ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1984/1 (Parti
Kapatma)
Karar Sayısı:1984/1
Karar Günü:28.9.1984
R.G.
Tarih-Sayı:14.02.1985-18666
DAVACI
: Cumhuriyet Başsavcılığı
DAVALI
: Doğru Yol Partisi
DAVANIN
KONUSU : Kapatılmış Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu
beyan ve iddia etmek; Milli Güvenlik Konseyi'nin 99 sayılı Kararına karşı
tutum, beyan ve davranış içinde bulunmak suretiyle, 2820 sayılı Kanunun 96/2 ve
97. maddelerine aykırı davrandığı iddiasıyla Doğru Yol Partisi'nin
kapatılmasına karar verilmesi istemidir.
I-
İDDİANAME :
Cumhuriyet
Başsavcılığının, Doğru Yol Partisi'nin kapatılması istemini içeren 6.4.1984
günlü, SP-8-1984/42 Hz sayılı iddianamesi, aynen şöyledir :
"İçişleri
Bakanlığına kuruluş bildirgesini 23.6.1983 tarihinde vermek suretiyle tüzel
kişilik kazanan davalı Doğru Yol Partisi'nin kapatılmasına, aşağıda belirtilen
nedenlerden ötürü karar verilmesi için bu davanın açılması gerekli görülmüştür.
GİRİŞ
:
Egemenliğin
kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu Türkiye Cumhuriyetinde, millet
egemenliğini yetkili organları eliyle kullanır.
Türk
Vatandaşları, seçme, seçilme, bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde
siyasi faaliyette bulunmak hakkına sahiptirler; genelde siyasi hayata partiler
aracılığıyla katıldıklarından ve siyasi partilerce yönlendirildiklerinden
siyasi partilerin de ülkenin ve toplumun çıkarlarını ön planda tutmaları ve
özellikle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kaynağını Anayasadan alan
kanunlarda öngörülen ilke ve kurallara uygun davranmaları gereklidir.
Siyasi
Partiler Yüce Türk Milletinin yönetimine talip olduklarından faaliyetlerinde
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile yürürlükte bulunan kanunları gözardı
edemezler.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası halkoylaması sonucu yürürlüğe girdikten sonra,
Anayasadaki ilkeler doğrultusunda 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu
hazırlanmış ve Anayasa'nın 177/b maddesi hükmü gereğince 24 Nisan 1983
tarihinde yürürlüğe girmiş ve aynı gün Milli Güvenlik Konseyi'nin 76 Sayılı
Kararı ile de Türkiye'de Siyasi Parti kurma faaliyeti başlamıştır.
Anayasanın
68 ve 69 uncu maddelerinde Siyasi Partilerle ilgili hükümler yer aldığı gibi
Cumhuriyet Başsavcılığına da kurulan siyasi partilerin tüzük ve programlarının
ve kurucularının hukuki durumlarının Anayasa ve Kanun hükümlerine uygunluğunu,
kuruluşlarını takiben ve öncelikle denetlemek, faaliyetlerini de takip etmek
görevi verilmiştir.
2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda siyasi partilerin uymaları gereken kurallar
açıklanmış ve 101 inci maddesinde de siyasi partilerin kapatılmalarına karar
verilebilmesine ilişkin koşullar belirtilmiştir.
2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda öngörülen ve bir Siyasi Partinin kapatılmasına
neden olacak eylemler arasında;
a)
Kapatılmış bir siyasi partinin mensuplarının üye çoğunluğunu teşkil edeceği
yeni bir siyasi parti kurulamaz. (Md. 95/2)
b)
Kurulacak siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan
edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar. (Md. 96/2)
c)
Siyasi Partiler, Siyasi Anayasa'nın Başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk
Silahlı Kuvvetlerinin milletin çoğunluğuyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980
Harekâtına ve Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karşı
herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamazlar. (Md. 97)
hükümlerine
de yer verilmiştir.
DOĞRU
YOL PARTİSİNİN KURULUŞU :
2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununun kabulünü ve Milli Güvenlik Konseyi'nin 76
sayılı kararını müteakip Siyasi Partilerin kurulmasına başlanıldığında,
İstanbul'da Hüsamettin CİNDORUK, Ankara'da da Mehmet GÖLHAN, kapatılmış Adalet
Partisi mensuplarına dayanan bir siyasi parti kurma girişimlerinde bulunmuşlar,
ayrı ayrı sürdürdükleri ve kamu oyu oluşturulmasını amaçlayan son derece yoğun
bir propagandayı içeren faaliyetleri sonunda Ali Fethi ESENER'in başkanlığında
Büyük Türkiye Partisi 20.5.1983 tarihinde kurulmuştur. (Ek. I)
Hüsamettin
CİNDORUK ve Mehmet GÖLHAN'ın Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda görev aldıkları
bu partiye 21.5.1983 tarihinde de başta İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL olmak üzere
çoğunluğunu 2533 Sayılı Kanunla kapatılan Adalet Partisinde bakanlık yapmış
kimseler ile bu partinin eski senatör ve milletvekilleri düzenlenen gösterişli
törenlerle katılmışlardır. (Ek. II)
Bilahare
bu tür katılmalar yoğun bir şekilde devam etmiştir.
Genel
Başkanlarınca basına ana sloganlarının, (Büyük Türkiye Partisi, Büyük Türkiye
İçindir.) şeklinde açıklanan (Ek. II) bu siyasi parti Milli Güvenlik
Konseyi'nin 31.5.1983 gün ve 79 Sayılı Kararıyla (Büyük Türkiye Partisinin bazı
kurucularının, parti kurma faaliyetlerinin serbest bırakıldığı tarihten bu yana
sürdürdükleri tutum ve davranışları ile vicdan sahibi vatandaşlarımızın gözleri
önünde sahneledikleri oyunlarla, milletçe yıllardan beri özlenen huzur ve
sükuna kavuşmuş olan ülkemizde, vatandaşlarımızı yeniden kamplara bölme,
aralarına yeniden nifak tohumları serpme istidadını gösteren ve feshedilmiş bir
siyasi partinin varlık ve felsefesinin devam ettirilmesi ihtirasının meydana
getirdiği bir kin ve intikam bayrağı açmaya yeltendiklerinin apaçık ortaya
çıktığı ayrıca Anayasanın geçici 4 üncü maddesiyle siyasi kısıtlamaya tabi
kılınan kişilerin de, Anayasa hükümlerini gözardı ederek parti kurma
faaliyetlerine bizzat katıldıkları ve kamu oyunu, huzur bozacak şekilde ters
yönde etkilemeye çalıştıkları tesbit edildiği ...) gerekçesiyle temelli olarak
kapatılmıştır.
Büyük
Türkiye Partisi'nin kapatılmasından sonra bu kez 23.6.1983 tarihinde Ahmet
Nusret TUNA ve arkadaşları tarafından davalı DOĞRU YOL PARTİSİ kurulmuştur.
DOĞRU
YOL PARTİSİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE İZLENEN YÖNTEM :
(2820
Sayılı Kanunun 96/2 nci maddesine aykırı eylemler) :
a)
Büyük Türkiye Partisi'nin kurucularıyla kapatılmış Adalet Partisi'nin ileri
gelenleri, milletvekilleri ve senatörleri kamu oyu oluşturulması amacıyla
düzenlenen, gösterişli törenlerle Doğru Yol Partisine katılmışlardır. (Ek.III)
b)
25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçiminde Hüsamettin CİNDORUK
İstanbul'dan, Mehmet GÖLHAN Ankara'dan ve Hayri YORGANCIOĞLU da İzmir'den Büyük
Şehir Belediye Başkanı adayı olarak Doğru Yol Partisi listesinde yer
almışlardır.
c)
Çeşitli toplantılarla, ilçe kongrelerinde ve özellikle 25.3.1984 tarihli
Mahalli İdareler Seçimi dolayısıyla yapılan propagandalarda Doğru Yol
Partisinin Adalet Partisiyle Büyük Türkiye Partisinin devamı olduğu imajının
yaratılmasına çalışılmış ve bu hususa özellikle özen gösterilmiştir.
aa)
Doğru Yol Partisi Başkanlığınca hazırlanan, kapatılmış Büyük Türkiye Partisi
Basın Müşaviri iken bu partinin kapatılmasından sonra kurulan Doğru Yol
Partisinin kurucu üyesi ve basın sözcüsü olan Mehmet MUHSİNOĞLU imzasıyIa
TRT'ye gönderilen radyo ve televizyonun seçim haberleri arasında yayınlanan
Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik SUNOL'a ait demeçte; (Doğru Yol demokrattır.
Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.) sözcükleri slogan olarak kullanılmıştır. Bu
sözcüklerin Doğru Yol Partisinin Demokrat Parti ile onun devamı niteliğinde
olan kapatılmış Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisinin varlık ve
felsefesini yansıttığı ve bu partilerin devamı olduğu imajını vermek amacıyla
kullanıldığı bir gerçektir. (Ek.IV)
Doğru
Yol Partisi Genel Sekreteri'nin demeci olduğu bildirilen, bu parti Genel
Başkanlığınca seçim haberlerinde okunmak üzere TRT'ye resmen gönderilen ve
yayınlanan bu metinde olduğu gibi, parti yetkililerince yoğun şekilde çeşitli
vasıtalarla yürütülen kampanyanın kamu oyunda uyandırdığı çağrışıma bir delil
olmak üzere 18.3.1984 Tarihli Güneş Gazetesi'ndeki fotoğraf ve bu fotoğrafın
alt yazısı gösterilebilir. (Ek.V)
Güneş
Gazetesi'nin 18.3.1984 tarihli nüshasının 7 nci sayfasında bir düğün
vesilesiyle çekilmiş Celal Bayar, Süleyman Demirel ile Esat Yıldırım Avcı'yı
birlikte gösteren fotoğrafın alt yazısında (Yılın düğününde oluşan siyasi tablo
anlamlıydı, üç nesil bir aradaydı, Cela1 Bey'den Süleyman Bey'e, ondan da
Yıldırım Avcı Bey'e intikal eden mühür üç nesli bağlıyordu.) denilmiş ve
böylece davalı Parti tarafından yaratılmak istenen imajın basında da etkili
olduğu ve tuttuğu gözlenmiştir.
bb)
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın (Doğru Yol Partisi Menderes
meşalesini söndürmemek için kurulmuştur.) (Ek.VI) sözleri de kronolojik açıdan
devir ve teslimi ortaya koyduğu gibi Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı ve
partinin sözcüleri tarafından devamlı olarak tekrarlanan (Bizi biliyorsunuz,
bizi tanıyorsunuz.) sözleri de davalı siyasi partinin Adalet Partisi'nin devamı
olduğu imajını vermeye yöneliktir.
Nitekim,
davalı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı 15.2.1984 tarihinde
Televizyondaki konuşmasında, (Bu mesele bir kadro, bir heyecan ve inancın
meselesidir. Ehliyetli ve liyakatli, bilgili ve tecrübeli, ruhuna insan
sevgisini yerleştirmiş bir yönetim muhtevasıyla olur. Bizi ve hizmetinize
arzettiğimiz kadrolarımızı biliyor ve tanıyorsunuz.) (Ek.VII/1-2) demiştir.
Yapılan
ve buna benzer konuşmaların, verilen mesajların ve yaratılmak istenilen imajın
ne şekilde değerlendirildiğine ve kamu oyunda ne anlamda kabul edildiğine
Tercüman Gazetesinde neşredilen Nazlı ILICAK'ın "Avcı: .. Bizi
biliyorsunuz ... Bizi tanıyorsunuz ...) makalesi önemli bir delil teşkil
etmektedir. (Ek. VII/3)
Bu
makalede Yıldırım Avcı'nın kullandığı deyim ve sözcükler etkisini bulmuş,
değerlendirilmiş ve Doğru Yol Partisinin kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı
olduğu açıkça ifade edilmiş ve vurgulanmıştır.
cc)
Doğru Yol Partisi'nin Demokrat Parti ile kapatılmış Adalet Partisi'nin ve Büyük
Türkiye Partisi'nin isimlerini esas alarak kullandığı, Genel Başkan, Genel
Başkan Yardımcıları ve Genel Sekreterleri tarafından tekrarlanan (Doğru Yol
Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.) sözleri 25.3.1984 tarihinde
yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde Isparta, Samsun ve Erzurum'da düzenlenen
mitinglerin adlandırılmasında da kullanılmış ve propaganda amacıyla davalı
Parti tarafından tirajı yüksek gazetelere verilen ilanlarla da duyurulmuştur.
Davalı Siyasi Partinin Genel Merkezince hazırlanarak Parti Başkanlığınca
gazetelere verilen ve birer bildiri niteliğini taşıyan bu ilanlarda yer alan
(Dün vardık. Bugün de varız. Yarın da olacağız.) sözcükleriyle söylenilmek
istenilenin ne olduğu gene aynı ilanda kullanılan (Doğru Yol Partisi başarısı
milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil eder.) cümlesiyle açıklanmıştır.
Bu sözcüklerin 23.6.1983 tarihinde kurulan, 6 Kasın seçimlerine katılmamış, herhangi
bir sorumluluk almamış, icraat yapmamış olan Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış
Adalet Partisi'nin devamı olduğunu vurgulamaya yönelik bulunduğu açıktır.
Yıldırım
Avcı'nın 25.3.1984 Mahalli İdareler Seçim Propagandası sırasında Tire ilçesinde
bir lokalde yaptığı konuşma sırasında halka sorduğu (Gülü solduracak mısınız')
(Bacayı tüttürecek misiniz') (Adresi biliyormusunuz') soruları üzerine olumlu
cevap alınca (öyleyse benim söyleyeceğim yok) sözleri de aynı imajın
verilmesinden ibarettir. (Ek.VIII)
Yıldırım
Avcı'nın (Ülkede ne varsa bizim kadrolanmızın eseridir, tüten fabrika
bacasından, akan çeşmeye kadar her şeyde bizim arkadaşlarımızın el emeği, göz
nuru vardır.) (Ek. VIII) sözleri ve miting için gittiği Isparta'da (Maziye bak
ne diyeceğimi anlarsın.) pankartlarıyla karşılanması üzerine onun (Şehre
Demirel Bulvarıyla giriyoruz. Antalya'ya Menderes Bulvarıyla devam ederiz.)
şeklinde görüş ve düşüncesini açıklaması (Ek. VIII) amacını göstermektedir.
Doğru
Yol Partisi'nin kapatılan Adalet Partisi'nin devamı olduğu imajının verilmesi
sonucu bunun tuttuğu, benimsendiği, böylece D.Y.P'nin amaca ulaşmak yani bu
imajı tutturmak doğrultusundaki çabalarının sonucunu almaya başladığı, miting
meydanlarındaki toplulukların (muhteşem Süleyman), (İslamköyden esen yeller
Doğru Yola Selam Söyler), (Doğru Yol İslam Köyün ruhunu taşır.) pankart ve
sloganlarıyla dile getirilerek, halk topluluklarında karşılığını bulmuştur.
(Ek.VIII)
Genel
Başkan Esat Yıldırım Avcı Denizli'nin Çal İlçesinde yaptığı bir kapalı salon
toplantısında (Vatandaşın sinesinden çıkmayan partinin sonu çabuk gelir,)
dedikten sonra (Biz anamızın karnından, milletin bağrından ve atın böğründen
çıkarak geldik.) sözlerini kullanmıştır. (Ek. VIII) Kapatılan Adalet Partisinin
amblemi göz önünde bulundurulduğu taktirde bu sözlerden neyin amaçlandığı açık
olarak gözlenmektedir.
dd)
Doğru Yol Partisi'nin 25.3.1984 Mahalli İdareler Seçimleri nedeniyle propaganda
gezilerinde kullandığı otobüse (SÜVARİ) adı verilmiştir.
Davalı
Siyasi Partinin Genel Başkanının (Süvari siyasi bir motif, bir amblem olmuştur.
Bir politikadır, felsefedir. Süvarinin selamı var size.) şeklindeki açıklaması
(Ek.IX) amacın ne olduğunu göstermektedir.
Seçim
gezisi sırasında uğranılan yerlerde karşılayıcıların bir kısmının (Kırata
binerek) gösteri yapmaları, Doğru Yol Partisinin Adalet Partisinin devamı
olduğu yolunda halk yığınlarının yönlendirilmesine yönelik propagandanın
etkisinin bir kanıtı olarak gösterilebilir. (Ek.IX)
Bu
konuda Nazlı ILICAK'ın Tercüman Gazetesinde yayımlanan (Isparta mitingi)
başlıklı makalesi (Ek.IX), (SÜVARİ)'den amaçlananın ne olduğuna ve bu mesajın
basında nasıl değerlendirildiğine ve kabul edildiğine açıklık getirmektedir.
d)
Adalet Partisinin üst düzey yöneticiliklerinde bulunmuş, Büyük Türkiye
Partisine ve bilahare Doğru Yol Partisine katılmış kişilerde Doğru Yol
Partisinin kapatılmış Adalet Partisinin ve Büyük Türkiye Partisinin devamı
olduğunu göstermeye yönelik faaliyetlerde bulunmuşlar, onların bu doğrultudaki
beyan ve eylemleri Doğru Yol Partisi ve yöneticileri tarafından engellenememiş
bilhassa destek görmüştür.
Örneğin;
1)
Isparta mitingindeki (Selam Doğru Yol Partili süvariler, milliyetçi Türkiye
geliyor, Adaletçi süvari, Isparta şahlanıyor.) şeklindeki sunuştan sonra İhsan
Sabri ÇAĞLAYANGİL yaptığı konuşmasının bir yerinde (Mühür bizde demek, mühür
kimdeyse Süleyman odur demekse, burası Isparta Süleymanın kim olduğunu siz
Özal'dan daha iyi bilirsiniz.) (Ek. X) demiş olması.
2)
Doğru Yol Partisi İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı Hüsamettin
CİNDORUK'un (Başkanımız Keçeli Üsküdar toplantısında Doğru Yol Partisi Adalet
Partisinin devamıdır demiş galiba Keçeli sürçü lisan eylemiş çünkü devamı değil
ta kendisidir) şeklindeki beyanı (Ek. XI) ve Doğru Yol Partisi İstanbul İl
Başkanı, Yaşar Keçeli'nin Üsküdar'da 11.2.1984 günü yapılan parti toplantısında
Demokrat, Adalet ve Büyük Türkiye Partisinin felsefesi ve adları ve kuruluş
tarihindeki sıralamaya uygun olarak gerçekleştirdiği ( ... ancak bir fikrin
devamıyız, bu fikrin başlangıç noktası 1946'nın şafağı 1961'in fecri ve 1983 ün
Doğru Yolu'dur...) (Doğru Yol Partisinin temel felsefeleri demokrat olmak,
adaletçi olmak ve Büyük Türkiyeci olmaktır.) şeklindeki sözleri (Ek. XII)
3)
Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un Ankara Maltepe Gölbaşı
Sinemasında yapılan toplantıda (Doğru Yol Partisi'nin 1946 dan bu güne gelen
fikirlerin partisi olduğuna) ilişkin açıklaması (Ek. XII/2)
4)
Doğru Yol Partisi Elmadağ İlçesi Başkanı Ahmet YILDIZ (Yılmaz)'ın 4.2.1984 günü
Gölbaşı Sinemasında yapılan toplantıda (Kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin
devamı olan Doğru Yol Partisini temsilen konuşuyorum) dedikten sonra (1946 da
başladık, 1960'da bitti, 1962 de başladık 1971 de bitti. Büyük Türkiye
Partisiyle Doğru Yol Partisinde yine başlıyoruz.) şeklindeki açıklaması (Ek.
XIII)
5)
Kapatılan Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'in kardeşi Şevket
Demirel'in Antalya mitingindeki (Doğru Yol Partisinin bizim yolumuzda olduğunu
söylüyorum, 6 Kasımda bütün kapılar kilitlenmiş, sizler bir odaya konulmuş
vaziyette oy kullandınız. Ben Demirel yoktum. Şimdi varım. Ben Doğru Yol
Partisinin bizim yolumuz olduğunu söylüyorum. Geçmiştekilere iyi bakarsanız ne
demek istediğimi iyi anlarsınız.) şeklindeki konuşması (Ek. XIV)
6)
Doğru Yol Partisi Karacabey İlçe Yönetim Kurulunun 17.8.1983 günü halka açık
olarak yaptığı toplantıda Doğru Yol Partisinin kapatılmış Adalet Partisinin
devamı olduğunun İlçe Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri tarafından açıklanması.
(Ek. XV)
Doğru
Yol Partisinin kapatılmış Adalet Partisi ve Büyük Türkiye Partisinin devamı
olduğu yolunda parti yöneticilerinin iddia, beyan ve uğraşılarının parti
kuruluşları ve mahalli teşkilatta bulunan kimseler tarafından benimsenerek
parti faaliyeti olarak yürütüldüğünü kanıtlamaktadır. Bu uğraşı ve faaliyetin
vatandaş indindeki etkisine Nazilliden Ali Erkut tarafından gönderilen,
gazetelerden kesilmiş Doğru Yol Partisi'ne ait haber kupürlerinin fotokopileri
örnek olarak gösterilebilir. (Ek.XVI)
Davalı
siyasi partice bu konuda yürütülen faaliyet sınır tanımayan boyutlara
ulaşmıştır. Yapılan törende çekilen fotoğrafla verilen "Süleyman Demirel
ile Nazmiye Demirel Doğru Yol'a kayıt yaptırdı." (Ek. XVI) bu tür
eylemlerden biridir.
Ayrıca
kamu oyunda Doğru Yol Partisini gerçekten yöneten kişilerin kapatılmış Adalet
Partisinin yöneticileri olduğu belirgin ve yaygın hale gelmiştir. Tercüman
Gazetesinin 22.3.1984 günlü nüshasındaki (İslam Köyden esen yeller) (Ek.VIII)
aynı gazetenin 4.3.1984 tarihli nüshasındaki (Doğru Yol'un antrenörü ne
diyor'), 16.3.1984 günlü olanda (Süvarimi yedd-i emin mi'), 27.3.1984
tarihindeki (26 Mart raporu), 28.3.1984 günlü olanda (Seçimin getirdikleri)
başlıklarıyla Yavuz DONAT tarafından yazılan fıkralar ile 28.3.1984 tarihli
Günaydın Gazetesinin üçüncü sayfasında Tencere sütununda (Mühür ve Süleyman
Hikayesi) başlığıyla yayınlanan yazılar basında, dolayısıyle kamu oyunda bu
imajın yansıdığını göstermektedir. (Ek. XVI)
2820
SAYILI KANUNUN 97 NCİ MADDESİNE AYKIRI EYLEM
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın propaganda gezisi sırasında
21.3.1984 günü çeşitli yerlerde yaptığı (Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında
iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri,
diğeri ise bu iktidarı doğuran seçim kurulunun yarattığı 6 Kasım 1983
seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet
tarafından seçimlerde tashih edilecektir) şeklindeki konuşmasını Manisa
Cumhuriyet Alanında 21.3.1984 tarihinde düzenlenen açık hava toplantısında da
tekrarladığı saptanmış ve hakkında Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri
Savcılığının 23.3.1984 gün 1984/14164-135-56 sayılı İddianamesiyle dava
açılmıştır. (Ek. XVII)
SONUÇ
:
Doğru
Yol Partisi Genel Merkezince düzenlenen ve bu parti Genel Başkanlığınca
25.3.1984 Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyle çeşitli gazetelere propaganda
amacıyla verilen ve her biri bir bildiri niteliğini taşıyan tam sayfa ilanlar
(Ek.VIII/5-8), bu Siyasi Partinin Genel Başkanı, Genel Sekreteri ve diğer
yetkililerince çeşitli yerlerde yapılan, yukarıda değinilen beyanları,
faaliyetleri ve genelde Davalı Siyasi Partinin Genel Merkezi ile tüm
teşkilatının faaliyeti, sözcü ve üyelerinin Partice benimsenen beyan ve
eylemleri 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununun 96/2 ve 97 nci maddelerine
aykırı bulunduğundan, aynı Kanunun 10l/b maddesi nazara alınarak davalı DOĞRU
YOL PARTİSİ'nin kapatılmasına karar verilmesi arz ve talep olunur. 6 Nisan
1984"
II-
A) DAVALI SİYASİ PARTİNİN İLK SAVUNMASININ DAVA İLE İLGİLİ GÖRÜLEN BÖLÜMLERİ
ŞÖYLEDİR :
İddianame
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunun 96/2 ve 97. maddelerine aykırı davranıldığı
noktasına dayanmaktadır.
Siyasi
Partiler Kanununun 96. ve 97. maddeleri Anayasanın yukarıda işaret ettiğimiz,
68, 69 ve bağlantı kurduğu 14. maddelerinde yazılı siyasi partileri kapatma
sebepleri dışında ve Anayasaya aykırı olarak yeni bazı kısıtlamalar ve kapatma
sebepleri vaz etmiştir.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesi, "Kurulacak siyasi partiler, kapatılan
siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada
bulunamazlar" hükmünü ihtiva eder.
Madde
metninde de açıkca görüleceği üzere, kurulacak yeni partilerin kapatılan siyasi
partilerin devamı olduklarını beyan etmeleri ve ayrıca böyle bir iddiada
bulunmaları, yasak fiilin aranan kanuni şartıdır; maddede sarih olarak tespit
edilen suçun kanuni unsurlarıdır. Zira Siyasi Partiler Kanunu'nun 117.
maddesine göre "Bu kanunun dördüncü kısmında yazılı yasak fiili
işleyenler, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde altı aydan az
olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılırlar" demektedir Davamız bir
yönü ile ceza hukukunun ilkelerini de kapsamaktadır.
Fiilin
kanuni unsurları varsayımla, karine ile, yorum ile, tağyir ve tebdil edilemez.
Bu
hal "kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz." ilkesinin gereğidir.
Kesinlikle
ifade ederiz ki;
Dosyadaki
belgeler, tümü ile incelendiği zaman görüleceği üzere, Doğru Yol Partisi'nin,
kapatılan siyasi partilerin devamı olduğuna dair bir beyanı ve böyle bir
iddiası mevcut değildir.
Doğru
Yol Partisi olarak biz, kapatılan herhangi bir partinin devamı olduğumuzu beyan
ve iddia etmiyoruz, ama, siyasi muarızlarımız rekabet ve husumet sebebi ile bir
takım iddia ve ithamlarda bulunuyorlar.
Cumhuriyet
Başsavcısı da, çeşitli suçlamaların yapıldığı böylesine karmaşık bir ortamda,
Doğru Yol Partisi hakkında açtığı kapatma davasında; vak'a ve delil göstererek
Kanunun (96/2 maddesinin) aradığı "beyan ve iddia" da bulunma
unsuruna dayanmıyor.
Yeri
geldikçe cevaplayacağımız üzere, "imaj yaratmak" tan söz ediliyor.
Oysa Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinde yazılı kanuni unsurdan başka
"imaj yaratma" diye bir unsur mevcut değildir...
Görülüyor
ki, "imaj" bir hukuk terimi değildir. Kişiye göre değişen psikolojik
ve sübjektif bir terimdir. Bu tarz esnek kavramlara karşı, partileri, türlü
kazalardan koruyan kanun vaz'ı, 96. maddede "beyan etmek",
"iddiada bulunmak" şeklinde kesin ve açık kavramlar koymuştur. Bunu
da yeterli bulmamış, partinin sorumlu ve yetkili kişilerinin ve organlarının
"kapatılan partilerin devamı olduklarını beyan etmeleri, iddiada
bulunmaları," şartını aramış ve ayrıca ıspatını istemiştir...
Partinin
bütün kararları, karar defteri ve yazışmaları tasdikli ve resmi biçimde düzenle
tutulmaktadır.
Bunların
tamamı Cumhuriyet Başsavcısı'nın denetimi altındadır. Başsavcı bu defterleri
incelemeden, resmi yazı ve kayıtları dikkate almadan varsayımlara delil değeri
vermektedir.
Doğru
Yol Partisi'nin yöneticileri ve yönetim biçimi için aranacak deliller, Parti
Genel Merkezinde incelemeye hazır tutulmaktadır. Bir bölümü de bizzat
Başsavcılığın bürosundadır.
Cumhuriyet
Başsavcısının Anayasa ve kanunlar çerçevesinde Partide yürütülen bu
faaliyetlerin tümünü gözardı ederek, birkaç cümle veya kelimeyi partiyi kapatma
iddiası istikametinde yorumlayıp, delil şeklinde sunması ve iddianamede, genel
bir ifade ile "çeşitli toplantılarda, ilçe kongrelerinde ve özellikle
25.3.1983 tarih Mahalli İdareler Seçimi dolayısı ile yapılan propagandalarda,
Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisi'nin devamı
olduğu imajının yaratılmasına çalışılmış ve bu hususa özellikle özen
gösterilmiştir." şeklinde toptan bir suçlamaya gitmesi her türlü
dayanaktan uzaktır ve hukuk mantığını zorlayıcı bir harekettir.
Ceza
Muhakameleri Usulü Kanunu'nun 260. maddesinde yer aldığı üzere, bir karara ve
bir yargıya varılabilmesi için, suçun kanuni unsurları yanında sabit ve
muhakkak addedilen vakı'aların mevcudiyeti aranır.
Halbuki
iddianamede isnat edilen suçun kanuni unsurları mevcut ve muhakkak
addedilebilecek herhangi bir vakıa da mevcut değildir...
İddianame,
Partimizi, kapatılmış Büyük Türkiye Partisi'nin ve Adalet Partisi'nin devamı
olduğunu beyan etmek ve böyle bir iddiada bulunmakla suçlamaktadır.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin birinci fıkrası, 16.10.1981 tarih ve 2533
sayılı Kanun ile kapatılan partileri ve 15.10.1981 tarihinden önce kapatılan
siyasi partileri yasak kapsamı içine almıştır.
Büyük
Türkiye Partisi, 20.5.1983 günü kurulduğuna ve 2533 sayılı Kanunla
kapatılmadığına göre, 96. maddenin tarif ettiği siyasi partiler arasında
değildir.
Büyük
Türkiye Partisi'nin kapatılmasına ilişkin 79 sayılı Milli Güvenlik Konseyi
Kararı olağanüstü bir ihtilal tasarrufudur. Nitekim bu karar, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanının teşekkülü tarihinde kendiliğinden
yürürlükten kalkmıştır. Bu kararla haklarında geçici siyasi seçilme ve görev
alma yasağı konulanlar anayasal haklarına re'sen kavuşmuşlar, parti yöneticisi
veya Belediye başkan adayı olmuşlardır.
79
sayılı Milli Güvenlik Konseyi Kararı, ihtilal hukuku içinde fonksiyonunu fiilen
icra etmiştir. Ancak Anayasa Hukuku ve Anayasamızın açık hükümleri karşısında,
bir hukuki belge olarak gösterilemez.
Büyük
Türkiye Partisi'nin kurulduğu 20.5.1983 tarihinde, Anayasanın 177. maddesinin
(b) fıkrası gereğince siyasi faaliyette bulunma hakları ve siyasi partilerle
ilgili hükümler "Siyasi Partiler Kanunu'nun yayınlanması ile
yürürlüğe" girmiştir.
24
Nisan 1983 tarihinde yürürlüğe giren Siyasi Partiler Kanunu'ndan sonra
kurulacak partileri denetleme ve kapatma yetkisi Cumhuriyet Başsavcısı ve
Anayasa Mahkemesine intikal etmiştir.
Bu
oluş, ihtilalin kurucu organı Milli Güvenlik Konseyi'nin mutabakatı, kararı ve
halk oylaması ile gerçekleşmiştir.
1982
Anayasasına ve Siyasi Partiler Kanunu'na göre Milli Güvenlik Konseyi'nin parti
kapatma yetkisi, 24.4.l983 tarihinde son bulmuştur.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun Geçici 4. maddesinde ve geçici 7. maddesinde yer alan iki
hüküm bu savunmayı doğrulamaktadır. Bu maddelere göre, Milli Güvenlik Konseyi
ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar partiler
ile ilgili sınırlı yetkiler kullanabilirdi.
Bunlardan
birisi, parti kurucularını, parti tüzel kişilik kazandıktan sonra veto
etmektir. Diğeri ise, Adalet Bakanlığı aracılığı ile Cumhuriyet Başsavcısından
parti kapatma davası açma isteğinde bulunmaktır. (Siyasi Partiler Kanunu,
Geçici maddesi 7).
Bu
maddelerin varlığı da 24.4.1983 tarihinden sonra, bir siyasi partinin, ancak
yargı kararı ile kapatılacağının açıkca bir Anayasa ve kanun hükmü olduğunu
ortaya koyar.
Bu
yetki ve görevin istirdadı veya devri mümkün değildir. Nitekim, yeni Türkiye
Büyük Millet Meclisi toplanıp Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar geçen süre
içinde Cumhuriyet Başsavcısı Mahkemenize çeşitli partiler hakkında kapatma
davaları açmış ve Yüksek Mahkeme bu konuda usule ve esasa ilişkin kararlar
vermiştir. Bu yetki ve görevin bölüşülmesi veya Konseyle ortaklaşa kullanılması
Anayasaya aykırıdır.
79
sayılı tebliğde sözü geçen 2324 ve 2485 sayılı Kanunlar ise, Milli Güvenlik
Konseyi'ne ve Kurucu Meclise, münhasıran teşrii yetkiler vermiştir.
79
sayılı kararın, hukuki dayanağı olmasa da fiili sonuçlar doğurduğu açıktır.
