 sayılı kararına karşı tutum, beyan ve davranış içinde bulunmak suretiyle 2820 sayılı Kanunun 96/2. ve 97. maddelerine aykırı davranıldığı biçiminde iddianamedeki savlar sabit olmadığından Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı Kanun'un 101/b maddesi uyarınca açılmış olan kapatma davasının reddine karar verilmelidir.

VII- SONUÇ :

Doğru Yol Partisi'nin;

1) Kapatılmış bulunan Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu beyan etmek ve böyle bir iddiada bulunmak suretiyle 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına,

2) Milli Güvenlik Konseyi'nin 26 Temmuz 1983 günlü, 99 sayılı Kararına karşı tutum, beyan ve davranış içinde bulunmak suretiyle Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesine,

aykırı davrandığı 6.4.1984 günlü, SP-8-1984/42 Hz. sayılı İddianamede ileri sürülerek aynı Kanunun 101/b bendi gözönünde tutulmak suretiyle adı geçen Partinin temelli kapatılmasına karar verilmesi istenmiştir.

Evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda gereği görüşülüp düşünüldü :

1- Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin (b) bendinde sayılan Kurulların bu bendde yollama yapılan kimi maddeler hükümlerine aykırı kararlar aldıkları, bildiriler yayımladıkları veya karar almaksızın aynı hükümlere aykırı faaliyette bulundukları ve anılan bendde belirtilen kişilerin de yine sözü edilen hükümlere aykırı sözlü ve yazılı beyanda bulundukları sübuta ermediğinden;

2- Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesine aykırı biçimde, Milli Güvenlik Konseyi'nin 99 sayılı Kararına karşı olduğu iddia edilen tutum, beyan ve davranışların, adı geçen Partinin genel seçimlere katılmak için yaptığı başvurular hakkında Yüksek Seçim Kurulu'nca verilen kararlar üzerine bu Kurula yönelik bulunduğu anlaşıldığından;

Doğru Yol Partisi'nin temelli kapatılması hakkında açılan davanın reddine,

28.9.1984 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

Başkan

Ahmet H. BOYACIOĞLU

Başkanvekili

H. Semih ÖZMERT

Üye

Necdet DARICIOĞLU

Üye

Hüseyin KARAMÜSTANTİKOĞLU

Üye

Kenan TERZİOĞLU

Üye

Yılmaz ALİEFENDİOĞLU

Üye

Yekta Güngör ÖZDEN

Üye

Orhan ONAR

Üye

Muammer TURAN

Üye

Mehmet ÇINARLI

Üye

Selahattin METİN

Üye

Servet TÜZÜN

Üye

Mahmut C. CUHRUK

Üye

Osman Mikdat KILIÇ

Üye

Mithat ÖZOK

 

 

KARŞIOY YAZISI

Esas Sayısı : 1984/1 (Parti Kapatma)

Karar Sayısı : 1984/1

Doğru Yol Partisi'nin kapatılması hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca açılmış olan davanın reddi hakkında Anayasa Mahkemesince verilmiş olan karara ve aşağıda yazılı husus saklı olmak kaydıyle, bunun gerekçesine de katılıyorum.

Cumhuriyet Başsavcılığınca uygulanması istenen Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrası ile 97. maddesi, Anayasanın temel ilkelerine ve bu ilkelere egemen olan hukukun asli ve genel kurallarına uygun düşecek biçimde yorumlanmış olması karşısında söz konusu hükümlerin Anayasaya aykırı olduğu ve ihmal edilmesi gerektiği yolundaki savunma yerinde değil ise de; gerekçedeki Anayasanın Geçici 15. maddesi kapsamı içinde kalan kanunların Anayasaya aykırı bulması halinde "... bunların Anayasa Mahkemesince ihmal edilmesinden" söz edilemeyeceği biçimindeki görüşe katılmıyorum.

Şöyle ki :

29.6.1981 günlü, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanun'un 2. maddesi uyarınca hazırlanan Siyasi Partiler Kanunu, 22.4.1983'de kabul edilmiştir.