Başsavcının,
bu karara dayanarak, Büyük Türkiye Partisi'ni 95. maddede tarif edilen
kapatılmış parti saymasına kanuni imkân yoktur. Zira;
a)
Büyük Türkiye Partisi'nin 11 günlük siyasi hayatı içinde, Anayasaya ve Siyasi
Partiler Kanunu'na aykırı bir davranışını tespit etmiş ise, bizzat Başsavcının
iddianamesini hazırlayarak ve delillerini toplayarak Anayasa Mahkemesine
başvurması gerekirdi.
b)
79 sayılı kararın gerekçesi; tek taraflı bir iddiadan ibarettir. Partinin
yetkili organlarının savunması alınmamış, deliller toplanmamış ve Anayasada
yazılı biçimde bir Anayasa Mahkemesi yargılaması yapılmamıştır.
Bu
kararın, bir gerekçe taşımasına da sebep ve gerek yoktur. İhtilal otoritesinin,
siyasi iktidarı temsil ettiği dönemde aldığı bu kararın haklılığını araştırmaya
da mahal ve imkân yoktur.
Siyasal
sebeplerle ve kendi yararı gereği, ihtilallerin geçici kararlar alması ve
uygulaması olağandır. Bu kararlar, olağanüstü dönemden sonra norm değerlerini
yitirirler. Yeni sonuç doğurmazlar. Yüksek Mahkemenin, Büyük Türkiye
Partisi'nin kapatılması konusunda bir tartışma veya karara girmesini
istemiyoruz. Ancak, Büyük Türkiye Partisi'nin, yetki, görev, tarih ve şekil
yönünden "96. maddenin tarifine gi ren kapatılmış parti"
sayılamayacağını savunuyoruz. Diğer yandan, 11 gün yaşamış olan Büyük Türkiye
Partisi, program ve tüzüğü dışında , hiçbir siyasi faaliyet göstermemiş,
teşkilat kurmamıştır. Partinin program ve faaliyeti yönünden, Anayasaya veya
Kanunlara aykırı bir hareketi ileri sürülmemiştir. Nitekim, Milli Güvenlik
Konseyinin 79 sayılı kararında Parti suçlanmamıştır. Kararda sadece Partinin
"Büyük Türkiye Partisi'nin bazı kurucularının" tutum ve davranışları
sebebiyle kapatıldığı yazılıdır.
..........
Cumhuriyet
Başsavcısının, bazı kişilerin partiye katılmasına yönelik karine bulma çabasını
da antidemokratik ve Anayasanın temel hak ve özgürlüklerle ilgili hükümlerine
aykırı bulmaktayız.
Adalet
Partisi'nin eski parlamenterlerinden bir bölümü diğer partilerde de kurucu üye
olarak görev almışlardır. Bunların arasında o partilerin gene1 başkan
yardımcısı seçilenler de vardır. Bir bölümü ise siyasi hayata katılmamıştır.
Bu, ilgili kişilerin tercihleri konusudur.
Anayasanın
Geçici 4. maddesi eski parlamenterlerin siyasi partilere üye olmak, seçme ve
seçilme hakkını açıkça ve kayıtsız şartsız tanımıştır. Bu hakkın kullanılması
izne ve şekle tabii değildir. Her parti, propagandaya yönelik faaliyetleri
içinde, daha önce seçim çevrelerinde oy toplamış eski parlamenterleri törenle
üye kayıt etmeye özen gösterir.
Bütün
partiler benzer toplantılarda eski parlamenterleri üye yapmışlardır; yapmaya
devam edeceklerdir. Bu durum partiye girenler için Anayasaya ve Kanunlara göre
suç teşkil etmediği halde, Parti için neden suç teşkil etsin'
Başsavcı
23.6.1983 tarihinde Doğru Yol Partisi'nin Kuruluşunu, "Bu kez" tabiri
ile Büyük Türkiye Partisi'ne iliştirmektedir. Doğru Yol Partisi'nin kurucu
kadroları Milli Güvenlik Konseyi'nin denetiminden geçmiştir. Bu kurucuların
Büyük Türkiye Partisi ile veya kapatılmış partilerle ilişkisi olmadığı,
Konseyin kendilerini onaylaması ile sabit olmuştur.
İddianame
ile, Doğru Yol Partisi hükmi şahsiyetine izafe edilmeye çalışılan maddi
vakı'aları, Siyasi Partiler Kanunu açısından tasnif etmek zarureti ve ihtiyacı
vardır.
1-
a) Siyasi Partiler Kanunu'nun 15. maddesine göre, partiyi temsil etme yetkisi
genel başkana aittir.
Aynı
Kanunun 101/b maddesinde parti genel başkanı ile birlikte genel başkan
yardımcısının veya genel sekreterinin sözü edilen bu maddeler hükümlerine
aykırı olarak sözlü ya da yazılı beyanda bulunması parti şahsiyeti hükmiyesini
ilzam eder.
b)
Partinin merkez karar ve yönetim kurulunca... Kanunun dördüncü kısmında yer
alan maddeler hükümlerine aykırı karar alınması veya genelge veya bildiriler
yayınlanması... suretiyle aykırı faaliyette bulunulması parti hükmi şahsiyetini
bağlar.
2-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin d/1 bendinde, "(b) bendinde
sayılanlar dışında kalan parti organı, mercii, kurulu veya bir siyasi parti
üyesi tarafından bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine
aykırı fiillerin işlenmesi veya konuşmalar yapılması halinde fiilin işlendiği
veya konuşmanın yapıldığı tarihten başlayarak iki yıl geçmemişse Cumhuriyet
Başsavcılığı, söz konusu organ, mercii veya kurulun işten el çektirilmesini
veya parti üyesinin veya üyelerinin bu bentte sayılan organ, mercii veya kurula
dahil olsun olmasın partiden kesin olarak çıkarılmasını yazı ile o partiden
ister." denmekte ve yapılacak işlemler sonuçları ile birlikte
düzenlenmektedir.
Bu
maddeye giren olaylar varsa, şüphesiz değerlendirilmeleri ayrı bir konudur.
3-
Siyasi Partiler Kanunu'na göre, Partiyi temsil yetkisi bulunmayan, parti kurul
ve organlarında görevli olmayan, hatta partide üye kaydı bulunmayan kişilerin
beyan, davranışı yazı, makale veya yorumlarının parti hükmi şahsiyeti dışında
tutulması gerekir. Partiyi ilzam etmez.
İddianamede
yer alan fiilleri ve faillerini bu kanuni sıraya göre tasnif ederek, hukuki
değerlendirmeye tabi tutacağız..
İddianamenin
7. sayfasında yer alan, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın,
"Doğru Yol Partisi Menderes meş'alesini söndürmemek için
kurulmuştur." sözlerine gelince : Cumhuriyet Başsavcısı bu sözlerin
kronolojik açıdan devir ve teslimini ortaya koyduğu kanaatını ileri sürerek,
"Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" sözlerinin de Siyasi Partinin,
Adalet Partisi'nin devamı olduğu imajını vermeye yönelik bulunduğunu
belirtmiştir.
Cumhuriyet
Başsavcısının şahsi yargısı bizim düşünce ve maksadımızın dışındadır ve
yanlıştır.
Yukarıda
da belirttiğimiz gibi, Türk siyasi hayatına girmiş bazı kavramların yerleşmiş
ve değişmez anlatımları vardır. Millet bu kavramları bir tek şekilde anlar.
"1946
ruhu", "1946 meş'alesi", "Menderes meş'alesi"
deyimleri çok partili demokratik siyasi hayata geçiş, dönem, felsefe, inanç ve
davasını temsil eder. Bu dava, bu felsefe ve inanç Atatürk'ün kurduğu
Cumhuriyetle beraber doğmuştur, ebediyete kadar yaşayacaktır.
Bir
başka ifade ile, örnek olsun diye belirtelim ki, büyük Atatürk'ün ideallerinin
bir kısmı kurdurduğu ve hatta bizzat kurduğu partilerde fikir mihrakı olmuştur.
Demokrat
Parti, Atatürk'ün ideallerinden en önemlisi olan "Egemenliğin kayıtsız
şartsız millete ait olduğu" ilkesinin temsil edildiği bir partidir.
Demokrat
Parti kapatılmıştır. Partilerin kapanması demek, hükmi şahsiyetin son bulması,
diğer manada hukuki ölüm demektir. Kapatılan parti ile birlikte Atatürk ilke ve
ideallerinin son bulduğu nasıl iddia edilemezse, Anayasanın meşru saydığı ve
hatta temel ilke kabul ettiği ideal ve davaların, başka bir partide temsili de,
ne kapatılan partinin devamı olur, ne de suç sayılır.
"Bizi
biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" sözleri, taşıdığı mananın dışında ileriye
geriye, sağa sola çekiştirmeye ve uzatmaya müsait değildir.
Bir
parti liderinin yıllarca, demokrasiyi, Atatürk milliyetçiliğini, ülke ve millet
bütünlüğünü, hürriyet içinde refahı savunagelmiş, memleketin her köşesine
hizmet götürmüş, bürokrat, teknokrat ve devlet adamlarını seçimler dolayısı ile
parti adayı göstermiş, onların ehliyet veı liyâkatlarını ifade ederken de
"Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" demiş olması, en tabii bir
propaganda hakkıdır...
Kaldı
ki, "Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" sözleri tek başına
söylenmiş olan sözler değildir. Bu sözlerin sarf edildiği yerde başlangıç
fikri, fikrin izahı yapılmış, sonra da "bizi bu fikirlerimizle
tanıyorsunuz, bizi bu kadrolarımızla biliyorsunuz" denmiştir.
Konuşmalar
bir bütündür. Sadece bir cümleyi alıp, ahkam çıkarmak manayı yozlaştırır...
İddianamenin
8. sayfasında yer alan ve Tire'de bir lokalde Esat Yıldırım Avcı tarafından
söylendiği iddia edilen "Gülü solduracak mısınız'" "Bacayı
tüttürecek misiniz'" "Adresi biliyor musunuz'" soruları ve
alınan cevaplarla ilgili değerlendirilmelerin de bir imaj yaratma hareketi
olarak yorumlanması, keza haksız ve tutarsızdır. Aslında Genel Başkan Yıldırım
Avcı tarafından bu tarz bir konuşma kat'iyen yapılmamıştır. Toplantı yerinde
resmi görevlilerin bulunması kanun icabı olduğu halde, buna dair güvenilir bir
belge ve zabıt da mevcut değildir.
Parti
Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın Denizli'nin Çal ilçesinde yaptığı bir
kapalı salon toplantısında "Biz anamızın karnından, milletin bağrından ve
atın böğründen çıkarak ge1dik" tarzındaki konuşması ile ilgili olarak,
resmi makamlarca soru sorulmuş, Genel Başkan Avcı, bu sözlerin hangi maksatla
kullanıldığını ve hangi amaca yönelik bulunduğunu 5.4.1984 günü Ankara
Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Cemalettin Erkan'a verdiği talimat ifadesinde
açıklamıştır. (Ek no.6) ...
Parti
Genel Başkanının demokratik bir propaganda anlayışı içinde samimiyetle yaptığı
bir konuşmanın, kendi beyanı ile de amacı ve sebebi belirtildiğine göre, yanlış
yorumlanmasına hiç kimsenin hakkı olmadığı gibi, konuşmacının niyetini tahrife
de yetkisi yoktur.
Türkiye'de
hem demokratik siyasi hayattan söz etnek, hem de bazı sözcüklerin
kullanılmasını yasaklamak, düşünce ve ifade hürriyetini bir manada ortadan
kaldırmak olur. Ayrıca, suç işleme korkusu ve tehdidi altında yapılacak bir
propagandanın, serbestlik unsuru olmadığı için, demokratik bir propaganda
sayılması da mümkün değildir...
İddianamenin
13. sayfasında yer alan, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın
propaganda gezisi sırasında, 21.3.1984 tarihinde çeşitli yerlerde yaptığı
"Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak
kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran
Yüksek Seçim Kurulunun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir. Hata beşer
icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından seçimlerde tashih
edilecektir." şeklindeki konuşması hakkında İzmir Askeri Savcılığı
tarafından kovuşturma yapılmış, 23.3.1984 günü ve 1984/135-56 sayılı iddianame
ile dava açılmıştır. Bu dava halen derdesttir.
Cumhuriyet
Başsavcısı bu iddianameye ve olaya dayanarak 2820 sayılı Kanunun 97. maddesine
aykırı hareket edildiğini ileri sürmektedir. Böylesine bir iddia gerçeklere
uygun olmadığı gibi, sözü geçen Kanunun 97. maddesine de aykırıdır.
Genel
Başkan Yıldırım Avcı'nın sözleri açıktır. Matufiyeti ve muhatabı 6 Kasım 1983
seçimlerine Doğru Yol Partisi'nin girmesine imkân vermeyen Yüksek Seçim
Kurulu'nun kararıdır.
Esasen,
bu konuda Yüksek Seçim Kuruluna müracaatta bulunulmuş, Yüksek Seçim Kurulu
tarafından bu müracaatlar red edilmiştir. (Ek no. 7, 8, 9)...
Hukuki
ve siyasi platformda yapılmış olan, mahiyeti ve muhatabı açıkça belli bulunan
bir tartışmayı maksadından saptırmaya ve hedefinden şaşırtmaya imkan yoktur.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 97. maddesinin başlığı ve metni şöyledir :
"12
Eylül 1980 Harekâtına karşı beyan ve tutum yasağı"
"Madde
97: Siyasi partiler, Anayasanın başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980
Harekatına ve Milli Güvenlik Konseyinin karar, bildiri ve icraatına karşı
herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamazlar."
Kanun
hükmü bir olduğuna göre, Yüksek Seçim Kurulunun kararını ele alarak açıkça bu
karar hakkında tenkit ve mütalaada bulunmanın ne suretle Milli Güvenlik
Konseyinin karar, bildiri ve icraatına karşı bir tutum ve beyan olarak
yorumlandığını insafla anlamak ve bağdaştırmak mümkün değildir.
İddianamenin
6. sayfası (aa) bendinde, TRT'ye gönderilen ve radyo ve televizyon seçim
haberleri arasında yayınlanan, Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'a
ait demeçte (Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir)
kelimelerinin slogan olarak kullanıldığına işaret edilip, bu sözlerle
kapatılmış partilerle bağlantı kurulmak istenmiştir.
Gerçek
bu değildir.
İşin
esası, doğrusu ve belgesi şudur :
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı 21.2.1984 günü TRT Haber Dairesi
Başkanlığına gönderdiği resmi yazıda : (Ek no: 11,12)...
"Doğru
Yol, Anayasa gereği olarak, hür, serbest, tek dereceli genel seçimi millet
iradesini savunduğu için Demokrattır.
Hakkı,
hukuku ve kanun hakimiyetini temsil ettiği için Adaletçidir.
Kalkınmayı,
imar ve inşayı, huzur ve refahı sağlamayı hedef aldığı için de Büyük
Türkiyecidir.
Yolumuz
doğrudur. Hedefimiz doğrudur. Davamız doğrudur." Bu metin televizyonun
21.2.1984 günlü seçim haberleri bülteninde aynen neşredilmiş ve Türk Milletine
duyurulmuştur.
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanının Parti hükmi şahsiyeti adına resmen yazdığı bu yazı
ve televizyonun Türk Milletine yaptığı bu sarih açıklama ortada iken Cumhuriyet
Başsavcılığının aksine vaki iddiaları ve yorumu kabule şayan olamaz...
Anayasa
bu terimleri sık sık kendisi de kullanmıştır. Anayasa, Cumhuriyetin değişmez
niteliklerini sayan 2. maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti ... adalet
anlayışı içinde... demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
demektedir.
Doğru
Yol Partisi'nin adaletçiliği ve demokratlığı kaynağını, Anayasanın bu maddede
öngördüğü ilkeden ve sözcüklerden almaktadır.
Anayasanın
5. maddesinde de görüleceği üzere, Adaletçi olmak bir Anayasa ilkesidir.
Türkçe
gramer kurallarına göre bu kelimelerin sıfat olarak kullanış şekli ise Refik
Sunol tarafından ifade edilen biçimdedir.
Doğru
Yol Partisi'nin, "Büyük Türkiye" yi hedef alması da gizli bir imaj
sayılamaz.
Bir
milliyetçi düşünce partisinin, Türkiye'yi büyük yapmak ideali kusur değildir.
Atatürk,
tarihi konuşmasında daima "Büyük Türk Milleti" hitabında bulunmuştur.
Büyük
Türk Milletinin vatanı elbette Büyük Türkiye'dir. Çeşitli devlet adamları,
siyasi partiler büyük bir Türkiye ideali içindedir. Bu tabiri sıkça
kullanmışlardır.
Nüfusu
hızla artan ve dinamik bir kalkınma stratejisi içinde bulunan ülkemizin
"Büyük Türkiye'yi hedef alması milli ve ortak bir politikadır....
Doğru
Yol Partisi'nin progranı ve ekonomik ve sosyolojik anlayışının en veciz ifadesi
olan bu terimin kullanılmasının "Büyük Türkiye Partisinin varlık ve
felsefesini yansıttığı" iddiası mesnetsizdir.
Ayrıca
11 gün yaşayan, bir ilde bile teşkilat kurmayan, bir tek toplantı yapmayan,
seçimlere katılmayan, kurucu üyelerinin veto edilmesi süresi dahi dolmadan
kapanan bir partinin hangi varlık ve felsefesinin, ne suretle yansıtıldığı izah
olunmamıştır.
İddianamede,
Doğru
Yol Partisi'nin Merkez Karar ve Yürütme Organının faaliyetleri arasında Mahalli
İdareler Seçimlerinde Hüsamettin Cindoruk'un İstanbul'dan, Mehmet Gölhan'ın
Ankara'dan ve Hayri Yorgancıoğlu'nun da İzmir'den Büyük Şehir Belediye Başkanı
adayı olarak Doğru Yol Partisi listelerinde yer almış olmalarına temas edilmiş,
bu suretle Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisiyle Büyük Türkiye Partilerinin
devamı olduğu imajının yaratılmasına çalışıldığı iddiasına yer verilmiştir.
Derhal
belirtelim ki, Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre, bu kişilerin siyaset
yapmaları yasak değildir. Doğru Yol Partisi'nden aday olmaları da yasak
değildir. Fakat, Başsavcı, adeta, bu kişilere "imaj yaratma" tehdidi
ve korkusu içinde bir nevi siyaset yasağı getirmektedir....
İddianamenin
8. sayfasında, 25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde
Isparta, Samsun ve Erzurum'da düzenlenen mitinglerin adlandırılmasında
kullanılmış beyannamelerde ve propaganda amacı ile parti tarafından tirajı
yüksek gazetelere verilen ilanlarda yer almış sözcüklere de değinilmiştir.
"Doğru
Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir".
"Dün
vardık, bugün de varız, yarın da olacağız."
"Doğru
Yol Partisi başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil eder."
Cümleleri,
asıl metinlerden ayıklanarak Doğru Yol Partisi'ni kapatma iddia ve arzusu
içinde ve ters yönde yorumlanmıştır.
Beyannamelerin
asılları ekte sunulmuştur. (Ek no : 14, 15, 16, 17, 18).
İncelendiğinde
görüleceği üzere, her birisi iki büyük sayfayı dolduran bu beyannameler,
Anayasanın temel ilkelerini açıkça savunan fikirlerle doludur.
Esasen
metinlerin bütünü ile incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir...
Doğru
Yol Partisi'nin, başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil etmiş
olması düşüncesi ile, kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı olduğu iddiası
arasında hiçbir illiyet rabıtası kurulamaz.
Derhal
ifade edelim ki, iftiharla belirttiğimiz hizmetler kişilerle birlikte yapılmış
Devlet hizmetidir. "Devlete hizmet ettim," veya "Devlete hizmet
edenler Partimizde" demenin suç sayıldığı bir ülke yeryüzünde mevcut
değildir.
Geçmiş
Devlet hizmetleri, onu yapanlar için ne bir kusur ne de bir suçtur. "Şu
çeşmede emeğim var", "şu fabrikada alın terim var", "şu
hizmette göz nurum var" diyen bir bürokrat ve Devlet adamı, Doğru Yol
Partisi'nde ise suçlu mu sayılacaktır. Veya, bu durumdan dolayı siyasi parti,
kapatılma tehdidine mi maruz kalacaktır. Hürriyetçi demokrasi bu değildir.
Bunun adı, bizim rejimlerimizin ve tarihimizin çok karanlık ve geri
sayfalarında kalmıştır.
Doğru
Yol Partisi, hukuki açıdan, 9 ay evvel kurulmuş bir partidir. Ancak, tüzük ve
programda yer alan ve temsil ettiği misyon itibariyle milli hakimiyet ve milli
irade inancında Cumhuriyetin tarihi kadar eskidir. Çünkü, o davayı temsil
etmektedir.....
İddianameye
göre, Isparta mitinginde parti üyesi İhsan Sabri Çağlayangil yaptığı
konuşmasının bir yerinde "mühür bizde demek, mühür kimde ise, burası
Isparta, Süleymanın kim olduğunu siz Özal'dan daha iyi bilirsiniz" demiş
olması Partiyi suçlayıcı iddialar arasında yer almıştır.
Öncelikle
belirtmeliyiz ki, ihsan Sabri Çağlayangil'in uzun konuşmasının sadece bir
cümlesi alınarak yanlış ve maksatlı bir yoruma, gidilmiştir.
İhsan
Sabri Çağlayangil bir fikri izah etmektedir. O fikir şudur : Özal mahalli
seçimlerde Anavatan partili adaylara oy verilmesini isteyerek Hükümet Başkanı
sıfatıyla, açıkça partizanlık yapmıştır. Bu propagandalarının bir yerinde de
Özal "mühür bizde" diyerek, "İktidar Anavatan'dır, hükümet
biziz" demiştir.
İhsan
Sabri Çağlayangil'in cevabı Özal'ın propagandasına işaretle, "siz bir
parti hükümeti değil, milletin hükümeti olmayı vaat ettiniz; oysa partizan bir
hükümet gibi konuşuyorsunuz, mühür bende demeniz budur. Eğer bu, mühür kimdeyse
Süleyman odur demekse, burası Isparta'dır. Süleymanın kim olduğunu Özal'dan iyi
bilirsiniz" sözleri, iktidarın siyasi maksatlı ve partizanca yürütmek
istediği bir propagandaya verilmiş bir cevaptan ibarettir.
İstanbul
Büyük Şehir Belediye Başkan adayı Hüsamettin Cindoruk'un konuşması ile, İl
Başkanı Yaşar Keçeli'nin Üsküdar'da 11.2.1984 günü yapılan Parti toplantında
söylediği iddia edilen sözler bir tahkikat konusu olmuştur.
Bu
tahkikat dosyası ile birlikte Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı adı geçen
kişilerin ifadelerine müracaat etmiştir.
Olayla
ilgili şahitler ifadelerinde, söylendiği iddia edilen sözlerin asla
sarfedilmediğini kesin şekilde belirtmişlerdir...
Kaldı
ki, hukuki planda, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Siyasi Partiler Kanunu'na
göre, Parti hükmi şahsiyetini ilzam eden sorumlu kişilerin beyanları ile
sorumsuz kişilerin beyanlarını bir arada mütalaa etmek mümkün değildir.
Siyasi
Partiler Kanunu'nda Anayasa esprisine uygun olarak, Parti hükmi şahsiyetini
türlü ithamlardan ve iddialardan koruyabilmek için, ne çeşit beyanlarla, hangi
parti sorumlularının beyanlarının, hangi kurulların tasarruflarının partiyi
ilzam edeceği ayrıntıları ile gösterilmiştir. İddianamede yer alan sorumsuz
kişilere ait davranışların şahsiyeti hükmiyeye mal edilmesine ve bir illiyet
rabıtası kurulmasına hukuken imkan yoktur.
İddianamenin
9. sayfasında yer alan mitinglerdeki pankartlarda mevcut yazıların kimler
tarafından ve ne maksatla yazıldığı belli olmadığı gibi, bunların parti
şahsiyeti hükmiyesini ilzam eden bir tarafı yoktur ve sorumlular tarafından
yürütülen parti faaliyetlerinin içinde sayılmaları da asla mümkün değildir.
Doğru
Yol Partisi'nin seçim gezilerinde kullandığı otobüse süvari adı verilmesi de
Cumhuriyet Başsavcısını endişeye sevketmiş ve şüphelendirmiştir. Esasen bu
otobüse ne çeşit bir isim verilirse verilsin bir takım ters yorumlar
yapılabilirdi, buna engel olmak mümkün değildir.
Bilindiği
üzere hukukun temeli mantıktır. Hukuk mantığında önemli olan husus fiil ile
yargı arasındaki kesin illiyet rabıtasıdır. Bu rabıta yoksa, mantığı zorlama
olur. Süvari kelimesinden adım adım ilerleyerek evvela at'ı çıkarmak sonra bu
at'ı diğer renklerden ayırıp mutlaka kırat saymak ve kırat yolu ile de
kapatılmış bir partinin ambleminde işi düğümleyerek bir partinin kapanmasının
istemenin hukukla bağdaşır ve anlaşılır tarafı yoktur.
Kaldı
ki, seçim otobüsüne yazılan "Süvari" adı partinin resmi organları
tarafından konulmamıştır.
Elmadağ
İlçe Başkanı Ahmet Yıldız'ın 4.2.1984 günü Gölbaşı Sinemasında yapılan Büyük
Divan Toplantısında söylediği iddia edilen sözler, iddianameye göre,
"Kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olan Doğru Yol Partisi'ni
temsilen konuşuyorum" dedikten sonra, "1946 da başladık, 1960 da
bitti; 1962 de başladık 1971 de bitti; Büyük Türkiye Partisi ile Doğru Yol
Partisi'nde gene başlıyoruz" tarzındaki konuşmasıdır.
Bu
konuşmanın gerçek mahiyeti evvela 9.3.1984 tarihli ifade zaptı ile Cumhuriyet
Başsavcılığınca adı geçen Ahmet Yıldız'a sorulmuş ve ifadesi alınmıştır.
Ahmet
Yıldız, ifadesinde, "Siyasi partiler konusundaki yasakları bilmekteyim. Bu
itibarla önceden kapatılan siyasi partilerin devamı olduğumuza ilişkin her
hangi bir söz sarfetmedim. Toplantıda keza, bu konuda herhangi bir konuşmacı da
söz sarfetmedi. Esasen toplantıdan önce, biz konuşacağımız hususları Partimizin
basın bürosuna bildiriyorduk. Onlar bir konuşma metni hazırlayıp bize
veriyorlar, biz de bu metni toplantıda okuyoruz." demiştir.
Doğru
Yol Partisi basın sözcülüğü tarafından hazırlanmış ve Elmadağ İlçe Başkanı
Ahmet Yıldız tarafından 4.2.1984 günü 1. Büyük Divan Toplantısında yapılmış
olan konuşma metni iddianameye ekli dosyada mevcuttur ve son derece açık ve
kesindir.
Parti
yönetimi her türlü dikkat ve ihtimamı göstererek konuşmacının eline yazılı
metni vermiştir. Konuşmacının iddianamede yer aldığı üzere, söylediği ileri
sürülen sözlerin esasen mantığı ve makul tarafı yoktur...
Doğru
Yol Partisi Karacabey İlçe Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri tarafından
17.8.1983 günü halka açık olarak yapılan toplantıda, Doğru Yol Partisi'nin
kapatılmış Adalet Partisi'nin devamı olduğuna dair beyanları tamamıyle bir
hayal mahsulüdür.
Olay,
bir ihbar mektubu üzerine ciddiye alınarak soruşturma konusu yapılmıştır.
İddianameye ekli dosyada görüleceği üzere, ifade veren şahitler, ihbar ve
iddianın aksine, Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı olduğu
tarzında herhangi bir söz sarfedilmediğini, böyle bir konuşma olmadığını
samimiyetle ifade ekmişlerdir...
İddianamenin
6. sayfası son bölümünde Güneş Gazetesi'nin 18.3.1984 tarihli nüshasında yer
alan bir fotoğraf ve altındaki yazı gene Cumhuriyet Başsavcılığınca kişisel
biçimde ve önyargılı bir yoruma tabi, tutuılarak, Doğru Yol Partisi suçlanmak
istenmiştir.
İşin
aslı ve gerçeğin çıplak yüzü şudur :
İstanbul'da
yapılan bir düğünde, düğün sahibi siyasi ölçü ve mülahaza dışında, Türkiye'de
tanınmış Devlet adamlarını, iş adamlarını, basın temsilcilerini, ilim ve sanat
adamlarını, özetle seçkin bir topluluğu düğününe davet etmiştir. Bu düğünde her
siyasi partiye mensup, eski ve yeni farkı gözetilmeden pek çok kişi hazır
bulunmuştur...
İddianamenin
7. sayfasında yer alan ve Tercüman Gazetesi'nde Nazlı Ilıcak'ın yazdığı makale
hakkında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından
kovuşturma açılmış; yapılan kovuşturma sonunda 16.3.1984 tarih ve 1984/103
esas, 1984/46 karar sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir...
İddianamede
sözü geçen, Antalya mitinginde Şevket Demirel tarafından yapılan konuşma
üzerine, 29.3.1984 tarihinde lsparta Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadesinde
adıgeçen : "Ben Doğru Yol Partisi'ne kayıtlı değilim, hiçbir yerde de
kaydım yoktur. Ayrıca, ben bu şekilde bir konuşmada bulunmadım, Konuşmam tahrif
edilerek sonradan yazılmıştır. Konuşmamın anlamı değiştirilerek
yazılmıştır." demiştir. Bu beyanı cerh ve tekzip eden hiçbir delil mevcut
değildir.
İzmir'de
yapılan bir üye kayıt işleminde çekilen fotoğraf ve fotoğrafın altına gazete
tarafından yazılan yazı bir parti suçu teşkil etmez. Bu tür eylemleri
yapanların, niyet, davranış ve maksatlarını, milyonları temsil eden,
Türkiye'nin üç büyük partisinden birisi olan Doğru Yol Partisi'nin şahsiyeti
hükmiyesi ile birleştirmek ve bir suç ithamına vesile yapmak demokratik siyasi
hayatın milletçe yaşanmasına imkan bırakmaz.
İddianamede
yer alan bir başka iddia da, Tercüman Gazetesi'nin 4.3.1984, 16.3.1984,
22.3.1984, 27.3.1984 ve 28.3.1984 günlü nüshalarındaki bazı makale ve fıkra
yazıları ile Günaydın Gazetesi'nin 3. sayfasında Tencere Sütununda yer alan bir
başka yazı ile ilgilidir.
Yazarların,
düşündüklerini diledikleri şekilde kaleme almaları basın hürriyeti icabıdır. Bu
gazeteler parti organı değildirler ve bu yazılar kanunen partiyi ilzam etmez.
Türkiye'de
pekçok gazete çıkmaktadır. Bunların günlük tirajı toplamı olarak milyonların
üstündedir. Sadece birkaç yazarın değerlendirmesini, bir imajın doğmasına delil
olarak göstermek son derece yanıltıcıdır ve doğru değildir.
Anayasa
ve mevzuu hukuk yönünden iddianame hakkındaki görüşlerimiz...
1946
yılında kurulan Demokrat Parti'nin savunduğu özel sektöre ağırlık veren,
kalkınmacı karma ekonomi ve siyasi liberalizm programı, demokratik sağ ve
milliyetçi partiler halinde canlılığını sürdürmektedir. Bu programları ve
fikirleri paylaşan siyasetçi kadrolar ve seçmenler de ülkede yaşamaya devam
etmektedirler.
1961
de ve 1983 de yasaklanan, bu program ve fikir birliği değildir. Çünkü, böyle
bir yasak, demokrasinin işlemesi için bir engel niteliği taşır...
Partiye
üye olmak isteyen bazı vatandaşların 1946-1960 arasında Demokrat Parti,
1961-1980 arasında Adalet Partisi üyeleri, parlamenterleri veya yöneticileri olduğu
doğrudur. Bu üyeler, Anayasada yazılı temel hak ve özgürlüklerine dayanarak
Doğru Yol Partisi'ne kayıt olmak isterlerse yapılacak iş sadece yasal
formaliteleri tamamlamaktır.
Kapatılmış
partilerin üyeleri, siyaset yasağı dışında kaldıkları sürece programlarını
benimsedikleri partilere gireceklerdir...
Partiler,
henüz siyasi hayatlarının oluşma devresinde bir takım ihbarlar, münferit
konuşmalar veya sohbetlerde söylendiği ileri sürülen sözlerle kapatılırsa
siyaset yapmak, imtiyazlı kişi ve partilerin tekeline girer...
Bu
noktada iddianamenin, kapatma isteğine dayanak yaptığı 96. ve 97. maddelerine
ilişkin hukuki görüşümüzü bildirmek istiyoruz.
Anayasanın
69. maddesinde siyasi partiler için gerekli görülen bütün yasaklar ayrıntılı
biçimde gösterilmiştir.
Anayasa,
68. ve 69. maddelerinde, siyasi partiyi kurum olarak açık biçimde tarif etmiş
ve kendi bünyesi içinde yer vermiştir.
69.
maddenin son fıkrasında ise çıkarılacak siyasi partiler kanununun sınırlarını
da çizmiştir :
"Siyasi
partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları yukarıdaki
esaslar dairesinde kanunla düzenlenir."
Bu
maddenin davamızla ilgili emri açıktır.
"Parti
kapatmaları" Anayasada yazılı esaslar içinde mümkündür. Anayasanın 11.
maddesine göre Anayasa hükümleri bağlayıcıdır.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 101. maddesi bir usul hükmüdür.
Bu
madde parti kapatma kararının, "Kanunun dördüncü kısmında yer alan
maddelere aykırı" eylemler nedeni ile verilebileceğini ifade etmektedir.
Bu
hükmün, "Dördüncü kısmında yer alan ve Anayasanın derpiş ettiği bir kısım
hükümler" olarak anlaşılması gereklidir. Bu kısmın tamamına şamil kapatma
müeyyidesi Anayasaya aykırı düşer.