Anayasa'nın Geçici 15. maddesine göre, 12 Eylül 1980'den, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya aykırılığı iddia edilemez. Siyasi Partiler Kanunu da bu dönemde çıkarılmıştır.

Anayasa'nın Geçici 15. maddesinde belirtilen sürede çıkarılan yasaların Anayasaya aykırılığının ileri sürülememesi, bu yasaların Anayasanın üstünde olduğu anlamına gelmez. Anayasada böyle bir maddenin bulunması, bu dönemde çıkarılan yasalarda Anayasaya aykırı kuralların yer aldığının karinesi olarak da düşünülmemelidir. Asıl olan, Anayasanın üstünlüğü ve yasaların Anayasaya uygunluğudur. Bu madde, Anayasaya, bir dönemin tartışma konusu yapılmasına engel olmak amacıyla konulmuştur. Bu dönemde çıkarılan yasaların da Anayasaya uygunluğu asıldır; bunların yorumlarının bu espri içinde yapılması gerekir. Esasen, "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlığını taşıyan Anayasanın 11. maddesinde;

"Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." denilmektedir.

Maddenin gerekçesinde, yargı kuvvetinin gerektiğinde Anayasayı diğer kanunlar gibi uygulayabileceği belirtilmektedir.

Yasalar yorumlanırken, Anayasanın üstünlüğü ilkesinin gözönünde tutulması gereği, Anayasa Mahkemesi kararıyla da vurgulanmıştır : "İptal konusu yasa hükmünün yorumunda da bütün yasa hükümlerinin yorumunda olduğu gibi Anayasa'nın 8. maddesinde belirtilen Anayasa'nın üstünlüğü ilkesinin vurgulanması..." gerektiği açıkça belirtilmiştir. (Resmi Gazete'nin 29.1.1970 günlü, 13412 sayısında yayımlanmış olan 12.6.1969 günlü, E: 1968/38, K: 1969/34 sayılı karar.)

Anayasanın üstünlüğü ve Anayasaya uygun yorum yolundaki bu genel ilke yanında, Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak düzenleneceğini öngören özel kurallar bulunmaktadır. Anayasanın 69. maddesinin son fıkrasında "Siyasi partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir." denilmektedir. Yine Anayasanın 177/b maddesinde, Anayasanın İkinci Kısmındaki siyasi faaliyette bulunma hakları ile siyasi partilerle ilgili hükümlerin, bunlara dayalı olarak yeniden hazırlanacak Siyasi Partiler Kanunu'nun, yayımlanması ile yürürlüğe gireceği yazılıdır. Maddenin gerekçesinde, "... siyasi partiler ve seçime ilişkin hükümler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçimi hakkındaki hükümler ve bunlarla aynı nitelikteki diğer hükümler; Kanun Koyucuya hitap etmekte olup, kanunun hazırlanması bakımından yürürlükte olacaktır ki, Kanun Koyucu bunlara dayanarak kanunları düzenleyecek ve dolayısıyla Anayasanın bu konudaki hükümleri bu esaslar içinde uygulanacaktır." biçiminde bir açıklama yer almaktadır.

2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanun'un 2. maddesinde daha açık bir ifade kullanılarak, "Anayasanın ilkelerine uygun Siyasi Partiler Kanunu'nu hazırlamak" bu Meclisin görevleri arasındadır denilmiştir. Görülüyor ki, Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak hazırlanması; Anayasanın 69. ve 177., 2485 sayılı Kanunun 2. maddeleriyle öngörülmüştür. Bu kurallar emredici nitelik taşımaktadır.

O halde Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasaya uygun olmak zorunluğu gözönünde tutularak, Kanunun yorumu bu anlayış içinde yapılmalıdır. Başka bir deyişle, Siyasi Partiler Kanunu uygulanırken Anayasanın genel esprisi, bu konuda koyduğu kurallar birlikte düşünülmeli ve Anayasa'ya uygun yorumlar getirilmeye çalışılmalıdır.