Zira,
Siyasi Partiler Kanunu'nun dördüncü bölümündeki yasaklar, bir parti kapatmak
için, Anayasanın izin verdiği ve açıkça yazdığı sebeplerden fazladır. Bu
meyanda 96. ve 97. maddelerdeki yasakları, Anayasa doğrudan parti kapatma
sebebi saymamıştır.
Siyasi
Partiler Kanunu dikkatle incelenirse, Anayasada yazılı doğrudan parti kapatma
sebeplerinin dördüncü kısım, l., 2., ve 3. bölümlerinde yer aldığı
görülecektir. Bunların dışında kalan yasakların bir bölümü, Siyasi Partiler
Kanunu'nun 9. maddesi gereğince Cumhuriyet Başsavcısının denetim yetkisinin
hukuki dayanaklarıdır.
Bu
yasaklar, partilerin isimlerinde veya programlarında yer alabilir. Cumhuriyet
Başsavcısı, bu hususların, önce düzeltilmesini ister. Nitekim Kanunun 102.
maddesindeki denetimin dayanağı da bu yasakların bir bölümüdür.
Bu
savunmamızı doğrulayan bir başka sebep ise, Siyasi Partiler Kanunu'nun 103.
maddesidir.
Bu
maddeye göre, 97. maddenin bir kapatma sebebi sayılması için; "Partinin
aykırı fikirlerin işlendiği bir mihrak haline" gelmesi gerekmektedir...
Bu
maddenin varlığı iki hususu ispat etmektedir.
a-
Kanunun dördüncü kısımındaki yasak maddelerinin tümü kapatma sebebi değildir,
b-
Bazı maddelerin kapatma sebebi sayılması için "bir mihrak" hali ve
kesafet şartı ile yetkili organların benimseme şartı gerekmektedir.
103.
maddede yer alan "mihrak, kesafet ve organlarca benimsenme" şartı,
aranan yasaklar, Anayasada yer alan temelli kapatma sebepleridir. Diğer bir
deyişle, bunlar Anayasaya aykırılık halleridir. (Mesela 78. madde gibi).
Kanun
yapıcı, bir partinin Cumhuriyetin değiştirilemez temel ilkelerine muhalefet
halini dahi ıspat için 103. maddedeki, ağır sübut ve şekil esaslarını şart
koşmuştur. Buna karşın kapatılmış parti flamasını veya amblemini kullanmanın
veya bunlara ilişkin fiillerden ötürü kapatmanın daha hafif sübut haline
bağlanması eşitlik ve adalet ilkeleri ile bağdaşmaz.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 103. maddesi aslında parti kapatma kararlarının tümünde
aranacak sübut şartını tarif etmiştir...
Birçok
maddeleriyle Anayasaya aykırılığı açık ve kesin olan Siyasi Partiler Kanunu ise
sonradan, 24.4.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu
Kanunun 96. ve 97. maddeleri hem çağdaş hukuka hem de Anayasa ilkelerine
aykırıdır. Demokratik bir hukuk Devletinde hukuka aykırı bir düzenleme objektif
bir düzenleme sayılamaz. Türkiye Devletinin Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası adını taşır. Kanunların Anayasaya ayları olamayacağı ilkesi bir hukuk
Devleti ilkesidir.
Anayasanın
2. maddesi "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal
bir hukuk Devletidir." hükmü ile Cumhuriyetin niteliklerini belirlemiştir.
Anayasanın
4. maddesi ise, Anayasanın 1. maddesindeki Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu
hakkındaki hükmü ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi
hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükmünü koymuştur.
Cumhuriyetin
nitelikleri arasında yer alan :
-
İnsan haklarına saygılı olma,
-
Demokratik Devlet olma,
-
Hukuk Devleti olma,
Temel
ilkeleri ile Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerini bağdaştırmak
mümkün değildir.
Yapısı
Anayasa ile belirlenen Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerini değiştirmekle o
nitelikleri işlemez hale getirmek birbirinden farklı şeyler değildir.
Anayasanın
Geçici 15. maddesi ile sözü geçen Siyasi Partiler Kanunu'nun hükümleri
Cumhuriyet'in yukarıda belirlenen niteliklerini geniş ölçüde işlemez hale
getirmektedir.
Böylece,
Büyük Atatürk'ün Cumhuriyeti kurduğu ve Anayasa'ya tescil ettirdiği, dünden bu
güne bütün Anayasalarda yer alan "Değişmezlik" ilkesi son
düzenlemelerle amacından uzaklaşmıştır. Bir manada Siyasi Partiler Kanunu,
Anayasanın üstüne çıkmıştır.
Hukuk
Devletinin teminatı ve Yüksek Yargı Organı olan Anayasa Mahkemesi'nin, şu veya
bu sebeple Anayasanın üstüne çıkan Siyasi Partiler Kanunu'nun davamızla ilgili
maddelerinin tatbik kabiliyeti bulunduğunu kabul edeceğine ihtima1
vermiyoruz...
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerinin Anayasanın temel ilkelerine,
demokratik felsefesine ve hususiyle 14. ve 69. maddelerine aykırı olduğu
kanaatını ileri sürüyoruz...
Anayasa
vazı'ı, muhalefette bulunan partilerin akibetini ekseriyetin tahakkümüne maruz
bırakmamak içini çıkarılacak Siyasi Partiler Kanunu'nun, kapatma bakımından
Anayasanın 68. maddesine uymasının zaruri olduğunu büyük bir isabetle
belirtmiştir.
Bu
sarahate rağmen, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddeleri, Anayasanın
çerçevelediği madde sınırlarını aşarak temel ilkelere ve Anayasa ruhuna aykırı
yeni sınırlamalar getirmiştir.
Anayasanın
13. maddesinde, "Teme1 hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel
sınırlamalar demokratik toplun düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve
öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz." denmektedir.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddeleri ise, demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı, sübjektif ve şümullü bir sınırlama ile temel hak ve
hürriyetlerin özünü ortadan kaldıracak bir düzenleme vaz etmiştir.
Sonuç
olarak;
Doğru
Yol Partisi aleyhine açılan kapatma davası dosya münderecatına göre;
1-
Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nda gösterilen sebeplerden hiç birisine uygun
olmadığı,
2-
Delil niteliği taşımayan yanlış varsayımlara dayandığı, böylece iddianın sübuta
ermediği,
3-
"Kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz" temel ilkesine aykırı düştüğü,
4-
Çağdaş demokratik gelişmeyi durdurarak, vatandaşların Anayasa ile belirlenen,
hürriyet ve eşitlik haklarını ihlal ettiği,
5-
Adalet ve insaf ölçüleriyle bağdaşmadığı cihetle, iddianamede ileri sürülen
iddiaların reddi ile, Partimizin kapatılmasına mahal olmadığı hususunda karar
ittihazını, saygılarımızla arz ve talep ederiz."
B)
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINCA SONRADAN BİR KISIM BELGELERİN ANAYASA MAHKEMESİNE
GÖNDERİLEREK DOSYAYA KONULMASI ÜZERİNE BU BELGELERİN FOTOKOPİLERİNİ ALAN DAVALI
SİYASİ PART VERDİĞİ EK SAVUNMA DİLEKÇESİNİN DAVA İLE İLGİLİ GÖRÜLEN BÖLÜMLERİ
ŞÖYLEDİR :
"Yüksek
Mahkemenin ittihaz ettiği karar gereğince, 20 günlük süre içinde gerekli
incelemeyi yaparak, hazırladığımız yazılı savunmamızdan sonra, dosyaya yeni bir
takım evrakın intikal ettiğine, tetkiklerimiz sırasında muttali olmuş
bulunuyoruz...
Mahalli
Seçimler dolayısıyla ülke çapında yapılan siyasi propagandalar sırasında,
binlerce kişi çeşitli zaman ve yerlerde konuşmuşlardır. BunIarın içerisinde
partiye kayıtlı üyelerimiz ve adaylarımız olduğu gibi kayıtlı olmayan
kimselerin de bulunması mümkündür.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 98., 100. ve 101. maddelerinde yer aldığı üzere, Cumhuriyet
Başsavcılığıının, öncelikle yasak fiili tespit ederek o fiili işleyen kişilerin
Parti ile ilişkilerini delillendirerek, keyfiyeti kanuni süresi içinde,
Partinin Genel Merkez Organlarına bildirmesi, yasak fiili işleyenler hakkında
işlem yapılmasını istemesi icapeder...
Mahalli
seçimler dolayısıyle siyasi parti adayları arasındaki şahsi rekabet çeşitli
husumetlere dönüşmüş, bazı yerlerde tertip, isnat ve iftira şeklindeki
ihbarlara sebep olmoştur.
Son
gelen evrak arasında bulunan birkaç misalini çok açık şekilde görmek mümkündür.
1-
Afyon'un Çay İlçesi Karacaören Kasabasında Muharrem Günay imzalı 11.4.1984
tarihli ve Cumhuriyet Başsavcılığı makamına hitaben verilen ihbar bunlardan birisidir.
Adı
geçen kasabada yapılan belediye seçimini Doğru Yol Partisi adayı Osman İşler
kazanamamıştır. Bu ihbarın sebebi muhbir ile Osman İşler arasındaki siyasi
çekişmedir.
Muhbir,
25 Mart seçimlerinden 15-20 gün evvel yapıldığını iddia ettiği konuşmadan söz
etmiş, suç teşkil edecek cümleler ileri sürmüştür. Mesele bununla da kalmamış,
adıgeçen muhbir, yanına iki de şahidini alarak Ankara'ya gelmiştir. Bizzat
Cumhuriyet Başsavcılığına giderek, masraf edip Ankara'ya kadar getirdiği
öğretilmiş şahitlerini Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Mater Kaban'a
dinletmiştir...
Parti
Genel Başkanı beraberinde, yıllarca Devlet idare etmiş, bakanlık yapmış,
parlamenterlik yapmış pekçok kişi ile birlikte 15 den fazla tecrübeli basın
mensuplarıyla geziye çıkmış ve konuştuğu her yerde binlerce insan ve basın bu
konuşmaları takip etmiştir...
Parti
Genel Başkanlığının konuşma yaptığı her yerde, emniyet görevlileri ayrıca
siyasi büro mümessilleri bulunmuş ve görev yapmışlardır. Bu konuda kanunlara
aykırı bir durum bulunsaydı ilgililer derhal tespit edip gereken makamlara
bildirirlerdi. Dosyada bu konu ile ilgili hiçbir malumat mevcut değildir.
Olay
şudur : Parti seçim otobüsü Karacaören'den geçerken, ısrarla durdurulmuş,
kurban kesilmiş, vatandaşın ilgisine Genel Başkanca teşekkür edilmiş, başkaca
bir konuşma yapılmaksızın yola devam edilmiştir. Bu husus, Genel Başkan Esat
Yıldırım Avcı'nın talimat üzerine verdiği ifadede belirtilmiştir. (Belge: 1)...
2-
Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyaya intikal ettirilen evraklar arasında;
a)
Üsküdar ve Kartal'da yapılan mitinglerle ilgili tutanaklar,
b)
Hürriyet Gazetesindeki tam sayfa ilan,
c)
İsimsiz, ilave notta 7 sayfalık beyanname,
d)
Kırkağaç'da dağıtıldığı söylenen bazı fotokopiler,
e)
İskenderun mitingi ile ilgili not1ar,
f)
Adana eski Doğru Yol Partisi İl Başkanı Mustafa Kasımoğlu ile ilgili iddia ve
ihbarlar,
g)
Nazilli'de Erol Namlı ve M. Remzi Işıklı haklarında yapılan soruşturma ile
ilgili bir kısım evrak da vardır.
Bütün
bu evrakın mahiyeti incelendiği zaman, görülecektir ki, Doğru Yol Partisi'nin
hükmi şahsiyetini ilzam edecek ciddi delil niteliğinde bir beyan, iddia ve olay
mevcut değildir"
III-
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ ESAS HAKKINDA GÖRÜŞÜNÜN İLGİLİ BÖLÜMÜ ŞÖYLEDİR :
"Dava,
Doğru Yol Partisinin 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin
ikinci fıkrası ile 97. maddesine aykırı davranışta bulunduğundan kapatılmasına
karar verilmesi istemini içermektedir.
Davalı
Parti, savunmasında, bu maddeler "Anayasaya aykırı olarak yeni bazı
kısıtlamalar ve kapatma sebepleri vazetmiştir." demekte ve bu varsayıma,
Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerinin Anayasa'nın 68. ve 69.
maddeleri ile bağlantı kurduğu 14. maddesinde yazılı Siyasi Partileri kapatma
sebeplerinin dışında kaldığı görüşünden hareketle ulaşmaktadır.
Anayasa'nın
69. maddesinin birinci fıkrasında siyasi partilerin 14. maddedeki sınırlamalar
dışına çıkamayacakları, çıkanların temelli kapatılacakları vurgulandıktan sonra
diğer fıkralarında da 14. madde dışında daha başka yasaklamalara yer verilmiş
ve bu yasaklamalara uyulmaması halinin kapatma sebebi olduğu ifade edilmiş, son
fıkrasında da "Siyasi partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve
kapatılmaları yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir"
denilmiştir...
Savunmada,
"Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan: - İnsan haklarına saygılı
olma, - Demokratik Devlet olma, - Hukuk Devleti olma, temel ilkeleri ile Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerini bağdaştırmak mümkün değildir."
denilmiş ve konunun Yüksek Mahkemece incelemeye değer bulunduğu ifade
edilmiştir.
Daha
önce de değinildiği gibi, Yüce Türk Milletinin yönetimine talip olan Siyasi
Partilerin öncelikle yürürlükte bulunan kanunlarda öngörülen ilke vs kurallara
uygun davranmaları gerekir...
2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 98. maddesine göre Yüksek Mahkeme bu davada,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun hükümlerini uygulayacaktır.
Hal
böyle olunca, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu`nun delillerin ikamesi ile yetkili
237 ve müteakip maddelerine göre hareket edilmesi söz konusudur. Bu nedenle,
dava açıldıktan sonra Başsavcılığımızca elde edilen deliller ve belgeler dava
dosyasına ibraz olunmuş, esas hakkındaki görüşümüzde bu delillere de
dayanılmıştır.
Davalı
Siyasi Parti ek savunmasında, Siyasi Partiler Kanunu`nun 98, 100 ve 101.
maddelerinden bahisle (Cumhuriyet Başsavcılığının öncelikle yasak fiili tespit
ederek, o fiili işleyen kişilerin Parti ile ilişkilerini delillendirerek,
keyfiyeti kanuni süresi içinde, Partinin Genel Merkez Organlarına bildirmesi,
yasak fiili işleyenler hakkında işlem yapılmasını istemesi icabeder.)
denilmektedir.
2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin (b) bendine dayanılarak
davalı Partinin kapatılmasına karar verilmesini istemekteyiz.
Davaya
neden olan, kapatılmış partilerin olduğu beyan ve iddiası, Türkiye genelinde
ele alınmış ve değerlendirilmiştir.
Bu
bakımdan davalı Siyasi Partinin, kanundaki deyimle "faaliyette
bulunulması" eylemine Türkiye genelinde katılmış olan kişiler hakkında, bu
aşamada, ayrıca aynı maddenin (d) fıkrası hükümlerine göre işlem yapılmasına
kalkışılmasının yerinde olmadığı, esasen Siyasi partinin kapatılmasına karar
verildiği takdirde davalı Partiye ait bir kuruluşun feshedilmesinin veya Parti
üyesinin çıkarılmasının talep edilmesinin anlamsız olacağı düşüncesindeyiz.
Davanın kabul edilmemesi ve kapatma kararı verilmemesi halinde bu hususların
ayrıca değerlendirileceği tabiidir.
.........
A-
Kurulacak siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan
edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar.
1-
.......
Savunmada,
(Büyük Türkiye Partisi 20.5.1983 günü kurulduğuna ve 2533 sayılı Kanunla
kapatılmadığına göre, 96. maddenin tarif ettiği siyasi partiler arasında
değildir... 1982 Anayasasına ve Siyasi Partiler Kanunu`na göre Milli Güvenlik
Konseyi'nin parti kapatma yetkisi 24.4.1983 tarihinde son bulmuştur.)
denilmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın Geçici 2. maddesi karşısında bu görüşe katılmaya
olanak yoktur.
Sözü
edilen maddede, (12 Aralık 1980 gün ve 2356 sayılı Kanunla kuruluşu gösterilen
Milli Güvenlik Konseyi, Anayasa'ya dayalı olarak hazırlanacak Siyasi Partiler
Kanunu ile Seçim Kanunu'na göre yapılacak ilk genel seçimler sonucu Türkiye
Büyük Millet Meclisi toplanıp Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar 2324
sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında
Kanunlara göre görevlerini devam ettirir) denilmektedir.
Milli
Güvenlik Konseyi'nin 79 sayılı kararını, bu kararın alındığı 31 Mayıs 1983 günü
yürürlükte olan ve yukarıda değinilen kanunların ışığında değerlendirmek
gerekir.
.........
Büyük
Türkiye Partisi'nin temelli kapatılmasına karar verilmiş ve karar hukuki
sonuçlarını doğurmuş, hükmünü icra etmiştir. Sözü geçen kararın bu haliyle değerlendirilmesi
gerekir. Bu olgu ve kararın dayandırıldığı yasa hükümleri gözönünde
bulundurulduğu takdirde, savunmada ileri sürüldüğü gibi (1982 Anayasası'na ve
Siyasi Partiler Kanunu'na göre Milli Güvenlik Konseyi'nin parti kapatma
yetkisi, 24.4.1983 tarihinde son bulmuştur.) demenin bir anlamı ve hukuki
değeri yoktur.
Milli
Güvenlik Konseyi'nin yetkilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp
Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar devam edeceği Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın Geçici 2. maddesi hükmü gereğidir. Bu durum karşısında 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasındaki
"Kapatılan siyasi partiler" deyimi içine (Büyük Türkiye Partisi) nin
de girdiği görüşündeyiz.
2324
sayılı Kanunun 6. maddesi hükmü karşısında 16.10.1981 tarih ve 2533 sayılı
Kanun ile 79 sayılı Karar arasında doğurdukları sonuç bakımından bir fark
görülmemiştir. Bu hususa Milli Güvenlik Konseyi'nin 77, 91 ve 167 sayılı
kararları örnek olarak gösterilebilir.
2-
Davalı Doğru Yol, Partisi'nin kurulduğu günden itibaren faaliyeti izlendiğinde;
bu Partinin 2533 sayılı Kanunla kapatılmış Adalet Partisi'nin ve Milli Güvenlik
Konseyi'nin 79 sayılı Kararı ile temelli kapatılmış Büyük Türkiye Partisi'nin
devamı olduğu mesajı verilmek suretiyle kamu oyunun bu yolda algılanmasına,
seçmenin bu şekilde etkilenmesine çalışıldığı gözlenmiştir.
.....................
3-
2820 sayılı Kanunun 101. maddesinin (b) bendinde "Parti büyük kongresince
merkez karar ve yönetim kurulunca... bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan
maddeler hükümlerine aykırı karar alınması veya genelge veya bildiriler
yayınlanması veya karar alınmamış olsa bile bu kurullar tarafından aynı
hükümlere aykırı faaliyette bulunulması veya parti genel başkanı veya genel
başkan yardımcısı veya genel sekreterinin sözü edilen bu maddeler hükümlerine
aykırı olarak sözlü ya da yazılı beyanda bulunması" halinde Yüksek Mahkeme
partinin kapatılmasına karar verecektir.
Görüldüğü
üzere maddede, karar alınmamış olsa bile bu kurullar tarafından aynı hükümlere
aykırı faaliyette bulunulması, kapatma kararı verilmesi için yeterlidir.
2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 14. maddesine göre (Büyük kongre ilk
toplantısını yapıncaya kadar, bu kongrenin yetkilerini kurucular kurulu
kullanır.)
Davalı
Siyasi Parti henüz büyük kongresini yapmamıştır. Merkez Karar ve Yönetim
Kurulunun çoğunluğunu Kurucular Kurulu üyeleri teşkil etmektedir. Yukarıda
değinilen (faaliyette bulunma) hususunun değerlendirilmesinde bu durumun da
gözönünde bulundurulması icap eder.
................
4-
Dava açıldıktan sonra Başsavcılığımıza gelen ve olayla ilgili belgeler dava
dosyasına konulmak üzere Yüksek Mahkemeye sunulmuştur.
Bu
belgeler de iddiamızı desteklemektedirler.
a)
Doğru Yol Partisi Gene1 Başkanı Esat Yıldırım Avcı, 25 Mart 1984 tarihinde
yapılan Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyle Çay İlçesinin Karacaören
kasabasındaki konuşmasında, (Doğru Yol Partisi Demokrat Parti ve Adalet
partisinin devamıdır.) diyerek propaganda yapmıştır.
................
b)
Davalı Siyasi Partinin Nazilli İlçesi Başkanı ve Belediye Başkan adayı Mehmet
Remzi Işıklı ile Aydın İlçe Başkanı Ero1 Namlı 29.2.1984 tarihli konuşmalarında
(Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı) olduğunu ifade etmişlerdir.
c)
Mahalli İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nin Çay İlçesi Belediye Başkan
adayı Osman İşler'in (Biz eski Demokrat Partinin meşalesiyiz, kıratın
devamıyız, eski kırattan gelmeyiz, onların meşalelerini söndürmeyeceğiz)
dediğini bu hususta dinlenen tanıklar beyan etmektedirler.
d)
25 Mart 1984 Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla düzenlenen mitinglerde ve
ülkenin çeşitli yerlerinde dağıtılan bildiriler de ilginçtir.
aa)
17.4.1984 günlü yazınızla dosyaya ibraz edilen bildiride, (1946 da yeter söz
milletindir şahlanışı ile Anadolunun sinesinden fışkıran demokrat zihniyetin
Adalet Partisi çizgisinden bu güne kadar temsilcisini Doğru Yol Partisi isminde
bulabilirsiniz.)
bb)
Kırkağaç İlçesinde dağıtılan ve 24.4.1984 tarihli yazınızla dosyaya konulan
bildiride (senin yerin Menderes Nehrine akan çağlayan ırmaklar gibi gelen
kimselerin safı dır. Doğru Yol Partisi 1946 da çıkan yolun kilometre taşıdır.)
cc)
Davali Parti tarafından savunmasına ekli olarak ibraz edilen, 17 Mart 1984
tarihinde Samsun'da yapılan mitingde dağıtılan "Büyük Türkiye Mitingi
Beyannamesi" nde;
(Doğru
Yol Partisi'ni destekleyin ki mamur ve müreffeh "Büyük Türkiye" nin
gerçekleşmesine yeniden imkan olsun...)
dd)
11.4.1984 tarihli yazımızla dosyaya ibraz edilen Cumhuriyet Gazetesi'nin
12.3.1984 günlü nüshasında Barış Kudar tarafından verilen haberde Esat Yıldırım
Avcı'nın Celal Bayar'ın Umurbey'deki müzesini gezerken müze defterine yazdığı
(1946 da hürriyet meşalesi yakanlar, öncelikle Cumhurbaşkanımız Celal Bayar
evinizi gezerken çok heyecanlandım. Bu meşale yere düşmeden elden ele nesiller
boyu ilelebet taşınacaktır.)
Sözleri
düşünülen ve ulaşılmak istenilen amacın ne olduğunu göstermektedir.
Bu
bildiriler birlikte değerlendirildiği takdirde davalı Parti Merkez Karar ve
Yönetim Kurulunca ve Genel Başkanca söylenilen sözlerin, güdülen amacın,
vurgulanmak istenilen görüşün dağıtılan bildirilerde şekillendiği ve henüz
herhangi bir icraatı olmayan Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet
Partisi'nin devamı olduğunun ifade edildiği anlaşılmış ve gözlenmiştir.
e)
Doğru Yol Partisi'nin 16.3.l984 tarihinde İskenderun'da düzenlediği kapalı
salon toplantısında konuşmacı olarak Genel Merkezce görevlendirildikleri, ilçe
teşkilatınca ifade ve takdim edilen Mustafa Deliveli, Doğru Yol Partisi'nin
eski Demokrat ve Adalet Partisi'nin devamı olduğunu vurgulamaya çalışmış, Talat
Asal da Doğru Yol Partisi Adalet Partisi'nin devamı değil ta kendisidir
demiştir.
Mustafa
Deliveli ile Talat Asal'ın Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca
görevlendirildikleri anlaşılmaktadır.
...................
f)
Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla Antalya'da yapılan mitingde, kapatılmış
Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'in kardeşi Şevket Demirel Doğru
Yol Partisi'ne kayıtlı olmadığı halde konuşturulmuş, bu Partinin Adalet
Partisi'nin devamı olduğunu kanıtlayıcı sözler söylemiştir.
...................
g)
Doğru Yol Partisi Adana İl Başkanı Mustafa Kasımoğlu hakkında Adana Cumhuriyet
Savcılığınca 11.4.1984 tarihli iddianame ile dava açılmıştır.
5-
İddianamemizde etraflı olarak açıkladığımız olaylar ile yukarıda değindiğimiz
eylemler birlikte değerlendirildiği takdirde :
a)
Doğru Yol Partisi'nin Kurucular Kurulu ile Merkez Karar ve Yönetim Kurulu ve
Partinin, kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu
açıklar şekilde faaliyette bulunmuşlardır.
Örneğin;
aa)
Doğru Yol Partisi programı ile Büyük Türkiye Partisi'nin programları aynı
ilkeleri yansıtmakla kalmamakta, bazı maddeleri aynen kaleme alınmış
bulunmaktadır. Örnekleme yolu ile birkaç maddeye değineceğiz.
Doğru
Yol Partisi'nin programının Kişinin Temel Hakları başlığı altında 2. maddesiyle
Büyük Türkiye Partisi'nin Kişi Güvenliği başlığını taşıyan aynı numaralı
maddesi, davalı Doğru Yol Partisi'nin programının Temel Hak ve Hürriyetlerin
Teminatı başlıklı 12. maddesi ile Büyük Türkiye Partisi'nin programının Temel
Hak ve Hürriyetlere Riayet başlıklı 15., Doğru Yol Partisi'nin programının
Tabii Kaynaklar Başlıklı 29. maddesiyle Büyük Türkiye Partisi'nin Tabii
Servetler Maden Politikamız başlıklı 39., Davalı Partinin programının Sağlık
başlıklı 43. maddesiyle Büyük Türkiye Partisi'nin aynı başlıklı 60., davalı
Siyasi partinin programının Milli Değerler başlıklı 42. maddesinin son fıkrası
ile Büyük Türkiye Partisi'nin Milli ve Manevi Değerler ve Kültür başlıklı 59.
maddesinin son fıkrası, Doğru Yol Partisi'nin programının Şehirleşme, Konut
başlıklı 45. maddesiyle Büyük Türkiye Partisi'nin 63. maddeleri kelime kelime
aynı bulunmaktadırlar. Bu maddeler birkaç örnek olarak verilmiştir.
bb)
Büyük Türkiye Partisi'nin kurucularıyla kapatılmış Adalet Partisi'nin ileri
gelenleri, milletvekilleri ve senatörleri kamu oyu oluşturulması amacıyla
düzenlenen gösterişli törenlerle Doğru Yol Partisi'ne katılmışlardır.
cc)
25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde kapatılan bu
partilerin kamu oyunca bilinen mensuplarının Doğru Yol Partisi adayı olarak
gösterilmesine özen verilmiştir.
dd)
Çeşitli toplantılarda, ilçe kongrelerinde ve özellikle 25.3.1984 tarihli
Mahalli İdareler Seçimi dolayısıyle yapılan propagandalarda Doğru Yol
Partisi'nin Adalet Partisi'yle Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu imajının
yaratılmasına ve ayakta tutulmasına özen gösterilmiş, bu amaçla toplantılarda
kapatılmış bu partilerin kamu oyunca tanınan ileri gelenlerine hatta kapatılmış
Adalet Partisi'ne ve bu Partinin Genel Başkanına yakınlığı bilinen ve Doğru Yol
Partisi'nin kayıtlı olmayan kimselere de görev verilmiş ve bu kişiler yurdun
çeşitli yerlerinde konuşturulmuşlardır.
ee)
Davalı Siyasi Parti tarafından tirajı yüksek gazetelere verilen ve (Dün vardık.
Bugün de varız. Yarın da olacağız.) ... (Doğru Yol Partisi başarısı milletçe
görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil eder.) sözcüklerini içeren ve birer bildiri
niteliğini taşıyan ilânları seçim otobüsünün süvari adını taşıması, devamlı
olarak kullanılan (Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.)
sözleri ile 25.3.1984 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde Isparta,
Samsun ve Erzurum mitinglerine verilen adlar, Merkez Karar ve Yönetim Kurulunun
Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye partilerinin devamı
olduğunu belirtmeye yönelik faaliyetlerindendir.
....................
b)
Davalı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı da söz ve
hareketlerinde bu Partinin kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye Partisi'nin
devamı olduğunu beyan etmiş, vurgulamış ve sürekli olarak bu mesajı vermeye
çalışmıştır.
Genel
Başkan Esat Yıldırım Avcı;
aa)
(Doğru Yol Partisi Menderes meşalesini söndürmemek için kurulmuştur.) sözlerini
devamlı olarak tekrarlamaktadır.
.................
bb)
İddianamemize ekli belgelerde görüleceği üzere (Bizi biliyor, bizi
tanıyorsunuz.) (Bu mesele bir kadro, bir heyecan ve inancın meselesidir.
Ehliyetli liyakatli, bilgili ve tecrübeli, ruhuna insan sevgisini yerleştirmiş
bir yönetim muhtevasıyla olur. Bizi ve hizmetinize arz ettiğimiz kadrolarımızı
biliyor ve tanıyorsunuz.)
(Ülkede
ne varsa bizim kadrolarımızın eseridir. Tüten fabrika bacasından, akan çeşmeye
kadar her şeyde bizim arkadaşlarımızın el emeği, göz nuru vardır.) demiştir.
Birkaç
aylık geçmişi olan bir siyasi parti için söylenen bu sözlerin ne anlama geldiği
ve niçin vurgulanmak istenildiği açıktır.
cc)
Isparta mitingine gidişinde, (Şehre Demirel Bulvarıyla giriyoruz, Antalya'ya
Menderes Bulvarı ile devam ederiz.) Çal İlçesinde (Biz anamızın karnından,
milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak geldik.) Tire'de, (Gülü solduracak
mısınız' Bacayı tüttürecek misiniz' Öyleyse benim söyleyeceğim yok.) sözlerinin
ve nihayet (Süvari siyasi bir motif, bir amblem olmuştur. Bir politikadır,
felsefedir. Süvarinin selamı var size.) açıklamasının matufiyeti de
belirgindir.
.......................
dd)
Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı'nın, propaganda gezisi sırasında gittiği Çay
İlçesinin Karacaören kasabasında (Biz eski Demokrat ve Adalet Partilerinin
devamıyız.) demiştir.
.....................
c)
Doğru Yol Partisi kurucu üyesi ve basın sözcüsü Mehmet Muhsinoğlu imzasıyla
TRT'ye gönderilen radyo ve televizyonun seçim haberleri sırasında yayınlanan
davalı Siyasi Partinin Genel Sekreteri Refik Sunol'a ait demeçte; (Doğru Yol
Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir.) denilmiştir. Bu sözlerle
verilmek istenilen mesajın ne olduğu iddianamemizde etraflı olarak
açıklanmıştır.
.....................
Savunmada,
Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesinin kanuni unsurlarının "Beyan
etmek" ve "İddiada bulunma" olduğu ifade edilmiş ve
"Davamız bir yönü ile Ceza Hukukunun ilkelerini de kapsamaktadır."
denilmiştir.
Ceza
davalarında, ıspat olunacak hususlar, suçun mevcudiyeti ve sanık tarafından
işlendiği ve bunlara müteferrik bir takım hallerdir. Ceza işlerinde, her şey
delil olabilir, hakim şu veya bu delille takyit edilmemiş ve delil teşkil
edilebilecek vasıtaların ikna kuvvetlerinin derecelerini de kanun tayin
etmeyerek hakime serbest taktir hakkı tanımıştır. İşte bu mülahaza ile
sunduğumuz delillerin takdiri halinde iddia ettiğimiz olayın gerçekleşmiş
olduğunun saptanacağı kanısındayız.
"beyan
etme" ve "İddiada bulunma" deyimlerinin anlamı ve şümulü bu
takdiri delil esası gözönünde bulundurularak değerlendirilmelidir.
Bu
değerlendirme yapılırken 2820 sayılı Kanunun gerekçesinin de gözönünde
bulundurulması da gerekir.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Raporunun 35. sayfasında
konumuzla ilgili maddeye ilişkin gerekçede (...kapatılan ya da feshedilen
partinin devam ettiği izlenimini yaratacağından) denilmekte ve
"izlenime" özel değer verilmektedir.
Her
ne kadar 96. maddenin ikinci fıkrası Danışma Meclisindeki metinde yok ise de
maddenin genel yapısına ait bu gerekçeyi gözardı etmek olanağı yoktur.
Esasen
bu konuda, kamu düzeni bakımından, şekli gerçek değil, asıl hakikatın
araştırılması zorunludur. Takdiri delil sisteminde münazaalı vakıayı büyük
ihtimal içinde gösteren bütün izler delil olarak kabul edilir.
..............
Yüksek
mahkeme şu veya bu delille kısıtlanmamış olduğundan, delilleri ve vakıaları
serbestçe takdir hakkına sahiptir. Hüküm kurulurken "maruf ve meşhur"
olan vakıalar da gözönünde bulundurulacaktır.