Bu anlayış içinde, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2 ve 97. maddelerinin uygulanmasında Anayasanın, Siyasi Partiler, devletin yapısı, özgürlükler ve bunların kısıtlanması gibi konuları birlikte düşünülmeli; olay, Anayasa'nın çizdiği genel çerçeve içinde değerlendirilerek, anılan maddelerin Anayasanın öngördüğü kurallara ters düşülmeden, uygulanması sağlanmalıdır.

Böyle bir yaklaşım, savunmada belirtildiği gibi, bu kuralların Anayasaya aykırı olduklarının tesbitiyle uygulanmasının ihmali anlamına gelmeyip, bu kuralların da genel ilke olarak Anayasaya uygun olmaları gerektiğinden hareketle, bunların Anayasayla uyum içinde, onunla bütünleşerek uygulanmasını sağlayacak bir yorum tarzında ele alınmaları gerektiği anlamına gelir.

2- Savunmada, 2820 sayılı Yasanın 96/2 ve 97. maddelerinin ihmali istenmektedir. İhmal, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla Anayasa hukuku alanına giren bir kurumdur. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin bir kararında şöyle denmektedir :

"... 44 sayılı Kanunun 20. maddesinin 2 sayılı bendinde de açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi ancak Yüce Divan sıfatıyla görev yaptığı yahut siyasi partilerin kapatılması davalarına baktığı sıralarda Anayasanın 151. maddesinde sözü edilen mahkeme durumuna geçer.

Anayasa Mahkemesinin, kanunların veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerinin Anayasaya uygunluğunu denetlerken yahut yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düştüğüne ilişkin bulunan kararların Anayasanın 81. maddesinde yazılı olduğu üzere denetlenmesi görevini yaparken Anayasanın 151. maddesinde sözü geçen mahkeme durumunda bulunmadığı için, bir hükmün Anayasaya aykırılığı konusunda ortaya bekletici sorun koyması düşünülemez. Bu görevlerin yerine getirilmesi sırasında uygulanacak bir kanun veya Yasama Meclisi İçtüzüğü hükmünü Anayasaya aykırı görürse Anayasa Mahkemesinin başvurabileceği tek yol o hükmü ihmal etmek ve konuya ilişkin Anayasa kuralını uygulamaktır." (15.1.1972 günlü, 14073 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 17.8.1971 günlü, E: 1971/41 ve K: 1971/67 sayılı karar). Aynı görüş, Anayasa Mahkemesinin 3.7.1964 günlü, E: 1964/22, K: 1964/54 (R.G. 26.12.1964, 11866); 30.9.1969 günlü, E: 1969/24, K: 1969/50, (R.G. 17.6.1970, 13521) sayılı kararlarında da ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi yakın bir tarihte vermiş olduğu bir kararında bu görüşü doğrulamış ve bunun gerekçesini ve koşullarını açıklamıştır.

"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında özü belirtilmiş temel hukuk kuralları yanında belirli konuları özenle ve ayrıntılarıyla düzenleyen hükümler de yer almıştır. 34. maddedeki ispat hakkı, önemi nedeniyle, ayrıntılarıyle ele alınıp düzenlenmiş konulardan biridir...", "Anayasa Koyucu, ispat hakkını, Anayasa teminatına kavuşturmakla yetinmemiş ve Geçici 7. maddesiyle de, yürürlükteki kuralın engeç iki yıl içinde 34. maddeye uygun bir hale getirilmesini kesinlikle emretmiştir.

Anayasa Koyucunun bu açık ve kesin buyruğuna rağmen, Kanun Koyucu yirmi yıldan beri gerekli yasayı çıkaramamış ve TCK'nun 481. maddesini Anayasa'nın 34. maddesine uygun bir hale getirememiştir..."