Doğru
Yol Partisi'nin kuruluşundan itibaren izlenen yol, bu Partiyi destekleyenler ve
özellikle 25 Mart 1984 günlü Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla yapılan
propaganda faaliyeti, radyo ve televizyonda ve basında yer alan demeçler,
ilânlarda vurgulanan ve kullanılan deyimler, gezilerde söylenilen sözler,
kamuoyunda Doğru Yol Partisi'nin kapatılmış Adalet Partisi ile Büyük Türkiye
Partisinin devamı olduğu kanı ve inancını yerleştirmiştir. Bu husus artık maruf
ve meşhur vakıa niteliğini kazanmıştır.
............
B-
Siyasi Partiler, Anayasanın Başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı
Kuvvetlerinin milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 Harekatına ve
Milli Güvenlik Konseyinin karar, bildiri vs icraatına karşı herhangi bir tutum,
beyan ve davranış içinde bulunamazlar.
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı, 25 Mart 1984 tarihinde yapılan
Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla çıktığı yurt gezisinde ve çeşitli yerlerde
(Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak
kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran
Seçim Kurulunun yarattığı seçimlerdir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda
verecektir. Bu hata millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir.) demiş ve
bu sözlerinden ötürü hakkında Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri
Savcılığınca dava açılmıştır.
Savunmada,
bu sözlerin (matufiyeti ve muhatabı 6 Kasım 1983 seçimlerine Doğru Yol
Partisi'nin girmesine imkan vermeyen Yüksek Seçim Kurulunun kararıdır.)
denilmiştir.
Askeri
Savcılıkça düzenlenen 23.3.1984 tarihli iddianamede de değinildiği üzere,
Yüksek Seçim Kurulundan söz edilmek suretiyle Milli Güvenlik Konseyi'nin
milletvekili seçimleri ile ilgili icraatı hedef alınmıştır....
Yüksek
Seçim Kurulu seçime katılacak siyasi partileri belirlemekle görevlidir. (İzin)
Yüksek Seçim Kurulu için söz konusu olamaz. Kastedilen merciin Milli Güvenlik
Konseyi olduğu açıktır.
Sonuç
:
6
Nisan 1984 tarihli iddianamemizde ve yukarıda açıkladığımız üzere davalı Doğru
Yol Partisi'nin Kurucular Kurulunun, Merkez Karar ve Yönetim Kurulunun, Genel
Başkan, Genel Sekreter, sözcü ve üyelerinin beyan ve davranışları, Parti adına
bildiri niteliğini taşıyan tirajı büyük gazetelere verilen ilanlarda kullanılan
deyimler ve genel olarak davalı Siyasi Partinin Genel Merkezi ile tüm
teşkilatının faaliyeti, beyan ve eylemleri 282o sayılı Siyasi Partiler
Kanunu'nun 96/2 ve 97. maddelerine aykırı bulunduğundan aynı Kanunun 101/b
maddesi nazara alınarak davalı Doğru Yol Partisi'nin kapatılmasına karar
verilmesi arz ve talep olunur."
IV-
DAVALI SİYASİ PARTİNİN ESAS HAKKINDAKİ SAVUNMASININ DAVA İLE İLGİLİ GÖRÜLEN
BÖLÜMLERİ ŞÖYLEDİR :
"Cumhuriyet
Başsavcılığının esas hakkındaki 11.6.1984 tarihli iddianamesine karşı
savunmamızı süresi içinde aşağıda arzetmiş bulunuyoruz.
Cumhuriyet
Başsavcısı esas hakkındaki iddiasında ilk savunmamızda gösterdiğimiz hususları
cerhetmeğe çalışarak,
1-
Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasaya uygun olduğunu,
2-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 95. maddesinin ikinci fıkrasına muhalif olarak
kapatılan Siyasi Partilerin devamı olduğumuzu beyan ve iddia ettiğimizi,
3-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesine muhalif olarak Milli Güvenlik
Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karşı tutum, beyan ve davranış içinde
bulunduğumuzu,
İddia
ile, Partimizin kapatılmasını talep etmektedir.
Kapatmaya
mesnet ittihaz edilen vakıaları aşağıda cevaplandırılmak üzere, öncelikle,
davanın dayanağı olarak gösterilen kanun maddeleri hakkındaki görüşlerimizi
arzetmeye çalışacağız.
1-
Siyasi Partiler Kanunu ve Anayasa
Anayasamızın
68. maddesi Siyasi Partilerle ilgili hükümleri, parti kurma, partilere girme ve
partilerden çıkma esaslarını; 69. maddesi de siyasi partilerin uyacakları
esasları birer birer tadat ve tasrih ettikten sonra, son fıkrasında
"Siyasi Partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları
yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir." hükmünü getirmiştir.
Anayasa
vazıının "Partilerin kapatılması kanunla düzenlenir" demeyip,
"Yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir" demesinin çok
mühim manası vardır.
.............
Açılmış
olan bu davaya hukuki mesnet olarak gösterilen Siyasi Partiler Kanunu'nun 96.
maddesinin ikinci fıkrasıyla 97. maddesinin, Anayasanın 69. maddesinin hangi
fıkrasına uygun olduğunun Cumhuriyet Başsavcılığınca izahı icabeder.
Bu
iki maddenin Anayasanın 69. maddesinin hiçbir fıkrasına uymadığı açık olarak
meydandadır. Diğer taraftan, Anayasa'nın 69. maddesi siyasi partilerin
kapatılmalarını sadece birinci ve sekizinci fıkralarında yazılı konulara
inhisar ettirmiş, bu bakımdan da, Siyasi Partiler Kanunu Anayasayı aşmıştır.
Cumhuriyet
Başsavcısı esas hakkındaki mütalaasında bu hususları izah edememiş, Anayasanın
Geçici 15. maddesinden faydalanarak, 12 Eylül'den sonraki dönemde çıkartılan
kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkındaki
Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasa'ya aykırılığının iddia
edilemeyeceğini ileri sürmeye mecbur kalmıştır.
Biz,
Siyasi Partiler Kanunu'nun bahsi geçen maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu
iddiası ile iptalini talep etmiyoruz. Ancak, Anayasa'nın teminatı olan Yüksek
Anayasa Mahkemesi'nin, önüne gelen ve Anayasa'ya aykırı olduğu açıkça gözüken
bu kanun hükmünü tatbik edemeyeceğini, şimdiye kadar tekerrür eden
içtihatlarına muvazi olarak, Anayasa'ya aykırı bu kanunu ihmal etmesi
gerektiğini belirtmek istiyoruz.
...........................
2-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesi
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrası "Kurulacak siyasi
partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle
bir iddiada bulunmazlar" hükmünü getirmektedir.
Kapatılan
siyasi partiler ibaresinden, ne zaman ve ne suretle kapatılan siyasi partilerin
anlaşılması lazım geldiği hususu davanın mesnedini teşkil etmektedir. Bu
bakımdan, Kanunun Danışma Meclisindeki müzakeresi sırasında yapılan
açıklamaları belirtmekte zaruret vardır.
Anayasa'nın
69/7. maddesinde "Temelli kapatılan siyasi partilerin kurucuları ile her
kademedeki yöneticileri; yeni bir siyasi partinin kurucusu, yöneticisi ve
denetçisi olamayacakları gibi, kapatılmış bir siyasi partinin mensuplarının üye
çoğunluğunu teşkil edeceği yeni bir siyasi parti de kurulamaz."
denmektedir.
Bu
maddenin gerekçesinde kapatılmış bir siyasi partinin Anayasa Mahkemesi
tarafından kapatılan bir siyasi parti olarak kabul edilmesi lazım geldiği
açıkça belirtilmiştir.
....................
Danışma
Meclisinde kabul edilen Kanun'un 96. maddesine tekabül eden 85. maddenin ikinci
fıkrasında "Kurulacak siyasi partiler kapatılan siyasi partilerin devamı
olduğu beyan ve iddiasında bulunamazlar" diye yazılı iken, Milli Güvenlik
Konseyi'nce maddenin anlamını bozmayacak bir biçimde ve daha açıklık
getirilecek şekilde "Kurulacak siyasi partiler kapatılan siyasi partilerin
devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar"
şeklinde değiştirilerek yürürlüğe konulmuştur.
Binaenaleyh
maddenin müzakere edilmediği yolundaki görüşte isabat yoktur. 96/2. maddedeki
kapatılmış parti tarifinin aynen 95. madde müzakerelerinde izah edildiği
şekilde "Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan siyasi partiler"
olarak anlaşılması gerekmektedir.
Bu
açıklamaların ışığı altında, Doğru Yol Partisi tüzel kişiliğini ilzam eden
Genel Başkan ve diğer sorumluların sözlerinden mahkeme kararı ile kapatılan
Demokrat Parti'nin, 2533 sayılı Kanunla kapatılan Adalet Partisi'nin ve Milli
Güvenlik Konseyi'nin 79 sayılı Kararı ile kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin,
Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatılmış siyasi partilerden sayılamayacakları
açıkça ortaya çıkmaktadır.
3-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesi ve Milli Güvenlik Konseyi'nin karar,
bildiri ve icraatına karşı tutum.
...................
Anayasa'nın
79. maddesi "Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi
altında yapılır" dedikten sonra, seçimlerin başlamasından bitimine kadar,
seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve
yaptırmakla... Yüksek Seçim Kurulunu görevli kılmıştır. Keza, Milletvekili Seçimi
Kanunu'nun 14/11. maddesi de seçime katılabilecek siyasi partileri tespit görev
ve yetkisini Yüksek Seçim Kuruluna vermiştir.
Münhasıran
kanunlara göre karar vermek mecburiyetinde olan Yüksek Seçim Kurulu, yukarıda
izah ettiğimiz veçhile, partilerin seçime girebilme şartlarını gösteren
kanunlara uygun olarak, kanuni şartları tamamen haiz olan Doğru Yol Partisi'ni
de seçime girecek partiler arasında ilan etmesi lazım gelirken, ülke
yönetiminin gereği ve özelliklerinden bahisle, 99 sayılı Milli Güvenlik Konseyi
Kararından söz ederek, kanunların Partimize tanıdığı Milletvekili seçimine
girme hakkını bertaraf etmiş ve bu yüzden de haklı ve devamlı olarak ağır
tenkidimize hedef olmuştur.
Bu
konuda Partimizce, Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri va icraatına karşı
herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunulmamıştır. Nitekim, Yüksek
Seçim Kuruluna yaptığımız ve dosyada suretleri mevcut müracaatlarımızda bu
husus sarahatle görülecektir.
Cumhuriyet
Başsavcılığının esas hakkındaki iddianamesine karşı, davanın dayanağı olarak
gösterilen Anayasa ve kanun maddeleri hakkındaki görüşlerimizi bu şekilde arz
ettikten sonra, iddianame maddeleri sırasına göre savunmamızı arz ediyoruz.
.................
1-
İlk savunmamızda geniş bir şekilde ele alınıp izah edildiği üzere, Adalet
Partisi ve Büyük Türkiye Partisi Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesindeki
"Kapatılmış siyasi partiler" deyimi içine girmediği görüşümüzü
muhafaza etmekteyiz.
Cumhuriyet
Başsavcılığı da bu konuda kesin bir hükme varamadığı için "Kapatılan
siyasi partiler deyimi içine Büyük Türkiye Partisi'nin de girdiği
görüşündeyiz" demek suretiyle iddiasının kanuni bir mesnedi bulunmadığını
kabul etmektedir.
...................
2-
Partimizin kuruluşundan itibaren faaliyetlerinde, Adalet Partisi ve Büyük
Türkiye Partisi'nin devamı olduğu mesajının verildiği ve bu "imaj"ın
yaratıldığı şeklindeki iddialara ilk savunmamızda etraflıca cevap verilmiş
bulunulmaktadır. Onları burada tekrara lüzum görmemekteyiz.
3-
Cumhuriyet Başsavcısı Partimiz Kurulucular Kurulu'nun, Merkez Karar ve Yönetim
Kurulu'nun ve diğer sorumlu organlarının Partimizin kapatılmış Adalet Partisi
ve Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğu kanısını kamu oyunda yerleştirmek
için yoğun bir faaliyet içinde bulunduğunu iddia etmekte ise de, bu yoğunluğun
mahiyetini, faaliyetlerin neler olduğunu ve bir genellemeye ne suretle
varabildiğini delilleriyle izah edememektedir.
......................
Cumhuriyet
Başsavcısı gibi, biz de "olayların ve konuşmaların birlikte
değerlendirilmesi gerekmektedir." görüşündeyiz. Onun içindir ki,
kuruluşumuzdan beri faaliyetimizin ve büyük seçim kampanyasının, sıhhati
şüpheli, birkaç hadiseye bağlı kalınıp bir genelleme yapılması ve hele hiçbir
irtibat ve ilişkisi tespit edilmeden bunların "yoğun faaliyetler"
şeklinde kurullara ve sorumlulara mal edilmesi hatalıdır diyoruz.
4-
Dava açıldıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığına gelen ve Yüksek Mahkemeye
sunulmuş olan belgeler hakkındaki savunmamızı da aşağıda arz ediyoruz.
a)
17.5.1984 tarihli ek savunmamızda etraflıca arzettiğimiz üzere, Parti Genel
Başkanı Esat Yıldırım Avcı, Çay İlçesinin Karacaören kasabasında bir konuşma
yapmamıştır.
......................
b)
Nazilli Doğru Yol Partisi İlçe Başkanı ve Belediye Başkan adayı Mehmet Remzi
Işıklı ile Aydın Doğru Yol Partisi İlçe Başkanı Erol Namlı beyanları ile bir
siyasi partinin kapatılmasına sebep olabilecek kişilerden değildirler...
c)
Mahalli İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nin Çay İlçesi Karacaören Kasabası
Belediye Başkan adayı Osman İşler'in söylediği iddia edilen sözler hakkında
alınan 16.4.1984 tarihli ifadesinde, mumaileyh iddiayı tamamen ret etmektedir,
aksini ıspat hususunda da şahitler göstermektedir. Konu hazırlık tahkikatı
safhasındadır. Kesinleşmemiştir. Osman İşler ayrıca Siyasi Partiler Kanunu'nun
101/b maddesinde sayılan kişilerden değildir.
d)
25.3.1984 Mahalli İdareler Seçimi dolayısıyla düzenlenen mitinglerde ve ülkenin
çeşitli yerlerinde dağıtıldığı belirtilen ve ilginçliğine ayrıca işaret edilen
bildiriler, seçim süresince muhtelif yerlerde basılıp dağıtılan bildirilerden
sadece dört tanesidir.
Diğer
yerlerde de idare, Cumhuriyet Savcılıkları ve zabıta vardır. Bütün bir seçim
kampanyasından münhasıran dört bildiriyi ele alıp yanlış tefsirlerle Partimizin
suç işlediği iddiasında bulunmakta ve bunun genelleştirilmesinde isabet yoktur.
Kaldı
ki, (aa)'da bahsedilen bildirinin ne zaman, nerede ve kimin tarafından
bastırılıp dağıtıldığı Başsavcılıkça delillendirilmemiştir. Partimizin kesin surette
haberdar bulunmadığı bu faili meçhul bildiriden dolayı Partimizi sorumlu tutmak
fiilen ve hukuken mümkün değildir.
Büyük
gazetelere ilan olarak verilen diğer beyannameler ise, bunlar bütün siyasi
partilerin seçimlerde ideal olarak gösterdikleri hedefleri, slogan halinde
ifade eden sözlerden ibarettir. Bunların suç teşkil etmeleri de mümkün
değildir.
e)
Mustafa Deliveli ve Talat Asal Partimiz Merkez Karar ve Yönetim Kurulunca veya
bir başka yetkili tarafından görevlendirilmiş değillerdir. Bu konuda hiçbir
karar, emir ve tebliğ yoktur. Her iki eski parlamenter diğer pek çokları gibi
gönüllü olarak propaganda faaliyetlerine katılmışlardır.
Talat
Asal Doğru Yol Partisi üyesi de değildir. Kendisine temsil görevi ve yetkisi
verimemiştir. İskenderun Doğru Yol Partisi İlçe Başkanının beyanı bir zan ve
tahminden dolayıdır. Cumhuriyet Başsavcılığının ve polisin yazılarında bu hata
devam ettirilmiştir.
Her
iki konuşmacı da Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesindeki kişilerden
değillerdir.
f)
Şevket Demirel, Doğan Egeli, Kenan Akben, Tamer ve Niyazi Bicioğlu'nun Antalya
konuşmalarında, Cumhuriyet Başsavcılığının iddiası hilafına suç teşkil edecek
veya bir "tema" nın işlendiğini gösterecek hiçbir husus yoktur.
g)
Adana Cumhuriyet Savcılığının iddianamesiyle hakkında dava açılmış olan Doğru
Yol Partisi Adana eski İl Başkanı Mustafa Kasımoğlu'nıuı basın toplantısında
söylediği iddia edilen sözlerin suç teşkil edecek bir yönü yoktur ve bu şahıs
da Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesinde sayılan kişilerden değildir.
Kaldı
ki, bir konuda dava açılmış olması kesin yargı tesisine yetmez.
5-
Cumhuriyet Başsavcısı Doğru Yol Partisi Kurucular Kurulu ile Merkez Karar ve
Yönetim Kurulu'nun, kapatılmış Adalet ve Büyük Türkiye Partileri'nin devamı
olduğunu açıklar şekilde faaliyette bulunduklarını iddia etmektedir. Bu iddia
tamamen sübjektif ve kasıtlı bir değerlendirmeden ibarettir.
aa)
Doğru Yol Partisi ve Büyük Türkiye Partisi programlarında aynı ilkelerin
mevcudiyeti gayet normaldir. Bu ilkeleri kısmen veya tamamen ve hatta aynen
diğer partilerin programlarında da bulmak mümkündür.
.................
bb)
Siyasi Partiler programlarını benimseyen, siyasi kısıtlamaları bulunmayan ve
memlekete hizmeti geçmiş tecrübeli kadrolara sırt çeviremezler. Bu hal Doğru
Yol Partisi'nde olduğu gibi, diğer bütün siyasi partilerde de aynen
görülmektedir.
....................
cc)
Siyasi partileri adaylarını, oy toplayabilecek, tanınmış ve başarılı isimler
arasından gösterirler. Adaylarımız gayet tabii, Doğru Yol Partisi'ne inanmış
kişilerden olacaktır. Bunlar, evvelce Demokrat Parti'ye, Adalet Partisi'ne veya
Büyük Türkiye Partisi'ne ve diğer partilere üye olmuş kişiler de olabilirler.
Yeter ki, bunların siyasi hakları kısıtlanmamış ve özellikle, Doğru Yol
Partisi'ne girmelerine mani halleri bulunmamış olsun.
dd)
Mahalli İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi ile Büyük
Türkiye Partisi'nin devamı olduğu "imaj"ının yaratılmasına ve ayakta
tutulmasına özen gösterildiği ve bu maksatla Doğru Yol Partisi'ne kayıtlı
olmayan kimselere de görev verildiği şeklindeki iddia genelleştirilmeye müsait
olmadığı gibi, Doğru Yol Partisi programına ve tüzüğüne inanmış kişileri tekrar
bir yasaklamaya tabi tutmak da mümkün değildir.
Kaldı
ki, Cumhuriyet Başsavcılığının ısrarla üzerinde durduğu ve ne hikmetse bu defa
sadece burada ifade ettiği "imaj" kavramı üzerinde ilk savunmamızda
yeteri kadar açıklamalarda bulnulmuştur.
ee)
İddianamede bahsi geçen, tirajı yüksek gazetelerdeki bildirilerin bir kelimesi
veya bir cümlesi üzerinde ısrarla durmak isabetli bir tutum değildir.
Sayfalarca tutan bu bildirilerde Doğru Yol Partisi tanıtılmak ve hedefleri
anlatılmak istenmiştir. Bunlarda ne "imaj" yaratıcı ve ne de suç
teşkil edici hiçbir ifade yoktur.
............
b)
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı Mahalli İdareler
Seçimlerinden önce 41 il ve 150 ilçeye, seçim kampanyasında da 40 il ve 200
ilçe ve pek çok kasabaya gitmiş, hepsinde açık hava, kapalı salon
toplantılarında konuşmalar yapmıştır...
aa)
"Doğru Yol Partisi Menderes meş'alesini söndürmemek için kurulmuştur
sözünün devamlı olarak tekrarlandığı iddia edilmekte, fakat bu sözün nerelerde
tekrarlandığı belirtilmemektedir. Esasen bu söz ne söylenmesinden ve ne de
tekrarından bir Partiyi suçlamaya imkan verecek bir söz değildir... :......
bb)
"Bizi biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz" ibaresini bir seçim sloganı
olmaktan öteye tefsir etmek doğru değildir.
Hiçbir
siyasi parti, kadrolarımız sokaktan toplamadır, acemidir demez...
cc)
Isparta mitingine giderken Genel Başkan Yıldırım Avcı "Şehre Demirel
Bulvarı ile giriyoruz, Antalya'ya Menderes Bulvarı ile devam ederiz"
sözünü kat'iyen söylememiştir. Esasen hayatında ilk defa gittiği Isparta'nın
bulvar ve sokaklarının isimlerini bilmesi de mümkün değildir.
Çal
ilçesinde söylendiği ve suç teşkil ettiği iddia edilen sözler hakkında, İzmir
Sıkıyönetim 1. numaralı Askeri Mahkemesinde açılmış; olan dava 26.6.1984 günü
Genel Başkan Esat Yıldırım Avcı'nın beraati ile sonuçlanmıştır.
Tire'de,
Genel Başkan Yıldırım Avcı "Gülü solduracak mısınız, bacayı tüttürecek
misiniz' Öyleyse benim söyleyeceğim yok" sözlerini kesin olarak
söylememiştir.
Gerek
Isparta'da, gerekse Tire'de söylendiği iddia edilen bu sözler, söylenmiş
olsalar dahi, ne suretle suç teşkil edebilirler ve bu sözlerin Türkiye çapında
ne tesiri olabilir.
Süvari
hakkında birinci savunmamızda yeteri kadar izahat verilmiştir.
dd)
Genel Başkan Yıldırım Avcı Çay ilçesi Karacaören kasabasında konuşma
yapmamıştır. Bu husus iIk ve ek savunmamızla ve savunmamızın 4/a bölümünde
etraflıca izah edilmiştir..........
c)
Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un TRT demecinde "Doğru Yol
Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir" denilmiş olması ilk
savunmamızda geniş surette açıklanmıştır.
.......................
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanı, üç Genel Başkan Yardımcısı, Genel Sekreteri,
Kurucuları, üyeleri, adayları 67 İl'de 300 den fazla ilçede ve pek çok kasabada
binlerce konuşma yapmışlardır.
Nasıl
bir "yoğun" harekettir ki, bütün yurt sathındaki binlerce konuşmadan
sadece 3-4 tanesi konu edilebilmekte ve bunlar "yoğun faaliyet"e
delil gösterilmektedir.
....................
6)
Görülmekte olan bu davanın, bir yönü ile ceza hukukunun ilkelerini kapsamakta
olduğu açıktır. Ceza davalarının, aksi ıspat edilemeyecek şekilde kesin
delillere dayanması ve bunun ıspat edilmiş olması lazımdır. Cumhuriyet
Başsavcısı bu kısımda dermeyan ettiği "Maruf" ve "Meşhur"
olan hususların ıspatına lüzum olmadığına işaret etmek suretiyle, ileri sürdüğü
delillerin karara mesnet olacak ağırlıkta bulunmadığını kabullenmiş olmaktadır.
Türkiye`de
pekçok gazeteden birinde, yüzlerce yazardan birisi olan Nazlı Ilıcak`ın adını
vererek iddiasının gerçek olduğunu ileri sürmesinde ise, Başsavcılık son derece
isabetsiz ve kifayetsiz bir sonuca ulaşmaktadır.
"Beyan
etme" ve "İddia etme" de ısrarlılık, devamlılık ve yaygınlık
vardır. Halbuki, Cumhuriyet Başsavcısı muhtelif kişilerin yurt çapında binlerce
konuşmasından, mahiyetleri ve sıhhatleri şüpheli birkaç cümleyi ve bildirilerden
birkaç cümle ve hatta kelimeyi ele alarak "Beyan ve iddia edilmiş
olama" sonucuna varmağa çalışmaktadır.
Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96/2. maddesindeki beyan etme, iddiada bulunma, suçun
kanuni unsurlarındandır ve şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ıspatı zaruridir.
Bu ıspat yapılamamıştır.
"İmaj"
dan, "Tema" dan, "İzlenim" den bahisle suç unsurlarının
sübuta erdiğini iddia etmek mümkün değildir. Mahkeme takdir hakkını, serdedilen
delillere dayandırmak suretiyle kullanabilir.
Deliller
kesin olmaz ise, takdirin davalı ve suçlu lehine kabul edilmesi Ceza Hukukunun
ana prensiplerindendir.
B)
Doğru Yo1 Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın 25.3.1984 Mahalli
İdareler Seçimleri dolayısıyle çıktığı yurt gezisinde "Demokrasi tarihinin
beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan
birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran Seçim Kurulunun yarattığı
seçimlerdir. Hata beşer icabıdır... Tashihi fayda verecektir. Bu hata Millet
tarafından seçimlerde tashih edilecektir" demiş olması, Siyasi Partiler
Kanunu'nun 97. maddesine göre Milli Güvenlik Konseyi'nin kararı, bildiri vs
icraatına karşı herhangi bir tutum, beyan ve davranış olarak gösterilmiş ise de
konuşma açık olarak Yüksek Seçim Kurulu kararının eleştirilmesinden ibarettir.
Konu,
ilk savunmamızda da etraflıca arzedildiği gibi, bu savunmamızın ("S-Siyasi
Partiler Kanunu'nun 97. maddesi ve Milli Güvenlik Konseyi`nin karar, bildiri ve
icraatına karşı tutum) bölümünde geniş surette açıklanmıştır...........
Sonuç
:
.....................
Dosya
münderecatına ve savunmalarımızda belirttiğimiz hususlara göre, Doğru Yol
Partisi aleyhine açılan kapatma davasının :
-
Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nun gösterilen sebeplerden hiçbirisine uygun
olmadığı,
-
Delil niteliği taşımayan yanlış varsayımlara dayandığı ve iddianın sübuta
ermediği,
-
"Kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz" temel ilkesine aykırı düştüğü,
-
Çağdaş demokratik gelişmeyi durdurarak vatandaşların Anayasa ile belirlenen
hürriyet ve eşitlik haklarını ihlal ettiği,
-
Adalet ve insaf ölçüleri ile bağdaşmadığı,
cihetle,
reddini ve Partimizin kapatılmasına mahal olmadığına karar ittihazını
saygılarımızla arz ve talep ederiz."
V-
DAVANIN EVRELERİ :
1-
Dava Cumhuriyet Başsavcılığının 6.4.1984 günlü, SP-8-1984/42 Hz. sayılı
iddianamesiyle açılmış ve aynı gün 412 sayı ile Anayasa Mahkemesi kaydına
geçirilerek 1984/1 (Parti kapatma) esas sayısını almıştır.
2-
Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenmiş bulunan 6.4.1984 günlü, SP-8-l984/42 Hz.
sayılı iddianamenin onanlı bir örneği de eklenerek, tebliğ gününden itibaren 20
gün içinde yazılı savunmasını Anayasa Mahkemesine vermesi gerektiğinin davalı
Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığına tebliğine ve tebligatın 7201 sayılı
Kanunun 2. maddesi uyarınca memur eliyle yapılmasına 12.4.1984 de karar
verilmiştir.
Karara
uyan anılan Parti, süresi içinde ilk yazılı savunmasını vermiş ve ayrıca yazılı
ek savunmada bulunmuştur.
3-
Doğru Yol Partisi'nin kapatılması hakkında açılmış bulunan davaya ilişkin
dosyanın tümünü inceleyerek esas hakkındaki düşüncesini bildirmesi için
Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına; Cumhuriyet Başsavcılığının
düşüncesi geldikten sonra bir örneğinin Başkanlıkça Doğru Yol Partisi Genel
Başkanlığına tebliğine ve Partiden esas hakkındaki yazılı savunmasının
istenmesine ve bu iş için 30 gün süre verilmesine; bu tebligatın 7201 sayılı
Kanunun 2. maddesi uyarınca memur eliyle yapılmasına 7.6.1984 gününde karar
vermiştir.
Karar
gereğince, Cumhuriyet Başsavcılığı esas hakkındaki görüşünü 11.6.1984 günlü
yazıyla bildirmiş; Doğru yol Partisi Genel Başkanı da süresi içinde esas
hakkındaki yazılı savunmasını vermiştir.
4-
Dava 28.9.1984 gününde karara bağlanarak sonuçlanmıştır.
VI-
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dosyadaki
bütün kağıtlar ve öbür belgeler incelendi; gereği görüşülüp düşünüldü.
Cumhuriyet
Başsavcılığının iddianamesinde, davalı Doğru Yol Partisi'nin geliştirilmesinde
izlenen yöntemin Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına
aykırı olduğu; Doğru Yol Partisi Genel Başkanının propaganda gezisi sırasında
çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalar ile aynı Kanunun 97. maddesini ihlal ettiği
ileri sürülerek anılan Partinin kapatılması istenmiştir. İddianamenin
dayanağını oluşturan maddelere göre esasa ilişkin inceleme ve gerekçe iki
bölümde toplanmıştır. Ancak olayların incelenmesine girişilmeden önce savunma
gözönünde tutularak uygulanması istenilen maddelerin anlamı üzerinde
durulacaktır.
A-
UYGULANMASI İSTENEN KURALLARIN İNCELENMESİ :
1)
Davalı Siyasi Parti ilk savunmasında, iddianamede dayanılan Siyasi Partiler
Kanunu'nun 96. ve 97. maddeleri hükümlerinin hem çağdaş hukuka hem de Anayasa
ilkelerine aykırı olduğu savını öne sürmesine mukabil esas savunmada "Biz,
Siyasi Partiler Kanunu'nun bahsi geçen maddelerinin Anayasaya aykırı olduğu
iddiası ile iptalini talep etmiyoruz. Ancak, Anayasanın teminatı olan yüksek
Anayasa Mahkemesinin, önüne gelen ve Anayasaya aykırı olduğu açıkça gözüken bu
Kanun hükmünün tatbik edemeyeceğini, şimdiye kadar takarrür eden içtihatlarına
muvazi olarak Anayasaya aykırı bu kanunu ihmal etmesi gerektiğini belirtmek
istiyoruz" denilmektedir.
Anayasa'nın
Geçici 15. maddesi şu hükmü içermektedir.
12
Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde,
yasama ve yürütme yetkilerini Türk Milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla
kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu konseyin yönetimi döneminde kurulmuş
hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma
Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali
veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir
yargı merciine başvurulamaz.
Bu
karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce
uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar
hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Bu
dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı
Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya
aykırılığı iddia edilemez."
Anayasanın
en önemli ve belirgin ilkelerinden birini kuşkusuz "Anayasanın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü" ilkesi teşkil eder. 1982 Anayasasının 11.
maddesinde bu ilke "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar
Anayasaya aykırı olamaz" biçiminde açıklanmıştır. Anayasanın bütününe
egemen olan bu temel ilke ve buyruğa rağmen Geçici 15. madde ile Anayasaya
giren bu yasakla güdülen amacın, Milli Güvenlik Konseyinin yasama yetkisini
elinde tuttuğu dönemlerde kabul edilerek yürürlüğe konulan kanunların
değiştirilmelerinin mümkün olmadığı ve bunların temelli olarak Anayasa
Mahkemesinin denetimi dışında tutulmasının istendiği biçiminde anlaşılmasına
olanak yoktur. Tam tersine Geçici 15. maddenin bütünü dikkatli olarak
incelendiği takdirde yapılan düzenleme ile bu dönemde çıkarılan yasalar için
mutlak bir dokunulmazlığın tesisi ve böylece Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesinin ihlalinin değil, bu madde kapsamındaki kanunların
değiştirilmelerine veya yürürlükten kaldırılmalarına değin, Anayasa uygunluk
denetimi yoluyla bu hükümlerin tartışma konusu yapılmalarını ve bu yoldan
yararlanılarak 12 Eylül harekatını zedelemeye yönelecek girişimlere fırsat
verilmeyip, onları önleme ereğinin güdüldüğünde kuşku duyulmamalıdır.
Bu
açıklamaların ışığı altında, sözü edilen Geçici 15. maddenin, Anayasaya aykırı
hükümlerin sığınabileceği bir yer olarak değil, 12 Eylül harekatının
zedelenmesine imkan verilmemesi için ve tıpkı 1961 Anayasasının Geçici 4.
maddesindeki bir düzenlemeden ibaret olduğu kabul edilmelidir. Bahis konusu
Geçici maddenin kapsamında olan ve böylece anayasal koruma altında bulunan yasa
hükümlerinin, sırf bu nedenle Anayasaya aykırı oldukları ileri sürülemeyeceği
gibi, bunların Anayasa Mahkemesince ihmal edilebilmesinden de söz edilemez. Bu
durumdaki hükümlerin ancak, Anayasanın temel ilkelerine ve bu ilkelere egemen
olan hukukun ana kurallarına olabildiğince uygun düşecek biçimde yorumlanmaları
düşünülebilir.
H.
Semih ÖZMERT, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ve Muammer TURAN bu görüşe katılmamışlardır.