"Öte yandan Anayasa'nın Geçici 4. maddesinin üçüncü fıkrasında, 27 Mayıs 1960 tarihinden 6 Ocak 1961 tarihine kadar çıkarılan kanunların Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer kanunlarının değiştirilmesi ve kaldırılmasında uygulanan kurallara göre değiştirilebileceği ve kaldırılabileceği; ancak bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılamayacağı gibi itiraz yoluyla dahi mahkemelerde Anayasa'ya aykırılık iddiasının ileri sürülemeyeceği öngörülmüştür". "Böyle olunca, ... Yasa Koyucunun, Geçici 7. maddedeki buyruğu yerine getirmemesi ve TCK'nun 481. maddesindeki Anayasaya aykırılığı giderecek yasayı çıkarmaması ve iptal ile itiraz yollarının da Geçici 4. maddenin üçüncü fıkrasına göre tıkanmış olması karşısında kısıtlı kalan anayasal ispat hakkının bu içeriği ile uygulanmasının sürüp gelmesi, artık düşünülemeyeceğinden mahkemelerce Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcı niteliğini açıklayan 8. maddesinin ikinci fıkrasına dayanılarak 48l. maddenin birinci fıkrasındaki ispat hakkını sınırlayıcı hükümlerinin bir yana bırakılması ve kurallar kademeleşmesinde en üst düzeyde bulunan Anayasa'nın 34. maddesindeki hükmün doğrudan doğruya uygulanması gerekmektedir" (30.11.1983 günlü, 18237 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6.6.1982 günlü, E: 1981/8, K: 1981/3 sayılı kararı)

Kuşkusuz, hiçbir yargı mercii, Anayasa Mahkemesine başvurma olanağının bulunduğu veya Anayasanın 152. maddesinin son fıkrası hükmünün söz konusu olduğu hallerde, bir kanunun Anayasaya aykırılığını ileri sürerek onun uygulanmasını ihmal edemez. İşte bu nedenledir ki anılan 152. maddenin üçüncü fıkrasına, "Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde karar verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." kuralı konulmuştur.

Ayrıca, bir kanun hükmünün ihmal edilebilmesi için, aynı konuda Anayasada açık ve doğrudan uygulanması mümkün bir kuralın da bulunması gerekir.

Bu esas, Anayasanın yürürlüğe girmesine ilişkin 177. maddesinin (e) fıkrasında şu biçimde açıklanmıştır : "Anayasanın halkoylaması sonucu kabulünün ilanıyla birlikte yürürlüğe girecek hükümleri ... için yeniden kanun yapılması veya mevcut kanunlarda değişiklik yapılması gerekiyorsa, bunlara ilişkin işlemler mevcut kanunların Anayasaya aykırı olmayan hükümleri veya Anayasa hükümleri, Anayasanın 11 inci maddesi gereğince uygulanır."

Bu fıkranın mutlak yani kayıtsız, şartsız anlamı karşısında Anayasanın Geçici 15. maddesinin, söz konusu hükmün bir istisnasını teşkil ettiği görüşüne itibar edilemez; zira, bir Anayasa kuralının istisnası açıkça ifade edilmedikçe o kuralın kapsamı sınırlandırılamaz; hele ortada Anayasaya aykırı bir hükmün uygulanması söz konusu ise...

Diğer yandan; Geçici 15. maddenin kapsamı içinde kalan bir kanunun Anayasaya aykırılığının iddia edilememesi ile, o kanunun Anayasaya aykırı hükümlerinin ihmali ve yerine Anayasa hükümlerinin uygulanmaması keyfiyeti birbirinden ayrı tutulması gereken konulardır.

Geçici 15. maddenin kapsamına giren bir kanun hükmü Anayasaya aykırı olursa ve Anayasada da aynı konu hakkında doğrudan uygulanabilecek bir hüküm varsa, yargı merci olaya ya kanun hükmünü uygulayarak Anayasayı ya da Anayasa hükmünü tatbik ederek kanunu ihmal edecektir; oysa Anayasanın 11. maddesi gereği Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Böyle olunca, bu maddenin gerekçesinde yazılı olduğu üzere "... yargı kuvveti gerektiğinde Anayasa'yı diğer kanunlar gibi uygulanacaktır".

Kanunların Anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi alanında tanınmış bir hukukçunun belirttiği gibi (esasen mahkemeler, halledecekleri davaya hangi hukuk kaidesinin tatbik olunacağını kararlaştırmak için, daima hukuk kaideleri arasında tercihler yapmak lüzumunu hissederler. Bazen memleketin kanununu yabancı devlet kanununa veya yabancı devlet kanununu Milli Kanuna, bazen tarihi daha yeni olan bir kanunu eski kanuna tercih etmek zorunda kalır. Anayasa ile alelade kanun arasındaki ihtilaf karşısında hakimin yapacağı şey aynıdır : Bunlardan birini tercih etmek. Bu tercihi yaparken dayanacağı hukuk prensibi de "Anayasanın alelade kanundan üstün oluşu" dur.)

Yineleyelim ki, bu düşüncemiz, ancak, Geçici 15. maddenin kapsamı içinde kalan kanunların Anayasanın temel ilkelerine ve bu ilkelere egemen olan hukukun ana kurallarına olabildiğince uygun düşecek biçimde yorumlanmalarına rağmen Anayasa hükümleriyle çatışan kuralları hakkında ileri sürülmüştür.

O halde, 10.11.l983 günlü, 2949 sayılı "Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun" un 18. maddesi gereğince Yüce Divan sıfatıyla çalışan veya Siyasi Partilerin kapatılması davalarına bakan Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 152. maddesinde sözü edilen "Mahkeme" durumunda olup önüne gelen dava nedeniyle Geçici 15. madde kapsamına giren kanunlardan birini Anayasaya aykırı gördüğü takdirde bunu ihmal ederek Anayasa kuralını doğrudan uygulayabilmelidir.

Bu itibarla Anayasanın Geçici 15. maddesi kapsamına giren kanunların Anayasaya aykırı olmaları halinde "bunların Anayasa Mahkemesince ihmal edilebilmelerinden sözedilemez" biçimindeki gerekçeye katılmıyorum.

 

 

 

 

H. Semih ÖZMERT

Başkanvekili

 

 

KARŞIOY YAZISI

Esas Sayısı : 1984/1 (Parti Kapatma)

Karar Sayısı : 1984/l

A- Anayasanın, Geçici 15 inci maddesinde : "12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, ... çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasa'ya aykırılığı iddia edilemez" denilmektedir.

Bu hükme göre : 12.9.1980'den, Başkanlık Divanının kurulduğu, 6.12.1983 tarihine kadar çıkarılan kanun ve kanun hükmündeki kararnamelere karşı, Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılamayacağı gibi diğer Mahkemeler de, itiraz yoluyla, Anayasa Mahkemesine başvuramayacaklardır.

1- Kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurulması mümkün olmayan hallerde mahkemelerin, Anayasaya aykırı kanunları ve kanun hükmünde kararnameleri ihmal edip, Anayasayı uygulamaları, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesinin bir zorunluğudur. Aksi takdirde, Anayasayı ihmal edip ona aykırı kanunu veya kanun hükmünde kararnameyi uygulamış olurlar ki, böyle bir tutum, davranış, işlem, durum ve sonuç, Anayasanın 11 inci maddesindeki : "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır" hükmüne aykırılık teşkil eder.

2- Anayasa Mahkemesinin vereceği "iptal kararı geriye yürümez". Yani iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihe kadar iptal edilen yasa yürürlükte kalacak ve uygulanacaktır.

Halbuki, "Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakan" mahkemenin, elindeki davanın açıldığı tarihte yürürlükte olmasına rağmen, Anayasaya aykırılığı Anayasa Mahkemesince saptanan yasayı, aynen uygulamayıp Anayasa ile muaddel bir şekilde (Anayasaya aykırı kısımlarını ihmal ederek) uygulaması doğal kabul edilmekte; hakkaniyet, usul ve temel hukuk kurallarının zorunlu bir sonucu sayılmaktadır. Demekki, bu halde de, Anayasaya aykırı kanun hükümleri ihmal edilerek doğrudan Anayasa uygulanmaktadır.

3- Anayasa 7.11.1982 tarihinde kabul edilip aynı tarihte, 177 nci maddesinde sayılan istisnalar dışında, "bütünüyle yürürlüğe gir"miştir. Anayasa yürürürlüğe girdikten sonra da bir yılı aşkın süre ile Danışma Meclisi ve Milli Güvenlik Konseyi görev yapmıştır.