2-
Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde ve esas hakkındaki görüşünde 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2. ve 97. maddelerine aykırı davranış
içinde bulunduğu öne sürülen Doğru Yol Partisi'nin, aynı Yasanın 101/b maddesi
uyarınca kapatılmasına karar verilmesi istenmektedir. 2820 sayılı Yasanın 96.
ve 97. maddeleri bir takım eylemleri yasaklamakta, 101/b maddesi bu yasak
eylemlerin belli kişi ya da kurullarca işlenmesi durumunda siyasi partinin
kapatılacağını öngörmektedir. Başka bir anlatımla, 96. ve 97. maddelerde esas
eylem, bunun yaptırımı da 101. maddede yer almaktadır. Bu haliyle, uygulanması istenilen
maddeler birer ceza kuralı niteliğindedir. 101. maddede öngörülen siyasi
partinin kapatılmasına ilişkin yaptırım Türk Ceza Kanunu'nıın 11. maddesiyle
belirlenen klasik cezalar arasında yer almaması, failin tüzel kişi olmasından
kaynaklanmaktadır. Öte yandan 2820 sayılı Yasanın 117. maddesinde, içinde 96.
ve 97. maddelerin de bulunduğu dördüncü kısmında yazılı yasak eylemleri
işleyenlerin altı aydan az olmamak üzere hapis Cezası ile cezalandırılacakları
da belirtilmiştir. Siyasi Partilerin kapatılmaları sonucunu doğuran bu tür
yasakların birer Ceza kuralı niteliğinde oldukları, 196l Anayasasının
yapılmasında açıkça belirtilmiştir. Yürürlükteki Anayasa'nın 68. ve 69.
maddelerine benzer bir düzenleme ile partilerin kapatılması konusunda genel
ilkeler öngörüp, faaileyetlerinin düzenlenmesini çıkarılacak yasaya bırakan
1961 Anayasası'nın 57. maddesinin gerekçesinde :
"Siyasi
partiler gibi Devlet hayatında büyük rol ve önemli olan teşekküllerin, her
hangi bir dernekle aynı hükme tabi olması, ne ihtiyaçlara ve ne de hukuk
esaslarına uygun düşer. Bu sebeple siyasi partilerin tüzüklerini,
faaliyetlerini ve işleyişlerini ilgilendiren hükümlerin, kanunla ayrıca
düzenlenmesi zarureti mevcuttur. Hele demokrasi prensiplerine aykırı düşen
partilerin kapatılması esası Anayasa ile konulduktan sonra, suçların kanuniliği
prensibi, ne yolda hareket edişin demokratik olmadığının da kanunda
belirtilmesini gerektirir."
"Siyasi
partilerin bir sulh mahkemesi tarafından değil, Devlet hayatında en önemli
kararları vermeye yetkili en yüksek mahkeme tarafından kapatılabilmesi, onların
arzettiği önemin tabii neticesidir." denilmektedir.
Kaldı
ki hem 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı, Yasanın 98. ve hem de 10.11.1983 günlü,
2949 sayılı yasanın 33. maddeleri, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin
davaların, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle, dosya
üzerinde inceleme yapılarak karara bağlanacağını, belirtmektedir.
Uygulanması
istenen maddelerin ceza kuralı niteliğinde oluşları ve davanın Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu'na göre yürütülmesi, davalı parti için güvence teşkil
eden bir takım sonuçlar doğurur. Gerçekten, kişi özgürlüklerini korumak
kaygısıyla, tarih boyunca bir dizi güvence kurumlaşıp, ceza ve ceza usul hukuku
alanında yerini almıştır. Bunlar arasında, üçüncü kişilerin eylemlerinden
sorumlu olmamak, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ve bunun sonucu olarak cezada
genişletici yorum ve kıyasa yer verilmemesi kuralı, eldeki dava nedeniyle
pratik sonuçlar doğuracak niteliktedir. Aynı biçimde, ceza usulünün gerçeği
araması ve biçimsel gerçekle yetinmemesi, tarafların iddia ve savunmaları ile
bağlı tutulması, delil serbestisi esası, şüphe halinde sanık lehine hareket
etmek gereği gibi ilkeler, görülmekte olan bu davada da gözönünde
bulundurulacak ilkelerdendir.
3-
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu`nun 96. maddesinin ikinci fıkrası :
Bu
fıkra şöyledir :
"Kurulacak
siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve
böyle bir iddiada bulunamazlar."
Maddenin
iyi anlaşılması için, unsurları oluşturan "Kurulacak siyasi parti
"Kapatılan siyasi parti", "Kapatı1an siyasi partilerin devamı
olduğunu beyan etmek ve böyle bir iddiada bulunmak" kavramlarının
incelenmesi ve anlamlarının ortaya konulması gerekir.
a)
Kurulacak siyasi partiler kavramı :
96.
maddenin ikinci fıkrası "Siyasi partiler, kapatılan siyasi partilerin
devamı oldukları beyan ve iddiasında bulunamazlar," biçimindeyken
görüşmeler sırasında bir üyenin bu tümceden "... kurulduktan sonra
faaliyet gösterirken beyanda ve iddiasında bulunamazlar" manası çıktığını
belirtmesi üzerine "siyasi partiler" ibaresi yerini "Kurulacak
siyasi partiler" ibaresine bırakmıştır. 16.10.1981 günlü, 2533 sayılı
Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun'la Türkiye'deki tüm siyasi partiler
kapatıldığına göre, madde kapsamına 2820 sayılı Yasa uyarınca kurulacak bütün
siyasi partiler girecektir. Kuşkusuz, getirilen yasak siyasi partilerin
kuruluşlarını tamamlamalarından sonrası için de geçerlidir.
96.
maddenin ikinci fıkrası siyasi partiler için yasak getirmiştir. Maddeye aykırı
davranıştan söz edebilmek için yasak eylemin siyasi partinin yetkili
organlarınca veya siyasi partiyi sözleri ya da yazılarıyla ilzam eden kişilerce
işlenmiş olması gerekir. Bunların hangileri olduğu 101. maddenin (b) bendinde
belirtilmiştir. Başka bir anlatımla, madde fail olarak siyasi partileri
öngördüğüne göre, temsil yetkisi bulunmayan kişilerin eylemleri yasal yolla
partiye mal olmadıkça bu eylem nedeniyle partinin sorumlu tutulması
düşünülemez.
b)
Kapatılan siyasi parti kavramı :
Davalı
Parti savunmasında "Kapatılan siyasi partiler" ibaresinden, Anayasa
Mahkemesince kapatılan siyasi partilerin anlaşılması gerektiğini belirterek
şöyle bir sonuca varmaktadır.
"Bu
açıklamaların ışığı altında, Doğru Yol Partisi tüzel kişiliğini ilzam eden
Genel Başkan ve diğer sorumluların sözlerinden mahkeme kararı ile kapatılan
Demokrat Parti'nin, 2535 sayılı Kanunla kapatılan Adalet Partisi'nin ve Milli
Güvenlik Konseyi'nin 79 sayılı Kararı ile kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin,
Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatılmış siyasi partilerden sayılamayacakları
açıkça ortaya çıkmaktadır."
Kapatma
davası, iddianamede, Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. ve 97. maddelerine
dayandırılmış ve konu Mahkememizce 95. madde ile ilgili görülmemiş olmakla
davalı Partinin savunmasında ele alınan bu madde üzerinde durulmamıştır.
"Kapatılan
siyasi parti" kavramı ile ilgili, 2820 sayılı Yasanın 96. maddesinin ilk
fıkrası şöyledir :
"15.10.1981
tarih ve 2533 sayılı Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun gereğince kapatılmış
bulunan siyasi partiler ile bu tarihten önce ne sebeple olursa olsun kapatılmış
siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri
işaretleri ile daha önce kurulmuş Türk Devletlerine ait topluma mal olmuş
bayrak, amblem ve flamalar siyasi partilerce kullanılamaz."
Şu
halde, 96. maddenin ilk fıkrasının uygulanacağı durumlarda, "kapatılan
siyasi parti" kavramı içine yalnızca 16.10.1981 günlü, 2533 sayılı yasa
ile kapatılan siyasi partiler ile bu tarihten önce ne sebeple olursa olsun
kapatılmış siyasi partiler girecektir. Buna karşılık, bu tarihten sonra
kapatılan partiler, fıkranın uygulanma alanı dışında kalacaktır.
Bu
fıkrada "Kapatılan siyasi parti" kavramının sınırlarının belirtilmiş
olmasına karşın aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu hususta bir açıklık
yoktur. Maddenin ne gerekçesinde ne de Danışma Meclisi'nde görüşülmesi
sırasında bu konuya değinilmiştir.
"Kapatılan
siyasi parti" ibaresiyle neyin amaçlandığı fıkrada açıkça belirtilmediğine
göre, konu ancak fıkranın amacına uygun yorumu ile aydınlanacaktır.
12
Eylül 1980 öncesi mevcut siyasi kutuplaşmaya ve kutuplaşmanın da etken olduğu
terör ortamına ve siyasi çekişmelere yeniden girilmesine engel olmak amacıyla,
2533 sayılı Kanun ile siyasi partiler her türlü yardımcı kuruluş ve yan
organlarıyla birlikte feshedilmiştir. 2820 sayılı Kanunun 96. maddesinin ikinci
fıkrası ile de kurulacak partilerin kapatılan siyasi partilerin devamı
oldukları iddiasında bulunmaları yasaklanmıştır. Görülüyor ki, bu iki Kanun,
aynı amaca yönelik ve birbirini tamamlayan kurallar getirmişlerdir. Şu halde,
96. maddenin ikinci fıkrasının uygulanması söz konusu olduğunda, "Kapatılan
siyasi parti" kapsamına, öncelikle, daha önce kapatılan siyasi partiler
girecektir. Burada getirilen yasak, 2820 sayılı Kanunun yayımlanmasından sonra
kurulacak partilere yönelik olduğundan, ağırlaştırıcı koşullar getiren bir
kuralın geçmişteki olaylara uygulanması gibi bir sakınca da söz konusu
değildir. Öte yandan bu kavramın, Yalnızca, 2820 sayılı Kanunun yayımından önce
kapatılmış siyasi partileri değil, daha sonra kapatılacak siyasi partileri de
kapsadığının kabulü gerekir. Aksi yöndeki bir görüş, maddenin amacı ve
getiriliş nedeniyle bağdaşmaz. Zira, siyasi partiler ancak, 2820 sayılı Kanunun
dördüncü kısmında yer alan "Demokratik Devlet düzeninin", "Milli
Devlet niteliğinin", "Atatürk ilke ve inkılaplarının ve lâik Devlet
niteliğinin" korunması gibi konularda getirilen ciddi yasaklara uymamaları
durumunda kapatılırlar. Bu tür yasaklara uymamaları nedeniyle kapatılan siyasi
partilerin devamı oldukları iddiasıyla yeni partilerin kurulması, kapatma
kararından beklenen işlerin gerçekleşmesini engeller. Kaldı ki, 96. maddenin
ikinci fıkrasında, "Kapatılan siyasi partilerin" biçiminde genel bir
ifade kullanılmakla yetinilmiş, bu konuda zaman açısından ya da kapatan makam
açısından bir sınırlama getirilmemiştir. Şu halde, 2820 sayılı Kanunun 96.
maddesinin ikinci fıkrasının uygulanacağı durumlarda, "Kapatılan siyasi
parti" kavramı içine bu Kanunun kabulünden önce ya da sonra kapatılan tüm
siyasi partiler girecektir.
Milli
Güvenlik Konseyi'nin kararıyla kapatılan Büyük Türkiye Partisi'nin durumuna
gelince : Anayasanın 177/c ve Geçici maddelerindeki hükümleri gereğince 2324 ve
2485 sayılı Kanunlara dayanılarak Milli Güvenlik Konseyi'nce çıkarılan 31 Mayıs
1983 günlü, 79 sayılı Kararla Büyük Türkiye Partisi temelli kapatılmış
olduğundan, bu Parti de, anılan 96. maddenin ikinci fıkrası kapsamı içinde
kalmaktadır. Sözü edilen Büyük Türkiye Partisinin kurucuları hakkında
gösterilen yasaklar, 79 sayılı Kararın 2. maddesinin (b) fıkrasında açıkça
belirtildiği gibi "Yapılacak ilk milletvekili genel seçimleri sonucu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı oluşup göreve başlayıncaya kadar
geçecek süre içinde" geçerlidir. Milli Güvenlik Konseyi'nin sözü edilen 79
sayılı Kararında belirtilen süre içinde Büyük Türkiye Partisi Kurucularının,
Milli Güvenlik Konseyi'nin yazılı izni olmadıkça, yeni bir siyasi partinin
kurucusu ve hangi kademede olursa olsun yöneticisi olmalarına olanak
bulunmadığı gibi, bunlar parti listesinden veya müstakil olarak milletvekili
adayı da gösterilemeyeceklerdir.
Özetlemek
gerekirse, Kanun Koyucu, Siyasi Partiler Kanunu'nun çeşitli maddelerinde yer
alan "Kapatılan siyasi parti" kavramını, fonksiyonel-gai olarak yani
yer aldığı maddenin ereğine gözönünde tutarak değişik anlamlarda
kullanılmıştır. Bu nedenle, savunmada ileri sürüldüğü gibi kapatılan parti
deyiminin geçtiği diğer bir maddeye dayanılarak 96. maddenin ikinci
fıkrasındaki "Kapatılan siyasi parti" kavramının yorumlanmasına
olanak görülmemiştir.
c)
Kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan etmek ve böyle bir iddiada
bulunmak kavramı :
96.
maddenin ikinci fıkrası Danışma Meclisi'nde kabul edilen haliyle,
"kurulacak siyasi partiler kapatılan siyasi partilerin devamı olduğu beyan
ve iddiasında bulunamazlar" biçimindeyken Milli Güvenlik Konseyi, bu
kuralı "Kurulacak siyasi partiler kapatılan Siyasi partilerin devamı
olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar." biçiminde
değiştirmiştir. "Beyan ve iddiasında bulunamazlar" teriminin yerini
"Beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar" tabirinin almasıyla
hem beyan etmenin, hem de böyle bir iddiada bulunmanın, tek başına yasak eylemi
oluşturacağı vurgulanmıştır.
Beyan
etmenin sözlük anlamı; söylemek, bildirmek, ileri sürmek, anlatmak, açık
söylemektir. İddia ise; dediğinde direnme, ileri sürme, haklı haksız bir hükümde
direnme anlamlarına gelir. Bu iki kelimenin de ortak ögesi açıklıktır. Başka
bir deyişle, bir şeyi beyan etmek ya da iddia etmek, o şeyi dolaylı olarak ya
da üstü örtülü bir biçimde anlatmak anlamına değil, doğrudan ve açıkça hatta
ısrarlı bir biçimde ifade etmek anlamına gelir. Dilimizde dolaylı ya da üsttü
örtülü anlatımlar için başka sözcükler vardır: Telkin, telmih, ima, izlenim
bırakmak; imaj yaratmak gibi. Yasa Koyucu, bu sözcükleri kullanmayıp birbirine
yakın anlamdaki beyan ve iddia sözcüklerini kullanmakla, suçun oluşması için
belli bir açıklık, belirginlik ve direnme aramıştır. Eğer üstü kapalı, dolaylı,
belirgin olmayan durumların da yasak kapsamına alınması düşünülseydi bu,
telkin, telmih, ima, izlenim gibi sözcüklerle açıkça belirtilirdi. Nitekim Ceza
Kanunumuzda bunun örnekleri bulunmaktadır. Örneğin, 158. maddenin ikinci
fıkrasında "...Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya
telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde
tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş
addolunur." denmektedir. Yine, 159. maddenin ikinci fıkrası, "Birinci
fıkrada beyan olunan cürümlerin irtihabında muhatap sarahaten zikredilmemiş
olsa bile onlara matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa
tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur." biçimindedir.
2820
sayılı Kanunun 96/2. maddesinde "beyan" ve "iddia" dan söz
edildiğine göre, bir siyasi partinin hukuki varlığına son vermek amacıyla
açılan bir dava da, maddeyi geniş yorumlayarak, "imaj yaratmak",
"izlenim bırakmak" gibi durumların da yasak kapsamına girdiğini
söylemeye olanak yoktur. Kanunsuz suç olmaz ilkesi, yasak eylemin yasada açıkça
belirtilmesini gerektirdiği gibi genişletici bir yorum ya da kıyasla belirtilen
sınırların aşılmasına imkan vermez.
Öte
yandan, "izlenim", "imaj", "ima" gibi sözcükler
objektif ölçüleri olmayan sübjektif değerlendirmelere açık kavramlardır. Bu
yola girildiğinde, kapatılan bir partinin simgesi olmuş bir renk, bir slogan,
parti isimleri ya da amblemlerindeki ufak bir benzerlik, kapatılan bir partinin
tüzük ve programındaki bazı maddelere paralel hükümlerin yeni kurulmuş olan
partinin tüzük ve programına alınması, kapatılan parti yöneticileri ile
yakınlık gibi hususlar madde kapsamına girebilecektir. Esasen kapatılan bir
partinin devamı olduğu imaj ve izlenimini yaratacak davranışlar için 2820
sayılı Kanunun 96. maddesinin birinci fıkrasıyla ayrı bir kural getirilmiş;
imaj ve izlenim kavramının belirsizliği nedeniyle de hangi durumların bu kavram
içine girdiği tek tek sayılmıştır. Bu fıkra şöyledir: "16.10.1981 tarih ve
2533 sayılı Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun gereğince kapatılmış bulunan
siyasi partiler ile bu tarihden önce ne sebeple olursa olsun kapatılmış siyasi
partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri ile
daha önce kurulmuş Türk Devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve
flamalar siyasi partilerce kullanılamaz." Bu fıkra ile getirilen
yasakların, kapatılan bir partinin devam ettiği izlenimi yaratmayı önlemeye
yönelik olduğu gerekçede açıkça belirtilmiştir.
Bu
gerekçede "kapatılmış veya feshedilmiş siyasi partilerin isimleri,
amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretlerin kullanılması kapatılan
ya da feshedilen partinin devam ettiği izlenimini yaratacağından maddenin
birinci fıkrası" getirilmiştir, denilmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığının
esas hakkındaki görüşünde de yukarıdaki gerekçeye dayanılmakta ise de bu
gerekçe ikinci fıkraya değil birinci fıkraya aittir.
96.
maddenin ikinci fıkrasında yer alan "beyan" ve "iddia"
kavramlarının bir diğer ortak özelliği de sözle ya da yazı ile
yapılabilinmeleridir. Başka bir deyişle, tutum, davranış ya da jestle kapatılan
bir siyasi partinin devamı olduğunun beyan ya da iddia edilmesine olanak yoktur.
Bu bakımdan, kapatılan bir siyasi parti liderinin ziyaret edilmesi, birlikte
resim çektirilmesi bir toplantıda hazır bulunulması gibi eylemler
"beyan" ve "iddia" kavramları içine girmezler. Bu tür
davranışlar belki "izlenim" kavramı içinde değerlendirilebilir. Ancak
bu gibi davranışlardan hangilerinin yasaklandığı 96. maddenin ilk fıkrasında
sayılmıştır.
Aşikârlık,
beyan ve iddia kavramlarının bir diğer özelliğini oluşturur. Beyan ve iddia
üçüncü kişilerin bilgilerine ya da yararlanmalarına sunulmadıkça, yasak eylem
oluşmaz. Bu açıdan, yazılı olarak hazırlanmış ancak söylenmiş sözler: basılmış
ancak yayımlanmamış basılı eserler, suçun oluşması için yeterli değildirler.
Kuşkusuz
96. maddenin öngördüğü durumun oluşması için mutlaka kurulan yeni siyasi
partinin, "Biz kapatılan şu siyasi partinin devamıyız" gibi deyimleri
kullanması gerekmez, Kapatılan bir siyasi partinin devamı olduğunun iddia ve
beyan edilip edilmediğinin takdiri; her olayın özelliğine göre, Anayasa
Mahkemesi'ne aittir. Anayasa Mahkemesi bunu, beyan ve iddianın içeriğine,
ciddiyetine, inandırıcılığına, etkileyiciliğine, yoğunluğuna göre
değerlendirecektir.
4-
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nıın 97. maddesi :
Bu
madde şöyledir :
"Siyasi
Partiler, Anayasa'nın başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül Harekatına ve
Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karşı herhangi bir tutum,
beyan ve davranış içinde bulunamazlar."
İddianamede,
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın, "Demokrasi tarihinin
beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan
birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı doğuran Seçim Kurulunun yarattığı
6 Kasım 1983 seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu
hata millet tarafından seçimlerde tashih edilecektir." demek suretiyle,
Milli Güvenlik Konseyi'nin 99 sayılı Kararına karşı tutum, beyan ve davranış içinde
bulunduğu ileri sürülmektedir.
Milli
Güvenlik Konseyi'nin 26 Temmuz 1983 günlü, 99 sayılı Kararının ilgili bölümü
şöyledir :
"...
seçim döneminin başlangıç tarihi olan 24 Ağustos 1983 günü saat 17.00 ye kadar
Milli Güvenlik Konseyi'nin incelemeleri sonunda en az otuz kurucu üyesi uygun
görülerek kuruluşları kesinleşmemiş bulunan siyasi partilerin tüzel kişilikleri
devam etmesine rağmen, ilk milletvekili genel seçimleri için aday tespit
edemeyeceklerine ve seçimlere katılamayacaklarına karar verilmiştir."
Olayın
açıkça belli olması; davanın 99 sayılı Mi1li Güvenlik Konseyi Kararına karşı
beyan yüzünden açılmış bulunması karşısında, 97. maddenin ayrıntılı bir biçimde
açıklanmasına burada gerek görülmemiştir.
5-
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesi :
101.
maddenin (b) bendi şöyledir :
"101-
Anayasa Mahkemesinde bir siyasi parti hakkında kapatma kararı :
a)
.........
b)
Parti büyük kongresince, merkez karar ve yönetim kurulunca veya bu kurulun iki
ayrı kurul olarak oluşturulduğu hallerde ilgili kurulca veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi grup yönetim veya grup genel kurullarınca bu Kanunun dördüncü
kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı karar alınması veya genelge veya
bildiriler yayınlanması veya karar alınmamış olsa bile bu kurullar tarafından
aynı hükümlere aykırı faaliyette bulunulması veya parti genel başkanı veya
genel başkan yardımcısı veya genel sekreterinin sözü edilen bu maddeler
hükümlerine aykırı olarak sözlü ya da yazılı beyanda bulunması,
c)
.........
Hallerinde
verilir."
a)
101. maddenin (b) bendi kapsamına girenler :
Maddeye
göre, içinde 96. ve 97. maddelerin de yer aldığı Dördüncü Kısım'da yasaklara
aykırı eylemlerin aşağıdaki kişi ve kuruluşlar tarafından işlenmesi partinin
kapatılmasını gerektirir :
1-
Parti büyük kongresi,
2-
Merkez karar ve yönetim kurulu,
3-
Merkez karar ve yönetim kurulu iki ayrı kurul oluşturuyorsa ilgili kurul,
4-
Türkiye Büyük Millet Meclisi grup yönetim ya da grup genel kurulu,
5-
Parti genel başkanı, genel başkan yardımcısı, genel sekreteri.
Dördüncü
kısımdaki yasak eylemlerin (b) bendinde sayılanlar dışındaki kişi ve
kuruluşlarca işlenmesi durumunda yapılacak işlem aynı maddenin (d) bendince
gösterilmiştir. Bu bendin ilgili bölümü şöyledir :
"d)
1- (b) bendinde sayılanlar dışında kalan parti organı, mercii, kurulu veya bir
siyasi parti üyesi tarafından bu Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler
hükümlerine aykırı fiillerin işlenmesi veya konuşmalar yapılması halinde fiilin
işlendiği veya konuşmanın yapıldığı tarihten başlayarak iki yıl geçmemişse,
Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu organ, merci veya kurulun işten el
çektirilmesini ve parti üyesinin veya üyelerinin bu bentte sayılan organ, merci
veya kurula dahil olsun olmasın partiden kesin olarak çıkarılmasını yazı ile o
partiden ister.
Siyasi
parti, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde istem yazısında belirtilen
hususu yerine getirmediği taktirde, Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa
Mahkemesinde o siyasi partinin kapatılması hakkında dava açar..."
Görülüyor
ki, 101. maddenin (b) ve (d) bentleri birbirinden ayrı durumları
düzenlemektedir. (b) bendinin uygulanması söz konusu olduğunda Cumhuriyet
Başsavcılığı doğrudan dava açabildiği halde, (d) bendi uyarınca kapatma davası
açılması Cumhuriyet Başsavcılığının yasak eylemi işleyen kurul ya da kişilerin
işten el çektirilmesini ya da üyelikten çıkarılmasını ilgili partiden
istemesine ve bu isteğinin yerine getirilmemesine bağlı kılınmıştır.
B)
OLAYLARIN İNCELENMESİ :
B.I-
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı
olması nedeniyle aynı Kanunun 101. maddesinin (b) bendi kapsamına girdiği iddia
edilen eylemler :
Davanın
101. maddenin (b) bendine göre açılmasına karşın, iddianamede (d) bendi
kapsamına girebilecek pek çok olay yer almıştır.
Cumhuriyet
Bsaşsavcılığının "Esas Hakkında Görüş"ünde bu durumla ilgili olarak
şu husus ifade edilmektedir.
"2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin (b) bendine dayanılarak
davalı Partinin kapatılmasını istemekteyiz.
Davaya
neden olan, kapatılmış partilerin devamı olduğu beyan ve iddiası, Türkiye
genelinde ele alınmış ve değerlendirilmiştir.
Bu
bakımdan davalı Siyasi Partinin, Kanundaki deyimle "Faaliyette
bulunulması" eylemine Türkiye genelinde katılmış olan kişiler hakkında, bu
aşamada, ayrıca aynı maddenin (d) fıkrası hükümlerine göre işlem yapılmasına
kalkışılmasının yerinde olmadığı, esasen Siyasi Partinin kapatılmasına karar
verildiği takdirde Davalı Partiye ait bir kuruluşun feshedilmesinin veya parti
üyesinin çıkarılmasının talep edilmesinin anlamsız olacağı düşüncesindeyiz.
Davanın kabul edilmemesi ve kapatma kararı verilmemesi halinde bu hususların
ayrıca değerlendirileceği tabiidir."
101.
maddenin (b) ve (d) bentleri herhangi bir duraksamaya yer bırakmayacak ölçüde
açıktır. Kuşkusuz, (b) bendinde sayılanların dışında kalan kişi ve kuruluşların
Dördüncü Kısımda öngörülen yasalara aykırı davranmaları, 101. maddenin (b)
bendi uyarınca partinin kapatılmasına ya da kapatılması için dava açılmasına
neden olmaz. Bununla beraber, sorumlu kişi ve kuruluşl1arın eylemlerinin etki,
güç ve yankılarını gösterdiği, bunlar için birer yan kanıt oluşturduğu ölçüde,
bu tür olayların da değerlendirmeye esas alınabilecekleri kuşkusuzdur.
1)
2820 sayılı Yasanın 101. maddesinin (b) bendinde sayılan kuralların eylemleri :
a)
Beyanname, ilan ve diğer basılı eserler :
25
Mart 1984 Mahalli İdareler Seçimi öncesinde Doğru Yol Partisince, propaganda
amacıyla beyannameler yayımlanmıştır. Savunmaya ek olarak yollanan bu
beyannameler, partinin gazetelere verdiği tam sayfa ilanlara da kaynaklık
etmiştir. Bu beyannamelerin ve bunlara göre gazetelere verilen ilanların Doğru
Yol Partisi Genel Merkezince hazırlanıp yayımlandığı bilinmekle beraber, hangi
kurul ya da organın kararına dalalı olarak yayımlandıkları konusunda dosyada
belge bulunmamaktadır. Ancak, beyannamelerin Parti Genel Merkezine aidiyetinde
kuşku olmadığına göre, bir karara dayalı olarak yayımlanmasalar bile 2820
sayılı Yasanın 101. maddesinin (b) bendinin öngördüğü "... karar alınmamış
olsa bile bu kurullar tarafından aynı hükümlere aykırı faaliyette
bulunulması..." biçimindeki kural kapsamına girebileceklerdir. Bu
beyannamelerin ilgili bölümleri şöyledir :
aa)
Doğru Yol Partisi "Milli Hakimiyet" mitingi beyannamesinin ilgili
bölümleri (Isparta 13 Mart 1984) :
"6
Kasım 1983 tarihinde bazı partiler seçime iştirak ettirilmiş, bazılarının
seçime katılmasına izin verilmemiştir. Böylece milletin hür iradesi
engellenmiş, milli hakimiyet prensibi zedelenmiş, eşitlik prensibi alt üst
olmuştur.
Zira
millet sandık başında istediği kadroları bulamamış, bulduğu ile yetinmek
mecburiyetinde kalmıştır. Böylece milletin hür iradesi tecelli etmemiş, adeta
çarpık bir durum meydana gelmiştir..."
"Biz,
kişiyi vatandaş yapan, Türkiye'ye eserler kazandıran, kalkınma ve refaha ulaşma
heyecanının ateşini tutuşturan bir büyük felsefeyi, gerçek demokrasiyi
savunuyoruz."
İki
sayfalık bildirinin diğer bölümlerinde milli hakimiyet kavramı ve bu kavramı
Doğru Yol Partisi'nin nasıl değerlendirdiği konusu işlenmektedir.
Bu
beyanname kaynak alınarak Doğru Yol Partisi'nce 11 Mart 1984 günlü Milliyet
Gazetesinde yayımlanan tamsayfa ilanın ilgili bülümünde :
"Milletimizi;
Demokrat, Adaletçi, güçlü ve kudretli, Büyük Türkiye hedefine ulaştırmak için
yola çıkan Doğru Yol Partisi, gerçek hürriyetçi demokrasiyi, milletimizin milli
ve manevi değerlerini, huzur ve sükununu, refah ve saadetini, ülkemizin imar ve
inşasını savunan, millet iradesi üstünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız
hakimiyetini, tavizsiz temel ilke sayan bir partidir. Milletimizin sinesinden
çıkan, onun, özlem, arzu ve emellerinin temsilcisi olan,
"hürriyet-refah" meş'alesini yılmadan bezmeden taşıyan, Doğru Yol
Partisi bu inançla sizi 13 Mart 1984 Salı günü saat 13.00 de Isparta'da
yapılacak "Hakimiyet Milletindir" mitingine davet ediyor."
denilmiştir.
bb)
Doğru Yol Partisi "Büyük Türkiye Mitingi" beyannamesinin ilgili
bölümleri (Samsun, 17 Mart 1984) :
"Büyük
Türkiye, bir uçtan bir uca imar ve inşa edilmiş olan Türkiye'nin adıdır.
Türkiye'nin
büyük ve güçlü olması, her Türk vatandaşının menfaatinedir.
Geliniz,
Türkiye'yi güçlü yapalım.
Türkiye
sevdası ile ilmi, aklı, alın terini karıştıralım ve ülkenin imkanlarını en iyi
şekilde kullanarak, zamanını en iyi şekilde değerlendirerek Büyük Türkiye
yapalım..
Geçmişimiz
bizi sevindirecek ve geleceğimiz hakkında ümitsizliğe düşmenin yersizliğini
ıspatlayacak başarılarla doludur.
Bu
başarılar, demokrasinin eseridir. Millete inanmanın, onlarla beraber olmanın
eseridir. İstikrarın eseridir. "Büyük Türkiye" idealine sevdalı,
tecrübeli ve liyakatlı hizmet kadrolarının eseridir. Ülkenin her karış
toprağına alın teri dökmeyi, hizmet götürmeyi, eser kazandırmayı, adeta bir
ibadet sayanların eseridir.
Doğru
Yol Partisi'ni destekleyelim ki, mamur ve müreffeh "Büyük Türkiye'nin
gerçekleşmesine yeniden imkan doğmuş olsun..." biçimindedir.
Bu
beyanname kaynak alınarak 15 Mart 1984 günlü Tercüman ve Milliyet Gazetelerinde
yayımlanan tam sayfa ilanların ilgili bölümünde :
"Büyük
Türk Milleti" Doğru Yol Partisi "Büyük Türkiye Davasının sahibidir.
Çünkü Büyük Türkiye Milletimizin manevi ve maddi bakımdan cihazlanması ve
yücelmesinin adıdır.
Çünkü
Büyük Türkiye Hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, hakkın, hukukun,
adaletin ve fırsat eşitliğinin insanlık haysiyeti adına üstün tutulduğu, refah
ve mutluluğun yurdun en ücra köşelerine kadar ve herkese yayıldığı bir toplum
düzeninin adıdır." denilmiştir.
cc)
Doğru Yol Partisi "Milli Beraberliğe Çağrı" mitingi beyannamesinin
ilgili bölümlerinde (Erzurum, 19 Mart 1984) :
"Millet,
iradesini kimse ile taksim edemez.
Millet
adına sadece millet karar vermelidir. Ne yapılırsa yapılsın milletin ses
çıkarmayacağı fikri, son derece tehlikeli bir düşünce tarzıdır. Millet hiçbir
zaman haysiyeti ile oynanmasına müsaade etmemiştir ve etmeyecektir.
Millet
vasi istemiyor. Vesayet iddiasında olanları beğenmiyor ve onlara güvenmiyor.
Kendi değerini ve meselelerini bilen, kendine hizmet edecek kadrolar
istiyor." denilmiştir.
dd)
Doğru Yol Partisi "Sosya1 Devlet" Mitingi beyannamesinin ilgili
bölümlerinde (Çanakkale, 22 Mart 1984) :
"Milletin
hür iradesini ülke idaresinin hakimi ve yegane kudret kaynağı yapmak için
kurulan Doğru Yol Partisi Türk vatandaşını, insanı insan yapan hak ve
hürriyetlere, ilaveten çağın Devlet anlayışının icabı olan iktisadi ve sosyal
haklara da kavuşturmayı önemli bir görev saymaktadır." cümlesi ile
başlayan bu bildiri, sosyal devlet, sosyal adalet, sosyal güvenlik
kavramlarını, Doğru Yol Partisi'nin nasıl değerlendirdiğini açıklamaktadır.
ee)
Doğru Yol Partisi "İşte Doğru Yol" mitingi beyannamesinin ilgili
bölümleri (Sakarya, 23 Mart 1984) :
"Kökünde
büyük bir inanç ve kararlılık, büyük bir mücadele gücü bulunan Doğru Yol
Partisi, 6 Kasım 1983 seçimlerine iştirak ettirilmemesinden dolayı maruz
kaldığı haksızlık karşısında yılmadan yoluna devam etmiş, bugün gerek
demokrasiye inanan milyonlara kucağını açmıştır...