Anayasanın kabul ve yürürlüğe girmesinden sonra Danışma Meclisi ve Milli Güvenlik Konseyi'nin çıkardığı kanunlar, hatta o dönemdeki Bakanlar Kurulunun çıkardığı kanun hükmündeki kararnameler Anayasayı değiştirmiş sayılabilir mi '...

Anayasanın, nasıl değiştirileceği, 175 inci maddesinde gösterilmiştir. Bu hükme rağmen, ne geçici 15 inci maddesinde ne de başka hiç bir maddesinde Danışma Meclisi, Milli Güvenlik Konseyi ve o dönemdeki Bakanlar Kuruluna Anayasayı değiştirme görev ve yetkisi verilmemiştir. Şu halde Anayasaya aykırı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin ihmali ve Anayasanın uygulanması bu yönden de zorunludur.

4- Anayasanın 177 inci maddesinin a fıkrasında sayılan bazı hükümleri "... en geç Türkiye Büyük Millet Meclisi göreve başladığında yürürlüğe girer. Ancak, bu hükümler yürürlüğe girinceye kadar mevcut kanunlar ve Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararları uygulanır".

Anayasanın bu hükmünden anlaşılmaktadır ki : "Mevcut kanunlar ve Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararları" "en geç Türkiye Büyük Millet Meclisi göreve başla" yıncaya kadar uygulanacak; bu tarihten sonra Anayasanın mezkur hükümleri yürürlüğe girecek ve Anayasanın ilgili hükümleri uygulanacaktır. Yani mevcut kanunlar ve Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararları uygulanmayıp (İhmal edilip) Anayasa hükümleri uygulanacaktır.

Demek ki Anayasa, yürürlüğe girdikten sonra kendisine aykırı kanun, bildiri ve kararların uygulanmamasını; kendi hükümlerinin uygulanmasını, 177/a maddesiyle de öngörmekte ve buyurmaktadır.

5- Anayasanın 177/e maddesinde: "Anayasanın halk oylaması sonucu kabulünün ilanıyla birlikte yürürlüğe girecek hükümleri ve mevcut ve kurulacak kurum, kuruluş ve kurullar için yeniden kanun yapılması veya mevcut kanunlarda değişiklik yapılması gerekiyorsa bunlara ilişkin işlemler mevcut kanunların Anayasaya aykırı olmayan hükümleri veya doğrudan Anayasa hükümleri, Anayasanın 11. maddesi gereğince uygulanır" hükmü bulunmaktadır. Bu hükümde göstermektedir ki; "mevcut kanunların Anayasaya aykırı olmayan hükümleri," uygulanacak; aksi takdirde yani mevcut kanunlar Anayasaya aykırı ise "doğrudan Anayasa hükümleri, Anayasanın 11 inci maddesi gereğince uygula"nacaktır.

B- Yeni Anayasa karşısında, 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunların hangi hükümlerinin yürürlükte olduğu tartışmalı bir konudur.

Ancak, 79 sayılı M.G.K. kararının hukuki dayanaklarının, bu dava dolayısıyle, Anayasa Mahkemesince belirtilmesi gerekmez. Çünkü, 79 sayılı karara karşı açılmış bir dava yoktur. Böyle bir talep ve savunma olsa dahi bunun incelenme yeri Anayasa Mahkemesi değildir.

Yasama, yürütme, yargı organları ve idare makamları tasarruflarının hukuka uygunluğuna dair karine bulunması ve sakat tasarrufların, iptal edilinceye kadar muteber tasarrufların sonuçlarını doğuracakları ilkesi gözönünde tutularak; hukuki dayanakları ve onlara uygunluğu belirtilmeden 79 sayılı kararı ve onun ortaya çıkardığı hukuki durumları mevcut ve muteber kabul etmek gerekir.

Başlıca bu nedenlerle, kararın bu görüşüme aykırı gerekçelerine katılmıyorum.

 

 

 

 

Muammer TURAN

Üye

 

 

KARŞIOY YAZISI

Esas Sayısı : 1984/1 (Parti Kapatma)

Karar Sayısı : 1984/1

Anayasa'nın Geçici 15. maddesine göre, 12 Eylül 1980'den, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde çıkarılan Kanunlar, Kanun Hükmünde Kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve yapılan tasarrufların Anayasa'ya aykırılıkları iddia edilemez. Siyasi Partiler Kanunu da bu dönemde çıkarılmıştır.

Anayasa'nın Geçici 15. maddesinde belirtilen sürede çıkarılan yasaların Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmemesi, bu yasaların Anayasanın üstünde oldukları anlamına gelmez. Asıl olan, Anayasa'nın üstünlüğü ve yasaların Anayasa'ya uygun olmalarıdır.

Anayasa'nın, "Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü başlıklı 11. maddesinin ikinci fıkrasında "Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz." denilmekte, 138. maddesinde, Hakimler, "Anayasa'ya, Kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler." denilmekle, hakimlerin karar verirken önce Anayasayı gözönünde tutmaları gerektiği belirtilmektedir.

Yasalar yorumlanırken Anayasa'nın üstünlüğü ilkesinin gözönünde tutulması gereği Anayasa Mahkemesi kararlarıyla da vurgulanmıştır :

"... Türk Ceza Kanunu'nun 481. maddesindeki Anayasa'ya aykırılığını giderecek yasayı çıkarmaması ve iptal ve itiraz yollarının da Geçici 4. maddenin üçüncü fıkrasına göre tıkanmış olması karşısında kısıtlı kalan Anayasal ispat hakkının bu içeriği ile uygulanmasının sürüp gitmesi, artık, düşünülemeyeceğinden Mahkemelerce Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcı niteliğini açıklayan 8 inci maddenin ikinci fıkrasına dayanılarak 481. maddenin birinci fıkrasındaki ispat hakkını sınırlayıcı hükümlerin bir yana bırakılması ve kurallar kademesinde en üst düzeyde bulunan Anayasa'nın 34. maddesindeki hükmün doğrudan uygulanması gerekmektedir" (E : 1981/8, K: 1982/3, RG. 30.11.1983, Sayı: 18237).

Anayasa Mahkemesinin E: 1976/13, K : 1976/31 (AMKD, sayı : 14, S. 217) sayılı kararı ile E: 1971/41, K : 1971/67 sayılı kararı (AMKD, s. 217, S. 67) aynı yöndedirler.

Anayasa'nın üstünlüğü ve yorumun Anayasa'ya uygun olması yönündeki genel ilkeler yanında, Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak düzenlenmesini öngören özel kurallar da bulunmaktadır. Anayasa'nın 69. maddesinin son fıkrasında "Siyasi Partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir" denilmektedir. Yine Anayasa'nın 177/b maddesinde, Anayasa'nın, ikinci kısımdaki siyasi faaliyette bulunma hakları ile siyasi partilerle ilgili hükümler, bunlara dayalı olarak yeniden hazırlanacak Siyasi Partiler Kanunu'nun yayımlanması ile yürürlüğe gireceği yazılıdır. Maddenin gerekçesinde, "... Siyasi partiler ve seçime ilişkin hükümler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçimi hakkındaki hükümler ve bunlarla aynı nitelikteki diğer hükümler; Kanun Koyucuya hitap etmekte olup, kanunun hazırlanması bakımından yürürlükte olacaktır ki, Kanun Koyucu bunlara dayanarak kanunları düzenleyecek ve dolayısıyla Anayasa'nın bu konudaki hükümleri bu esaslar içinde uygulanacaktır." biçiminde bir açıklama yer almaktadır.

2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanun'un 2. maddesinde daha açık bir ifade kullanılarak, "Anayasa'nın ilkelerine uygun Siyasi Partiler Kanunu'nu hazırlamak" bu Meclisin görevleri arasındadır denilmiştir. Görülüyor ki, Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak hazırlanması; Anayasa'nın 69. ve 177., 2485 sayılı Kanunun 2. maddeleriyle öngörülmüştür. Bu kurallar emredici nitelik taşımaktadır.