Biz,
hür fertlerin meydana getirdiği kalkınmaya azimli, güçlü ve müreffeh bir toplum
idealinin, "Büyük Türkiye" davasının mücadelesini yapıyoruz...
Gerçek
demokrasiyi hakim kılmak bizim davamızdır. Onun için Doğru Yol Partisi
demokrattır.
Mamur
ve müreffeh, hakka, hukuka ve adalete üstün değer vermek bizim davamızdır. Onun
için Doğru Yol Partisi adaletçidir.
Mamur
ve müreffeh, Büyük Türkiye'yi meydana getirmek bizim davamızdır. Onun için
Doğru Yol Partisi "Büyük Türkiye" idealine gönül vermiştir..."
şeklindedir.
ff)
22 Mart 1984 günlü Hürriyet Gazetesinde yayımlanan tam sayfa ilanda, "Türk
Milleti, geçici hesap ve heveslerin değil, kalıcı davaların arkasındadır."
başlıklı tam sayfa ilanda Doğru Yol Partisi'nin, '"Milli hakimiyet",
"Milli beraberlik", "Büyük Türkiye", "Sosyal
Devlet" kavramlarını nasıl yorumladığı Isparta, Samsun, Erzurum, Çanakkale
mitinglerinde yapılan konuşmalardan aktarılan cümlelerle belirtildikten sonra, "Doğru
Yol Partisi her şartta geçerli bir davayı temsil ediyor. Doğru Yol Partisi
başarısı milletçe görülmüş, beğenilmiş kadroları temsil ediyor... Dün vardık.
Bugün de varız. Yarın da olacağız." denilmiştir.
gg)
Mahalli İdareler Seçimi öncesi Kırkağaç'ta dağıtıldığı bildirilen "Doğru
Yol Partisi'nden sayın halkımıza" başlıklı bildirinin ilgili bölümü :
"
Yaklaşan seçimler dolayısıyla halkımızı yanıltabilmek için ilçemizde hiçbir
yerde görülmeyen politik bir oyun sahnelenmektedir.... Benim dava arkadaşlarım
benim, benim karagün dostum 946 ruhunu taşıyan bizimle aynı safta mücadele
eden, bizimle üzülen, bizimle gülen kıymetli hemşehrilerimiz bu oyunu fark
etmeyecek mi... O halde senin yerin Doğru Yol Partisi'nin çatısı altıdır. Senin
yerin Menderes nehrine akan çağlayan ırmaklar gibi gelen kimselerin safıdır.
Doğru Yol Partisi 1946 da çıkılan bir yolun kilometre taşıdır..."
biçimindedir.
Bu
bildirinin de önceki bildiri ve ilanlar gibi Doğru Yol Partisi Genel Merkezince
hazırlandığı, anlaşılmaktadır. Nitekim, Doğru Yol Partisi Kırkağaç İlçe Başkanı
Niyazi Dal ifadesinde; bildirinin Partinin genel el ilanı niteliğinde olduğunu,
bunun her il ve ilçede dağıtıldığını belirtmiştir.
Bir
karara dayalı olarak ya da alınmış bir karar olmaksızın, 2820 sayılı Kanunun
101. maddesinin (b) bendinde sayılan kurullarca hazırlandığı anlaşılan bu
bildiri ve ilanlarda, kapatılan Adalet Partisi mensupları ya da
sempatizanlarının siyasi eğilimlerini okşayan; onlara Adalet Partisi'nin
kapatılmasından sonra hangi siyasi çatı altında toplanmaları gerektiğini
gösteren; kapatılan Adalet partisi'nin politik çizgisine yakın bir politika
izleneceğini belirten; Demokrat Partiyle başlayıp Adalet Partisiyle sürdürmeye
çalışılan temel siyasi eğilimin yeni temsilcisinin, Doğru Yol Partisi olduğu izlenimi
veren tümceler yer almaktadır. Ancak, bu tümcelerle, Doğru Yol Partisi'nin
kapatılan Adalet Partisi'nin devamı olduğunun beyan ya da iddia edildiği
söylenemez. 2820 sayılı Kanunun 95. maddesinin ikinci fıkrası incelenirken
belirtildiği gibi bir şeyi "beyan" etmek ya da "iddia"
etmek, o şeyi dolaylı olarak üstü örtülü bir biçimde anlatmak anlamına değil,
doğrudan ve açıkça hatta ısrarlı bir biçimde ifade etmek anlamına gelir. Oysa,
bu belgelerde ne Adalet Partisi'nin adı geçmekte ne de Doğru Yol Partisi'nin
Adalet Partisi'nin devamı olduğu beyan ve iddia edilmektedir. Bildirilerle, bu
yolda bir izlenim yaratmak için çaba harcandığı gözlenmekteyse de 96. maddenin
ikinci fıkrası ve yasaklanan belli bir siyasi partinin devamı olduğu
izleniminin bırakılması değil, bunun açıkça beyan ve iddia edilmesidir.
hh)
Kırkağaç'ta dağıtılan, üzerinde Adnan Menderes'in resmi bulunan "Merhum
Adnan Menderes" başlıklı yazıda :
Merhum
Adnan Menderes "Biz Doğru Yoldayız"
"Bir
ağaç kök, gövde ve meyvalardan meydana geldiği gibi, demokrasi ağacı da
inançtan ve bu inancın gerektirdiği nizamı teessüs ettirmekten ve teessüsünden
sonra, bu nizamın muhafazası için her türlü feragat ve fedakarlığı göze alacak
yetişmiş insanların mevcudiyeti ile meydana gelir.
"Biz
Doğru Yoldayız"
Doğrıı
Yol'u bulanlar her türlü engeli aşarak millete hizmet için mutlaka iktidara
varmışlardır..." 13 Şubat 1958, denilmiştir.
ii)
Cumhuriyet Başsavcılığına Ankara'dan yollanan yedi sayfalık teksir edilmiş
broşürün ilgili bölümlerinde :
"1946'da
"yeter söz milletindir" şahlanışı ile Anadolu'nun sinesinden fışkıran
demokrat zihniyetin Adalet Partisi çizgisinden bugüne uzanan temsilcisisi Doğru
Yol Partisi isminde bulabilirsiniz... Anavatan Partisi gibi suni ve tepeden
inme partileri kurabilecek insanlar rağbet gördüğü takdirde Devlet idaresinde
millet iradesini hakim kılarak idealini diri ve canlı tutmak mümkün değildir.
Kaldı ki, böyle tertip ve niyetlere alet olanların neticede ne kazanacağı
hiçbir şey yoktur. Kendisini kaynağı belirsiz yetkilerle, milletin efendisi
makamında görenlerin, layık ve uygun gördüğü kadarını lütuf gibi görmesiyle
kurulacak bir rejimin adı, insan haysiyetine yaraşır bir demokrasi değildir...
Anarşiye karşı tedbir alacağım diye demokrasiyle izahı olmayan düzenlemelere
gitmenin ve bunu da muvazaa partilerin gölgesi altında anarşi korkusu salarak
devam ettirmeye çalışmanın savunulur ve hakkaniyete sığar tarafı yoktur.
Kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir kısım tabanının 6 Kasım'da Anavatan
Partisi'ne rey verdiğini herkes biliyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin temelde
takipçisi olduğunu iddia edenler ise bir araya gelip Sosyal Demokrasi
Partisi'ni kurdular... Refah Partisi'ni kuranlar da Anavatan Partisi'ndeki
temayüllerden birisini teşkil ve temsil ediyorlar. Şimdi müstakil partilerinin
altında toplanıp Anavatan Partisi'ne verdikleri ödünç oyları geri istiyorlar.
Öyle ise her zaman kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kalmış demokratlar,
dünün Adalet Partisine rey ve gönül verenler ne yapacaklardır' Herkes
istediğini yapmak hakkına, dilediği partiyi kurup ona rey vermek hakkına
sahiptir de, demokratlar, başkalarının içten pazarlıklı emellerine, bazılarının
tahakküm, duygularına alet edilmeye mahkum enayiler topluluğu mudur' Elbette
değildirler. Onun içindir ki, başkalarının kullanma hakkını kendisinde gördüğü
parti kurma hakkını onlarda kullanmışlar, Doğru Yol adıyla partilerini
kurmuşlardır..." yazılmıştır.
Bu
broşürde yer alan kimi tümcelerle 96. maddenin ikinci fıkrasına aykırı
davranıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, bu broşürün kim tarafından yazılıp
yayımlandığı belli değildir. Broşürün Doğru Yol Partisi Genel Merkezince
hazırlandığını gösterir bir işarete rastlanmadığı gibi, karar alınmamış olsa
bile 101. maddenin (b) bendinde sayılan kurullarca yayımlandığı yolunda bir
kanıt da bulunmamaktadır.
b)
4 Şubat 1984 günlü Doğru Yol Partisi 1. Büyük Divan Toplantısı :
4.2.1984
günü Ankara'da Doğru Yol Partisi kurucularıyla il ve ilçe teşkilatı
Başkanlarının katılmasıyla düzenlenen toplantıda, emniyet görevlilerince
düzenlenen 6.2.1984 günlü izlenim raporunun ilgili bölümleri şöyledir :
"...
Yıldırım Avcı'nın salona geldiğinde konuklar Büyük Türkiye sloganlarıyla
karşıladılar... İsmini söylemeyen bir şahıs... 1946 da isterse demokratik,
isterse Adalet, isterse Büyük Türkiye olarak İl ve İlçe teşkilatı Büyük bir
fedakarlıkla geldiğiniz toplantımıza hoş geldiniz... Ahmet Nusret Tuna (ilk
veto edilen Genel Başkan):... biz yeni siyasetçi değiliz. 1946'lardan beri
politikacıyız. Bizim rehberimiz Allah ve Millettir. Başımıza felaketler geldi,
yine gidiyoruz Doğru yolda... Ahmet Yılmaz : Köprülerden, barajlardan selam
size, Menderes ırmağına yazmış olduğu şiiri okudu. 1946 da başladık 1960 da
bitti, 1962 de başladık 1971 de bitti. Büyük Türkiye Partisi ile Doğru Yol
Partisi'nde yine başlıyoruz..."
Bu
toplantıyı yaptığı salonda asılı bulunan sloganlardan bazıları şunlardır :
"Doğru
Yol gerçek demokrasidir.
Doğru
Yol Büyük Türkiye'dir.
Doğru
Yol selamettir.
Doğru
Yol Adalettir..."
Toplantı
sonunda yayımlanan tebliğin kimi bölümleri de şöyledir :
"Doğru
Yol Partisi demokrattır. Son sözün kayıtsız şartsız millet iradesi
istikametinde ifade ve icra edilmesini vazgeçilmez esas alır. Millet iradesinin
ancak serbest eşit ve gizli oy ile tecelli ettiğine inanır. Müesseseleri ile
kök salmış demokrasinin Türk Milletine en yaraşan idare tarzı olduğuna inanan
"Doğru Yol Partisi, her türlü şahıs ve zümre istibdadının, her türlü
totaliter idarenin ve komünizmin kesin olarak karşısında yer alır.
Doğru
Yol Partisi Adaletçidir. İnancımızın, tarihi geleneklerimizin ve Devlet
anlayışımızın temeli ve şaşmaz ölçüsü olan adaleti kamu hayatımıza mutlaka
hakim kılmayı hedef alır. Doğru Yol Partisi Büyük Türkiye idealini
gerçekleştirmeye kararlı ve azimlidir. Fukaralık, işsizlik, cehalet ve
çaresizlikle rnücadele, medeniyet ve refahın yurt sathına yayılması, ülkenin
imarı ve inşası, huzur ve güven içinde yaşayan vatandaşların yaratıcı gücünün
harekete geçirilmesi, bu yüksek idealin önde gelen unsurlarıdır. Eserleri
yaşatma, ülkeye yeni eserler kazandırma, bu temel felsefenin başka bir
adıdır."
2820
sayılı Yasanın 14. maddesinin sekizinci fıkrasında "Büyük kongre ilk
toplantısını yapıncaya kadar, bu kongrenin yetkilerini kurucular kurulu
kullanır" denilmektedir. Bu bakımdan, kurucular kurulu üyelerinin il ve
ilçe başkanlarının katıldığı 1. Büyük Divan Toplantısı sonucu yayımlanan
tebliği Büyük Kongrece yayımlanmış gibi kabul etmek gerekir.
Tutanakta,
salondaki afişlerde "Doğru Yol gerçek demokrasidir", "Doğru Yol
Adalettir", "Doğru Yol Büyük Türkiye'dir" sloganlarının yazılı olduğu
belirtilmektedir. Bu sloganların, kapatılan Demokrat Parti'yi, Adalet
Partisi'ni, Büyük Türkiye Partisi'ni çağrışımla akla getirebileceği var sayılsa
bile, bunlar, adı geçen partilerin devamı olduğu iddia ya da beyanı biçiminde
değerlendirmeye elverişli değillerdir. Kaldı ki, toplantı sonunda yayımlanan
bildiride tekrarlanan sloganların, Bildiri bütünüyle ele alındığında,
"Adaletçi", "Büyük Türkiyeci", "Demokrat"
kelimeleriyle anlatılmak istenen hususun iddianın aksine, sözü edilen
kapatılmış partilerin devamı olmayı değil partinin politik ilkelerini birer
kavram olarak açıklandığı anlaşılmaktadır.
c)
29 şubat 1984 günlü Türkiye Gazetesi'nin 1. ve 6. sayfalarında "Kurucular
ve eski bakanlar yurda dağıldı", 28 Şubat 1984 günlü Tercüman Gazetesi'nin
1. ve 10. sayfalarında "Doğru Yol Partisi heyetleri seçim bölgelerine
gönderildi" başlıklı haberlerde :
Mahalli
İdareler Seçimleri nedeniyle Doğru Yol Partisi'ne kayıtlı eski bakan ve
parlamenterlerin seçim gezilerine çıktıkları belirtilmekte ve oluşturulan heyetlerle
gidecekleri illeri gösteren liste verilmektedir.
Bu
listenin, dosyada belge bulunmamakla birlikte Genel Merkezce düzenlenmiş olması
gerekir. Belli kişilerin propaganda amacıyla belli iller için görevlendirilmesi
ile 96. maddenin ikinci fıkrası arasında doğrudan ilişki kurulamaz. Kaldı ki,
dosyadan anlaşıldığı kadarıyla, görevlendirilen kişiler hakkında herhangi bir
soruşturma da mevcut değildir. İskenderun'da yaptığı konuşmada "Doğru Yol
Partisi Adalet Partisi'nin ta kendisidir" diyen Talat Asal ise, bu listede
yer almamaktadır.
2-
2820 sayılı Yasanın 101. maddesinin (b) bendinin öngördüğü kişilerin eylemleri:
a)
Doğru Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un demeci :
Doğru
Yol Partisi Genel Sekreteri Refik Sunol'un 20 Şubat 1984 günü radyo ve televizyonda
yayınlanan ve hükümet icraatını eleştiren demecinde, "Doğru Yol
Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir" tümcesinin yer alması
nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya geçilmiştir.
Refik
Sunol ifadesinde, kamu oyuna duyurmak istedikleri konuların kendi görüşleri
doğrultusunda basın sözcüsü tarafından metin haline getirildiğini, bu
metinlerin incelendikten sonra Radyo ve Televizyon Kurumuna basın sözcüsü
aracılığıyla yollandığını, radyo ve televizyonda okunacak demeçlerde kelime kısıtlaması
nedeniyle bazı kavramların zorunlu olarak slogan halinde verildiğini,
"Adaletçi", "Büyük Türkiye", "Demokrat"
sözcükleri ile neyin kastedildiğinin, 4 şubat 1984 günlü 1. Büyük Divan
Toplantısı sonucu yayımlanan tebliğde, Genel Başkanın 21.2.1984 günü TRT'ye
yolladığı yazıda açıklandığını belirtmiştir.
b)
Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gökberk Ergenekon'un 21.2.1984 günlü
demeci:
Bu
demecin ilgili bölümü şöyledir :
"Doğru
Yol, fırsatçı, sun'i partilere benzemez. Lütuf, himayeden doğmuş parti
değildir. Köklü inancı, tecrübeli hizmet kadrosu olan, güçlü, yapıcı partidir.
Büyük Türkiye idealini gerçekleştirmek ister. Milletin bütün meselelerine sahip
partidir... Doğru Yol demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir".
Demeçte
yer alan "Doğru Yol demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir"
sloganları konusunda duraksamaya düşen TRT Haber Dairesi, bu sloganlarla, neyin
kastedildiğinin belirtilesini istemiştir. Aynı gün Genel Başkan Yıldırım Avcı,
Haber Dairesi Başkanlığına bir yazı yazmış ve Gökberk Ergenekon'un demeç metni
yeniden düzenlenmiştir Bu yazı şöyledir :
"1-
Hazırlanmış olan metinlerde kelime kısıtlaması nedeniyle, bazı ifadeler kısa
kavramlar şeklinde kullanılmaktadır. Bunların anlamı, Anayasa metni kadar açık
ve sıhhatlidir, bunlar üzerinde herhangi bir sansür söz konusu olamaz.
Bu
itibarla, bundan sonra göndereceğimiz metinlerde kullandığımız kavramların
hangi manaya geldiğini bilgilerinize arz ediyorum.
2-
Genel Başkan Yardımcısı Gökberk Ergenekon tarafından bugün verilen demeç metninin,
dün olduğu gibi altındaki kavramlar aşağıdaki anlamların karşılığıdır..."
Yeni
metinde "Doğru Yol Demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir"
cümlesi yer almamakta buna karşılık şu bölüm ilave edilmiş bulunmaktadır :
"Doğru
Yol, Anayasanın gereği olarak, hür, serbest, tek dereceli, genel seçimi, millet
iradesini savunduğu için demokrattır. Hakkı, hukuku ve kanun hakimiyetini
temsil ettiği için Adaletçidir. Kalkınmayı, imar ve inşayı, huzur ve refahı
sağlamayı hedef aldığı için de Büyük Türkiyecidir."
Doğru
Yol demokrattır, Adaletçidir, Büyük Türkiyecidir gibi sözlere hemen her
toplantı ve demeçte rastlanmaktadır. Bu sözler Doğru Yo1 Partisi'nin sloganı
durumuna gelmiştir. Doğru Yol Partisi programının başında, diğer birtakım
ibareler yanında "Doğru Yol, demokrasidir", "Doğru Yol
selamettir", "Doğru Yol adalettir" ibareleri de yer almaktadır.
Ancak, 4 Şubıat 1984 günlü Doğru Yol Partisi 1. Büyük Divan Toplantısı
incelenirken belirtildiği gibi, bu biçimdeki sloganları Doğru Yol Patisi'nin
kapatılan Demokrat, Adalet ve Büyük Türkiye Partilerinin devamı olduğunun iddia
edilmesi şeklinde nitelendirmeye olanak yoktur. Bu sözlerle neyin anlatılmak
istendiği, 1. Büyük Divan Toplantısı sonucu yayımlanan tebliğ, Genel Başkanının
TRT Kurumuna yolladığı yazı ve Genel Başkan Yardımcısının radyo ve televizyonda
yayımlanan demeciyle kamu oyuna açıklanmıştır.
c)
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın eylemleri :
aa)
15.2.1984 günlü Cumhuriyet Gazetesi'nde "Doğru Yol Partisi lideri Avcı :
"Halkın içinden geliyor, dertlerini biliyoruz", 15.2.1984 günlü
Hürriyet Gazetesi'nde "Avcı: Bizi biliyor ve tanıyorsunuz" başlıkları
ile yayımlanan haberlerde :
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanının 14.2.1984 günü televizyonda yaptığı konuşmadan
alıntılara yer veriliyor. Bunlardan bir bölümü şöyledir :
"Bu
mesele bir kadro, bir heyecan ve inancın meselesidir. Ehliyetli ve liyakatlı,
bilgili ve tecrübeli, ruhuna insan sevgisini yerleştirmiş bir yönetim muhtevası
ile olur. Bizi ve hizmetinize arz ettiğimiz kadrolarımızı biliyor ve
tanıyorsunuz. Biz hizmetin adamlarıyız".
"Köylerde
kasabalarda ve şehirlerde görevli arkadaşlarımız her zaman ve her şartta
hizmette olacaktır. Biz hizmet adamıyız. Bizi biliyor ve tanıyorsunuz".
Nazlı
Ilıcak 16 Şubat 1984 günlü Tercüman'da Yıldırım Avcı'nın bu sözlerinden
esinlenerek yazdığı makalesinde :
"Bizi
biliyorsunuz, bizi tanıyorsunuz. "Yeter, söz milletindir" sloganıyla
çıkmıştık yola 1946 da... 14 Mayıs 1950 günü Güneş başka bir türlü aydınlatır
Türkiye'yi... Sonra sendeledik, yere düştük. Ama gene doğrulduk... Büyük
Türkiye sevdasıyla Anadolu'yu karış karış dolaştık" demektedir. Bu yazısı
nedeniyle Nazlı Ilıcak hakında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri
Savcılığınca yapılan kovuşturma takipsizlikle sonuçlanmıştır.
bb)
Yıldırım Avcı'nın 22, 23 ve 28 Şubat 1984 günleri radyo ve televizyonda yayımlanmak
üzere verdiği demeçlerin ilgili bölümleri sırasıyla şöyledir :
"Bilgili,
tecrübeli, güvenilir, enerjik adamlar aranıyorsa, Doğru Yol'un kadrosu en
büyüktür... Tarih hoyunca hizmet kavramı hep doğru yoldan geçmiştir. Gene öyle
olacaktır. Bizi biliyor ve tanıyorsunuz".
"Doğru
Yol Partisi'nin tecrübeli, dürüst, tanınmış aday kadrosunu milletimize takdim
etmesi, iktidarın telaşını arttırmıştır. Başbakan dünkü konuşması ile ülkeye
hizmet edenleri inkara kalkışmıştır. Bu tutum milletimizin asil duygularını
yaralar. Doğru Yol Partisi inkarcı zihniyetin karşısındadır... Doğru Yol,
aklın, ahlakın, tecrübenin, gerçek demokrasinin partisidir..."
Ülkede
ne varsa bizim kadrolarımızın eseridir. Tüten fabrika bacasında, akan çeşmede,
elektrikte, okulda, barajda, köprüde, Yolda, aksakallı ihtiyarın duasında hep
arkadaşlarımızın alın teri, göz nuru vardır".
Tüm
bu demeçlerde aynı tema işlenmekte, kapatılan Adalet Partisi'nde görev almış
kadroların şimdi Doğru Yol Partisi'nde birleştikleri ima edilmek istenmektedir.
Ancak bu demeçlerin hiç birisinde Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin
devamı olduğunu beyan eden sözler yer almamaktadır. Kapatılan bir partide
hizmet vermiş olanların Doğru Yol Partisi'nde toplandıklarını ima etmek, Siyasi
Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin iddiaya dayanak yapılan ikinci fıkrasındaki
beyan ve iddia anlamına gelmez.
cc)
6 Mart 1984 günlü Son Havadis Gazetesi'nde "Avcı Doğru Yol Partisi
Menderes meş'alesini söndürmemek için kurulmuştur" başlıklı haberde :
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın mahalli seçimler öncesi çıktığı
yurt gezisinin ilk durağı olan Afyon'da yaptığı konuşmadan alıntılara yer
verilmektedir :
"Doğru
Yol Partisi 1946 şafağında merhum Adnan Menderes tarafından yakılan meş'aleyi
söndürmemek için kurulmuştur... Bu memlekete büyük hizmet veren kadroları inkar
eden, büyük devlet adamı merhum Başbakan Menderes'e "vatan haini"
diyen Özal'ın kendisi olmuştur."
Savunmanın
konuyla ilgili bölümünde :
"(Doğru
Yol Partisi Menderes meş'alesini söndürmemek için kurulmuştur.) sözünün devamlı
tekrarlandığı iddia edilmekte, fakat bu sözün nerelerde tekrarlandığı
belirtilmemektedir. Esasen bu söz, ne söylenmesinden ve ne de tekrarından bir
partiyi suçlamaya imkan verecek bir söz değildir." denilmektedir.
Bu
konuşmada da Doğru Yol Partisi'nin kapatılan Adalet Partisi'nin devamı olduğu
yolunda bir iddia ya da beyan yer almamakta, ancak Menderes'in siyasi eğilimi
yöniünde bir politika sürdürüleceği izlenimi yaratılmaya çalışılmaktadır.
dd)
Genelkurmay Başkanlığının 20 Mart 1984 günlü,
7130.364.84/SYNT.BAS.HLK.İLŞ.S.2.KS başlıklı yazısına ek olarak yollanan 12
Mart 1984 günlü Yeni Nesil Gazetesi'nde yayımlanan "Avcı: Millet Anavatan
Partisi'ni Doğru Yol'a getirecek" başlıklı haberde şöyle denmektedir:
"Avcı, Celal Bayar'ın Umurbey'ıeki müzesini gezdi. Müze defterine
"1946'da hürriyet meş'alesini yakanlar, öncelikle Cumhurbaşkanımız Celal
Bayar, evinizi gezerken çok heyecanlandım. Bu meş'ale yere düşmeden elden ele
nesiller boyu ilelebet taşınacaktır" diye yazdı... Anavatan Partisi frenine
basılarak icraatına ortak olunmamasını isteyen Yıldırım Avcı, önceki gece
Kütahya'nın Gediz, Simav, Emet, Tavşanlı ilçelerinde büyük sevgi gösterileriyle
karşılandı. "Muhteşem Süleyman", "Menderes'ler ölmez",
"yetiş süvari, orta direk bel veriyor" sloganları ile
karşılandı."
Aynı
gazetede yayımlanan "Avcı 46 meş'alesini taşıyoruz" dedi.
'"Tepeden inmedik tabandan çıktık" başlıklı haberin ilgili bölümleri
ise şöyledir :
"Doğru
Yol Partisi Genel Başkanı Avcı, basın toplantısından sonra, Bursa ile İnegöl, Yenişehir,
İznik ve Gemlik ilçelerini kapsayan gezisini sürdürdü. Doğru Yol Partisi Genel
Başkanı Avcı gezisi sırasında yaptığı konuşmalarda şunları söyledi... Biz bir
fikrin rnümessiliyiz. Taşıdığımız meş'ale 1946 meş'alesidir. Milletimiz bizi
bilir ve tanır. Biz tepeden inme değil, tabandan çıkma bir partiyiz. Bu davaya
inananlar gelin, kendi davanıza sahip çıkın. Doğru Yol Partisi Demokrat,
Adaletçi ve Büyük bir fikrin sahipliğini yapan partidir... Doğru Yol Partisi
Genel Başkanı Yıldırım Avcı Gediz'e girerken "Menderes geliyor"
sloganları ile karşılandı. Avcı'nın konuşması sık sık "Menderesler
ölmez" sloganları ile kesildi..."
Bu
konuşmalarda yer alan "1946 meş'alesi konusunda savunmada şöyle
denmektedir :
1946
ile başlayan çok partili demokratik siyasi hayat, bu gelişmelerin en önemli
safhasını ve dönüm noktasını teşkil etmektedir. Bilindiği gibi, siyasi iktidar
her rejimde vardır. Parlamento ve hatta bir manada genel seçim de olabilir.
Ancak hür seçim, hür parlamento ve hür muhalefet sadece demokratik rejimlerde
vardır. Cumhuriyet, demokrasiden, demokrasi de hür siiyasi partiler sisteminden
ayrılamaz.
Türk
siyasi literatürüne geçen "1946 ruhu", "1946 meş'alesi"
deyimleri, esasında Cumhuriyet rejimine yeni bir demokratik muhteva kazandırma
hareketinin adı olmuştur."
Haberde
Yıldırım Avcı'nın değişik yerlerde yaptığı konuşmalardan alıntılar yapılmıştır.
Ancak hangi sözün nerede söylediği anlaşılamamaktadır.
Yıldırım
Avcı'nın müze defterine yazdığı, "I946 da hürriyet meş'alesi yakanlar,
öncelikle Celal Bayar, evinizi gezerken çok heyecanlandım. Bu meş'ale yere
düşmeden elden ele nesiller boyu ilelebet taşınacaktır." sözleri ve
ilçelerde yaptığı konuşmalarda sarfettiği : "Biz bir fikrin mümessiliyiz.
Taşıdığımız meş'ale 1946 meş'alesidir. Milletimiz bizi bilir ve tanır"
biçimindeki sözleriyle Yıldırım Avcı, 1946 da Demokrat Parti'de başlayıp Adalet
Partisi ile devam eden belli bir siyasi eğilimi, Doğru Yol Partisi'nin
sürdüreceğini ima etmektedir. Üstü örtülü bir biçimde ifade edilen bu sözlerle
96. maddenin ikinci fıkrasının öngördüğü yasak eylemin oluştuğu da söylenemez.
ee)
22 Mart 1984 günlü Tercüman Gazetesi'nde yayımlanan Yavuz Donat'ın
"İslamköy'den esen yeller" başlıklı yazısında şu sözler yer alıyor :
"Yine
Tire'ye dönelim. Avcı'nın konuştuğu lokal dolu... Avcı, sesini yükseltiyor :
-
Gülü solduracak mısınız'
-
Soldurmayacağız.
-
Bacayı tüttürecek misiniz'
-
Tüttüreceğiz.
-
Adresi biliyor musunuz'
-
Biliyoruz.... Doğru Yol Partililer gittikleri yerlerde "İslamköy'den esen
yeller Doğru Yol'a selam söyler" afişleriyle, sloganlarıyla, şarkılarıyla
karşılanıyorlar..."
Savunmada,
Yıldırım Avcı'nın Tire'de böyle bir konuşma yapmadığı öne sürülmüştür. Dosyada
konuşmanın yapıldığını gösterir başka bir kanıt bulunmamaktadır. Esasen,
söylenen sözler, 96. maddenin ikinci fıkrasının öngördüğü yasak eylemi
oluşturacak nitelikte değildir.
ff)
14.3.1984 günlü Milliyet Gazetesi'nde "Gül suyu kokan miting alanı"
başlığıyla yayımlanan haberde :
Yıldırım
Avcı'nın Isparta'ya girişte "şehre Demirel Bulvarıyla giriyoruz,
Antalya'ya Menderes Bulvarı ile devam ederiz." biçiminde konuştuğu
belirtilmektedir.
Savunmada
Yıldırım Avcı'nın böyle bir söz söylemediği, esasen ilk olarak gittiği
Isparta'nın bulvar adlarını da bilmediği beyan edilmiştir.
gg)
23.1.1984 günlü, Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan "Avcı: Orta direğin
payandası Doğru Yol Partisi'dir." başlıklı haberde :
Yıldırım
Avcı'nın Bayındır'da yaptığı konuşmada Doğru Yol Partisi'nin seçim otobüsü "Süvarinin
Erzurum'dan henüz gelmediğini belirterek "Süvari yarın aramızda
olacak", "Süvarinin sizlere selamı var", "Süvari"
siyasi bir motif, bir amblem olmuştur. Bir felsefedir. "Süvari" her
gittiği yerde seçilme şansını diğerlerinden ön plana çıkarmıştır."
şeklinde konuşma yaptığı bildirilmektedir.
21
Mart 1984 günlü Milliyet Gazetesi'nde "DYP lideri ikinciyi mi
oynuyor'" başlığı altında seçim izlenimlerini yazan Ümit Gürtuna, Avcı'nın
mitinglerdeki sloganının "Başkan Avcı" şeklinde olduğunu,
"Başbakan Avcı" sloganına pek rastlanmadığını, bundan da akla bazı
çağrışımlar geldiğini, Avcı'nın seçim otobüsü süvariyi "Süvari bir
felsefedir, süvari bir politikadır, süvari bis vakıadır, süvarinin selamı var
size" biçiminde tanımladığını belirtmektedir.
13
Mart 1984 günlü, Tercüman Gazetesinde yayımlanan "Isparta Mitingi"
başlıklı yazısında Nazlı Ilıcak şunları belirtiyor :
"Doğru
Yol ilk büyük mitingini Isparta'da yapıyor. Seçim otobüsü Süvari bu gün
Isparta'da, neden Isparta' Neden Süvari' Kim bu Süvari' Avcı, "Bizi
biliyor, bizi tanıyorsunuz." diyor ve ilave ediyor : Biz Demokrat,
Adaletçi, Büyük Türkiye'ye inanan kimseleriz. 6 Kasım'da bizi bulamadınız,
şimdi buradayız.
Doğru
Yol 1946'dan beri yürütülen bir mücadelenin kilometre taşı olarak takdim
ediliyor. Süvari ise yıllar süren hizmet yarışında başı çekenleri temsil
ediyor"
Yukarıdaki
sözlerin hiç birisi Doğru Yol Partisi'nin kapatılan Adalet Partisi'nin devamı
olduğu biçiminde yoruma elverişli değildir. "Süvari'', "Demirel
Bulvarı" gibi sözcüklerden hareket edip zincirleme istidlalle belli bir
sonuca varmak yolu açılırsa, aynı yöntemle hemen her kelimeden, amaçlananın
dışında bir anlam çıkarmak mümkün olacaktır.
hh)
18 Mart 1984 günlü Son Havadis Gazetesi'nde "Yıldırım Avcı: Doğru Yol
Partisi Büyük Türkiye İdealini gerçekleştirmeye kararlıdır" başlığıyla
yayımlanan haberde:
Samsun'da
bir konuşma yapan Yıldırım Avcı'nın "Hürriyet için kalkınma felsefesini
benimsemiş Doğru Yol Partisi, gönül verdiği Büyük Türkiye idealini
gerçekleştirmeye kararlı ve azimlidir" dediği ve Büyük Türkiye idealinin
fukaralık, işsizlik, cehalet ve çaresizlikle mücadele, ülkeyi bir baştan bir
başa imar ve inşa, medeniyetin nimetlerini ve refahı yurt sathına yayma,
eserleri yaşatma, ülkeye yeni eserler kazandırma unsurlarından oluştuğunu
belirttiğini açıklamaktadır.