Bu durumda Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi ve yasaların Anayasa'ya uygun olmaları zorunluğu gözönünde tutularak, Siyasi Partiler Yasası'nın 96/2. ve 97. maddeleri bu anlayışla yorumlanarak, Anrayasa'nın, Siyasi Partiler, Devletin Yapısı, özgürlükler ve bunların kısıtlanması gibi konuları birlikte düşünülmeli ve Anayasa'nın öngördüğü kurallara ters düşülmeden, uygulanması sağlanmalıdır.

Geçici 15. madde nedeniyle bu madde kapsamına giren yasa ve hükümlerin, Anayasa ve Anayasadaki karşı hükümlere karşın uygulanması gerektiği yönündeki görüş, Anayasa'nın değiştirilmesi dahi önerilemeyen hukuk devleti ilkesinin, kimi kurallarının, temel hak ve özgürlüklerin işlerliğini kaybetmeden ya da Anayasa'ya uygun olmayan bir doğrultuda uygulanmaları sonucunu doğurabilir. Bir dönemin tartışılmasını önlemek amacıyla geçici olarak getirilen bir maddenin koyduğu kurala, sürekli ve kapsamlı bir nitelik kazandırılması, Anayasa'nın temel ilkeleriyle amaçladığı yapısını ve yasama, yürütme ve yargı yetkileri arasında öngördüğü dengeyi bozabilir. Bu durum Anayasa'nın üstünlüğü (üst norm niteliği) ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz.

Her ne kadar 1982 Anayasası, 152. maddesinde, 1961 Anayasasından farklı olarak, "Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır." hükmünü getirmekle mahkemelere Anayasa'ya uygunluk denetimiyle ilgili bir yetki vermemekte ise de bu kural Anayasaya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine başvurulması olanağı bulunan yasa yada hükümler içindir. Hakim Anayasa'ya açıkça aykırı gördüğü ve Geçici 15. madde nedeniyle Anayasa Mahkemesi önüne getiremediği yasa hükmünü, Anayasa'nın 11. maddesindeki "Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz.", 138. maddesindeki Hakimler, "Anayasa, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler." kurallarını dikkate alarak ihmal edebilmeli ve uygulamaktan kaçınabilmelidir. Bir hakime Anayasa'ya aykırı olduğuna inandığı bir yasa hükmünü uygulama zorunluğu getirilmesi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, hakimler "vicdani kanaatlerine göre karar verirler." ilkesine de uygun düşmez.

Anayasa Mahkemesi, 2949 sayılı Yasanın 18. maddesinin 2. bendinde belirtildiği gibi Yüce Divan sıfatıyla görev yaptığı ya da siyasal partilerin kapatılması davalarına baktığı sıralarda Anayasa'nın 152. maddesinde sözü edilen "Mahkeme" durumunda olup, Geçici 15. madde kapsamına giren yasa ya da kuralı, Anayasa'ya aykırı görmesi durumunda ihmal ederek Anayasa kuralını doğrudan uygulamalıdır.

Kararın, açıklanan nedenlerle, Siyasi Partiler Yasasının 96/2. ve 97. maddelerinin, Geçici 15. madde nedeniyle, Anayasaya aykırı olup olmadığının incelenemeyeceğine ilişkin kısmına katılmıyorum. Bu maddelerin Anayasa'ya uygunluk yönünden de incelenmeleri ve Anayasa'ya açıkça aykırı görülmeleri durumunda ihmal edilmeleri gerektiği oyu ile verilen kararın bu kısmına karşıyım.

 

 

 

 

Üye

Yılmaz ALİEFENDİOĞLU

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Karar No 1984/1
Esas No 1984/1
Karar Tarihi 28/09/1984
Künye (AYM, E.1984/1, K.1984/1, 28/09/1984, § …)    
Karar Türü (Dosya Sonucu) Kapatılma isteminin reddi
Karar Türü Siyasi Parti Kapatma
Davacı - Davalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı - Doğru Yol Partisi
Resmi Gazete 14/02/1985 - 18666
Karşı Oy Var
Üyeler
Raportör Yok

T.C. Anayasa Mahkemesi