Yıldırım
Avcı bu sözleriyle gerçekleştirmeyi düşündükleri Büyük Türkiye idealine
değinmektedir. Konuşma başka bir yoruma müsait olmayacak ölçüde açıktır.
ıı)
Yıldırım Avcı hakkında Çal İlçesinde yaptığı konuşma nedeniyle yapılan
soruşturma :
Doğru
Yol Partisi Genel Başkanı Esat Yıldırım Avcı'nın Çal İlçesinde yaptığı
konuşmada "vatandaşın sinesinden çıkmayan partilerin sonu çabuk gelir. Biz
anamızın karnından, bayrağımızın renginden, milletin bağrından ve atın
böğründen çıkarak geldik" şeklinde sözler sarfettiğinin gazetelerde
yazılması üzerine olay hakkında Çal Cumhuriyet Savcılığınca soruşturmaya
geçilmiştir.
Yaptığı
konuşma nedeniyle Ankara Cumhuriyet Savcılığı aracılığı ile ifadesi alınan Esat
Yıldırım Avcı bu konuda özetle şöyle demektedir : "Bizde at, avrat ve
silah, şimdi de güncel kıymetini taşıyan deyimler olarak bilinir, taa orta
asyadan gelen Türkler at sırtında, at koşturarak Anadolu'ya geldiler ve
geleneklerimizde, göreneklerimizde at ve silah ve avrat çok mukaddes bilinen
deyimlerdir. Bu nedenle hatırladığıma göre Deniz Sinemasındaki Partimizin
sohbet toplantısında avrat lafını ve özellikle silah lafını kullanmadım... Biz
Türkler anamızın karnından, bayrağımızın renginden, milletin bağrından ve atın
böğründen çıkarak geldik, tabirlerini yöre halkını coşturmak ve kendilerinde
var olan bu hisleri dile getirmek istedim... Ege Bölgesinde milli oyunlarda at
koşturulur, buna cirit oyunu diyoruz. Ciritci hedefe yaklaştığı zaman kendisini
atın arkasına gizleyerek ve böğrüne doğru yapışarak ve aniden çıkar ciritini
atar. Milli mücadele sıralarında da düşman kurşunlarından sakınmak için
özellikle atla geçitlerden geçildiği sırada atı siper ederek ve atı koşturarak
hızla böğrüne saklanarak geçerlerdi."
Bu
konuşma nedeniyle düzenlenen hazırlık evrakı Çal Cumhuriyet Savcılığınca Ege
Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına yollanmıştır. Askeri
Savcılık Esat Yıldırım Avcı hakkında 2969 sayılı Yasaya aykırı davranıştan Kamu
davası açmıştır. İddianamenin ilgili bölümünde :
Sanığın
"Yaptığı propaganda konuşması sırasında "Biz anamızın karnından,
bayrağımızın renginden, milletin bağrından ve atın böğründen çıkarak
geldik" biçiminde sözler söyleyip 12 Eylül 1980 öncesi Siyasi çekişme
çatışma ortamına benzer bir durumun önlenmesi hakkındaki 2969 sayılı Yasanın
1/a maddesine aykırı olarak, mensubu bulunduğu partisinin 12 Eylül 1980
tarihinden sonra Milli Güvenlik Konseyi tarafından kapatılan, ambleme ad olan,
Adalet Partisi'nin devamı olduğunu ima ettiği, böylelikle atılan suçu işlediği"
ileri sürülmüşse de dava beraatla sonuçlanmıştır.
Yıldırım
Avcı'nın tevil yolunu seçmesine karşın "At" sözcüğü ile Adalet
Partisi'ni ima ettiği anlaşılmaktadır. Ancak, "Atın böğründen çıktık"
sözleriyle Doğru Yol Partisi'nin Adalet Partisi'nin devamı olduğu beyan
ediliyor, diyebilmek için karmaşık mantık ameliyelerine girmek gerekir. Oysa
96. maddenin öngördüğü "İddia" ve "Beyan" ın ortak
özelliği, dolaysız ve açık olmalarıdır.
jj)
Yıldırım Avcı'nın Çay ilçesi Karacaören Kasabasında yaptığı konuşma nedeniyle
yapılan soruşturma :
11.4.1984
günlü bir dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına başvuran Muharrem Ünay,
Karacaören Kasabasında 5 Mart 1984 günü Isparta'ya geçmekte olan seçim
arabasının kasabalarına da uğradığını, kasaba içerisinde Genel Başkan Yıldırım
Avcı'dan sonra "Doğru Yol Partisi Belediye Başkan Adayı Osman İşler'in
halka hitaben yaptığı konuşmada, bizim Doğru Yol Partisi, Demokrat Parti ve
Adalet Partisi'nin devamıdır. Bizi biliyorsunuz, Biz eski liderlerimizin
meş'alesinin sönmemesi için görev talibiyiz dediğini öne sürmektedir.
Aynı
şahıs Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 11.4.1984 günlü ifadesinde :
Mahalli
İdareler Seçimlerinden 8-10 gün kadar önce Doğru Yol Partisi'nin seçim
otobüsünün Karacaören Kasabasına geldiğini, otobüsten tanımadığı birtakım
şahısların indiğini, bu şahıslardan birisinin Yıldırım Avcı olduğunu
söylediklerini, 200-300 kişilik bir topluluk önünde Doğru Yol Partisi
Karacaören Belediye Başkan Adayı Osman İşler'in bir konuşma yaparak Doğru Yol
Partisi Adalet Partisi'nin devamıdır, Barajları, yolları Demirel yaptı şeklinde
sözler sarfettiğini, olay sırasında Osman İşler'den önce ya da sonra konuşan
olmadığını, otobüsten inen kişilerin de bu konuşmayı dinlediklerini, herhangi
bir müdahalede bulunmadıklarını, belirtmiştir.
Muharrem
Ünay Çay Asliye Ceza Mahkemesindeki ifadesinde ise Osman İşler'den önce
Yıldırım Avcı'nın konuşma yaparak, "Biz kıratın bağrından kopup geldik,
eski günlerimizi aynen yaşatacağız, askeriyenin elinden 12 Eylül'de çektiğinizi
biliyoruz, bizler iktidara gelince siz1ere yardım edeceğiz" dediğini ileri
sürmüştür.
Tanık
Cemi1 Erkol Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği yeminli ifadesinde: Doğru Yol
Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın "Biz eski Demokrat ve Adalet
Partililerin devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" şeklinde sözler
sarfettiğini, daha sonra bir konuşma yapan Osman İşler'in "Biz eski
Demokrat Parti'nin meş'alesiyiz kıratın devamıyız, iki partiye dağılmayalım,
Doğru Yol'da birleşelim dediğini belirtmiştir.
Aynı
tanık Asliye Ceza Mahkemesinde Yıldırım Avcı'nın kasabalarında konuşma yaparak
: "Biz eski Demokrat ve Adalet Parti'nin devamıyız, eski partinin
meş'alesiyiz" dediğini, Milliyetçi Demokrasi Partisi Belediye Başkan Adayı
Fikret Erkol'la kardeş olduklarını söylemiştir.
Tanık
Ali İhsan Öğreş Cumhuriyet Savcılığında verdiği yeminli ifadesinde : Yıldırım
Avcı'nın bir konuşma yaparak "Biz eski Demokrat ve Adalet Partililerin
devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" şeklinde sözler sarfettiğini,
Yıldırım Avcı'dan sonra bir konuşma yapan Osman İşler'in de "Biz eski
Demokrat Parti ve Adalet Partisi'nin devamıyız, onların meş'alesiyiz, Adalet
Parti zamanında yapılan hizmetleri biliyorsunuz" dediğini, öne sürmüştür.
Tanığın
Mahkeme önündeki ifadesi şöyledir :
"Tarihini
hatırlayamadığım bir günde Doğru Yol Parti Başkanı Yıldırım Avcı seçim otobüsü
ile kasabamıza geldi. Kurban kesildi, iktidara geldiklerinde yardım
edeceklerini, kalkındıracaklarını beyan etti. Arkasından Osman İşler konuştu, o
da aynı şeyleri söyledi. Bilahare ayrıldılar dedi. Hazırlıktaki beyanı okundu,
çelişki nedeniyle soruldu : Benim hazırlıkta Cumhuriyet Savcılığına vermiş
olduğum beyanım doğrudur, bana okunan sözleri gerek Yıldırım Avcı, gerekse
Osman İşler aynen söyledi dedi."
Tanık
Ahmet Çağlar Çay Cumhuriyet Savcısına verdiği 16.4.1984 günlü ifadesinde :
Yıldırım Avcı'nın bir konuşma yaparak "Biz eski Demokrat ve Adalet
Partisi'nin devamıyız. Adalet Partisi zamanında yapılan hizmetleri
biliyorsunuz" dediğini söylemiştir.
Ahmet
Çağlar Mahkemede yaptığı tanıklıkta, kasabalarında bir konuşma yapan Yıldırım
Avcı'nın, biz Adalet Partisi'nin devamıyız, kıratın bağrından koptuk dediğini
belirtmiştir.
Tanık
Ali İhsan Zengin Çay Cumhuriyet Savcısına verdiği 16.4.1984 günlü ifadesinde : Kasabalarına
gelen Yıldırım Avcı'nın "Biz eski Demokrat ve Adalet Partililerin
devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" dediğini, Osman İşler'in de
"Biz eski Demokrat Parti'nin Adalet Parti'nin meş'alesiyiz, kıratın
devamıyız" şeklinde konuştuğunu söylemiştir.
Tanık
Mehmet Öğüt Çay Cumhuriyet Savcılığında verdiği 16.4.1984 günlü yeminli
ifadesinde, Karacaören kasabasına gelen Yıldırım Avcı'nın kısa bir konuşma
yaparak "Biz eski Demokrat ve Adalet Partisi'nin devamıyız. Eskiden
yapılanları biliyorsunuz" şeklinde sözler söylediğini, Osman İşler'in de
"Biz eski Demokrat ve Adalet Partisi'nin devamıyız" dediğini beyan
etmiştir. Tanık Mahkemede de aynı doğrultuda ifade vermiştir.
Tanıklardan
Osman İşlek Cunıhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadesinde : Kesin olarak
hatırlamadığı bir tarihte birkaç taksinin Karacaören kasabasındaki dükkanının
önünden geçtiğini, meydanda toplanan halka hitaben Osman İşler'in bir konuşma
yaparak "eski kırattan gelmeyiz, kıratın belinden kopmayız, onların
meş'alelerini söndürmeyeceğiz" dediğini, Doğru Yol Partisi seçim
otobüsünün o gün kasabaya gelip gelmediğini ve taksilerle gelen kişilerin kim
olduğunu bilmediğini, söylemiştir.
Bu
tanık Mahkemede, eski ifadesini tekrarladığını, muhbirin kendisinden tanık
olmasını istediği için tanıklık yaptığını söylemiştir.
Tanık
Kâzım Uyar Mahkemede verdiği ifadede :
"5.3.1984
tarihinde Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Kasabamıza seçim arabası ile geldi,
kendisine kurban kesildi, fakat seçim yasakları nedeniyle konuşamayacağını
belirterek bilahare ayrıldı. Ayrıca Osman İşler de konuşma yapmadı, eğer
konuşmuş olsaydı kalabalıkta olduğum için mutlaka duyardım" demiştir.
Tanık
Ali Fidan Mahkemede :
"Seçim
gezisi nedeniyle tarihi hatırlayamadığı bir günde Doğru Yol Parti Başkanı
Yıldırım Avcı Dinar istikametine giderken kasaba halkı tarafından davet edildi,
kurban kesildi, ancak seçim yasasının müsait olmadığını belirterek konuşma
yapmadan ayrıldı. Sanık Osman İşler de konuşmadı, eğer konuşma yapsalardı
duyardım." demiştir.
Tanık
Ali Rıza Erdem Çay Asliye Ceza Mahkemesinde, "Tahminen 5.3.1984 tarihinde
Doğru Yol Parti Başkanı Kasabamıza geldi, kendisi halka hitaben seçim yasakları
nedeniyle konuşamayacağını, yasalara saygılı olduğunu beyan etti..."
biçiminde ifade vermiştir.
Tanık
Bekir Şahin Mahkemedeki ifadesinde :
"5.3.1984
tarihine Doğru Yol Parti Başkanı seçim arabası ile kasabamıza geldi, kendisine
kurban kesildi, ancak seçim yasakları nedeniyle konuşamayacağını beyan ederek
ayrıldı." demiştir.
Olayın
sanıklarından Osman İşler Çay Cumhuriyet Savcılığında Doğru Yol Partisi seçim
otobüsünün propaganda amacı ile kasabalarına geldiğini, Yıldırım Avcı'nın da
otobüsle gelip halkı eliyle selamladığını, konuşma yapmadığını kendisinin de
konuşmadığını, bunu toplanan tüm kalabalığın bildiğini, savunma tanıkları
olarak Ali Rıza Erdem, Kazım Uyar, Ali Fidan ve Bekir Şahin'in dinlenmesini
istediğini, olayın 5.3.1984 günü olduğunu, bu tarihte açık hava toplantısı
yapmanın yasak olduğu, kapalı salon toplantısı yapmak için de hazırlıkları
olmadığını söylemiştir.
Sanık,
Mahkemede :
"5.3.1984
tarihinde Yerel İdareler Seçimlerinde Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Denizli
gezisi nedeniyle kasabamızdan geçerken durduruldu, kasaba halkı meydana
toplandı, kurban kesildi, kendisi seçim yasakları nedeniyle konuşamayacağın
beyan etti ve bilahare de ayrılarak gitti, ben de meydanda herhangi bir konuşma
yapmadım, kendisi de yapmadı" demiştir.
Doğru
Yol Partisi'nin 17.5.1984 günlü savunmasında, bu konuda şu açıklamalar yer
almaktadır :
"Muhbir,
25 Mart seçimlerinden 15-20 gün evvel yapıldığını iddia ettiği konuşmadan söz
etmiş, suç teşkil edecek cümleler ileri sürmüştür. Mesele bununla da kalmamış,
adı geçen muhbir, iki de şahidini alarak Ankara'ya gelmiştir. Bizzat Cumhuriyet
Başsavcılığ'ına giderek, masraf edip Ankara'ya getirdiği öğrenilmiş şahitlerini
Cumhuriyet Başsavcısı Yardımcısı Mater Kaban'a dinletmiştir.
Parti
Genel Başkanı beraberinde, yıllarca devlet idare etmiş, başkanlık yapmış,
parlamenterlik yapmış pek çok kişi ile birlikte 15'den fazla tecrübeli basın
mensuplarıyla geziye çıkmış ve konuştuğu her yerde binlerce insan ve basın bu
konuşmaları takip etmiştir. Basın ve ajans temsilcileri konuşmaları teybe
almıştır...
Parti
Genel Başkanı'nın konuşma yaptığı her yerde, emniyet görevlileri, ayrıca siyasi
büro mümessilleri bulunmuş ve görev yapmışlardır. Bu konuda kanunlara aykırı
bir durum bulunsaydı ilgililer derhal tespit edip gereken makamlara
bildirirlerdi. Dosyada bu konu ile ilgili hiçbir malumat mevcut değildir.
Olay
şudur : Parti seçim otobüsümüz Karacaören'den geçerken, ısrarla durdurulmuş,
kurban kesilmiş, vatandaşın ilgisine Genel Başkanca teşekkür edilmiş, başkaca
bir konuşma yapılmaksızın yola devam edilmiştir"
Esat
Yıldırım Avcı'nın Ankara Cuumhuriyet Savcılığınca konu hakkında talimat yoluyla
alınan 5.4.1984 günlü ifadesinin bir bölümü şöyledir :
"5
Mart 1984 günü seçim propagandası olmayan bir zamanda teşkilatımızı ziyaret
etmek için otobüsümüzle Afyon istikametine yola çıktık; bu arada Çay ilçesine
ve yol üzerinde olan Karacaören kasabasına uğramam için çok ısrar ettiler,
zamanımızın çok dar olması nedeniyle tevakkuf dahi yapmamak kaydı ile girip
çıkalım dedik, girdiğimizde meydana vatandaşlar toplanmışlardı, bir kurban
kesmek istediler ve kurban kesilirken benim de başında bulunmamı arzu ettiler,
kurban kesildikten sonra ben hayırlı olsun seçim yasakları, propaganda yasağı
olduğu için konuşma yapmamıza imkan olmadığını, kanunlara saygılı olduğumuzu,
yalnız Allahaısmarladık deyip gideceğimizi, propaganda serbestisi başladığı
takdirde, tekrar yolumuz Karacaören kasabasına düşerse sohbet edebileceğimi
söyledim".
Çay
Asliye Ceza Mahkemesi gazeteci ve politikacı kimi tanıkların talimat yoluyla
ifadesinin alınması ve Afyon Emniyet Müdürlüğünden toplantıda hazır bulunan
görevlilerin isim ve adreslerinin sorulması için duruşmayı 17.9.1984 gününe
bırakmıştır.
Karacaören'de
Yıldırım Avcı'nın topluluğa hitaben yaptığı öne sürülen konuşma hakkında bu
tanık beyanları çelişkilidir. Cemil Erkol, Ali İhsan Öğreş, Ahmet Çağlar, Ali
İhsan Zengin, Mehmet Öğüt isimli tanıklar, Yıldırım Avcı'nın "Biz eski
Demokrat ve Adalet partililerin (partisinin) devamıyız" dediğini
belirtirlerken; Kazım Uyar, Ali Fidan, Bekir Şahin, Ali Rıza Erdem isimli
tanıklar Yıldırım Avcı'nın kasabalarında bir konuşma yapmadığını, Yalnızca
seçim yasakları nedeniyle konuşmayacağını söylediğini ifade etmişlerdir.
Tanık
Osman İşlek seçim otobüsünün anılan günde kasabaya gelip gelmediğini
bilmediğini söylemiştir.
Muhbir
Muharrem Günay dilekçesinde, Yıldırım Avcı'dan sonra Osman İşler'in konuştuğunu
bildirmiş olmasına rağmen, Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde Osman
İşler'den önce ya da sonra konuşan olmadığını belirtmiş; Mahkemede, Osman
İşler'den sonra konuşan Yıldırım Avcı'nın "biz kıratın bağrından çıkıp
geldik" dediğini beyan etmiştir. Daha sonra ifadesini düzelterek önce
Yıldırım Avcı'nın konuştuğunu söylemiştir.
Görülüyor
ki, içeriği bir yana, Yıldırım Avcı'nın Karacaören'de konuşma yapıp yapmadığı
konusunda bile tanık beyanları arasında birlik yoktur.
Muhbir
Muharrem Ünay ile tanıklardan Milliyetçi Demokrasi Partisi Karacaören Belediye
Başkan Adayının kardeşi olan Cemil Erkol ve öteki tanık Osman İşlek
kendiliklerinden Ankara'ya gelerek Cumhuriyet Başsavcılığına ifade verdikleri
anlaşılmaktadır.
Tanıklardan
Cemil Erkol'un bu ifadesinde yer alan "biz eski Demokrat ve Adalet
Partililerin devamıyız, eskiden yapılanları biliyorsunuz" biçimindeki
tümce aynen Çay Cumhuriyet Savcılığında tanıklık eden diğer dört tanığın
ifadesinde de yer almıştır.
Yıldırım
Avcı Karacaören'e seçim otobüsüyle ve kalabalık bir gazeteci grubuyla
gitmiştir. Söylediği öne sürülen sözler çarpıcıdır, haber olabilecek
niteliktedir. Buna karşın, hiç bir gazetede böyle bir konuşmadan söz
edilmemiştir.
Bir
parti liderinin açık hava toplantılarının yasak olduğu bir dönemde kasaba
meydanında yaptığı öne sürülen konuşma konusunda, kolluk kuvvetlerince bir
işleme girişilmemiş ve olay alışılmışın dışında Cumhuriyet Başsavcılığına bir
ihbar üzerine gündeme gelmiştir.
Bir
parti başkanının bir kasabada bir kaç yüz kişiye hitaben böyle bir konuşma
yaparak Partisini kapatılma riski altına sokmasını mantıkla açıklamak zordur.
Dosya
içeriği, iddia ve savunma bütünüyle gözönünde buludurulduğunda, davalı Siyasi
Parti Genel Başkanının Mahalli İdareler Seçimi sırasında geçtiği, programına
dahil olmayan küçük bir kasabada, diğer seçim çevrelerinde hiç söylemediği
sözleri, partisini kapatma durumu ile karşı karşıya getirecek biçimde birkaç
yüz kişi önünde sarf etmesi kabul edilemez.
Görüldüğü
üzere Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde, Doğru Yol Partisi'ni temsil
eden kişi ve kurullara isnat edilen eylemler birer birer ele alınarak bunların
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı
olmadığı kanısına varılmıştır. Bu kanıya varılırken iddianamede, dava ile
dolaylı ilgili bulunduğu belirtilen bir takım haber, yorum, aktualite, döküman
niteliğindeki olay ve belgeler ile yine iddianamede 2820 sayılı Kanunun 101.
maddesinin (d) bendi kapsamına girdiği vurgulanan olaylar ve parti mensubu
olmayanlara atfedilen eylemler de gözden geçirilmiştir. Ancak, bunlar, kapatma
davasının dayanağı bulunan 96. maddenin ikinci fıkrasının maddi unsurunu
oluşturacağından söz konusu olay ve belgelerin, kararda, ayrı ayrı
tartışılmasına gerek görülmemiştir.
B.
II) 2820 SAYILI SİYASİ PARTİLER KANUNU'NUN 97, MADDESİNE AYKIRI OLMASI
NEDENİYLE AYNI KANUNUN 101. MADDESİNİN (b) KAPSAMINA GİRDİĞİ İDDİA EDİLEN
EYLEMLER :
İddianamede;
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın propaganda gezisi sırasında
21.3.1984 günü çeşitli yerlerde yaptığı "Demokrasi tarihinin beyaz
sayfalarında iki seçim birer kara leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946
seçimleri diğeri ise bu iktidarı doğuran Seçim Kurulunun yarattığı 6 Kasım
seçimleridir. Hata beşer icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet
tarafından seçimlerde tashih edilecektir." şeklindeki konuşmasını Manisa
Cumhuriyet Alanında 21.3.1984 tarihinde düzenlenen açık hava toplantısında da
tekrarlandığı saptanmış ve hakkında Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri
Savcılığı'nın 23.3.1984 günlü, 1984/14164-135-56 sayılı iddianamesi ile dava
açıldığı ve böylece 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesinin ihlal
edildiği belirtilmiş ve aynı Kanunun 101/b maddesi nazara alınarak Doğru Yol
Partisi'nin kapatılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Ege
Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığının 22.3.1984 günlü, 1984/87 sayılı yazısında,
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Yıldırım Avcı'nın 21 Mart günü Menemen'den
Manisa'ya giderken, aynen, "6 Kasım seçimleri tarihe kara bir leke, iki
seçim kara bir leke gibi, biri 1946 öteki de 6 Kasım seçimleri" diye
konuşma yapmak suretiyle, 2969 sayılı Kanuna aykırı davrandığı belirtilerek
Askeri Savcılıktan soruşturmaya başlanması istenmiştir.
Olay
nedeniyle 22.3.1984 günü Sıkıyönetim Askeri Savcılığında verdiği ifadesinde
Esat Yıldırım Avcı :
"22
Mart 1984 tarihli gazetelerde yer alan tahkikat konusu beyanatı Doğru Yol
Partisi Genel Başkanı olarak ben verdim. Ancak gazetelerdeki beyanatım bazı
gazetelerde yanlış anlamalara neden olacak şekilde eksik kaleme alınmış. Bunu
kendim de fark ettim. Hatta gazeteci arkadaşlara özellikle Güneş Gazetesinden
Bülent Denli'ye ikazda bulundum. Benim ikazım üzerine gazeteye beyanatımı aynen
ilettiğini, gazetede yanlışlık yapıldığını bana söylemiştir. Ben beyanatımda
aynae "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara leke
olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri diğeri ise bu iktidarı
doğuran Yüksek Seçim Kurulu'nun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir. Hata beşer
icabıdır. Tashihi fayda verecektir. Bu hata millet tarafından tashih
edilecektir. Sözlerini sarf etmiştim. Görüleceği gibi 12 Eylül'ü yaratan
kişilere ve 12 Eylül yönetimine karşı herhangi bir eleştiri mevcut değildir.
Demecim açıkça Yüksek Seçim Kurulu'na yönelik bulunmaktadır." demiştir.
Esat
Yıldırım Avcı'nın Bergama Cumhuriyet Savcılığında verdiği 22.3.1984 günlü
ifadesi de aynı doğrultudadır.
Olayın
tanıkları, gazete muhabirleri, Emel Aktuğ, Bülent Denli, Kenan Nacır, Zekai
Durmuş, Tunca Bengin, Güngör Öcal'ın Sıkıyönetim Askeri Savcılığındaki,
birbirini bütünleyip doğrulayan, tanıklıklarına göre :
Esat
Yıldırım Avcı, bu beyanatı İzmir Efes Otelinde, Menemen'den Manisa'ya giderken
seçim otobüsünde, Manisa Cumhuriyet alanında ve değişik yerlerde vermiştir.
Demecin aslı, "Demokrasi tarihinin beyaz sayfalarında iki seçim birer kara
leke olarak kalacaktır. Bunlardan birisi 1946 seçimleri, diğeri ise bu iktidarı
doğuran Yüksek Seçim Kurulu'nun yarattığı 6 Kasım 1983 seçimleridir"
biçiminde iken, Hürriyet ve Cumhuriyet dışındaki gazetelerde eksik ya da yanlış
yayımlanmıştır. Yıldırım Avcı'nın beyanatında Milli Güvenlik Konseyi'nden söz
etmediği; 6 Kasım seçimlerini andığı zaman mutlak olarak "Yüksek Seçim
Kurulu'nun kararı ile gerçekleştirilen" ibaresini de konuşmasına eklediği;
6 Kasım seçimlerini Yüksek Seçim Kurulu'na bağladığı ve böylece Milli Güvenlik
Konseyi ile ilgili herhangi bir konuşma yapmadığı; soruşturma evrakı içindeki
gazetelerden demeci basına değişik biçimde yansıdığı anlaşılmıştır.
Askeri
Savcılıkça düzenlenen 23.3.1984 günlü, 1984/135 sayılı iddianamenin son
bölümünde :
"Sanığın
yukarıda yer alan beyanat ve konuşmaları ile görevleri yukarıda açıklanan ve
yasalarda belirtilen esaslar dahilinde tarafsız hareket etmek mecburiyetinde
bulunan Yüksek Seçim Kurulunu paravan yaparak Milli Güvenlik Konseyi'nin 99
Numaralı Kararını kötüleyici şekilde eleştiri konusu yaptığı ve bu suretle 2969
sayılı Kanunun 1/c maddesini ihlal ettiği sonucuna varıldığından, sanığın
fiiline uyan 2969 sayılı Kanunun 1/c ve 1402/5. Sıkıyönetim Kanunu'nun 17/1.
maddeleri uyarınca cezalanırılması" isteminde bulunulmuştur.
Sözü
edilen davaya ilişkin yargılama sonunda 10.7.1984 günlü, 1984/61 Esas sayılı
kısa kararda; "Sanık Esat Yıldırım Avcı'nın inceleme konusu sözleri Milli
Güvenlik Konseyinin karar, bildiri ve icraatlarına yönelik görülmediğinden
oluşmayan müsnet suçtan beraatına" karar verilmiştir.
Yıldırım
Avcı'nın Milli Güvenlik Konseyi'nin 26.7.1983 günlü, 99 sayılı Kararına karşı
beyanda bulunduğu öne sürülmektedir. 99 sayılı Kararın ilgili bölümü şöyledir :
"Bu
durum karşısında, seçim döneminin başlangıç tarihi olan 24 Ağustos 1983 günü
saat 17.00 ye kadar Milli Güvenlik Konseyi'nin incelemeleri sonunda en az otuz
kurucu üyesi uygun görülerek kuruluşları kesinleşmemiş bulunan siyasi
partilerin tüzel kişilikleri devam etmesine rağmen, ilk milletvekili genel
seçimleri için aday tespit edemeyeceklerine ve seçimlere katılamayacaklarına
karar verilmiştir."
Doğru
Yol Partisi 24.8.1983 günlü dilekçe ile Yüksek Seçim Kurulu'na başvurmuş, 64 il
ve 403 ilçede örgütlendiğini, 25 kurucu üyesinin onandığını belirtmiş ve seçime
katılacak siyasi partiler arasında ilan edilmesini istemiştir.
Yüksek
Seçim Kurulu 25.8.1983 günlü, 266 sayılı kararıyla bu istemi reddetmiştir.
Doğru
Yol Partisi 25.8.1983 günlü, 1289 sayılı dilekçe ile bu kararın düzeltilmesi
istemiyle yeniden Yüksek Seçim Kurulu'na başvurmuş ise de Kurul, 26.8.1983
günlü, 271 sayılı kararıyla bu istemi yerinde görmemiştir. Bu kararın ilgili
bölümünde :
"...
Ülke yönetiminin gerekleri ve özellikleri karşısında uyulması zorunlu olan ve
düzenleyici nitelikte bulunan 99 sayılı Milli Güvenlik Konseyi Kararının da
gözönünde tutulması gerektiğinden ve bu hale göre, seçim döneminin başlangıcına
kadar 30 kurucu üyesini tamamlayamamış siyasi partilerin seçime katılmasına
imkan görülmediğinden, Doğru Yol Partisi'nin bu konuya ilişkin isteğinin
reddine, karar örneğinin sözü geçen Parti Başkanlığına gönderilmesine"
denilmektedir.
Demeç
metninde açıkça Yüksek Seçim Kurulundan söz edildiğine, bu husus savunmada da
sürekli ileri sürüldüğüne göre, hedefin Yüksek Seçim Kurulu olmayıp Milli
Güvenlik Konseyi Kararı olduğu sonucuna varabilmek için, elde bunu gösterir
kanıtlar bulunması gerekir. Oysa, dosyada eleştirilerin Milli Güvenlik Konseyine
yönelik olduğu savını destekler nitelikte hiç bir kanıt yoktur. Buna karşılık
eleştirilerin Yüksek Seçim Kurulu'na yöneltildiğini gösteren belgeler vardır :
28.9.1983
günlü Doğru Yol Partisi Başkanlık Divanı Bildirisinin konuyla ilgili bölümü
şöyledir :
"Doğru
Yol Partisi seçimlere katılabilmek için ilgili Kanunun öngördüğü 34 ilde
teşkilatlanma ve Milli Güvenlik Konseyinin 99 sayılı Kararında belirtilen 30
Kurucu üyesinin onaylanmış olması şartını, seçim döneminin başlangıcı olan 24
Ağustos 1983 günü saat 17.00'den önce dahi haiz bulunuyordu... Buna rağmen
Anayasanın ve Kanunların verdiği seçime katılma hakkımız Yüksek Seçim Kurulu
tarafından tarih ve millet huzurunda elimizden alınmıştır.
"Doğru
Yol Partisi'nin, Anayasa, Kanunlar ve diğer mevzuattan doğan haklarına
dayanarak Yüksek Seçim Kuruluna yaptığı her iki itiraz da, müracaatımızın
gerekçesinde açıkça belirtilen Anayasa, Kanunlar ve diğer mevzuat hükümlerine
rağmen, adıgeçen Kurul tarafından gözardı edilmiştir".
4
Şubat 1984 günlü, Doğru Yol Partisi 1. Büyük Divan Toplantısında bir konuşma
yapan Esat Yıldırım Avcı, aynı konuda şöyle demektedir : "Doğru Yol
Partisi, 6 Kasım 1983 seçimlerine iştirak ettirilmemekle çok büyük bir
haksızlığa uğramıştır. Bu, ülkenin ve Türk demokrasisinin zararına olmuştur...
Yüksek Seçim Kuruluna 24 Ağustosu müteakip yapılan itirazlar, hukuki bir bazda
karşılanamamıştır. Millet iradesinin serbestçe teşekkülü önlenmiş, millet,
sandık başında istediği partiyi ve kişiyi bulamamıştır..."
İstisnai
nitelikte kurallar getiren Türk Ceza Kanunu'nun 158. ve 159. maddeleri bile
muhatabın sarahaten zikredilmediği durumlarda matufiyetinde tereddüt
edilmeyecek derecede karineler aramaktadır. 2820 sayılı Yasanın 97. maddesinde
ise Türk Ceza Kanunu'nun 158. ve 159. maddelerindekine benzer bir kural yer
almadığı gibi, eleştirinin Milli Güvenlik Konseyi Kararına yönelik olduğunu
gösterir güçlü karineler de yoktur. Metinde muhatap alarak gösterilen Yüksek
Seçim Kurulu, ilgisi olmadığı halde paravan olarak kullanılan bir kurum adı
olmayıp; konuyla doğrudan ilgili, Anayasa ve yasaların verdiği yetki uyarınca
Doğru Yol Partisi'nin seçime katılamayacağı konusunda son sözü söylemiş olan
bir kuruldur.
Nitekim
açılan dava, muhatabın Milli Güvenlik Konseyi Kararı olmadığı gerekçesiyle
beraatle sonuçlanmıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenler karşısında, Yıldırım Avcı'nın konuşmasının 2820 sayılı
Yasanın 97. maddesinin öngördüğü yasak eylemi oluştunmadığı sonucuna
varılmıştır.
VII-
Veri1ecek Kararın Belirlenmesi :
Yukarıda
ayrıntılarıyla incelenen duruma ve açıklanan gerekçelere göre; davalı Doğru Yol
Partisi'nin kapatılmış Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisi'nin devamı
olduğunu beyan ve iddia etmek, Milli Güvenlik Konsey'nin 99 sayılı kararına
karşı tutum, beyan ve davranış içinde bulunmak suretiyle 2820 sayılı Kanunun
96/2. ve 97. maddelerine aykırı davranıldığı biçiminde iddianamedeki savlar
sabit olmadığından Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı Kanun'un 101/b maddesi
uyarınca açılmış olan kapatma davasının reddine karar verilmelidir.
VII-
SONUÇ :
Doğru
Yol Partisi'nin;
1)
Kapatılmış bulunan Adalet Partisi ile Büyük Türkiye Partisi'nin devamı olduğunu
beyan etmek ve böyle bir iddiada bulunmak suretiyle 22.4.1983 günlü, 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin ikinci fıkrasına,
2)
Milli Güvenlik Konseyi'nin 26 Temmuz 1983 günlü, 99 sayılı Kararına karşı
tutum, beyan ve davranış içinde bulunmak suretiyle Siyasi Partiler Kanunu'nun
97. maddesine,
aykırı
davrandığı 6.4.1984 günlü, SP-8-1984/42 Hz. sayılı İddianamede ileri sürülerek
aynı Kanunun 101/b bendi gözönünde tutulmak suretiyle adı geçen Partinin
temelli kapatılmasına karar verilmesi istenmiştir.
Evrak
üzerinde yapılan inceleme sonunda gereği görüşülüp düşünüldü :
1-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin (b) bendinde sayılan Kurulların bu
bendde yollama yapılan kimi maddeler hükümlerine aykırı kararlar aldıkları,
bildiriler yayımladıkları veya karar almaksızın aynı hükümlere aykırı
faaliyette bulundukları ve anılan bendde belirtilen kişilerin de yine sözü
edilen hükümlere aykırı sözlü ve yazılı beyanda bulundukları sübuta
ermediğinden;
2-
Siyasi Partiler Kanunu'nun 97. maddesine aykırı biçimde, Milli Güvenlik
Konseyi'nin 99 sayılı Kararına karşı olduğu iddia edilen tutum, beyan ve
davranışların, adı geçen Partinin genel seçimlere katılmak için yaptığı
başvurular hakkında Yüksek Seçim Kurulu'nca verilen kararlar üzerine bu Kurula
yönelik bulunduğu anlaşıldığından;
Doğru
Yol Partisi'nin temelli kapatılması hakkında açılan davanın reddine,
28.9.1984
gününde oybirliğiyle karar verildi.
|
Başkan
Ahmet H.
BOYACIOĞLU
|
Başkanvekili
H. Semih
ÖZMERT
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
|
Üye
Hüseyin
KARAMÜSTANTİKOĞLU
|
Üye
Kenan
TERZİOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
|
Üye
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Üye
Orhan ONAR
|
Üye
Muammer TURAN
|
|
Üye
Mehmet ÇINARLI
|
Üye
Selahattin
METİN
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
|
Üye
Mahmut C.
CUHRUK
|
Üye
Osman Mikdat
KILIÇ
|
Üye
Mithat ÖZOK
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1984/1 (Parti Kapatma)
Karar
Sayısı : 1984/1
Doğru
Yol Partisi'nin kapatılması hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca açılmış olan
davanın reddi hakkında Anayasa Mahkemesince verilmiş olan karara ve aşağıda
yazılı husus saklı olmak kaydıyle, bunun gerekçesine de katılıyorum.
Cumhuriyet
Başsavcılığınca uygulanması istenen Siyasi Partiler Kanunu'nun 96. maddesinin
ikinci fıkrası ile 97. maddesi, Anayasanın temel ilkelerine ve bu ilkelere
egemen olan hukukun asli ve genel kurallarına uygun düşecek biçimde yorumlanmış
olması karşısında söz konusu hükümlerin Anayasaya aykırı olduğu ve ihmal
edilmesi gerektiği yolundaki savunma yerinde değil ise de; gerekçedeki
Anayasanın Geçici 15. maddesi kapsamı içinde kalan kanunların Anayasaya aykırı
bulması halinde "... bunların Anayasa Mahkemesince ihmal edilmesinden"
söz edilemeyeceği biçimindeki görüşe katılmıyorum.
Şöyle
ki :
29.6.1981
günlü, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanun'un 2. maddesi uyarınca
hazırlanan Siyasi Partiler Kanunu, 22.4.1983'de kabul edilmiştir.
Anayasa'nın
Geçici 15. maddesine göre, 12 Eylül 1980'den, ilk genel seçimler sonucu
toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya
kadar geçecek süre içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile
2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların
Anayasaya aykırılığı iddia edilemez. Siyasi Partiler Kanunu da bu dönemde
çıkarılmıştır.
Anayasa'nın
Geçici 15. maddesinde belirtilen sürede çıkarılan yasaların Anayasaya
aykırılığının ileri sürülememesi, bu yasaların Anayasanın üstünde olduğu
anlamına gelmez. Anayasada böyle bir maddenin bulunması, bu dönemde çıkarılan
yasalarda Anayasaya aykırı kuralların yer aldığının karinesi olarak da
düşünülmemelidir. Asıl olan, Anayasanın üstünlüğü ve yasaların Anayasaya
uygunluğudur. Bu madde, Anayasaya, bir dönemin tartışma konusu yapılmasına
engel olmak amacıyla konulmuştur. Bu dönemde çıkarılan yasaların da Anayasaya
uygunluğu asıldır; bunların yorumlarının bu espri içinde yapılması gerekir.
Esasen, "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlığını taşıyan
Anayasanın 11. maddesinde;
"Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar
Anayasaya aykırı olamaz." denilmektedir.
Maddenin
gerekçesinde, yargı kuvvetinin gerektiğinde Anayasayı diğer kanunlar gibi
uygulayabileceği belirtilmektedir.
Yasalar
yorumlanırken, Anayasanın üstünlüğü ilkesinin gözönünde tutulması gereği,
Anayasa Mahkemesi kararıyla da vurgulanmıştır : "İptal konusu yasa
hükmünün yorumunda da bütün yasa hükümlerinin yorumunda olduğu gibi Anayasa'nın
8. maddesinde belirtilen Anayasa'nın üstünlüğü ilkesinin vurgulanması..."
gerektiği açıkça belirtilmiştir. (Resmi Gazete'nin 29.1.1970 günlü, 13412
sayısında yayımlanmış olan 12.6.1969 günlü, E: 1968/38, K: 1969/34 sayılı
karar.)
Anayasanın
üstünlüğü ve Anayasaya uygun yorum yolundaki bu genel ilke yanında, Siyasi
Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak düzenleneceğini öngören
özel kurallar bulunmaktadır. Anayasanın 69. maddesinin son fıkrasında
"Siyasi partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve kapatılmaları
yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir." denilmektedir. Yine
Anayasanın 177/b maddesinde, Anayasanın İkinci Kısmındaki siyasi faaliyette
bulunma hakları ile siyasi partilerle ilgili hükümlerin, bunlara dayalı olarak
yeniden hazırlanacak Siyasi Partiler Kanunu'nun, yayımlanması ile yürürlüğe
gireceği yazılıdır. Maddenin gerekçesinde, "... siyasi partiler ve seçime
ilişkin hükümler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçimi hakkındaki
hükümler ve bunlarla aynı nitelikteki diğer hükümler; Kanun Koyucuya hitap
etmekte olup, kanunun hazırlanması bakımından yürürlükte olacaktır ki, Kanun
Koyucu bunlara dayanarak kanunları düzenleyecek ve dolayısıyla Anayasanın bu
konudaki hükümleri bu esaslar içinde uygulanacaktır." biçiminde bir
açıklama yer almaktadır.
2485
sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanun'un 2. maddesinde daha açık bir ifade
kullanılarak, "Anayasanın ilkelerine uygun Siyasi Partiler Kanunu'nu
hazırlamak" bu Meclisin görevleri arasındadır denilmiştir. Görülüyor ki,
Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak hazırlanması;
Anayasanın 69. ve 177., 2485 sayılı Kanunun 2. maddeleriyle öngörülmüştür. Bu
kurallar emredici nitelik taşımaktadır.
O
halde Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasaya uygun olmak zorunluğu gözönünde
tutularak, Kanunun yorumu bu anlayış içinde yapılmalıdır. Başka bir deyişle,
Siyasi Partiler Kanunu uygulanırken Anayasanın genel esprisi, bu konuda koyduğu
kurallar birlikte düşünülmeli ve Anayasa'ya uygun yorumlar getirilmeye
çalışılmalıdır.
Bu
anlayış içinde, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 96/2 ve 97. maddelerinin
uygulanmasında Anayasanın, Siyasi Partiler, devletin yapısı, özgürlükler ve
bunların kısıtlanması gibi konuları birlikte düşünülmeli; olay, Anayasa'nın
çizdiği genel çerçeve içinde değerlendirilerek, anılan maddelerin Anayasanın
öngördüğü kurallara ters düşülmeden, uygulanması sağlanmalıdır.
Böyle
bir yaklaşım, savunmada belirtildiği gibi, bu kuralların Anayasaya aykırı
olduklarının tesbitiyle uygulanmasının ihmali anlamına gelmeyip, bu kuralların
da genel ilke olarak Anayasaya uygun olmaları gerektiğinden hareketle, bunların
Anayasayla uyum içinde, onunla bütünleşerek uygulanmasını sağlayacak bir yorum
tarzında ele alınmaları gerektiği anlamına gelir.
2-
Savunmada, 2820 sayılı Yasanın 96/2 ve 97. maddelerinin ihmali istenmektedir.
İhmal, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla Anayasa hukuku alanına giren bir
kurumdur. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin bir kararında şöyle denmektedir :
"...
44 sayılı Kanunun 20. maddesinin 2 sayılı bendinde de açıklandığı üzere Anayasa
Mahkemesi ancak Yüce Divan sıfatıyla görev yaptığı yahut siyasi partilerin
kapatılması davalarına baktığı sıralarda Anayasanın 151. maddesinde sözü edilen
mahkeme durumuna geçer.
Anayasa
Mahkemesinin, kanunların veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerinin
Anayasaya uygunluğunu denetlerken yahut yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düştüğüne ilişkin bulunan
kararların Anayasanın 81. maddesinde yazılı olduğu üzere denetlenmesi görevini
yaparken Anayasanın 151. maddesinde sözü geçen mahkeme durumunda bulunmadığı
için, bir hükmün Anayasaya aykırılığı konusunda ortaya bekletici sorun koyması
düşünülemez. Bu görevlerin yerine getirilmesi sırasında uygulanacak bir kanun
veya Yasama Meclisi İçtüzüğü hükmünü Anayasaya aykırı görürse Anayasa
Mahkemesinin başvurabileceği tek yol o hükmü ihmal etmek ve konuya ilişkin
Anayasa kuralını uygulamaktır." (15.1.1972 günlü, 14073 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan 17.8.1971 günlü, E: 1971/41 ve K: 1971/67 sayılı karar). Aynı görüş,
Anayasa Mahkemesinin 3.7.1964 günlü, E: 1964/22, K: 1964/54 (R.G. 26.12.1964,
11866); 30.9.1969 günlü, E: 1969/24, K: 1969/50, (R.G. 17.6.1970, 13521) sayılı
kararlarında da ifade edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi yakın bir tarihte vermiş olduğu bir kararında bu görüşü doğrulamış ve
bunun gerekçesini ve koşullarını açıklamıştır.
"Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında özü belirtilmiş temel hukuk kuralları yanında belirli
konuları özenle ve ayrıntılarıyla düzenleyen hükümler de yer almıştır. 34.
maddedeki ispat hakkı, önemi nedeniyle, ayrıntılarıyle ele alınıp düzenlenmiş
konulardan biridir...", "Anayasa Koyucu, ispat hakkını, Anayasa
teminatına kavuşturmakla yetinmemiş ve Geçici 7. maddesiyle de, yürürlükteki
kuralın engeç iki yıl içinde 34. maddeye uygun bir hale getirilmesini
kesinlikle emretmiştir.
Anayasa
Koyucunun bu açık ve kesin buyruğuna rağmen, Kanun Koyucu yirmi yıldan beri
gerekli yasayı çıkaramamış ve TCK'nun 481. maddesini Anayasa'nın 34. maddesine
uygun bir hale getirememiştir..."
"Öte
yandan Anayasa'nın Geçici 4. maddesinin üçüncü fıkrasında, 27 Mayıs 1960
tarihinden 6 Ocak 1961 tarihine kadar çıkarılan kanunların Türkiye
Cumhuriyeti'nin diğer kanunlarının değiştirilmesi ve kaldırılmasında uygulanan
kurallara göre değiştirilebileceği ve kaldırılabileceği; ancak bunlar hakkında
Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde iptal davası
açılamayacağı gibi itiraz yoluyla dahi mahkemelerde Anayasa'ya aykırılık
iddiasının ileri sürülemeyeceği öngörülmüştür". "Böyle olunca, ...
Yasa Koyucunun, Geçici 7. maddedeki buyruğu yerine getirmemesi ve TCK'nun 481.
maddesindeki Anayasaya aykırılığı giderecek yasayı çıkarmaması ve iptal ile
itiraz yollarının da Geçici 4. maddenin üçüncü fıkrasına göre tıkanmış olması
karşısında kısıtlı kalan anayasal ispat hakkının bu içeriği ile uygulanmasının
sürüp gelmesi, artık düşünülemeyeceğinden mahkemelerce Anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcı niteliğini açıklayan 8. maddesinin ikinci fıkrasına dayanılarak 48l.
maddenin birinci fıkrasındaki ispat hakkını sınırlayıcı hükümlerinin bir yana
bırakılması ve kurallar kademeleşmesinde en üst düzeyde bulunan Anayasa'nın 34.
maddesindeki hükmün doğrudan doğruya uygulanması gerekmektedir"
(30.11.1983 günlü, 18237 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6.6.1982 günlü, E:
1981/8, K: 1981/3 sayılı kararı)
Kuşkusuz,
hiçbir yargı mercii, Anayasa Mahkemesine başvurma olanağının bulunduğu veya
Anayasanın 152. maddesinin son fıkrası hükmünün söz konusu olduğu hallerde, bir
kanunun Anayasaya aykırılığını ileri sürerek onun uygulanmasını ihmal edemez.
İşte bu nedenledir ki anılan 152. maddenin üçüncü fıkrasına, "Anayasa
Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde karar verir
ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun
hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas
hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak
zorundadır." kuralı konulmuştur.
Ayrıca,
bir kanun hükmünün ihmal edilebilmesi için, aynı konuda Anayasada açık ve
doğrudan uygulanması mümkün bir kuralın da bulunması gerekir.
Bu
esas, Anayasanın yürürlüğe girmesine ilişkin 177. maddesinin (e) fıkrasında şu
biçimde açıklanmıştır : "Anayasanın halkoylaması sonucu kabulünün ilanıyla
birlikte yürürlüğe girecek hükümleri ... için yeniden kanun yapılması veya
mevcut kanunlarda değişiklik yapılması gerekiyorsa, bunlara ilişkin işlemler
mevcut kanunların Anayasaya aykırı olmayan hükümleri veya Anayasa hükümleri,
Anayasanın 11 inci maddesi gereğince uygulanır."
Bu
fıkranın mutlak yani kayıtsız, şartsız anlamı karşısında Anayasanın Geçici 15.
maddesinin, söz konusu hükmün bir istisnasını teşkil ettiği görüşüne itibar
edilemez; zira, bir Anayasa kuralının istisnası açıkça ifade edilmedikçe o
kuralın kapsamı sınırlandırılamaz; hele ortada Anayasaya aykırı bir hükmün
uygulanması söz konusu ise...
Diğer
yandan; Geçici 15. maddenin kapsamı içinde kalan bir kanunun Anayasaya
aykırılığının iddia edilememesi ile, o kanunun Anayasaya aykırı hükümlerinin
ihmali ve yerine Anayasa hükümlerinin uygulanmaması keyfiyeti birbirinden ayrı
tutulması gereken konulardır.
Geçici
15. maddenin kapsamına giren bir kanun hükmü Anayasaya aykırı olursa ve
Anayasada da aynı konu hakkında doğrudan uygulanabilecek bir hüküm varsa, yargı
merci olaya ya kanun hükmünü uygulayarak Anayasayı ya da Anayasa hükmünü tatbik
ederek kanunu ihmal edecektir; oysa Anayasanın 11. maddesi gereği Anayasa
hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayan temel hukuk
kurallarıdır. Böyle olunca, bu maddenin gerekçesinde yazılı olduğu üzere
"... yargı kuvveti gerektiğinde Anayasa'yı diğer kanunlar gibi
uygulanacaktır".
Kanunların
Anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi alanında tanınmış bir hukukçunun
belirttiği gibi (esasen mahkemeler, halledecekleri davaya hangi hukuk
kaidesinin tatbik olunacağını kararlaştırmak için, daima hukuk kaideleri arasında
tercihler yapmak lüzumunu hissederler. Bazen memleketin kanununu yabancı devlet
kanununa veya yabancı devlet kanununu Milli Kanuna, bazen tarihi daha yeni olan
bir kanunu eski kanuna tercih etmek zorunda kalır. Anayasa ile alelade kanun
arasındaki ihtilaf karşısında hakimin yapacağı şey aynıdır : Bunlardan birini
tercih etmek. Bu tercihi yaparken dayanacağı hukuk prensibi de "Anayasanın
alelade kanundan üstün oluşu" dur.)
Yineleyelim
ki, bu düşüncemiz, ancak, Geçici 15. maddenin kapsamı içinde kalan kanunların
Anayasanın temel ilkelerine ve bu ilkelere egemen olan hukukun ana kurallarına
olabildiğince uygun düşecek biçimde yorumlanmalarına rağmen Anayasa
hükümleriyle çatışan kuralları hakkında ileri sürülmüştür.
O
halde, 10.11.l983 günlü, 2949 sayılı "Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun" un 18. maddesi gereğince Yüce Divan
sıfatıyla çalışan veya Siyasi Partilerin kapatılması davalarına bakan Anayasa
Mahkemesi Anayasa'nın 152. maddesinde sözü edilen "Mahkeme" durumunda
olup önüne gelen dava nedeniyle Geçici 15. madde kapsamına giren kanunlardan
birini Anayasaya aykırı gördüğü takdirde bunu ihmal ederek Anayasa kuralını
doğrudan uygulayabilmelidir.
Bu
itibarla Anayasanın Geçici 15. maddesi kapsamına giren kanunların Anayasaya
aykırı olmaları halinde "bunların Anayasa Mahkemesince ihmal
edilebilmelerinden sözedilemez" biçimindeki gerekçeye katılmıyorum.
|
|
|
|
|
H. Semih
ÖZMERT
Başkanvekili
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1984/1 (Parti Kapatma)
Karar
Sayısı : 1984/l
A-
Anayasanın, Geçici 15 inci maddesinde : "12 Eylül 1980 tarihinden, ilk
genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık
Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, ... çıkarılan kanunlar, kanun
hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca
alınan karar ve tasarrufların Anayasa'ya aykırılığı iddia edilemez"
denilmektedir.
Bu
hükme göre : 12.9.1980'den, Başkanlık Divanının kurulduğu, 6.12.1983 tarihine
kadar çıkarılan kanun ve kanun hükmündeki kararnamelere karşı, Anayasa
Mahkemesinde iptal davası açılamayacağı gibi diğer Mahkemeler de, itiraz
yoluyla, Anayasa Mahkemesine başvuramayacaklardır.
1-
Kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine
başvurulması mümkün olmayan hallerde mahkemelerin, Anayasaya aykırı kanunları
ve kanun hükmünde kararnameleri ihmal edip, Anayasayı uygulamaları, Anayasanın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesinin bir zorunluğudur. Aksi takdirde, Anayasayı
ihmal edip ona aykırı kanunu veya kanun hükmünde kararnameyi uygulamış olurlar
ki, böyle bir tutum, davranış, işlem, durum ve sonuç, Anayasanın 11 inci
maddesindeki : "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk
kurallarıdır" hükmüne aykırılık teşkil eder.
2-
Anayasa Mahkemesinin vereceği "iptal kararı geriye yürümez". Yani
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihe kadar iptal edilen yasa yürürlükte
kalacak ve uygulanacaktır.
Halbuki,
"Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri
bırakan" mahkemenin, elindeki davanın açıldığı tarihte yürürlükte olmasına
rağmen, Anayasaya aykırılığı Anayasa Mahkemesince saptanan yasayı, aynen
uygulamayıp Anayasa ile muaddel bir şekilde (Anayasaya aykırı kısımlarını ihmal
ederek) uygulaması doğal kabul edilmekte; hakkaniyet, usul ve temel hukuk
kurallarının zorunlu bir sonucu sayılmaktadır. Demekki, bu halde de, Anayasaya
aykırı kanun hükümleri ihmal edilerek doğrudan Anayasa uygulanmaktadır.
3-
Anayasa 7.11.1982 tarihinde kabul edilip aynı tarihte, 177 nci maddesinde
sayılan istisnalar dışında, "bütünüyle yürürlüğe gir"miştir. Anayasa
yürürürlüğe girdikten sonra da bir yılı aşkın süre ile Danışma Meclisi ve Milli
Güvenlik Konseyi görev yapmıştır.
Anayasanın
kabul ve yürürlüğe girmesinden sonra Danışma Meclisi ve Milli Güvenlik
Konseyi'nin çıkardığı kanunlar, hatta o dönemdeki Bakanlar Kurulunun çıkardığı
kanun hükmündeki kararnameler Anayasayı değiştirmiş sayılabilir mi '...
Anayasanın,
nasıl değiştirileceği, 175 inci maddesinde gösterilmiştir. Bu hükme rağmen, ne
geçici 15 inci maddesinde ne de başka hiç bir maddesinde Danışma Meclisi, Milli
Güvenlik Konseyi ve o dönemdeki Bakanlar Kuruluna Anayasayı değiştirme görev ve
yetkisi verilmemiştir. Şu halde Anayasaya aykırı kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerin ihmali ve Anayasanın uygulanması bu yönden de zorunludur.
4-
Anayasanın 177 inci maddesinin a fıkrasında sayılan bazı hükümleri "... en
geç Türkiye Büyük Millet Meclisi göreve başladığında yürürlüğe girer. Ancak, bu
hükümler yürürlüğe girinceye kadar mevcut kanunlar ve Milli Güvenlik Konseyinin
bildiri ve kararları uygulanır".
Anayasanın
bu hükmünden anlaşılmaktadır ki : "Mevcut kanunlar ve Milli Güvenlik
Konseyinin bildiri ve kararları" "en geç Türkiye Büyük Millet Meclisi
göreve başla" yıncaya kadar uygulanacak; bu tarihten sonra Anayasanın
mezkur hükümleri yürürlüğe girecek ve Anayasanın ilgili hükümleri
uygulanacaktır. Yani mevcut kanunlar ve Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve
kararları uygulanmayıp (İhmal edilip) Anayasa hükümleri uygulanacaktır.
Demek
ki Anayasa, yürürlüğe girdikten sonra kendisine aykırı kanun, bildiri ve
kararların uygulanmamasını; kendi hükümlerinin uygulanmasını, 177/a maddesiyle
de öngörmekte ve buyurmaktadır.
5-
Anayasanın 177/e maddesinde: "Anayasanın halk oylaması sonucu kabulünün
ilanıyla birlikte yürürlüğe girecek hükümleri ve mevcut ve kurulacak kurum,
kuruluş ve kurullar için yeniden kanun yapılması veya mevcut kanunlarda
değişiklik yapılması gerekiyorsa bunlara ilişkin işlemler mevcut kanunların
Anayasaya aykırı olmayan hükümleri veya doğrudan Anayasa hükümleri, Anayasanın
11. maddesi gereğince uygulanır" hükmü bulunmaktadır. Bu hükümde
göstermektedir ki; "mevcut kanunların Anayasaya aykırı olmayan hükümleri,"
uygulanacak; aksi takdirde yani mevcut kanunlar Anayasaya aykırı ise
"doğrudan Anayasa hükümleri, Anayasanın 11 inci maddesi gereğince
uygula"nacaktır.
B-
Yeni Anayasa karşısında, 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında ve 2485 sayılı
Kurucu Meclis Hakkında Kanunların hangi hükümlerinin yürürlükte olduğu
tartışmalı bir konudur.
Ancak,
79 sayılı M.G.K. kararının hukuki dayanaklarının, bu dava dolayısıyle, Anayasa
Mahkemesince belirtilmesi gerekmez. Çünkü, 79 sayılı karara karşı açılmış bir
dava yoktur. Böyle bir talep ve savunma olsa dahi bunun incelenme yeri Anayasa
Mahkemesi değildir.
Yasama,
yürütme, yargı organları ve idare makamları tasarruflarının hukuka uygunluğuna
dair karine bulunması ve sakat tasarrufların, iptal edilinceye kadar muteber
tasarrufların sonuçlarını doğuracakları ilkesi gözönünde tutularak; hukuki
dayanakları ve onlara uygunluğu belirtilmeden 79 sayılı kararı ve onun ortaya
çıkardığı hukuki durumları mevcut ve muteber kabul etmek gerekir.
Başlıca
bu nedenlerle, kararın bu görüşüme aykırı gerekçelerine katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas
Sayısı : 1984/1 (Parti Kapatma)
Karar
Sayısı : 1984/1
Anayasa'nın
Geçici 15. maddesine göre, 12 Eylül 1980'den, ilk genel seçimler sonucu
toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanını oluşturuncaya
kadar geçecek süre içinde çıkarılan Kanunlar, Kanun Hükmünde Kararnameler ile
2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve yapılan
tasarrufların Anayasa'ya aykırılıkları iddia edilemez. Siyasi Partiler Kanunu
da bu dönemde çıkarılmıştır.
Anayasa'nın
Geçici 15. maddesinde belirtilen sürede çıkarılan yasaların Anayasa'ya
aykırılığının ileri sürülmemesi, bu yasaların Anayasanın üstünde oldukları
anlamına gelmez. Asıl olan, Anayasa'nın üstünlüğü ve yasaların Anayasa'ya uygun
olmalarıdır.
Anayasa'nın,
"Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü başlıklı 11. maddesinin ikinci
fıkrasında "Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz." denilmekte, 138.
maddesinde, Hakimler, "Anayasa'ya, Kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani
kanaatlerine göre hüküm verirler." denilmekle, hakimlerin karar verirken
önce Anayasayı gözönünde tutmaları gerektiği belirtilmektedir.
Yasalar
yorumlanırken Anayasa'nın üstünlüğü ilkesinin gözönünde tutulması gereği
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla da vurgulanmıştır :
"...
Türk Ceza Kanunu'nun 481. maddesindeki Anayasa'ya aykırılığını giderecek yasayı
çıkarmaması ve iptal ve itiraz yollarının da Geçici 4. maddenin üçüncü
fıkrasına göre tıkanmış olması karşısında kısıtlı kalan Anayasal ispat hakkının
bu içeriği ile uygulanmasının sürüp gitmesi, artık, düşünülemeyeceğinden
Mahkemelerce Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcı niteliğini açıklayan 8 inci
maddenin ikinci fıkrasına dayanılarak 481. maddenin birinci fıkrasındaki ispat
hakkını sınırlayıcı hükümlerin bir yana bırakılması ve kurallar kademesinde en
üst düzeyde bulunan Anayasa'nın 34. maddesindeki hükmün doğrudan uygulanması
gerekmektedir" (E : 1981/8, K: 1982/3, RG. 30.11.1983, Sayı: 18237).
Anayasa
Mahkemesinin E: 1976/13, K : 1976/31 (AMKD, sayı : 14, S. 217) sayılı kararı
ile E: 1971/41, K : 1971/67 sayılı kararı (AMKD, s. 217, S. 67) aynı
yöndedirler.
Anayasa'nın
üstünlüğü ve yorumun Anayasa'ya uygun olması yönündeki genel ilkeler yanında,
Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak düzenlenmesini
öngören özel kurallar da bulunmaktadır. Anayasa'nın 69. maddesinin son
fıkrasında "Siyasi Partilerin kuruluş ve faaliyetleri, denetleme ve
kapatılmaları yukarıdaki esaslar dairesinde kanunla düzenlenir"
denilmektedir. Yine Anayasa'nın 177/b maddesinde, Anayasa'nın, ikinci kısımdaki
siyasi faaliyette bulunma hakları ile siyasi partilerle ilgili hükümler,
bunlara dayalı olarak yeniden hazırlanacak Siyasi Partiler Kanunu'nun yayımlanması
ile yürürlüğe gireceği yazılıdır. Maddenin gerekçesinde, "... Siyasi
partiler ve seçime ilişkin hükümler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
seçimi hakkındaki hükümler ve bunlarla aynı nitelikteki diğer hükümler; Kanun
Koyucuya hitap etmekte olup, kanunun hazırlanması bakımından yürürlükte
olacaktır ki, Kanun Koyucu bunlara dayanarak kanunları düzenleyecek ve
dolayısıyla Anayasa'nın bu konudaki hükümleri bu esaslar içinde
uygulanacaktır." biçiminde bir açıklama yer almaktadır.
2485
sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanun'un 2. maddesinde daha açık bir ifade
kullanılarak, "Anayasa'nın ilkelerine uygun Siyasi Partiler Kanunu'nu
hazırlamak" bu Meclisin görevleri arasındadır denilmiştir. Görülüyor ki,
Siyasi Partiler Kanunu'nun Anayasa ilkelerine uygun olarak hazırlanması;
Anayasa'nın 69. ve 177., 2485 sayılı Kanunun 2. maddeleriyle öngörülmüştür. Bu
kurallar emredici nitelik taşımaktadır.
Bu
durumda Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi ve yasaların Anayasa'ya uygun olmaları
zorunluğu gözönünde tutularak, Siyasi Partiler Yasası'nın 96/2. ve 97.
maddeleri bu anlayışla yorumlanarak, Anrayasa'nın, Siyasi Partiler, Devletin
Yapısı, özgürlükler ve bunların kısıtlanması gibi konuları birlikte düşünülmeli
ve Anayasa'nın öngördüğü kurallara ters düşülmeden, uygulanması sağlanmalıdır.
Geçici
15. madde nedeniyle bu madde kapsamına giren yasa ve hükümlerin, Anayasa ve
Anayasadaki karşı hükümlere karşın uygulanması gerektiği yönündeki görüş,
Anayasa'nın değiştirilmesi dahi önerilemeyen hukuk devleti ilkesinin, kimi
kurallarının, temel hak ve özgürlüklerin işlerliğini kaybetmeden ya da
Anayasa'ya uygun olmayan bir doğrultuda uygulanmaları sonucunu doğurabilir. Bir
dönemin tartışılmasını önlemek amacıyla geçici olarak getirilen bir maddenin
koyduğu kurala, sürekli ve kapsamlı bir nitelik kazandırılması, Anayasa'nın
temel ilkeleriyle amaçladığı yapısını ve yasama, yürütme ve yargı yetkileri
arasında öngördüğü dengeyi bozabilir. Bu durum Anayasa'nın üstünlüğü (üst norm
niteliği) ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz.
Her
ne kadar 1982 Anayasası, 152. maddesinde, 1961 Anayasasından farklı olarak,
"Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde
kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı
yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır." hükmünü getirmekle
mahkemelere Anayasa'ya uygunluk denetimiyle ilgili bir yetki vermemekte ise de
bu kural Anayasaya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine başvurulması
olanağı bulunan yasa yada hükümler içindir. Hakim Anayasa'ya açıkça aykırı gördüğü
ve Geçici 15. madde nedeniyle Anayasa Mahkemesi önüne getiremediği yasa
hükmünü, Anayasa'nın 11. maddesindeki "Kanunlar Anayasa'ya aykırı
olamaz.", 138. maddesindeki Hakimler, "Anayasa, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler." kurallarını
dikkate alarak ihmal edebilmeli ve uygulamaktan kaçınabilmelidir. Bir hakime
Anayasa'ya aykırı olduğuna inandığı bir yasa hükmünü uygulama zorunluğu
getirilmesi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, hakimler "vicdani
kanaatlerine göre karar verirler." ilkesine de uygun düşmez.
Anayasa
Mahkemesi, 2949 sayılı Yasanın 18. maddesinin 2. bendinde belirtildiği gibi
Yüce Divan sıfatıyla görev yaptığı ya da siyasal partilerin kapatılması
davalarına baktığı sıralarda Anayasa'nın 152. maddesinde sözü edilen
"Mahkeme" durumunda olup, Geçici 15. madde kapsamına giren yasa ya da
kuralı, Anayasa'ya aykırı görmesi durumunda ihmal ederek Anayasa kuralını
doğrudan uygulamalıdır.
Kararın,
açıklanan nedenlerle, Siyasi Partiler Yasasının 96/2. ve 97. maddelerinin,
Geçici 15. madde nedeniyle, Anayasaya aykırı olup olmadığının
incelenemeyeceğine ilişkin kısmına katılmıyorum. Bu maddelerin Anayasa'ya
uygunluk yönünden de incelenmeleri ve Anayasa'ya açıkça aykırı görülmeleri
durumunda ihmal edilmeleri gerektiği oyu ile verilen kararın bu kısmına
karşıyım.